Tuğg.Doç.Dr. Oktay BİNGÖL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tuğg.Doç.Dr. Oktay BİNGÖL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Aralık 2018 Cumartesi

REHİNE DİPLOMASİSİ

REHİNE DİPLOMASİSİ

(E)Tuğg.Doç.Dr. Oktay BİNGÖL 

11.09.2018 
 Devletlerin dış politikalarında kullandıkları çeşitli siyasal etkileme yöntem ve tekniklerini ifade eden diplomasinin bugünkü anlamında kullanımının Rönesans dönemi sonlarından itibaren Kuzey İtalya’nın şehir devletleri arasındaki etkileşimde başladığı kabul edilir. Süreç içerisinde Alplerin dışına taşan diplomasi yoluyla etki uygulama geleneği XVII-XIV yüzyıllar arasında Avrupa güç dengesi 
mücadelelerinde altın devrini yaşadı. Teknolojik gelişmeler ve artan iletişim olanakları, devletlerin merkezileşmesi ve sürekli halen gelen kriz ve çatışmalar diplomasinin araçlarını ve tekniklerini etkiledi. 

Değişen koşullara uyum göstermeye çalışan devletler diplomaside yeni usuller geliştirdiler. Eski dönemlerde iki devlet arasında ikili diplomasi önde iken, Avrupa’da ortak çıkarları olan monarşilerin temel yöntemi olarak çok taraflı diplomasi hâkim olmaya başladı. 1648 Westphalia Kongresi çok taraflı konferans diplomasisinin öncüsü oldu. Dünya savaşları sonrası uluslararası örgütlerin 
sayısında ve etkinliğindeki artış, konferans diplomasisine göre sürekliliği öne çıkan parlamenter diplomasinin gelişimine fırsat yarattı. XX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bir taraftan nükleer silahlarla ortaya çıkan dehşet dengesi diğer taraftan iletişim teknolojilerinin artması liderler arasında zirve diplomasisini yükseltti. I. Dünya Savaşı’ndan sonra açıklık temel bir norm olarak taraftar 
bulmaya başlamakla birlikte diplomaside gizlilik her zaman varlığını korudu. Hükümetler ile kamuoyları arasındaki ilişkinin yapısı çoğu zaman hükümetleri diplomasiyi belirli aşamalarda ve durumlarda gizli olarak yürütmeye zorladı. Bazı anlaşmaları kamuoyunun öğrenmesi on yıllar alırken bazıları ebedi sır olarak kaldı, bu tür gizlilik doğal olarak spekülasyonlara ve komplo teorilerine temel 
teşkil etti. Toplumlar arasında artan iletişim hükümet başkanlarını, bakanları ve üst düzey bürokratların rol aldığı birincil diplomasiyi (1.track diplomacy), sivil toplum örgütlerinin, toplumsal grupların kanaat önderlerinin, iş çevrelerinin, çıkar gruplarının, akademisyenlerin ve daha geniş temelde kamunun dâhil olduğu ikincil ve üçüncül diplomasi formlarına dönüştürdü (2. track and 
3.track diplomacy). 

Diğerlerini etkileme yoluyla kendi isteklerimizi gerçekleştirmeyi amaçlayan diplomasi 21. yüzyılda hemen her konuda ve sektörde konuşulmaya başlandı. Bu bağlamda enerji diplomasisi, savunma sanayi diplomasisi, çevre diplomasisi ve kültürel diplomasi öne çıktı. 

Küreselleşme devlet aleyhine sonuçlar üretirken diplomasi de bir dış politika vasıtası olarak sadece devlete ait olma özelliğini kaybetti. Devlet dışı aktörler artan bir şekilde diplomasiyi kullanmaya başladılar. Terör örgütlerinin ve devlet dışı grupların diplomasi yürüten birimleri ve devletlerin nezdinde diplomasi temsilcilikleri yaygınlaştı. Devlet dışı aktörler özellikle kapalı kapılar ardında yürütülen diplomatik süreçlerde ve açık ortamlarda birincil aktörler himayesinde yer buldular. 
Diplomasi, normatif olarak politika ile uluslararası hukukun, milli çıkarlar ile bu çıkarların dile getirildiği dış ortamın sınırlarında yürütülür. Diplomasi devletlerin politikalarını uluslararası hukuk dilinde yeniden ifade eder. Bu nedenle diplomasi uluslararası hukukun normları tarafından etkilenir ve çevrelenir. Diplomasi temsilciliklerinin çalışmasının da yerleşmiş uluslararası kurallara göre olması 
beklenir. 
Günümüzde diplomaside ilgi çekmeye başlayan yeni bir kavram rehine diplomasisi (hostage diplomacy) dir. Kişiler ve toplumsal gruplar arası ilişkilerde rehine almanın (hostage taking) insanlık tarihiyle paralellik taşıdığına şüphe yok. Ancak rehine alma iletişim çağına kadar meydana geldiği coğrafyanın dışında fazla bilinmedi ve etkisi sınırlı kaldı. 

