DENİZ BAYKAL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DENİZ BAYKAL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Eylül 2015 Pazartesi

CHP'de Kürtçü darbe hazırlığı






CHP'de Kürtçü darbe hazırlığı







Serap Yeşiltuna



Sayı: 232, 13.04.2009

Gandi Kemal ve Doğan Medya

29 Mart Yerel Seçimlerinin ardından siyasi analizciler, parti başkanları, yorumcular, gazeteciler, rakamları türlü türlü grafiklere sokarak, kendine göre yontarak farklı farklı sonuçlara vardı. Ancak tüm medyanın mutabık olduğu bir galip vardı: Kemal Kılıçdaroğlu.
AKP ile uzlaşmaz çelişkiler içine girerek bir anda en hızlı AKP karşıtlarından biri haline geliveren ve adeta "antifaşist" cephenin sözcülüğünü üstlenen Doğan Medya'nın biricik favorisiydi Kılıçdaroğlu.
Kılıçdaroğlu dürüstlüğün temsilcisiydi, CHP'nin yeni yüzü, İstanbul'un yeni umuduydu. Melih Gökçek'e karşı yürüttüğü yolsuzluk mücadelesinin, Dengir Mir Fırat'la giriştiği düellonun ardından, CHP'nin aslarından biri olmuştu ve Doğan Medya'nın da AKP'ye karşı sığınacağı en uygun alternatifti.
Seçimlerden önce yere göğe sığdıramadılar. CHP bir yanda, Doğan Medya bir yanda Kılıçdaroğlu rüzgarıyla devam etti seçim propagandaları.
Seçimler biter bitmez de, daha ilk geceden Türkiye'ye yeni bir kahraman kazandırıldı: Gandi Kemal.
Yürütülen propagandaya göre, CHP oylarını çok yükseltememişti ama yükselttiği yerlerde de bunun yegane sebebi Kılıçdaroğlu ve Kılıçdaroğlu'yla gelen açılımlardı.
Hürriyet'in 30 Mart manşeti "Gandi Kemal Mucizesi"ydi ve günlerdir sayfalarca yazı yazılıyor Gandi Kemal için. Fiziksel görünüşlerinin benzerliğinden ve Kılıçdaroğlu'nun sakin mizacından yola çıkarak bu benzetmeyi yapanlar aynı zamanda onu ulusal bir lider, bir direnişçi haline de getiriverdiler trajikomik şekilde.
Gandi Kemal sevinedursun aslında bu onun kavgası değil. Onun için başlatılmış bir girişim değil, hele hele onun başarısı hiç değil. Hükümetler devirip, hükümetler kuran Doğan Medya, AKP karşısında gücünü yitirmiş de olsa hâlâ etkin ve bir yanıyla yeni bir Amerikancı planının uygulatıcısı.
Evet, Doğan grubunun desteğiyle CHP içinde yeni bir darbe tezgahlanıyor: Kürt Darbesi.
Bu öyle bir darbe ki, sadece Kılıçdaroğlu'nun seçimlerde yakaladığı ivmeyle açıklanacak ve ona bağlanacak türden değil.
Daha seçimlerden çok önce başladı CHP'yi de bu Kürtçülük rüzgarına kaptırma sevdası.
Baykal, Tayyip'in Güneydoğu çıkarmasının hemen ardından, boynunda puşisiyle "etnik kimlik şerefimizdir" siyasetine başlamıştı ve bugün "Kürt sorunu" merkezine çekilmiş durumda.

