Dr. Murat YILMAZ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dr. Murat YILMAZ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Şubat 2021 Cuma

TÜRKİYE’NİN DEMOKRATİK KABİLİYETİ VE DEVLET KAPASİTESİNE MEYDAN OKUMALAR

 TÜRKİYE’NİN DEMOKRATİK KABİLİYETİ VE DEVLET KAPASİTESİNE MEYDAN OKUMALAR 



Dr. Murat YILMAZ *
EKİM 2015
*SDE İç Politika ve Demokratikleşme Programı Koordinatörü 

1 Kasım Seçimlerine Giderken Dünyada, Bölgede ve Türkiye’de Gelişmeler 

   Türkiye 1 Kasım 2015 tekrar seçimlerine giderken içeride ve dışarıda tarihin akışının hızlandığı bir dönem yaşanıyor. 

İçeride ve dışarıda merkezlerin tehdit edildiği merkez kaç güçlerin “devlet dışı silahlı güçler” formatıyla sınırları zorladığı bu dönemde Türkiye’nin devlet kapasitesi ve demokrasi kabiliyeti/kapasitesi büyük bir meydan okumayla karşı karşıya. Türkiye bu meydan okumalara, demokratik kabiliyetiyle çözebilecek bir devlet kapasitesiyle çözüm üretebilirse, içeride ve dışarıda lig atlayacak bir sıçrama yapabilir. Aksi halde Türkiye’nin demokratik kabiliyetinin ve devlet kapasitesinin zarar göreceği bir kriz yaşanabilir. 

Türkiye siyasette, iktisatta ve dış politikada başlattığı büyük dönüşümü hâlihazırda tamamlayabilmiş değil. Bununla beraber dönüşümün geldiği safha itibarıyla Türkiye 90’ların devlet anlayışına dönmeyecek bir demokrasi kabiliyeti ve devlet kapasitesi inşa etmiş durumda. Çözüm sürecinde bölgedeki gelişmeleri, Suriye’de ve Irak’taki PKK yığınak ve tecrübesini ve Türkiye’deki siyasi boşluğu abartılı bir şekilde değerlendiren PKK, bölgesel aktörler ve Batı dünyası 24 Temmuz’da Türkiye’nin PKK, DAEŞ ve iltisaklı yapılara karşı başlattığı idari, hukuki, askeri ve istihbari harekâtları beklemiyorlardı. 

Türkiye’de Ergenekon, Balyoz, askeri casusluk soruşturmaları, Gezi olayları, 17/25 Aralık operasyonları ve çözüm sürecinin asker, jandarma, polis, istihbarat, yargı ve mülki idarede büyük tahribat yarattığı ve PKK’nın meydan okumalarına devlet kapasitesinin cevap veremeyeceği varsayımıyla yapılan “devrimci halk savaşı” ilanının yanlış bir hesaba dayandığı 24 Temmuz operasyonlarıyla açıkça görüldü. 

PKK, HDP etrafında birbiriyle telif edilmesi zor stratejik hesaplarla oy kullanan kitlelerin desteğini devrimci halk savaşı için bir halk desteğine dönüştürebileceğini zannederek kendi tarihi içinde büyük ve stratejik hatalarından bir yenisini daha yaptı. Bu hata 1 Kasım genel seçimlerinde HDP etrafında oluşan ittifakı dağıtacağı gibi, yapılan operasyonlarla PKK’nın kapasitesi kırıldıkça zor yoluyla aldığı oylar da alınamayacak. 
Şiddetin yoğun olarak yaşandığı yerlerde yaşanan sandık taşımalarına HDP çevrelerinden yönelen şiddetli muhalefet ve hatta bunu bir iç savaş sebebi olarak kabul etme eğilimi bu bakımdan manidardır. 
Erdoğan Rusya’da, Davutoğlu ABD’de Suriye’yi Konuşuyor Seçimlerden önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Rusya’ya, Başbakan Ahmet Davutoğlu ABD’de BM Genel Kurulu’na katılmaya gittiler. Ana konunun Suriye olduğu bu ziyaretler, Türkiye’de olup bitenlerin dış politika ve uluslararası şartlar dikkate alınmadan tahlil edilemeyeceğinin altını çiziyor. 

Türkiye, Suriye üzerindeki muğlaklık ve pazarlıkların içinde çözüm yolu arıyor. Suriye krizi bir yandan Türkiye’yi zorlarken diğer yandan da özgül ağırlığını arttıran ve potansiyelini kullanabileceği bir alan açıyor. 

<   PKK, HDP etrafında birbiriyle telif edilmesi zor stratejik hesaplarla oy kullanan kitlelerin desteğini devrimci halk savaşı için bir halk desteğine dönüştürebileceğini zannederek kendi tarihi içinde büyük ve stratejik hatalarından bir yenisini daha yaptı. Bu hata 1 Kasım genel seçimlerinde HDP etrafında oluşan ittifakı dağıtacağı gib i, yapılan operasyonlarla PKK’nın kapasi tesi kırıldıkça zor yoluyla aldığı oylar da alınamayacak. >

Mülteciler Krizi 

Türkiye’nin Suriye iç savaşı dolayısıyla baş etmek zorunda kaldığı iki milyon dört yüz bin kişiye yakın mülteci sorunu geçtiğimiz günlerde küresel ve Avrupalı 
bir soruna dönüştü. Bu gelişmeler Türkiye’nin mültecilerle ilgili yaptığı insani yardımların değerini ve Avrupa için önemini gösterdi. Türkiye mülteci krizinde 
artık Avrupa Birliği’nin daha çok desteğini alabilecek ve aynı zamanda dünya kamuoyunu Suriye krizinin çözülmesi için ikna edebilecek argümanlara 
sahip oldu. 

