Erhan Canikoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Erhan Canikoğlu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ekim 2017 Çarşamba

İstihbarat Operasyonları ve Yolsuzluk Mühendisliğine Teorik Bakış


İstihbarat Operasyonları ve Yolsuzluk Mühendisliğine Teorik Bakış



Yazar: Erhan Canikoğlu
23 Aralık 2013 Cuma

İstihbarat Servisleri’nin çalışma yöntemlerinin başında batıda “HUMINT”  olarak nitelendirilen insan kaynaklardan bilgi almak suretiyle yürütülen çalışmalar gelmektedir. Sözkonusu faaliyetler  oldukça titiz ve hassas bir çalışma sistemiyle gerçekleştirilebilir.

Servisler bilgi ihtiyacı duydukları herhangi bir örgüte, kurum, kuruluşa ya da şirkete sızmak için ya hâlihazırda bu birimlerde çalışan kişilerden yararlanır, ya da dışarıdan sözkonusu birimlere kendilerine hizmet eden kişileri yerleştirir. Servislerin amaçlarından biri bilgi almaksa,  bundan daha önemlisi, hedef örgütü, kurumu ya da kuruluşu yönlendirmektir. Bunun için de örgütün, kurumun ya da kuruluşun lider kademesini veya karar mekanizmasını denetimi altına alması gerekir. Servisler,  diğer ülke yönetimlerini de herhangi bir örgüt ya da kurum gibi ele alır.

Soğuk Savaş’ın bloklar arası zıtlaşmaları günümüzde yerini farklı boyutlarda güç mücadeleleri ve rekabetlere bırakmıştır. Küresel güç iddiasında bulunan ülkeler, enerji ve hammadde kaynaklarına engelsiz şekilde erişebilmek, bu kaynakların uluslararası piyasalara güvenli şekilde ulaştırılmasını sağlamak, her sektörde ucuz üretim yaptırabilmek ve ürünlerini satabileceği pazarların sürekliliğini sağlamak istemektedir.  Bunun için çeşitli uluslararası kuruluşlar faaliyet yürütmekte,  anlaşmalar yapılmakta, savaş gemileri açık denizlerde boy göstermektedir.

Bu faaliyetlerin bir diğer önemli ayağı ise ilgili ülkelerin siyasi otoritelerini farklı yöntemlerle büyük devletin ya da gücün denetimi altına almaktır. Bu aşamada istihbarat kuruluşları devreye girmektedir. Zira liderler ya da bakanlarının muhataplarıyla iyi ilişkileri, dostlukları, ahbaplıkları burada işe yaramaz.

Örneğin ABD Başkanı ne kadar karizmatik kişiliğe sahip olursa olsun, Obama ya da kabinesinin entelektüel yapısı, diğer ülke liderleriyle zirvelerde, ikili ya da çok taraflı toplantılarda edindiği ve sürdürdüğü dostluklar, ABD’nin değerlerine ya da çıkarlarına bağlı liderleri işbaşına getirmesine imkan sağlamaz. ABD’nin çıkarlarına hizmet edecek liderleri ya CIA daha önceden bulup ülkesinin siyasi arenasına sokar ya da iktidardaki liderin kabinesine ve yakın çevresine hulul ederek o lideri yönlendirmeye çalışır.

Kimi liderler iktidara gelmeden önce izleyeceği temel politikaları ya da büyük devletle ilişkisini deklare eder. Ona bu açıklamayı yaptıran aslında büyük devletin iradesinden başkası değildir. Kimi liderler ise görev başındayken ortaya koydukları motiflerinden ele alınırlar. Motifler, kişilerin hizmete sevk edilmesinin anahtarıdır. Ele alınan kişinin herhangi bir aşamada itaatsizlik yapması gözönünde bulundurularak hakkında “menfi kontrol unsurları” da denilen gerektiğinde baskı amacıyla kullanılacak toplumda hoş karşılanmayacak ya da yasa dışı faaliyetleri muhafaza edilir. Menfi kontrol unsurları liderin usulsuzlükleri, yolsuzlukları,  sapkınlıkları olabileceği gibi eşinin, çocuklarının ya da yakın çevresinin bu tür eylemlerini de kapsayabilir.  Bu bilgi, belge ses ve görüntü kayıtları bir gün kullanılmak üzere bekletilir.

Kimi liderler zenginleşmek ve bu zenginliklerini kaybetmemek  için iktidarına sıkı sıkıya sarılır. Çevresini böylesi bir sistemi sürdürebileceği kadrolarla doldurur. Aksi halde sistemin bir ya da daha fazla parçası o düzene uygun değilse aksaklıklar başlar, ne çark döner ne de sistemin hassas bilgileri ve bölgeleri korunabilir.

Liderler iç meşruiyetlerini yitirmeye başladıklarında destek için dışarıya daha fazla bel bağlarlar. İktidarları süresince biriktirdikleri servetlerini koruyabilmek için bu kez daha fazla bedel ödemek zorunda kalırlar. Ülkesinin geleceğinden çok kendi ikbalini düşünen lider iktidarını kaybetmemek için kendisinden başka herkesi ve her değeri harcamayı göze alacak kadar hırslanabilir.

Lider iktidarını sürdürmesi karşılığında ödemesi gereken bedele razı olup olmayacağını, sırtındaki bu yükü daha ne kadar taşıyabileceğini çok iyi hesaplamalıdır.  
Yükün taşıyamayacağı ağırlığa çıktığını fark ettiği anda  istifanın bir erdem olduğunu kabul etmelidir. 

Lider iktidarını sürdürebilmek için başkalarının elindeki yolsuzluk ve ahlaksızlıklarıyla ilgili belgelerin gizli kalmasına çalışacak, karşılığında muhataplarının her istediğini yapmak zorunda kalacaktır. Ülkenin bağımsızlığına, varlığına, bütünlüğüne, toplumun geleceğine aykırı olsa dahi… Ya da başka gruplarla işbirliğine girecektir. 

Denize düşenin yılana sarıldığı gibi…

Servisler, Afrikalı bir liderin ülkesinde yabancı şirketlerin yatırımı 
karşılığında aldığı rüşveti belgeler, o rüşvetin hangi yabancı bankada olduğunu 
tespit eder. Böylece uygun zamanda lidere mesaj göndererek kendi çıkarlarına 
hizmet etmediği takdirde zor durumda kalacağını ihsas eder. Yine bir başka 
Afrikalı liderin ülkesindeki maden arama-çıkartma ruhsatı vereceği bir şirketten 
aldığı  büyük miktarlı rüşveti belgelendirir.  Silah alımı, yolcun uçağı alımı 
ya da devlet bankalarının yandaş işadamlarına verdiği usulsüz kredilerde 
aldıkları % 20 payı belgelendirir.  BM ve diğer anlaşmalarla uluslararası 
yaptırıma tabi tutulan ülkelerle yapılan yasadığı petrol, doğalgaz, altın, mal 
ticaretini belgelendirir. Bu amaçla devletin en üst düzeyini rüşvetin verilme 
anını ses ve görüntüyle kaydettirir.

Kabine üyelerinin, yandaş bürokratların ya da iş adamlarının ülkede 
metresleriyle yaşadıkları evleri, ilişkilerinin kayıt eder. Bu kişilerin Güney 
Amerika, Güneydoğu Asya ya da başka ülkelerde yaptığı resmi-yarı resmi 
seyahatler içinde küçük kaçamaklarını dokümante ettirir. Bundan sonra yapılacak iş son derece basittir. Uygun bir kişiyle mesaj gönderip yetkilileri hizmete sevk ettirmek…

Büyük servisler sadece küçük ülke liderlerini değil onların eşlerini, çocuklarını,  yakınlarını ve gizli kasalarını da takip eder. Resmin tamamını ortaya koyarak işi şansa bırakmaz. Özellikle gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülke liderlerinin ortak özelliği genetik “yolsuzluk” ve “rüşvet” hastalığı olduğundan,   bu konu servisler için en kolay bilgi ve doküman temin etme 
alanıdır.

Tecrübe gösteriyor ki rüşvet, hırsızlık ve yolsuzluk yapmak son derece kolay, 
ancak bunu sonuna kadar gizlemek ve yasa dışı yollardan elde edilen servetin 
ilelebet korunması sağlamak asla mümkün değil. Hele hele yasa dışı yollardan elde edilen servet yurt dışın da muhafaza edebiliyorsa...


