Kıta Sahanlığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kıta Sahanlığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Mart 2021 Perşembe

SEVİLLA HARİTASI NEDİR.. ?

SEVİLLA HARİTASI NEDİR.. ?




Doğu Akdeniz Ülkelerinin-Sevilla Haritasına Göre Bölge Ülkelerinin Feragat Edecekleri Deniz Alanları

Ankara-Atina Gerginliği nasıl başladı, Gelinen durum ne?

22/09/2020

Yunanistan'nın Ege Denizi ve Akdeniz'deki yetki alanları konusunda iddialarına temel oluşturan 'Sevilla Haritası', Doğu Akdeniz'de Atina ve Türkiye arasındaki kıta sahanlığına ilişkin tansiyonun yükselmesine neden oluyor.
2000'li yılların başında Sevilla Üniversitesi akademisyenleri tarafından Avrupa Birliği'nin (AB) talebi üzerine hazırlanan harita Doğu Akdeniz'deki Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmazlığının çözümünü amaçlıyordu ancak haritadaki kıta sahanlıklarını Türkiye kabul etmiyor. Ankara'ya göre bu harita MEB haklarını çiğniyor.
Bunun nedeni haritadaki Yunan kıta sahanlığının Türkiye'ye ne kadar yakın olursa olsun Yunan adaları temel alınarak hesaplanmış olması.
Örneğin Yunan ana karasına 580 km uzaklıkta kayalık parçası olarak nitelendirilebilecek yerler dahi Türkiye'ye birkaç km yakınlıkta olmasına rağmen Yunanistan'ın hakkı olarak görünüyor.
Haritanın iddiasına göre Meis Adası'ndan başlayan Yunan kıta sahanlığı, güneye doğru Akdeniz'in ortasına kadar iniyor ve Türkiye'ye Antalya Körfezi dışında Akdeniz'e bir çıkış noktası bırakmıyor.
   Türkiye'ye hak verenler var.,
Türkiye'nin rahatsızlığını haklı bulanlar mevcut. Örneğin İspanya Navarra Üniversitesi çalışanı Orta Doğu ve Kuzey Afrika Uzmanı Prof. Michael Tanchum, Foreign Policy dergisine yazdığı bir makalede Türkiye'nin haklı olduğunu kaydetti. Türkiye'nin daha geniş bir MEB'e sahip olması gerektiği aksi halde sürtüşmenin kaçınılmaz olacağı belirtiliyor.
Aynı zamanda Türkiye Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) tarafı olmasığı için Yunanistan'a ve Güney Kıbrıs'a bu konuda dava açamıyor. 

Bu nedenle Ankara kendi iddialarına uluslararası düzlemde yasal zemin kazandırmakta zorluk yaşıyor.

Dışişleri: Ne akla ne Uluslararası hukuka uygun

Türk Dışişleri Bakanlığı açısından Ege'de 6 deniz mili mesafesindeki karasularınının ötesinde sınırlandırılmış bir deniz yetki alanı mevcut değil.
Ayrıca Yunan ana karasına ise 580 km uzaklıkta olan Meis adasının Yunanistan'a 40 bin kilometrekare genişliğinde kıta sahanlığı alanı oluşturması akla da uygun değil uluslararası hukuka da uygun değil.
Türk Dışişleri
İkili Siyasi İşler ve Denizcilik-Havacılık-Hudut Genel Müdürü Büyükelçi Çağatay Erciyes'in paylaştığı haritaTürk Dışişleri
"Yunanistan vazgeçmedikçe gerginlik bitmez"
Bakan Mevlüt Çavuşoğlu son olarak "Yunanistan Sevilla haritasından vazgeçmediği sürece ve Türkiye kıta sahanlığına saygı göstermedikçe bu gerginlik bitmez" şeklinde açıklama yaptı.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da, "Sevilla haritası diye ortaya çıkarılan haritanın hiçbir geçerliliğinin olmadığını, bunun hakkı, hukuku tanımadığını, burada barış ve istikrara katkı sağlamadığı gibi bir problem çıkardığını görmek lazım" şeklinde konuştu.

AB'den 'Sevilla Haritası' açıklaması: Böyle bir harita hazırlatmadık.

ABD Ankara Büyükelçiliği: Sevilla Haritası'nın hukuki bir öneme sahip olduğunu düşünmüyoruz.
AB: Haritanın bir hükmü yok,
Avrupa Komisyonu'ndan yapılan açıklamada da kurumlar tarafından hazırlatılan harici raporların AB'nin resmi belgeleri olmadığı ve hukuki bağlayıcılıkları olmadığı belirtildi.

Kıta Sahanlığı nedir?
Kıta sahanlığı, jeolojik olarak ülkeyi oluşturan kara parçasının deniz altındaki uzantısıdır ve kıtanın bitip okyanusun başladığı kıtasal çizgiye kadardır. Kıta sahanlığı, kara platformu olarak da bilinir, bir kıtayı ya da kara parçasını çevreleyen görece sığ ve eğimli deniz tabanına verilen addır.
Kıyıları karşılıklı olan veya yan yana olan devletlere kıta sahanlığının sınırlandırılmasına ilişkin usul ise 1958 Cenevre Kıta Sahanlığı Sözleşmesi'nin 6. maddesinde düzenlenmiş durumda.
Söz konusu madde uyarınca, kıta sahanlığının sınırı, kural olarak taraf devletlerin anlaşmasıyla tespit ediliyor. Ancak bu konuda böyle bir anlaşma yoksa ve özel durumlar farklı bir sınırı gerektirmiyorsa kıta sahanlığı sınırlandırılması eşit uzaklık ilkesine göre gerçekleşiyor.
1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi Kıta sahanlığını kıyı devletinin karasularının devamında kıta kenarının dış eşiği ile sınırlı, bu eşik belirtilenden az mesafede ise karasularının ölçülmeye başlandığı mesafeden itibaren 200 deniz mili mesafe olmasi şeklinde tanımlanmakta.
Kıyı devleti, kara topraklarının doğal uzantısı olan bu bölgenin tümünde denizaltı alanlarının deniz yatağında ve toprak altlarında hak sahibi oluyor. Mesafe 200 mile ulaşmadığı takdirde söz konusu ülkenin Kıta sahanlığı mesafesi 200 mile tamamlanıyor. Fakat bir kıyı ülkesinin kıta kenarı dış siniri 200 deniz mili sinirini aşması durumunda esas hatlardan itibaren 350 deniz mili limiti uygulanıyor.
Deniz Kıyısı olan devletler sonradan bir kazanıma veya ilan etmeye gerek duymaksızın doğal bir bicimde Kıta sahanlığına sahip olarak kabul ediliyorlar. Devletlerin doğal Kıta sahanlığı hakkı Uluslararası Adalet Divani 1969 kararı ile ‘ab initio’ (başlangıçtan beri) ve ‘ipso facto’ (kendiliğinden olduğu) olarak teyit edilmiş durumda.
Münhasır Ekonomik Bölge
Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) kavramı karasularının başlangıcından itibaren 200 deniz mili alan genişliğindeki canlı ve canlı olmayan kaynaklar üzerinde kıyı ülkelerin bazı ekonomik haklar elde etmesi anlamına geliyor.
MEB kavramı Kıta sahanlığı haklarını da içermekte. 1982 Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) ile uluslararası hukuka girmiş durumda. MEB, kıyı devletine deniz yatağı sularında deniz yatağında, bölge toprak altında canlı ve cansız kaynakların yönetimi konusunda (araştırma, işletme, muhafaza gibi) haklar tanıdığı gibi aynı şekilde akıntı, rüzgâr gibi enerji kazanımı sağlanacak alanların da kullanımına dair egemen haklar veriyor.
MEB BMDHS 75. Maddesi uyarınca bir kıyı devletinin sınır haritalarının ve coğrafi koordinat listelerinin yayınlanması ve BM’ye deklare edilmesi gerekmekte.
Balıkçılık anlamında da MEB ilan etmek kıyı devleti açısından kritik önem arz etmektedir. 
MEB ilanı ile ilan edilen alandaki balıkçılık uluslararası düzenlemelerden çıkartılarak kıyı devletinin düzenleme yetkisi altına giriyor. MEB ilanı ile balıkçılık kotalarını belirleme hakki da kıyı devletinin yetki alanına giriyor.
Kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge Farkları
Kıta sahanlığı kıyı ülkeleri için ilan edilmeksizin doğal bir hak. MEB’in ise uygun biçimde ilan edilmesi ve BM’ye deklare edilmesi gereken bir durum.