Siyasi birimlerin (devletler ve devlet öncesi siyasi birimler) siyasi, ekonomik ve askeri avantaj sağlama amaçlarıyla rehine alma eylemlerinin tarihi de oldukça eski. Rehinlerin stratejik bir vasıta olarak kullanıldığı ilk örneklerden birisi M.Ö 15. yüzyılda Mısırlıların Suriye’yi işgali sırasında onlarca çocuğu esir olarak alarak Mısır’a göndermesidir. Esirler, Suriye’nin ileri gelenlerin çocuklarıydı. Mısır Krallığı çocukları iki stratejik amaçla kullandı. Çocukların hayatlarının devamını Suriye’deki ailelerin boyun eğmesine ve işbirliği yapmasına bağladı. Ayrıca ve daha önemlisi çocukları Mısırlılaştırarak ve eğiterek Suriye’ye gönderdi ve kendine bağımlı yeni nesil yönetimlerin oluşmasını mümkün kıldı. 

Bu tür stratejik rehine olguları imparatorluklar var olduğu sürece devam etti. Daha zayıf siyasi birimler güçlülerle olan mücadelelerinde rehine almayı güçteki asimetrinin zorunluluğu olarak gördüler. Kralların aile fertleri, prenslerin nişanlıları, din adamları, üst düzey yöneticiler ve yabancılar stratejik değer ifade ettikçe ve kolay hedef olarak değerlendirildiğinde rehin alındılar. Rehineleri 
kurtarmak için seferler düzenlendi. 

19. yüzyıl sonlarından itibaren diplomasinin kuralları yerleştikçe devletler arasında rehine alma eylemleri azalarak devlet dışı grupların ve terör örgütlerinin başvurduğu bir eylem türüne dönüştü. 

Dünya savaşları sonrası devam eden ulusal kurtuluş savaşlarında asimetrik bir vasıta olarak sıklıkla başvuruldu. Terör örgütleri için rehine alma stratejik bir eylem olarak siyasi, ekonomik, psikolojik ve askeri bir değer ifade etti. II. Dünya Savaşı sonrası artan kitlesel iletişim olanakları rehine almayı, tercih edilen bir eylem şekline dönüştürmeye başladı. 

Devletler de devlet dışı aktörler gibi 1970’lerden itibaren rehine almaya stratejik bir araç olarak başvurmaya başladılar. Örneğin 1979 devrimi sonrası Tahran’da 66 ABD vatandaşı rehin alındı ve kriz 444 gün sürdü. Sonraki yıllarda rehine alma işlemi “haydut devlet” olarak literatüre sokulan demokratik olmayan rejimlere özgü bir olguya dönüştü. 1990’larda Kuzey Kore ve Çin’in uygulamaları uluslararası kamuoyunun tepkisini çekti. Bu devletler sadece yabancı uyrukluları değil kendi vatandaşlarını da rehin aldılar. Krizler uzun pazarlıklar ve karmaşık bir diplomasi sonucu çözülebildi. 

Anti Demokratik rejimler rehine alma eylemlerini, kendi iç hukuklarını kullanarak yasallaştırmaya ve meşrulaştırmaya çalıştılar. Rehine alınanlar casuslukla ve mevcut rejimleri devirmeye kalkışmakla suçlandılar. Bu tür suçlamalar iç kamuoyunun desteğini sağlamakta kısa vadede çoğunlukla işe yaradı, 
kitleleri “milli dava” etrafında kenetledi ve diktatörleri güçlendirdi. 

