17 Mart 2019 Pazar

ETNİK TERÖR VE TERÖRLE MÜCADELE STRATEJİLERİ. IRA, ETA, TAMİL KAPLANLARI ve PKK, BÖLÜM 2

ETNİK TERÖR VE TERÖRLE MÜCADELE STRATEJİLERİ. IRA, ETA, TAMİL KAPLANLARI ve PKK, BÖLÜM 2




VAKA SEÇIMI

Bu kitapta PKK terörü ve Türkiye’nin bununla mücadelesi karşılaştırmalı 
bir şekilde ele alınacak ve terör örgütü kendi faaliyet dönemiyle kısmen eş zamanlı etkinlik göstermiş ETA, IRA ve LTTE ile mukayese edilecektir.2

2 Bu örgütlerin LTTE dışında kalan üçü hakkında yapılan karşılaştırmalı çalışmalar için bkz. Cenker Korhan Demir, Sebeplerinden Mücadele Yöntemlerine Etnik Ayrılıkçı Terörizm, (Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara: 2017); Emin Gürses, Ayrılıkçı Terörün Anatomisi: IRA-ETA-PKK, (Bağlam Yayıncılık, İstanbul: 2001); Emin Gürses, “Ideological Basis and Tactics of Organized Ethnic Terrorism: The Cases of IRA, ETA, and PKK”, NATO Security Through Science Series, Sayı: 38, (2008); Erkin Özlen, “Comparative Experiences of Three Countries against Separatist Terrorism: Turkey, Spain, the UK”, Journal of Strategic Studies, Cilt: 1, Sayı: 4, (2009), s. 169-196.

 Söz konusu diğer üç örgüt günümüz itibarıyla terör faaliyetlerine son vermeye karar vermiş yahut operasyonel imkanlarını yitirdikleri için terör faaliyetlerini bitirmek zorunda bırakılmışlardır. Bu örgütleri silah bırakmaya yönelten yahut mecbur eden şartlar umulur ki Türkiye için de bir yol haritası çizmede 
faydalı olacaktır. Aynı şekilde bu örgütlerle mücadele yürütmüş İspanya, 
İngiltere ve Sri Lanka’nın terörle mücadelede dönem dönem uyguladıkları yanlış yöntemler ve bunun akabinde karşılaştıkları yükselen terör dalgası da Türkiye’nin terörle mücadelesinde nihai başarıya ulaşması için bir uyarı olarak görülebilir.

Karşılaştırma dahilinde ele alınan diğer üç terör örgütü de birçok açıdan PKK ile benzerlik göstermektedir. Bu örgütler hedef aldıkları ülkelerde sayısal olarak azınlığı oluşturan bir etnik grubu temsil ettikleri iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Her dört örgüt de kültürel, ekonomik ve siyasi bakımlardan mağduriyetler yaşamış 
etnik grupların biriktirdiği mağduriyet hissi ve öfke üzerine vücut bulmuş, bu hissiyat ile büyümüş ve örgütsel varlıklarını sürdürmek adına bu durumu etnik grubun hafızasında canlı tutmaya çalışmışlardır. 

Her dört örgüt temsil iddiasında bulunduğu etnik grupların bir ülke içinde belirli bir coğrafi bölgeyi kendi siyasi sınırları olarak tahayyül etmişlerdir. IRA, Birleşik Krallık’ın bir parçası olan Kuzey İrlanda’yı ve buradaki (özellikle Katolik) İrlandalı nüfusu temsil ettiği iddiasında bulunmuştur. ETA, İspanya’nın kuzey doğusunda ki Bask bölgesini ve burada yerleşik olan Bask halkını temsilen hareket ettiğini savunmuştur. LTTE, Sri Lanka’nın kuzey ve kısmen de doğu kıyılarında yoğunlaşan Tamil nüfusu adına faaliyet yürüttüğünü savunmuştur. PKK ise Türkiye’nin Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yoğun olarak yaşayan Kürtleri ve PKK’nın “Kuzey Kürdistan” şeklinde adlandırdığı bölgeyi temsil 
ettiğini öne sürmektedir.3
3 PKK “Batı Kürdistan” adını verdiği Suriye'nin kuzeyinde PYD, “Güney Kürdistan” adını verdiği Irak Kürdistan Bölgesi’nde PKK ve PÇDK, “Doğu Kürdistan” adını verdiği Batı İran’da ise PJAK ismi altında faaliyetgöstermektedir. Özellikle PYD konusunda detaylı bir çalışma için bkz. Can Acun ve Bünyamin Keskin, PKK’nın Kuzey Suriye Örgütlenmesi PYD-YPG, (SETA Rapor, İstanbul: 2016).

Bu örgütleri benzer kılan bir diğer husus da temsil iddiasında bulundukları etnik gruba mensup bireylerin birincil hedef olan ülkenin dışında da yaşamalarıdır. IRA Güney İrlanda’daki (İrlanda Cumhuriyeti) İrlandalı nüfus ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki (ABD) İrlanda diasporasıyla, ETA da Fransa’nın içlerine doğru 
uzanan Bask bölgesindeki Fransa Bask topluluğuyla temas kurmuş ve buralardan destek sağlamıştır. LTTE Hindistan’ın Tamil Nadu eyalet nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Tamiller ile böyle bir ilişki geliştirmiştir. PKK Irak, Suriye ve İran ile Avrupa diaspora Kürtleriyle köprü kurmak istemiştir. Her dört örgüt de bu akraba topluluklardan ciddi boyutlara varan yardım görmüştür. Yine her dört örgüt de uluslararası destek sağlamak için sadece akraba topluluklardan değil birçok uluslararası aktörle (kimi devletler ve birtakım terör örgütleri ile) ilişki içerisinde olmuştur. Bu sınır ötesi destek boyutunun teröre ve terörle mücadeleye etkisi ileriki bölümlerde ayrıca irdelenecektir.

Yukarıda bahsedilen ve sayısı daha da artırılabilecek benzerliklere rağmen söz konusu dört örgütün gerek uyguladıkları yöntemler gerekse onlara yönelik terörle mücadele yöntemleri zaman içerisinde farklılaşmış ve ortaya çıkan terör stratejileri, yöntemleri ve bilançoları değişiklik göstermiştir. Bu farklar hem örgütler arası mukayese hem de tek bir örgütün zaman içerisindeki değişiminde görülebilir.

Aralarındaki benzerliklerin yanı sıra söz konusu vakaların seçimindeki bir diğer unsur da bu vakaların gerek terör literatürü gerekse Türkiye siyaseti açısından büyük önem arz etmesidir. Bu çalışmada PKK ile karşılaştırmalı olarak incelenen IRA 2 bin 670 saldırıyla Global Terrorism Database’in (GTD) 1970-2010 arası 
dönem için yaptığı etkinlik sıralamasında en etkin üçüncü terör örgütü olmuşken ETA 2 bin 24 müstakil saldırıyla listede dördüncü sırada yer bulmuştur. Her dört örgüt de hedef aldıkları ülkeler için büyük can kaybı ve ekonomik maliyete neden olmuş hatta Sri Lanka örneğindeki gibi bir süreliğine de facto toprak kaybına yol açmıştır. Bu sebeplerle söz konusu örgütler hedef aldıkları ülkeler 
için birincil derecede güvenlik tehdidi haline gelmişlerdir.

Mevzubahis örgütlerden tarihi en eskiye götürülebilecek olanı IRA’dır. Bugünkü İrlanda Cumhuriyeti’nin 121 yıllık Britanya kontrolünün ardından verdiği bağımsızlık savaşı ve 1921’de elde ettiği bağımsızlık bir bakıma IRA’nın başarısı olarak görülebilir. Bu dönemde faaliyet gösteren IRA örgütü Eski IRA (Old IRA) adıyla anılmaktadır. Ancak Eski IRA yeni kurulan İrlanda Cumhuriyeti’nin 
İngiltere’yle yaptığı anlaşmayı reddederek İrlanda Cumhuriyeti’ni iç savaşa sürüklemiştir. Ne var ki bu savaşı kazanamamış dolayısıyla Birleşik Krallık toprakları içinde kalan Kuzey İrlanda’yı İrlanda Cumhuriyeti’ne eklemleyerek bir Birleşik İrlanda Cumhuriyeti kurma hedefini gerçekleştirememiştir. 