***

5 Mart 2019 Salı

Doğu Akdeniz Kıta Sahanlığı Sorunsalı Üzerinden Doğalgaz Paylaşımı BÖLÜM 2

Doğu Akdeniz Kıta Sahanlığı Sorunsalı Üzerinden Doğalgaz Paylaşımı BÖLÜM 2




Natural gas sharing on the Eastern Mediterranean continent coastal problematic 

Bölge ülkelerinden GKRY, büyük devletlerin enerji şirketleri ile doğalgazın çıkarılması konusunda anlaşmalar yapmıştır. GKRY’nin bu şirketlere ruhsat yetkisi vermesi, itirazı halinde Türkiye’yi büyük devletlerle karşı karşıya getirmek olarak da değerlendirilmektedir. 
Bölgeye bakıldığında ABD ( Noble, Exxon Mobil), Fransa (Total), İtalya (Eni), Kore (Kogas) ve Hollanda (Shell) gibi ülkelerin enerji şirketleri ile bölgede bulunduğu görülmektedir. Bu durum bölgenin, coğrafi konumu itibariyle kıyısı olan ülkelerin deniz yetki alanları dâhilinde hak sahibi olmasının yanı sıra, dünyanın pek çok ülkesinin dikkatini çektiğini ve bölgeden pay çıkarmaya çalıştığını göstermektedir. 

GKRY, Kıbrıs Adası civarında parsellenmiş bölgelerdeki enerji yataklarında KKTC ve Türkiye’ye karşı hak ihlalleri yaparak Kıbrıs Sorunu’nu denize taşımaya çalışmaktadır. Kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge kavramları göz önüne alındığında Rum Kesimi’nin böyle bir yetkisinin olmadığı, kendi deniz yetki alanını ilan edip, bölgede tek hak sahibinin kendisi gibi davranması deniz hukukuna aykırı bir tutumdur. 

5. Bölge Ülkelerinin Tutumu 

Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkelere baktığımızda, karşımıza siyasi ve ekonomik olarak istikrarı olmayan ülkeler çıkmaktadır. Son yıllarda Yunanistan, GKRY ve Türkiye’nin ekonomik krizle, İsrail-Filistin, Lübnan, Suriye ve Mısır gibi Ortadoğu ülkelerinin ise iç karışıklıklar, siyasi kaos ve istikrarsızlık içinde olduğu bir tablo görmekteyiz. 

Özellikle “Arap Baharı” sonrasında Doğu Akdeniz’deki enerji üreticisi olan ülkelerde yaşanan siyasi krizler bölgedeki hidrokarbon üretimini ciddi şekilde etkilemiş ve ülkeler arası enerji temelli güç dengelerinin yeniden yapılanmasına neden olmuştur. Bu noktada özellikle Suriye ve Mısır’daki üretimin ciddi şekilde düşmüş ve hatta duraksama noktasına gelmiş olması Doğu Akdeniz’de bahsi geçen doğal gaz keşiflerinin lideri durumundaki İsrail’i yeni bir konuma oturtmuştur. İsrail’i enerji bağımlısı bir ülke olmaktan enerji ihraç eden bir ülke olma durumuna taşıyan bu yeni konum gerek bölgesel enerji dengelerinin 
değişmesi gerekse özellikle İsrail ve Mısır arasındaki ilişkilerin yeni bir boyuta taşınmasına neden olmuştur (Üstün, 2016: 4). 

 Doğu Akdeniz enerji kaynakları bölge ülkelerine siyasi, ekonomik ve jeopolitik açıdan avantajlar sağlarken öte yandan askeri ve siyasi anlamda pek çok riski de beraberinde getirmektedir. Böylesi bir ortamda kıyısı oldukları Doğu Akdeniz’in hidrokarbon yatakları ve paylaşımı hususunda nasıl adımlar attıklarına bakalım. 

5.1. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) 

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Avrupa Birliği’nin desteğini de alarak 2 Nisan 2004’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye’nin haklarını yok sayarakKıbrıs Cumhuriyeti” adına 21 Mart 2003 tarihinden geçerli olmak üzere münhasır ekonomik bölge ilanında bulunmuştur. GKRY, 17 Şubat 2003 tarihinde Mısır, 17 Ocak 2007 tarihinde Lübnan ve 17 Aralık 2010 tarihinde İsrail ile MEB sınırlandırma antlaşmaları imzalamıştır. GKRY’nin Lübnan ile imzaladığı anlaşma Türkiye’nin girişimleri neticesinde Lübnan parlamentosunda henüz onaylanmamıştır (Yaycı,2012:16). 