İstanbul İl Başkanlığı merkezinde başlayan Kürtçülük

Kimler eliyle yapılıyor peki bu diye soracak olursak galiba burada bu kez Baykal mağdur. Ya da kendi kazdığı kuyuya kendi düşüyor diyebiliriz. Çünkü Kürtçülük açılımının mimarı Baykal'ın bizzat kendisi tarafından parlatılan isimlerden biri olan İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin.
Çarşaf açılımının da mimarı olan Gürsel Tekin, Karslı bir Kürt ve Kürtçülüğüyle "solculuğu" iç içe geçmiş isimlerden.
Seçim döneminde de Kılıçdaroğlu'nun yanında en çok sivrilen kişi. Aslında Kılıçdaroğlu'nun arkasındaki gizli el de denebilir. Ve en çok görünen, en çok konuşan isim. Hatta seçim gecesi Baykal evinde oturmuş TVden seçim sonuçlarını izliyorken, basına açıklamalarını yapan isim. Yani bu seçimleri konuşurken CHP'yi değil de, CHP İstanbul İl Örgütü'nü ve Gürsel Tekin'i konuşmak gerekiyor.
Gürsel Tekin ve Kılıçdaroğlu'nu överek Baykal'ı indirme propagandası iki koldan yürütülüyor. Bir yanda Doğan Medya, diğer yanda da Zaman gazetesi aracılığı ile Fethullahçılar tarafından.
"Baykal gitsin ve Kılıçdaroğlu ile Gürsel Tekin gelsin. Bakın o zaman CHP oylarını nasıl artıracak."
"İyi de bundan size ne" demek geliyor insanın içinden çünkü "ne Atatürkçüsünüz ne de CHP'li."
Ancak ABD bir kez düğmeye bastı ve tüm piyonlarına farklı koldan aynı propagandayı yaptırıyor.


Kemal kılıçdaroğlu
Kemal Kılıçdaroğlu

Gürsel tekin
Gürsel Tekin
Murat Karayalçın
Murat Karayalçın
Baykal seçimlerin ardından "AKP, DTP ile benzeşerek, DTP ile kaynaşarak, devletin hizmet ve yatırım olanaklarını kullanarak DTP'yi etkisizleştirmeye çalıştı ama insanlar bu aldatmacayı itti" diyerek AKP'yi eleştiriyordu. Ancak bu Kürtçülük yarışının içinde CHP de vardı. Parti programını bile "etnik kimlik şerefimizdir" söylemi üzerinden değiştiren Baykal "etnik kimlik" havuzunda boğulmak üzere. 


Azılı CHP düşmanları açılımların CHP'sini destekliyor!