Aşağıda örgütsel yapı tartışmasında görüleceği gibi IRA birçok defa bölünmeler yaşamıştır. Bugün IRA denilince akla gelen örgüt 1969’daki ayrışma sonucu ortaya çıkmıştır. Bu ayrışmada örgüt Resmi IRA (The Official IRA, OIRA) ve Geçici IRA (The Provisional IRA, PIRA) olmak üzere iki ana kola bölünmüştür. 
The Provos ve İrlanda dilinde Oglaigh na hEireann olarak da bilinen PIRA eylemlerinin sayısının çokluğu ve etkisinin büyüklüğü nedeniyle kısaca IRA olarak adlandırılmaya devam etmiştir. PIRA (ya da bu metinde ve literatürde anıldığı kısa adıyla IRA) 1960’ların sonunda başlayan Kuzey İrlanda’daki İngiltere karşıtı tepkilerin İngiltere tarafından şiddet yoluyla bastırılması neticesinde toplumsal destek bulmuş ve İngiliz askerlerini hedef alan ilk ölümcül 
eylemini 1971’de gerçekleştirmiştir. 1972 ise sorunlu yıllar (the troubles) olarak anılan şiddet döneminin en kanlı yılı olmuş ve bir sene içerisinde 497 kişi çatışmalarda ve terör eylemlerinde hayatını kaybetmiştir.4
4 Richard English, “Belfast’s Bloodiest Year”, The Irish Times, 12 Mayıs 2007.


Örgüt uzun yıllar süren (1969-1997) terör eylemlerini üç sene süren (1994-1997) ve zaman zaman terör eylemleriyle kesilen müzakerelerin ardından 1997’de ilan ettiği nihai ateşkesle sonlandırmıştır. Britanya ve İrlanda hükümetleri ile Kuzey İrlanda partileri tarafından 1998’de imzalanan Belfast Anlaşması’nı (daha yaygın kullanılan adıyla Hayırlı Cuma Anlaşması) destekleyen örgüt 2005’te tamamen silahsızlanmıştır. Her ne kadar halen Gerçek IRA 
(The Real IRA) ve Sürekli IRA (The Continuity IRA) gibi Kuzey İrlanda’nın 
Birleşik Krallık’tan ayrılması için faaliyet yürüten örgütler olsa da bunlar günümüz itibarıyla oldukça etkisizlerdir. Bu sebeple Kuzey İrlanda’da IRA terörü ve şiddet yoluyla bağımsızlık arama mücadelesinin sona erdiği dile getirilebilir.

Bu kitapta PKK ile karşılaştırmalı bir şekilde analiz edilen ikinci örgüt ETA’dır. 1959’da Franko yönetimindeki İspanya’da kurulan ETA, Bask bölgesinin bağımsızlığını gerçekleştirmek için şiddet yolunu benimsemiştir. Bu yöntemle İspanya ve Fransa toprakları arasında bölünmüş olan tarihi Bask bölgesinde bilinen ve Avrupa’nın yaşayan en eski halkı olarak kabul edilen Bask ulusu 
ETA tarafından birleşik bağımsız bir Bask ülkesi içinde birleştirilmek istenmiştir. İspanya’nın 1979’da Bask Bölgesi’ne tanıdığı özerkliği yeterli görmeyen ETA terör eylemlerini bu tarihten sonra da sürdürmüştür. Örgüt, IRA silahsızlanmasını tamamladıktan altı sene sonra 20 Ekim 2011’de tek taraflı ateşkes ilan etmişse de İspanya terörle mücadele politikasından taviz vermeyerek ETA liderliği ve üyelerine yönelik operasyonlarına devam etmiştir. Sonuç itibarıyla ETA toplumsal desteğini yitirdiği gibi terör üretme araçları ve imkanından da mahrum kalmış, terör kampanyasını sonlandırmış ve İspanya gündeminden düşmüştür.

Bu kitapta ele aldığımız üçüncü örgüt Sri Lanka’da faaliyet göstermiş LTTE ya da sıklıkla kullanılan adıyla Tamil Kaplanları’dır. ETA ve IRA’ya kıyasla Türkiye’de daha az bilinen bir örgüt olduğu için LTTE hakkında kısa bir arka plan bilgisi vermek gerekmektedir. Sri Lanka’nın Tamil topluluğu ülke çoğunluğunu 
oluşturan Sinhala nüfusundan hem dilsel hem de dini bakımdan farklıdır. Ülke nüfusunun çoğunluğunun konuştuğu Sinhala dilinden farklı olarak Tamil dili konuşan Tamil azınlığı dini açıdan da çoğunluğu Budist olan Sinhala nüfusundan Hindu inanışıyla ayrışmaktadır.5
5 Ülkede azınlık dinleri olarak Müslümanlık ve Hristiyanlık inanışı da yaygındır.

Tamillere bağımsız bir ülke kazandırmak amacıyla 1976’da kurulan Tamil Kaplanları 2009’da askeri olarak yenilgiye uğratılana kadar ülkenin kuzey ve doğusundaki Tamil nüfusu yoğunluklu bölgelerin bağımsızlığı için mücadele etmiştir. LTTE’nin 1983’te Jaffna eteklerinde bir askeri kontrol noktasına baskın yaparak 13 Sri Lanka askerini öldürmesi uzun yıllar olanca şiddetiyle sürecek Sri Lanka İç Savaşı’nın (1983-2009) başlangıcı kabul edilir. Sri Lanka 
ordusu birbiri ardına çöken barış müzakerelerinden sonra 2006’da LTTE’ye karşı topyekun bir askeri harekat başlatmış ve LTTE, örgüt lideri Prabhakaran’ın 2009’da öldürülmesiyle silahlı mücadeleyi sona erdirdiğini duyurmuştur.6

6 Dean Nelson, “Tamil Tiger Leader Vellupia Probhakaran ‘Shot Dead’”, The Telegraph, 18 Mayıs 2009.

Sri Lanka’daki Sinhala-Tamil ayrımının siyaseten önem kazanması ve LTTE’nin silahlı mücadele programını uygulamaya koymasının uzak nedenleri İngiliz kolonyal yönetimi döneminde bulunabilir. 

Bu süreçte bir milyon Tamil’i Hindistan’dan Sri Lanka’ya taşıyıp burada çalıştıran Britanya İmparatorluğu ülke bürokrasisinde de Tamillere yüksek mevkiler vermiştir. Sri Lanka’nın (Seylan adıyla) bağımsızlık kazandığı 1948’den sonra Tamiller kolonyal dönemde elde ettikleri imtiyazlarını bir bir kaybederken 1956’da iktidara gelen Solomon Bandaranaike’nin Tamilleri dışlayıcı politikaları 
bu halkı üniversitelerde okumak ve kamuda çalışmak için Sinhala dilini öğrenme mecburiyetinde bırakmıştır (Tablo 1). Başbakan Bandaranaike bir mülakatta Sinhala’yı resmi dil olarak kabul ederken Tamil diline bu statünün verilmemesi nin Tamillerde yarattığı huzursuzluğa dair bir soruya cevap verirken Sinhala’nın 
nüfusun yüzde 70’inin konuştuğu dil olduğu için tercih edildiğini belirtmiş ve Tamil diline de makul bir kullanım (reasonable use) imkanı sunduklarını ifade etmiştir.7

7 “Sri Lanka+Tamil Tigers: Evolution of the Ethnic War [Belgesel Film]”, BBC.

Bandaranaike ironik şekilde bir Budist rahibin gerçekleştirdiği suikast sonucu öldürüldükten kısa süre sonra eşi Sirimavo Bandaranaike dünyanın ilk kadın başbakanı olarak göreve başlarken Jaffna’da Tamil protestoları çoktan başlamıştır. Kısa bir süre sonra silahlı çatışmalar başladığında LTTE silahlı mücadele veren birçok örgütten biridir. Bandaranaike soy ismini taşıyan bir diğer siyasetçi (Solomon ve Sirimavo Bandaranaike’nin kızı) Chandrika Bandaranaike 
Kumaratunga cumhurbaşkanlığı döneminde Tamillerin yaşadığı acılara kulak veren ve bunu gündeme taşıyan ilk üst düzey politikacı olmuştur. Ancak ardı arkası kesilmeyen terör saldırıları ve taktik amaçlarla geçici olarak ilan edilip LTTE güçlenince sona erdirilen ateşkesler bu ılımlı siyasetin yerini güvenlik öncelikli politikalara bırakmasına neden olmuştur.