Tek taraflı ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde (MEB) enerji keşif çalışmalarına başlayan GKRY, 2007 yılında bu bölgeleri uluslararası ihaleye çıkartarak bu manevra kısıtlamasında etkili olmuştur. 

Bu ihale sonucunda Amerikan Noble Şirketi 12. Parselin ruhsatını alarak sondaj çalışmalarına başlamıştır. Ardından 12. parselin güneyinde kalan ve “Afrodit” olarak adlandırılan bölgede yoğun doğalgaz rezervleri bulunduğu açıklanmıştır. Afrodit bölgesinde bulunan doğalgaz yataklarından dolayı, GKRY’nin MEB’inde 
olduğu iddia edilen ruhsatlanmamış diğer parsellere de ilgi artmıştır. Ekonomik değeri tam olarak belirlenmemiş olsa da Doğu Akdeniz bölgesindeki enerji kaynakları ve bunların kullanım hakları bölge devletleri için hukuksal bir sorun oluşturmaktadır (Ercümen, 2015). 

GKRY Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları üzerinden yürüttüğü çalışmalar ve gerçekleştirdiği iş birlikleri ile ekonomisinde istikrar sağlamaya çalışmaktadır. Yunanistan’da yaşanan ekonomik krizden müttefik ülke olarak doğrudan etkilenen GKRY birtakım problemlerle karşı karşıya kalmıştır. Bu sebeple 
Akdeniz’de keşfettiği doğalgaz rezervini bir an evvel ekonomiye kazandırmanın yollarını aramaktadır. Afrodit sahasındaki doğalgaz rezervinin % 90’a yakın ithal petrole bağımlı olan tüketimine doğrudan katkı sağlaması beklenmektedir (Karagöl ve Özdemir, 2017: 36). 

Kıbrıs Rum Kesimi, sözde münhasır ekonomik bölgesinden çıkarılan doğalgazın deniz altına döşenecek boru hattı ile Yunanistan üzerinden Avrupa’ya taşınmasını hususunda İsrail ve Mısır ile antlaşmalar yapmıştır. Bölgede önemli ölçüde hakları olan Türkiye ve KKTC’nin yapılan bu anlaşmaya göre saf dışı bırakıldığı görülmektedir. GKRY ve İsrail’in çıkardıkları gazın denizin 3 km altından boru hattı ile İtalya’ya kadar götürülecek olmasının ülkeler açısından epey maliyetli olmasından ötürü makul ve mümkün görünmemektedir. 
 İlgili Resim 

Şekil 3. Doğu Akdeniz’de Doğal Kaynak Rezerv Sahaları 
 Kaynak: Varlı, 2018 

Rum Kesimi’nin gayrimeşru adımlar ve hak ihlalleri ile Türkiye’yi yok sayarak aldığı kararlar Eylül 2018’de Mısır ile imzalanan denizaltından doğalgaz taşınması ile ilgili anlaşmaya Türkiye kayıtsız kalmamıştır. Türk hükümeti; “Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin onay vermediği, rızasının olmadığı hiçbir projenin oldubittiye getirilmesine izin vermeyeceğiz. Tek taraflı, Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarının yok sayıldığı, adadaki tarafların eşit ve adil pay almadığı bir sisteme geçit vermeyeceğiz. Türkiye’nin bu konudaki tavrı ve duruşu nettir. Uluslararası hukuktan kaynaklı hak ve menfaatlerimizi sonuna kadar korumaya kararlıyız.” (Akşam Gazetesi, 2018) diyerek tepki göstermiştir. 

5.2. İsrail 

İsrail, 17 Aralık 2010 tarihinde GKRY ile münhasır ekonomik bölge antlaşması imzalamış, diğer ilgili kıyıdaşlar devletlerle herhangi bir anlaşma imzalamadan 12 Temmuz 2011 tarihinde münhasır ekonomik bölge sınırlarını gösteren koordinat listesini Birleşmiş Milletler’e bildirerek MEB ilanında bulunmuştur (Yaycı: 2012:27). Bu noktada İsrail’in rolü belirginleşmeye başlamıştır. İsrail’in halen üretimde olan Tamar Gaz Sahası (gaz rezervi 283 milyar m³) ile nihai yatırım kararı bekleyen ve ihracat amaçlı geliştirilmesi öngörülen Leviathan sahası (gaz rezervi 509 milyar m³) göze çarpmaktadır. Ayrıca, bölgede 
keşfedilen iki yeni saha daha bulunmaktadır. Tüm bu kaynaklar İsrail’in 200 yıllık gaz ihtiyacını karşılamakla kalmayıp ihraç imkânı da sunmaktadır (Üstün, 2016:4). İsrail, Leviathan ve Tamar sahalarında doğalgaz çıkarmaya başlamakla birlikte, son dönemlerde GKRY ve Yunanistan ile gazın Avrupa’ya ihracı 
konusunda görüşmeler yapmaktadır. 

Şekil 4. İsrail MEB’inde Keşfedilen Doğalgaz Yatakları 
 Kaynak: Karagölve Özdemir,2017 

 5.3. Mısır 

Arap Baharı, yaşadığı darbeler ve iç karışıklarla sık sık gündeme gelen Mısır, Doğu Akdeniz’deki hakları, Münhasır Ekonomik Bölge (MEB), enerji kaynakları üzerindeki yetkisi ve politikaları ile de son zamanlarda çeşitli hamleler yapmaktadır. Mısır, bölgedeki enerji kaynaklarının çıkarılması ve kendi iç 
ihtiyacını karşıladıktan sonra Avrupa’ya ihraç etme hususunda Güney Kıbrıs ve İsrail ile anlaşmalar yapmıştır. 

Gerek İsrail’le yapılan, gerekse GKRY ile gerçekleştirilen müzakereler neticesinde Mısır, Doğu Akdeniz kaynaklarının uluslararası piyasalara arzı noktasında önemli bir dağıtım merkezi haline gelme fırsatını yakalamıştır. Tarafların anlaşmaları halinde Kahire’nin, ihtiyaç duyacağı enerjiyi tedarik edebileceği gibi ülkesi üzerinden sıvılaştırılan doğalgazı, uluslararası piyasalara arz ederek, yeniden doğalgaz ihracına başlayabileceği açıktır. Bunun yanı sıra İsrail ve GKRY’nin keşifleri, Kahire’nin Doğu Akdeniz’den daha fazla faydalanma arzusunu artırmıştır. Bu durum Mısır’ın Doğu Akdeniz’deki yetki alanının belirlenmesi 
için GKRY, Yunanistan ve İsrail’le MEB anlaşmalarını imzalamasına teşvik edecektir (Kurt ve Tamçelik, 2015). 

