Atatürk’ün etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Atatürk’ün etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Haziran 2016 Salı

Mete’nin, Atilla’nın Alparslan’ın Fatih’in ve Atatürk’ün Ruhunu Taşıyan Bir Türk Subayı



Mete’nin, Atilla’nın Alparslan’ın Fatih’in ve Atatürk’ün Ruhunu Taşıyan Bir Türk Subayı



Yazar: Ümit Özdağ
09 KASIM 2013  CUMARTESİ























Ordumuzun kuruluş tarihi ile ilgili olarak 1960’ların başında Yeniçeri Ocağı’nın kuruluşu tarih olarak alınmıştı. Bunun üzerine Nihal Atsız Hoca Genelkurmay Başkanlığı’na bir açık mektup yazarak, eğer Türk Ordusu Yeniçeri Ocağı’nın kurulması ile Türk Ordusu kuruldu ise Mete’nin, Atilla’nın, Alparslan’ın Ordusu hangi milletin ordusu diye sormuş, Türk Ordusu’nun kuruluş tarihini Mete’nin Türk ordusunu yeniden örgütlediği M.Ö. 220 olarak açıklamıştır. Bu mektup üzerine Genelkurmay Başkanlığı ertesi yıl Türk Ordusu’nun kuruluş yılını M.Ö. 220 olarak kabul etmiştir.




Etmiştir ancak neden ise bu tarihin Çin Ordusu ile birlikte kurumsal varlığını en uzun sürdüren ordusu dünya tarihinin en yeni yetme orduları kadar geleneklerine sahip çıkmaz. Mesela 224 senelik bir ordu olan Amerikan ordusunda “zırhlı süvari tugayı” adlı birlikler adı ile bir zamanlar süvari birliği olan birliğin zırhlı birlik olduğunu, Kızılderili savaşları gibi aslında çok da onurlu olmayan savaş geleneğine sahip çıkıldığını görürsünüz. 

Ancak 2200 senelik Türk Ordusu’nun birlik adlarını incelediğiniz zaman  sanki dün kurulan bir ordu olduğunu düşünürsünüz. Mesela Türk Ordusunda 57. Alay diye bir alay yoktur. Oysa kolaylıkla bir tugayın adı 57. Alay olabilir. O alay-tugayın generalinin, subayının, assubayını, askerinin ruhu o isim ile bile bir farklı olacaktır. (Bütün mensupları şehit olduğu için 57. Alay’ın isminin bir başka alaya verilmediğini biliyorum ancak bunun doğru olmadığını düşünüyorum.) Öte yandan alay sancaklarının tugaylara devredilmesi tarihe sahip çıkmak anlamına gelmektedir. Üstlere İngilizce tercüme olan “Komutan” denir. Tarihin en başarı “komandoları” olan akıncılar sınıfı gibi bir sınıfımız varken, en seçkin askerlerimize “komando tugayı” deriz. Deliler, geçmişin özel kuvvetleridir. Özetle askeri geleneklerimize sahip çıkmaz isek ayıp etmiş oluruz.

TSK sadece geleneklerine mi sahip çıkmıyor? Hayır, kahramanlarına da sahip çıkmak, onları unutmamak, gelecek subay nesillerine aktarmak konusunda ne yazık ki, büyük bir ihmal görülüyor. 15 Ekim 2005’de Hürriyet gazetesinin birinci sayfasında “Bir Çılgın Türk’ün vedası” başlıklı bir haber çıkmıştı. Alt başlıkta Kıbrıs’ta 5 yıl Türk Mukavemet Teşkilatını yöneten “ Bozkurt ” emekli Tuğgeneral Kenan Çoygun’un vefat ettiği yazıyordu. Okudum, geçtim. Kısa bir süre sonra çok sevdiğim bir emekli general ağabeyim beni arayarak, “ Ben teğmen iken Kenan Çoygun’un emir subayı idim. Bu akşam onun anısına bir toplantı var. Gelir misin? ” diye sordu. Bende birkaç arkadaşım ile anma toplantısına gittim. Arkadaşlarımdan birisi Cüneyt Öztürk’tü.