Örneğin, CHP'nin Güneydoğu'da neredeyse hiç denecek kadar az oy alması tüm medyaya dert oldu. Özellikle Zaman gazetesi de meseleye eğilerek CHP'nin buradaki zaaflarını gidermesini telkin etmeye başladı. Güneydoğu'da PKK'nın dışında siyasi bir hareketin artık varolmadığını kendi oy oranlarından da anlayamayan bu zevat CHP'ye akıl üzerine akıl vermeye başladılar.
Eski ülkücü yeni Fethullahçı Mümtaz'er Türköne, "Seçim bir tecrübeyse İstanbul'da uygulanan yöntemler işe yaradı. CHP geleceğini İstanbul üzerine inşa etmeli, Laiklik gerginliği yaratmadan, tersine çarşaf ve Kuran kursu açılımları ile etki menzilini karşı kutba yöneltti. Varoşlara girdi, seçkinlerin partisi hüviyetinden sıyrıldı" diyerek gazı veriyor.
Aynı gazeteden Hüseyin Gülerce de özetle "CHP halka yüzünü dönsün, inançlara saygılı laik olsun, çarşaf açılımına devam etsin, demokratik reformlarla Doğu ve Güneydoğu'da canlansın" buyuruyor.
Özellikle seçim sonrası en çok yapılan vurgu CHP'nin varoşlardaki oylarını artırdığına yönelik bir iddiaydı. Rakamlar elbette ortada. CHP'nin kıyı şeridi ve elit semtler haricinde oyunu artırdığı herhangi bir yer olmamasına rağmen "varoşlarda güçlenen CHP" yalanının tek bir amacı var. Çarşaf ve Kürt açılımlarını işe yaramış gibi göstermek. Zaten özellikle Zaman yazarları da buna vurgu yapıyor. Kürtçülük ve Şeriatçılık nereden gelirse gelsin ama gelsin!
CHP'nin imam adayı Osman Nuri Bedir %7'yi geçememiş olsa da, çarşaf açılımının başladığı Sultangazi'de AKP % 51 oy almış olsa da, medyaya göre açılımlar işe yaramıştır. CHP iktidar olmak istiyorsa açılımlara devam etmelidir.
Zaman gazetesi'nin daha 1 Nisan'da yaptığı haber şu: "CHP lideri Deniz Baykal çarşaf açılımını İstanbul'un Eyüp ilçesinde başlattı. Buradaki oy oranı yüzde 6,5 arttı. Başörtüsü ve camilerde kandil simidi dağıtan Pendik adayı Mustafa Salih Usta partisine yüzde 2 oranında oy kazandırdı. Seçim afişinde hadisi şerif kullanan Hüsamettin Ataman ise Denizli'de yüzde üçlük bir artış sağladı." Fethullahçıların yayın organı Zaman, CHP'nin açılımlarını övme işine kendini öyle kaptırmış ki ne AKP'nin bu belediyeleri kazandığını söylüyor ne de bu oyların Genç Parti'nin oyları olduğunu.
CHP'yi yeni açılımlara ve Kürtçülüğe teşvik etmeye çalışanlardan biri de Sabah gazetesinden Muharrem Sarıkaya: "Güneydoğudaki bir çok ilde % 1-2 oranında oy alan CHP, bu illerdeki insanların akrabalarının yoğun olarak yaşadığı İstanbul'da Kartal, Maltepe; Ankara'da Mamak, Yeni mahallede ciddi oy patlaması yaptı. Benzer durum Mersin, Antalya, ve İzmir'de Güneydoğu kökenli seçmenin yaşadığı yerlerde de görüldü. Bu da gösteriyor ki CHP Güneydoğu'ya yönelik yeni bir açılıma girerse karşılığını alacak, DTP'ye giden oylarının bir kısmını evine döndürecek."
Evet, iddiaya göre CHP Kürt mahallelerinden bile oy almaya başlamıştır ve böyle devam ederse Güneydoğu'daki tüm belediyeleri alması işten bile değildir!
İşin en komik tarafı da bu. CHP ile hiçbir alakası olmayan çevrelerin CHP'ye akıl vermeye, onu iktidar olmak için yönlendirmeye çalışması.
Taraf gazetesi bile bu ekibe katılmış durumda. Onların lügatinde de yeni yönelimin adı "CHP'nin normalleşmesi." Leyla İpekçi, Kılıçdaroğlu-Tekin ikilisine övgüler yağdırırken İzmirlilerin "sekter" tavrını eleştiriyor: "Gürsel Tekin ve ekibine çok iş düşüyor. CHP'nin yeni kadroları İzmirlilerin bu içe kapanmacı, homojen, ötekine var olma hakkı tanımayan, gizli faşizan profilini hayatta karşılığı olacak biçimde demokratikleştirmeyi başarırlar."


