Fırat Kalkanı harekatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fırat Kalkanı harekatı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ocak 2021 Salı

Kapatılan Askeri kurumlar yeniden açılmalı, Suriyeli Sığınmacılar vatanlarına dönmeli

Kapatılan Askeri kurumlar yeniden açılmalı, Suriyeli Sığınmacılar vatanlarına dönmeli


Mithat Işık: "Kapatılan Askeri kurumlar yeniden açılmalı, Suriyeli Sığınmacılar vatanlarına dönmeli"

20 Aralık 2020  

Terörün en yoğun olduğu günlerde Doğu ve Güneydoğu’da Özel Kuvvetler Komutanı olarak birçok başarılı operasyona imza atan Emekli Albay Mithat Işık'ın 
Aykırı'ya verdiği röportajın ikinci bölümünde de çok önemli açıklamalar var. Işık, Suriyeli sığınmacılar için geri dönüşün artık konuşulması ve planlanması 
gerektiğini vurgularken, 15 Temmuz sonrasında kapatılan Askeri kurumların yeniden açılması gerektiğini söyledi.

ALTUĞ GÖMLEKSİZ / ANKARA

Emekli Kıdemli Albay Mithat Işık'ın Aykırı'ya yaptığı özel açıklamaların ikinci ve son bölümüyle karşınızdayız. 
Türkiye Muharip Gaziler Derneği Genel Başkanlığı görevini yerine getiren Işık, Türkiye'nin dış politikası, Suriyeli sığınmacılar ve gündeme ilişkin konularda önemli değerlendirmeler yaptı.

Barış Pınarı Harekatı’nda geçtiğimiz hafta iki askerimiz şehit oldu. Bölgeden gelen habere göre yeniden eylem hazırlıklarına geçtiklerine dair bir istihbarat var. Bu gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?

-Türkiye biliyorsunuz 2019 Haziran ayında Pençe-1 Harekatı’nı gerçekleştirdi. Bu sene de Barış Pınarı Harekatı’nı yaptık. Pençe-1 Harekatı Zap’ın doğusunda Pençe-Kaplan Harekatı da Zap’ın batısında gerçekleşti. Birliklerimiz burada Haftanin gibi bölgeleri hakimiyeti altına aldı. Bazı bölgelerde 30, 40 km kadar derinlere gittik. Irak’ın kuzeyinde kalıcı olmamız PKK’nın sınırlarımıza girmesini önlememiz bakımından doğru bir harekat tarzıdır. Irak Hükümeti gelip topraklarına sahip çıkana kadar biz Irak’ın kuzeyinde kalmalıyız. 

Biz Irak’ın petrolleri ile ilgilenmiyoruz. 

Biz terör örgütünün ortadan kaldırılması için bölgedeyiz ve bizim orada olmamız bölgede yaşayan Kürtlerin de güvenliğini sağlıyor.

Suriyeli sığınmacıların vatanlarına geri dönmeleri için sizce uygun ortam olgunlaşmaya başlamış mıdır?

-Bence sağlanmıştır. Baktığımız zaman Barış Pınarı Harekatı bölgesi, Resulay-Tel Abyad bölgesi, Fırat Kalkanı Harekatı bölgesi, Afrin Bölgesi büyük çoğunlukla güven altına alınmıştır. Her ne kadar çatışmalar olsa da bu PKK terör örgütü ve rejim milislerinin çıkarmaya çalıştığı çatışmalardır.

