JAPONYA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
JAPONYA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mayıs 2020 Perşembe

BM GÜVENLİK KONSEYİNİN ULUSLARARASI GÜVENLİK SORUNLARININ ÇÖZÜMÜNDE ROLÜ VE BM TEŞKİLATININ GELECEĞİ. BÖLÜM 5

BM GÜVENLİK KONSEYİNİN ULUSLARARASI GÜVENLİK SORUNLARININ
ÇÖZÜMÜNDE ROLÜ VE BM TEŞKİLATININ GELECEĞİ. BÖLÜM 5



Genel Sekreter Daimi Üyelerin Belirlediği Adaylardan Seçiliyor

Genel Sekreterlik, BM’in diğer organları için çalışan, onların getirdiği program ve politikaları yönetip, uygulayan organdır. Genel Sekreter, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin önerisi üzerine altı yıllık bir dönem için atanır, görev süresi uzatılabilir. Genel Kurula BM çalışmaları üzerine yıllık rapor sunar; uluslararası barış ve güvenliğe yönelik bir tehdit olarak değerlendirdiği durumlarda Güvenlik Konseyi'ni uyarabilir; uluslararası anlaşmazlıklarda arabuluculuk yapabilir. Genel Sekreter, BM’in üst yönetim görevlisidir. Örgüt’ün Adalet Divanı dışında kalan ana organlarının toplantılarına
katılır. Çalışmalarını New York’taki BM binasında yürüten genel sekreter aynı zamanda BM'nin Cenevre'deki bürosunun çalışmalarını da denetler. Genel sekreter bunların dışında adeta Birleşmiş Milletler'in gayri resmi olarak sözcüsü ve liderliğini görevini de üstlenir.

Görüldüğü gibi oldukça önemli bir konumda olan genel sekreterlik makamı adeta genel kurul ile güvenlik konseyinin arasını yapan bir bakıma üye devletlerin çoğunun sesini güvenlik konseyine ileten aracı vazifesi görmesi beklenir. Ancak genel sekreter olarak seçilecek kişinin güvenlik konseyi tarafından belirlenip genel kurula önerilmesi söz konusu seçimin liyakate (meritocracy) göre değil de sanki daimi üyelerin çıkarlarına hizmet edecek tarzda seçildiğini bu konuda gizli pazarlıklar yürütüldüğü şeklinde algılanmasına neden olmaktadır. Kısacası
genel sekreter seçiminin şeffaf olmadığını ifade etmektedirler. Zira BM Genel Sekreteri’nin seçimi konusunda da daimi üyelerin veto kartı sürekli ceplerindedir. Bu nedenle Genel Sekreterlerin daimi üyeleri kızdırabilecek işlere girmekten çoğunlukla kaçındıklarını söylemek yanlış olmayacaktır.

Bu nedenle genel sekreterin seçimi noktasında genel kurulun belirleyici olması ve demokratik yöntemlerle açık ve şeffaf bir seçimle genel sekreterin seçilmesi yönünde reform talebinde bulunmaktadırlar. Bunun yanında talep edilen bir başka konuda genel sekreterlik bünyesinde yer alan diğer önemli bürokratik pozisyonlarında çoğunlukla daimi üyelerin vatandaşları tarafından işgal edilmesidir. Öyle genel sekreterlik içindeki birçok kilit görev de yer alan bu
kişiler BM’nin çıkarlarına hizmet etmekten çok kendi ülkelerinin çıkarlarına hizmet etmektedirler.

Genel Kurul’un Etkisi Artmalı ve Çalışma Sistemi Daha Hızlı Olmalı

BM teşkilatına üye tüm devletlerin egemen eşit devletler olarak temsil edildiği adeta bir dünya meclisi konumunda olan genel kurul bu özellikleri nedeniyle daha adil ve daha demokratik bir organ olarak görev yapmaktadır. Ancak genel kurulda birçok açıdan eleştirilmekte ve genel kurula yönelik olarak talepler gündeme gelmektedir. Bu reform talepleri daha çok şu alanlarda toplanmaktadır.106
Genel Kurul daha çok üyeye sahip olmasına rağmen güvenlik konseyi karşısında çok etkisiz ve silik kalmaktadır. Bu nedenle genel kurulun rolü ve otoritesi artırılmalıdır.
Genel Sekreterin seçiminde genel kurul güvenlik konseyinin belirlediği adayların seçimini yapmaktadır. Bunun yerine genel kurulun seçeceği genel sekreter adaylarını güvenlik konseyi onaylamalıdır. Bu şekilde genel sekreter daha çok üye devletin katılımıyla seçileceğinden daha demokratik bir seçim olacaktır.
Genel Kurulun çalışma sistemi çok yavaş ve hantal bir yapıdadır. Bir kararın alınabilmesi için çok uzun zaman ve bürokratik aşama gereklidir. Bu nedenle üyelerin daha hızlı karar alabilmeleri için bürokratik işlemler azaltılmalı ayrıca çalışma komiteleri daha işlevsel hale getirilmelidir.

BM’NİN GELECEĞİ İLE İLGİLİ SENARYOLAR

BM teşkilatı özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemle birlikte büyük bir güven krizi içine girmiştir. Teşkilatın bu krizden nasıl çıkacağı hayata geçireceği reformlara ve kaybettiği siyasi kararlılığını yeniden kazanıp kazanamayacağına bağlıdır. ABD öncülüğündeki çok uluslu gücün 2003 Martında Irak’a karşı açtığı savaş, kolektif güvenlik mekanizmasının büyük yaralar almasına neden oldu ve bu mekanizmanın artık işlemediği ile ilgili yargıların tartışılmasına yol açtı.107 9 Mart tarihli New York Times’in başyazısında vurgulandığı gibi, bu savaşın ilk kurbanı BM’dir. Her ne kadar BM görkemli binası ve bütün kurumları ile hala
varlığını koruyor görünse de, üç yıl önce dünya kamuoyunun bu kuruluşa atfettiği değer ile Irak savaşı sonrasında dünya halkları nezdindeki meşruiyeti ve güvenilirliği arasında büyük bir fark vardır.108

BM’nin içinde bulunduğu meşruiyet krizinin aşılması konusunda kısa vadede ne yazık ki yakın gelecekte olumlu bir değişim görülmemektedir. Anakronik yapı, orantısız temsil sorunu, veto yetkisinin sınırlı sayıda üyeye verilmiş olması, finansal sorunlar, siyasi kararlılık eksikliği, kolektif güvenlik mekanizmasının işlevsiz hale gelmesi, bölgesel entegrasyon ve yapılanmaların (AB gibi) giderek daha etkili olması, uluslararası toplumun BM’ye olan güvenin sarsılması vb. gibi bir dizi sorun içinde BM’nin meşruiyet krizini en azından öngörülebilir bir gelecekte aşabileceğini iddia etmek çokta mantıklı görünmediğini söylemememiz mümkündür.
Mevcut ve önümüzdeki dönemde yaşanabilecek potansiyel gelişmeler dikkate alınarak BM’nin geleceği konusunda 4 farklı senaryonun gerçekleşebileceğini söyleyebiliriz. 

Buna göre;
Olumlu Senaryo: BM, kurumsal etkinliğini artırıp tüm üyelerin güvenini kazanarak ve uluslararası sistemde belirleyici, yönlendirici güce sahip bir örgüte dönüşebilir. Bu senaryonun gerçekleşmesi için teşkilatın özellikle güvenlik sorunlarının çözümünde kınama ve uyarma dışında kolleftif güvenliği tehlikeye atan hangi güç olursa olsun karar alıp askeri müdahale seçeneğini kullanması ve alacağı kararların uluslararası kamuoyu tarafından onaylanması gerekmektedir.
Karamsar Senaryo (Statükoyu Koruma): BM’nin şu anki görünümünde önemli bir değişim yaşanmayabilir ve örgüt varlığını sürdürse de etkinliğini iyice yitirebilir. Bu durumda örgüt by pass edilerek sorunların çözümünde güvenlik konseyi kararı aranmadan ABD’nin yaptığı gibi güvenlik sorunlarına müdahale edilebilir. Bu senaryo esasında kısa vadede olması beklenen senaryo olarak görülebilir. Zira mevcut daimi üyeler kendi saygınlar kulübüne yeni üye kabul
etme konusunda isteksiz görünmektedirler.

  Olumsuz Senaryo: BM tıpkı kendinden önceki selefi olan Milletler Cemiyeti gibi ortadan kalkabilir. Esasında bu senaryonun gerçekleşme ihtimalide yakın gelecekte pek mümkün görünmemektedir. Her ne kadar BM teşkilatı güvenlik sorunlarının çözümünde başarısız olsa da devletleri tek çatı altında toplayabilen en büyük evrensel örgüt konumundadır. Ayrıca sağlık, çevre, sosyal gelişim gibi alanlarda büyük başarılar elde etmiştir. Bu nedenle eğer dünyada çok büyük bir skandal ya da büyük bir savaş çıkmadığı sürece teşkilatın MC ile aynı kaderi paylaşması uzak bir ihtimaldir.

Olası Senaryo: BM içindeki meşruiyet ve güven krizi orta ve uzun dönemde aşılamazsa yükselen güçlerin önderliğinde (Almanya, Japonya, Brezilya, Hindistan, Türkiye, İtalya, Güney Kore gibi) BM’ye alternatif bir 3. Nesil teşkilatın kurulması gündeme gelebilir. Bu senaryo şu aşamada gerçekleşmesi uzak görülse de güvenlik konseyinin yapısında bir değişiklik olmaması durumun da veya orantısız temsil sorunu çözülmezse söz konusu bu güçler belki diğer daimi üyelerden bazılarını örneğin Rusya ve Çin’i de aralarına alarak BM
teşkilatına alternatif bir örgüt kurabilir.

Sonuç:

Dünya siyasi tarihinde evrensel anlamda, dünya devletlerini kendi bünyesinde toplayan ilk siyasi örgüt olan Birleşmiş Milletlerin temel kuruluş nedeni, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasıdır. İkinci Dünya Savaşında insanlığın yaşadığı büyük yıkım ve acıların bir daha tekrarlanmaması için dünya halklarının tümünü kapsayacak bir örgüt gereksinimi doğmuş ve savaştan galip çıkan devletlerin önderliğinde, bugünkü bilinen yapısıyla BM teşkilatı kurulmuştur. Kuruluşundan hemen sonra, dünyanın siyasal olarak iki kutuplu bir yapıya
dönüşmesi nedeniyle, soğuk savaş yıllarında BM kendisinden beklenen görevleri ve liderliği istenildiği ölçüde yerine getirememiştir. Ancak yine de sömürge altında bulunan devletlerin bağımsız olmalarını kolaylaştırmak, uluslararası hukuk kurallarının yerleşmesine yardımcı olmak, dünya devletleri arasında daimi bir diyalog sağlayan ortak bir platform olmak gibi önemli işlevleri de yerine getirmiştir. Bir başka deyişle tüm devletleri bir arada toplayan bir çatı vazifesi görmüştür ve günümüzde de hala bu işlevini sürdürmektedir.

  BM’nin kuruluşundan günümüze kadar geçen yaklaşık 70 yıllık süre incelendiğin de teşkilatın bazı alanlarda büyük başarı elde ederken bazı alanlarda özellikle de uluslararası güvenlik sorunlarının çözümü ve dünyada barış sağlama noktasında büyük başarısızlıklar elde etmiştir.

Kuşkusuz güvenlik gibi ciddi konularda teşkilatın başarısız olmasında en önemli sebeplerden biri teşkilatın çekirdeği konumunda yer alan güvenlik konseyi ve bu konseyde yer alan ayrıcalıklı konumda bulunan diğer üye devletlerden “daha eşit ve daha egemen” olan daimi üyelerin varlığıdır. Öyle ki bu üyeler sahip oldukları veto yetkisi sayesinde güvenlik ve barış tesis etme noktasında diğer devletler adına karar alırken barış ve adalet gibi felsefisoyut kavram ve değerleri göz önünde bulundurarak değil; tam tersine, öncelikle kendi ulusal çıkarlarını düşünerek karar verdikleri görülmektedir. Bu sebeple tıpkı günümüzde
olduğu gibi birçok sorun geçmişte de bir türlü çözülememiştir. Yaşanan tecrübeler BM gibi tarihin en büyük küresel organizasyonunun işlerliğinin öncelikle Güvenlik Konseyinin daimi üyelerinin tutumlarına ve diğer üye devletlerin yaklaşımlarına bağlı olduğunu göstermektedir.
   Böyle bir organizasyonun uluslararası güvenlik sorunlarında daha aktif ve adilane rol oynayabilmesi için Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin ayrıcalıklarının Genel Kurul tarafından dengelenebilir bir yapıya kavuşturulması kaçınılmaz görünmektedir.