Varoşlardan yükselen etnikçilik


Kurdukları denklem basittir: CHP kötü, Kılıçdaroğlu ve Tekin iyi. Ancak bu kötülüğün ve iyiliğin kıstasları hiç de bizim tartıştığımız eksende yürümüyor.
Yıllardır Atatürkçüler olarak CHP'yi eleştiriyoruz. Ama sadece iktidar olamadığı için değil, Altı Ok'u reddettiği ve ideolojik olarak oradan oraya yalpaladığı, kimliksiz, duruşsuz bir parti olduğu için.
Türkiye'nin sahil şeridine kilitlendiği, kırsaldan, varoştan halktan tamamen koptuğu için eleştiriyoruz.
Milliyetçiliği bıraktığı, devletçiliği, halkçılığı elinin tersiyle reddedip liberal bir parti olduğu, özelleştirmelere, IMF'ye karşı koyamadığı için eleştiriyoruz. Elbette Baykal'ı da bunun için eleştiriyoruz.
Ancak şimdi Baykal gitsin, Kılıçdaroğlu ve Tekin gelsin diyenlerin derdi bu değil. Tam tersine artık daha da batağa çekilmiş bir CHP yaratmaya çalışıyorlar.
Bunu yaparken de CHP'nin çevre ve varoşlardan oy aldığını artık halka yöneldiğini bunun da birebir Gürsel Tekin'in başarısı olduğunu yutturmaya çalışıyorlar.
Taraf'tan Rasim Ozan Kütahyalı: "Yurttaşla birebir temas halinde, ilçe ilçe kasaba kasaba kasaba, mahalle mahalle gezerek emekten ve yoksuldan yana bir siyaset"ten bahsediyor.
Gürsel Tekin'in "ağır abi" tavırlarıyla, halkın içindenmiş görüntüsü yaratmaya çalışması, bürokrat tipli siyasetçi anlayışının dışında "tüccar" tavrı birilerine hoş görünüyor olabilir ancak bu halkla temasın değil halk dalkavukluğunun yeni bir biçimi. AKP o zaman en halkçı parti! Öyle ya AKP'li vekiller çok daha halktan görünüyor. Tayyip değil mi vatandaşın sofrasına oturup zaman zaman onun ekmeğini bölüşen.
Hatta bu ikilinin çok daha "sol" bir görüntü çizdiği iddiaları da Doğan'ın solcu gazetesi Radikal'den geliyor. Müthiş ikili, hem halkçı, hem de solcu.
Basının dediğine göre CHP ile halk arasında, varoşlar arasında bir köprü kurulmuş da bizim haberimiz yok!


Tekin ve Kılıçdaroğlu'nu kahraman yapan etnik kökenleri


Gürsel Tekin'i CHP'nin Tayyip Erdoğan'ı yapanlar, Kılıçdaroğlu için Türkiye'nin Karaoğlan'ı diyenler CHP dışından CHP içine doğru coşkulu bir "dönüşüm" havası başlattılar.
Bu öyle bir dönüşüm ki belki CHP'yi iktidara taşıyacak, CHP'den yeni bir AKP yaratabilecek bir dönüşüm. Biz bunu destekleyemiyoruz çünkü bu bizim anladığımız anlamda bir dönüşüm değil.
Yeni ekip CHP'yi Altı Oktan daha da uzaklaştıracak, onu daha da liberalleştirip Kürtçüleştirecek bir dönüşüme sokuyor.
Parlayan isimler:
Gürsel Tekin, Karslı bir Kürt.
Kemal Kılıçdaroğlu, Tuncelili bir Kürt.
Murat Karayalçın, Kürtçülüğün bayraktarı!
Etnik kökenleri bizi hiç de ilgilendirmiyor ancak bu isimlerin parlama nedeni maalesef etnik kökenleri ve Kürtçülüğe yaktıkları yeşil ışık.
TV ekranlarından konuşan Kılıçdaroğlu "Kürt açılımı yapacak mısınız?" sorusuna "Kürtler konuşsunlar ne açılım istiyorlarsa söylesinler yapalım" diye cevap veriyor. Diyarbakır'a gidip açılım yapmaktan bile bahsediyor.
Obama'nın gelişinin ardından da hemen Baykal'la görüşerek Kurultay talebinde bulunarak "liderlik talebim yok, arkanızdayım ama yeni yönetim kurulsun" diyor.
Ve CHP, 11 Nisan'da parti meclisi toplantısında Kurultay'a gitme kararı alıyor.
Yeni yönetim kurulacak. Konuşulan Kılıçdaroğlu'nun MYK'ya alınması, Karayalçın'ın CHP içinde aktif göreve getirilmesi hatta başdanışman olması.
Ancak Doğan Medya'nın da Fethullahçıların da hedefi çok daha büyük.
Reha Muhtar "Tayyip Bey yanlısı yandaş basın bile Kılıçdaroğlu gelsin, ortalık renklensin diye davul çalıyor, CHP'den hala ses seda yok. CHP bu seçimde kaybetti ama Kılıçdaroğlu gelirse iş değişir" diyerek süreci hızlandırmaya çalışıyor.
İlk Kurultay için hedeflenen Baykal'ın düşürülüp, Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlığa, Gürsel Tekin'in de yardımcılığa getirilip, Karayalçın'ın başdanışman yapılması ve parti içinde yeni bir ayıklamayla Kürtlerin aktif hale getirilmesidir.
Bu seçimlerde bazı yerlerde PKK'ya yakın isimlerin CHP'den aday yapıldığı düşünülürse değişim çok yakında ve bunun adı tam bir Kürt darbesi.
Öyle ki özellikle Taraf gazetesi başta olmak üzere yeni ikiliyi tutanların en önemli tezi de bunların Baykal gibi Ergenekon'un avukatlığını yapmıyor oluşu. "Gürsel Tekin, Kürt'tür ve Kürt meselesine de duyarlıdır" diyen Sabah yazarı Mahmut Övür, Taraf'a verdiği röportajda "Şimdi çok açıktan söyleyemiyorlar ama Tekin çetelere karşıdır, Baykal'ın tepkisini çekmek istemiyor ama Ergenekon'a onun gibi bakmıyor" demeye getiriyor.
Yani yeni ekip aynı zamanda AKP'nin tezgahının da destekleyicisi ve belki de PKK'yla mücadele etmiş paşaların yargılanmasını isteyecek kadar da Ordu düşmanı. Bunu zaman gösterecek.