Mısır hükümeti Türkiye’nin itirazlarına rağmen 2018 Eylül ayında GKRY ile Larnaka’da doğalgaz anlaşması imzalamıştır. GKRY Enerji Bakanı Yorgos Lakkotripis ile Mısır Petrol Bakanı Tarek El Molla’nın Larnaka’da imzaladığı anlaşmaya göre, Rum yönetiminin ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölge’de (MEB) bulunan Afrodit 12’inci parseldeki doğalgaz, denizaltından boru hattı ile Mısır’daki doğalgaz sıvılaştırma terminaline taşınması kararını almıştır. (Varlı, 2018a). Mısır tıpkı Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve İsrail gibi bölgede üretilecek olan doğalgazın çıkarılması ve ihracı taraftarı olan üç ülkeden biridir. Kendi aralarında münhasır ekonomik bölge anlaşması ve kıta sahanlığı paylaşımı yapan bu ülkeler çıkarılan doğalgazın sıvılaştırılması (LNG) ve deniz altından boru hattıyla Avrupa’ya iletimi konusunda ortak kararlar almışlardır. 

5.4. Türkiye ve KKTC 

Türkiye’nin Akdeniz’deki kıta sahanlığının dış sınırı, Uluslararası hukuka göre ilgili kıyı devletleri ile bütün ilgili ya da özel koşulları dikkate alan hakkaniyet ilkelerine dayalı antlaşmalarla belirlenecektir. Doğu Akdeniz’de özellikle 32° 16 ' 18 '' D boylamının batısında kalan sahalarda MEB veya kıta sahanlığı 
sınırlandırması Türkiye’nin yerleşik uluslararası hukuktan doğan mevcut hukuki egemen haklarını ilgilendirmektedir. 32° 16 ' 18 '' D boylamının batısında MEB ve kıta sahanlığı sınırlandırması, bölgedeki ilgili ülkeler arasında hakça ilkelere dayalı antlaşmalarla gerçekleştirilmelidir (Başeren, 2013: 263). Türkiye 
Doğu Akdeniz’de pek çok sorunla karşı karşıya bulunmaktadır. Son yıllarda tırmanan bölge devletleri ile olan rekabet ve çatışma konuları olan enerji konusunun varlığı önemini korumaktadır. Ayrıca Akdeniz’de Türk-Yunan rekabeti, Kıbrıs konusu, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sorunu vardır. Buna ilave olarak Türkiye-Suriye ilişkileri, Filistin meselesi yüzünden gerginleşen Türkiye-İsrail ilişkileri gibi sorunlar, yeni dönemin kimlik, terörizm, dinsel akımlar, yasadışı göç, kaçakçılık gibi belli bir devletten bağımsız 
“postmodern” sorunlar ile birlikte birleşerek bölgenin Türkiye için bir kriz merkezi olarak ön plana çıkması sonucunu doğurmaktadır (Baysoy,2017: 146). Bunlarla birlikte Doğu Akdeniz’deki son zamanların revaçta konusu doğalgaz yataklarıdır ve Türk hükümetinin açıklamasına göre Türkiye çeşitli adımlar atmaya hazırlanmaktadır. Türkiye ekonomisi için enerji üreticisi bir ülke konumuna gelmek son derece önemlidir. 

Doğu Akdeniz’deki ihtilaflara bakacak olursak; Türkiye Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku’na aykırı adımlar atmamış, diğer bölge ülkelerinin haklarını ihlal edici konumda olmamıştır. Diğer sahildar ülkelerle olan ihtilafların hukuksal çerçevede çözülmesi ve paylaşımın adil yapılması taraftarı olmuştur. Bölgede 
gerginliği artıracak, Türkiye ve KKTC’nin hassasiyetlerini göz ardı edecek tavırlar sergileyen GKRY, her hamlesiyle Türkiye’yi saf dışı bırakmaya çalışmaktadır. KKTC’nin yetki alanları üzerinde “Kıbrıs Cumhuriyeti” adına kararlar alan Rum Kesimi adada tek söz sahibi kendisi gibi davranmaktadır. GKRY, İsrail ve Mısır’ın doğalgaz ihracatı için izinsiz olarak yaptıkları anlaşmaya itiraz etmektedir. Türkiye Doğu Akdeniz’deki hak ve çıkarlarını korumaya kararlıdır. Bunların aşılmasına yönelik teşebbüslere izin vermeyecektir. Zira bölge ülkelerine bakıldığında deniz kuvvetleri ve donanma olarak Türkiye’nin bölgenin 
en büyük askeri gücü olduğu göz ardı edilmemelidir. GKRY’nin tek taraflı doğalgaz arama sahası ilan ettiği bölgelere Türkiye, TPAO (Türkiye Petrolleri Anonim Ortalığı) arama gemisiyle arama ve keşif çalışması yapmaktadır. Bu durumda Türkiye Doğu Akdeniz’de kendi deniz yetki alanlarını belirleyerek münhasır ekonomik bölgesini ilan etmelidir. Bölgedeki enerji yarışında söz sahibi ülke konumuna gelmelidir. 

5.5. Suriye 

Bölgenin kıyıdaş ülkelerinden Suriye’de ise, hak iddiaları ve paylaşımlar konusunda çeşitli hamleler yapan diğer ülkelere nazaran durum faklıdır. 2011’de sürüklendiği iç savaş ve Esad rejiminin diktası altında bir buhran ülkesi haline gelen Suriye, Doğu Akdeniz’deki yetki alanlarında ve enerji konusunda aktif bir rol alamamıştır. 2011’den önce Suriye Enerji Bakanlığı’nca hidrokarbon arama çalışmaları yapılmış ve ihaleyi Rus şirketleri almıştır. Suriye’deki olayların artması ile güvenlik sorunu ve istikrarsızlık gerekçesiyle çalışmalar durmuştur. Suriye’deki iç karışıklık ve büyük güçlerin bölgedeki çıkar çatışması sahanın 
jeopolitik dengelerini değiştirmektedir. 

ABD’nin Stratejik Araştırmalar Enstitüsü (SSI) raporunda, Suriye kıyılarında 1,7 milyar varil petrol ile 3,5 trilyon m³ doğalgaz rezervi olabileceğinden söz edilmektedir. Bu rezervlerin Doğu Akdeniz havzasındaki toplam rezervlerin üçte biri civarında olduğu tahmin edilmektedir. BP Statistical Review of World Energy, Haziran 2016 raporuna göre Suriye’nin kara sınırları içinde halen ispatlanmış gaz rezervi 300 milyar m³ olup 2015 yılındaki üretimi ise sadece 4,2 milyar m³’tür. Doğal olarak bu bölgede Suriye’ye ait doğalgazın çıkartılmasında daha çok Rus firmalarının ağırlığının olması beklenmektedir. Bu durum tam da beklendiği gibi sonuçlanmış ve 2013 yılında Suriye Soyuzneftegaz ile 2200 km2’lik bir denizel alan için (Tartus-Banyas arası) 90 milyon dolarlık bir anlaşma imzalamıştır (Yıldız, 2018). 