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/anayasal-duzen-hukuk-adalet-arastirmalari-merkezi/2013/12/20/7341/istihbarat-operasyonlari-ve-yolsuzluk-muhendisligine-teorik-bakis

***

Dönüşüm Sürecinde Milli İstihbarat Teşkilatı: 2010-2015


Dönüşüm Sürecinde Milli İstihbarat Teşkilatı: 2010-2015


Yazar: Erhan Canikoğlu

MİT’inadında somutlaşan milli istihbarat; devletin milli güvenlik politikasını oluşturmak ve yürütmek için yurtiçinde ve yurtdışında sekiz ana konuda (askeri, siyasi, ekonomik, sosyal, coğrafi, biyografik, ulaştırma, muhabere, ilmi ve teknik istihbarat ile Kontr-Terör ve Kontr-Espiyonaj) çalışmalarının tümünü içeren merkezi istihbarat faaliyetidir.[1] Yine, kurumun yürütmekle sorumlu olduğu devlet istihbaratı; devletin bütünlüğünü, rejimin emniyetini sağlamak için, milli politika ile tespit edilen milli hedefleri elde etmek üzere devlet organlarının yaptığı istihbaratın bütünüdür. Devlet istihbaratı ise milli güvenlik politikasının oluşturulması için gerekli bilgileri sağlayan ve ilgili tüm devlet istihbarat kuruluşlarının işbirliği ve koordinasyonu ile üretilen istihbarattır. MİT’in asli görevi olan milli güvenlik istihbaratı ise devletin, ülkenin ve milletin güvenliğinin sağlanması amacıyla belirlenen hedefler doğrultusunda yürütülen istihbari ve operasyonel çalışmaların bütünüdür.

İstihbarat Teşkilatını yönetenlerin kariyerlerini toplama ya da analiz birimlerinin hangisinde geçirdiği, yasal çerçevelerin içinde kalsa da, kurumun misyonu ve vizyonu üzerinde önemli ölçüde etki yapmaktadır. Başlangıçta toplama ünitelerinde çalışmamış kişilerin kurumun üst yönetimine atanmaları kimi konularda istihbarat zafiyetine yol açmaktadır. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın sahadaki faaliyetleri, yöntem ve usulleri açısından, diğer istihbarat teşkilatlarından farklılaştığından, kuruma atanacak personelin özel olarak seçilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla Milli İstihbarat Teşkilatı’nın günümüzde maruz bırakıldığı dönüşüm süreci son derece tehlikelidir.


MİT’in Görevleri ve Ana Faaliyet Birimleri

MİT, TBMM’de kabul edilen 22 Temmuz 1965 tarih ve 644 sayılı kanunla kuruldu. 12 Eylül sonrası referandumla kabul edilen Anayasa’nın tesis ettiği yeni siyasi ve hukuki düzene devletin kurumları da uyarlanmıştır. 1 Ocak 1984’de yürürlüğe giren 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı kanunu ile kurumun bugünkü yapısının temelleri yeni bir çerçeveye oturtuldu.[2] 1988, 2005 ve 2007’de gerek ihtiyaca gerekse mevzuata uyum amacıyla bir takım değişiklikler yapıldı. Kanun MİT ile ilgili genel çerçeveyi çizerken kurumun hangi biriminin hangi faaliyetleri yürüteceği ayrıca çıkartılacak “Gizli” bir yönetmelikle belirlenecekti.[3] Devlet düzeyinde yürütülecek istihbarat faaliyetinin içerik, kapsam, usul ve metot açısından son derece gizli tutulması gerektiğinden, bunun “Gizli” yönetmeliklerle belirlenmesi makul karşılanmalıdır.

Teşkilat, devletin varlığına, bağımsızlığına, bütünlüğüne, ulusal güvenliğine tehdit oluşturan her türlü yıkıcı ve bölücü terör örgüt, unsur, kuruluş, kişi ile bunların yurtiçi ve yurtdışındaki bağlantıları, destekçileri hakkında haber toplamaktadır. Bu haberleri kimi zaman açık yayınları takip etmek suretiyle, çoğu kez ise gizli çalışma usul ve yöntemlerle elde eder. “Gizli Faaliyet” kapsamında önce kuruma ihtiyaç duyduğu bilgilere erişebilecek kişiler tespit edilir. Ardından bunlar arasında devlete yakınlık, milli hassasiyet, manevi duygular, ideolojik tutum, maddi ihtiyaç ya da beklenti karşılığında hedef örgüt, kuruluş içinden ya da çevresinden ya da o kuruluş ve örgüt mensubunun çevresinden kişilere görev teklif edilir. Böylece Türkiye’de istihbarat terminolojisine “casus”, “hain” gibi negatif bir anlam yüklenen, esasen “memur” anlamına gelen “ajan-agent” başlığı altındaki muhtelif kategorilerde kişiler istihdam edilir. Bu kişilerin nasıl eğitileceği, nerede, nasıl, hangi iletişim araçlarıyla temas kurulacağı, hangi bilgilerin isteneceği, elde edilen bilgilerin nerede, nasıl, hangi yöntemle teslim edileceği, normal zamanlarda ve olağanüstü durumlarda taraflar arasında irtibatın nasıl kurulacağı önceden belirlenmiş kurallar dâhilinde gerçekleştirilir. MİT’e hizmet eden bu kişiler yurtiçi ya da yurtdışında faaliyet yürütürler. Yakalandıkları zaman diplomatik muafiyete ve bağışıklığa sahip değillerse faaliyette bulundukları ülkelerin kanunlarına göre yargılanırlar ve cezalarını çekerler.

İstihbarat faaliyeti esasen iki ana esasa dayanmaktadır: Toplama ve analiz çalışmaları. Analiz birimi insan vücudunun beyni kabul edilirse toplama faaliyeti vücudun geri kalan her organıdır. Doğru, eksiksiz, zamanında, isteğe uygun (isteğin parçası ya da yeni istekler doğuracak), hedefin içinden ve teyid edilmiş haber toplayamayan bir istihbarat teşkilatının analiz-değerlendirme ünitesi düşünce kuruluşları, akademiler ya da açık kaynak üzerinde çalışan diğer kurum ve kuruluşlarının ötesine geçemez. Bu kapsamda Milli İstihbarat Teşkilatı’nın üç ana haber toplama/analiz organından ve bir de söz konusu birimlere elektronik istihbarat desteği sağlayan Sinyal İstihbaratı Başkanlığı’ndan bahsetmek gerekecektir.



MİT’in Üç Ana Faaliyet Birimi

MİT’in başlıca faaliyetlerinden biri güvenlik istihbaratı yapmaktır. Teşkilat, Türkiye’ye içten ve dıştan yöneltilen bölücü, yıkıcı ve gerici faaliyetleri, kişileri ve örgütleri tespit edip, bunlara nüfuz ederek gerekli her türlü bilgiyi almayı hedeflemektedir. Soğuk Savaş döneminin tehdit önceliklerine paralel olarak güvenlik istihbaratı bileşenlerinden K/Komünizm ve K/Espiyonaj konularına ağırlık verdi.[4] Batılı servislerle birlikte Sovyetler Birliği’nin Türkiye’ye yönelik istihbari faaliyetleri ile sol partilere ve örgütlere desteğini tespit edip bunların faaliyetlerini önlemeye çalıştı. Yani, Türkiye’de Sovyet yanlısı bir yönetimin işbaşına gelmemesi için elinden geleni yaptı. Bu sürecin doğal bir sonucu olarak MİT’in K/Komünizm konusunda çalışanlar genellikle kurumun üst yönetimin kademelerine yükseltildiler. Böylece Teşkilat, Silahlı Kuvvetlerle birlikte devletin Batı ile işbirliğinin en önemli kurumları olarak varlığını sürdürdü.