Baykal "etnik kimlik" havuzunda boğulacak


Kısacası "vah Baykal" demekten kendimizi alamıyoruz. Kendi açtığı Kürtçülük çukurunun içine kendi düştü.
Baykal seçimlerin ardından "AKP, DTP ile benzeşerek, DTP ile kaynaşarak, devletin hizmet ve yatırım olanaklarını kullanarak DTP'yi etkisizleştirmeye çalıştı ama insanlar bu aldatmacayı itti" diyerek AKP'yi eleştiriyordu. Ancak bu Kürtçülük yarışının içinde CHP de vardı. Parti programını bile "etnik kimlik şerefimizdir" söylemi üzerinden değiştiren Baykal "etnik kimlik" havuzunda boğulmak üzere. Baykal'a acıyacak değiliz ancak görünen o ki bu havuzda asıl boğulmak istenen Türk milleti.
"Baykal gitsin, Baykal gitsin" diye çırpınan Atatürkçüleri artık çok daha tehlikeli bir dönem bekliyor. "Baykal nasıl olsa koltuğunu kimseye terk etmez" diye de düşünmesinler Amerika düğmeye bastığı an Baykal o koltuğu bu Kürtçü ekibe devretmek zorundadır.
CHP bu işten başarıyla çıkabilir mi peki?
Elbette çıkabilir. Çünkü bundan sonra bir yedek olarak tutulacaktır.
İktidar olamaz mı? Elbette olabilir, elbette varoşlardan da oy alabilir.
AKP nasıl alabildiyse, nasıl bir dilenci ekonomisi sistemi kurduysa, nasıl popülist bir söylem geliştirdiyse CHP'de yapabilir.
Ancak bunun adı ne halkçılık ne de Atatürkçülük olur. Gürsel Tekin çizmeleri giyip varoşlara gider gitmesine-söylendiğine göre 38 bin 600 km yol katetmişler Kılıçdaroğlu'yla - ancak "yeni halkçı" CHP, ne özelleştirmelere karşı çıkar, ne IMF'ye ne de Amerika'ya. Varoşlardaki çaresiz vatandaş da bu kez CHP'ye oy vermiş olur belki ama kaderi baki kalır.
Kürtçülüğün önünü açacak tüm söylemlerle DTP'ye yeni bir düşman kardeş gelmiş olur o kadar. Bugün AKP nasıl DTP ile rekabet ederek bir yandan Kürtçe kanalla, Barzani, Talabani dalkavukluğuyla Kürtçülüğü geliştiriyorsa bunun destekçilerinden biri de CHP olur.
Atatürk'ün kemiklerini sızlatan çizgi yani.
Ömrü Kürt isyanlarıyla mücadele etmekle geçmiş, laikliği kabul ettirebilmek için her türlü tehlikeyi göze almış, kadını esaretten kurtarmış Atatürk'ün kurmuş olduğu parti Kürtçülüğün ve çarşafın esareti altında.
Doğan Medya'nın, Fethullahçıların "açılım! açılım! açılım!" çığlıkları etrafında Kürtçüler tarafından kuşatılmış olarak!
Gerçekten vah Baykal diyoruz, yazık olacak.