Tarihten beri Akdeniz’e inme hayali olan Rusya, Ortadoğu’da patlak veren savaş ve kargaşayla birlikte bu coğrafyada beklediğinden daha kolay bir şekilde yer almıştır. Suriye’de Esad rejimi ile yaptığı çeşitli antlaşmalarla Doğu Akdeniz’e kıyısı olan Tartus ve Banyas gibi önemli limanlara konuşlanarak bölgenin dinamiğini değiştiren ülkelerden biri olmuştur. Bu durumda, Suriye’nin Rusya’nın desteğiyle bölgenin yeni bir petrol ve doğalgaz üreticisi ülke konumuna gelerek Doğu Akdeniz’in enerji jeopolitiğine etki etmesi olası gözükmektedir. Bu durum bölgedeki güç dengesi açısından daha da karmaşık bir sonuç doğmasına neden olmaktadır. 

6. Sonuç 

Dünyada ülkeler, içinde bulunduğu coğrafi şartlara bağlı olarak enerji fakiri veya enerji zengini bir konumdadır. Coğrafyanın sunduğu bu durum, ülkeleri enerji üretip ihraç eden veya enerji ithal eden ülkeler olarak ikiye ayırmaktadır. Doğu Akdeniz coğrafyasına baktığımızda keşfedilen hidrokarbon yatakları ile 
kıyısı bulunduğu ülkelere bazı avantajlar sunmaktadır. Kimi ülkeler ise bu avantajı fırsata çevirmeye çalışmaktadır. 

Akdeniz’in doğusundaki bu enerji yarışında iştahı en çok kabaran ve pek çok hamle yapan ülkelerin başında GKRY gelmektedir. Yaptığı hak ihlalleri ile KKTC ve Türkiye’nin tepkisini çeken Rum Kesimi; gerek siyasi-ekonomik gerekse toplumsal anlamda KKTC ile kesin çizgilerle ayrılamaz bir durumdadır. 
Yunanistan ve Rum Kesimi yıllardır bu tahrik edici davranışların bir çözüm getirmediğini görmüştür. Bu sebepten, Kıbrıs olarak enerji konusunda yapılacak anlaşmalar ve alınacak hukuka uygun ortak kararlarla siyasi çözümsüzlük çözüme kavuşabilecek, enerji konusunda atılacak yeni adımlar ise yıllardır aşılamaz haldeki meselede çıkar rol oynayabilecektir. 

Bölge ülkelerinden GKRY, İsrail ve Mısır çıkarılan gazın ihracatının yapılması ve Avrupa’ya taşınması hususunda anlaşmalar yapmaktadır. Bu anlaşmalarda Türkiye ve KKTC yok sayılmış Doğu Akdeniz’deki varlığı tanınmamıştır. Doğalgazda Rusya’ya bağımlı olan Avrupa Birliği ülkeleri Doğu Akdeniz’deki gazı önemsemektedir. Gazın, denizin altına inşa edilecek bir hatla Avrupa’ya taşınmasını planlamaktadır. Gazın taşınması hususunda ve Türkiye’nin bu hat güzergâhında saf dışı bırakıldığı görülmektedir. Antlaşmaya göre çıkarılan doğalgaz denizaltına inşa edilecek boru hattı ile Avrupa’ya taşınacaktır. Ancak bu yöntem oldukça maliyetlidir. Denizaltından iletimin yapılması demek, döşenen 
boruların denizaltı basıncına dayanması için inceltilmesi demektir ve bu da birim zamanda pompalanacak gaz miktarının azalması anlamına gelmektedir. 

Bu tabloya bakıldığında Avrupa, deniz altına hat döşenmesinin Rusya’dan aldığından daha pahalıya mal olacağının görmüştür. Bu durumda en ekonomik ve en makul yolun Türkiye üzerinden olduğu göz önünde bulundurulup, Türkiye’yi köşeye sıkıştırma düşüncesinden vazgeçilerek anlaşma yoluna gidilmelidir. Enerjinin ticaretinde ve ulaşımında maliyet önemli bir faktördür ve Türkiye enerji taşınması konusunda anahtar ülke konumundadır. 

Türkiye ise en kısa sürede kendi kıta sahanlığını ve münhasır ekonomik bölgesini ilan ederek bölgede enerji jeopolitiğindeki etkisiz tutumunu bırakmalı ve sahadaki söz sahibi aktörlerden biri haline gelmelidir. Türkiye de AB ülkeleri gibi doğalgazda Rusya’ya bağımlı haldedir. Türkiye birkaç yatakta doğalgaz keşfettiğinde Rusya’ya olan enerji bağımlılığından kurtulacaktır. Böylelikle Türkiye ekonomisinin en büyük sorunu olan cari açığın kapanması ve mali anlamda ülkenin rahatlaması hususunda önemli bir fırsat oluşacaktır. 

Türkiye’nin enerji çıkarlarını koruyabilmesi ve bölgede etkin bir rol oynayabilmesi için kıyıdaş ülkelerle diplomasi ayağını geliştirmesi gerekmektedir. Diğer ülkelerle bu durumu siyasi ve diplomatik yöntemlerle çözmeye çalışmalı, Doğu Akdeniz coğrafyasındaki etkin rolünü bir an önce almalıdır. 

Referanslar; 

Ak, G. (2013). Kıbrıs adası çevresindeki deniz dibi hidrokarbon zenginliklerinin adadaki sorunun çözümüne muhtemel etkileri, Motif Akademi Halkbilimi Dergisi-1, 334. 

Akşam Gazetesi. (2018), Akdeniz’de Rum Oyunu: Her türlü müdahaleyi yaparız, https://www.aksam.com.tr/guncel/akdenizde-rum-
oyunu-her-turlu-mudahaleyi-yapariz/haber-775806 (21.09.2018). 

Aslan, C. (2018), Doğu Akdeniz Deniz Yetki Alanları Paylaşımı Sorunu, http://cemalahmet.blogspot.com/2018/03/dogu-akdeniz-
deniz-yetki-alanlar_7.html (16.08.2018). 