MİT’in bir diğer görevi stratejik istihbarat yapmaktır.[5] Pratikte stratejik istihbarat adı verilen bu çalışma yurtdışına yönelik sekiz ana konuda haber toplanmasını gerektiren klasik bir espiyonaj faaliyetidir. MİT, hedef ülkelerin ve devletlerin milli gücünü oluşturan her unsur hakkında açık ve gizli yollardan bilgi toplar.[6] Bu bilgilerin doğruluğunu ve önem durumunu değerlendirir, analiz eder, ardından mevcut bilgilerle karşılaştırır, birleştirir ve ihtiyaç durumuna göre ilgili makamlara ya da kurumlara gönderir. MİT’in bu anlamda müşterileri Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Dışişleri Bakanlığı’dır. MİT’in stratejik istihbarat konusunda en önemli müşterisi Genelkurmay Başkanlığı’dır. Genelkurmay Başkanlığı ve MİT arasında yapılan bir protokol çerçevesinde, Genelkurmay istihbarat isteklerini her yıl MİT’te gönderir. MİT, yurtışına yönelik çalışan personeli ya da kaynakları vasıtasıyla bu istekleri karşılar.[7]

MİT’in üçüncü önemli görevi ise istihbarata karşı koymaktır.[8] Teşkilat, ülkeye yönelik gizli faaliyet yürüten kişileri tespit ederek gerektiğinde bunları açığa çıkaracak şekilde hazırlanmaktadır. MİT, karşı koyma faaliyetlerini kuvvetli bir merkezi teşkilat, ülke geneline yayılmış yetişmiş kadroları, bu kadroların yönettiği, yönlendirdiği kurum dışı kaynaklar, teknik imkanlar ve son dönemde tartışma konusu yapılan her türlü bilgi-belgeye erişme altyapısına sahip olarak yürütür. MİT, böylesi geniş imkânlarıyla öncelikle istihbaratçıları, istihbarat şüphelilerini ve faaliyetlerini tespit eder. MİT’in İKK konusundaki kapasitesi, kurumun imkân ve kabiliyetleri, araç-gereçleri ve nitelikli personeli ile ölçülmektedir. Personel, gerek sahada gerekse masa başında karşılaştığı vakalar sayesinde zaman içinde önemli bir birikime sahip olur. Personelin karşılaştığı vakaların niteliğine, çalıştığı konuların yoğunluğuna, kişisel algılama, kavrama düzeyi ve yeteneklerine göre böylesi bir birikimin oluşması için 3-10 yıl geçmesi gerekebilir. Kitap okumak, heves etmek, casusluk faaliyetlerine ilgi duymak yeterli değildir. İKK personelinin farklı niteliklere sahip olması zorunluluktur. Stratejik İstihbarat’ta görevli analiz memurlarının akademik donanımı belirli ölçüde fayda sağlayabilir, ancak haber toplama konusunda çalışan personelin (İKK Karargahı personeli dahil) kesinlikle her basamağı adımlamış, en basitinden en kompleksine kadar vaka tecrübesi edinmiş memurlar olması gerekir. Devletin en mahrem alanını savunan bu kadrolara hatır, ahbaplık, siyasi hiyerarşi ve benzeri yollarla atama yapılması savunma hatlarında büyük gedikler açılmasına neden olmaktadır.

Kurumun bir diğer görevi yukarıda belirtilen faaliyet alanlarını destekleyecek elektronik istihbarat faaliyetlerini yürütmektir. Söz konusu faaliyetler ise kendi iç birimlerinin imkan ve kabiliyetleri sayesinde ya da diğer kamu-özel kurumlar üzerinden yürütür. Son dönemde Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı esasen yurtdışına yönelik dinleme, kestirme ve elektronik istihbarat yapan GES Komutanlığı MİT bünyesine dahil edilmiştir.[9] Böylece GES Başkanlığı ve Elektronik İstihbarat Başkanlığı Sinyal İstihbaratı Başkanlığı bünyesinde bir araya getirilmiştir. Ancak Elektronik İstihbarat’ın ARGE ve benzeri faaliyetleri yürüten diğer birimleri bu birleşmenin dışında bırakılmıştır.

MİT Personelinin Niteliği ve Yeni Yöneticiler

MİT’in haber toplama, analiz ve değerlendirme kadrolarına, özel uzmanlık gerektiren askeri konularda TSK personelinin görevlendirilmesi dışında, kesinlikle nakil yoluyla personel atanmaması gerekir. Bakanlıklardan ve diğer kurulardan naklen MİT’e geçenler nispeten daha yüksek maaş alarak refah düzeylerini arttırabilirler ancak bu kişilerin karşılığında Teşkilata ve ülkeye verebilecekleri sınırlıdır.

Dolayısıyla MİT’in omurgasını oluşturan meslek memurları (haber toplama memurları ve analiz memurları) ve istihbarat üretimine katkı sağlayan diğer personel kesinlikle iyi bir eğitim aldıktan sonra hem özel olarak görevlendirilecekleri alanlara karşı ilgi, merak ve hevesi olan, hem de o alanda iş yapabilecek ilave donanım ve yeteneğe sahip kişilerden seçilmelidir. Siyasetçi, bürokrat, asker, polis, MİT personelinin yakını anlayışıyla yapılmış/yapılacak atamalar Milli İstihbarat Teşkilatı’nın sıradan bir devlet dairesi haline dönüşmesine yol açabilir.

MİT’te istihdam edilen personelde öncelikli olarak güvenilirlik kriterini taşıması beklenir. Personelin, 657 sayılı Devlet Memurları Kanun, 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanun ile buna dayanılarak hazırlanan yönetmeliklerde belirlenen nitelikleri taşıması önemlidir. Personel maddi ve ahlaki zafiyetten, toplumda genel kabul görmüş davranışların dışındaki sosyal, siyasi, ticari ilişkilerden uzak durmalıdır. Maalesef medyaya yansıyan olaylarda MİT’te görevli kimi yöneticilerin ahlaken uygun olmayan ilişkilere yöneldiği, maiyetindeki personel ile ilişki yaşadığı,[10] görevi gereği kurduğu ilişkileri özel çıkar amacıyla kullandığı, gelirinin çok daha üstünde, açıklayamadığı mal varlığına sahip olduğu örnekleri mevcuttur.[11]

Geçmişte kuruma atanan asker kökenli müsteşarlar ve yardımcıları tekrar orduya döneceklerinin bilinciyle hareket ettiler. Kurum’da geçirecekleri kısa sürede komutanlarıyla karşı karşıya gelmemeye özen gösterdiler. Bu nedenle kuruma derinlemesine nüfuz etmek yerine, belli başlı sivil personele danışarak görevlerini yürüttüler. Komutanların bu yönetim anlayışında, kurumda görevli asker çocukları referans kaynağı sağladı. Her iki yaklaşım MİT’i Genelkurmay Başkanlığı’nın bir garnizonu haline getirdi.

Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin Batı kampında yer alması, NATO üyeliği ve askeri yönetimler MİT’in bağımsız bir kurumsal kültür geliştirmesinin önüne geçti. 1990’lara kadar hakim olan bu düşünce sebebiyle MİT’in kurumsal ve fonksiyonel gelişmesi sürekli ikinci planda tutuldu. Özellikle 12 Eylül’den sonra sadece askeri personel değil, zamanla bu personelin çocukları, akrabaları ya da asker referansı bulunanlar atamalarda avantaj elde ettiler. Bunlara kurumda görevli istihbaratçıların çocukları ya da yakınları da dahil edildi. Söz konusu atamalar iş gereğinden ziyade “güvenilir” personel istihdam arzusunun sonucuydu.

Fidan döneminde özellikle üst ve ara kademelere yapılan atamalarda “ parti odaklı güvenilir” personele yönelinmiştir..[12] Davutoğlu’nun MİT’i dış politikanın hizmetine sokma arzusu MİT’e yapılan Büyükelçi atamalarını bir derece haklı kılabilir. Ancak, Bakan bürokrat ve akademisyenleri Büyükelçi olarak dış postlara aday gösterirken, kendi personelini MİT’e neden gönderdiği ayrıca tartışma konusu olacağa benzemektedir. Dışişleri ve MİT’te görülen bu kadrolaşma benzer özellikler taşımaktadır. Bakanlık ve MİT’in üst yönetiminin, kendilerinden önce göreve başlatılmış asli kadrolara karşı güvensizlik duydukları, yeni işe alınan personelin yetişmesi için 5-10 yıl bekleyemeyecek kadar acele ettikleri anlaşılmaktadır.