İNDEKS
PYD 56, 95, 96, 97, 117, 187, 191, 192, 194, 195
YPG 56, 95, 129, 192
PJAK 56
PÇDK 56
TAK 56, 174
YDG-H 56, 116, 181
YPS 56, 116, 181
Sinn Fein 40, 42, 86, 143, 144, 147, 210
HDP 15, 53, 111, 112, 159, 174, 179, 198, 210, 211, 214
DBP 111, 112, 187
PNV 126, 149
Herri Batasuna / Batasuna 43, 88, 89, 104, 147, 148, 149, 210
Öcalan, Abdullah 47, 52, 53, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 94, 112, 130, 131, 159, 164, 169, 170, 171, 211
Karayılan, Murat 53, 58, 60, 61, 62, 128, 159, 162, 170, 173, 181, 183, 186
Bayık, Cemil 53, 58, 59, 60, 61, 62, 183, 184, 211
Hozat, Bese 53, 58, 60, 116, 186
Prabhakaran, Velupillai 45, 47
Adams, Gerry 43, 143
Sands, Bobby 101
EYP / Mayın 166, 168, 178, 190
Suikast 205, 2014
Kalekol 166, 168, 178, 186, 188, 190, 191, 215
Meskun Mahal / Hendek 28, 109, 115, 116, 141, 157, 161, 162, 169, 179, 181, 182, 183, 188, 194, 205, 213, 
Korucu 74, 114, 213
Köy Boşaltma 169, 170, 173
Fırat Kalkanı 191, 192, 193
Zeytin Dalı 117, 191, 196, 197
Irak 19, 23, 51, 56, 61, 83, 128, 129, 131, 133, 161, 164, 165, 166, 181, 186, 188, 198, 199, 212, 213, 215
İran 19, 56, 61, 92, 128, 165, 166, 181, 188, 212 
Suriye 19, 56, 94, 95, 117, 128, 129, 131, 133, 161, 165, 181, 187, 188, 189, 191, 192, 193, 195, 198, 199, 212, 213, 215
Gerilla 16, 27, 28, 33, 40, 61, 72, 98, 110, 115, 126, 139, 141, 144, 145, 150, 153, 154, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164, 166, 168, 169, 170, 171, 174, 180, 181, 191, 205, 206, 216
Hücre 32, 37, 38, 40, 41, 44, 45, 49, 50, 61, 81, 82, 93, 122, 123, 213, 
KDP 186
Mao Zedong 157, 162
Başsız Bırakma (Decapitation) Stratejisi 43, 45, 61, 147, 205, 210, 211, 212, 
Caydırma Stratejisi 187
Yalnızlaştırma Stratejisi 10, 205
Çevreleme Stratejisi 187
Hava Operasyonu / Harekatı 59
Süpürme Harekatı 191
Rakipleri Yok Ederek Grubun Tek Temsilcisi Haline Gelme 33, 73, 137, 139, 150
Provokasyon Stratejisi 118, 137, 139, 140, 144, 145, 151, 179, 184
Yıpratma Savaşı Stratejisi 139, 144, 150, 151, 153, 160, 162, 163, 170, 183
Ortak Acı / Acıyı Yayma 16, 17, 111, 156, 199
Kült Liderlik 38, 57, 61
Uyuşturucu / Kokain / Kenevir / Eroin 82, 88, 92, 93, 94, 97, 98, 132, 189,198, 
Haraç 53, 82, 87, 88, 91, 92, 94, 97, 132, 198
Soygun 82, 88, 125, 140, 141, 142
Twitter / Sosyal Medya / Sosyal Paylaşım 99, 109, 110, 133
Karşı Propaganda 103, 105, 108, 117, 122
Kayyum 112, 176, 187, 188
İstihbarat 46, 60
Radikalleşme / Radikalizasyon / Tersine Radikalleşme 14, 33, 120, 138, 199, 203
Canlı Bomba 152, 174, 175, 205
Çocuk Asker /Militan 9, 14, 15, 16, 28, 32, 40, 41, 43, 44, 45, 60, 73, 75, 77, 81, 82, 83, 88, 94, 99, 111, 116, 119, 120, 121, 122, 123, 125, 126, 
127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134, 138, 145, 149, 151, 153, 155, 157, 165, 166, 169, 174, 188, 190, 200, 203, 209, 213, 216
Sivil(Leri) Hedef 27, 28, 65, 178, 191
Kandil 51, 59, 61, 111, 131, 187
Stratejik Savunma 162, 163, 168
Stratejik Denge 163, 168
Stratejik Saldırı 163, 168
Entegrasyon 188, 204
Rehabilitasyon 108, 157, 212
Müzakere 10, 21, 22, 30, 87, 90, 144, 146, 147, 148, 155, 170, 171, 177, 178, 197, 199, 210, 211, 212
Ateşkes 15, 21, 23, 74, 119, 127, 145, 154, 155, 163, 184, 197
Terör Kampları 128

B u kitap PKK terörünü ve bu teröre karşı uygulanan mücadele yöntemlerini etnik-ayrılıkçı teröre maruz kalmış başka örneklerle karşılaştırmalı olarak inceliyor. 

Etnik terör örgütleri 
(a) Etnik rakiplerini yok ederek grubun tek temsilcisi haline gelme, 
(b) Devleti orantısız güç kullanmaya itecek kışkırtma/provokasyon ve 
(c) Yıpratma savaşı stratejilerini uygular. 

Buna karşılık etnik terörle caydırıcı, önleyici ve cezalandırıcı güvenlik uygulamalarının etkin kullanıldığı aktif savunma stratejisiyle mücadele edilir. Terör örgütünün şiddet üretme kapasitesini doğrudan hedef alan bu güvenlik politikaları örgütü uluslararası ağlarından koparacak askeri ve diplomatik uygulamalarla desteklenir. 

Bu noktada örgüte sponsor olan ülkelere uygulanacak ikna politikaları ve örgütün sınır ötesindeki varlığına yapılacak askeri operasyonlar önemli adımlardır.

Etnik terörün uzak yahut kök nedenlerini hedef alacak ve örgütü etnik tabanından koparacak sosyoekonomik ve sosyokültürel entegrasyon, 
de-radikalizasyon ve rehabilitasyon politikalarıyla terörle mücadele tamamlanır. Bu süreç kısaca örgütü yalnızlaştırma stratejisi olarak adlandırılır. Sosyoekonomik ve sosyokültürel politikalarla etnik tabanından ve uluslararası siyaset enstrümanlarıyla da uluslararası ağlarından koparılan örgütler salt güvenlik uygulamalarıyla doğrudan hedef alınıp ortadan kaldırılabilir.

Etnik Terör ve Terörle Mücadele Stratejileri etnik-ayrılıkçı terörün evrelerini, stratejilerini, taktiklerini ve teröre hedef olan ülkelerin terörle mücadele stratejilerini PKK, IRA, ETA ve Tamil Kaplanları örnekleri üzerinden tartışıyor.

***

ETNİK TERÖR VE TERÖRLE MÜCADELE STRATEJİLERİ. IRA, ETA, TAMİL KAPLANLARI ve PKK BÖLÜM 1

ETNİK TERÖR VE TERÖRLE MÜCADELE STRATEJİLERİ. IRA, ETA, TAMİL KAPLANLARI ve PKK, BÖLÜM 1




HÜSEYİN ALPTEKİN
SETA


İstanbul Şehir Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir. Lisans eğitimini Beykent Üniversitesi İşletme ve Uluslararası İlişkiler bölümlerinde 2004’te tamamlayan Alptekin yüksek lisans derecesini 2006’da Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden aldı. Lisansüstü çalışmalarını 2008’de kadar Utah Üniversitesi'nde sürdüren Alptekin doktora çalışmalarını “Explaining Ethnopolitical Mobilization: Ethnic Incorporation and 
Mobilization Patterns in Bulgaria, Cyprus, Turkey, and Beyond” başlıklı teziyle Texas Üniversitesi-Austin Siyaset Bilimi Bölümü'nde tamamladı. Başlıca akademik ilgi alanları arasında karşılaştırmalı siyasi kurumlar, etnik siyaset, milliyetçilik, Türkiye ve Ortadoğu politikası ve sosyal bilim araştırmaları metodolojisi yer alan Alptekin'in araştırmaları Ethnic and Racial Studies, 
Mediterranean Politics, Nationalism and Ethnic Politics, Afro Eurasian Studies, Insight Turkey, Wiley-Blackwell Encyclopedia of Political Thought’ta yayımlandı.