Bu nedenle geçmişte olduğu gibi BM teşkilatına yöneltilen eleştirilerin odağında güvenlik konseyi ve konseyin ayrıcalıklı konumda bulunan daimi üyeleri ABD, İngiltere, Fransa, Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti yer almaktadır. Her ne kadar 2. Dünya Savaşı sonrası dünyadaki siyasi dengelerin korunması amacıyla realist bir bakış açısıyla oluşturulan bu daimi üyelik sistemi o dönem için dünyadaki güç dengelerini yansıtsa da günümüz şartlarında bu devletlerden İngiltere, Fransa ve Rusya’nın dünya siyasetinde ağırlıkları azalmış durumdadır. Öyle ki bugün Almanya ve Japonya’nın ekonomik ve siyasi gelişmişlik düzeyleri bu devletlerden daha fazladır. Bu bakımdan söz konusu daimi üyelerin günümüz
dünyasında güç dengelerini yansıttığı söylenemez.

   Güvenlik Konseyi’nin en çok eleştiri alan ve en çok reform edilmesi istenen başlıca 2 alan bulunmaktadır. 
Bunlar:
Daimi Üyeler Arasında Oybirliği esasına göre karar alınması ve Veto Yetkisi’nin ulusal çıkarlara göre kullanılması: Buna göre güvenlik konseyi kararlarını daimi üyelerin veto hakkını kullanmamaları şartıyla ve 2/3 çoğunlukla almaktadır. Yani bugün için 15 üyeli güvenlik konseyinde bir karar çıkabilmesi için aranan çoğunluk 9/15’tir. Esasında söz konusu oran teknik olarak doğru olsa da asıl eleştiri daimi üyelerin gösterdikleri tavırdan kaynaklanmaktadır. Çünkü daimi üyeler ulusal çıkarları söz konusu olduğunda, konu dünya barışını ilgilendirse bile adım atmamakta ve BM’ye de adım attırmamaktadır. Bir başka deyişle daimi üyeler sorunları kendileri çözmediği gibi veto yetkileri sayesinde komple
BM teşkilatını da kilitlemek suretiyle diğer devletlerin sorunu çözmelerini de
engellemektedir.109 Zira BM güvenlik konseyi kararı olmadan bir ülkenin başka bir ülkedeki bir soruna askeri güç kullanarak müdahale etmesi uluslararası hukuk açısından meşru görülmemekte müdahaleyi yapan devletin uluslararası kamuoyunda prestij kaybetmesine neden olmaktadır. Elbette bu durum güçlü devletler açısından bir sorun teşkil etmemektedir.

Örneğin ABD’nin 20 Mart 2003’te güvenlik konseyi kararı olmadan Irak’ı vururken eli kolu bağlı, sessizce bekleyip, hiç bir karar alamaması BM bu tavrıyla; İtalya Habeşistan’ı ve Japonya Mançurya’yı işgal ederken sessiz kalan Milletler Cemiyeti’nin konumuna düşmüştür.

  Daimi Üyelerin BM Teşkilatı İçinde Orantısız Ağırlığa Sahip Olması: BM ilk
kurulduğunda 51 devlet teşkilat içinde yer alıyordu. Bu dönemde daimi üye sayısı bu devletler için yeterli olarak görülse de günümüzde BM’ye üye devlet sayısı 193’e ulaşmıştır. Bir başka deyişle BM’nin kapasitesi kuruluşuna göre yaklaşık 4 kat artmıştır. Toplam üye sayısı artarken daimi üyelerin sayısının artmamış olması açıkçası daimi üyelerin saygınlığını daha da katmerli hale getirmiştir. Zira bu üyelerin sahip olduğu veto yetkisi tüm üyelerin üzerinde
uzlaştığı bir kararın alınmasını engelleyebilmektedir. Veto imtiyazı kullanılmasa bile bu yetkiyi kullanma tehdidinin yapılması dahi, Konsey’den geçecek kararların daimi ülkelerin istediği formata çekilmesine yetmektedir. Veto yetkisi, BM Genel Sekreterinin seçilmesi ve BM Antlaşmasının değiştirilmesi gibi kritik meselelerde de devreye girmektedir. Bu durum, beş daimi üyenin tüm BM teşkilatı üzerinde orantısız bir ağırlığa ve güce sahip olması sonucunu doğurmuştur.

   Güvenlik konseyine getirilen bu eleştirilerin kuşkusuz haklılık payı yüksektir. Bu nedenle dünya siyasetinde halihazırda gerek ekonomik gerekse siyasi olarak belirli bir konumda olan başta G-4 ülkeleri olarak ifade edilen Almanya, Japonya, Hindistan ve Brezilya gibi ülkeler BM teşkilatının yeni daimi üyeleri olmak için büyük çaba göstermektedirler. Bunun dışında Türkiye’ninde içinde bulunduğu sayıları 50’den fazla olan Oydaşma İçin Birlik Grubu üyeleri de daimi üye sayısının arttırılmasından çok veto sisteminin kısıtlanması ve kararların
konseydeki üyelerin çoğunluğuna göre alınmasını önermektedir. Bunun dışında Afrika Grubu olarak adlandırılan devletler ise, Güvenlik Konseyi’nin ağırlıklı gündeminin Afrika ülkeleri olmasına rağmen Afrika kıtasının Konsey’de yeterli oranda temsil edilmediğini ve en az 2 daimi üyeliğin kendilerine verilmesi gerektiğini savunmaktadır. Zira BM içinde üye devlet sayısı bakımından ilk sırada olmasına rağmen daimi üyelik dışında bırakılması dünya barışına hizmet etmemektedir.110 
   Diğer bir konu da daimi üyeler arasında Müslüman bir ülkenin olmayışıdır. Dört Hıristiyan ve bir de Taoist ve Budist ülkenin olduğu küçük ve etkili bu
masada Müslüman dünyasından bölgesel güce ulaşmış, demokratik değerleri benimsemiş ve bölgesel sorunlara çözüm arayan bir ülkenin yer alması gereklidir.
Tüm bu eleştiriler ve reform talepleri uzun yıllardan beri dile getirilse de değişim taleplerine karşı direnç gösterenlerin savundukları argüman üye sayısının artmasının ya da değişime uğratılmasının kaosa sebebiyet vereceğidir. Çünkü üye sayısının artması karar alınmasını daha da zorlaştıracaktır zira 5 daimi üye arasında bile karar almak zorken 9 veya 15 daimi üye arasında karar almak daha zor hale gelecektir denilmektedir. Bu sorunu aşmak bazı ülkelerce
önerilen reformlardan biri veto yetkisinin sınırlandırılması ya da kaldırılması 
Bu öneriler arasında, bir kararın geri çevrilmesi için en az iki ya da üç daimi üyeden veto görmesi ya da veto hakkının kullanılabileceği konuların sınırlandırması teklifleri bulunmaktadır.

Bu sınırlandırma konusunda en hayati husus ise, üçte iki çoğunlukla BM Şartında yapılacak değişikliklerde veto kartının kullanılamamasının sağlanmasıdır. Bunun yapılabilmesi için de bu yönde alınacak bir değişiklik kararının mevcut daimi üyelerce veto edilmemesi gereklidir.

BM Antlaşmasında değişiklik yapılmasını gerektiren bu isteklerin nasıl karşılanabileceği ise yine BM Şartında düzenlenmiştir. Bunun için Genel Kurul’un nitelikli onayının (üçte iki oy çokluğu) alınması ve 5 daimi üyenin bunu veto etmemesi gereklidir. Tabii burada veto kartını elinde tutan daimi üyelerin pozisyonları ve ne diyecekleri önem kazanmaktadır. ABD, Japonya ve Hindistan’ın daimi üyeliğine razı olabileceğini ve az sayıda da olsa geçici
üyeliklerin artabileceğini düşünmektedir. Fransa ve İngiltere ise G-4’ün daimi üyeliğini desteklemekte ve Konseyin sayısal anlamda özellikle birkaç Afrika ülkesini de içine alacak şekilde genişlemesine sıcak bakmaktadır. Rusya ve Çin ise Hindistan’ın daimi üyeliğini desteklediklerini açıklamışlardır.111

  2009 yılında Fransa ve İngiltere soruna ara bir çözüm bulmak için ilginç bir öneride bulunmuşlardır. Buna göre; Konsey’in daimi üyeliğine aday ülkelerin Konsey’de belirli bir deneme sürecine alınması ve bu sürecin sonunda yapılacak değerlendirmenin ardından daimi üyelikleri hakkında bir karar verilmesidir. Bu önerinin altında yatan düşünce, yükselen taleplerin kısmen de olsa karşılanması ve daimi üyeliğe istekli ülkelerin performansının daimi üye yapılmadan önce gözlenmesidir.

Güvenlik Konseyi’nin meşruiyet ve güvenilirlik sorunu ile anti-demokratik yapısı her geçen gün daha yüksek sesle tartışılmakta ve önümüzdeki dönemde de tartışılmaya devam edecektir.

Aslında problemin çözümü için yeterli sayıda öneri ve görüşler de bulunmaktadır. Ancak bulunmayan tek şey, bunun için gerekli olan yeterli istek ve iradedir. Mevcut statükonun devam etmesini kendi ulusal çıkarları için daha uygun gören daimi üyelerin tutumu, bu iradenin oluşmasının önündeki en büyük engeldir. Bu ayrıcalıklı pozisyonlarıyla dünya siyasetinde belirleyici rol oynamaya devam etmek ve bu imtiyazlı alanı, gelişmekte olan dünyayla paylaşmamak için çaba göstermektedirler. Ancak, gelişen ve değişen dünyanın, 2. Dünya Savaşından sonra belirlenen ve dünya barışının tesisine yeterli katkıyı sağlamaktan
uzak bu güç dengesine etki etmesi ve onu değiştirmesi kaçınılmazdır Gelinen noktada, BM sistemini hem şekil hem de görevler bakımından yeniden tanımlamak için BM Antlaşmasının değiştirilmesi artık kaçınılmaz bir hal almıştır. Böyle bir durumda ise, pandoranın kutusu açılacağından, üçüncü nesil bir Evrensel Örgütün hangi temel değerlere göre kurulacağı ve özellikle de kimin çıkarının, nasıl temsil edileceğine ilişkin tartışmalar bitmek bilmeyecektir. 

BM teşkilatı belki hiçbir zaman resmen feshedilmeyecektir; ama dünya politikasında oynadığı rol azaldıkça, ağırlığı ve işlevleri değişecek, merkez olma
özelliğini de yitirebilecektir. Ne yazık ki, BM’nin işlevsizleştirildiği bir ortamda,
dünyanın değişik bölgelerindeki pek çok potansiyel kriz noktasında barışı korumak ve tansiyonu düşürmek de artık kolay olmayacaktır. Bunun anlamı ise 21. yüzyılın belirsizliklerle dolu olması demektir.

Kaynakça

Alvarez, José E., “International Organizations: Then and Now”, The American Journal of International Law, Cilt. 100, No. 2, 2006, ss.324–347

Birdişli, Fikret, “Birleşmiş Milletler (BM)’in Uluslararası Sorunları Önleyebilme Yeteneği”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt.3, No.11, 2010, s.178, ss.172- 182

Bozkurt, Enver, Birleşmiş Milletler Sisteminde Kuvvet Kullanımı, Ankara, Nobel Yayıncılık,2003, s.31

Chan, Steve, “Power, Satisfaction and Popularity A Poisson Analysis of UN Security Council Vetoes”, Cooperation and Conflict, Cilt.38, No.1,2003, ss.339–359

Chesterman, Simon, “Legality Versus Legitimacy: Humanitarian Intervention, the Security Council, and the Rule of Law”, Security Dialogue, Cilt.33, No.3, 2002, ss. 293-307

Çalış, Şaban ve Erdem Özlük, “Uluslararası İlişkiler Tarihinin Yapısökümü: İdealizm- Realizm Tartışması”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, No. 18, 2007, ss.225–243

Çalış, Şaban ve Kürşat Kan, Uluslararası Örgütler ve Türkiye, Konya, Çizgi Kitapevi, 2006, s.54

Franck, Thomas M., “What Happens Now? The United Nations After Iraq", The American Journal of International Law, Cilt. 97, No.3, 2007, ss. 607–620

Franck, Thomas M. “The Power of Legitimacy and the Legitimacy of Power: International Law in an Age of Power Disequilibrium”, The American Journal of International Law, Cilt. 100, No. 1, 2006, ss. 88–106

Fromuth, Peter J., “The Making of a Security Community: The United Nations after the Cold War”, Journal of International Affairs, Cilt. 46, No.2, 1993, s. 341, ss.341 – 366

Genç, Mehmet, Birleşmiş Milletler ve Uzmanlık Örgütleri Mevzuatı Cilt 1, Bursa, Ezgi Kitapevi, 1999, s.131–144

Goulding, Marrack, “Globalization and the United Nations: New Opportunities, New Demands”, International Relations, Cilt. 14, No.4, s.62, ss.55–62
Hulsroj, Peter, “The Legal Function of the Security Council”, Chinese Journal of
International Law, Cilt. 1, No.1, 2002, s.63, ss.59–93.

