TÜRKİYENİN GÜVENLİĞİNE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TÜRKİYENİN GÜVENLİĞİNE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Nisan 2017 Cuma

ABD’DEKİ YENİ BAŞKANLIK DÖNEMİNİN TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE MUHTEMEL ETKİLERİ




ABD’DEKİ YENİ BAŞKANLIK DÖNEMİNİN TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİNE MUHTEMEL ETKİLERİ 




Barack Obama’nın ABD dış politikasında ne tür bir “değişim” sağlayacağı merakla bekleniyor. 

İnceleme
E.Tümgeneral Armağan KULOĞLU 
ORSAM Başdanışmanı 
armagankuloglu@orsam.org.tr 



Barack Obama’nın ABD dış politikasında ne tür bir “değişim” sağlayacağı merakla bekleniyor. 

ABD’de oluşacağı varsayılan değişim atmosferinin, ırk ve kültür gibi farklılıkların ön plana çıkarılmasına, bağımsız Kürt devleti talebine kadar uzanan isteklerin dile getirilmesine ve bunun da ayrılıkçı hareketleri tetiklemesine sebep olabileceği kıymetlendirilmektedir. 

ABD, tek kutuplu düzenin hâkimi olarak hegomonik arzular içine girmiş, iktidardaki Bush yönetimi, Yeni Muhafazakârların da etkisi ile dünyayı kendi 
kontrollerinde istedikleri gibi şekillendirebileceklerini düşünmüştür. 

Ancak ABD yönetiminin elindeki gücü aşırı ve kontrolsüz kullanması, hukuk dışı ve zaman zaman da insanlık dışı davranışları; ABD’nin gerek uluslararası 
gerek iç politikada itibar kaybetmesine sebep olmuştur. Ayrıca kara askeri gücünün sınırlı olması, karşılaşılan dirençten dolayı birliklerin yıpranması, psikolojik açıdan ortaya çıkan rahatsızlıklar, rotasyon için elde yeterli birlik kalmaması da olumsuz gelişmeler olarak kendini göstermiştir. Müdahale süresinin uzaması da ekonomik açıdan zafiyet yaratmıştır. Sonuçta ABD, politik, ekonomik ve askeri açıdan güç kaybetmiştir. Bu husus iç politikada da etkisini göstermiş ve ABD halkı, sosyal ve ekonomik açıdan sıkıntı içine girmiş, refah seviyesi aşağıya düşmüştür. 

Uzun bir süreden beri dünya kamuoyunu ve buna paralel olarak da Türkiye’yi meşgul eden ve üzerinde çeşitli yorumlar yapılan ABD başkanlık seçimleri, işte bu koşullar içinde gerçekleştirilmiştir. Seçim sonuçlanmış, Demokrat aday Barack Obama başkan seçilmiş, partisi de Kongre ve Temsilciler Meclisi’nde üstünlük kazanmıştır. ABD’nin tek kutuplu dünya düzeninin hâkimi durumunda bulunması, en azından bir süper güç olması ve dünyadaki politik, ekonomik ve güvenlik konularını doğrudan etkilemesi nedeniyle doğal olarak başkanlık seçimine bütün dünya tarafından ilgi gösterilmiştir. Bush yönetiminin yarattığı gerginlik ortamı ve sebep olduğu ekonomik kriz, Obama’nın seçilmesinde önemli bir rol oynamış, hem dünya hem de ABD kamuoyu bir değişim beklentisi içine girmiştir. 

Gelinen aşama, ABD açısından önemli olumsuzluklar içermektedir. Tek kutuplu dünya düzeni artık sorgulanmaya ve dünyanın çok kutuplu bir düzene doğru gittiği tartışılmaya başlanmıştır. 