MİT’in Operasyonel Sorunları

MİT’in Oslo görüşmelerinin medyaya sızdırılması kurumun çalışma usul ve metotlarının sorgulanmasının yanında yeni yönetiminin aciziyetini ortaya koyması açısından ders alınması gereken bir olaydır. Kendi faaliyetlerinin gizliliğini ve güvenliğini sağlayamayan bir kurum, devletin güvenliğini sağlayabilir mi? Yeni yönetim devlete yönelik tehditlerle baş edebilir mi?” Dolayısıyla bu sızma yeni MİT yönetimi için büyük bir prestij kaybına yol açmıştır.

Bir diğer konu MİT’in, İsrail’in, insani yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine saldırma ihtimalini veya kararlılığını devletin yetkili birimlerine bildirip bildirmediğidir. Mayıs 2010 sonunda gerçekleşen bu olay Hakan Fidan’ın müsteşarlığının ilk günlerine rastlamıştır.[13] Fidan, daha önce kısa bir süre MİT’te Müsteşar Yardımcılığı yapmış, bu göreve hazırlanma adına önceki yıllarda Başbakanlıkta Güvenlikten Sorumlu Müsteşar Yardımcılığını yürütmüştür.[14] Devletin güvenlik konusunda önemli makamlarından birini işgal eden Fidan’ın MİT Müsteşarlığı’nın ilk günlerindeki bu başarısızlığı stratejik öngörü eksikliğinden kaynaklanmaktadır. İstihbarat konusunda araştırma yapmak, istihbaratı bilmek, iyi istihbaratçı olmak ve devletin milli istihbaratını yönetmek birbirleriyle ilintili olmakla birlikte son derece farklı şeylerdir.

MİT personelinin tartışılmasına yol açan bir diğer olay Suriye’de düşürülen Türk uçağı mevzusudur.[15] Türk Hava Kuvvetleri’nin son derece değerli iki pilotu Suriye hava Savunma sistemlerinin yerlerinin tespit edilmesi amacıyla gerçekleştirilen keşif uçuşu sırasında Suriye Hava Savunma Kuvvetleri tarafından düşürülmüştü. MİT’in Suriye’nin hava savunma sistemlerini, yerlerini, imkan ve kabiliyetlerini, 2937 sayılı kanunun 4 (e) maddesi uyarınca Genelkurmay Başkanlığı’na bildirmiş olması gerekmekteydi. MİT yöneticileri, kurumu ülkenin bağımsızlığı, devletin bekası ve vatandaşlarının can güvenliğinin sağlanmasına dönük istihbarat ve istihbarata karşı koyma çalışmalarına sevk etmek zorundadır. Aksi halde görevlerini ihmal durumu ortaya çıkmaktadır.

MİT ile ilgili tartışma konularından biri ise Reyhanlı’da 53 vatandaşımızın ölümüyle sonuçlanan bombalama olayında emniyet ve güvenlik güçlerine yaptığı ihbarla ilgilidir.[16] Servisler işbirliği yaptıkları ülkeleri yanıltmak, dikkatini başka yere çekmek ya da destek verdiğine inandırmak amacıyla çeşitli bilgiler verebilir, ihbarda bulunabilir. Örneğin, “El-Kaide mensubu beş kişi Irak üzerinden Türkiye’ye girecek ve ses getiren bir eylem yapacak” ya da “Suriyeli rejim unsurları Batılı bir ülke elçiliğine/misyonlarına karşı eylem yapacak” şeklinde bir istihbarat zamanla rutine dönüşür. Bu tür ihbarlar aslında istihbarat servislerini yormak, dikkatlerini farklı yönlere çekmek ve servisleri çalışamaz hale getirmeyi hedeflemektedir. Reyhanlı saldırısı öncesi MİT’in Ankara’da bir eylem yapılacağı uyarısı, (muhtemelen Teşkilat’a bir başka servisten ya da servis bağlantılı kaynaktan intikal etmiştir.) dikkatleri eylemin asıl yapılacağı yerden uzaklaştırdığını göstermektedir.[17] İstihbaratın başarısı eylemde bulunacak kişilerin önceden yakalanması ve etkisiz hale getirilmesi ile ölçülür. Dolayısıyla MİT ve ilgili bölge birimi burada da başarısız olmuştur.

MİT’e ilişkin bir diğer sıkıntılı konu aralarında çocukların da bulunduğu 35 vatandaşımızın 29 Aralık 2011’de PKK’lı terörist sanılarak F-16 uçaklarının bombardımanı sonucu öldürülmesidir.[18] MİT’in sınır bölgelerindeki ihlalleri, sınır ötesindeki tehdit unsurlarını, niteliğini tespit edip ilgili makamlara bildirmesi başlıca görevidir. MİT, küresel bir güç olma hedefindeki ülkenin dış işlerine refakatten önce ulusal güvenlik konularında tehditlere ilişkin zamanında haber alarak bunları gerekli tedbirlerin alınması için ilgili kurumlara aktarması gerekirdi. MİT görevini dosdoğru yapıyor olsaydı 35 kişilik grubun içinde istihbarat kaynağı bulunur, bunun kaçakçılık faaliyeti olduğunu Genelkurmay Başkanlığı’na ya da Bölge’deki emniyet ve güvenlik birimlerine bildirirdi. Böylece kaçakçı köylülerin üzerine uçaklarla bomba yağdırılmazdı. Bu yüzden MİT’in bir iç soruşturma açarak bölgede neler olup bittiğini, kimlerin görevinin gereklerini yerine getirmediğini, bunda herhangi bir ihmal ya da MİT üst yönetiminin yetersizliğinin etkisi olup olmadığının ortaya çıkarılması gerekirdi. Demokratik ülkelerde kamu yönetiminde şeffaflık ve hesap verilebilirlik “olmazsa olmaz” ilkeler arasındadır.

MİT hakkındaki bir başka tartışma Gülen hareketi mensuplarının MİT’e sızmak istediği[19] ancak Fidan’ın buna izin vermediğidir. Türkiye’de Cemaatler genellikle iktidar partileriyle iyi ilişkiler kurmaktadır. Sosyal Demokrat partilerin bile cemaatlerin taleplerine olumlu yanıt verdiği bilinmektedir. Cemaatler varlıklarını sürdürmek için uygun ortam arayışındadır. MİT’in Gülen cemaatinden korunmak adına diğer cemaat mensuplarına ve/veya siyasetten referanslı olanlara kapıyı açmaması gerekir. MİT, milli bir kuruluş olması nedeniyle kurum, herhangi bir grup, klüp, dernek, vakıf, cemaat gibi çıkar çevrelerine ait personeli sırtında taşıyamaz. Bu hem memuriyete yeni başlayan kişiler hem de diğer kurumlardan nakil ve atama yoluyla gelen üst düzey personeli için geçerlidir. MİT’in kurumsal yapısı üzerinde yapılan oynamalar, kurumun genlerini, dokularını bozmakta, onun milli niteliğini giderek ortadan kaldırmaktadır.

MİT’in Suriye’deki meşru Esad yönetiminin devrilmesi için uluslararası çabalara katılması, bu amaçla uluslararası dinci teröristlere eğitim, barınak, tedavi, finansman ve lojistik destek sağlaması eleştirilerin odağında yer almaktadır.[20] Öte yandan MİT tarafından yapılan organizasyon çerçevesinde Suriye’ye silah ve mühimmat taşıyan TIR’ların kolluk kuvvetlerince durdurulması ve aranması üzerine ortaya son derece ciddi bir kriz çıkmıştır. Operasyona katılan polis, jandarma, subay ve yargı mensupları görevlerinden alınmışlardır.[21] Türkiye’nin Suriye politikası çerçevesinde MİT üzerinden yapılan bu operasyonların, Türk yetkilileri uluslararası ceza mahkemeleri önüne getirme riski son derece büyüktür.