SETA Kitapları 35
ISBN: 978-975-2459-74-8
© 2018 SET Vakfı İktisadi İşletmesi
1. Baskı: Nisan 2018, İstanbul


Bu yayının tüm hakları SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’na aittir. SETA’nın izni olmaksızın yayının tümünün veya bir kısmının elektronik veya mekanik (fotokopi, kayıt ve bilgi depolama, vd.) yollarla basımı, yayımı, çoğaltılması veya dağıtımı yapılamaz. Kaynak göstermek suretiyle alıntı yapılabilir.

Editör: Mehmet Akif Memmi
Düzelti: Mustafa Said İşeri, Bahar Albayrak
Baskı ve Cilt: Turkuvaz Haberleşme ve Yayıncılık A.Ş., İstanbul
SETA Kitapları
Nenehatun Cd. No: 66 GOP Çankaya 06700 Ankara
Tel: +90 312 551 21 00 | Faks: +90 312 551 21 90
www.setav.org | info@setav.org


İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR 7
TAKDİM 9

I. BÖLÜM

GİRİŞ 11
VAKA SEÇIMI 17
TEMEL KAVRAMLAR 24
BÖLÜMLER 32

II. BÖLÜM

ÖRGÜTSEL YAPI 35
GIRIŞ 37
IRA’NIN ÖRGÜTSEL YAPISI 39
IRA’NIN LIDER KADROSU 42
ETA’NIN ÖRGÜTSEL YAPISI 43
ETA’NIN LIDER KADROSU 44
LTTE’NIN ÖRGÜTSEL YAPISI 45
LTTE’NIN LIDER KADROSU 47
PKK’NIN ÖRGÜTSEL YAPISI 47
PKK’NIN LIDER KADROSU 57

SONUÇ 61

III. BÖLÜM

HEDEF SEÇIMI VE CAN KAYIPLARI 63
GIRIŞ 65
IRA 65
ETA 69
LTTE 72
PKK 74

IV. BÖLÜM


TERÖRÜN AŞAMALARI 79
GIRIŞ 81
FINANS VE LOJISTIK DESTEK SAĞLAMA 82
PROPAGANDA 98
MİLİTAN EDINME VE EĞİTİM 119
SONUÇ 131

V. BÖLÜM

TERÖR STRATEJİLERİ, TAKTİKLERİ 
VE TERÖRLE MÜCADELE YÖNTEMLERİ 135
GIRIŞ 137
IRA 138
ETA 144
LTTE 150
PKK 157

VI. BÖLÜM

SONUÇ 207
KAYNAKÇA 217
İNDEKS 229

KISALTMALAR

ARGK : Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu (Arteşa Rizgariya Gele Kurdistane)
BM : Birleşmiş Milletler
DBP : Demokratik Bölgeler Partisi
DEAŞ : Irak ve Şam Devleti
ERNK : Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi (Eniya Rızgariya Netawiya Kürdistan) 
ETA : Bask Yurdu ve Özgürlük (Euskadi ta Askatasuna)
FARC : Kolombiya Devrimci Silahlı Gücü (Fuerzas Armadas Revolucionarias de Colombia)
FLNC : Korsika Ulusal Kurtuluş Cephesi (Fronte di Liberazione Naziunale Corsu)
GAL : Anti Terörist Özgürlük Grupları (Grupos Antiterroristas de Liberacion)
GTD : Global Terrorism Database
HDP : Halkların Demokratik Partisi
HPG : Halk Savunma Güçleri (Hezen Parastina Gel)
HRK : Kürdistan Kurtuluş Güçleri (Hezen Rizgariya Kurdistan)
ICG : Uluslararası Kriz Grubu (International Crisis Group)
INLA : İrlanda Ulusal Kurtuluş Ordusu (Irish National Liberation Army)
IRA : İrlanda Cumhuriyet Ordusu (Irish Republican Army) 
JİTEM : Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele
KCK : Kürdistan Demokratik Toplum Konfederalizmi (Koma Civaken Kurdistan) 
KDHB : Kürt Demokratik Halk Birlikleri 
KJB : Yüksek Kadın Topluluğu (Koma Jinen Bilind)
Kongra-Gel: Kürdistan Halk Meclisi (Kongra Gele Kurdistan)
LTTE : Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları (Liberation Tigers of Tamil Eelam [Tamilila Vitutalaip Pulikal])
MDD : Milli Demokratik Devrim
NORAID : İrlanda Kuzey Yardımı Komitesi (Irish Northern Aid Committee)
OIRA : Resmi IRA (The Official IRA)
PIRA : Geçici IRA (The Provisional IRA)
PKK : Kürdistan İşçi Partisi (Partiya Karkaren Kurdistan)
PNV : Bask Milliyetçi Partisi (Partido Nacionalista Vasco) 
PYD : Demokratik Birlik Partisi (Partiya Yekitiya Demokrat)
RUC : Kuzey İrlanda Polis Gücü (Royal Ulster Constabulary) 
TAK : Kürdistan Özgürlük Şahinleri (Teyrebazen Azadiya Kurdistan)
THKO : Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu
THKP-C : Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi
TİKKO : Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu
TSK : Türk Silahlı Kuvvetleri
UDA : Ulster Savunma Topluluğu (Ulster Defence Association)
UFF : Ulster Özgürlük Savaşçıları (Ulster Freedom Fighters)
UVF : Ulster Gönüllü Gücü (Ulster Volunteer Force)
YDG-H : Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (Tevgera Ciwanen Welatparez Yen Şoreşger)


TAKDİM

Türkiye 1960’lardan bugüne farklı terör örgütleriyle mücadele etmektedir. 
Bu mücadele neticesinde THKO, ASALA, Hizbullah gibi farklı ideoloji, 
strateji ve taktiklere sahip pek çok terör örgütü sırayla tarih sahnesinden 
silinmiştir. Ancak 1978’de kurulan ve Türkiye güvenlik güçlerine karşı 
ilk eylemini 1984’te gerçekleştiren PKK kırk yıldır ülkemiz için güvenlik 
tehlikesi oluşturmuştur. Tüm bu süreçte PKK, Türkiye sınırları içerisinde 
hiçbir somut kazanım elde edememiş ancak ülke için öncelikli bir güvenlik 
tehdidi olmayı sürdürmüştür.

Türkiye açısından bu denli önem arz eden bir konu olmasına rağmen 
PKK terörü hakkında bir literatürün oluştuğu söylenemez. PKK’ya dair 
sistemli veriler, yerinde ve genelleştirmeye elveren kavramsallaştırmalar, 
güncel terör çalışmalarını içeren kapsamlı bir literatür taraması, örgütün 
kendi gözünden kimliği ve rasyonalitesini anlamaya yönelik çalışmalar, 
terör örgütünü farklı ülkelerde faal olan benzer örgütlerle sistemli bir şekilde 
karşılaştıran perspektifler ve tüm bunların ışığında yapılabilecek 
bütüncül analitik çözümlemeler halen yeterli derecede ortaya konulmuş 
değildir. Oysaki PKK terörü gibi önemli bir konuda güncel realiteyi de 
içerecek şekilde her sene onlarca tez, bir o kadar kitap ve makale ortaya konulmalıdır. 
Bu açıdan Türkiye’deki terör çalışmalarının benzer sorunlarla 
yüzleşen ülkelere kıyasla zayıf kaldığı söylenebilir.

SETA bünyesinde basılan pek çok kitap, rapor ve analiz bu eksikliği 
doldurmaya çalışmaktadır. Etnik siyaset ve etnopolitik mobilizasyonun çeşitli 
veçhelerinde bugüne kadar pek çok eser vermiş Hüseyin Alptekin’in 
kaleme aldığı elinizdeki kitap da bu eksikliği doldurmaya hizmet edecek 
önemli bir çalışmadır. 