O gene dinlediğimiz Kenan Çoygun  Mete’nin, Atilla’nın Alparslan’ın Fatih’in ve Atatürk’ün ruhunu taşıyan bir Türk subayı idi. GÖREV ÜNVANI: Bozkurt. Görev adı: Kemal Çoşkun. Resmi görevi: Türk Büyükelçiliğinde idari ateşe. Tam bir muharip subay. Usta bir istihbaratçı. Akıllı bir siyasetçi.  Örnek bir özel harp subayı. Türk Mukavemet Teşkilatını yeniden örgütleyen, çatışmaların en yoğun olduğu 1964-1967 yıllarında savaşı yöneten, Rumların dengesini bozan, Türklerin moral ve savaş gücünü yukarı tırmandıran, milli konularda acımasız bir kararlılıkla sonuna kadar savaşan bir subay. Dünya malı peşinde koşmayan, kahramanlıklarını anlatmayan bir kahraman.    

Sadece bunlar mı? Hayır Yeri geldiğinde sahnede zeybek oynayan, rakının yanında lakerdayı çok seven, ancak atış poligonunun açılışında kurban kesileceği zaman Orgeneral Suat Aktulga, “kasap nerede?” diye sorunca, “Biz böyle işleri kimseye bırakmayız, kendi işimizi kendimiz görürüz” deyip, kollarını sıvayıp, “Allahü ekber, Allahü ekber; la ilahe illellahü vallahü ekber. Allaü ekber ve lillahi’l-hamd” diyerek kurbanı kendisi kesen bir subaydır Kenan Çoygun.

Hepimiz çok etkilenmiştik. Cüneyt Öztürk, “Böyle bir kahraman sadece bir gecelik anma ile kalmamalı, daha geniş kitleler onu tanımalı” dedi. Ve Kıbrıs’a gitti. Rahmetli Rauf Denktaş başta olmak üzere Çoygun’un ailesi ile görüştü. Kenan Çoygun, ailesine “Ben millete karşı görevimi yaptım” demiş. Anılarının yayınlanmasını anlatılmasını hiç istememiş. Bu rağmen, Cüneyt Öztürk, Kenan Çoygun ile ilgili 16 sayfalık bir rapor hazırlamayı başardı. Ancak raporu okuyan hemen herkes böyle bir hayatın romanlaştırılması gerektiğini düşündü. Ve böylece Cüneyt Öztürk’ün Kenan Çoygun’un yıllar süren romanlaştırma çalışması başladı. Ve bu hafta Cüneyt Öztürk’ün kitabı “Kod Adı: Bozkurt” yayınlandı.

Bu arada karşılaştığım hemen her subaya Kenan Çoygun’u sordum. Çok az tanıyan çıktı. Tanıyanlar ise ki, sayıları çok azdı, hayranlıklarını ifade ettiler. Umarım Cüneyt Öztürk’ün kitabı, örnek bir Türk subayının herkes tarafından bu arada subaylar tarafından da tanınmasına vesile olur. Ve örnek alınmasını. Bizden bir Fatiha’dan başka ne isteyebilir ki?  
http://www.21yyte.org/ sitesinden 14.06.2016 tarihinde yazdırılmıştır


..

23 Şubat 2015 Pazartesi

Atatürk’ün Kemiklerini Sızlatan Savcı!..




Atatürk’ün Kemiklerini Sızlatan Savcı!..


AVRASYA KONFERANSI

17.05.2004/Sayı:56


Vural Savaş Ferit İlsever ile

Ferit İlsever, Apo ile
Vural Savaş, Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlsever’le birlikte. Yanda ise İlsever, Apo ile...





Geçtiğimiz sayı yayınlanan ve “Vural Savaş Avrasyacıları uyarıyor” başlığı ile verdiğimiz habere Vural Bey haftalık bir dergide yanıt vermiş, özetle “Ben böyle demedim, Avrasyacıyım” diyor.
Ben böyle demedim diyorsa bizim buna bir diyeceğimiz elbet olamaz, ama sanırız bir yanıt hakkı ve okurları bilgilendirme gereği de doğmuştur.
Öncelikle, Vural Savaş’ın geçtiğimiz sayıda yayınladığımız haberinin kaynağı Adana’da yayın yapan Söz gazetesidir. Gazete 2 Nisan 2004 tarihli nüshasında Vural Bey’in Mersin Üniversitesi’nde yaptığı konuşma metnini basmıştır. Biz de oradan, virgülüne dokunmadan aktardık.
Bunu aktarırken, bu haberin yanlış olabileceğini düşünmedik. Gazete, durup dururken neden böyle bir yayın yapsındı ki! (Bu arada Vural Bey’in inkar ettiği konuşma metninin teyp çözümünü de yayınlayacağız. Bakalım o metin kimleri utandıracak!)

