Tek Yol !
Cüneyt Arcayürek,
28 OCAK 2011 KÖŞE YAZARLARI YAZILARI.,
Rejimsel kaygılar yine ön plana çıktı.
60-70 yıldır demokrasimizi bir türlü sağlıklı kurallara bağlayamadık.
Bu ülkede demokrasi kavgasının eksik olduğu tek bir dönem gösteremezsiniz.
Gelenin de gidenin de ağzında demokrasi, söz ve düşünce özgürlüğü gibi temel kurallar hiç eksik olmadı.Arada bir 27 Mayıs Anayasası’nın gerçek
demokrasiyi içerdiği söylenir ama.. yürürlüğe girmesinin üzerinden üç-beş yıl geçti, geçmedi.
Her açıdan saldırıya uğradı. 1970’lerde sağcı parlamentoların baskısıyla 27 Mayıs Anayasası da delik deşik edildi. Yamalı bohçaya dönüştü!
O gün bugündür Türkiye hâlâ bir anayasa arar durur.
***
12 Eylül’de askerler kendi kafalarına göre anayasa yaptılar.
Bugün de AKP, RTE kafasına göre yeni bir anayasa hazırlığında.
RTE dün de öyle söylüyordu, bugün de “geniş katılımla bir anayasa yapılacağından” söz ediyor.
Toplumsal sorunlar bir yana atıldı; yukarıdan aşağıya anayasa konusunda, hatta birbirine zıt görüşler tartışılıyor.
Yeni anayasanın temel kuralları ne olabilir veya olmalıdır diye yönlendirici tek bir açıklamaya rastlayana aşk olsun!
Gereği de yok! Zira toplumsal duyarlılık o denli zayıf ki…
Çankaya’daki, Strasbourg’a giderken kamuoyuna cazip gelecek kimi açıklamalar yaptı.
RTE kimi konularda ne kadar katı duruyorsa, Çankaya’daki AKP’li o konuda daha yumuşak açıklamalar yaparak kamuoyu oluşturma peşinde.
Başbakan, 12 Eylül referandumundan önce başkanlık sistemini savundu.
Yukarıdaki “rakibi”, beş ay sonra başkanlık sistemine çekinceleri olduğunu söylüyor.
Hemen her gün medyanın konu edindiği Hırant Dink cinayetine hükümet fazla ilgi göstermediği havası yayılınca….
…aylardır tartışılan konuyu sanki yeni duymuş gibi cinayeti Devlet Denetleme Kurulu’na “inceleteceğini” söylüyor ve üstelik, devlet adına özür diler gibi,
“Dink konusunda mahcubuz” diyor.
Dink konusunda devletin mahcup olduğunu söyleyen bir Cumhurbaşkanı; Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı
cinayetlerinin gerçek faillerinin yıllardır bir türlü ortaya çıkarılmamasından acaba mahcubiyet duymuyor mu?
Bu cinayetlerin üzerine neden gerektiği kadar gidilmediğini araştırma görevini Devlet Denetleme Kurulu’na vermeyi niçin düşünmüyor?
Çankaya’dakinin ilgisine layık olabilmek için acaba, Batı’nın ilgisini çeken Ermeni kökenli olmak mı gerekiyor?
***
Anayasa Mahkemesi’ne, Yargıtay ve Danıştay’a uzanan iktidar elinin ülkeyi yargı alanında nereye sürüklemek istediği hakkında Çankaya’dakinin ağzı kilitli.
Uçağına aldığı gazeteciler de Çankaya’dakine hükümetin Anayasa Mahkemesi’yle Yargıtay ve Danıştay’ın özünü değiştirme girişimiyle ilgili görüşlerini
sormuyorlar.
Oysa AKP iktidarı doğrudan kendisine bağlı olacak Anayasa Mahkemesi aracılığıyla Yargıtay ve Danıştay’ı etkisiz hale getirmeyi veya kendi doğrultusunda
adalet dağıtır birer yargı organına dönüştürmeyi amaçlıyor.
Köşk dışında her çevre tehlikenin farkında!
***
Garip bir terslik yaşanıyor. Meclis Komisyonu’nda ana muhalefet; yeni yargı yapılanmasını Nazi Almanya’sının amaç ve içeriğine benzetiyor.
Hükümet adına konuşan Cemil Çiçek ise 12 Eylül referandumunda halkın kendilerine yargıyı dilediği gibi eğip bükecek yetkiyi verdiğini savunuyor.
Bu savunmanın halk oyu ile iktidara geldikten sonra ülkeyi kapalı cezaevine dönüştüren, mahkemeleri iktidarın emrine alan Nazi iktidarından farkı ne?
2011 seçimlerinden sonra yeni anayasa hazırlanacağı gündemde.
İktidar zorlanarak; yüksek yargı organlarının yeniden yapılandırılması ile ilgili düzenlemeler neden yeni anayasaya bırakılmıyor? Bu acele neden?
Soran yok, tabii yanıtlayacak da!
***
Ana muhalefet milletvekilleri, AKP’nin ülkeyi adım adım faşizme götürdüğünü açıklıyorlar. “Yurttaşları bu ‘açık ve yakın tehlikeye karşı’ uyarıyor; anayasal
ve meşru zemin içinde toplumsal haklarını kullanmalarının zorunlu olduğunu” söylüyorlar.
Toplumsal haklar yürüyüşlerden, mitinglerden geçiyor.
Daha önce denenen bu türden yöntemler; yürüyüşler, mitingler, RTE’yi amacından vazgeçirmedi.
***