Etnik Terör ve Terörle Mücadele Stratejileri ismini taşıyan kitap PKK’yı 
farklı ülkelerde faaliyet göstermiş diğer üç etnik terör örgütüyle kıyaslamaktadır. 
PKK, IRA, ETA ve Tamil Kaplanları kitapta dört ana tema açısından 
incelenmiştir: (a) örgütsel yapı, (b) hedef seçimi ve terörün insani bilançosu, 
(c) terörün finans, propaganda, militan edinimi ve eğitim aşamaları 
ve (d) ortaya konan terör stratejileri, taktikleri ile terörle mücadele yön
temleri. Her başlık spesifik terör stratejileri ve terörle mücadele stratejilerini 
tartışmakta, bu tartışmaları terör literatüründeki bulgular, veriler ve özellikle 
PKK örneğinde yazarın kendi saha gözlemleriyle harmanlamaktadır. 
Bu kapsamlı analiz neticesinde Alptekin terörün mücadele ya da müzakere 
ile son bulduğu örnekleri inceleyerek her halükarda etnik terör örgütlerinin 
bir “yalnızlaştırma” stratejisiyle zayıflatılıp akabinde sona erdirilebileceğini 
savunmaktadır. Bu strateji doğrultusunda örgütün uluslararası bağlantılarının 
kesilmesi ve etnik tabanı üzerindeki etkisinin kırılması suretiyle yalnızlaştırılması 
öngörülmektedir. Yalnızlaşan örgütler ise ister katı güvenlik tedbirleriyle isterse pazarlık gücü kırılmış örgütün sonunda kendini tasfiye edeceği bir diyalog sürecine sokulmasıyla ortadan kaldırılabilmektedir.

Türkiye’nin güncel terörle mücadele yöntemi de Alptekin’in yalnızlaştırma 
stratejisi çizgisinde okunabilir. Bir yandan ülke içindeki güvenlik operasyonlarıyla örgütün konsolide etmeye çalıştığı KCK yapılanması sökülüp atılmakta, örgütün yurt içinden devşirmeye çalıştığı insan ve mali destek ağları bir bir kesilmektedir. Türkiye bu güvenlik sürecine paralel olarak örgütün ulaşmaya çalıştığı toplumsal kesimlere yönelik yapıcı bir hizmet ve kimlik siyaseti de takip etmektedir. Bir yandan da PKK’ya destek sunan ülkeler üzerinde –o ülke bir süper güç dahi olsa– baskı kurulmakta, buna paralel olarak örgütün yurt dışında kontrolü altındaki bölgelere harekatlar düzenlenmektedir. 

Umulur ki Türkiye tüm bu çabalarının karşılığını alacaktır. Bu mücadelede 
asıl sorumluluk ve pay mücadelenin arkasında somut bir kararlılık gösteren siyasi iradede ve sahada hayatlarını tehlikeye atarak mücadele eden 
güvenlik güçlerimizdedir. Ancak biz sosyal bilimciler de artık neredeyse üç 
neslin hayatına damga vuran bu terör tehdidini aşmada sahadaki pratisyenlere 
katkı verme sorumluluğu taşımaktayız. Umulur ki bu kitap da hem 
Türkiye’nin sırtındaki terör kamburunu atmasına fayda sunacak hem de 
terör literatüründe önemli bir akademik çalışma olarak yerini alacaktır.

PROF. DR. BURHANETTIN DURAN
SETA Genel Koordinatörü
Nisan 2018-İstanbul

I. BÖLÜM

GİRİŞ

Türkiye 1960’lı yıllardan itibaren terör sorunuyla yüzleşmektedir. 
Bu süreçte DEV-SOL (Devrimci Sol), TİKKO (Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu), MLKP (Marksist-Leninist Komünist Parti) gibi devrimci/radikal sol terör örgütlerinden Hizbullah, El-Kaide, DEAŞ gibi fundamentalist terör örgütlerine ve nihayet ASALA ve PKK (Kürdistan İşçi Partisi, Partiya Karkaren Kurdistan) gibi 
etnik terör örgütlerine kadar farklı ideoloji, strateji ve taktikler benimseyen örgütlerin saldırılarına maruz kalmış ve bunlara karşı çeşitli mücadele yöntemleri benimsemiştir. Bunlar arasında PKK eylemlerinin sürekliliği, sayısı ve etkisi bakımından diğer örgütlerden farklılaşmaktadır. Öyle ki PKK terörü zaman içerisinde Türkiye’nin bir numaralı güvenlik problemi haline gelmiştir. Bu kitap 
PKK terörünü ve buna karşı uygulanan mücadele yöntemlerini etnik-ayrılıkçı teröre maruz kalmış başka örneklerle karşılaştırmalı olarak inceleyecektir. Kitapta bu karşılaştırma kapsamında ele alınacak diğer terör örgütleri Bask Yurdu ve Özgürlük (Euskadi Ta Askatasuna, ETA), İrlanda Cumhuriyet Ordusu (Irish Republican Army, IRA) ve Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları’dır (Tamilila Vitutalaip Pulikal, LTTE).

Elinizdeki kitap etnik terörü kesinkes bitirecek genelgeçer bir formül sunma iddiasında değildir. Ancak spesifik araç ve yöntemleri farklı koşullara göre uyarlanması gereken birtakım genel değerlendirmelere ulaşmayı mümkün kılmaktadır. Kısaca ifade etmek gerekirse etnik terör örgütlerini ortadan kaldıracak en temel strateji örgütü gerek çeşitli ağlarla dahil olduğu uluslararası zeminde gerekse hükmetmeye çalıştığı etnik tabanı içinde yalnızlaştırmaktır. 
Uluslararası boyutta örgütün finansal ve lojistik destek ağı kırılarak örgüt izole edilir. Bunun aracı imkan dahilindeyse destekçi ülkenin birtakım ekonomik, diplomatik hatta askeri yaptırımlarla doğrudan cezalandırılmasıdır. Teröre destek sağlayan ülkeler terör mağduru ülke tarafından doğrudan cezalandırılamasa bile bu ülkelerin terör sponsorluğu faaliyetleri belgelendirilmiş tespitlerle ifşa edilebilir, bu yolla uluslararası yaptırım yolları aranabilir. Sopa yöntemi diyebileceğimiz yaptırımların mümkün olmadığı, etkin sonuç vermediği yahut aşırı maliyet taşıdığı durumlarda havuç yöntemi denenebilir. Böylece söz konusu sponsor ülkeyle ortak çıkarlar tanımlanarak bu ülkeyi düşmanca tavır takınmaya iten rasyonel sebepler ortadan kaldırılabilir. Tarih boyunca defalarca görüldüğü üzere eski düşmanlardan yeni müttefikler oluşturma yoluna gidilebilir.

Örgütün yalnızlaştırılması gereken bir diğer zemin ise temel insan kaynağı ihtiyacını karşıladığı, tabanı olarak gördüğü, temsil ettiğini öne sürdüğü ve hükmetmeye çalıştığı etnik gruptur. Etnik ayrılıkçı örgütlerin dayandığı etnik grubun üyelerine siyasal, sosyal ve ekonomik mobilizasyon kanalları tamamen açılarak ülke toplumuna entegre olmaları sağlanmalıdır. Örgütün devlet güvenlik güçlerini provoke etmesiyle bu kanalların devlet tarafından kapatılması gibi durumlara yol açacak uygulamalardan kaçınmak gerekir. Bunun en bariz yöntemi devlet kurumlarının militanı sempatizandan, sempatizanı barışçıl aktivistten, barışçıl aktivisti ise etnik grubun apolitik üyelerinden ayıracak politikalar geliştirmesidir. Hedef seçerken hassasiyetin kaybedilmesi bu kitlede radikalleşme doğuracak, kitleyi örgüte katılma yahut lojistik, finansal 
veya istihbari destek sağlama yollarına itebilecektir. 

Uluslararası toplumda ve kendi etnik tabanlarında yalnızlaştırılan örgütler ise tümüyle terörle mücadelenin güvenlik boyutu alanına girebilecek ve devlet güvenlik güçlerine karşı şiddet üretme kapasitelerindeki asimetrik fark sebebiyle ya güvenlik operasyonlarıyla çökertilerek tümüyle ortadan kaldırılacak ya da 
küçük ve marjinal terör örgütlerine dönüşeceklerdir. Örgütlerin küçülmeleri onların şiddet üretemeyeceği anlamına gelmez. Aksine bu örgütler ses getiren eylemler gerçekleştirebilirler. Ancak güç farkından dolayı askeri hedefler karşısında şansı olmayan böylesi örgütler sivillerden mürekkep yumuşak hedeflere yönelecek ve etnik tabanları gözünde “meşruiyet” sorunu yaşayarak daha da marjinalize olacaklardır.

Etnik/ayrılıkçı terör örgütleri yaslandıkları etnik kimliği ortak bir acı yahut tarihten seçilmiş bir travma1 etrafında kendi belirlediği doğrultuda inşa edebildiği, bu acıdan kaynaklanan toplumsal öfke ve duygusal kopuşu sürdürülebilir kıldığı, bu toplumsal psikolojiyi yaydığı etnik tabanından militan devşirebildiği, finansman ve lojistik destek sağlayabildiği müddetçe varlığını 
sürdürebilirler. 