Küresel boyutlardaki ekonomik krizin bu gidişi hızlandırdığı söylense de, ABD’nin halen en büyük ekonomik yapıya, en ileri teknolojiye ve güçlü bir silahlı kuvvetlere sahip olduğu bu gelişmelerde dikkate alınmalıdır. Mevcut durum ABD’nin, halen uluslararası sistemde söz sahibi olma konusunda başat ülke konumunu devam ettirmesine imkân yaratmaktadır. Bu konumunu daha ne kadar devam ettirebileceği tam olarak tahmin edilememektedir. Ancak sürecin aynen devam etmesi halinde süper güç durumunu devam ettirmekle birlikte eski gücünde olamayacağı, kendisi kadar olmasa da diğer güçlerin de uluslararası platformda etkili olabileceği bir düzene doğru gidileceği değerlendirilmektedir. 

Bu nedenle Obama döneminin, ABD için güç toplama ve dünya üzerinde yeniden en etkili ülke olma durumunu yaratacak bir dönem olması beklentisi içine girilmiştir. ABD’nin, kontrol ettiği dünya finans piyasasını ve ekonomi alanını yönlendiren kurum, kuruluş ve etkinlikleri kullanarak küresel ekonomik krizden en erken kurtulan ülke olacağı ve daha sonra da krizi diğer ülkeler üzerinde baskı aracı olarak kullanabileceği düşünülmektedir. 

İç ve dış kamuoyuna değişim ve dönüşüm söylemleriyle sunulan Obama yönetiminin, öncelikle iç kamuoyunu tatmin edeceği; başlangıçta kısmen 
de olsa eşzamanlı, daha sonra da etkili olarak dış politikaya ağırlık vereceği değerlendirilmektedir. İç politikada parti içi ve dışı muhalefetin desteğini alarak gücünü iç çekişmelerle zayıflatmadan kontrollü bir şekilde kullanmak istediği de anlaşılmaktadır. Parti içi muhalefette başkan aday adaylığı sürecinde rakibi durumunda olan Hillary Clinton’u dışişleri bakanlığına getirmesi, rakip partiden de halen Savunma Bakanlığını yürüten Gates’in görevine devam etmesini istemesi, bu niyetinin işaretleri olarak algılanmaktadır. 

Ortadoğu Analiz İnceleme 

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bu konuda çeşitli yorumlar yapılmıştır. Obama’dan sadece ABD’nin değil, dünyanın çok şey beklediği ön plana çıkarılmıştır. Ancak bizim açımızdan önemli olan, Obama döneminin, özellikle Türkiye’yi güvenlik açısından nasıl etkileyeceği konusudur. 

Türkiye’yi özellikle güvenlik açısından etkileyecek hususların; ayrılıkçı hareketlere sebep olabilecek Kürtçülük konusunda beklentiye girilmesi, ileri demokrasi ve özgürlükler adı altında laiklik karşıtı hareketleri güçlendirebilecek yaklaşımların gündeme gelmesi, ABD’nin Irak ve Irak’ın kuzeyine ilişkin politikaları, Ermeni soykırımı ve Kıbrıs konusundaki yaklaşımları olduğu düşünülmektedir. 

 < Türkiye-ABD ilişkileri Obama yönetimi dönemindeki ilk ciddi sınavını, Ermeni iddialarının Kongre’ye taşınacağı Nisan ayında verecek. > 



Kürtçülük Konusunda Beklentiye Girilmesi

Obama’nın Kürtçülük konusunda doğrudan bir açıklaması olmamış ve bu konuda bir politika ileri sürmemiştir. Ancak, AB’nin bu konudaki yaklaşımları ile ABD’de oluşacağı varsayılan değişim atmosferinin, ırk ve kültür gibi farklılıkların ön plana çıkarılmasına, bağımsız Kürt devleti talebine kadar uzanan isteklerin dile getirilmesine ve bunun da ayrılıkçı hareketleri tetiklemesine sebep olabileceği kıymetlendirilmektedir. 
PKK’nın sözde liderleri tarafından ABD Başkanı Obama’ya gönderildiği belirtilen ve terör örgütüne yakın internet sitelerinde yayınlanan mektup bunun 
bir işa-reti olarak nitelendirilebilir. Ayrıca Türkiye’de Obama’nın seçilmesini, maksatlı veya maksatsız olarak aşırı derecede sevinçle karşılayanlar ve onların 
bu sevinçlerini ifade tarzı dikkat çekmiştir. Diğer taraftan hem dünyada hem de Türkiye’de farklı kesimlerin değişimi, kendi düşüncelerine göre değerlendirerek, 
Obama’nın seçilmesindeki atmosferden fırsat yaratmaya çalıştıkları da görülmektedir.1 