Suriyeli sığınmacıların kendi yaşam alanları olan kendi topraklarına dönmelerinin vakti gelmiştir ve şunu da düşünmek lazım. Biliyorsunuz ki Suriye Milli Ordusu Suriye halkı tarafından oluşturulan bir ordu. Artık yavaş yavaş onlar da Türk Ordusu’nun eğitim doktrinlerini almaya başladılar.
En azından Suriyeli gençler kendi topraklarına dönerek Suriye Milli Ordusu içerisine görev almak suretiyle topraklarının savunulmasına katkı sağlamaları lazım. Daha sonra da güvenli bölgelere çekilmeleri lazım.
Dört Milyon bir mülteci nüfusunu barındırmak gerçekten Türkiye için de insanlık görevi yapıyor olsak da artık herkes kendi topraklarına yavaş yavaş dönmeli eli silah tutan kişiler Suriye Milli Ordusu’nda kendi topraklarını kurtarmaları için savaşmalıdırlar. Yani Türk Silahlı Kuvvetleri’nin biraz önce Irak için söylediğim gibi Suriye’de bulunması bizim topraklarımızın güvenliği bakımından önemli olduğu gibi orada yaşayan Suriye halkının rejim tarafından imha edilmesine karşı koruyuculuk bakımından önemlidir. Belli bölgelerde güvenli bölge oluşturulmuştur. Özet olarak Suriyelilerin kendi topraklarına dönme vakti gelmiştir.

15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında kapatılan askeri okullar ve askeri hastaneler için düşüncelerinizi alabilir miyiz?

-Askeri okulların kapatılması benim içimde bir yaradır. Ben Kuleli Askeri Lisesi’nde okumuş, Anadolu’nun fakir bir aile çocuğuydum. İstanbul’un en güzel yerinde Kuleli Askeri Lisesi’nde okudum. 

Kuleli Askeri Lisesi Türkiye’nin tarihi ile beraberdir.

Anadolu’nun fakir, sağlıklı çocuklarının Türk Ordusu’nun içinde görev yapmaları için Hava Askeri Lisesi’nin, Deniz Askeri Lisesi’nin açılması lazım. Kuleli Askeri Lisesi açılmamış olsaydı ben subay olamazdım. Yatılı bir okulda okuması gerekirdi biz fakir aile çocuklarının. Dolayısıyla ben Kuleli Askeri Lisesi mezunuyum ve bizim safahatimizi incelesinler. Anadolu’nun sağlam, araziye dayanıklı, hayat idame şartlarına uygun çocuklarının Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev yapabilmeleri için Kuleli Askeri Lisesi, Heybeli’deki Deniz Askeri Lisesi ve Hava Askeri Lisesi’nin en kısa zamanda açılması Askeri hastaneye gelince ise ordu hastanesiz olmaz!
Ordunun sağlık sistemi cephedeki sağlık eri ile başlar oradaki yaralı bölük toplanma yerine getirilir orda tabur doktoru ona müdahale eder. Askerlerimizde, ailelerinde şu çok olmuştur, “Benim oğlum askeri hastaneye ulaştığı an hayatta kalacaktır” bu moral ve motivasyondur. Askerin ailesi bana, “Oğlum Gülhane Askeri Hastanesi’ne kavuştu, artık hayatta kalır” derdi. Bu bakımdan en kısa süre içinde bu ülkenin, ülkesini seven yetkilileri kimse askeri hastaneleri yarından tez hemen açmalıdır. Askeri okullar açılmalıdır. Okula iyi asker verirsin, iyi komutan verirsin FETÖ olmaz. FETÖ her yerden çıktı. Neden onlar kapanmıyor da askeri liseler kapanıyor? Askeri hastane kapanır mı?

Yıllarca terörle mücadele ettim, dünyada en çok şehit ve gazisi olan milletiz ve hala vermeye devam ediyoruz. O halde askeri hastanelerimiz açılmalı, bir subayın gelişimi ve karakteri askeri lisede başlar. Ben Kuleli Askeri Lisesi’nden mezun oldum ve arazide yetişen köy çocukları, kırsalda yetişen çocuklardan daha değerli. Dolayısıyla askeri liseleri açmak suretiyle fakir aile çocuklarının subay-astsubay olma ve ordunun direncini artırma imkan ve kabiliyeti kazandırılmalıdır. Öz olarak askeri liseler açılmalıdır.