1 Grup tarihinde travma çerçevesinde tanımlanmış olayların etnik grup kimliği inşasındaki rolü için bkz. Vamık Volkan, “Transgenerational Transmissions and Chosen Traumas: An Aspect of Large-Group Identity”, Group Analysis, Cilt: 34, Sayı: 1, (2001), s. 79-97.

Hatta bu örgütler –PKK örneğindeki gibi– zamanla şiddetle var olan, şiddet üretmek dışında bir misyon ve amacı kalmayan oluşumlara dönüşebilirler. Bunun en yakın ve canlı örneğini 7 Haziran 2015 genel seçimleri sonrasında yaşanan süreç göstermiştir. PKK’nın legal alandaki siyasi örgütlenmesi olan HDP bu 
seçimlerde tarihte daha önce yaklaşamadığı bir oy oranına (yüzde 13), 550 sandalyelik Mecliste ilk defa 80 vekillik bir temsil gücüne ve Türkiye genelinde kendisine oy vermeyen kimi kitlelerde dahi kendisine sempati duyulması noktasına ulaşmıştır. Buna rağmen PKK’nın süregiden ateşkes sürecini seçimin hemen ertesinde sona erdirmesi böylesi örgütlerin şiddetten başka araç ve hatta amaçları olmadığını göstermektedir. Örgüt militanları hatta birtakım yöneticileri halen bağımsız bir devlet kurma ülküsü ve umudunu taşıyabilirler ancak bilinçli yahut bilinçsiz ortada terör örgütünün kendi varlığını sürdürmesinden başka bir amaç kalmamıştır. 

Etnik terör örgütlerinin terör üretme kapasitesi kısa vadeli konjonktürel yahut daha kalıcı yapısal nedenlerle zaman içinde farklılık gösterebilir. Bu örgütler uygun koşullarda alan kazanıp gerilla ordusuna evrilebilir, uygun olmayan koşullarda ise marjinalleşebilir hatta tümden varlıkları sona erebilir. 

Etnik/ayrılıkçı terör örgütlerinin tümüyle ortadan kalkması spesifik terörle mücadele yöntem ve araçlarını belirlenen amaçlar doğrultusunda uyumlu ve etkin bir şekilde kullanacak stratejik seviyede planlamaya ihtiyaç duyar. Doğru bir terörle mücadele stratejisi terör örgütünün yaslandığı, kendisine meşruiyet ürettiği, etnik tabanında düşmanlık yaratan “ortak acı” anlatısını da ortadan 
kaldırmalıdır. Bu sebeple militan, sempatizan, barışçıl aktivist, aktivist ve apolitik etnik grup üyesinin net bir şekilde birbirinden ayrılması gerekmektedir. Terörle mücadelede böylesi bir ayrımın gözetilmemesi bir yandan terör örgütünün tabanı şeklinde gördüğü etnik grupta militanlaşma motivasyonun artması bir yandan ise terör örgütüne dönük olumlu bir uluslararası kamuoyu oluşması sonucunu doğurabilir. Terör örgütlerinin materyal kapasitesi ise elbette hedefteki devletin caydırıcı, önleyici ve cezalandırıcı güvenlik uygulamalarıyla ortadan kaldırılmalı ya da hiç olmazsa minimize edilmelidir. 

Bu kitapta ele alınan örgütlerden IRA ve ETA’nın gerek uluslararası düzeyde gerekse kendi etnik tabanları gözünde yalnızlaşması ve kurmaya çalıştıkları “ortak acı” anlatısının planladıkları etkiyi üretememesi bu örgütlerin var olma zeminlerini ortadan kaldırmıştır. Benzer bir süreci LTTE için söyleyemeyiz 
zira Sri Lanka devleti burada ciddi insan hakları ihlallerine imza atmış, sivil halkı da hedef alabilen askeri operasyonlar düzenlemiş ve LTTE’nin operasyonel imkanlarını bir insani kriz pahasına yok etmiştir. Buna karşın LTTE’nin de kendi etnik tabanı şeklinde gördüğü Tamil toplumuna karşı Sri Lanka devletinden 
geri kalmayan şiddet ve baskı uygulamaları olmuş ve bu durum 

LTTE’nin etnik tabanını mobilize etmek için ihtiyaç duyduğu meşruiyet algısının yerleşmesine engel teşkil etmiştir. Yine de Tamil Kaplanları özellikle diasporadaki Tamil toplulukları arasında halen yaygın şekilde meşru bir örgüt şeklinde görülmekte ve uzun yıllar süren şiddetin sebebi olarak Sri Lanka devleti hedefe oturtulmaktadır. 

Bu nedenle LTTE’nin propaganda faaliyetleri uluslararası kamuoyunda oluşan LTTE karşıtı konjonktüre rağmen halen son bulmamıştır. 

Tamil diasporası tarafından sürdürülen LTTE propagandası zayıflasa da halen diri tutulan finansman ağı ve Sri Lanka ordusunun Jaffna Yarımadası’ndaki savaşta orantısız şiddet uygulamaları bir gün konjonktür değişirse yeni bir etnik/ayrılıkçı terör dalgası başlatmak için gerekli olan motivasyonu canlı tutmuştur. 

Bu motivasyonun fiile dökülmesi ise Sri Lanka devletinin bir nedenle (farklı 
bir güvenlik krizi, ekonomik kriz, doğal afet, siyasi istikrarsızlık vb.) zayıflaması durumunda imkan bulabilecektir. Bunun farkında olan Sri Lanka devleti LTTE’nin askeri açıdan yenilmesinden sonra Tamil toplumuna dönük rehabilite edici sosyal ve ekonomik politikalar geliştirmekte ve savaşın yıkıcı izlerini ve Tamil toplumunda oluşturduğu ortak acıyı silmeye çalışmaktadır.

IRA, ETA ve LTTE örneklerinde şiddet üretme kapasitelerini hatta IRA ve ETA özelinde şiddet üretme niyetini de kaybeden bu örgütlerin serüvenlerinden yola çıkarak PKK vakasını anlamak adına çıkarımlarda bulunmak mümkündür. Elbette tüm bu örgütleri tek bir kitapta tüm detaylarıyla incelemek olanaklı değildir ancak umulur ki eldeki çalışma bir karşılaştırma yapılması ve bundan da doğru sonuçların çıkarılması için birtakım doneler sunacaktır.

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

DEVLETLERİMİZ ve ANAYASALARIMIZ. BÖLÜM 4

DEVLETLERİMİZ ve ANAYASALARIMIZ. BÖLÜM 4


Bir ve egemen olan Türk Milleti, açıkça inkâr ediliyor. Birçok parçaya ayrılıyor. Aslında bu, milli-üniter devletimizin yıkılması demektir. Bu anlayış yeni değildir. 
Osmanlı devrinde de, İngilizlerin adamı Prens Sabahattin ile Hürriyet ve İtilaf Partisi, Osmanlı Devletine “Ademi Merkeziyet ve liberalizm” sistemini kabul 
ettirmek için çok uğraştı, ama başaramadı. 

Konuyla ilgili olarak daha da ayrıntılı bilgi vermek için, “2. Cumhuriyet Tartışmaları” adıyla 1993’te yayınlanan kitaptan, Erdoğan ile yapılan röportajı 
okumalıyız. Buradaki sorular ve cevaplar şöyle: 