(Sayı 232, 13/04/2009)



..


30 Mart 2015 Pazartesi

İŞTE BAYKAL'A YAPILAN KOMPLONUN GAYRİ RESMİ TARİHİ




İŞTE BAYKAL'A YAPILAN KOMPLONUN GAYRİ RESMİ TARİHİ



Deniz Baykal, siyasi hayatının kuşkusuz en zor günlerini yaşıyor.


Kendisi ve CHP'li kadın milletvekiliyle ilgili servis edilen görüntüler, Türkiye'nin bir numaralı gündem maddesi durumunda. CHP kulislerinde, gizli kamerayla gerçekleştirilen bu komplonun 8 yıl öncesine dayandığı konuşuluyor. Buna göre; komplonun yapılış tarihi, 2002 yılını işaret ediyor.
Peki, 2002 yılında Türkiye neyi tartışıyordu? Gelin, filmi Baykal'a yapılan komplonun tarihine,

Yani 2002 yılına saralım. Bakalım, karşımıza neler çıkacak 

KARGOYLA YOLLANAN SEKS KASETİ 

Tarih: 2002 Mayısı ayının son günleri
DGM Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel'in evine bir paket gönderildi.
Paketin içinde bir adet VHS video kaseti vardı. Nuh Mete Yüksel, paketi aldığı anda telefonu çaldı. Arayan kişi; kaseti gönderenlerden biriydi. Kasetin içeriğini belirtti ve Savcı Yüksel'den izlemesini istedi. Daha sonra tekrar arayacağını, söyleyip kapatmak isterken; Nuh Mete Yüksel bağırmaya başladı:

Beni yolumdan kimse çeviremez.
Telefon kapandı.
O kasette bulunan 4 dakika 52 saniye uzunluğundaki görüntüler, gizli kamerayla çekilmişti.
Savcı Nuh Mete Yüksel birkaç gün sonra şu açıklamayı yaptı: 

İçinde gizli kamera görüntülerim olduğu söylenen bir kaset gönderildi bana. Bir odada gizli kamerayla çekilmiş. Bir hanımla görülüyorum. Hanımın görüntüsü de montaj. O kadar ustalıkla yapmışlar ki, bilgisayar ortamında, ben bile şaşırdım. Hemen inceleme yaptırdım. Laboratuar çalışmasıyla montaj olduğu ortaya çıktı. Bu şantajcıların yapmak istedikleri beni durdurabilmek. Bu kaseti izlediğimde ben dahi şaşırdım. Çünkü kasetteki kişi bana benziyordu. Bir kadınla ilişkisi var kasetteki kişinin. 

İzleyen günlerde...
Nuh Mete Yüksel'in telefonu bir daha çaldı.
Arayanlar, yine kaseti gönderenlerdi.
Savcı Yüksel'e şu sözlerle tehdit ettiler:
Senin sesin çok çıkıyor. Bizim istediklerimizi yapacaksın. Yoksa bu kaseti televizyonlarda yayımlatacağız. Senden para istemiyoruz. Günün yaklaşıyor, o gün geldiğinde sana, gerekeni söyleyeceğiz, sen de yapacaksın. Yoksa seni rezil edeceğiz. Savcılıktan edeceğiz 

Nuh Mete Yüksel, hukuk savaşını başlattı.
Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Daire Başkanlığı, hazırladığı raporda kasetin montaj olduğunu açıkladı.Kasetteki görüntülerin medyada yer almasına mahkemece yasak getirildi.
Bu arada Nuh Mete Yüksel hakkında da Adalet Bakanlığı tarafından soruşturma açıldı.
Soruşturma sonucunda; Yüksel hakkında kınama ve yer değiştirme cezası verildi. Sonuçta Savcı Yüksel, Ankara DGM Cumhuriyet Savcılığı görevinden alınarak, Ankara Cumhuriyet Savcılığı görevine getirildi.
Buraya bir virgül koyalım ve biraz daha geriye gidelim 