Laiklik Karşıtı Yaklaşımların Güçlenmesi İhtimali 

ABD’nin Türkiye için düşündüğü “ılımlı İslam” anlayışının, yeni yönetim tarafından, daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, insan haklarına 
saygı gibi insan yaşamında daima önemle gözetilecek yaklaşımlarla ön plana çıkarılabileceği ve bunların da laiklik karşıtı hareketlerin kılıfı olarak kullanılması tehlikesini arttırabileceği göz önünde tutulmalıdır. Ayrıca ABD İstihbarat Konseyi tarafından yayımlanan raporda, Türkiye’nin gelecekte daha az laik, daha fazla İslam yapısında olacağı öngörülmektedir. Bu tip raporlarda çıkış noktası, yakın geçmiş ve bulunulan durumdur. 


 <  Obama’nın değişim sloganı ile ABD menfaatlerine uygun bir yapıya dönüşmesi, arzu edilen “Yeni Türkiye Modeli’nin (Ilımlı İslam) konusunun birbirini desteklemesi tehlikesi bulunmaktadır. Devletin, konuya hassasiyet gösteren bütün kurumları ile Cumhuriyet’in kazanımlarından geri adım atılmaması için gerekli önlemleri alması önem arz etmektedir. >


Buradan hareketle geleceğe yönelik projeksiyonlar ortaya konmaktadır. Mevcut veriler, Türkiye’nin böyle bir noktaya gidebileceğini gösterse de Türkiye’nin gelecekte ABD tarafından nasıl görülmek istendiği açısından önemli bir veri olarak nitelendirilebilir. Obama’nın değişim sloganı ile ABD menfaatlerine 
uygun bir yapıya dönüşmesi, arzu edilen “Yeni Türkiye Modeli’nin (Ilımlı İslam) konusunun birbirini desteklemesi tehlikesi bulunmaktadır. 

Devletin, konuya hassasiyet gösteren bütün kurumları ile Cumhuriyet’in kazanımlarından geri adım atılmaması için gerekli önlemleri alması önem arz etmektedir. 

ABD’nin Irak’a ve Kuzeyine İlişkin Politikalarındaki Muhtemel Yenilikler 

ABD, yakın bir zamana kadar PKK terör örgütünün Irak’ın kuzeyindeki varlığına ve faaliyetlerine göz yumarak dolaylı destek vermiştir. Irak’ın kuzeyindeki yönetim ise bu terör örgütünü doğrudan desteklemiş ve himaye etmiştir. Bu davranışların bağımsız bir “Kürdistan” oluşturulmasına, hatta sözde büyük Kürdistan’ın yaratılmasına kadar uzanan bir seri maksadının yanında çok önemli bir sebebi daha bulunmaktadır. O da, Türkiye’yi, kaynağı Irak’ın kuzeyinde olan PKK terör örgütü ile mümkün olduğu kadar rahatsız etmek ve bu tehdidi bertaraf etmek için Irak’ın kuzeyindeki yerel yönetim ile görüşmeye mecbur bırakmaktır. Öte yandan, Türkiye, Irak’ın kuzeyindeki yönetimin devletleşmesini, ulusal 
güvenliği açısından tehdit olarak görmekte, onu devlet yerine koyacak davranışların kendisi açısından olumsuz sonuçlar yaratacağını düşünmektedir. 
ABD ise, Türkiye’nin, Irak’ın kuzeyindeki yönetim ile iletişim kurmasını ve barışık bir şekilde yaşamasını arzu etmektedir. Bu durumu gerçekleştirmek için ABD ve Irak’ın kuzeyindeki yönetim tarafından müştereken planlanan ve geliştirilen olaylar sonucunda Türkiye, Irak’ın kuzeyindeki yönetimle resmi sayılabilecek, en azından yarı resmi düzeyde iletişim kurmaya başlamıştır. Kurulan temasın daha da derinleştirilmesi beklenmektedir. Bu durum Irak’ın kuzeyindeki yerel yönetime politik güç kazandırmıştır. 