Yayınlarken tek amacımız, Atatürkçülükten yola çıkmış, ama bir türlü doğru bir siyasi çizgi tutturamamış bir büyüğümüzün, belki de ilk defa bu kadar doğru bir tespit yapmış olmasıydı. Sevindik, demek doğru yola geliyor dedik ve ona bir iyilik yapmak için yayınladık.
İddia ettiği gibi, Vural Bey’i kendi taraftarımız ya da yandaşımız gibi gösterme gayretimiz hiç olmamıştır.

Esasen isteyen TÜRKSOLU’nun yandaşı olur isteyen olmaz. TÜRKSOLU’nun yandaşı olmak da yürek ister. Doğruluk ister. Kendi iradesi ile hareket etmek gerekir. Şan şöhret peşinde bir ona bir buna yalakalanmamak gerekir. Dün dediğini bugün inkar etmemek gerekir. Tutarlı olmak gerekir. Namuslu olmak gerekir.

Daha ne diyelim, her Atatürkçüde olması gereken özelliklerin bulunması gerekir...

Vural Bey’le uğraşmak gibi bir derdimiz yok. TÜRKSOLU olarak küçük meselelerle değil büyük meselelerle uğraşıyoruz. Bizim derdimiz, Atatürkçülük adına Türk milletine Rus şovenizmini yutturmaya çalışanların maskesini düşürmek.

Nedenini anlatalım.

Sayfanın başında Avrasya Hareketi’nin resmi sitesinin giriş sayfası bulunuyor. Sitede 7 devletin bayrağı var; sırasıyla, Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya ve Türkiye.
Görüldüğü gibi Avrasya Hareketi, aslında Avrupa ile bütünleşmenin bir başka yolu. Amerikancılar Avrupa’ya Atlantik’ten ulaşırken, Avrasyacılar Urallar’dan ulaşıyor.
Bizde öylesine bir yanılsama var ki, sanki Avrasyacılık Amerikancılığa ve Avrupacılığa karşıymmış gibi sunuluyor. Oysa bizzat bayraklara yansıyan Avrasya stratejisi, Amerika’ya karşı Avrupa-Rusya ittifakı. Bu nedenle de Avrasyacıların lideri Dugin, Avrupa Birliği’ni açıkça savunuyor.
Ama ne garabet bir şeyse Türkiye’de anti-AB’ciler Avrasyacılık yapıp Dugin’in peşinden gidiyor.
Biz bu saçmalığa bir son vermek için, Atatürkçülüğün her tür yabancı egemenliğine karşı, tam bağımsızlık olduğunu göstermek için bir süredir yayın yapıyoruz.

Söz Gazetesi

Vural Savaş inkar etse de bu konuşması Adana’da yayın yapan Söz gazetesinde
yayınlandı. Gazetemiz geçen sayı o metni, virgülüne dokunmadan yayınlamıştı.