Hurd, Ian, “Of Words and Wars: The Security Council’s Hard Life Among the Great Powers”, Seton Hall Journal of Diplomacy and International Relations, Cilt. 5, No.1, 2004, ss. 69–76

Karns, Margeret P. and Karen A. Mingst, “Peacekeeping and the Changing Role of the United Nations: Four Dilemmas”, United Nations Peacekeeping Operations: Ad Hoc Missions, Permanent Engagement, Ramesh Thakur and Albrecht Schnabel (eds.), Tokyo and New York, United Nations University Press, 2001, ss. 215 –237

Laurenti, Jeffrey, “Reforming the Security Council: What American Interests?”, UNA-USA Occasional Paper Series, No. 3, 1997, s. 6

Maitland, Donald, “International Order in the Twenty-First Century: the Role of the United Nations”, International Relations, Cilt. 95, No.6, 1999, ss.53–62

Makinda, Samuel M., “The United Nations and State Sovereignty: Mechanism for Managing International Security”, Australian Journal of Political Science, Cilt. 33, No.1, 1998, ss.101– 115

Morris, Justin, “UN Security Council Reform A Counsel for the 21st Century”, Security Dialogue, Cilt.33, No.3, 2000, ss.265 – 277

Olcay, H. Bülent ve Tarık Olcay, “Dış Politika Araçları”, Değişen Dünyada Uluslararası İlişkiler, İdris Bal (Ed.), Ankara, Lalezar Kitapevi, ss. 209 – 223

Pazarıı, Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri Cilt 2, Ankara, Turhan Kitapevi, 1998.

Prodl, Karin, “The Reform of the Security Council” United Nations: Law and Practice, Franz Cede (Eds.), Leiden, Brill, 2001, s. 303

Sarooshi, Danesh, The United Nations and the Development of Collective Security: The Delegation by the UN Security Council of Its Chapter VII Powers, Oxford, Oxford University Press, 2000.

Saul, Ben, “Definition of Terrorisim in the UN Security Council: 1985–2004”, Chinese Journal of International Law, Cilt. 4, No. 1, 2005, ss. 141–166
Taubman, Jarrett, “Towards A Theory Of Democratic Compliance: Security Council Legitimacy and Effectiveness After Iraq”, International Law and Politics, Cilt. 37. No.3, 2004, ss. 161 – 224

Voeten, Erik, “Outside Options and the Logic of Security Council Action”, American Political Science Review, Cilt. 95, No. 4, 2001, ss. 845 – 858

Artık, Merve Bayrakçı, Silah Ticareti Yapan Ülkelerin Yüzde 70 BM Üyesi,
http://www.timeturk.com/tr/2012/05/24/silah-ticareti-yapan-ulkelerin-yuzde-70-bmüyesi.html , (Erişim Tarihi:02.10.2013)
Assessment of Member States' contributions to the United Nations Regular budget for 2013,
http://www.un.org/ga/search/view_doc.asp?symbol=A/RES/67/238, (Erişim

Tarihi:01.10.2013)

Atwood, David and Fred Tanner, “The UN Peacebuilding Commission and InternationalGeneva”,Disarmament Forum, http://www.unidir.org/files/publications/pdfs/thepeacebuilding-
commission-en-331.pdf, (Erişim Tarihi:27.09.2013)

Axworthy, Lloyd, Vetoes Underline Need to Reform UN, 08.02.2012,
http://www.globalpolicy.org/security-council/security-council-as-an-institution/the-power-ofthe-veto-0-40/general-analysis-on-the-security-council-veto/51283-vetoes-underline-need-toreform-un.html, (ErişimTarihi:05.10.2013)

Bakır, Bahar, Birleşmiş Milletler Örgütü’nde Sancılı Reform Süreci, 21.07.2005,
http://tasam.org/trTR/Icerik/285/birlesmis_milletler_orgutunde_sancili_reform_sureci, (Erişim Tarihi:03.10.2013)

Barringer, Felicity, Iraq Crisis Casts Doubts On Future Power of UN, New York Times, 09.03.2003, http://www.nytimes.com/2003/03/09/world/threats-and-responses-diplomacyiraq-
crisis-casts-doubts-on-future-power-of-un.html, (Erişim Tarihi:05.10.2013)
BM’nin Yapısı Tartışılıyor, 26.09.2013, http://www.gazete5.com/haber/bm-nin-yapisitartisiliyor- 362828, (Erişim Tarihi:04.10.2013)

Caron, David D. “The Legitimacy of the Collective Authority of the Security Council”, The American Journal of International Law, Cilt. 87. No.4,1993, ss. 552–588,
http://scholarship.law.berkeley.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=2642&context=facpubs,
(Erişim Tarihi:02.10.2013)

Changing Patterns in the Use of the Veto in The Security Council,
http://www.globalpolicy.org/images/pdfs/Changing_Patterns_in_the_Use_of_the_Veto_as_of
_August_2012.pdf , (Erişim Tarihi:01.10.2013)

Christianity by Country, http://en.wikipedia.org/wiki/Christianity_by_country, (Erişim Tarihi:05.10.2013)

Çakmak, Cenap, BM ve Bosna Soykırımı, 18.07.2008,
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=167
(Erişim Tarihi: 27.09.2013)

Dünya, 5 Tane Daimi Üyenin İki Dudağının Arasına Bırakılamaz, 25.09.2013,
http://www.turkishny.com/headline-news/2-headline-news/134030-dunya-5-tane-daimiuyenin-
iki-dudaginin-arasina-birakilamaz#.Uk29MX_uoXs (Erişim Tarihi:05.10.2013)

Ertan, Fikret, Ruanda Katliamı, 10.04.2004, http://www.zaman.com.tr/fikret-ertan/ruandakatliami_
35459.html (Erişim Tarihi: 27.09.2013)
Financing Peacekeeping,
http://www.un.org/en/peacekeeping/operations/financing.shtml , (Erişim Tarihi:01.10.2013)

Güvenlik Konseyinde Reform İhtiyacı,
http://www.sde.org.tr/tr/haberler/1638/guvenlik-konseyinde-reform-ihtiyaci.aspx#, (Erişim Tarihi:05.10.2013)

List of Sovereign States in 1945,
http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_sovereign_states_in_1945 , (Erişim Tarihi:01.10.2013)

Martens, Jens, The Reform of the UN Economic and Social Council (ECOSOC): A Never- Ending Story?, http://www.globalpolicy.org/social-and-economic-policy/social-andeconomic-
policy-at-the-un/reform-of-ecosoc-and-the-social-and-economic-policy-process-atthe-
un/47509.html (Erişim Tarihi:05.10.2013)
Members of the General Assembly,
http://www.un.int/wcm/webdav/site/gmun/shared/documents/GA_regionalgrps_Web.pdf, (Erişim Tarihi: 26.09.2013)

Oil-for-food chief ' took bribes, http://news.bbc.co.uk/2/hi/middle_east/4131602.stm (Erişim

Tarihi:27.09.2013)

Reform of the United Nations Security Council,
http://en.wikipedia.org/wiki/Reform_of_the_United_Nations_Security_Council,
(Erişim Tarihi:04.10.2013)

Reform Şart, 26.09.2013,
http://www.aksam.com.tr/siyaset/reform-sart/haber-247872 (Erişim Tarihi:04.10.2013)

Religion in China, http://en.wikipedia.org/wiki/Religion_in_China,
(Erişim Tarihi:05.10.2013)
Report of the High-level Panel on Threats, Challenges and Change, A/RES/59/565, s.67,
http://www.globalpolicy.org/images/pdfs/1202report.pdf , (Erişim Tarihi:03.10.2013)

Security Council - Veto List,
http://www.un.org/depts/dhl/resguide/scact_veto_en.shtml, (Erişim Tarihi:01.10.2013)

Swart, Lydia, Revitalization of The Work of The General Assembly,
http://www.globalpolicy.org/images/pdfs/04revitalization.pdf , (Erişim Tarihi:05.10.2013)

UN General Assembly Resolution, A/RES/1991 (XVIII), Question of equitable representation
on the Security Council and the Economic and Social Council, Adopted in 17 December
1963,
http://www.un.org/ga/search/view_doc.asp?symbol=A/RES/(1991)&Lang=E&Area=RESOL
UTION (Erişim Tarihi: 26.09.2013)

United Nations Millennium Declaration, A/RES/55/2,
http://www.undemocracy.com/A-RES-55-2.pdf , (Erişim Tarihi:03.10.2013)
United Nations Regional Groups,
http://en.wikipedia.org/wiki/United_Nations_Regional_Group, (Erişim Tarihi: 26.09.2013)

Uniting for Consensus, http://en.wikipedia.org/wiki/Uniting_for_Consensus,

(Erişim Tarihi:04.10.2013)


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

43 Danesh Sarooshi, The United Nations and the Development of Collective Security: The Delegation by the UN Security Council of Its Chapter VII Powers, Oxford, Oxford University Press, 2000, s. 1–15
44 UN General Assembly Resolution, A/RES/1991 (XVIII), Question of equitable representation on the Security Council and the Economic and Social Council, Adopted in 17 December 1963,
http://www.un.org/ga/search/view_doc.asp?symbol=A/RES/(1991)&Lang=E&Area=RESOLUTION
(Erişim Tarihi: 26.09.2013)
45 Karin Prodl, “The Reform of the Security Council” United Nations: Law and Practice, Franz Cede (Eds.), Leiden, Brill, 2001, s. 303
46 United Nations Regional Groups, http://en.wikipedia.org/wiki/United_Nations_Regional_Group
(Erişim Tarihi: 26.09.2013)
47 Burada bir parantez açmak gerekirse daimi üyelerden ABD kendisini herhangi bir bölgesel grup içinde tanımlamamıştır. Ancak toplantılarda Batı Avrupa ve diğer devletler grubuna katıldığından dağılımda bu şekilde gösterilmiştir. Bkz. Members of the General Assembly,
http://www.un.int/wcm/webdav/site/gmun/shared/documents/GA_regionalgrps_Web.pdf (Erişim Tarihi: 26.09.2013)
48 Ancak burada istisnai bir durum olarak BM Antlaşmasının 6. Bölüm ve 52. maddenin 3. fıkrası hükümlerince alınan kararlarda uyuşmazlığa taraf olan güvenlik konseyi üyesi devlet oylamalara katılamaz
49 Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri Cilt 2, Ankara, Turhan Kitapevi, 1998, s.143
50 Mehmet Genç, Birleşmiş Milletler ve Uzmanlık Örgütleri Mevzuatı Cilt 1, Bursa, Ezgi Kitap evi, 1999, s.131– 144
51 Söz konusu 47. Madde incelendiğinde uluslararası barış ve güvenliğin korunması, güvenlik konseyinin buyruğu altına konulan kuvvetlerin kullanılması ve yönetilmesi, silahsızlanmanın düzenlenmesi ve muhtemel bir silahsızlanmanın gerçekleştirilmesi için Konseye gerekli olan askeri ihtiyaçlara ilişkin her konuda güvenlik konseyine danışmanlık yapacak ve ona yardımcı olacak bir Askeri Kurmay Komitesi kurulacaktır.
52 Fikret Birdişli, “Birleşmiş Milletler (BM)’in Uluslararası Sorunları Önleyebilme Yeteneği”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt.3, No.11, 2010, s.178, ss.172- 182
53 Cenap Çakmak, BM ve Bosna Soykırımı, 18.07.2008,
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=167 (Erişim Tarihi: 27.09.2013)
54 Fikret Ertan, Ruanda Katliamı, 10.04.2004, 
http://www.zaman.com.tr/fikret-ertan/ruanda-katliami_35459.html (Erişim Tarihi: 27.09.2013)
55 Peter Hulsroj, “The Legal Function of the Security Council”, Chinese Journal of International Law, Cilt. 1, No.1, 2002, s.63, ss.59–93
56 Şaban Çalış, Erdem Özlük, “Uluslararası İlişkiler Tarihinin Yapısökümü: İdealizm-Realizm Tartışması”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, No. 18, 2007 s. 229–231.
57 José E. Alvarez, “International Organizations: Then and Now”, The American Journal of International Law, Cilt. 100, No. 2, 2006, s. 325.
58 Samuel M. Makinda, “The United Nations and State Sovereignty: Mechanism for Managing International Security”, Australian Journal of Political Science, Cilt. 33, No.1, 1998, s. 105.
59 Jeffrey Laurenti, “Reforming the Security Council: What American Interests?”, UNA-USA Occasional Paper Series, No. 3, 1997, s. 6
60 Ben Saul, “Definition of Terrorisim in the UN Security Council: 1985–2004”, Chinese Journal of International Law, Cilt. 4, No. 1, 2005, s. 145.
61 Peter J. Fromuth, “The Making of a Security Community: The United Nations after the Cold War”, Journal of International Affairs, Cilt. 46, No.2, 1993, s. 341.
62 John Gerard Ruggie, “The United States and the United Nations: Towards a New Realism”, International Organization, Cilt. 39, No. 2, 1985, s. 343–356.
63 Andrea Bianchi, “Assessing the Effectiveness of the UN Security Council’s Anti-Terrorism Measures: The Quest for Legitimacy and Cohesion”, The European Journal of International Law, Cilt. 17, No. 5, 2007, s. 887.
64 James S. Sutterlin, The United Nations and Maintanance of International Security: A Challange to Be Met, New York, Preager, 1995, s.5
65 United Nations Security Council Resolution 687, S/RES/687, 03.04.1991, http://daccess-ddsny.
un.org/doc/RESOLUTION/GEN/NR0/596/23/IMG/NR059623.pdf?OpenElement (Erişim Tarihi:27.09.2013)
66 Richard W. Conroy et all, The Sanctions Decade: Assessing UN Strategies in the 1990’s, New York, Lynne Rienner, 2000, s.1–3
67 Yonatan Lupu, “Rules, Gaps and Power: Assessing Reform of the UN Charter”, Berkeley Journal of International Law, Cilt.24, No. 3, 2006, s.885, ss. 880 – 907
68 Şaban Çalış ve Kürşat Kan, Uluslararası Örgütler ve Türkiye, Konya, Çizgi Kitapevi, 2006, s.54
69 Enver Bozkurt, Birleşmiş Milletler Sisteminde Kuvvet Kullanımı, Ankara, Nobel Yayıncılık, 2003, s.31
70 H. Bülent Olcay ve Tarık Olcay, “Dış Politika Araçları”, Değişen Dünyada Uluslararası İlişkiler, İdris Bal (Ed.), Ankara, Lalezar Kitapevi, s.210, ss. 209 – 223
71 Oil For Food Programı çok eleştirilmesinin yanı sıra yolsuzluk iddialarıyla da karşılanmıştır. Varlığı sırasında Iraklı yöneticilerin ve ilgili Birleşmiş Milletler personelinin yolsuzluk yapmakta olduğu iddialar öne sürülmüştür. Programın başındaki Benon Sevan yolsuzluk iddialarına karşı çıkmış ve Çoğu Iraklının muhtaç olduğu gıdanın sağlandığını belirterek eleştirilere kulak tıkamıştır. Irak’ın işgalinin ardından ortaya çıkan belgeler ve yeni bilgiler ışığında BM teşkilatına ve genel sekreter Kofi Annan’a suçlamalar yöneltilmiş, haksız kazanç sağlanıldığı öne sürülmüştür. Programdaki yolsuzlukları araştıran Paul Volcker Komisyonu raporuna göre Irak’a satılan gıda maddeleri değerinin üzerinde bedel gösterilen ve tüketime uygun olmayan maddelerden oluşmaktaydı. Sevan’ın program süresince 150 bin dolar rüşvet aldığı da iddia edilmektedir. Bkz. Oil-for-food chief ' took bribes, http://news.bbc.co.uk/2/hi/middle_east/4131602.stm (Erişim Tarihi:27.09.2013)
72 David Atwood ve Fred Tanner, “The UN Peacebuilding Commission and International Geneva”, Disarmament
Forum, http://www.unidir.org/files/publications/pdfs/the-peacebuilding-commission-en-331.pdf (Erişim Tarihi:27.09.2013)
73 Changing Patterns in the Use of the Veto in The Security Council,
http://www.globalpolicy.org/images/pdfs/Changing_Patterns_in_the_Use_of_the_Veto_as_of_August_2012.pdf  (Erişim Tarihi:01.10.2013)
74 1946–2012 yılları arasında verilen toplam 271 veto içinde 59’u BM’ye üye olmak için başvuran yeni devletlerin kabulünü engellemek için verilirken 43 veto ise Genel Sekreterlik aday gösterilenlerin kişilerin adaylıklarını engellemek için verilmiştir.
75 Security Council - Veto List, http://www.un.org/depts/dhl/resguide/scact_veto_en.shtml (Erişim Tarihi:01.10.2013)
76 Ian Hurd, “Of Words and Wars: The Security Council’s Hard Life Among the Great Powers”, Seton Hall Journal of Diplomacy and International Relations, Cilt. 5, No.1, 2004, s. 70.
77 List of Sovereign States in 1945, http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_sovereign_states_in_1945  (Erişim Tarihi:01.10.2013)
78 Marrack Goulding, “Globalization and the United Nations: New Opportunities, New Demands”, International Relations, Cilt. 14, No.4, s.62.
79 Erik Voeten, “Outside Options and the Logic of Security Council Action”, American Political Science Review, Cilt. 95, No. 4, 2001, s.845.
80 Simon Chesterman, “Legality Versus Legitimacy: Humanitarian Intervention, the Security Council, and the Rule of Law”, Security Dialogue, Cilt.33, No.3, 2002, s. 303.
81 Donald Maitland, “International Order in the Twenty-First Century: the Role of the United Nations”, International Relations, Cilt. 95, No.6, 1999, s. 53 – 55.
82 Justin Morris, “UN Security Council Reform A Counsel for the 21st Century”, Security Dialogue, Cilt.33, No.3, 2000, s.266.