MİT’in gizli faaliyetlerini denetleyebileceği kaynaklar üzerinden yürütmesi beklenmektedir. Son dönemde Yunanistan’ın Sakız adasında 72 yaşındaki bir Alman vatandaşının Türkiye adına askeri tesislerin fotoğraflarını çekerken Yunan makamları tarafından yakalandığı yönünde bir habere medyada yer aldı.[22] Şahsın her parti iş için 500-1500 Avro para aldığı belirtilirken, mail hesabında kime gönderildiği belli olmayan bir mailde adadaki Yunan askeri gemileri ve araçlarının yanı sıra 30 Temmuz’da Sakız açıklarında yakalanan DHKP-C’liler ve mühimmatları hakkında da detay bilgilere rastlandı. Böylesi bir operasyon birkaç yönüyle sakıncalıdır. Öncelikle Alman şahsın MİT tarafından denetlenmesi mümkün değildir. Yani şahsın Alman dış istihbarat teşkilatı BND’ye hizmet edip etmediği garanti edilemeyecektir. İkincisi kişinin evinde 3 bilgisayar, 2 fotoğraf makinesi, 14 hafıza kartı, 5 USB, 5 harita bulunması yönetim hatasıdır. Üçüncüsü bu kişinin MİT’e hizmet ettiğinin kesinleşmesi halinde başka yansımalarının olması kaçınılmazdır. Dolayısıyla eğer bu faaliyet gerçekten MİT ile ilgiliyse, ajanın açığa çıkmasının nedenleri belirlenmeli, MİT’in İKK ünitesi olayı pek çok açıdan incelemeli ve gerekli dersleri çıkarmalıdır.

Bir süre önce MİT’in siyasi parti mensupları, milletvekilleri ve muhalif görüşteki işadamlarını izlediği, kamu ihalelerine girecek kimi işadamlarını takip ettiği ortaya çıktı. MİT, Hukuk Müşaviri imzasıyla Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na gönderdiği bir yazıda aralarında Deniz Baykal, kızı ve damadının da bulunduğu CHP ve MHP’li milletvekillerini ve işadamlarını fişlediğini kabul etti.[23]MİT, milli güvenlik konularını bir tarafa bırakarak hükümete yakın olmayan firmaların ihalelerdeki hareket tarzlarının tespiti, bertaraf edilmek istenen adayların olumsuz yönlerinin ön plana çıkarılması ve sair konularda ne gibi bir rol oynadığı Cumhurbaşkanı’nın harekete geçireceği bir denetleme süreciyle incelenmelidir.

Sonuç

MİT’te Mayıs 2010’dan itibaren başlayan kadrolaşma hareketinin, üst yönetime ve ara kademelere dışarıdan yapılan atamaların, kurumun yapısal ve görev anlamında yeniden yapılanma[24] çalışmalarının, yukarıdaki örneklere bakıldığında, kurumu başarıya ulaştırdığını söylemek mümkün değildir. Yapısal değişiklikler, mevzuat değişikliği ya da yönetici değişikliği zihni yenilikler olmadan bir işe yaramayacaktır. Kaldı ki bir ülkenin istihbarat servisi, tıpkı savunma, güvenlik ve emniyet kuruluşları gibi, o ülkenin milli gücünün niteliği, insan kalitesi, bölgesel ve küresel çıkarları ve hedefleri ile kapasitesi arasındaki bağın güçlü olması ya da bunların birbirlerine paralel gitmesi sayesinde etkinlik sağlayabilir.

MİT, tıpkı Silahlı Kuvvetler, Emniyet Teşkilatı, Jandarma Genel Komutanlığı, Kamu Güvenliği ve Düzeni Müsteşarlığı gibi halkımızın sahip çıkması, arkasında kenetlenmesi gereken bir kurumudur. Ancak, MİT’i yönetenlerin kurumun dokusuyla, uzmanlarıyla, geleneksel terfi kanallarıyla uğraşmaktan bir an önce vazgeçmesi gerekir. Zira MİT, her türlü kişisel, örgütsel, siyasal çıkarlardan uzak tutulması ve milli niteliği hassasiyetle korunması gereken bir kurumdur.

MİT’ ile ilgili son dört yılda medyaya yansıyanolaylar sorunun kaynağını açık şekilde ortaya koymaktadır. Milli İstihbarat Teşkilatı bir an önce ehil ellere teslim edilmeli ve milli bir vizyonla yönetilmelidir.

 DİPNOTLAR;

[1] www.mit.gov.tr

[2] Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu, http://www.mit.gov.tr/kanun.html

[3] Bkz. Md.32, Ibid. Kanun içinde de; Teşkilat yapısı, MİKK, olağanüstü durumlarda MİT’in diğer kurumlarla ilişkileri ve personel konularının yönetmeliklerde belirtilecek esaslara göre olacağı ifade edilmektedir.

[4] Soğuk Savaş döneminde MİT-CIA ilişkileri konusunda genel bir çerçeve için bkz. Doç.Dr.Sait Yılmaz, Soğuk Savaş Dönemi CIA-MİT İlişkileri, http://www.ulusalkanal.com.tr/soguk-savas-donemi-cia-mit-iliskileri-makale,1592.html

[5]Murat Yetkin, MİT’e yeni yapılanma, http://www.mesajhaber.com/haber.php?haber_id=4368

[6]http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=4050

[7] Bkz. Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu, madde 4 (e), http://www.mit.gov.tr/kanun.html

[8] Ibid, Madde 4 (g).

[9] GES yerine ‘Sinyal İstihbarat’ geldi, http://aydinlikgazete.com/mansetler/14884-ges-yerine-sinyal-stihbarat-geldi.html

[10] “MİT’te aşk sürgünü”, http://www.hurhaber.com/mit-te-ask-surgunu/haber-212371

[11] “MİT’çi ve kızı 1 milyon lirayı açıklayamadı”, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/22191851.asp



[12] “MİT dışa açıldı”, http://sozcu.com.tr/2013/gundem/mit-disa-acildi.html

[13] http://www.mit.gov.tr/mustesar.html

[14] “Hakan Fidan kimdir?Özgeçmişinde neler var?”, http://www.gazetevan.com/Hakan-Fidan-kimdir_-Ozgecmisinde-neler-var_-Iste-engenc-MIT-Baskaninin-ozgecmisi-46933.html

[15] “Suriye’de düşen uçaktan MİT bombası çıktı”, http://www.haber3.com/suriyede-dusen-ucaktan-mit-bombasi-cikti-haberi-1702932h.htm

[16] “MİT’in reyhanlı saldırısı öncesi istihbarat belgesi ortaya çıktı”, http://t24.com.tr/haber/mitin-reyhanli-saldirisi-oncesi-istihbarat-belgesi-ortaya-cikti/230076

[17] ‘Reyhanlı’da ihbar dikkate alınmadı’ iddiası yalan çıktı”, http://www.zaman.com.tr/gundem_reyhanlida-ihbar-dikkate-alinmadi-iddiasi-yalan-cikti_2202268.html

[18] “Şırnak’ta 35 kaçakçı bombardımanda öldü”, http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=190077

[19] “Cemaat MİT’i Teslim Almaya Çalışıyor”, http://www.dogukultur.com/Default.asp?Cmd=HaberOku&ID=15581

[20] MŞT, İHH ve El Kaide bağlantısı soruşturma dosyasına girdi”, http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/31744-mit-ihh-ve-el-kaide-baglantisi-sorusturma-dosyasina-girdi.html

[21] Erhan Canikoğlu, Suriye’ye Silah Sevkiyatı MİT’in Görevi mi?”, http://www.21yyte.org/tr/arastirma/suriye/2014/01/05/7363/suriyeye-silah-sevkiyati-mitin-gorevi-mi

[22] Sakız Adası’nda Türk casusu, http://www.aksam.com.tr/dunya/sakiz-adasinda-turk-casusu/haber-232172

[23] CHP ve MHP’yi fişledik, http://www.taraf.com.tr/haber/chp-ve-mhp-yi-fisledik.htm

[24] “MİT’te Yeni Yapılanma”, http://askerhaber.com/haber/2166/mitte-yeni-yapilanma.html; “MİT dışa açıldı”, http://sozcu.com.tr/2013/gundem/mit-disa-acildi.html



http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2014/04/10/7532/donusum-surecinde-milli-istihbarat-teskilat-2010-2015

..

Suriye'ye Silah Sevkiyatı MİT’in Görevi mi ?

Suriye'ye Silah Sevkiyatı MİT’in Görevi mi.?