ABD’nin yerel yönetim liderini Beyaz Saray’a başkan seviyesinde kabul etmesi ve resmi görüşmeler yapması bu gücü daha da arttırmıştır. 

Obama’nın ABD Başkanı olarak seçilmesinin, bu konuda yeni bir gelişmeyi de beraberinde getirebileceği değerlendirilmektedir. Obama seçim vaatleri içinde en kısa zamanda Irak’tan askeri gücün çekileceğini, Afganistan konusuna önem vereceğini, NATO’yu ön plana çıkaracağını ifade etmiştir.2 ABD’nin askeri gücünü Irak’tan çekeceğini belirtmesi, Irak’ın kuzeyindeki yönetimde, Türkiye tehdidinin artacağı, dolayısı ile devletleşme politikasının zayıflayabileceği telaşını yaratmıştır. Bu nedenle yerel yönetim, kendilerini ilgilendiren bu konuda, ABD’nin Türkiye üzerindeki baskısını arttırması talebini gündeme getirebilecektir. ABD de bölgeden çekilirken, Irak ve petrolü üzerindeki menfaatlerini korumak maksadıyla, kendisine müzahir olarak gördüğü Irak’ın kuzeyindeki yapının güçlenmesi yönünde hareket edebilecektir. Ayrıca ABD ile Irak arasında imzalanan Güvenlik Anlaşması’na göre çekilmenin 2011 sonuna kadar tamamlanması da öngörülmüştür.3 

Bu durumda PKK terör örgütü ile mücadelede muhatap ülke tamamen Irak olacak ve kuzeydeki yönetim de bu konuda daha fazla sorumluluk taşıyacaktır. 
Gelinecek aşama, Türkiye’nin PKK ile mücadelesinde gerektiğinde sınır ötesi harekât yapması konusunda daha fazla inisiyatif kullanmasına imkan yaratabilecektir. 

Türkiye tarafından inisiyatif kullanılarak, PKK terör örgütü ile mücadele maksadıyla yapılacak sınır ötesi faaliyetler de Irak’ın kuzeyindeki 
yönetimin politik seviyesini aşağıya çekecektir. Gelişecek durum, bölgedeki Türkiye’ye müteveccih tehdidin azalması ve Türkiye’nin etkinliğinin artması için bir fırsat olarak değerlendirilebilir. 

Bu konudaki muhtemel gelişmeleri önceden değerlendirip, tedbir almakta yarar görülmektedir. 


Ermeni Soykırımı Konusundaki Yaklaşımlar 

Obama’nın seçim kampanyalarında güçlü şe-kilde dile getirdiği konulardan biri de Ermeni iddialarını tanıyacağı sözüdür. Obama her ne kadar Türkiye ile stratejik ilişkileri geliştireceği ve güçlendireceğini ifade etse de bu durum, Türkiye-ABD ilişkilerini bulunduğu durumdan daha kötüye götürebilir. Diaspora bu durumda etkisini daha da arttırabilir, Ermenistan bundan güç alabilir. Tanınmadan sonra sırada olduğu nitelendirilen tazminat ve toprak konuları zaman içinde gündeme getirilebilir. Bu durum Türkiye’yi politik açıdan meşgul ve rahatsız edebilir. Aslında bu konu ABD’de birçok eyalette kabul görmüşse de, merkezi yönetimde böyle bir karar alınması, önemli olarak mütalaa edilmektedir. Seçim döneminde söylenenlerle, icraatta karşı karşıya gelinen gerçeklerin birbirini tutmadığı geçmişte yaşanmıştır. Bu konudaki beklenti, başkanların tutumlarında değişiklik olabileceği yönünde olmasına rağmen, bu kadar 
güçlü bir vaatten nasıl vazgeçileceği bilinmemektedir. Öte yandan, Obama’nın seçim sürecinde verdiği sözlerden vazgeçmesinin Türkiye açısından bedelinin ağır olabileceği ihtimali de mevcuttur. Zira, bu vazgeçme karşılığında Obama yönetiminin Türkiye’den farklı beklentileri olabilir ve bu süreç günün sonunda, Türkiye’nin somut hiçbir şey kazanmadan, bir şeylerden feragat ettiği bir pazarlığa dönüşebilir. 
Bu nedenle tasarının çıkmasını önleyici, çıkması durumunda da karşı koyucu önlemler konusunda değerlendirmeler yapılması gerekli görülmektedir. 