Rehine alma eylemlerinin nesneleri çoğunlukla başvuranların arasındaki krizle doğrudan ilgisi olmayanlardı. Eylemin masum kurbanları olarak acı çektiler ve çoğu durumda seyirlik bir şekilde hayatlarını kaybettiler. Rehineleri kurtarmak için yürütülen diplomaside taviz verme ve zorlama bir arada kullanıldı. 

Bu süreçlerde bir taraftan askeri-polisiye müdahale teknikleri gelişirken diğer taraftan görüşme ve müzakere alanlarına yeni boyutlar eklendi. Avrupa’da Rönesans sonrası XIX. yüzyıla kadar gelişen diplomasi normları zorlanmaya başladı. Rehinecilere taviz verildikçe eylemin stratejik değeri arttı. Başvuran, eylemin işe yaradığını düşündükçe benzer olaylar yaygınlaştı. Diğer taraftan başvuranlar, rehine almayı yasallaştırmak ve meşrulaştırmak için ortaya attıkları ve gerçekte kamuoyunu etkilemeyi amaçlayan gerekçelere, etraflarında kümelenen rant kollayıcıların (kontrol altındaki medya, organik ve inorganik 
danışmanlar/aydınlar, kollanan iş çevreleri) ve bilişsel kapanma sürecinin etkisiyle kendileri de inanmaya başladılar. Bu şekilde stratejik bir vasıtası olarak görülen rehine alma başvuranların bilinçlerini esir aldı, devletler ve ilgili ülkeler arasındaki kızgınlıklar ve öfkeler kalıcılaşmaya başladı. 

Başvuranlar iktidarlarını devam ettirirken kitleler çağdaş dünyadan soyutlanarak, “gururlu” ancak her yönden kusurlu bir yaşama mahkûm oldular. 
Geçmişte esir düşmek ve rehine alınmak onur kırıcı bir durumdu. Onur ancak esarette direnerek, isyan çıkararak ve kaçıp kurtularak korunabiliyor du. Direnmeyenler casuslukla ve işbirlikçilikle suçlanırdı. Bu ilişki stratejik rehinelikte değişti. Günümüzün stratejik rehineleri kahraman muamelesi görmeye ve ödüllendirilmeye başlandı. Bu durum rehine alan ile rehine arasındaki sempatiyi niteleyen Stokcholm sendromunun ötesinde yeni psikolojik tanımlamayı da gerektiriyor. 

Son birkaç yıldır rehine diplomasisi yapmakla suçlananların arasında ne yazık ki Türkiye de girdi. Konu kapsamında Türkiye aleyhine yazılan yazılar ve yapılan haberler Rahip Brunson kriziyle zirveye taşındı. Bu tür olumsuz ve hak edilmeyen bir algı inşasına ve saldırıya karşı yolu, etkili bilgi harekâtının ötesinde tam demokrasi ve gerçek hukuk devleti olabilmekten geçiyor. 

http://merkezstrateji.com/assets/media/180911-rehine-diplomasi.pdf

***

18 Eylül 2018 Salı

ABD SAVUNMA BAKANLIGININ 2014 YILI DÖRT YILLIK SAVUNMA GÖZDEN GEÇİRME RAPORU VE KÜRESEL ASKERİ KONUŞLANMA PLANI




ABD SAVUNMA BAKANLIGININ 2014 YILI DÖRT YILLIK SAVUNMA GÖZDEN GEÇİRME RAPORU VE KÜRESEL ASKERİ KONUŞLANMA PLANI





ABD Savunma Bakanlığı’nın 2014 Yılı Dört Yıllık Savunma Gözden Geçirme Raporu ve Küresel Askerî Konuşlanma Planı 

Merkez Strateji Enstitüsü 
Bilgi Notu–002 
19.01.2015
Hazırlayanlar: 
Dr. Oğuz MAYDA, 
Dr. Oktay BİNGÖL


Bu Bilgi Notu Okuyucuya,

AMAÇ;

Merkez Strateji Enstitüsü (MSE):

   “ABD Savunma Bakanlığı’nın 2014 Yılı Dört Yıllık Savunma Gözden Geçirme Raporu ve Küresel Askeri Konuşlanma Planı” hakkında bilgi sunmak maksadıyla hazırlanmıştır.

MSE, ulusal, bölgesel, küresel barış ve güvenlik ile kurumsal yapılanma, risk analizi ve strateji geliştirme konularında eğitim ve danışmanlık hizmeti veren
akademik bir danışmanlık ve düşünce kuruluşudur.