Yazar: Erhan Canikoğlu
05 OCAK 2014 PAZAR

Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde ihbar üzerine 1 Ocak’ta durdurulan TIR’da, Suriye  muhalefetine gönderilmek üzere gıda malzemeleri arasına gizlenmiş mühimmat ve silah bulundu. TIR’da sürücünün yanında biri Suriye uyruklu iki kişi daha seyahat ediyordu.[1]

TIR’ı takip eden polise üst makamlarca Jandarma bölgesi olduğu için “arama yapılmaması” talimatı verildi.

İki Savcı durumu Adana’da Özel Yetkili Savcı’ya iletti. Özel Yetkili Savcı, TIR’ın bekletildiği yere giderken silah ve mühimmat yüklü TIR, üst makamların emri üzerine  serbest bırakıldı. Ancak Özel Yetkili Savcı TIR’ın yeniden durdurulmasını istedi. Savcı TIR’ın aranması konusunda kararlıydı.

Hatay Valisi,  Kırıkhan İl Jandarma Komutanlığı’na yazılı talimat göndererek,  yakalanan TIR’ın MİT’e ait olduğu ve 2937 sayılı kanun çerçevesinde personelin alıkonulmasının cezai sonuç doğuracağı gerekçesiyle MİT personelinin kimliklerinin tespit edilip serbest bırakılmalarını istedi.

Yine verilen emir çerçevesinde Polis ve Jandarma geri çekildi. Özel Yetkili Savcı MİT personeli ile karşı karşıya kaldı.  Savcı’nın ısrarlarına karşın MİT mensupları TIR’ın aranmasını engelledi. Bunun üzerine Savcı  “TIR’ın içindeki malzemelerin devlet sırrı niteliğinden ötürü arama yapılamadı” şeklinde tutanak tutarak aracı salıverdi.

MİT’in araç envanterinde TIR bulunmadığı fikrinden hareketle aracın MİT tarafından kiralandığı, Suriye’ye sevk edilecek silah ve mühimmatın gıdalarla kamufle edildiği, MİT mensubu bir şoför ve koruma görevlisi nezaretinde teslim noktasına gönderildiği,  TIR’daki Suriyeli şahsın ise ya TIR’ı Suriye içine götürecek kişi olduğu ya da teslim alacaklarla kontak kuracak kişi olduğu anlaşılmaktadır. Ya anlaşılamayanlar?


1) Özel Kuvvetler Komutanlığı karargahı uyduruk soruşturmalarla talan edilirken[2] idare tarafından unutulan  “devlet sırrı” kavramı  sıra Suriye’ye yasadışı silah taşıyan TIR’ın aranmasına geldiğinde mi hatırlanmaktadır?

2) 2937 sayılı kanun MİT’e yabancı bir ülkedeki rejim muhaliflerine silah sevkiyatı görevi vermekte midir?

3) MİT’in kendisine yasalarla verilmiş böyle bir görevi yoksa silah ve mühimmat sevkiyatı suç değil midir?

4) MİT personelinin kovuşturulmasında Başbakanlık’tan izin alınması görevle ilgili konuları kapsadığına göre yasadışı silah sevkiyatından dolayı suçüstü yakalanan personelin yargıya sevk edilmesi gerekmez mi?

5) ”Amirlerin verdikleri yasadışı emirleri uygulayan astların da bu sorumluluktan kurtulamayacağı, bu durumda yazılı emir istemeleri ve yazılı dahi olsa suç oluşturacak  emirlerin uygulanmaması gerektiği, aksi halde emri yerine getiren astın da cezai takibata maruz kalacağı” mealindeki hususlar mevzuatta yer aldığına göre Adana-Hatay-Ankara eksenindeki olaylar nasıl ele alınmalıdır?

6) İçişleri Bakanı’nın konuyla ilgili olarak "Çelişkili açıklama? Yapılacak bir şey yok. Orada Türkmenler var. Onlara götürülen yardım. Herkes işini bilecek" şeklinde bir açıklama yaptığı basında yer almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı ya da Başbakanı yabancı bir ülkeye yasadışı yollardan yapılan silah sevkiyatına kefil olabilir mi? Sorumluların, ileride Türkiye’de ya da Suriye’nin şikayeti halinde uluslararası mahkemeler nezdinde hesap vermek zorunda kalacaklarını hesap etmeleri gerekmez mi?

7) Silah sevkiyatının MİT aracılığıyla yaptırılması dahi bunun yasadışı bir işlem olduğunu göstermektedir. Zira ancak yasal olmayan ya da ortaya çıktığında siyasi ve/veya uluslararası skandala yolaçacak bir sevkiyat gizlice yapılmaya çalışılır. Gizlilik ihtiyacı işlemin MİT vasıtasıyla yapılmasına yol açmıştır. Ancak görüldüğü kadarıyla MİT, PKK mensuplarıyla yapılan görüşmelerden, Öcalan-Kandil-Avrupa arasında kuryelikten sonra Suriye’ye silah sevkiyatı konusunda da gizliliği koruyamamaktadır.

8) MİT kanununa 2011 yılı ve sonrasında eklenmeye çalışılan personeli korumaya yönelik düzenlemelerle İmralı, Kandil görüşmeleri, Suriye’ye yasadışı silah sevkiyatı, uluslararası terör unsurlarıyla temaslar, Yasin El-Kadı gibi hakkında uluslararası yaptırım uygulanan kişilerle görüşmeler ve sair faaliyetlerin ilgisi bulunmakta mıdır?

9) Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Osman Şanal beraberindeki polislerle 4 Aralık 2009’da Erzincan MİT Bölge Müdürlüğü’nü basıp Bölge Müdürü ve iki personelini gözaltına alırken[3], Müsteşar Emre Taner’in haykırışlarına sessiz kalan Başbakan,  İçişleri Bakanı ve Başbakanlık Müsteşarı bugün neden farklı davranmaktadır?

Türk dış politikasında son derece kritik kararlar Başbakan, Dışişleri Bakanı ve MİT Müsteşarı tarafından alınmaktadır.Türkiye Cumhuriyeti devletinin  deneyimlisivil-asker bürokrasisini dışlayan bu dar kadrolu karar mekanizması ülkemizi giderek tehlikeli yollara sokmaktadır.

Yetkililer dışarıda demokrasi havarisi kesilirken düzenledikleri toplantılarda yapıcı dahi olsa eleştirel görüşlere tepki gösteriyorlar. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun,2012 yılında Suriye ile ilgili bir toplantıda, Ortadoğu ve Türk Dış Politikası konularında uzman olan bir akademisyenin Suriye politikasına ilişkin uyarılarına tepki gösterdiği toplantıya katılan kimi uzman ve akademisyenlerce müşahede edilmiştir. İktidara yakın akademisyenlerin oluşturduğu bir üniversite olarak bilen Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Uluslar arası Araştırmalar ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürü Prof. Dr. Ramazan Gözen’in yapıcı ikazlarının ardından belirli bir süre ekranlarda görülmemesi ilgili çevrelerce Bakanlığın ambargosu olarak yorumlanmıştı.

Prof. Dr. Ramazan Gözen,  Esad rejiminin bekası ile AKP hükümetinin siyasi ömrü arasında ters orantılı bir ilişki bulunduğunu da ileri sürmüştü. Bugün yaşadığımız gelişmelere baktığımızda Ramazan Gözen’in öngörülerin ne derece isabetli olduğunu daha somut şekilde görmekteyiz.

Son derece kritik bir coğrafyada bulunan Türkiye’nin 2002 yılına kadar başının belaya girmemesi Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesi ve Türkiye’nin mümkün olduğunca Ortadoğu’nun karanlık sularından uzak durması sayesinde gerçekleşmişti.

Hükümetin en iddialı olduğu dış politika ve istihbarat alanlarında yaptığı böylesine ciddi hataların doğuracağı sonuçlar ne “Yolsuzluk Soruşturması” ne de “Paralel Devlet Yapılanması” gerginliklerine benzer. Öylesine fırtına yaratır ki sadece sorumlularına değil vatanımıza, milletimize ve devletimize de çok ağırzararlar verebilir. Dolayısıyla yetkililerin bir an önce maceracı politikalara son vererek ihtiyatlı davranmalarında  fayda görülmektedir.


