ÖRGÜTLEME ÖZGÜRLÜĞÜ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ÖRGÜTLEME ÖZGÜRLÜĞÜ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Aralık 2020 Pazartesi

KÜRTLERİN İFADE VE ÖRGÜTLEME ÖZGÜRLÜĞÜ TEHLİKEDE

KÜRTLERİN İFADE VE ÖRGÜTLEME ÖZGÜRLÜĞÜ TEHLİKEDE

Feyzi Çelik ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN 30.01.2014 Kürtlerin ifade özgürlüğü ve örgütleme hakkı hep engellendi. KCK adı altında yapılan operasyonların öncelikli hedefi Kürtlerin haklarını bireyselliğe hapsedip kolektif haklarını engellemektir. Üstüne üstlük bunu devletin şiddet aygıtlarını (arama, yakalama, tutuklama, tecrit) kullanarak yapıyor. Devlet, Kürtlerin kolektif haklarını engellerken, onlara karşı kolektif cezalandırmaktan vazgeçmiyor. Tamamen düşmanca bir anlayışla bir suçlama konusunda araştırma yaparken suç ve cezanın şahsiliği ayaklar altına almaktadır. Örneğin yakalama amaçlı arama kapsamı hukuka aykırı bir şekilde en az 9-10 kişinin yaşadığı evin her yeri aranmakta, suçlama ile ilgili olmayan kişilerin kişisel eşyası, kitapları ve bilgisayarlarına el konulmaktadır. Ortada suç belirtisi olmadığı halde, sırf Kürtlerin yasal örgütlerinde yer aldıklarından hareketle telefonları dinlenmekte, bulundukları ortamları izlenmektedir. Öncelikle soyut bir suçlama oluşturulmakta sonradan o suçlamaya uygun delil arayışına girilmektedir. En çok başvurulan yollar ortam dinlenmesi, teknik takip ve iletişimin dinlenmesi ve kayıt alınmasıdır. Bunlardan ortam dinlenilmesi keyfiliğe en açık yöntemdir. Hedef bir yer olduğu için rastgele bir kişi adı kullanılıp o kişinin adına mahkemeden karar çıkarılmakta, karar çıkarıldıktan sonra en azından bir ay boyunca bir kişi hakkında alınan kararla yüzlerce kişinin bulunduğu ortam dinlenilerek delil elde etme yoluna gidiliyor. Onların gözünde bir Kürt hakkında karar alınması diğer Kürtler hakkında da karar alınması anlamına geliyor. İşin ilginç bir yanı da çoğu zaman hakkında ortam dinlenmesi kararı verilen kişinin o ortamda bulunmasına gerek de duyulmuyor. KCK İstanbul Ana Davasında böyle çok karar ve ortam dinlenmesi vardır. Yasalara göre teknik takip ya da ortam dinlenmesi kararı kimin hakkında alınmışsa onun hakkında uygulanmalıdır.
Hakkında karar alınan kişi o toplantıda bulunmuyorsa o ortam dinlemesi hukuka aykırı olur. Bu fark edildiği halde aynı kararla değişik günlerde izleme yapılmaya devam ediliyor ya da izleme kararı yenileniyor. Her defasında 1-3 ay şeklinde uzatılmasına karar verildiği düşünüldüğünde 20'den fazla kez uzatma kararları verildiği de dikkate alındığında bu uygulama yıllarca sürebilmektedir. Normalde ortam dinlenilmesi kararı alınması için suç işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesini gösteren deliller olmalıdır. Başka şekilde delil elde etmek de mümkün olmamalıdır. Ondan sonra ortam dinlenmesi kararı alınabilir. Genel olarak KCK dosyalarında soyut bir söylemle "KCK üst düzey yöneticilerinin o toplantıya katılacakları" iddiasına dayanılıyor. Bütün teknik takiplerin gerekçesi budur.

Bunun gerçekle bir alakası yoktur. Çünkü polis gerçekten o toplantıya katılanların KCK üst düzey yöneticileri olduğunu biliyorsa baskın yapıp yakalama imkanına sahiptir. Aslında polis, kendisi de bunun gerçek olmadığının farkındadır. Buna rağmen her teknik takibin gerekçesi bu oluyor. Soruşturmanın yönünü polis belirlediği için savcı ve hakimi kolayca ikna edebilmektedir. Polis ne diyorsa doğrudur anlayışıyla hareket eden savcı ve hakimler nasıl gerekçesiz arama, teknik takip kararları veriyorsa aynı şekilde tutuklama kararları da verebiliyorlar. KCK davalarında görülen önemli bir ihlal de kişisel bilgilerin ve yazılara el konuluyor olmasıdır. Bunların içinde günlükler, mektuplar, kitaplardan el yazısıyla yapılmış alıntılar çoğunluktadır.
Bunlar döküman adı altında alınmakta, okunmakta, yorumlanmaktadır. Çoğu zaman aleyhte delil olarak kullanılmaktadır. Oysa bir kişinin kendi özel defterine yazdığı yazılar bir başkasıyla paylaşılmadıkça burada yazılı olanlar ifade özgürlüğü kapsamındadır. Kişi nasıl ki, kafasında her türlü düşünceyi taşıma, oluşturma hakkına sahipse bu düşüncesini yazıya dökmesi, resim yapması da aynıdır. Defterler, ajandalar araştırılıyor özellikle el yazıları ne varsa el koyun emri verilmiştir. Örneğin gazetecinin haber taslağını yazdığı bloknot, bir BDP'linin okuduğu kitaplardan yaptığı alıntılar dahi suç delili olarak görülmüştür. Bir kağıt parçasının belge düzeyine gelebilmesi için hele silahlı örgütle ilgiliyse bu kağıdın başka bir örgüt üyesine iletilmek üzere hazırlanması gerekir.
İçeriğinin yazışma/haberleşme şeklinde olması gerekir. Devlet, kendisi koyduğu kurallar uymuyor, suç olarak tanımlanmış hususları idari/polis kararıyla ağır suç kapsamına alabiliyor. Kişilerin hukuksal güvencesi ayaklar altında bunu dile getirmek de ayrı bir suç kabul edilerek suç duyurusuna konu olabiliyor. Avukatlar da bundan nasiplerini alarak kişilerin savunma hakkı da kolektif bir şekilde engelleniyor. ***