83 Assessment of Member States' contributions to the United Nations Regular budget for 2013,
http://www.un.org/ga/search/view_doc.asp?symbol=A/RES/67/238 (Erişim Tarihi:01.10.2013)
84 Financing Peacekeeping, http://www.un.org/en/peacekeeping/operations/financing.shtml
(Erişim Tarihi:01.10.2013)

85 Jarrett Taubman, “Towards A Theory Of Democratic Compliance: Security Council Legitimacy and Effectiveness After Iraq”, International Law and Politics, Cilt. 37. No.3, 2004, s.191–196.
86 Steve Chan, “Power, Satisfaction and Popularity A Poisson Analysis of UN Security Council Vetoes”, Cooperation and Conflict, Cilt.38, No.1,2003, s.341.
87 Thomas M. Franck, “The Power of Legitimacy and the Legitimacy of Power: International Law in an Age of Power Disequilibrium”, The American Journal of International Law, Cilt. 100, No. 1, 2006, s.9

88 David D. Caron, “The Legitimacy of the Collective Authority of the Security Council”, The American Journal of International Law, Cilt. 87. No.4,1993, s.558–562, ss. 552 – 588
http://scholarship.law.berkeley.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=2642&context=facpubs,
(Erişim Tarihi:02.10.2013)
89 Margeret P. Karns and Karen A. Mingst, “Peacekeeping and the Changing Role of the United Nations: Four Dilemmas”, United Nations Peacekeeping Operations: Ad Hoc Missions, Permanent Engagement, Ramesh Thakur and Albrecht Schnabel (eds.), Tokyo and New York, United Nations University Press, 2001, s.228.
90 Söz konusu bu sıralamada 5. sırada Almanya bulunurken Çin 6. sırada yer almaktadır.
91 Merve Bayrakçı Artık, Silah Ticareti Yapan Ülkelerin Yüzde 70 BM Üyesi,
http://www.timeturk.com/tr/2012/05/24/silah-ticareti-yapan-ulkelerin-yuzde-70-bm-uyesi.html  (Erişim Tarihi:02.10.2013)
92 United Nations Millennium Declaration, A/RES/55/2, http://www.undemocracy.com/A-RES-55-2.pdf  (Erişim Tarihi:03.10.2013)
93 Bahar Bakır, Birleşmiş Milletler Örgütü’nde Sancılı Reform Süreci, 21.07.2005
http://tasam.org/tr-TR/Icerik/285/birlesmis_milletler_orgutunde_sancili_reform_sureci (Erişim

Tarihi:03.10.2013)
94 Report of the High-level Panel on Threats, Challenges and Change, A/RES/59/565, s.67,

http://www.globalpolicy.org/images/pdfs/1202report.pdf   (Erişim Tarihi:03.10.2013)
95 Report of the High-level Panel on Threats, Challenges and Change, A/RES/59/565, s.68,

http://www.globalpolicy.org/images/pdfs/1202report.pdf (Erişim Tarihi:03.10.2013)
96 191 Üyeli Genel Kurulda Karar kabul edilmesi için 128 ülkenin desteğinin alınması gerekmektedir. 193 Üye için ise en az 129 oy gereklidir.
97 BM’nin Yapısı Tartışılıyor, 26.09.2013, http://www.gazete5.com/haber/bm-nin-yapisi-tartisiliyor-362828 (Erişim Tarihi:04.10.2013)
98 Reform of the United Nations Security Council,
http://en.wikipedia.org/wiki/Reform_of_the_United_Nations_Security_Council (Erişim Tarihi:04.10.2013)
99 Uniting for Consensus, http://en.wikipedia.org/wiki/Uniting_for_Consensus (Erişim Tarihi:04.10.2013)
100 Reform Şart, 26.09.2013, http://www.aksam.com.tr/siyaset/reform-sart/haber-247872 (Erişim Tarihi:04.10.2013)
101 Lloyd Axworthy, Vetoes Underline Need to Reform UN, 08.02.2012,
http://www.globalpolicy.org/security-council/security-council-as-an-institution/the-power-of-the-veto-0-
40/general-analysis-on-the-security-council-veto/51283-vetoes-underline-need-to-reform-un.html (Erişim Tarihi:05.10.2013)
102 Dünya, 5 Tane Daimi Üyenin İki Dudağının Arasına Bırakılamaz, 25.09.2013,
http://www.turkishny.com/headline-news/2-headline-news/134030-dunya-5-tane-daimi-uyenin-iki-dudagininarasina-
birakilamaz#.Uk29MX_uoXs (Erişim Tarihi:05.10.2013)
103 Christianity by Country, http://en.wikipedia.org/wiki/Christianity_by_country (Erişim Tarihi:05.10.2013)
104 Religion in China, http://en.wikipedia.org/wiki/Religion_in_China (Erişim Tarihi:05.10.2013)
105 Jens Martens, The Reform of the UN Economic and Social Council (ECOSOC): A Never-Ending Story?,
http://www.globalpolicy.org/social-and-economic-policy/social-and-economic-policy-at-the-un/reform-ofecosoc-
and-the-social-and-economic-policy-process-at-the-un/47509.html (Erişim Tarihi:05.10.2013)
106 Lydia Swart, Revitalization of The Work of The General Assembly,
http://www.globalpolicy.org/images/pdfs/04revitalization.pdf (Erişim Tarihi:05.10.2013)
107 Thomas M. Franck, “What Happens Now? The United Nations After Iraq”, The American Journal of International Law, Cilt. 97, No.3, 2007, s.617.
108 Felicity Barringer, Iraq Crisis Casts Doubts On Future Power of UN, New York Times, 09.03.2003,
http://www.nytimes.com/2003/03/09/world/threats-and-responses-diplomacy-iraq-crisis-casts-doubts-on-futurepower-of-un.html  (Erişim Tarihi:05.10.2013)
109 Örneğin, soğuk savaş döneminde daimi üyelerin de dolaylı ya da doğrudan tarafı olduğu savaşlar ve silahlı çatışmalar, Güvenlik Konseyi’nin sadece izlemekle yetindiği konular olmuştur. Vietnam savaşı, İsrail-Filistin meselesi, Sovyetlerin Afganistan işgali, İngilizlerin Süveyş Kanalı saldırısı, Fransızların kanlı Cezayir işgali ya da Çin’in Kore Savaşındaki tutumu bunun birkaç örneğidir
110 2005 yılında G–4 ülkeleri, Afrika grubunu da yanlarına çekebilmek adına, kendi üyeliklerinin yanında iki Afrika ülkesine de daimi üyelik statüsü verilmesini teklif etmişlerdir.
111 Güvenlik Konseyinde Reform İhtiyacı, 27.09.2011,
http://www.sde.org.tr/tr/haberler/1638/guvenlik-konseyinde-reform-ihtiyaci.aspx# (Erişim Tarihi:05.10.2013)



***

BM GÜVENLİK KONSEYİNİN ULUSLARARASI GÜVENLİK SORUNLARININ ÇÖZÜMÜNDE ROLÜ VE BM TEŞKİLATININ GELECEĞİ. BÖLÜM 4


BM GÜVENLİK KONSEYİNİN ULUSLARARASI GÜVENLİK SORUNLARININ
ÇÖZÜMÜNDE ROLÜ VE BM TEŞKİLATININ GELECEĞİ. BÖLÜM 4



REFORM TALEPLERİ VE BM TEŞKİLATININ GELECEĞİ

BM sistemi elbette sadece güvenlik konseyinden ibaret bir yapı değildir. Ancak
teşkilatın en kilit ve en hayati organı konsey olduğundan güvenlik konseyine karşı artan güvensizlik doğrudan bir bütün olarak BM teşkilatının geleceğini tehdit eder hale gelmiştir. Öyle ki insani kalkınma, çevre, sağlık, bilim kültür, çalışma hayatı hatta turizm alanında bugüne kadar dünya çapında başarılı projeler geliştirip uygulayan ve evrensel değerlerin tüm dünyaya yayılmasında büyük katkısı olan BM teşkilatı güvenlik ve barış tesis etme noktasında özellikle 1990 sonrası dönemde başarısız olmaktadır. Bu durum adeta BM teşkilatının elde ettiği bu başarıların sırf güvenlik konseyinin asıl amacını icra edememesi yani uluslararası sisteme barış ve güvenlik getirememesinden dolayı adeta sıfır ile çarpılmasına neden olmaktadır.