Başeren, S.H. (2013). Doğu Akdeniz’de Hukuk ve Siyaset, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, No: 608, Ankara. 

Baysoy, E. (2017). Doğu Akdeniz’in Dalgalı Jeopolitiği, Truva Yayınları, İstanbul. 

Ece, N.J. (2017). Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölge: Sınırlandırma antlaşmaları, paydaşlar ve stratejiler, Journal of ETA 
Maritime Science, Cilt: 5 Sayı:1, 81-94. 

Ercümen, M.A. (2015), Gerilimin yeni adresi Doğu Akdeniz,http://insamer.com/tr/gerilimin-yeni-adresi-dogu-akdeniz_240.html 
(20.08.2018). 

Karagöl, E.T., Özdemir, B.Z. (2017). Türkiye’nin enerji ticaret merkezi olmasında Doğu Akdeniz’in rolü, SETA Yayınları, Turkuvaz 
Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş., İstanbul. 

Kedikli, U., Deniz, T. (2015). Enerji kaynakları mücadelesinde Doğu Akdeniz Havzası ve deniz yetki alanları uyuşmazlığı, Alternatif 
Politika Cilt 7, Sayı 3, 402. 

Kurt, E., Tamçelik, S. (2015), Değişen Doğu Akdeniz denkleminde Mısır’ın hidrokarbon politiği ve Türkiye’ye yansımaları, 
https://www.researchgate.net/publication/312057557 (24.08.2018). 

Özgen, C. (2013), Doğu Akdeniz’de enerji güvenliğine yönelik bir girişim: Akdeniz kalkanı harekatı, Akademik Orta Doğu, Cilt 8, 
Sayı 1, 104. 

Özkan, A. (2009). Uluslararası deniz hukuku açısından Ege Denizi kıta sahanlığı uyuşmazlığı, Karadeniz Teknik Üniversitesi, 
Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, Trabzon. 

Sandıklı, A., Budak, T., Ünal, B. (2013), Doğu Akdeniz'de enerji keşifleri ve Türkiye, Bilgesam Yayınları, Rapor No: 59. 

Turhan, A. (2016). Doğu Akdeniz ve Karadeniz’de meydana gelen jeopolitik kırılmalar ve Türkiye Jeopolitiği, Uluslararası Afro-
Avrasya Araştırmaları Dergisi, Sayı 2, 21. 

U.S. Energy Information Administration (EIA), (2013) https://www.eia.gov/todayinenergy/detail.php?id=12611 (19.08.2018). 

Üstün, N. (2016). Doğu Akdeniz’de enerji politikaları ve Kıbrıs müzakerelerine etkisi, KTO Araştırma Raporu Ekonomik Araştırmalar ve Proje Müdürlüğü, Konya. 

Varlı, İ. (2018), Kıbrıs ve Doğu Akdeniz gazı nasıl paylaşılacak? Doğu Akdeniz’de enerji savaşları, https://www.birgun.net/haber-
detay/kibris-ve-dogu-akdeniz-gazi-nasil-paylasilacak-dogu-akdeniz-de-enerji-savaslari-204256.html, (21.09.2018). 

Yaycı, C.(2012). Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılması sorunu ve Türkiye, Bilge Strateji, Cilt 4, Sayı 6, 1-70. 

Yıldız, D. (2018), Doğu Akdeniz’de Sular Isınıyor, http://www.hidropolitikakademi.org/dogu-akdenizde-sular-isiniyor.html 
(04.10.2018). 

Yıldız, D. (2018), Suriye’nin Doğu Akdeniz’e Kıyısı Yok Mu?,https://enerjigunlugu.net/icerik/26290/suriyenin-dogu-akdenize-kiyisi-
yok-mu-dursun-yildiz.html (29.08.2018). 


***

Doğu Akdeniz Kıta Sahanlığı Sorunsalı Üzerinden Doğalgaz Paylaşımı BÖLÜM 1

Doğu Akdeniz Kıta Sahanlığı Sorunsalı Üzerinden Doğalgaz Paylaşımı BÖLÜM 1




Natural gas sharing on the Eastern Mediterranean continent coastal problematic 

Işılay Acar , 
Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Beşeri ve İktisadi Coğrafya Bilim Dalı, Ankara 

Mutlu Yılmaz , 
Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Coğrafya Bölümü, Ankara 

Özet: 

Bu çalışmada, keşfedilen zengin enerji yatakları ile kıyıdaş ülkeler arasında ihtilaflara sahne olan Doğu Akdeniz sahasının siyasal ve ekonomik açıdan önemi ve kıyısı bulunan ülkelerin kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge ve deniz yetki alanları ele alınmıştır. Bölge ülkelerinden özellikle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail’in diğer bölge ülkeleri ile deniz hukukuna uymayan antlaşma lar yapmasıyla, bölgede Kıbrıs Adası ve çevresi üzerinde hassasiyetleri olan Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tutumları incelenmiştir. Son yıllarda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin doğalgaz çıkarma çalışmaları ile bir doğalgaz ihraç ülkesi konumuna gelmek istemesi bölge ülkelerinin deniz hukukuna uyulmadığı gerekçesi ile tepkisini çekmiştir. Bölgede enerjinin keşfedilmesi ile birlikte Türkiye, İsrail, GKRY, KKTC, Lübnan ve Mısır gibi ülkeler hissedarlıkları konusunda çeşitli adımlar atmışlardır. Son yıllarda Suriye 
sorunu ile bölgede bir diğer önemli aktör olan özellikle Suriye kıyı şeridinde yer alan Rusya’nın Doğu Akdeniz jeopolitiğine etkileri tartışılmıştır. Son zamanlarda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan ve İsrail’in bir anlaşma ile Doğu Akdeniz doğalgazının Avrupa’ya ulaştırılmasını öngören projesi ve yankıları tartışılmıştır. Bölgedeki enerji rezervlerinin kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge kapsamında coğrafi dağılımı dikkate alınarak, hukuksal çerçevede diğer ülkelerin haklarına müdahale edilmeksizin paylaşılması gerektiği ifade edilmiştir. 

Bu doğrultuda araştırma konusuyla ilgili yerli ve yabancı literatür incelenmiş, sayısal veriler ilgili kurumlardan temin edilmiş ve konuya ilişkin haritalardan yararlanılmıştır. 

1.Giriş 

Akdeniz’de son yüzyıldaki sıcak askeri çatışmaların en yoğun olduğu bölge Doğu Akdeniz olmuştur. 