Seçim Hükümeti 

7 Haziran 2015 genel seçimlerinden sonra Türkiye’de ilk defa tekrar seçim kararı alındı ve seçim hükümeti kuruldu. Bu süreçte yaşananlar kısa sürede siyasi ve iktisadi istikrarın önemini, tek başına iktidarın kıymetini ve Türkiye’de koalisyon kurmanın zorluklarını sergiledi. Seçim hükümeti sürecinde partilerin performansı dikkat çekiciydi. 
AK Parti’yi tecrit etme, HDP ile seçim hükümetine gitme veya anayasayı ihlal etme seçeneklerine mecbur etmeye dayanan strateji Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun dirayetli siyasetiyle aşıldı. Bu süreçte kamuoyu algısı, Tuğrul Türkeş’in bakanlık teklifini kabul etmesi ve HDP’li Levent Tüzel’in bakanlığı kabul etmemesi ve nihayet HDP’li iki bakanın tuhaf istifalarıyla AK Parti lehine gelişti. 

AK Parti Kongresi 

7 Haziran seçimlerinde en çok oy kaybına uğrayan ve tek başına iktidar pozisyonunu kaybeden AK Parti’nin seçim sonuçlarından ders çıkararak kaybettiği 
seçmenleri yeniden kazanması temel meseleydi. Bu bakımdan AK Parti parti yönetiminin yenileneceği kongresini, 1 Kasım seçimlerinden önce gerçekleştirdi. 

1 Kasım Listeleri 

1 Kasım seçimleri öncesinde seçimi etkileyecek unsurlardan biri de aday listeleriydi. Beklenebileceği gibi en büyük değişiklik AK Parti listelerinde gerçekleşti. 

Şimdi herkes seçim beyannamelerini ve kampanyalarını bekliyor... 

Hac’da Facialar ve İslam Dünyasının Problemleri 2015’te milyonlarca Müslümanın hac dolayısıyla bulunduğu Hicaz bölgesinde yaşanan iki ayrı facia Kurban Bayramı’na bir hüzün düşürdü. İslam ülkelerinin problemi tartışma ve çözme yöntemlerinin yeniden gündeme geldiği bu facialar vesilesiyle İslam ülkelerinin birbirleri aleyhine propaganda malzemesine ve her türden İslam karşıtlarının argümanına dönüşen bu faciaları kendi mecrasında tartışmayı başarabilmek problemi çözebilmenin ilk şartıdır. Suudi Arabistan yönetimi elindeki muazzam mali imkânlarla Hicazda estetiği ve geleneği tartışmalı büyük yatırımlar yaparak, hac konusundaki problemleri aşmaya çalışıyor. Bu konuda ciddi ilerlemeler de sağlanıyor. Bununla beraber üç milyon civarındaki insanın kitlesel kıyıma dönüşecek kazalar yaşanmadan haccı tamamlanması halen başarılabilmiş değil. Suudi yönetiminin açık ve iç denetimden uzak yönü problemlerin görülmesini, 
tartışılmasını ve çözümünü engelliyor. Bu bağlamda facia sonrasında bilgilendirme eksiklikleri de problemi derinleştiriyor ve tartışma iklimini zehirliyor. 
Buna bir de Suudi yönetimini sevmeyen ülke ve grupların konuyu mecrasından uzak ve Suudilerin meşruiyetini sorgulayan bir boyuta taşıması eklenince, 
tartışma mecrası değişiyor. 

< Son faciadan sonra Suudi yönetiminin yerel yönetici ve Hac Bakanını görevden alması isabetli olsa da, Suudi yönetiminin Hac konusunda İslam ülkeleri ve Müslüman topluluklarla yakın bir işbirliği ve yönetişim tekniği içeren bir mekanizma geliştirmesi elzemdir. >

   Son faciadan sonra Suudi yönetiminin yerel yönetici ve Hac Bakanını görevden alması isabetli olsa da, Suudi yönetiminin Hac konusunda İslam ülkeleri ve 
Müslüman topluluklarla yakın bir işbirliği ve yönetişim tekniği içeren bir mekanizma geliştirmesi elzemdir. 

Keza Suudi yönetimi dışındaki İslam ülkelerinin ve Müslüman toplulukların da bu mekanizmayla beraber üzerine düşen organizasyon, görevli ve hacıların bilgilendirilmesi gibi sorumluklarını özenle yerine getirmesi isabetli olacaktır. 

Haccı bireysel bir görevin ötesine taşıyan bu toplumsal yönü, iyi ele 
alınabilirse, İslam ülkeleri ve toplukları arasındaki işbirliğini derinleştirecek bir zemine dönüştürülebilir. 

***