Gelinen noktada güvenlik konseyinin dışında artık BM teşkilatının meşruiyeti ve geleceği artık sorgulanır hale gelmiştir. Şimdi üye devletler kendilerine şu soruları sormaktadırlar, Biz BM’yi neden kurduk? ve Bu teşkilat ne işe yarar. Şüphesiz kollektif güvenliği sağlamak için kurulan bu teşkilat güvenlik konseyinde yaşanan tıkanıklık nedeniyle artık bırakın kollektif güvenlik sağlamayı başlı başına kollektif güvenlik sorunlarının çıkmasına veya var olan mevcut güvenlik sorunlarının artmasına neden olmaktadır.

Bu nedenle 1997 yılında dönemin BM Genel Sekreteri olan Kofi Annan, örgütte ilk yapılacak işin kapsamlı ve etkin bir reform süreci olacağı yönünde beyanatlar vermesiyle birçok reform paketi gündeme gelmiştir. Ancak bu reform paketlerinin çoğu ya çok spesifik bir alanı kapsamıştır ya da üye devletler tarafından kabul görmemiştir. Bu bağlamda 6–11 Eylül 2000 tarihinde gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Milenyum Zirvesi, örgüt sistemi konusunda yeni perspektiflerin ortaya konması gerektiğinin altını çizerken bunun yapılmaması durumunda örgütün geleceğine değil mevcudiyetine yönelik büyük tehlikelerin ortaya çıkacağını
vurgulamıştır. Bu kapsamda ilk olarak 8 Eylül 2000 tarihinde BM Genel kurulunda kabul edilen Milenyum Deklarasyonu ile teşkilatın yeniden yapılanmasına yönelik ilk adımın atıldığını söylemek mümkündür. Temel olarak aşağıda yer alan 8 bölüm ve 32 maddeden oluşan söz konusu deklarasyon 189 üye ülkenin liderleri tarafından kabul edilmiştir.92

Değerler ve Prensipler: Özgürlük, Eşitlik, Dayanışma, Hoşgörü, Doğaya Saygı,
Sorumlulukların paylaşılması alt başlıklarını içeriyordu.

Barış, Güvenlik ve Silahsızlanma
Gelişme ve Fakirliğin yok edilmesi
Ortak Çevrenin Korunması
İnsan Hakları, Demokrasi ve İyi Yönetişim
Savunmasızların Korunması
Afrika’nın Özel İhtiyaçları İçin Toplanılması
BM’nin Güçlendirilmesi
Milenyum Zirvesi bağlamında örgütün yeniden yapılanma sürecinde yol haritası şu şekilde çizilmiştir: 

21. yüzyılın ihtiyaçlarına cevap verebilmek için örgütün gerçek anlamda yapısal
reform sürecine girmesi, üye ülkeler arasında öncelikler konusunda net bir görüş birliğinin sağlanması ve günlük işleyişin daha az müdahaleci bir biçimde denetlenmesi gerekmektedir.
Esasında bu zirvede asıl vurgulanan örgütün nüfuzunun gücünden değil, küresel normların oluşturulması ve sürdürülmesinde oynadığı rolden kaynaklandığının altının çizilmesidir.
Dolayısıyla örgütün hem etkin bir işleyiş göstermesi hem de tartışılmaz bir meşruiyete sahip olması için öncelikle Güvenlik Konseyi reformunu gerçekleştirmek ardından da sivil toplum kuruluşları, özel sektör ve vakıflarla ilişkilerini güçlendirmelidir.93

Bu deklerasyonun bir bakıma devamı olarak BM’nin eski genel sekreteri Kofi Annan’nın 2005 yılında yayımladığı ilerleme raporuyla özellikle güvenlik konseyinin mevcut yapısına yönelik reform alternatiflerini sundu iki model içeren planın kapsamı şu şekildeydi.

Model A:

Daimi üyelik için veto yetkileri olmayan 6 yeni üye devlet ile 2 yıllık dönem için seçilecek olan 3 yeni geçici üyenin konseye katılmasını öngörüyordu. Annan’nın bu modeline göre güvenlik konseyinde toplam 24 üye devlet olacak ve bölgesel dağılımları şu şekilde olacaktı.

Bu tablodan da görüleceği gibi bölgelere göre üye devletler güvenlik konseyinde en azından sayısal olarak eşit olarak temsil edilecekti. Ancak yeni katılacak daimi üyelere veto yetkisinin verilmemesi oldukça ilginçtir. Diğer taraftan Model A’da öngörülen sistemle Afrika’dan bir ve Arap Birliği ülkelerinden bir üye olmak üzere 2 devlet ve bunlara ek olarak ta Almanya, Japonya, Brezilya ve Hindistan'ın da yeni daimi üyeler arasında olmasını kapsıyordu.




Tablo 6: Kofi Annan Tarafından Güvenlik Konseyi’nin Yapısını Değiştirmek İçin Önerilen Model A’ya göre Üye Dağılımı 94

 Model B: 

Daimi üyelik için veto yetkileri olmayan 8 yeni üye devlet ile 2 yıllık dönem için 1
yeni üye devletin seçilmesini öngörüyordu. Ancak bu modelin can alıcı noktası veto yetkileri olmayan 8 yeni devletin 4 yıllık dönüşümle seçilmesini öngörüyordu. Annan’nın bu modeline göre güvenlik konseyinde yine Model A’da olduğu gibi toplam 24 üye devlet olacak ve bölgesel dağılımları şu şekilde olacaktı.




Tablo 7: Kofi Annan Tarafından Güvenlik Konseyi’nin Yapısını Değiştirmek İçin Önerilen Model B’ye göre Üye Dağılımı 95

Her iki model de incelendiğinde esasında güvenlik konseyindeki temel mantığın
değişmediğini söylemek mümkündür. Zira her ne kadar daimi üyelik sistemindeki üye sayısı artsa da bu üyelere veto yetkisinin verilmemesi sistemin eski mantıkla devam etmesini sağlayacaktır. Çünkü yine veto yetkisine sahip P–5 üyelerinden biri veto yetkisini kullanarak bir karar tasarısını iptal edebilecektir. Esasında Kofi Annan’nın önerdiği her 2 modelde güvenlik konseyindeki üye dağılımını bölgesel olarak adaletli bir şekle sokmayı amaçlamıştır.

Ayrıca daimi üyelik sistemini de 1. sınıf daimi üyelik (veto yetkisi olan) ve 2. sınıf daimi üyelik diye iki sınıfa ayırmıştır. Annan’ın sunduğu bu öneriler henüz kabul edilmemesine rağmen teşkilatın reform taleplerinin somutlaşması bakımından önemli olmuştur. Söz konusu bu reform taleplerinin de bizzat teşkilatın genel sekreteri tarafından dile getirilmesi bu konuda acil bir şeyler yapılmasının gerekliliğini açıkça ortaya koymaktadır.

Annan’ın hazırladığı bu modellerin dışında güvenlik konseyi yapısı başta olmak üzere diğer konularda dile getirilen ve tartışılan reform taleplerini şu başlıklar altında incelemek mümkündür.

Güvenlik Konseyi’nin Yapısının Değiştirilmesi ile İlgili Reform Talepleri
BM teşkilatını en fazla eleştiriye maruz bırakan durum birçok kez tekrarlandığı gibi güvenlik konseyinin yapısı ve karar alma mekanizması oluşturmaktadır. Bu nedenle teşkilatın öncelikli olarak reform edilmesi gereken organının güvenlik konseyi olduğunu söylemek mümkündür.
Bu konuda özellikle Soğuk Savaşın ardından yapılan eleştirileri ve reform planlarını incelediğimizde reform faaliyetlerinin şu kategorilerde toplandığını söyleyebiliriz.

Güvenlik Konseyindeki Üyelik Sistemi

Daimi üyelerin sahip oldukları veto yetkisi diğer üyelere tanınmadığından güvenlik konseyinin geçici üyeleri bir bakıma formalite icabı görev yapmaktadırlar. Neticede alınan kararlarda sadece kural olan çoğunluğu sağlamak görevleri bulunmaktadır. Ayrıca daimi üyeler bir karar alma durumunda söz konusu geçici üyelerin görüşlerini etkileme kapasiteleri
bulunmaktadır. Bu konuda talep edilen reformlar genel olarak 2 başlıkta özetlenebilir. 
Bunlar:
Daimi Üyelerin Sayısının Arttırılması: 
Bu konuda özellikle G–4 ülkeleri olarak anılan
Almanya, Japonya, Hindistan ve Brezilya’nın dile getirdiği kendilerinin de daimi üye olmalarına yönelik reform talepleri 1993 yılından beri devam etmektedir. BM eski genel sekreteri Kofi Annan’ın 2004 yılında yaptığı önerilerinden sonuç alınamayınca bir arada hareket etmeye karar veren bu 4 ülke, Temmuz 2005'te güvenlik konseyine, 4'ü kendileri, ikisi de Afrika'dan olmak üzere toplam 6 daimi üye ve 4 geçici üye eklenmesini içeren bir karar
tasarısı sundu. Bu tasarı o dönemde İngiltere ve Fransa'dan destek alsa da ABD, Rusya ve Çin'in muhalefetiyle karşılaştı. Söz konusu öneri, ayrıca 191 sandalyeli Genel Kurul’da karara dönüşmek için gerekli üçte ikilik oy çoğunluğunu elde edemedi.96 Bu 4 ülke uzun yıllardan beri daimi üyelik statüsünü kapmak için birbirleriyle yarışmakta ve adeta kulis yapmaktadırlar. Ayrıca G-4’ler hazırladıkları tasarının hemen yürürlüğe girmesi için yeni daimi üyelerin veto hakkına sahip olmayacağını ancak veto konusunun 15 yıl sonra yeniden
gözden geçirmek koşulu ile gündeme getirileceğini vurgulamışlardır. Sonradan yapılan bu değişikliğin daimi üyelerin ve kabul edilecek yeni daimi üyelerin bölgesel rakiplerinin tepkisini hafifletmek üzere yapıldığı açıktır. G–4 grubu güvenlik konseyine temelde iki Afrika, iki Asya, bir Latin Amerika, bir Batı Avrupa ve bir de diğer ülkelerden olmak üzere 6 yeni daimi üye eklenmesini istiyor. Ayrıca grup, mevcut daimi üyelerin veto yetkisinin muhafaza edilmesini, hatta yeni daimi üyelerin de bu hakka sahip olup olmamasının ileriki yıllarda düzenlenecek bir zirveyle kararlaştırılmasını öneriyor.97 Aşağıdaki tablo G–4
ülkeleriyle P-5 ülkelerinin bazı yönlerden hızlı bir karşılaştırmasını içermektedir. Bu tablodan da anlaşılacağı üzere gerek ekonomik gerekse askeri olarak G–4 ülkeleri Hindistan hariç birçok konuda P-5 ülkelerinden bazılarına göre daha iyi durumdadır.




Tablo 8: G–4 ve P–5 Ülkelerinin Bazı Yönlerden Karşılaştırılması98

Üyelik Sisteminde Bölgesel Dağılım Esası: 

Söz konusu G-4 ülkelerinin dışında liderliğini İtalya’nın yaptığı ve bünyesinde Kanada, İspanya, Meksika, Güney Kore, Türkiye, Arjantin, Pakistan ve Malta’nın yer aldığı temeli yine 1995’e dayanan Oydaşma İçin Birlik Grubu (Uniting for Consensus -UfC) bulunmaktadır. Coffee Club olarak ta adlandırılan bu grubun
üye sayısı yaklaşık 50 civarında olup dünyadaki Asya, Afrika, Latin Amerika gibi farklı bölgelerden üyelerin görüşlerini temsil etmektedir. Bu ülkeler temelde güvenlik konseyindeki daimi üye sayısını artırmayı önermemektedir. Bunun yerine geçici üye sayısına 12 ülke daha eklenmesini istiyor. Bu gruba göre, güvenlik konseyine ya daha uzun dönemli yarı-daimi sandalyeler eklenebilir, ya da geçici üyelerin bölgesel temelde yeniden dağılımı söz konusu olabilir. Buna göre Afrika ve Asya’ya 5’er, Latin Amerika’ya dört, Doğu Avrupa’ya bir ya da
iki ve Batı Avrupa-Diğer grubuna ise üç sandalye eklenmelidir.99 Ancak karar alma yönteminde veto yerine çoğunluk esası getirilmesini istiyorlar.

Ancak gerek G-4 grubunun gerekse Oydaşma İçin Birlik Grubu’nun görüşleri daimi üyeler ve BM genel kurulunda yer alan diğer devletlerce kabul edilmemiştir. Söz konusu bu iki grubun görüşlerine getirilen eleştirilerden biri Joseph Nye tarafından şu şekilde ifade edilmektedir.