ÇEV'e GİREN AJAN VE GİZLİ ÇEKİM 

Tarih: 4 Mayıs 2002
Saat: 23.00

Işık TV'ye, Özel Haber başlığı altında bir program yayınlandı.
Yayınlanan görüntülerde; Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) Başkanı Gülseven Yaşer'in bir kişiyle yaptığı görüşme vardı.Görüntüler gizli kamerayla çekilmişti.
ÇEV Başkanı'nın görüştüğü kişi ise, vakfa yardım amaçlı giren ve ajan olduğu sonradan anlaşılan bir polisti.Gizli çekimleri kendisi yapmış ve o görüntüler montajlanıp televizyon kanallarına servis edilmişti.STV, Kanal 7 ve Zaman o günlerde bu olaya genişçe yer verdiler.
Yayınlanan görüntülerde, ÇEV'in PKK'lı öğrencilere burs verdiği algısı oluşturulmaya çalışılıyordu.Bunun yalan olduğu sonradan kanıtlandı.
Ancak 

3 Haziran 2002 günü ÇEV binasında polis tarafından arama yapıldı.
Ve aramada bir kaset ortaya çıktı.
O kaset, Savcı Nuh Mete Yüksel'e ait olduğu ileri sürülen seks şantajı kasetiydi.
Bakın o günlerde; Savcı Yüksel, dönemin Milliyet gazetesi yazarı Tuncay Özkan'a bu olayla ilgili neler demişti: 

Bu vakıftaki aramadan çok önce bana bu şantajı yapmak istediler. Ama daha önce Çağdaş Eğitim Vakfı'nı katarak olayın yönünü, değerlendirilmesini ve algılamasını değiştirmeye çalışıyorlar. Bunların yaptıklarını görüyoruz. Yanlarına kalmayacaktır. Bunu yapanları tek tek bulup ortaya çıkartacağım. Bu yolla etkilemeye çalıştıkları davalar yargının şaşmaz terazisinde tartılıyor. Bir Nuh Mete Yüksel'i, Çağdaş Eğitim Vakfı'nı yok etmekle ne yapacaklarını sanıyorlar. Biz gideriz Cumhuriyet'e ve Türkiye'ye sahip çıkacak başka savcılar gelir. Türk adaleti bu oyunları, şantajları boşa çıkartır, kimse merak etmesin 

Evet, bundan tam 8 yıl önce Türkiye bu olaylarla çalkalanıyordu.
DGM Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel'e seks şantajı kaseti, komiser rütbeli bir polisin gizli kamera komplosu ve Savcı Yüksel kasetinin Çağdaş Eğitim Vakfı'nda bulunması 

FETHULLAH GÜLEN DAVASI 

Peki, neden Savcı Nuh Mete Yüksel ve ÇEV?
Savcı Yüksel Beni yolumdan kimse çeviremez açıklamasında ne demek istiyordu? 

O yıllarda Nuh Mete Yüksel, açtığı Fethullah Gülen davasıyla çok konuşulan bir isimdi. Cemaatin hedefinde olan Savcı Yüksel, tüm yıpratma kampanyalarına rağmen bu davayı ısrarla takip ediyordu. Ve içine ajan sokulan Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) ile vakıf başkanı Gülseven Yaşer de bu davanın müdahillerindendi. 

Yazıyı sonlandırmadan, 8 Haziran 2002 tarihli Milliyet gazetesine bir göz atalım. Tuncay Özkan, seks şantajı olayının patlak verdiği günlerde Savcı Yüksel'e görüşmesinde şöyle bir istihbaratı paylaşıyor: 

Son dönemde evlere gizli kameralar koyup çekimler yapıldığını duyuyorum. Şantaj amaçlı bu çekimleri insanların özel yaşamlarını deşifre etmek için kullanıyorlar. 