MSE benimsediği ilkeler çerçevesinde kapsadığı konularda özgün ve nitelikli bilgiyi üretmeyi ve bunu geniş kitlelerle paylaşmayı temel amaç edinmiştir. 
Bu maksatla, ilgi alanındaki konular hakkında analizler yapar, stratejiler geliştirir ve akademik eğitim faaliyetlerinde bulunur.

MSE’nin ilkelerini, insanlığın barış ve güvenliğini esas alan temel amacı belirler. Bilimsel etik ve tarafsızlık kuruluşumuzun temel ilkesidir.
Ne kadar saygın olursa olsun MSE, hiçbir politik gücü veya inancı desteklemez.


MSE Danışma Kurulu;

Doç.Dr. Sinem Akgül AÇIKMEŞE, 
Prof.Dr. Bülent ARI, 
(E)Tuğg. Dr. Oktay BİNGÖL, 
Prof.Dr. Mitat ÇELİKPALA, 
Prof.Dr. Çağrı ERHAN, 
(E) Büyükelçi Dr.Ercan ÖZER, 
Prof. Dr. Abdülkadir VAROĞLU, 
Dr. Ali Bilgin VARLIK.,

Merkez Strateji Enstitüsü
Bilgi Notu-002 
ABD Savunma Bakanlığı’nın 2014 Yılı Dört Yıllık Savunma Gözden Geçirme Raporu ve Küresel Askerî
Konuşlanma Planı 
19.01.2015

***
İÇİNDEKİLER 

Yönetici Özeti | 1 

1. Giriş | 3 

2. 2014 yılı Dört Yıllık Savunma Gözden Geçirme Raporu Ana Hatları | 4 

3. Küresel Konuşlanma Planı | 7 

4. ABD Ordusun Yeniden Yapılanması | 8 

5. Sonuç ve Değerlendirme | 10 


EK-1: 2019 Yılı İçin Planlanan ABD Kuvvet Yapısının Ana Unsurları EK-1 

ABD Savunma Bakanlığı’nın 2014 Yılı Dört Yıllık Savunma Gözden Geçirme Raporu ve Küresel Askerî Konuşlanma Planı.,1


Yönetici Özeti 

ABD’nin 2014 Yılı Dört Yıllık Savunma Gözden Geçirme Raporu, 2010 yılı Ulusal Güvenlik Stratejisi, 2012 Yılı ABD Savunma Stratejik Planlama Rehberi ve 2011 yılında çıkarılan Bütçe Kontrol Yasasının (Budget Control Act) savunma harcamalarını kısıtlayıcı parametreleri üzerine inşa edilmiştir. 

Raporda, 2020’li yıllara kadar 600 milyar doların üzerinde gerçekleşeceği öngörülen savunma harcamaları kesintilerinin bir bölümünden ABD Kongresini vazgeçirme çabası da öne çıkmakla beraber, orta ve uzun dönemi kapsayacak şekilde savunma yetenekleri analizi yapılarak uygun stratejiler geliştirilmeye çalışılmaktadır. 

2014 Dört Yıllık Savunma Gözden Geçirme Raporu, birbirine bağlı üç stratejik sütunda tesis edilmiştir. Bunlar; “ABD topraklarının savunulması”, “küresel güvenliğin inşası” ile “güç gösterme ve kesin zafer” şeklinde belirlenmiştir. 

Küresel konuşlanma kapsamında; İleri deniz kuvvetlerinin Asya-Pasifik bölgesi gibi kritik alanlara konuşlandırması, bu kapsamda 2020 yılına kadar ABD deniz unsurlarının %60’ının Pasifik bölgesinde kaydırılması, Japonya’daki Deniz varlığının geliştirilmesi, Guam’da deniz ve deniz piyade unsurlarının artırılması, Darwin/Avustralya’da asker sayısının 2.500’e çıkarılması dikkat çekmektedir. 

Bir süredir ABD’nin sıklet merkezini Asya-Pasifik bölgesine kaydırmakta olduğu çabaları bu rapordaki tespitlerle doğrulanmaktadır. ABD’nin 2020’lere kadar stratejik öncelikleri; Asya-Pasifik, Avrupa, Orta Doğu, Orta Asya, Afrika ve Güney Amerika şeklinde belirmektedir. 