“Daimi üyelerin sayısının arttırılması karar almayı kolaylaştırmak yerine zorlaştıracaktır. BM kurulurken veto mekanizması büyük güçlerin kavga edip tüm BM sisteminin çökmesini engellemek için oluşturuldu. Elektriklerin gitmesi ve ışığın sönmesi, evin yanmasından iyidir.”100

Veto Mekanizması Değiştirilmeli

Daimi üyelerin sahip olduğu veto yetkisi çok ciddi güvenlik sorunlarında çoğu zaman karar almayı zorlaştırdığından veto kullanımının kaldırılması ya da hiç yoksa kısıtlanması için yöntemlerin geliştirilmesi talep edilmektedir. Özellikle Oydaşma İçin Birlik Grubu tarafından talep edilen bu reform güvenlik konseyini demokratik olmayan ve meşruiyetten yoksun bir organ haline dönüştürmek tedir. 101 Bu bakımdan Dünyadaki yeni koşullar ışığında, gerçek anlamda demokratik, temsil kabiliyetine sahip, etkin ve hesap verebilir bir Güvenlik Konseyi gerekmektedir. Zira son dönemde yapılan eleştirilerde de sıklıkla vurgulandığı gibi Dünya, 5 tane daimi üyenin iki dudağının arasına bırakılamaz.102 Bunun içinde güvenlik konseyinin veto mekanizmasında acil reform yapılması kaçınılmaz görünmektedir. Bu konuda önerilen reformlardan biri ve belki de en dikkat çekeni güvenlik konseyinde kararların oy çokluğuna
göre alınması yönündedir. Buna göre güvenlik konseyinde kararlar daimi üyelerin vetolarına göre değil toplam 15 üyenin verecekleri oyların çokluğuna göre alınması yönündedir. Bu konuda hali hazırda konseyde yürürlükte olan 9/15 sistemi geçerli olabilir. Bu mekanizma mevcut sistem içinde daimi üyelerin veto yetkilerini kaldırırken daimi üyeliklerine bir zarar vermemektedir. Ayrıca mevcut sistemin tıkanmasını önlemesi bakımından oldukça önemlidir.

Genel Kurul, Güvenlik Konseyi Karşısında Güçlendirilmeli Tüm üyelerin egemen eşit devletler olarak temsil edildiği BM Genel Kurulu yapısı itibariyle güvenlik konseyine göre daha demokratik ve daha adil durumdadır. Ancak Genel kurulda
üyelerin 2/3 çoğunluğuna göre alınan bazı karar tasarıları güvenlik konseyine geldiğinde bu çoğunluk dikkate alınmadan daimi üyelerin çıkarlarına uygun olmadığı zaman kolaylıkla veto edilerek devre dışı kalabilmektedir. Bu bakımdan genel kurulun aldığı kararların en azından bazı konularda dikkate alınması ve örneğin genel kurulda büyük bir çoğunlukla alınan kararların veto kapsamından çıkarılması istenmektedir. Bu durumda en azından uluslararası toplumun taleplerinin karşılanması ve güvenlik konseyine duyulan güvenin artması
sağlanabilir.

Devletler Yerine Bölgesel Organizasyonlar Daimi Üye Olmalı

Güvenlik konseyinde talep edilen reformlardan biride bireysel olarak devletlere daimi üyelik vermek yerine bölgesel organizasyonlar veya bölgesel bloklara daimi üyelik verilmesi yönündedir. Böylesi bir yeniden yapılanma kuşkusuz güvenlik konseyinin mevcut yapısını çok fazla genişletmeden üyelerin temsiliyetini daha yüksek ve daha adil hale getirecektir.

Ancak bu konuda büyük bir engel bulunmaktadır. Çünkü BM Antlaşması teşkilata sadece egemen devletlerin üye olabileceğini ve BM organlarında temsil edilebileceğini belirtmektedir. Bu nedenle örneğin Avrupa Birliği gibi bölgesel bir organizasyonun veya İslam İşbirliği Örgütü gibi siyasal teşkilatların BM’ye üye olamayacağını göstermektedir.

İslam Dünyasının ve Afrika’nın Daimi Üyelik Sisteminde Temsil Sorunu Giderilmeli Güvenlik konseyinde daimi üye olarak bulunan 5 devleti dinsel açıdan incelediğimizde ABD, İngiltere, Fransa ve Rusya Federasyonu’nun Hıristiyanlığın çeşitli mezheplerine mensup olduğu görülecektir. Söz konusu bu ülkeler dünyadaki yaklaşık 2,2 milyar Hıristiyan’ı fazlasıyla temsil etmektedir.103 Bu üyelerden Çin’in ise nüfusunun yaklaşık % 42’sinin ateist olduğu ve % 30’luk kesiminin ise Taoizm inancını benimsediği görülmektedir.104 

   Buradan hareketle güvenlik konseyindeki daimi üyelerin Hıristiyan bir çoğunluğa sahip olduklarını söylemek mümkündür. Daimi üyelerin dinsel açıdan temsil ettiği insan sayısı dikkate alındığında ise yaklaşık 3,5 milyarı bulmaktadır. Bunun dışında semavi dinlerden bir diğeri olan Musevilik’te güvenlik konseyinde temsil edilmemektedir. Ancak başta ABD olmak üzere İngiltere ve Fransa bu dinin yaşadıkları İsrail devletini güvenlik konseyinde fazlasıyla temsil
etmektedirler.

Buna karşılık dünyadaki insanların yaklaşık 1,7 milyarının inandığı İslam dini daimi üyeler içindeki devletler arasında temsil edilmektedir. Bu durum elbette bu dinin mensubu olan insanlar ve devletler tarafından büyük bir eksiklik olarak görülmektedir. Zira güvenlik konseyinde İslam ülkeleriyle ilgili kararlar alındığında bu durum çoğunlukla şüpheyle karşılanmakta ve objektif bulunma
maktadır. Özgürleştirilmeye ve demokratikleştirilmeye çalışılan ve bu konuda uluslararası örgütlerle işbirliği yapması istenen İslam ülkelerinin dünya
siyasetine katkıda bulunabilecek bir aktör haline dönüşmeleri güvenlik konseyinin bu yapısıyla açıkça mümkün görünmemektedir. Bu durumu aşmak için İslam İşbirliği Teşkilatı dışişleri bakanları 2005 yılında yayınladıkları ortak bir bildiri ile güvenlik konseyinde İslam dünyasını temsil edecek daimi üyelik verilmesini talep etmişlerdir.

Benzer şekilde gerek nüfus gerekse coğrafi olarak büyük bir kıta olan Afrika’nın ne yazık ki güvenlik konseyinin daimi üyeleri arasında bu kıtayı temsil eden bir üye devlet bulunmamaktadır. Buna karşılık Avrupa kıtasının ise Rusya’yı dahil edersek güvenlik konseyinde 3 temsilcisi bulunmaktadır. Elbette bu durum Avrupa’nın dünya siyasetinde ne kadar etkili olduğunu ortaya koyarken Afrika’nın da 54 üye devletinin BM genel kurulunda temsil edilmesine rağmen dünya siyasetinde ne kadar etkisiz olduğunu göstermektedir. Diğer taraftan bu durum güvenlik konseyinde daimi üyeler içinde büyük bir temsiliyet sorununu
yaşandığının başka bir göstergesidir.

   Afrika’nın temsiliyeti noktasında yaşanan bir ilginç nokta ise şimdiye kadar bu kıtada yer alan herhangi bir devletin güvenlik konseyinde daimi üyelik için resmi bir adaylık başvurusunun bulunmamasıdır. Buna rağmen devletlerin izledikleri politikalar ve dünya siyasetindeki konumları dikkate alındığında bu kıtadan daimi üyelik için aday olabilecek potansiyel devletler olarak Cezayir, Mısır ve Etiyopya, Nijerya ve Güney Afrika Cumhuriyeti ön plana çıkmaktadır. Örneğin Cezayir şimdiye kadar izlediği tarafsızlık siyasetiyle büyük saygı kazanırken, Etiyopya BM’nin kurucu devletleri arasında yer almaktadır. Diğer taraftan Güney
Afrika Cumhuriyeti kıtanın en büyük ekonomisine sahip ülkesi durumundadır. Nijerya ise Afrika’nın en kalabalık ülkesi olması ve BM’nin Barışı tesis operasyonlarına sağladığı geniş destekle göze çarpmaktadır.

Genel bir değerlendirme yapılacak olursa gerek İslam dünyasının gerekse Afrika kıtasının daimi üyelikte en az birer sandalye ile temsil edilmesi konseyin temsiliyet sorununa bir bakıma çözüm olarak görülebilir. Ancak dinsel bir çoğunluğun daimi üyelik sisteminde temsil hakkı istemesi başka dinsel gruplarında örneğin Hinduların veya Budistlerin de benzer şekilde dinsel temelli bir hak iddia etmelerinin de önünü açacağından şu aşamada pek mümkün
görünmemektedir. Afrika ülkelerinin de çoğunun yaşadığı ekonomik ve siyasi sorunların bu ülkelerin dünya siyasetinde bugüne kadar yeterli düzeyde etkili olamamalarına neden olduğundan kara kıtayı temsilen daimi üyeler arasına seçilmesi yakın gelecekte uzak bir ihtimal olarak görüldüğünü söylememiz mümkündür.

Birleşmiş Milletler Teşkilatın Diğer Organlarına Yönelik Reform Talepleri
BM teşkilatı daha öncede belirtildiği gibi sadece güvenlik konseyinden ibaret bir teşkilat değildir. Bu nedenle teşkilatın diğer organları da çeşitli faaliyetlerde bulunmakta ve kendi görev alanlarıyla ilgili çalışmalar yürütmektedir. Ancak tıpkı güvenlik konseyi gibi diğer organlarının da zaman ayak uyduramadığı veya etkisiz kaldığı yönünde eleştiriler ve bu eleştirilerle birlikte reform talepleri bulunmaktadır. Esasında söz konusu bu reform taleplerine bakıldığında genel olarak BM teşkilatının kurumsal işleyişinde ve karar alma sisteminde sorunlar olduğu görülmektedir. Bu eleştirileri ve reform taleplerini incelediğimizde genel
olarak şu noktaları kapsadığı görülecektir.

   Ekonomik ve Sosyal Konsey (ECOSOC) Fakir Ülkeleri Temsil Etmiyor
Birleşmiş Milletler’in ana organlarından biri olan bu konsey aynı zamanda 14 BM ajansı, işlevsel komisyon ve beş bölgesel komisyonun, ekonomik, sosyal ve ilgili çalışmaların koordinesinden sorumludur. Konsey’in coğrafi dağılım esasına göre 54 üyesi bulunmaktadır.

ECOSOC, Birleşmiş Milletler üye ülkeler sistemine göre ele alınan politika önerileri formüle etmekte ve uluslararası ekonomik ve sosyal konuları tartışmakta merkezi bir forum olarak hizmet vermektedir. Ekonomik ve sosyal konsey herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklere etkin bir şekilde saygı göstermesini sağlamak üzere tavsiyelerde bulunabilir.

Yetkisine giren konulara ilişkin olarak, genel kurula sunulmak üzere antlaşma tasarıları hazırlayabilir. Sivil toplum kuruluşları, Birleşmiş Milletler çalışmalarına katılmak için bu konseyden statü almaktadırlar. BM teşkilatının ekonomik ve sosyal konularda yönünü ve politikalarını belirleyen bu organa yapılan eleştiriler genel itibariyle 2 konuda yoğunlaşmaktadır. Bunlar: Ekonomik ve Sosyal Konsey’de de diğer BM organlarında olduğu gibi demokratik süreç eksikliği bulunmakta olup, şeffaflık (tranparency) ve hesap verebilirlik (accountability)  noktasında büyük eksiklikleri bulunmaktadır. Kısaca bu organ şeffaf ve hesap verebilir bir yapıda değildir.

Ekonomik ve Sosyal Konsey zengin ülkelerin çıkarlarına hizmet etmektedir. Bu konseyde üye olarak yer alan ABD, İngiltere, Fransa Almanya ve Japonya gibi devletler ekonomik ve siyasi olarak diğer üyelere göre daha baskın olduğundan alınan kararlar ve izlenen politikalar çoğunlukla bu devletlerin çıkarlarına uygun olmaktadır. Dolayısıyla fakir ülkelerin yararına olan karar alınması çoğunlukla mümkün değildir.
Bu eleştiriler karşısında önerilen reform taleplerinin başında öncelikli olarak Ekonomik ve Sosyal Konsey’in üye sayısının azaltılarak karar alma sisteminin daha basitleştirilmesi ve ekonomik ve siyasi açıdan güçlü devletlerin bu konseyden çıkarılması en azından ağırlıklarının azaltılması gelmektedir. Ayrıca daha küçük ve daha işlevsel olan Sosyal ve Ekonomik Güvenlik Konsey’i olarak isminin değiştirilmesinin daha faydalı olacağı düşünülmektedir.105

5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

19 Ocak 2018 Cuma

ABD’NİN IRAK’TAN ÇEKİLME SENARYOLARI VE BU KAPSAMDA ÇİN, RUSYA VE JAPONYA’NIN POLİTİKALARI

ABD’NİN IRAK’TAN ÇEKİLME SENARYOLARI VE BU KAPSAMDA ÇİN, RUSYA VE JAPONYA’NIN POLİTİKALARI 

Yazan: Mu.Yzb. Tamer AKKAN 

Genel 

Ünlü Amerikalı sosyal bilimci Samuel HUNTİNGTON, çok bilinen 
“Medeniyetler Çatışması” adlı eserinde, 1990 sonrası dünyanın dokuz 
ayrı medeniyetten oluştuğunu18 iddia etmişti; birazdan incelemeye gayret 
edeceğimiz konuda bahsi geçen beş ülke de (ki dördü ait oldukları 
medeniyetin tartışmasız lideri durumundadırlar) bu sınıflandırmada farklı 
gruplarda yer almaktadırlar. İşte bu farklılık ve liderlik hâlen yaşanmakta 
olan olayların da ana sebebini ortaya koyar: Büyük güçlerin çıkar 
mücadelesi. 