Tüm meslek gruplarında FETÖ’cüler çıkmıştır. Askeri okullar iyi kontrol edilirse, iyi denetlenirse düzgün bir şekilde komutanlık edersen devletine, milletine hayırlı bir evlat yetiştirirsin. Aileler, “Ben çocuğumu devlete emanet ettim. Askeri lise öğrencisi ne Fetullahçı olacak? Hapishaneye atacaksın?” diyor. Mehmetçik komutana emanet edilmiştir.

Mehmetçik'te (er-erbaş) FETÖ’cü olmaz! Mehmetçiği FETÖ'cüyapan suçludur. Mehmetçiğe ne emir verirsen onu yapar. Gerek nizami savaşta gerek terörle mücadelede safhasında ömrünü birisi olarak kahraman Türk Mehmetçiğini FETÖ’cülükle suçlamak denetim eksikliğidir. Mehmetçiğe ne emir verirsen onu yapar. Mehmetçiğe parola söylersin, bu kapıdan parolayı bilmeyeni alma dersin ve parolayı sen bilmezsin seni de almaz içeri.

ASKERİ LİSE VE HASTANELER EN KISA SÜREDE AÇILMALI

Özet olarak askeri liseler açılmalı, Askeri hastaneler en kısa sürede açılmalıdır. Bugün Türk Ordusu’nun onlarca vatansever doktoru vardır. Bir emir versinler hepsi gelirler. Ayağı kopmuş bir doktora her doktor müdahale edemez. Askeri tabiplikte bunların eğitimi vardır. Ben alay komutanı olduğum dönemde taburun komutanı yüzbaşıydı. Sırt çantasını alır, ilk yardım malzemelerini koyar, mermisini alır, silahını, yiyeceğini alır o da benimle cephede bulunurdu. Yaralılara müdahale ederdi. Bu sistemin tekrar geri dönmesi gerekiyor.

  Türk Ordusu’nun eğitim ve manevra kabiliyeti sizin zamanınıza göre nasıl durumdadır?

Türk Ordusu her zaman iyi eğitilmiştir. Şu an da yavaş yavaş profesyonel orduya geçiliyor. Profesyonel ordu kolay bir şey değil. Bu orduyu yönetecek olan komutanların da profesyonel olması, üst düzey olması gerekir. Bir diğer konu ise bizim ordumuz dünyada 20 yaşındaki tek orduydu. Ancak ordumuz gelecekte profesyonelliğe geçtikçe yavaş yavaş yaşlanacaktır. O halde buna göre de hareket tarzları belirlememiz lazım. Bunu da düşünmemiz lazım. Mehmetçik en fedakar askeridir. Mehmetçiğe öğreticeğini öğretirsin görevini en iyi şekilde yapar. Mehmetçik kahramandır. Adam piyade tüfeğini kullanacaksa en iyi şekilde öğret, kafasını başka işler ile karıştırma. Hayatta kalmayı öğret. Arazide yapacağı işi, kullanacağı silahı öğrettikten sonra Mehmetçiğin yapacağı işi hiç kimse yapamaz. Mehmetçik kadar hiç kimse fedakar olamaz. Türk Ordusu’nun profesyonel kadrosunun yüzde yetmişin üzerinde olmaması lazım. Biz asker bir milletiz diyoruz ama yavaş yavaş askerliği paraya döktük. Bir milletin direnci iç barışıyla sağlanır cepheden başlan en geriye kadar, Türkiye’yi yöneten üst adama kadar gider. Bizim savaşta azim ve irademiz dünyadakilerden farklıdır. Bizde herkes savaşacak bir millettir. Bizim bu özelliğimizi kaybetmemiz lazım. Türk Milleti olarak ordumuza sahip çıkmalıyız. Bizim ordumuz milletin ordusudur dolayısıyla Türk Ordusu’nun eğitimi hiçbir zaman aşağı olmaz. Tüm mesleklerde olduğu gibi iyi komutanlar, liyakatli komutanlar atayacaksın. Komutanın hatası emrindekilerin hayatına mal olur. Biz şu an da bütün cephelerde savaşıyoruz. Irak’ta, Ege’de Suriye’de, Doğu Akdeniz’de… Biz buralarda olmalıyız. Kıbrıs’ta bir Türk Cumhuriyeti kuruldu. Onu artık Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti değil, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak ilan etmeliyiz. Kıbrıs Savaşı ile beraber Kıbrıs’ta devlet kurulmuştur. Kıbrıs uçak gemisine, savaş gemisine sahip olmuştur. Ne yakıt ister ne başka bir şey ister. Bu harekata katılan askerimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin meclisinde çıkan kararla ki o zamanki başbakanlar Erbakan ve merhum Ecevit’tir.