RTE: Şu anda Türkiye Cumhuriyeti’nde 27 etnik grup yaşamakta. Bu 27 etnik grubun da varlıklarının tanınması gerekmektedir. ‘Türkiye Türklerindir’ 
gibi tezler yanlıştır. 
Türkiye, Türkiye’de yaşayan herkesindir. (Buradaki “herkesin” sözünden bireyleri değil, etnik/ırk gruplarının küme kimliğini anlamak lazım. SS) 
Soru: Örneğin Kürtler biz ayrı yaşamak istiyoruz diyebilirler. 
RTE: Bu durumda belki Osmanlı Eyaletler (özerklik. SS) sistemi benzeri bir şey yapılabilir. 
Soru: Bağımsızlık isterlerse, tamamen ayrılmak isterlerse 
RTE: Bu toprak üzerinde böyle bir bağımsız yapıyı kurma kudreti varsa kurar. Ama kudreti yoksa… 
Soru: Buna hakkı var mıdır? Kudreti olmayabilir… 
RTE: Bu hakkı kimden isteyeceği önemlidir. 
Soru: Hak istenmez. O hak meşrudur ya da değildir. Burada sorulan o; meşru mudur? 
RTE: Coğrafi bütünlük içerisinde evet, ama coğrafi ayrılık içerisinde hayır. 
Soru: Coğrafi bütünlükten kastınız misak-ı milli sınırları mı? 
RTE: Ona orda hudut tayin edemem. 
Soru: O zaman bu hak da meşru değildir diyorsunuz. 
RTE: Eyaletler tarzı bir sistem içinde olabilir diyorum. 
Soru: Ama bağımsız bir devlet olarak tasarlayamam diyorsunuz. 
RTE: Tasarlayamam çünkü bu coğrafyanın mücadelesini veren sadece Kürtler olmamıştır ki! 
Soru: Ama o coğrafyada yaşayan insanların böyle bir talebi olduğunda… “Biz kendi kimliğimizle, bayrağımızla, Kazakistan, 
Özbekistan gibi bir ülke olmak istiyoruz” derlerse, siz bu hakkı meşru bulur musunuz; bunu öğrenmek istiyorum! 
RTE: Onu meşru olarak görmüyorum. (23) 
Bu röportajda; “Kürtler bağımsızlık isterlerse” sorusuna verilen “Coğrafi bütünlük içerisinde evet” ve “coğrafi bütünlükten kastınız misak-ı milli sınırları mı”? 
sorusuna verilen “Ona orda hudut tayin edemem” cevabı daha da ileri hesapların olduğunu düşündürmektedir. 

Röportajın Özeti; İşte size, “çok ortaklı devletin” temeli 

Erdoğan’ın hedefi gayet açık. Bu gün de bunları savunuyor. Türkiye sadece Türklerin değil, 27 etnik gruba aittir. Atatürk devleti Türklere göre kurmakla yanlış 
yapmıştır” gibi söylemlerin tamamı, bu iddialardan kaynaklanıyor. Soyu, boyu, aşireti ne olursa olsun hepimizin, bir olan Türk Milletinin eşit, şerefli evlatları 
olduğumuz gerçeği inkâr ediliyor. Hatta Selçuklu, Osmanlı da dâhil, bu topraklardaki bin yıllık ortak tarih ve medeniyetimiz de yok sayılıyor. 

Bölücü terör örgütü PKK’nın başı APO’nun, “Türkiye vatandaşlığı” ve “coğrafi bütünlük içinde kalarak” çözüm dediği, “Demokratik Cumhuriyet Projesi”,(24) 
(İki kimlikli, iki dilli, iki özerk bölgeli cumhuriyet) de böyle değil mi? Habur, Oslo ve İmralı mutabakatı da bu gerçeği teyit etmiyor mu? 

Zannederiz ki bu değerlendirmeler, “yeni” anayasa ve ”yeni” Türkiye adı verilen toplum mühendisliği çalışmasında, siyasi iktidarın konumunu belirlemeye 
yetecektir. 

İşte biz buna bölünme diyoruz. Ama bu görüşü savunanlar; milli devletten vazgeçip, çok ortaklı devlet kurulunca, ülke büyüyecek, bu herkesin menfaatine 
olacaktır. “Milli Birlik ve Kardeşlik” tesis edilecek, ülkeye “barış ve eşitlik” gelecek diyebiliyorlar. Sanki bu devasa boyutlu çalkantılar, “çocuk oyuncağı” ve 
bu yayılmayı emperyal güçler seyredecekmiş gibi. Şu anda Suriye’de süper güçler restleşmiyormuş, sanki Saddam Kuveyt’e böylesine telkinlerle 
sokulmamış gibi. 

Geçmişte kanlı bir şekilde dağılan Yugoslavya’dan, emperyalistlerin zorla, kanla ve katliamla kurduğu bugünkü bölünmüş Irak’ın başına gelenlerden ve Libya 
ile Suriye’de yaşanan vahşetten ibret alınmadığı hayretle ve dehşetle görülmektedir. 

Sözün burasında yine soralım: Acaba iktidar, BOP ve PKK ile aynı görüşte denebilir mi? Hayır. Bir yol arkadaşlığından bahsedilebilir. Anlaşıldığı kadarıyla “çok ortaklı etnik federasyona” geçilince, siyasi iktidarın projesi tamamlanıyor, yol bitiyor, devam etmiyor. 

Ama PKK ve BOP’un yolu devam ediyor. PKK’nın yolu “Büyük Kürdistan”, BOP’un yolu, “Büyük Ermenistan”, “Büyük İsrail” ve “Büyük Yunanistan” kuruluncaya kadar devam ediyor. 

Unutmayalım ki, bütün bunlar bin yıllık haçlı seferlerinin değişmeyen emelidir. 

“Çok ortaklı etnik bir devlet” kurdurularak, ülkemiz kanlı bir iç çatışma tuzağına düşebilecektir. Bu gidiş neden görülmüyor? Komşularımızın başına gelenlerin, 
tuzağa düşürülmüş Türkiye için daha da vahim sonuçlar doğuracağı, neden kestirilemiyor? BOP’a göre, ülkemiz böylesine kanlı bir iç çatışmaya 
sürüklendiğinde, Allah korusun, “Büyük Kürdistan”a geçiş yapılacaktır. 

Bu bölünmek demektir, sonucu iç çatışmadır. Ülke bu kaosta çırpınırken, haçlılar yola devam edecektir. 

“Büyük Kürdistan” kuruldu diyelim, bu ortamda durumu ne olacaktır? Haçlının asıl hedefi, bu topraklarda Türk-İslam medeniyetini yok etmek olduğuna 
göre, cevabı açık değil mi? 

SONUÇ 

Anayasalar ve yasalar donmuş metinler değildir. İhtiyaca göre geliştirmeye ve değiştirmeye muhtaçtır. Ancak; bütün bunlar devletin milliliği ve milletin egemenliği ile oynanmadan, yapılmalıdır. Esasen temellerimizi yok edecek böyle bir yıkıma, kurucu irade, anayasamız, tarih şuuru ve sorumluluğumuz, kültürümüz ve egemenlik hakkımız izin vermez. Hiçbir iktidarın ve meclisin de böyle bir yetkisi yoktur. 
Çünkü bu ana yapı asırlardan beri gelen ve bedeli ödenmiş kutsal bir emanettir. 

Buna rağmen devletin temelleri değiştirilirse, kanaatimizce bu silahsız darbe olur. 

Çünkü devletin birinci görevi; Türk Milletinin birliğini, vatanın bütünlüğünü ve devletin bağımsızlığını korumak ve yaşatmaktır. Tarihin derinliklerinden gelen 
egemenliğini yok etmek ve ülkenin bütünlüğünü bölmek değildir. Hiçbir merci ülkenin bir parçasını, mesela Doğu Trakya’yı Yunanistan’a veriyorum diyemez. 
Böyle bir durum vaki olduğunda, Anayasa hukukçularının söylediği “milletin direnme hakkı” doğar. Bu ilke konusunda Alman Anayasası şöyle diyor: m.20/4 : 
“Bu anayasa düzenini ortadan kaldırmak isteyen herkese karşı, başka bir çözümün bulunmaması halinde, bütün Almanlar direniş hakkına sahiptir.”(25) 

1982 Anayasamızın Başlangıç bölümünün son cümlesi şöyledir; “Türk Milleti tarafından, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.” 

Eğer maksat samimi olarak anayasamızı daha “demokratik”, “özgürlükçü” ve “temel insan haklarına saygılı” hale getirmek ise, bu mümkündür. 
Bunun için milli kültürümüzde, parçası olduğumuz uluslararası hukukta buluşmak yeterli olacaktır. Acele etmeden, en geniş manada uzlaşarak 
çalışmaya başlanmalıdır. 

Bu bakımdan, Birleşmiş Milletler Şartı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve bu çerçevede geliştirilip imzalanmış olan uluslararası bütün sözleşme ve anlaşmalar bize yardımcı olacaktır. 

Böyle bir düzenin kurulabilmesi için de, önce yargının gerçekten bağımsız ve tarafsız olması, hukuk devletinin teşkili şarttır. 

Bu yapı oluşturulmadan; devlet ve millet adına hiçbir adil düzen kurulamaz. Demokrasi ve özgürlükten, hür medya ve haberleşmeden, katılımcılıktan, özellikle partilerin demokratikleşmesinden, toplumda korkusuzca yaşamadan, insan temel hak ve özgürlüklerinden, inanç, ibadet, düşünce ve ifade hürriyetinden, nasıl bahsedilebilir? 