ABD yapmış olduğu Afganistan ve Irak müdahalelerini, uluslararası arenada haklı görünebilmek maksadıyla, her ne kadar demokrasi, insan hakları, kadın hakları, kitle imha silahları ve terörizmle mücadele, özgürlük gibi idealist söylemlere dayandırmaya gayret etse de, en iyimser yorumla bile bunların sadece ikincil amaçlar yahut ana maksada ulaşmak için kullanılan araçlar olarak değerlendirilmeleri uygun olacaktır. Asıl amaç ise kulağa Türkçe’de biraz sevimsiz gelse de çıkardır. Tüm ülkeler çıkarlarına ulaşmak üzere  Zbigniew 
BRZEZİNSKİ’nin tanımına benzer şekilde, dünya satranç tahtasında karşılıklı hamlelerini yapmaktadırlar. Uluslararası arenada bu satrancı aktörlerin tamamı birbiriyle oynamakta ve aynı zamanda da muhtemel rakiplerinin diğerleri ile oynadığı oyunlara bakmaktadırlar. ABD’nin Irak’ta yaptığı hamle sadece Irak ile kendini ilgilendirmenin çok ötesine geçmiş ve başta büyük devletler olmak üzere birçok devleti birçok sebepten ötürü etkileyen ve ilgilendiren bir hamle olmuştur. 

Bu hamlenin küresel boyuttaki en önemli etkisi öncelikle dünya enerji piyasalarına olmuştur. Temmuz 2003’te Yeni Delhi’de yapılan beşinci Asya Güvenlik Konferansı’nda sunulan bir bildiride; 11 Eylül ve Irak Harekâtlarının akabinde, çok değişken bir hâl alan dünya petrol piyasalarının, ekonomiler için ciddi risk teşkil ettiği belirtilmiştir19. 

Bu konuda dünya enerji ajansının verilerine baktığımızda, 1999-2020 
arasında dünya petrol tüketiminin %60 artacağı ve bu artışın da büyük 
oranda gelişmekte olan ülkelerde olacağı öngörülmektedir. Enerji bir 
ülkenin gelişmesi, o ülkede yaşam kalitesinin temini için vazgeçilmez bir 
unsur ve aynı zamanda dünyada ekonomik anlamda en büyük sektördür. Hâlen dünyanın petrol üretiminin yaklaşık %30’u Orta Doğu kökenli iken bu oranın 2020’li yıllarda %60’ları geçeceği öngörülmektedir20. Bu bağlamda ülkeler ekonomiyi, değişen ve asimetrikleşen tehdit ortamında, en öncelikli güvenlik sorunu olarak algılamaktadırlar. Eskiden uluslararası ilişkilerin konularına baktığımızda gündemi silahsızlanma antlaşmaları, yıldız savaşları, askerî yardımlar, nükleer denemeler, ideoloji ve devrim ihraçları gibi klasik, güvenlik odaklı konular, göze çarpmaktaydı. Günümüzde ise gümrük duvarlarının 
kaldırılması, kotalar, serbest ticaret, enerji temini ve benzeri ekonomi 
odaklı konular görülmektedir. ABD-Rusya arasındaki zirvede, en kritik 
konulardan biri YUKOS petrol şirketi olabilmektedir. 

Tüm bu enerji konuları beraberinde bir başka sorunu daha gündeme getirmiştir; enerjinin üretiminden pazarlanma ve taşınmasına kadar her alanda güvenilir bir ortam, yani enerji güvenliği ihtiyacı. Eskiden gelen sorunlar, Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan belirsizlik dönemi ve kaç kutuplu olacağına karar verememiş bu dünyada, ABD kendi güvenliği ve bu bağlamda enerji güvenliği sorununa küresel yaklaşmakta ve bunu temin için de dünyanın her tarafında 
konuşlanmaktadır. Chalmers JOHNSON Amerika’nın Üsler İmparatorluğu adlı makalesinde, resmî rakamlara göre ABD’nin ülke dışında 130 farklı ülkede toplam 702 üssü olduğunu belirtmektedir. 

Yazar bu büyük rakamın bile aslında gerçeği tam olarak yansıtmadığını, 
çünkü Pentagon’un, örneğin Kosova, Afganistan, Özbekistan, Kırgızistan, Irak, İsrail, Kuveyt ve Katar’daki üslerden, aynı raporda hiç bahsetmediğinin altını çizmektedir21. Bu durum gerek Çin gerekse Rusya tarafından doğal olarak ABD’nin çevreleme politikası22 olarak algılanmaktadır. ABD bu konuşlanması ile hem stratejik açıdan kendine rakip gördüğü ilk iki ülke olan Çin ve Rusya’yı Soğuk Savaş dönemine göre çok daha yakından çevrelemekte, ayrıca yine bu ülkeler açısından hayati öneme haiz enerji havza ve iletim güzergâhlarını kontrol altında tutabilmektedir. Ekonomik gelişmeyi ve bu sayede güce ulaşabilmeyi 
temin edebilmek için Rusya sahip olduğu enerjiyi satmak, Çin ise ihtiyaç 
duyduğu enerjiyi almak zorundadır. Bu her iki ülkenin ortak zayıflığıdır 
ayrıca Çin’in Doğu Türkistan, Rusya’nın ise Çeçenistan’daki sorunları bir diğer benzer sıkıntılarıdır. ABD mevcut konuşlanması ile aynı zamanda bu iki sorunlu bölgeye de yakın olarak söz konusu ülkeleri tedirgin etmektedir. 

Japonya ise Çin ve Rusya ile tarihten gelip hâlâ devam eden sorunları ve ABD ile yakın iş birliği nedeniyle bu oyuna farklı bir boyut katmaktadır. Enerjiye muhtaç olan Japon ekonomisi bu benzerlik sebebiyle Çin ile ortak bir çıkara sahip olması gerekir gibi görünür. Ancak zayıf askerî ve siyasi gücüne rağmen devasa ekonomik gücü üzerinden önce bölgesel sonra da küresel güç olma iddiasındaki 
Japonya için, benzer iddialara sahip Çin en dişli rakip konumundadır. Rusya ise hem Çin’e karşı denge sağlamak hem de enerji sağlayıcısı olması konumu ile Japonya açısından daha iş yapılabilir bir ülke konumundadır. 

Şimdi öncelikle, ABD’nin Irak Harekâtının neden ve nasıl Çin, Rusya, Japonya’yı ilgilendirdiğini, ardından da ABD’nin burada yapması muhtemel yeni hamlelerine karşı adı geçen ülkelerin takınabileceği tavırları anlatmaya çalışacağım. 

1. ABD’nin Irak Harekâtı Ve Çin 

a. Genel 

Dünyanın en büyük nüfusuna ve en hızlı gelişen ekonomisine sahip olan Çin, enerjiye olan ve hızla artan ihtiyacı sebebiyle, dünya enerji havzalarının merkezi sayılabilecek ve kendisi de önemli enerji kaynaklarına sahip Irak’ın, güç oyununda en büyük rakibi tarafından işgalinden etkilenmiştir. ABD’den sonra dünyanın ikinci büyük petrol tüketicisi olan Çin çok büyük oranda dışa bağımlıdır. 1993 yılına kadar kendi petrol kaynakları sayesinde petrolde dışa bağımlı olmayan Çin bu yıldan sonra yakaladığı yıllık ortalama %9 büyüme ile enerji ithal etmeye başlamak zorunda kalmış ve bugün bölgesinde Japonya’dan sonraki en büyük ithalatçı konumuna gelmiştir 23. 


Irak Harekâtı sonrası artan petrol fiyatları en büyük darbeyi bu ülkeye vurmuş ve ayrıca İran ile yapmış olduğu enerji antlaşmalarının da riske girmesi durumu ortaya çıkmıştır. Ayrıca stratejik rakibi ABD’nin oyunda yeni bir taşı daha almış olması sıkıntısını arttırmıştır. ABD’yi engellemek için BM Güvenlik Konseyi’nde Irak’ın işgali için gerekli onayı vermemiş ancak bu pasif hamlesi yeterli olmamıştır. 



Harita-1 
Irak Enerji Kaynaklarını Gösteren Harita 

 b. Birinci Senaryo: ABD’nin 2005 Yılı Sonuna Kadar Irak’tan Çıkması Durumun da Çin’in Muhtemel Tutumu Bu durumun gerçekleşmesi ABD’nin dünya genelinde hâlen uygulamakta olduğu sert politikalardan ani bir geri dönüş yapması anlamına gelir ki bu pek olası görülmemektedir. Ancak gerçekleştiği 
faraziyesi ile yaklaştığımızda bu durumun Çin açısından en iyi durum senaryosu olduğunu söyleyebiliriz. Kurulacak bağımsız Irak Devleti ağırlıklı olarak Şii idarecilerin kontrolünde olacaktır. Hâlen İran ile yoğun ve iyi ilişkiler içinde olan Çin yönetimi bu referansla Irak ile de yakın ilişkiler kurma imkânına şu andan çok daha fazla kavuşacaktır. Ayrıca bu durumun dünya genelinde oluşturacağı görece olumlu havayla enerji fiyatlarının daha aşağıya düşmesi ve dünya ticaret hacminin özellikle savunma dışı alanlarda artması ihtimali de Çin açısından olumlu gelişmeler olacaktır. 

 c. İkinci Senaryo: ABD’nin 2006 Yılından İtibaren Kademeli Olarak Irak’tan Çıkması Durumunda Çin’in Muhtemel Tutumu 

Çekilmenin başlangıç yılının sarkabilmesi ihtimaline rağmen, gerçekleşmesi en muhtemel senaryodur. Bu durumda ABD genel olarak dünyadaki genel düzeni ve kısmen yumuşatarak eğilimlerini devam ettirmiş olacaktır. Çin kurulması muhtemel bir BM Güvenlik Gücü tarzı organizasyonda istekli olmasına rağmen önerilmesi muhtemel geri planda kalmış ve etkisiz bir pozisyon sebebi ile sadece dışardan destek olmakla yetinecektir. Buna karşın başta enerji ve inşaat konularında olmak üzere ülke içinde yatırımlar yaparak, güçlü olduğu ekonomik 
alanda ön plana çıkmak için çaba harcayacaktır. Enerji fiyatları yüksek seyrini koruyacak Çin ise burada oluşan kaybını ticaret ile telafi etmeye çalışacaktır. 

 ç. Üçüncü Senaryo: 2025 Yılı Ve Sonrası (ABD Irak’tan Çekilebilir Ancak Bölgeden Çekilemez) Durumunda Çin’in Muhtemel Tutumu 

ABD, klasik güç politikalarının devamı anlamına gelen bu senaryoda, dünyada fosil enerji kaynak kullanımının düşüş eğilimi göstermeye başlayacağı 2025 yılı civarına kadar Irak’ta kalarak Suriye, İran gibi çevre ülkelere de yayılıp enerji yanında diğer kritik konu olan jeopolitik konuşlanma yolu ile küresel hâkimiyetini pekiştirmeye çalışacaktır. Fiziki sınırları zaten ABD üsleri ile çevrelenmiş olan Çin ise, ekonomik güvenlik alanlarının da tek bir süper gücün elinde olmasından 
çok fazla memnun kalmayacaktır. Bu durum Çin’i, tarihsel sürtüşmelerine rağmen, çıkarlarının kesişeceği Hindistan’la, (muhtemelen Şangay İş Birliği Örgütü, ŞİÖ bünyesinde) iş birliğine yöneltecektir. 