GAZİLERİMİZE YAPILAN EŞİTSİZLİĞE SON VERİLSİN

Ancak gazilerimizin bizden istediği şu var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu askerlere bir şeref madalyası bile vermedi. Bunu da versin devlet. 
Bu da önemli bir şey. 

Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti verdi ancak. Türkiye Cumhuriyeti’nden benim gazilerim bunu istiyor. 

Biz Devletten 985 TL şeref aylığı alıyoruz. 

Bundan birkaç sene önce çıkan yasada sosyal güvencesi olan 985 TL olmayan asgari ücret düzeyinde ücret alıyor. 

Gazilerimiz istiyor ki böyle bir ayrımcılık olmasın erden, rütbelisine kadar hepsi eşit şekilde asgari ücret düzeyinde almak. İki isteği var adamların. 
Biri biz meclis kararıyla bir savaşa katıldık ve devlet şeref madalyasını istiyoruz meclisimizin kararıyla. İki de muharip yani savaşı kazanan gaziler içindeki 
bu eşitsizlik kaldırılsın. Bu savaşı kazanmamızın sayesinde biz şu an Anadoluludayız. Bu savaşı kazanamasaydık Mersin, İskenderun güney 
sahillerimizin tamamı düşman kontrolünde olacaktı. Bugün Amerikan füzeleri karpaz burnunda olacaktı bu harekat yapılmasaydı.

https://www.aykiri.com.tr/mithat-isik-kapatilan-askeri-kurumlar-yeniden-acilmali-suriyeli-siginmacilar-vatanlarina-donmeli/8027/

***

28 Ekim 2016 Cuma

Rakka’ya Menbiç Modeli Operasyon; Türkiye Dışarıda, ABD-PKK/YPG İşbirliği Zirvede!




Rakka’ya Menbiç Modeli Operasyon; Türkiye Dışarıda, ABD-PKK/YPG İşbirliği Zirvede!