Önümüzdeki dönemde Asya-Pasifik bölgesindeki mücadelenin çok boyutlu olarak devam edeceği, ABD’nin Çin’in dengelenmesi ve kapsanması, Kuzey Kore’nin sınırlanması, Pakistan’ın istikrarının ve Hindistan ile arasında dengenin korunması, Afganistan’ın bölgesel işbirliği mekanizmalarıyla bağlarının artırılması ve ASEAN’ın desteklenmesine önem vereceği değerlendirilmektedir. 

Diğer taraftan ABD’nin Avrupa ve NATO’ya desteğini devam ettireceği, İngiltere ile işbirliğini ve savunma alanında ortaklığını güçlendireceği, Rusya ile ilişkileri kesmeden mücadeleye devam edeceği anlaşılmaktadır. 

ABD’nin Orta Doğu’yu daha düşük öncelikli olarak değerlendirmesinin, güvenlik tehditleri algılayan bölgesel aktörlerin çeşitli stratejiler geliştirmesine, ittifak yapıları kurmasına ve artan silahlanma çabalarına neden olabileceği, bu kapsamda Körfez ülkelerinin öne çıkacağı değerlendirilmektedir. 

ABD kuvvet yapılanmasında kara kuvvetlerinde azalma, hava ve deniz unsurlarının modernizasyon ile geliştirilmesi, özel kuvvetler ve siber kuvvetlerin güçlendirilmesi dikkat çekmektedir. Özel kuvvetlerin ve siber kapasitesinin öne çıkarılmasının bölgesel güç mücadelelerinde örtülü ve dolaylı operasyonların artacak rolüne işaret ettiği kıymetlendirilmektedir. 

ABD savunma harcamalarında 2020’lere kadar 600 milyar dolar civarında kesintinin savunma sanayii firmalarını dış pazar aramaya yönlendireceği, bu durumun Türkiye dâhil savunma sanayii ihracatında atılım yapmaya çalışan ülkelerin savunma sanayi sektörlerini olumsuz olarak etkileyebileceği mütalaa edilmektedir. 

1. Giriş 




ABD Savunma Bakanlığınca dört yılda bir yayımlanan ABD Savunma Gözden Geçirme Raporlarında; küresel ölçekte uzun dönemde ortaya çıkabilecek 
tehditler ve mücadele alanları analiz edilerek, bunlar cevap verecek Savunma Bakanlığı stratejilerinin, yeteneklerinin ve kuvvetlerinin ne şekilde 
yapılandırılacağı ortaya konmaktadır. 

Dört Yıllık Gözden Geçirme Raporlarında; ABD’nin yürürlükte olan Ulusal Güvenlik Stratejisi ile buna bağlı olarak yayımlanan Savunma Planlama Rehberi 
temel girdileri sağlamaktadır. Ayrıca ABD’nin orta ve uzun dönemli bütçe planlamaları ve bu kapsamda öngörülen savunma bütçesi dikkate alınmaktadır. 

Yukarıdaki genel çerçeve içinde 2014 Yılı Dört Yıllık Savunma Gözden Geçirme Raporu, 2010 yılı Ulusal Güvenlik Stratejisi, 2012 Yılı ABD Savunma Stratejik 
Planlama Rehberi ve 2011 yılında çıkarılan Bütçe Kontrol Yasasının (Budget Control Act) savunma harcamalarını kısıtlayıcı parametreleri üzerine inşa edilmiştir. 

Raporda, 2020’li yıllara kadar 600 milyar doların üzerinde gerçekleşeceği öngörülen savunma harcamaları kesintilerinin bir bölümünden ABD Kongresini 
vazgeçirme çabası da öne çıkmakla beraber, orta ve uzun dönemi kapsayacak şekilde savunma yetenekleri analizi yapılarak uygun stratejiler geliştirilmeye 
çalışılmaktadır. 

Bu bilgi notunda; 2014 Savunma Gözden Geçirme Raporunun ana hatları, ABD silahlı kuvvetlerinin öngörülen küresel konuşlanma 
ve yeniden yapılanma planları özetlenmekte, Rapor’da öngörülen değişimlerin küresel ve bölgesel ölçekte güvenlik etkileri değerlendirilmektedir. 