2. ABD’nin Irak Harekâtı ve Rusya 

a. Genel 

Soğuk Savaş öncesinin iki süper, emperyalist gücünden biri olan SSCB’nin mirasçısı Rusya, gücünü sürdürememiş ancak, o dönemin benzeri yaklaşımlar dan da vazgeçememiştir. Eskiden ABD ile problemi olan zayıf ülkeler, sırtlarını SSCB’ye dayardı, şimdi ise Rusya’ya dayama eğilimindedirler. Ancak Rusya şu an yaşadığı ekonomik, etnik ve idari sorunlar sebebiyle, selefinin etkinliğinden uzaktır. Yaptığı kısmi karşı çıkışlar, ABD’den aldığı birkaç ödünle genelde bastırılmaktadır. Irak olayında da başlangıçta karşı çıkmış, eski Irak hükümetiyle yaptığı milyarlarca dolarlık ticari antlaşmalarla elini kuvvetlendirmeye çalışmış, 
ancak neticede işgali sessiz kalarak kabullenmiştir. Bu işgal ve sonrasındaki süreç de Rusya’ya artan petrol fiyatlarıyla büyük bir çıkar sağlamıştır. 

 b. Birinci Senaryo: ABD’nin 2005 Yılı Sonuna Kadar Irak’tan Çıkması Durumunda Rusya’nın Muhtemel Tutumu 

Bu senaryo gerçekleştiği takdirde Rusya bu çekilmenin kendi karşı 
çıkışları ile gerçekleştiğini, süper güce karşı koyduğunu, bunun kendi 
zaferi olduğunu resmen olmasa da ilan edecektir. ABD’nin çekilmesi ile 
oluşacak boşlukta eski iyi ilişkilerini kullanarak Orta Doğu’da etkinliğini 
arttırmaya çalışacaktır. Tüm bu artılarına karşın bu durumda ortaya 
çıkacak petrol fiyatlarındaki muhtemel gerileme nedeniyle, Rusya gibi 
ekonomisi büyük oranda enerji satışından gelecek girdiye dayanan bir 
ülke için, bu senaryonun en iyi senaryo olduğunu söylemek zor olacaktır. 
Bu durumda Rusya’nın bu senaryonun gerçekleşmesine olanak 
sağlayacak girişimlerde bulunmasını, kısa vadede beklememek 
gerekmektedir. 

 c. İkinci Senaryo: ABD’nin 2006 Yılından İtibaren Kademeli Olarak Irak’tan Çıkması Durumunda Rusya’nın Muhtemel Tutumu 

Rusya açısından en iyi durum senaryosu da diyebileceğimiz bu senaryonun, muhtemel etkilerini incelediğimizde görüyoruz ki; Rusya hem bu kademeli çıkışta etkisi olduğunu iddia edebilecek, hem de aynı yüksek düzeyde seyretmesi muhtemel petrol fiyatları sayesinde kısa vadede ekonomik bir sıkıntı yaşamayacaktır. Bu durum, dünyada terörle etkin mücadele söylemini ön plana çıkaran eğilimin de devamı anlamına geldiği için, aynı zamanda Çeçenistan sorununun yakın zamanda tekrar gündeme gelmesine de engel olacaktır. 

 ç. Üçüncü Senaryo: 2025 Yılı ve Sonrası (ABD Irak’tan Çekilebilir Ancak Bölgeden Çekilemez) Durumunda Rusya’nın Muhtemel Tutumu 

Bu durum kısa vadede ekonomik açıdan Rusya’nın yararına bir tablo sergilerken, uzun vadede, hem ABD’nin çevreleme politikasının etkinliğini artırarak devamı ve bu kapsamda Rusya’nın etkinlik alanının daralması anlamına gelecek, hem de o dönemde ortaya çıkması muhtemel alternatif enerji kaynakları ülkeyi ekonomik sıkıntı içine sokabilecektir. Rusya bu süreçte bir yandan ekonomisini alternatif sektörlere kaydırarak çeşitlendirmek, öte yandan da ŞİÖ kapsamında, 
Çin ile birlikte, ABD’nin etkinliğini sınırlamaya çalışmak uğraşında olacaktır. Ancak ŞİÖ’de Çin’in lider konumu, bu durumdan pek de hazzetmeyen Rusya’nın, Orta Asya’da alternatif ve kendisinin lider olabileceği bir örgütlenme ihtiyacını doğurmuştur. Bu kapsamda, ŞİÖ’de bir problem çıkması durumunda, Şubat 2002'de Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan tarafından kurulan Orta Asya İş Birliği Örgütü’ne (OAİÖ) Ekim 2004’te katılan Rusya24, gelecekte başta Hindistan olmak üzere ilave ülkelerle, bu örgütü daha ön plana 
çıkartmak ve lider olduğu bir organizasyona sahip olmak isteyecektir. 


3. ABD’nin Irak Harekâtı ve Japonya 

a. Genel 

Küresel güç olma isteği duyan devletlerden biri de Japonya’dır. Şu an askerî harcamalar bakımından ABD’den sonra dünya ikincisi olan Japonya; İngiltere ve Fransa’dan bile büyük kara kuvvetlerine; ABD, Rusya, Çin ve İngiltere’den sonra en büyük beşinci deniz kuvvetlerine, dünyanın on ikinci büyük hava kuvvetlerine sahiptir 25. Japonya’nın tekrar (her alanda) güçlenme isteğine karşı en büyük tepki eski düşmanı ve komşusu Çin ve sonra da daha üstü kapalı şekilde Rusya’dan gelmektedir. Bu durum ister istemez Japonya’nın genel olarak güç 
mücadelesinde, (en azından şimdilik) ABD’nin yanında yer almasına yol 
açmıştır. Bu kapsamda Japon hükümeti, Irak Harekâtında ABD’ye, 
kamuoyundan gelen olumsuz tepkilere26 rağmen asker dâhil her türlü 
desteği vermiştir. Kendisi de enerji ithal eden bir ülke olmasına rağmen 
Japonya enerji kontrolünün sadece Rusya ya da Çin’de olmasındansa, 
müttefiki ABD’de olmasını tercih etmektedir. 

 b. Birinci Senaryo: ABD’nin 2005 Yılı Sonuna Kadar Irak’tan Çıkması Durumunda Japonya’nın Muhtemel Tutumu ABD’nin bu ani çıkışı şu aşamada petrol fiyat avantajı, ticari gelişim gibi konularda Japonya lehine sonuçlar doğuracak olsa da, Çin’in çok daha fazla lehine bir durum oluşturacaktır. En büyük bölgesel rakibinin kendi önüne geçmesi yerine, ekonomik alanda belli bedeller ödemek, Japonya açısından daha cazip bir seçenektir. Ancak yine de 
bu durum gerçekleşirse Japonya, ticari yönden Irak ile ilişkilerini geliştirerek bölgede etkin olmaya çalışacak ve rakipleri kontrolündeki fosil enerji kaynakları yerine, yüksek teknolojik imkânları ile kendi kontrolünde olacak alternatif enerji kaynaklarına daha hızlı geçiş için uğraşacaktır. 

 c. İkinci Senaryo: ABD’nin 2006 Yılından İtibaren Kademeli Olarak Irak’tan Çıkması Durumunda Japonya’nın Muhtemel Tutumu Japonya için çok daha cazip görünen bu seçenek gerçekleşirse, Çin bir müddet daha frenlenebilecek, bu süreçte ülke ekonomik gücünün yanında askerî ve siyasi gücünü de geliştirme imkânına kavuşacaktır. Açıkça beyan etmeseler de Japonlar, orta vadede Çin ve Rusya gibi iki nükleer güce sahip komşusunu sebep göstererek, kitle imha silahlarına sahip olmaya çalışacaktır. ABD bu durumda muhtemelen Japonya’nın 
bu talebini diğer küresel rakiplerini dengelemek adına kabul edecektir. 
Irak’tan kademeli çıkış esnasında kurulabilecek barış gücü yapılanmalarında da, Japonya’yı yine aktif olarak görmek mümkün olacaktır. 


 ç. Üçüncü Senaryo: 2025 Yılı ve Sonrası (ABD Irak’tan Çekilebilir Ancak Bölgeden Çekilemez) Durumunda Japonya’nın Muhtemel Tutumu 

Bu durum kısa ve orta vadede Japon menfaatleri ile çelişmemektedir. Ancak uzun vadede birtakım problemler mevcuttur. Uzun vadede bu senaryonun sonu ABD’nin baskın olacağı tek kutuplu bir dünya düzenidir, bu durum ise gelecekte çok kutuplu dünyada küresel bir güç olma amacında bir ülke için, uygun değildir. 
Bu durumda da Japonya’nın ekonomik gücünü askerî ve siyasi bir güce dönüştürme çabaları devam edecektir. 

3. Sonuç 

Mevcut durum ve öngörülen senaryolar ışığında baktığımızda, geleceğin, Asyalı yeni güç merkezi adayları ile ABD arasında, tek-çok kutuplu dünya düzeni mücadelesi şeklinde geçeceğini söylemek, hiç de yanlış olmayacaktır. Uzun vadede bu mücadelede yeni yükselmeye başlayan güçlerin, hâlen zirvede olan güçlere göre avantajlı oldukları söylenebilir. Türkiye’nin burada yapması gereken ise uluslararası ilişkileri, güç mücadelelerini futbol takımı taraftarlığı gibi değil satranç gibi algılamak ve yürütmektir, aksi takdirde sık sık mat olmak işten bile 
değildir. 

DİPNOTLAR;

18 Samuel P. Huntington, Medeniyetler Çatışması, 3. bs., çev. Mehmet Turhan, Y.Z. Cem Soydemir, İstanbul, Okuyanus Yayınları, 2004, s. 20. 
19 Mehmet Ögütçü, “China’s Energy Security: Geopolitical Implications for Asia and Beyond”, Fifth Asian Security Conference“Asian and Chinese Security Issues in the Decade to 2011”, 26-29 January 2003, (Çevrimiçi), http://www.gasandoil.com/ogel/samples/freearticles/article_15.htm, 29 Mayıs 2005. 
20 A.e. 
21 Chalmers Johnson, “America's Empire of Bases”, 2004, (Çevrimiçi), 
http://japanfocus.org/article.asp?id=084, 29 Mayıs 2005. 
22 Barış Adıbelli, “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Merkez-Çevre Denkleminde Tehdit Algılaması Ve Güvenlik Yapılanması”, Stratejik Araştırmalar Dergisi, Sarem Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, Sayı 3, Şubat 2004, s. 221. 
23 Drew Thompson, “China's Global Strategy For Energy, Security, And Diplomacy”, (Çevrimiçi), 4/27/2005, http://www.asianresearch.org/articles/2581.html, 29 Mayıs 2005. 
24 Nurullo Muhtorov, Arkadi Dubnov, “Çin'siz Fakat Rusya İle Birlikte”, Vremya Novostey, 19 Ekim 2004, (Çevrimiçi) 
http://www.gnkur.tsk/sarem/belgeler/2004/20ekim2004/guncel/makale/diger/cin_rusya.doc., 29 Mayıs 2005. 
25 Gavan McCormack, “Koizumi's Japan in Bush's World: After 9/11”,2004, (Çevrimiçi), 
http://www.japanfocus.org/article.asp?id=162, 29 Mayıs 2005. 
26 Eric Prideaux, “Japan's Iraq Conundrum(An Interwiew with Sakai Keiko)”, The Japan Times, Jan. 9, 2005, (Çevrimiçi), http://www.japanfocus.org/article.asp?id=196, 29 Mayıs 2005.
 26 Eric Prideaux, “Japan's Iraq Conundrum(An Interwiew with Sakai Keiko)”, The Japan Times, Jan. 9, 2005, (Çevrimiçi), http://www.japanfocus.org/article.asp?id=196, 29 Mayıs 2005. 

KAYNAKÇA 

1. ADIBELLİ Barış, “Çin Halk Cumhuriyeti’nin Merkez-Çevre 
Denkleminde Tehdit Algılaması Ve Güvenlik Yapılanması”, Stratejik 
Araştırmalar Dergisi, Sarem Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik 
Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, Sayı 3, Şubat 2004. 
2. BRZEZINSKI Zbigniew, Büyük Satranç Tahtası, (Çev. 
Ertuğrul Dikbaş, Ergun Kocabıyık), İstanbul, Sabah Kitapları, 1998. 
3. HUNTİNGTON Samuel P. Medeniyetler Çatışması, 3. bs., 
(çev. Mehmet Turhan, Y.Z. Cem Soydemir), İstanbul, Okuyanus 
Yayınları, 2004. 
4. JOHNSON Chalmers, “America's Empire of Bases”, 
(Çevrimiçi), http://japanfocus.org/article.asp?id=084, 29 Mayıs 2005. 
5. MCCORMACK Gavan, “Koizumi's Japan in Bush's World: 
After 9/11”,2004, (Çevrimiçi), 
http://www.japanfocus.org/article.asp?id=162, 29 Mayıs 2005. 
6. MUHTOROV Nurullo, DUBNOV Arkadi, “Çin'siz Fakat Rusya 
İle Birlikte”, Vremya Novostey, 19 Ekim 2004, (Çevrimiçi), 
http://www.gnkur.tsk/sarem/belgeler 
/2004/20ekim2004/guncel/makale/diger/cin_rusya.doc, 29 Mayıs 2005. 
7. ÖGÜTÇÜ Mehmet, “China’s Energy Security: Geopolitical 
Implications for Asia and Beyond”, Fifth Asian Security 
Conference“Asian and Chinese Security Issues in the Decade to 
2011”, 26-29 January 2003, (Çevrimiçi), 
http://www.gasandoil.com/ogel/samples/freearticles/article_15.htm, 29 
Mayıs 2005. 
8. PRİDEAUX Eric, “Japan's Iraq Conundrum(An Interwiew 
with Sakai Keiko)”, The Japan Times, Jan. 9, 2005, (Çevrimiçi), 
http://www.japanfocus.org/article.asp?id=196, 29 Mayıs 2005. 
9. THOMPSON Drew, “China's Global Strategy For Energy, 
Security, And Diplomacy”, (Çevrimiçi), 4/27/2005, 
http://www.asianresearch.org/articles/2581.html, 29 Mayıs 2005. 


HARP AKADEMİLERİ DERGİSİ 2006


***