[1] “TIR’ın yükü devlet sırrı”, http://www.taraf.com.tr/haber/tir-in-yuku-devlet-sirri.htm

[2] “Özel Kuvvetler’de 3’üncü Arama”, 28.12.2009, http://www.odatv.com/n.php?n=ozel-kuvvetlerde-3uncu-arama-2812091200

[3] “Erzincan’da MİT Müdürü ve iki görevli gözaltına alındı”, 05.12.2009, http://www.radikal.com.tr/turkiye/erzincanda_mit_muduru_ve_iki_gorevli_gozaltina_alindi-967649


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/suriye/2014/01/05/7363/suriyeye-silah-sevkiyati-mitin-gorevi-mi

****

21 Şubat 2017 Salı

MİT Yasa Tasarısı: Ok için kalın, Tüfek için ince Zırh…


MİT Yasa Tasarısı: Ok için kalın, Tüfek için ince Zırh…

Yazar: Erhan Canikoğlu

Mayıs 2010 tarihinden itibaren Milli İstihbarat Teşkilatı’nda tuhaf işler oluyor. Kurum’da AKP’li Bakan, milletvekili, siyasetçi ve partili ne kadar kişi varsa bunların eş, dost, akrabaları işe alınıyor. İşin içine siyaset girince MİT personelinde aranan eğitim, donanım, liyakat, bilgi, beceri ve herşeyden önemlisi milli düzeydeki güvenlilirlik kriterleri bir tarafa bırakılıyor. Siyaset koridorlarından beslenen bu ahbap-çavuş anlayışının ürettiği çalışma pratiği her gün bir başka becerisizlikle karşımıza çıkıyor.  Türkiye Cumhuriyeti içeride ve dışarıda tarihinde görülmemiş ulusal güvenlik sorunlarıyla boğuşurken, MİT bu tehditleri önceden tespit edip ilgili makamları uyarmak yerine, bizzat kendisi güvenlik sorununa yol açıyor. MİT, bir istihbarat teşkilatının birincil görevi olan gizli faaliyet yürütme becerisini günden güne kaybediyor. MİT yönetimi sorunu çözmek için yanlış bir yol izliyor. Kendini düzeltmek yerine hata ve kusurlarının ortaya çıkmaması için mevzuatın arkasına saklanmaya çalışıyor.

Gerekçe Yeterli mi?

Yasa tasarısının gerekçesinde 1 Ocak 1984’de yürürlüğe giren 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nun günümüz ihtiyaçlarını karşılamadığı olarak gösteriliyor. Aslında son on yılda MİT Kanunu’nda bir dizi  değişiklik yapılmıştı. Bugün, yapılmak istenen değişikliklerle gerekçede öne sürülen eksikliklerin giderilebileceği mümkün görünmüyor.


 MİT’in Yetkilerini Genişletiyor

MİT’in görevlerini açıklayan 4.maddesine eklenen (i) bendi ile;  “Dış istihbarat, milli savunma, terörle mücadele ve uluslararası suçlar ile siber güvenlik konularında her türlü teknik istihbarat ve insan istihbaratı usul, araç ve sistemlerini kullanmak suretiyle bilgi, belge, haber ve veri toplamak, kaydetmek ve analiz etmek.”[i] gibi son derece geniş bir alanda herkesin, her türlü iletişim aracının, verilerinin toplanması öngörülüyor. (j) bendi  “İstihbarat kapasitesini, niteliğini ve etkinliğini artırmak amacıyla, yabancı istihbarat teşkilatlarının kullandığı usul, yöntem, imkan ve kabiliyetleri ile teknolojik gelişmeleri takip etmek, uygun görülenleri temin etmek, kullanmak veya uygulamak." şeklinde ekleniyor.
Bu madde kurum yönetiminin aciziyetini ortaya koyuyor. Türkiye’nin ülke ve bölge koşullarına uygun olarak yıllar içinde geliştirilen istihbarat konsepti ve çalışma yöntemi neden terk ediliyor? Bu amaçla hangi ülke örnek alınacak? ABD’mi, İngiltere mi yoksa İsrail mi?
MİT yöneticileri kamuoyuna ve istihbarat camiasına takdim edilirken, istihbarat alanındaki akademik birikimlerine işaret ediliyordu. Teşkilatın son dört yılda bir arpa yol ilerleyip ilerlemediği, dışarıdan atanan yöneticilerinin kuruma ne kattığı, yapılanların işe yarayıp yaramadığı tartışılmalı… Bugün hala yabancı istihbarat teşkilatlarının kullandığı usul, yöntem ve sair gelişmelerden medet uman bir yönetimin iş başında olması ne kurum çalışanlarına ne de Türk halkına güven verir.  

Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu (MİKK)

Hatırlanacağı üzere Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarlığı’na atanmasından sonra Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu (MİKK)’nun aktif hale getirilmesi öngörülmüştü. Yine şaşalı toplantılarla ilgili kurum ve kuruluş temsilcileri MİT’e davet edilerek koordinasyon platformu yenilenmişti. Görüldüğü kadarıyla MİT Müsteşarı’nın başkanlığında canlandırılan koordinasyon kurulu ihtiyacı karşılayamamış, kurumlar üzerinde gerekli etki sağlanamamış. Bu yüzden kurulun başına Başbakan’ın geçirilmesi öngörülüyor.

Öte yandan, iktidar partisi ve bu yollarda beraber yürüdüğü dostları yıllardır Milli Güvenlik Kurulu’nun anti demokratik bir organ olduğunu,  atanmışların seçilmişlerle aynı masada oturduğunu, hükümetin yetki ve sorumluluğundaki milli güvenlik siyasetinde söz sahibi olduğunu ileri sürmekteydiler. MGK Genel Sekreterliği ise devlet içinde askeri hegemonyanın aracı olarak kabul ediliyordu. Dolayısıyla AKP iktidarı döneminde gerek MGK gerekse MGK Genel Sekreterliği ile ilgili mevzuat değişiklikleri yapılarak kurumun daha demokratik bir yapıya bürünmesi yönünde adımlar atıldı. Bu adımlar atılırken Avrupa Birliği normlarına da sürekli atıfta bulunuyordu.

MİT kanun tasarısına bakıldığında AKP’nin, yıllardır şikayetçi olduğu askeri vesayetin yerine kendi vesayetini ikame ettiği, Cumhurbaşkanı’nın başkanlık ettiği MGK’nın ağırlığını azaltırken, Başbakan’ın başkanlık ettiği MİKK’yı bunun yerine geçirdiği görülmektedir. Kurum adlarının değişmesiyle demokrasimizin kalitesinin artmayacağı apaçık ortadadır.

 MİT’in Milli Güvenlik ve Menfaatler Yorumu

Yapılması öngörülen bir değişiklik ise MİT’in ihtiyaç duyduğu herkesle ilişki kurabilmesi. Değişiklik önerisinde MİT;
“Milli güvenliğin ve ülke menfaatinin gerektirdiği hallerde yerli ve yabancı her türlü kurum ve kuruluş ile tüm örgüt veya oluşumlar ile kişilerle doğrudan ilişki kurabilir, uygun koordinasyon yöntemlerini uygulayabilir.” hususlarına yer verilmekte.
Milli Güvenlik, esasen devletin, ülkenin ve milletin varlığı, bütünlüğü ve bağımsızlığının korunması anlamına gelmektedir. Milli güvenlik ve ülke menfaatleri iktidar partileri tarafından subjektif şekillerde değerlendirilebilirler. Yukarıdaki madde ile MİT’in PKK, KCK, İmralı vs. müzakerelerini iktidar değiştiğinde başlatılacak yasal soruşturmalardan korumanın hedeflendiği anlaşılmaktadır.

Bankacılık Kanunun Aşılması ve Muhaliflere Gözdağı

Kanun tasarısına eklenen maddelerden bazıları da şöyle. MİT;
b. Kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu kapsamındaki kurum ve kuruluşlar ile diğer tüzelkişiler ve tüzelkişiliği bulunmayan kuruluşlardan bilgi, belge, veri ve kayıtları alabilir, bunlara ait arşivlerden, elektronik bilgi işlem merkezlerinden ve iletişim alt yapısından yararlanabilir ve bunlarla irtibat kurabilir. Bu kapsamda talepte bulunulanlar, kendi mevzuatlarındaki hükümleri gerekçe göstermek suretiyle talebin yerine getirilmesinden kaçınamazlar.
MİT’in siyasi partiler ve partili işadamlarını teknik ve fiziki takibe aldığı daha önce ortaya çıkmıştı. Bu kanunla MİT, hükümet karşıtı kişi, şirket, parti vs. nin her türlü ekonomik verilerine yasal engel olmaksızın erişmesi ve bu verilerin iktidarın siyasi çıkarları için kullanılması hedeflenmektedir.