Umulur ve temenni edilir ki, aklın ve ilmin yolu seçilir; devletin ve milletin kimliğiyle uğraşmak gibi, hiçbir iktidarın hakkı ve üzerine vazife olmayan 
tehlikeli yanlışlardan vazgeçilir, masum milletimizin gerçek ihtiyaçlarının karşılanması esas alınır. 

Milli birliğimiz ve bütünlüğümüzün sağlamlaştırılması için; öncelikle ayrımcılığı, bölücülüğü, ırkçılığı ve siyasi etnikçiliği reddeden, milli-üniter yapımızı daha da takviye eden bir anayasa yapılmalıdır. 

Bu anayasa mutlaka “adalet mülkün temelidir” ilkesi üzerine inşa edilmelidir. Bu durumda; demokrasi, özgürlük, bireylerin eşitliği, kalkınma, huzur, kardeşlik ve insan temel hak ve hürriyetlerinin ancak bu yapı içinde gerçekleşebileceği görülecektir. 

Böylece ülkemiz, varlığına yönelen saldırılara karşı milli güçlerimizle gerçekten savunulur; kanlı terör belası ve haçlı planları ortadan kaldırılarak, milletimiz birlik içinde, refah ve zenginlik yolunu tutar, vatanımıza huzur gelir. 
Böylece milli devlet, güçlü iktidar yapısıyla ayağa kalkabilir, Türk-İslam medeniyetiyle çevremize ve insanlığa hizmet sunacak konuma gelebiliriz. 

MİLLİ DÜŞÜNCE MERKEZİ HAKKINDA 

Merkezimiz ilk olarak Temmuz 2008 tarihinde, Eski Devlet Bakanı Sadi SOMUNCUOĞLU başkanlığında, faaliyetlerine Ankara Balgat adresinde başlamıştır. 
Yaklaşık iki buçuk yıl burada çalışmalarını sürdürdükten sonra faaliyetlerinin genişlemesi üzerine Ocak 2011’de şimdi bulunduğu Kızılay’daki 
yerine taşınmıştır. 
Kuruluşundan bu yana önceden belirlenmiş programı çerçevesinde ilgi duyan herkese açık olan hizmetlerine kesintisiz olarak devam etmektedir. 

Bilgi Şölenleri ismi ile her hafta Çarşamba günü gerçekleştirilen sistematik toplantılarda, ülkemizin temel meseleleri, alanında uzman kişiler tarafından sunum ve tartışmalar eşliğinde incelenmektedir. Bu çalışmaların amacı Türkiye ve Türk-İslam Dünyasının ana meseleleri üzerinde kapsamlı bir bilgi birikimi ve görüş birliği sağlamaktır. Bugüne kadar 191 Bilgi Şöleni yapılmıştır. 

Yine bu amaçlar doğrultusunda serbest sohbet imkânı sağlayan Cumartesi toplantıları da aralıksız olarak sürdürülmektedir. 
Bilgilendirici ve kaynaştırıcı nitelikte olan bu sohbetlerde gündemin önemli olayları beyin fırtınası şeklinde değerlendirilmektedir. 
Geniş katılım ile yapılan bu çalışmalar, ülkemiz içinden ve dışından, her yerden takip edilebilmesi için video şeklinde internet sitelerimizden yayınlanmaktadır. 

Öte yandan belirli kıstaslara göre seçilen üniversite ve sonrası dönemi gençlerine milli bir şuur kazandırmak üzere, belli bir program dâhilinde, bilgi seminerleri verilmektedir. 

Önemli gördüğümüz bir diğer çalışmamız da, dağınıklık içerisinde, tek tek kalmış ve birçok fedakârlıkla faaliyetlerini sürdürmeye çalışan milli düşünce 
kuruluşlarıyla, birlikte hareket imkânını oluşturmak ve bir işbirliği zeminini hazırlamaktır. Bu ortak çalışmamız müspet bir sonuca ulaştığında, bu kuruluşlarımız milli hedeflerimiz doğrultusunda güç birliği sağlamış olacaktır. 
Bunların yanında merkezimiz ülkemizin öncelikli sıcak meseleleri hakkında kamuoyunu aydınlatmak üzere yayınlar da yapmaktadır. 

Yayınlanan Eserler şunlardır: 

1- Son Haçlı Seferi: PKK Açılımı – Ocak 2010 
2- Etnik – Irkçı – Bölücü PKK Terörünü Doğru Anlamak – Temmuz 2011 
3- “Yeni” Anayasanın Şifreleri – Kasım 2011 
4- Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Hangi Milletin Devleti? - Haziran 2012 

Merkezimizin bütün çalışmalarını, bilim adamlarımızın makalelerini ve yurt içinde ve dışında gelişen önemli olaylara ait haberleri internet sitelerimizden dileyen herkes kolaylıkla takip edebilmektedir. 

GMK Bulvarı Özveren Sokak Nu:2/2 
Demirtepe Durağı Kızılay/ANKARA 
Tel: 0 (312) 231 31 94 – 95 Belgeç: 0 (312) 231 31 22 
www.millidusunce.org 
www.millikanal.com 
e-posta: bilgi@millidusunce.org 
www.millidusunce.org 
www.iktidarmuhalefet.com

Kaynaklar: 

(1) Prof. Dr. Suna Kili, Prof. Dr. A. Şeref Gözübüyük, Türk Anayasa Metinleri, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara 1985 2)A.g.e, s. 96 
(2) a.g.e.173 
(3) Hürriyet, 23.10.2011 
(4) Fuat Köprülü, Akşam, 28 Teşrinievvel, 1334 (1918) 
(5) Hüseyin Rahmi Akyüz (Ed.), Yeni Anayasa Raporu II, Ankara, Memur-Sen (Memur Sendikaları Konfederasyonu), Aralık 2011. 
(6)http://www.samanyoluhaber.com/gundem/Iste-Abant-Toplantisi-sonuc-bildirgesi/739126 (06.05.2012) 
(7)Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, 
http://www.haber3.com/iste-gulenin-anayasa-onerisi-1121607h.htm (06.05.2012) 
(8) Avrupa Birliği Üyesi Bazı Ülkelerin Anayasaları, T.C. Adalet Bakanlığı, Mayıs 2011, s.265 
(9) Avrupa Birliği Üyesi Bazı Ülkelerin Anayasaları, T.C. Adalet Bakanlığı, Mayıs 2011, s.265 
(10) M. Kemal Pekdemir, Tarihin En Tartışmalı Padişahı Abdülhamid, 2008, s.39 
(11) Pekdemir, a.g.e. s.39 
(12) Necdet Sevinç. Osmanlı’nın Yükselişi ve Çöküşü, 2008, s.434 
(13) İlhan Bardakçı, Zaman Gazetesi, (a) 7 Temmuz 1995 
(14) Dr. Ali İhsan Gencer, İlk Osmanlı Anayasasında 
Türkçenin Resmi Dil Olarak Kabulü Meselesi. A.Ü. Siyasal Bilgiler Fak. Yayınları no:423, Armağan, Kanunu Esasi’nin 100. Yılı 
(15) Sevinç, a.g.e. s.435 
(16) Pekdemirli, a.g.e. s.46 
(17) a.g.e. s.47 
(18) “Yeni anayasanın şifreleri” Milli Düşünce Merkezi 
(19) II. Meşrutiyet Döneminde Osmanlı Meclis-İ Mebusanı’nın Çalışmaları (1908-1912) 
http://ulkunet.com/UcuncuSayfa/mehmet_kaan_calen_4849.pdf 
(20)http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?p=1301085 
(21)Kopenhag Siyasi Kriterleri ve Türkiye (Mevzuat Taraması), İnsan Hakları Derneği yayın 
(22)http://www.milliyet.com.tr/ocalan-in-dort-ayakli-paradigmasi/fikretbila/siyaset/yazardetay/08.12.2010/1323501/default.htm 
(23)http://bianet.org/bianet/bianet/102616-dtp-kongresi-sonuc-bildirgesinin-tam-metni 
(24)http://www.akparti.org.tr/site/haberler/tezimiz-turkiye-cumhuriyeti-vatandasligi/36643 
(25)Cumhuriyet Tartışmaları (Yeni Arayışlar, Yeni Yönelimler) [Röportajlar] [Hazırlayanlar: Metin Sever, Cem 
Dizdar], Ağustos 1993 (2. Baskı), 462 S. Başak Yayınları. S. 417-431. 
(26)http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/03/03/abdullah_ocalan_genel_af_onerdi?paging3 


***