Yazar: Cahit Armağan DİLEK

ABD Savunma Bakanı Rakka operasyonunun birkaç hafta içinde başlayacağını açıkladı. İngiliz ve Fransız Savunma Bakanları da benzer açıklamalar yaptı. Açıklamaların hepsine birden bakılınca ABD Rakka operasyonunu Menbic formuluyle yapacak gibi yani ABD sözde Arap ağırlıklı SDG ile yani YPG ile yapmak üzere hazırlık yapıyor. Yani Rakka’ya Menbic tipi operasyon geliyor…. ABD’nin bunu seçmesinin ana nedeni bu modelin Menbic’te uygulayıp başarılı olmasındandır. Nitekim ABD liderliğindeki IŞİD operasyonlarının komutanı Korg. Townsend de Rakka operasyonunu YPG ağırlıklı bir yapı olan SDG ile yapacaklarını söyledi. Anılan general Türkiye’nin rolünün ne olabileceğinin ise Türkiye ile görüşüldüğünü söyledi. 25 Ekim’de 13 ülkenin savunma bakanları Paris’te toplanmış ve Musul ile Rakka operasyonlarını görüşmüştü. Söz konusu görüşmenin yapıldığı masada daha önce çağrıldığı belirtilmesine rağmen Türkiye yoktu maalesef. 26 Ekim’de NATO Savunma Bakanları toplantısı öncesinde ABD ve Fransız Savunma Bakanları üçlü toplantıda MSB Fikri Işık’a muhtemelen önceki günkü toplantıda görüşüp karara bağladıkları konuları anlattılar. Görüşmeler sonrasında MSB Işık’ın açıklamalarına bakılırsa tatmin olmuş gibi konuşuyordu. Özellikle Musul operasyonunda Türk savaş uçaklarının Musul operasyonu hava görev emrine dahil edilecek derken, ki bu mutlaka fiilen operasyona katılacağı anlamına gelmiyor çünkü son kararı Bağdat verecek, Musul operasyonu bağlamında istenenin alındığı havasındaydı. Dolayısıyla Rakka operasyonu ABD liderliğinde YPG ağırlıklı SDG ile yapılacak. Böyle bir ortaklığa en üst seviyede daha önceleri yapılan açıklamaları (PYD/YPG varsa Türkiye olmaz) hatırlarsak Türkiye’nin fiilen katılmasını beklememeliyiz ama Türk üslerinin koalisyon ülkelerince kullanılması mümkün olacaktır. Ama buna rağmen Rakka operasyonunun bu şekilde gerçeklemesi çok da kolay değil. Çünkü YPG’nin Rakka operasyonuna katılmak için şartları var. Aslında çok istekli değiller ama muhtemelen ABD’den bekledikleri ödülü(!) alabilmek için ABD’ye bir iyilik daha yapacaklar, yapmak zorundalar. YPG’nin şartı kendisi Rakka operasyonuna katılmışken Türkiye’nin PYD/YPG’yi vurmaması, Menbic, Tel Abyad ve CB Edoğan’ın söylediği gibi belki Afrin gibi yerlerde TSK’nın operasyon yapmaması, yani geri bölgelerinin emniyette olmasını istiyorlar. Bu da doğrudan Fırat Kalkanı Harekatının nasıl gelişeceği ve El Bab’ı kimin kontrol edeceğiyle ilgili. Bu konuda yaklaşık bir ay önce yazdığım yazıda ABD’nin Rakka operasyonu için şartının TSK’nın YPG’yi vurmaması olduğunu söylemiştim. Çünkü Amerikalılar böyle bir çatışma ortamının Rakka operasyonunun güvenliğini ve başarısını tehlikeye atacağını düşünüyor. Bu şu demek; Rakka operasyonu yapılıncaya kadar taraflar mevcut pozisyonunu koruyacak ve bulundukları yerleri IŞİD’e karşı güçlendirecek! Mevcut pozisyondan kast edilen de Fırat’ın batısında Cerablus-Azez hattı genişliğinde ve Menbiç-El Bab’ı da alan 45 km derinliğindeki bölgedeki durum. ABD Savunma Bakanının geçen hafta Türkiye ziyareti sonrasında Pentagon’dan yapılan resmi açıklamaya, ABD’nin IŞİD özel temsilcisi Brett McGurk’ün koalisyon ülkelerine gönderdiği 21 Ekim tarihli mektuptaki ifadelere, ABD Dışişleri sözcüsü Kirby’nin son açıklamalarına ve özellikle Fırat Kalkanı harekatı ile El Bab bölgesindeki çatışmalara ilişkin twitlerine bakılırsa ABD’nin ne istediği çok net belli oluyor. O da tam olarak yukarıda belirttiğimiz “mevcut pozisyonların korunması ve sağlamlaştırılması”. Bütün bunlara göre ABD şunu demek istiyor. Tüm koalisyon üyeleri ve yerel güçler IŞİD’le mücadeleye odaklanmalı, bu bölgede elde edilen kazanımları konsolide etmeli, sağlamlaştırmalıdır, Suriye’deki yeni hedef Rakka’dır, oraya odaklanılmalıdır, yeni hedef Rakka’dır, El Bab’ı unutun. ABD, Rakka operasyonuna katılan YPG’yi şehrin kuşatılmasında (ve belki gerekirse kurtarılmasında) kullanılmasını ve aynı Musul’da olduğu gibi şehir kurtarıldıktan sonra Sünni Arap grupların kontrolüne bırakılmasını vaad ediyor. 