Kıbrıs Konusunda Olası Gelişmeler 

Obama, konuşmalarında, Türkiye’yi Kıbrıs’ta işgalci güç olarak nitelendirmiştir. Bu durum, hem Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, hem Yunanistan’ın, hem de AB’nin yaptırımlar ve tavizler kapsamında Türkiye’ye karşı elini güçlendirmektedir. Esas itibariyle ABD’nin Kıbrıs politikasına baktığımızda ABD; Türk-Yunan ilişkilerindeki gelişmeleri, Doğu Akdeniz güvenliğinin bir parçası olarak algılamaktadır. Dolayısıyla Kıbrıs’a ilişkin bir çözüm, ABD için ikinci önceliktedir. ABD, Türkiye-Yunanistan arasında meydana gelebilecek bir çatışmayı, sadece NATO müttefikleri olmaları açısından değil, aynı zamanda ABD için hayati önemi haiz bölgelerin güvenlik ortamını doğrudan etkilemesi ve kendi çıkarları açısından önlenmesi gereken bir durum olarak da görmektedir. Diğer taraftan İngiltere, garantörlük hakkını, adadaki üslerinin korunmasına yönelik bir imtiyaz olarak görmekte, çözümde de İngiliz çıkarlarının korunmasını esas almaktadır. Bu nedenle İngiltere AB’ye üye olurken üsleri, AB statüsünün dışında bırakmaya özen göstermiştir. ABD’nin de bu üslerden yararlanması, onun da meseleye İngiltere gibi bakması sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Türkiye’nin, ABD’nin Kıbrıs konusunda olabilecek yeni bir yaklaşımını, bu argümanları kullanarak karşılamasının uygun olabileceği değerlendirilmektedir. 

Sonuç 

Obama’nın başkan seçilmesi ile başlayan yeni dönemi, yukarıda belirtilen hususları düşünerek yakından takip etmenin, alınması gerekebilecek önlemleri ve uygulanması gerekebilecek politikaları önalıcı (proaktif) yaklaşımlarla ortaya koymanın faydalı olabileceği değerlendirilmektedir. 
Sadece bunları düşünerek karamsarlığa düşmenin doğru olmayacağı bilinci ile bu konuda ihtiyatlı davranmanın uygun olacağı kıymetlendirilmektedir. 

DİPNOTLAR

1 Aynı kapsamda mütalaa edilmemekle birlikte Alevilerin, demokratik hak arama usulleri çerçevesinde, hatta haklı oldukları bazı konuları dile getirmek üzere, 
ayrılıkçılığa ve asimilasyona son verme adı altında düzenledikleri mitingin ve bu konudaki isteklerinin gündeme getirilmesindeki yoğunlaşmanın zamanlamasının, yerel seçim atmosferinden istifade veya tesadüfî olma ihtimali varsa da, düşündürücüdür. 
2 ABD Başkan Adayı Barack Obama’nın Dış Politika Programı, “Barack Obama and Joe Biden: A Stronger Partnership with Europe for Safe America”, 
http://www.barackobama.com/pdf/Fact_Sheet_Europe_FINAL.pdf, ( Erişim Tarihi: 16 Aralık) 

3 “Iraq’s Parliament Approves Security Pact”, Washington Times, 27 Kasım, 2008, 
http://www.washingtontimes.com/news/2008/nov/27/iraqs-parliament-approves-security-pact/ (Erişim Tarihi 27.Kasım.2008) 


***