Evet, bu bilgi bundan tam 8 yıl öncesine ait. Tıpkı tüm bu olaylar gibi
Yani, CHP Lideri Deniz Baykal'a gerçekleştirilen komplonun yapıldığı iddia edilen zamana 

Başlıkta da belirttiğimiz gibi; bu yaşananlar Baykal'a yapılan komplonun gayri resmi tarihidir. 
1* 

***

Yazımız henüz bitmedi. 

AKP'nin büyük ölçüde oylarının düşmesi gerçeği karşısında, doğal olarak yükselen CHP'nin önünü kesmek gerekiyordu. Başbakan Erdoğan'ı BOP eşgüdüm başkanlığına getiren güçlere göre CHP hiç bir şekilde iktidar hükümeti olmamalıdır. Okyanus ötesi böyle düşünüyor. Şayet CHP iktidar olursa CHP tabanı, genel başkan kim olursa olsun, AKP'in başlatarak
aracılık ettiği, ABD'nin ve AB'nin açılım Ortadoğu'daki dönüştürme politikalarına ve BOP projesinin devamına AKP'de olduğu gibi gözü kapalı izin vermeyecektir.

ABD ve AB,AKP'nin "şiir gibi" uyumlu politikalarıyla Türk toplumuna dayatılan Ilımlı İslam yapılanmasını,kurmakta oldukları Kürt Devletini ve de Ortadoğu ve Türkiye'deki,çıkarlarını kendi istediklerine uygun olarak şekillendirmektedirler.Küresel baronlar AKP iktidarı ile yakaladıkları bu avantajı kaybetmek istememektedirler.

İşte bu gerekçelerle CHP ve Baykal'ın önünün kesilmesi gerekli idi.

Yaklaşmakta olan genel seçimlere,CHP güç kazanarak girecektir. AKP'nin oyları ise erimektedir.Deniz Baykal gözden çıkartılmıştır. 

Muammer Karabulut ,Deniz Baykal'a karşı yürütülmekte olan yıpratma,karalama ,
etkisizleştirme ve kişilik haklarının ihlalil tertibine karşı bizleri uyararak bakın ne diyor ; 

"ABD'de iflas eden egemeninin dünyadaki en güçlü örgütlendiği ülke olan Türkiye'deki işbirlikçiler ülkede kansız savaş yapıyorlar. Plan Kontra-Ergenekoncuların etkin olarak kullandığı basın-yayın organları aracılığı ile gerçekleşiyor. Gazetelerin çoğu bunların kontrolünde. Bunlar susturma konusunda bilimsel öğretiye sahip olduklarından dolayı kendilerine muhalefet eden herkesi susturacaktır. 

Ve istihbarat alanında bilinen tüm klasik taktikleri uyguluyorlar. Ergenekon davasının avukatı olan Deniz BAYKAL'ın görüntüleri de bu bağlamda yayınlanıyor. O görüntüler, onlara muhalefet eden CHP'yi dolayısıyla T.C. Devleti'ni sindirmeye yöneliktir. 

Zaman bu oyuna gelme zamanı değildir. Sorun BAYKAL'ın o görüntüleri değil, o görüntüleri servis eden, yazan, o görüntülerden kendisine siyasi rant elde edenlerdir. Türkiye'deki diğer bir sorun da, kendisini nimetten sayıp, istifa etmeli diyerek yazmaya ve konuşmaya başlayan aptallar vardır. Bunların hepsi, en ağır ahlaksızlığın yapıldığı bir ortamda biran da en namuslu olurlar. Egemenin, istihbarat örgütlerine veya istihbarat örgütü gibi çalışan cemaatlere çok kullandırttığı taktiklerden olan bu vakalarda, eğer ortada şikayet ve kanunen yasak edilmiş bir durum yoksa kesinlikle itibar etmeyin. 

Hatta tükürün. 

Unutmayın ki ortada bir ahlaksızlık varsa onu da onlar yapar. Hatta sanayisini bile kurarlar.

KAYNAKÇALAR

*1* Barış Pehlivan -Odatv.com-10.05.2010
*2* Muammer KARABULUT -Kontra Ergenekon - 8 Mayıs 2010
..