26 Ekim’de ABD ve Fransız Savunma Bakanlarıyla üçlü görüşme yapan MSB Işık “Musul ve Rakka kurtarıldıktan sonra yerel unsurların kontrolüne bırakılacak, bunda mutabıkız” dedi. Tabi bunlar şimdilik söz, yazılı bir doküman ortalıkta yok, dolayısıyla belki aylar sürecek operasyon sonunda ne olur kimse bilemez ve de geçiş debenyimler gösteriyor ki muhtemelen Türkiye’ye verilen sözler yerine gelmez. Bakınız, Menbic operasyonu! Verilen sözlerin ne olduğunu gördük… Ama mevcut planlamaya yani ABD’nin vaadlerine gelirsek, El Bab konusunda tarafların mevcut pozisyonu korunacak yani kimse oraya doğru hareketlenmeyecek. Ama birisi, özellikle TSK-ÖSO, aksi davranırsa çok ilginçtir muhtemelen Rusya/Suriye kuvvetleri devreye girecek ve bu hareketlenme önlenecek, bu da test edildi. 24 Ekim’de Suriye helikopterleri El Bab’a yönelen ÖSO’yu vurdu. Çünkü geçen hafta Suriye ordusundan Türk savaş uçaklarının düşürüleceği, Fırat Kalkanı harekatının işgal olarak görüldüğü engellemek için herşeyin yapılacağı açıklandı. Rusya’dan da bölgedeki çatışmalardan kaygı duydukları ve TSK’nın operasyonuyla vurulan PYD/YPG’lilerin siviller olduğunu ifade eden açıklamalar geld. 26 Ekim’de ise yeni bir açıklama vardı. Suriye ordusundan değil ama Suriye ordusunun yanında savaşan gruplar (muhtemelen İranlı milisler, Hizbullah vs) adına yapılan açıklamada “eğer TSK-ÖSO bulundukları yerden daha güneye inerlerse vuracağız” deniyordu. Diğer taraftan Suriye ordusunun Fırat Kalkanı birliklerinin mevcut konumlarından daha güneye inerse müdahale etmek üzere El Bab’ın güney batısında 8-12 km mesafede tertiplendikleri bilgileri de medyaya yansıyor. Peki Rusya/Suriye tarafı neden böyle davranıyor? Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinde başlayan iyileşmenin Türkiye-Suriye ilişkilerine yansımamış olması belki de ilk sebep olarak söylenebilir. Fırat Kalkanı harekatı başladığından buyana Rusya Türkiye’nin Şam yönetimiyle ilişki kurarak bu işi yürütmesini telkin ediyor. Ancak bu konuda kamuoyuna yansıyan somut bir gelişme yok. Aksine, yukarıda bahsettiğimiz Suriye helikopterlerinin ÖSO’yu vurması ve Suriye ordusundan gelen sert ve tehdit içeren mesajlar var. Sınır ötesindeki bir operasyonu, özellikle bugünkü uluslararası askeri-politik konjonkürde sadece “ben tehdit görüyorum, yapacağım diyerek” tek taraflı yapmanız ve yapsanız da sürdürebilmeniz mümkün değildir. Bundan hayır yapamayız, yapmayalım bekleyelim demek istemiyoruz. Ama uluslararası ortamı hazırlamanız, belli başlı tarafların zımni de olsa desteğini almanız gerekecektir. Ayrıca diğer ülkeler arasındaki gizli özel pazarlıklar olabileceğini de dikkate almanız gerekir. Bu bağlamda Suriye üzerinde her ne kadar karşı taraflarmış gibi gözükseler de ABD ile Rusya arasında genel bir mutabakat olduğunu, Suriye-Irak topraklarının bazı nüfuz etki alanlarına bölünmüş olabileceğini unutmamalıyız. Suriye’nin karşı koyuşunu da bu bağlamda okumakta fayda var. Bu arada Rusya’nın son NATO kararları çerçevesinde Karadeniz bölgesinde kara, deniz hava kuvvetleri bağlamında daimi NATO güçlerinin konuşlanması kararları bağlamında Türkiye’yi güvenilir göremeyeceğinden Türkiye ile Suriye’de şu aşamada hemen bir askeri işbirliğine girmesini beklemek de hayal olacaktır. Bunun sonucu olarak o bölgede TSK-ÖSO ile PYD/YPG ABD tarafından pozisyonlarını korumaya zorlanırken ve Rakka operasyonuna odaklanmışken Suriye ordusu El Bab’a doğru hareketlenip Menbic-Afrin boşluğunu kapatabilir. Yukarıda belirttiğimiz Türkiye-Suriye anlamasının sağlanamadığı bir ortamda bu hamle Suriyeli Kürtleri kendi kontrolünde tutmak isteyecek Şam yönetimi için PYD/YPG’ye sunulacak bir havuç olacak, yani PKK koridorunun tamamlanmasını sağlayacaktır. 