Yaptığımız yayınlarda, bizzat Avrasyacıların kimler olduğunu, neler dediğini ortaya koyuyoruz. Biz bu gerçekleri yayınladıkça Avrasyacıların sinirleri bozuluyor. Tıpkı Amerikancılar gibi saldırmaya başlıyorlar.
Ama gerçekler değişmiyor.
- Avrasya Hareketi, AB’yi destekliyor.
- Rusya Ermeni soykırımını tanıyor.
- Moskova’da PKK bürosu legal faaliyet yürütüyor.
- Kıbrıs’ta Rusya, KKTC’ye ambargonun kalkmaması için çalışıyor.
- Türk soydaşlarımız Rus emperyalizmi tarafından sömürülüyor.
- Rusya Orta Asya’da şeriatçılığın güçlenmesi için çalışıyor.
Ama tüm bunlara karşın birileri çıkıp, hem de Atatürkçülük adına bu Avrasyacılığı destekliyor.
Yapmayın; Atatürk’ün kemiklerini sızlatmayın!..
Yapacaksanız da bu işe Atatürkçülüğü bulaştırmayın!..
Peki bu garip Avrasya ittifakına ne demeli?!.
Avrasyacılığın sözcülüğünü Aydınlık Hareketi çekiyor. Bilindiği gibi bu akım, Türkiye’ye Maoculuğu ve Kürtçülüğü sokmasıyla övünen bir akım. Bu akımın partisi, iki defa bölücülükten ve devlet yıkıcılığından kapatılmış. Lideri defalarca hapse atılmış.
Hatta şöyle bir durum var.
Bilindiği gibi Doğu Perinçek’in partisini Vural Savaş kapattı. Kapatılma gerekçesi malum, bölücülük.
Ama bugün o Perinçek’in gazetesinde yazarlık yapıyor Vural Bey!
Bu ne biçim çelişkidir böyle.

VURAL SAVAŞ KLASİKLERİ...
DÜN DÜNDÜR BUGÜN BUGÜNDÜR...
Vural Savaş'tan inciler!










En son Eskişehir’de, Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni Ferit İlsever’le birlikte bir panel veriyorlar. Yukarıda Ferit İlsever’le Vural Bey’in yanyana fotoğrafları var. Tam yanında da Ferit İlsever’in Apo ile!
Acaba Vural Bey kimlerle yanyana geldiğinin farkında mı değil mi?
Ama bununla kalsa iyi, çünkü Vural Bey aynı zamanda Erbakan’ı da savunuyor. Onun antiemperyalist olduğunu söylüyor. Hatta onun siyonist bir tezgahla safdışı edildiğini açıklıyor.
İyi de Vural Bey, şimdi arkasından ağladığınız Erbakan’a siyaseti siz yasakladınız.
Eğer bunun arkasında bir siyonist komplo varsa, mantıken, o komplonun uygulayıcısı siz olmuyor musunuz?
Çelişkiler bununla bitse yine iyi...
Vural Bey, emekli olur olmaz soluğu Deniz Baykal’ın yanında almıştı. Bir süre CHP toplantılarına katıldı. Hatta CHP’nin patlama yapacağını açıkladı. Ama Baykal, Vural Savaş’ı yanına almadı.
Bunun üzerine Vural Bey, bir kitap yazdı, bu kitapta CHP’ye saldırıyor.
Bu nasıl bir iştir, fikirleriniz nasıl bu kadar çabuk değişebiliyor böyle?
Hemen ardından Ecevit’in DSP’sine girdi. Oradan İzmir milletvekili adayı oldu. Ancak ala ala yüzde bir oy aldı.
Bu, Vural Bey’in halk tarafından ne kadar tutulduğunun bir göstergesi olmuş olabilirdi ama Vural Bey sanırız yeterli görmedi ki yüzde birlik DSP’den binde ikilik İP’in dergisine geçti.

Doğrusu biz Vural Bey için çok üzülüyoruz. Kendisinin bu kadar marjinal hareketlerle birlikteliği, bizi değil kendisini yıpratıyor.

Yine de kendi  bileceği iş.


Vural Savaş




Bülent Ecevit







Deniz Baykal








Necmettin Erbakan
















Dönelim yine TÜRKSOLU’na yanıtına.
Bir yerinde geçtiğimiz sayıdaki başyazıdan bir alıntı yapmış. Bizim ABD’nin BOP’unu desteklediğimizi iddia ediyor.
Peki nasıl başarmış bunu?
Başyazı’dan aldığını iddia ettiği alıntı şöyledir:
“Türkiye, ancak güçlü bir ülke olursa bu bölgede varlığını sürdürebilir. Güçlü olmanın yolu ise, güçlü ittifaklar değil, kendi başına güçlü olmasıdır... Bir yere dayanacak olduktan sonra Rusya’ya dayanmak çok safçadır... Bari gidin güçlü emperyaliste dayanın!.. Ortadoğu ABD için bir bataklığa çevrilmiştir... Bu nedenle ABD’yi Ortadoğu’dan atmak değil, Ortadoğu’ya çekmek gerekmektedir.”