Haberleşme ve Dijital Veriler

Bununla ilgili maddeler ise şu şekilde sıralanmış. MİT;
“g. Telekomünikasyon kanallarından geçen dış istihbarat, milli savunma, terörizm ve uluslararası suçlar ile siber güvenlikle ilgili verileri toplayabilir.”
Bu madde ile MİT’in her türlü iletişim bilgisine, görüşme kaydına, elektronik, yazılı, sesli ve görüntülü haberleşmeye hulul etmesi öngörülmektedir.
“h. Yabancı unsurların ülkenin ve vatandaşların iletişim güvenliğini tehdit eden faaliyetlerinin engellenmesine yönelik çalışmalar yapabilir, ilgili kurum ve kuruluşlardan talepte bulunabilir.”
Bu madde son derece ilginç görünmekte, zira Türkiye’de halkın anayasada yer alan haberleşme özgürlüğüne ve bilgi alma hakkına kısıtlama getiren bir anlayışın Türkiye halkını düşmanlardan koruma güdüsü ile hareket etmesi inandırıcı gelmemektedir. Burada iktidar yanlısı kişi ve kuruluşların korunması hedefleniyor olabilir. Öyleyse MİT’e zor bir görev düşmektedir. Zira dışarıdaki rakipleri son derece kuvvetli. MİT’in bu maddeyle NSA’e karşı Türk halkını koruyup koruyamayacağını zaman gösterecektir.

Yalan Makinesi Kullanımı

Yalan makinesi maddesinde şu hususlar yer alıyor:
“i. MİT'te görev alan veya alacak kişilerin güvenilirliklerini ve uygunluklarını belirlemek için yalan makinası uygulaması dahil test teknik ve yöntemlerini kullanabilir.”
Bu madde ile eğer daha önce MİT bu makinelerden edinmemişse bu makişnelerin ithalatı yapılacak, ayrıca bu makineleri kullanacak kişiler yurtdışına gönderilecek, ardından hakkında menfi kanaat bulunan kişiler makine vasıtasıyla tükaka ilan edilecektir. Yalan makinesi kullanılmasının anayasa ve mevcut yasalardaki yeri ve sonuçları ortaya konulmadan MİT’in bu makineyle kanaata varması anlamlı gelmemektedir.

MİT’in Mahkumlarla Teması

“j. MİT mensupları görevlerini yerine getirirken ceza ve infaz kurumlarındaki tutuklu ve hükümlülerle önceden bilgi vermek suretiyle görüşebilir, görevinin gereği terör örgütleri dahil olmak üzere milli güvenliği tehdit eden bütün yapılarla irtibat kurabilir."

Bu madde özellikle hapisteki PKK’lılarla ya da diğer uluslararası teröristlerle yapılmakta/yapılacak olan görüşmelerin yasal hale getirilmesi hedeflenmektedir.

MİT Personelinin ve Faaliyetlerinin Soruşturulması

Soruşturma izni ve yargılama konulu değişiklikte ise özetle;
"Cumhuriyet savcıları, MİT görev ve faaliyetleri ile mensuplarına ilişkin herhangi bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde MİT ile temasa geçerler. Konunun MİT'in görev ve faaliyetlerine ilişkin olduğunun anlaşılması veya belgelendirilmesi üzerine adli yönden başkaca bir işlem yapılmaz ve herhangi bir koruma tedbiri uygulanmaz.

İsimsiz, imzasız, adressiz yahut takma adla yapıldığı anlaşılan ya da belli bir olayı ve nedeni içermeyen, delilleri ve dayanakları gösterilmeyen ihbar ve şikayetler Cumhuriyet savcılarınca işleme konulmaz.

Bu Kanun kapsamına giren suçlar ile MİT mensuplarının görev suçlarına ilişkin yargılamaları yapmaya Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen Ankara ağır ceza mahkemesi yetkilidir. Ancak MİT Müsteşarı hakkındaki yargılama Yargıtay ilgili dairesince yapılır.

Aynı konuya ilişkin yeniden soruşturma yapılamaz.” hükümleri getirilmektedir.
Bu hükümler özellikle son dönemde MİT’in Suriye’ye sevk ettiği silah, mühimmat vs. gibi malzemeleri içeride herhangi bir engel olmadan taşıyabilmesine imkan sağlayacaktır. “Aynı konuyla ilgili soruşturma yapılmaması” hükmüyle KCK ve MİT mensuplarına karşı engellenen diğer soruşturmaların tekrarının önlenmesi  hedeflenmektedir.

MİT Bilgi ve Belgelerinin Korunması

Bilgi ve belgelerin ifşaasının önlenmesi maddesinde ise özetle;
“Milli İstihbarat Teşkilatının görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgi ve belgeleri, yetkisiz olarak alan, temin eden, çalan, sahte olarak üreten, bunlar üzerinde sahtecilik yapan, bunları yok eden, tahrip eden veya geçici de olsa tahsis olundukları yerden başka yerde kullanan kişiye dört yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
Milli İstihbarat Teşkilatı mensuplarına ilişkin bilgi ve belgeleri ele geçiren, sahte olarak üreten, bunlar üzerinde sahtecilik yapan, bulunduran, kaydeden, bir başkasına veren veya yayan kişiye üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir…..” hususlarına yer verilmiştir.
Bu maddeyle MİT’in içeride gizliliği sağlamakta zorlandığı anlaşılmaktadır.Bir kurumda çalışan personel yöneticilerine karşı güven duymuyorsa ya da kurumun çekilmeye çalışıldığı mecradan endişeleniyorsa cezai tedbirlerin arttırılması hiçbir zaman işe yaramayacaktır.

Tanıklık ve Suçun Gizlenmesi

Tanıklık maddesi ise şöyledir;

"MİT mensupları ile MİT'te görev yapmış olanlar, MİT'in görev ve faaliyetlerine ilişkin hususlarda tanıklık yapamaz. Ancak, Devletin çıkarlarının zorunlu kıldığı hallerde MİT mensuplarının tanıklığı MİT Müsteşarının, MİT Müsteşarının tanıklığı ise Başbakanın iznine bağlıdır."

Kanun tasarısının en tartışmalı maddelerinden biri olarak göze çarpmaktadır. MİT yöneticilerinin ve personelinin yaptığı yasadışı işler, siyasi ve kişisel çıkarlara hizmet eden eylemleri, bu fiillere şahitlik yapan mesai arkadaşları tarafından ispatlanabilir. Dolayısıyla MİT personelinin, görev ve faaliyetlerine ilişkin hususlarda tanıklık yapamadığı ve Savcıların da şüpheli konuları önceden MİT’e bildirmek zorunda kaldıkları takdirde, MİT yönetiminin ve/veya personelinin görev gereği gibi göstererek işleyebileceği muhtemel suçlar nasıl ortaya çıkarılabilecektir?  

Sonuç ve Değerlendirme

Yasa tasarısının gerekçesinde değişikliklerin günümüz ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla yapıldığı ileri sürülse de aslında arka planında daha farklı hedefler olduğu  ortada. Son dört yılda milli niteliği giderek aşındırılan kurumun  yöneticilerinin ileride ortaya çıkabilecek cezai takibattan kurtarılması hedefleniyor. Ancak burada gözden kaçan çok önemli bir nokta var. Bu yeni zırh;  Oslo Görüşmeleri, Gezi Olayları, 17 Aralık Soruşturması, ekonomi ve dış politikada yaşanan olumsuzluklarla iyice bunalan hükümetin görev süresince zaten ihtiyaç duyulacak bir zırh değil. Milli kurumların siyasi çıkarlara alet edilmesine alet olan üst düzey bürokratlar için plasibo etkisi sağlamaktan öteye gidecek bir şey deği. Sonrası içinse işe yarayacak kadar sağlam durmuyor…