Peki Cumhurbaşkanının, Başbakanın ve Dışişleri Bakanının son günlerdeki açıklamalarını (Bab’ı ve Menbic’i alacağız, Afrin’e de müdahale ederiz, Rakka’ya da yöneleceğiz) nereye koyacağız derseniz, onun cevabı da muhtemelen ABD’nin Türk karar vericileri ikna kabiliyetine bağlı. Eğer Türkiye ABD ile bir şekilde anlaştıysa kamuoyuna verecekleri cevap ABD’nin ifade ettikleriyle uyumlu olacaktır ve şöyle diyebileceklerdir: “Elde edilen istihbarat bilgilerine istinaden Rakka merkezli tehdit acil ve önceliklidir. Bu tehdit bağlamında öncelikle Rakka’daki IŞİD’in izole edilmesi konusunda anlaştık. Sahadaki gelişmeler nedeniyle öncelik Rakka’nın kuşatılması ve şuana kadar IŞİD’ten kurtardığımız bölgeyi sağlamlaştırmaktır.”. 

Bu mealde bir cevap verilebileceğinin emareleri de yine ABD Savunma Bakanının ve Korg. Townsend’in açıklamalarında var. Buna göre ABD Rakka’da yaptığı bir operasyonda Türkiye’de saldırı yapmayı planlayan bir IŞİD’liyi öldürmüş! Ayrıca IŞİD Rakka’da Batı ülkelerinde kısa süre içinde gerçekleştirmek üzere saldırı hazırlığındaymış! Yani ABD’ye göre Rakka’nın kuşatılması harekatı onun için acil ve öncelik kazandı. Müttefiklerini de ikna etmiş gözüküyor. 