Peki bizim başyazımızda böyle ifade var mı?

Elbet yok, orjinal ifade şöyle:
“Türkiye, ancak güçlü bir ülke olursa bu bölgede varlığını sürdürebilir. Güçlü olmanın yolu ise, güçlü ittifaklar değil, kendi başına güçlü olmadır. Ama Türkiye, güçlenme yerine hep yanlış ittifaklarla güçsüz düşmektedir.
Halbuki Milli Güçlerin yönettiği Türkiye, tüm Ortadoğu ve Orta Asya’nın lider ülkesi olabilir. Bunun için antiemperyalist bir politika gerekmektedir. Oysa günümüz iktidarları bir o emperyaliste bir bu emperyaliste yaslanmakta, Milli Güçler ise, tutup Rusçuluğa soyunmaktadır.
Bir yere dayanacak olduktan sonra Rusya’ya dayanmak çok safçadır. Eğer, tam bağımsız olacak cesaret ve kararlılığınız yoksa, bari gidin güçlü emperyaliste dayanın! Bugün, Amerikancılık ve Avrupacılık ne kadar yanlışsa Rusçuluk da o kadar yanlıştır.”
Ve yine tam beş paragraf sonra:
“Bu durum Orta Doğu’yu ABD için bir bataklığa çevirmiştir. ABD, tıpkı İngiltere gibi Orta Doğu’da büyük bir yıkıma doğru sürüklenmektedir.
“Burada acele etmemek, zamanı uzatmak ve ABD’yi Orta Doğu’dan atmak değil, Orta Doğu’ya çekmek gerekmektedir. ABD’yi hem evinde hem de Orta Doğu’da, gerçekten perişan edecek bir güç, ezilen milletlerde mevcut. Ama akıllı bir strateji gerek.”
Görüldüğü gibi, alıntılama ustası Vural Bey, bizim başyazımızı, kendi kafasına göre kırpınca, istediğine ulaşmış oluyor...
Vural Bey, bizi yanlış demeç basmakla suçluyor ama biz kendi sözlerinin virgülüne dokunmadan bastık. O ise, yazar ahlakında olmayan bir tavırla, bizim yazımızı kırpıp, farklı bir anlam çıkartmaya çalışıyor.
Doğrusu kendisini ayıplıyoruz.
Kendisinin ne kadar büyük bir alıntı ustası olduğunu bilmesek, hata deyip geçeceğiz ama öyle değil. Kolay değil. Tam 463 sayfalık, sadece sekiz sayfası kendi cümlesi olan, kalanı alıntı olan bir kitap yazma başarısı göstermiş birisidir kendisi!
Hatta alıntı şiir kitabı hazırlamış ama gülme konusu olunca dağıtımdan çekmek zorunda kalmıştır.
O alıntıda yanlış yapmaz. Yazıları bölmez, bütün bütün alır ki, kitaplar daha kalın olsun!
Peki niye bizim başyazımıza böyle yapıyor.
Ne yapalım biz yine de art niyetli olmayalım: Bu sözler de onun:
“Editör kelimesini ilk defa duyuyorum. Profesyonel yazar da değilim.”
Bu arada, Vural Bey’in yanlış beyanları nedeniyle tazminat ödemeye mahkum edildiğinin küpürünü de yukarıya aldık.
Kim yalan söyler kim söylemez takdir milletin.
TÜRKSOLU’nun bugüne kadar hiç ceza almadığını da hatırlatalım...
Son bir hatırlatma;
Vural Bey’in hakkımızdaki yazısı bizi çok şaşırttı. Çünkü yazıdaki 65 cümlenin tam 16’sını Vural Bey yazmış. Bu %25’lik oran sanırız onun için bir rekor.
Tebrikler Vural Bey!..
(Bu arada şunu da aktaralım. Vural Bey, bu cevap yazısını yazmak için yakın bir dostunu arıyor. TÜRKSOLU’nu çok beğendiğini ama son sayıdan elinde olmadığını söyleyip, bir tane kendisine göndermesini istiyor. Aldıktan sonra da oturup bu yazıyı yazıyor...)

..