Jeopolitik önemini tarih boyunca sürdüren Doğu Akdeniz, son dönemdeki petrol ve doğalgaz keşifleri ile birlikte dikkatleri üzerine çeken bir bölge konumunu almıştır. Ancak keşfedilen hidrokarbon yatakları Doğu Akdeniz’de Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) 
ekseninde sorun yaşanmasına neden olmakta, Akdeniz bölgesine kıyı diğer devletler ve küresel güçler de bu soruna bir şekilde taraf olmaktadır. 

Akdeniz’in doğusu, üç kıta arasında kavşak konumda olması nedeniyle ticaret, ulaşım ve enerji aktarımının merkezinde yer almaktadır. Körfez Savaşı ve sonrasında dünyanın en sıcak çatışma bölgesi haline gelen Ortadoğu’ya yakınlığı, stratejik önemini arttırmaktadır. Ayrıca Süveyş Kanalı’nın bu bölgede 
yer alması çıkarılan enerji kaynaklarının işletilmesi ve taşınmasında transit geçiş güzergâhında bulunması bu önemi daha da arttırmaktadır. Irak, Mısır, Filistin, Suriye sorunu ve çeşitli askeri müdahaleler ile küresel güçlerin söz sahibi olmaya çalıştığı bölge, dünyanın merkezi adlandırmasını doğrular niteliktedir. Kıbrıs 
dâhil pek çok önemli liman ve üssü bünyesinde barındıran Doğu Akdeniz’in kıyıdaş ülkeleri arasında Kıbrıs Sorunu gibi tarihsel ihtilafların yanı sıra, son zamanlarda keşfedilen denizaltı hidrokarbon kaynaklarının aidiyeti hususu da bölgedeki hareketliliğin başlıca sebeplerindendir. 

Ülkelerin enerji ihtiyacı ve gelişen teknolojiyle birlikte artan enerji talebi, bölgedeki enerji kaynaklarına olan ilgiyi artırmaktadır. Kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge ve deniz yetki alanları konusunda Türkiye, istikrarlı bir duruş sergilemesine rağmen bölge ülkelerinden İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi diğer bölge ülkelerinin izni olmaksızın çeşitli hamlelerle tansiyonun yükselmesine neden olmaktadır. 

Bu çalışmada Doğu Akdeniz’in önemi vurgulanmış, bölge ülkelerinin hissedarlıkları, birbirlerine yönelik tutumları, söz konusu coğrafyanın sağladığı siyasi ve ekonomik gücün etkisi ele alınarak incelenmiştir. 


Şekil 1. Doğu Akdeniz ve Kıyıdaş Devletleri 
Kaynak: Kedikli ve Deniz, 2015 

2. Doğu Akdeniz’in Coğrafi Konumu ve Stratejik Önemi 

Bugün Doğu Akdeniz’in, Tunus’taki Bon Burnu ile İtalya’ya bağlı Sicilya Adası’nın batıya uzanan ucundaki Lilibeo Burnu arasında çizilen hattın doğusundaki bölgeyi ifade ettiği konusunda genel bir mutabakat vardır. Bu tanımlamaya istinaden Doğu Akdeniz; İtalya, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, 
Karadağ, Arnavutluk, Yunanistan, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, Libya ve Tunus kıyıları ile çevrilidir (Yaycı, 2012:2). 

Tarih boyunca Atlas Okyanusu ile Süveyş Kanalı’nı birbirine bağlayan önemli bir taşımacılık ve ticaret yolu güzergâhı olan Doğu Akdeniz deniz taşımacılığı, denizcilik faaliyetleri, deniz ticareti ve stratejik açıdan oldukça önemli bir bölge olarak değerlendirilmiş olup, bu bölgedeki hidrokarbon yataklarının keşfi ile 
önemi daha da artmıştır (Ece, 2017: 82). Akdeniz ve Akdeniz’in doğusu tarihsel süreçte pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış, ilgi çeken coğrafi ve stratejik özellikleri ile günümüze kadar pek çok gücün hâkimiyet mücadelesine sahne olmuştur. 

Doğu Akdeniz, jeopolitik teoriler açısından yadsınamaz öneme haiz bir bölgedir. Mackinder’in kara hâkimiyeti teorisine göre Doğu Akdeniz, merkez bölgesine -kalpgâha- giden deniz ticaretinin odak noktasıdır. Mahan’ın deniz hâkimiyeti teorisine göre doğu ile batı arasındaki ticaret yolları üzerinde yer alan ve Karadeniz ülkelerinin dünyaya açılan tek penceresi konumunda bulunan Doğu Akdeniz, küresel ticarette çok önemli bir ağırlığa sahiptir. Douchet’in hava hâkimiyeti teorisine göre Doğu Akdeniz, Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkaslar ile merkez bölgesinin güneydoğu kanadına havadan müdahale etme imkânı vermektedir. 

Spykman’ın kenar kuşak teorisine göreyse kenar kuşak ülkelerinden Yunanistan ve Türkiye ile doğrudan, Irak ve İran ile de dolaylı yoldan temas halinde olan Doğu Akdeniz, merkez bölgeyi çevreleyen kenar kuşağın önemli bir kısmını kontrol altında tutmaktadır (Özgen, 2013:104). 

Doğu Akdeniz, ticari ve siyasi yönleri ile birlikte enerji nakil hatları ve yeni keşfedilen petrol ve doğalgaz rezervleri ile de önemi artan bir coğrafyadır. Orta Doğu ve Hazar Bölgesinin yer altı kaynakları boru hatlarıyla -var olan ve yapılması düşünülen proje halindeki hatlar- deniz yoluyla talep piyasalarına 
ulaştırılmak üzere Doğu Akdeniz’e inmekte veya deniz yoluyla bu coğrafyadan transit geçiş yapmaktadır. Bu da Doğu Akdeniz’i bir anlamda enerji terminali yapmaktadır (Turhan, 2016: 21). 

3. Deniz Yetki Alanı Sınırlandırmasında Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge 

3.1. Kıta Sahanlığı 

Coğrafi bir kavram olan kıta sahanlığı, kara ülkesinin denizin altında süren doğal uzantısını; hukuki olarak ise, karasularının ötesinde başlayıp belirli bir uzaklık ve derinliğe kadar giden deniz tabanı ve toprak altını ifade etmektedir. Genel olarak kıta sahanlığı, 200 mil genişlik ilkesinin uygulanamadığı dar denizlerde 
hakça ilkelere göre sınırlanan, diğer denizlerde 200 mile kadar olan kıyı devletinin doğal kaynaklarının aranması ve işletilmesi ile sınırlı egemenliğine tabi olan alanı ifade eder. Güvenlik, ulaşım ve canlı kaynaklardan yararlanma açısından üzerindeki su kütlesi açık deniz statüsüne tabi bulunan, kıtaların kıyı 
çizgisi ile deniz dibine inen dik meyil arasındaki nispeten yumuşak meyilli doğal uzantısıdır (Özkan, 2009:5). 