CB Erdoğan’ın ABD Bşk. Obama ile yaptığı nispeten uzun görüşme de bu bağlamda önemli. Bu görüşme Kobani’de YPG’ye Ekim 2015’te havadan silah yardımı indirilmesi ile Peşmerge koridoru açılması öncesindeki görüşme, Temmuz 2015’te İncirlik Mutabakatına yol açan görüşme, Mayıs 2016’da Menbic operasyonunun önünü açan görüşme kadar önemli. Çünkü Rakka ve Fırat Kalkanı operasyonunun nasıl gelişeceğinin ana hatlarıyla Obama-Erdoğan telefon görüşmesinde karara bağlanmış olabileceğini söyleyebiliriz. Yani, IŞİD operasyonlarından sorumlu Amerikalı Korg. Townsend’in Rakka operasyonuna YPG’nin katılmasına karar verildiğini ve bu konuda Türkiye ile görüşmelerin devam ettiğini açıklaması, Savunma Bakanlarının görüşmesi ve açıklamalarından sonra yapılan bu görüşme Rakka Operasyonu/Fırat Kalkanı harekatı bağlamında ne yapılacağına ilişkin son kararın gözden geçirilerek son halinin verilmesi içindi muhtemelen. Zaten Beyaz Saray’dan Obama-Erdoğan telefon görüşmesi hakkında yapılan açıklamaya bakılırsa da bunları görmek mümkündür. Bütün bunlar şunu göstermektedir. ABD Suriye bağlamında bir kez daha tercihini yerel güç, sahadaki en iyisi dediği PKK/YPG lehinde kullanmıştır. Türkiye benzer hataları peşpeşe yaptığından en haklı olduğu durumlarda bile sonuç alamamaktadır. 

Ekim 2014’te Ayn el Arab (Kobani)’ta PYD’ye havadan askeri yardım indirilmesi ile peşmerğe koridorunun açılmasıyla aslında ABD-PYD/YPG işbirliğinin önünün açıldığı öngörülememiş tir. 

Türk üslerinin IŞİD karşıtı operasyonlarıyla açılmasıyla buralardan kalkan savaş uçaklarının IŞİD’le mücadele yaparken bir tarfatan PYD/YPG’ye hava desteği verilmiş olacağı önemsenmemiştir. Menbic operasyonuna bir şekilde PYD/YPG’nin katılmasına zımnen de onay verdikten sonra bunun devamının geleceği öngörülememiştir. Şimdi de Rakka’da yine PYD/YPG’nin karadaki esas güç olmasının önüne geçilememiştir. Bu bağlamda yapılması gereken ana hamle şu olmalıdır. Türkiye Suriye’de IŞİD karşıtı operasyonları Rusya ve Suriye ile birlikte ele almalıdır. Rakka operasyonu ABD liderliğinde değil Rusya destekli Suriye ordusunca yapılmalıdır. Aksi durum yani şimdi olduğu gibi ABD liderliğindeki operasyonla IŞİD Suriye’den temizlense bile ABD’nin kendi koalisyonunun kurtardığı bölgeleri Şam yönetimine bırakmasını beklemek hayaldir. Bu konuda Ocak 2016’dan buyana yazdığımız yazılarda ve TV programlarında açıklamalarımız vardır ve buralarda ifade ettiklerimiz kısaca “Suriye’nin bölünmesi” tehdidir. Bu bölünmenin Suriye ile sınırlı kalmayacağı ve Türkiye’ye taşınacağı da ortadadır. Yani ABD liderliğinde IŞİD tehdidin bertaraf edilmesi Türkiye’yi rahatlatmayacak bilakis daha büyük bir tehdit yaratacaktır. Ve Türkiye Şam yönetimiyle işbirliğini geciktirtikçe, karşılıklı güven ortamını yaratamadıkça Suriye de özellikle Fırat Kalkanı bağlamında karşı tedbirlerini alabilecek, bu durum Türkiye’yi bölgede yeni açmazlara sürükleyebilecektir. Not: Bu yazı sahadaki ve masadaki gelişmelerden elde edilen öyle veya böyle bir şekilde ABD’nin planlarının uygulanacağı izlenimi çerçevesinde yazılmıştır. Ama eğer ABD ile Türkiye anlaşamadıysa, Türkiye ABD’nin planlarına uymayacaksa, Türkiye’nin söylediklerini hayata geçirip geçiremeyeceği konusu ise ayrı bir yazı konusudur, Türkiye’nin Irak ve Suriye’de uygulamasına yönelik bir alternatif politika önerisi ayrı bir yazıda ele alınacaktır.