Şekil 2. Kıta Sahanlığı 




Bu kavramın, uluslararası deniz hukukunun bir kavramı haline gelmesi, ABD Başkanı Truman’ın 1945’de yaptığı bir bildiri ile başlamıştır. Truman Bildirisi olarak da adlandırılan bu bildirge, ABD kıyılarının deniz altındaki kıta sahanlığında bulunan doğal kaynakların münhasıran ABD’ye ait olduğu ve 
ABD’den izinsiz hiçbir devlet ya da kişinin bu alanlarda doğal kaynak arayamayacağı veya işletemeyeceği ilan edilmektedir. Bu bildiri daha sonraki yıllarda başka devletlerce de kabul edilmiş ve bu ülkeler kıta sahanlıklarındaki doğal kaynaklar üzerinde münhasır yetkiler ilan etmişlerdir. Devletler, arasındaki uygulamada hızla gelişen bu eğilim sonucunda, kıta sahanlığı adı altında bir denizalanı, I. Deniz Hukuku Konferansı’nda tartışılmış ve 1958 Cenevre Kıta Sahanlığı Sözleşmesi adı altında bir sözleşmeye konu olmuştur. Daha sonra da 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde VI. Bölümde tekrar bir düzenleme olmuştur. 

3.2. Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) 

Bir kıyı devletinin karasuları esas çizgisinden başlayarak 200 mile kadar varan ve karasuları dışında kalan su tabakası ile deniz yatağı ve onun toprak altında bu kıyı devletine münhasır ekonomik haklar ve yetkiler tanıyan tabii olmayan bir deniz alanıdır (Ak, 2013). Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin “Münhasır Ekonomik Bölgede sahildar devletlerin hakları, yetkisi veya yükümlükleri” başlıklı 56.1.a maddesinde MEB’deki kıyıdaş devletlerin “deniz yatağı üzerindeki sularda, deniz yataklarında ve bunların toprak altında canlı ve cansız doğal kaynaklarının araştırılması, işletilmesi muhafazası ve yönetimi konuları ile aynı şekilde sudan, akıntılardan ve rüzgarlardan enerji üretimi gibi, 
bölgenin ekonomik amaçlarla araştırılmasına ve işletilmesine yönelik diğer faaliyetlere ilişkin egemen haklar” yer almaktadır. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 56.2 maddesine göre “Münhasır ekonomik bölgede sahildar devlet, söz konusu Sözleşme uyarınca haklarını kullanırken ve yükümlülüklerini yerine getirirken, diğer devletlerin haklarını ve yükümlülüklerini gerektiği şekilde göz önünde bulunduracak ve bahsi geçen sözleşme hükümleriyle bağdaşacak biçimde hareket edecektir” (Ece, 2017). 

4. Doğu Akdeniz’de Enerji Kaynaklarının Keşfi ve Rezervler 

Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku’na göre Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynakları üzerinde hak sahibi olan kıyıdaş devletler Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Gazze Şeridi, Mısır, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’dir. 

Doğu Akdeniz havzasında son yıllarda keşfedilen geniş enerji yatakları, sadece Akdeniz havzasındaki jeopolitik dengeleri değil parçası bulunduğu geniş Orta Doğu coğrafyasındaki dinamikleri de etkileyebilecek özelliktedir. Varlığı ispatlanan enerji kaynaklarının adil bir şekilde paylaşılmasıyla oluşacak 
refah ortamında, geliştirilmesi mümkün olan işbirlikleri ile Kıbrıs ve Filistin meselesi gibi bölgenin kronikleşmiş sorunlarının çözümüne yönelik yeni adımlar atılabilir (Sandıklı vd. 2013). Bölgede enerji varlığından haberdar olan kıyıdaş ülkeler, kendilerine ait kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeleri ilan ederek belli parseller üzerinde hak iddiasına başlamışlardır. Özellikle Kıbrıs Rum Kesimi kendi münhasır ekonomik bölgesini ilan ederek KKTC ve Türkiye’nin haklarını görmezden gelmiştir. Doğu Akdeniz’deki denizin tabanı altında mali değeri çok yüksek hidrokarbon zenginlikleri bulunmaktadır. Hatta bu bağlamda, 
bölgede 15 trilyon m3 doğalgaz ve zengin petrolün mevcudiyetinden bahsedilmektedir. Bu deniz altı zenginliğini Rumlar 1990’lı yıllarda keşfetmiştir. 2000 yılından itibarense konu, Kıbrıs Rum basınında geniş şekilde yer almaya başlamış; Rum yönetimi izlediği politikalar kapsamında, Mısır, Lübnan ve İsrail ile MEB anlaşmaları imzalamıştır (Ak, 2013). 

Levant sahası olarak adlandırılan Mısır, İsrail, GKRY, KKTC, Lübnan ve Suriye kıyılarını içine alan Doğu Akdeniz havzasında zengin hidrokarbon yataklarının bulunduğu tahmini, bölge ülkelerinin hamlelerinin yanı sıra dünyanın önemli enerji şirketlerini de bölgeye çekmiştir. Her ülkenin kendi çıkarı doğrultusunda hareket etmek istemesi ve diğer ülkelerin buna yönelik tutumu bölgedeki suların iyice ısınmasına sebep olmaktadır. 

Levant havzası içerisinde bulunan İsrail MEB’i, 2009’da keşfedilen Tamar ve 2010’da keşfedilen Leviathan sahası ile yaklaşık 800 milyar metreküp doğalgaz rezervine ev sahipliği yapmaktadır. GKRY ve KKTC yönetimindeki Kıbrıs açıklarında yapılan araştırmalarda da Limasol Limanı’na yaklaşık 160 
kilometre mesafede 198 milyar metreküplük Afrodit sahası keşfedilmiştir (Çizelge 1). İtalyan enerji şirketi ENI, Mısır MEB’inde bulunan Nil Delta Havzası’nda 2015 yılında Akdeniz’in en büyük doğalgaz yataklarının keşfini gerçekleştirdiğini açıklamıştır (Karagöl ve Özdemir, 2017). 


Çizelge 1.Doğu Akdeniz’de Keşfedilen Doğalgaz Yatakları ve Rezerv Miktarları 
*Tahmini üretim yılı 
**Net bilgi bulunmamakta  Kaynak: U.S. Energy Information Administration (EIA), 2013 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR;

***