1. https://www.hsdl.org/blog/file/view/?f=/images/dhs-large.png
http://1.bp.blogspot.com/-mK-qmr-JhLw/T9zCT57vnbI/AAAAAAAACZs/vCvzhKg6tqI/s1600/zz338516-jonas_brothers_say_nick_run_president_united_states_vote_him.jpg

2. 2014 yılı Dört Yıllık Savunma Gözden Geçirme Raporu Ana Hatları 2014 Dört Yıllık Savunma Gözden Geçirme Raporu, birbirine bağlı üç stratejik sütunda 
tesis edilmiştir: 

. Birinci Sütun: ABD topraklarının savunulması, 
. İkinci Sütun: Ülke dışında güç gösterme yoluyla caydırıcılığın sağlanması, küresel güvenliğin inşa edilmesi, bu maksatla ittifak üyelerinin ve ortakların 
katkısının garantilenmesi, 
. Üçüncü Sütun: Caydırıcılığın sağlanamadığı durumlarda, herhangi bir düşmana karşı bir veya birden fazla cephede savaşa hazır olunması. 

a. ABD Topraklarının Savunulması 



Birinci sütun, ABD toprakları üzerine 11 Eylül 2001’de yapılan terör saldırıları sonrasındaki paradigma değişikliği ile uyumlu olarak ABD’nin savunma öncelikleri arasında en öne yerleşmiştir. 

Bu Sütunda, ABD topraklarının savunulması için; 

* Ülke içinde hazır kuvvetler bulundurulması ve esnek bir altyapının Tesisi, 
*  Kuzey Kore ve İran gibi bölgesel aktörlerin sınırlı balistik füze tehditlerine karşı füze savunma yeteneğinin geliştirilmesi, bu kapsamda karada 
konuşlu önleme füzelerinin sayısının 30’dan 44’e çıkarılması, Japonya’ya ikinci bir gözetleme radarı konuşlandırılması, 
*  Nükleer silahların azaltılmasının yanı sıra, mevcut yeteneklerin modernizasyonu, 
*  Siber savunmanın ve siber yeteneklerin geliştirilmesi, bu maksatla Savunma Bakanlığı Siber Görev Kuvveti’nin 2016 yılına kadar tesisi, Bakanlığın 
   ağ alanı altyapısının Müşterek Bilgi Ortamı adı altında koruma altına alınması, 
* Konvansiyonel tehditlere, doğal afetlere ve kitle imha silahlarına karşı hazırlıklı olunması öngörülmektedir. 

b. Küresel Güvenliğin İnşasını içeren ikinci sütunda; 

*  Asya-Pasifik bölgesinde barış, güvenlik ve caydırıcılığın sağlanması, diğer ülke ve ülke gruplarına karşı dengenin yeniden tesisi için; 
*  Avustralya, Japonya, Güney Kore, Filipinler ve Tayland ile mevcut ittifakların geliştirilmesi, 
*  Singapur, Malezya, Vietnam vb. ülkelerin savunma yeteneklerinin, özellikle füze savunması, siber güvenlik, uzay teknolojileri, deniz güvenliği ve afetlerle mücadele alanlarında geliştirilmesi, 
*  Çin ile kalıcı bir diyalog geliştirilmesi, deniz haydutluğu ile mücadele, barışı koruma, insanî yardım ve afetlerle mücadele gibi alanlarda iş birliği yapılması,
*  Başta ASEAN olmak üzere, çok uluslu kuruluşların rollerinin geliştirilmesi, * 

Orta Asya’da; 

* Afganistan’da savaşa son verirken, terörizmle mücadele, eğitim, danışma ve Afgan Güvenlik Kuvvetlerine yardım maksatlı sınırlı bir misyona geçişin 
sağlanması, 
* Pakistan’da istikrarın korunması, 
* Artan şekilde yeteneklerini geliştiren Hindistan’la stratejik ortaklığın geliştirilmesi, 

Orta Doğu’da; 

*  Körfez Bölgesindeki 35.000’den fazla askerî personelin mevcudiyetinin korunması, 
*  İstikrarın muhafazası maksadıyla ittifak üyeleri ve ortak ülkelerle stratejik iş birliğinin ve müşterek planlamaların güçlendirilmesi, Özellikle Körfez İş Birliği Konseyi aracılığıyla ittifak üyeleri ve ortaklarla ortak forumların geliştirilmesi, 

Avrupa’da; 

* NATO’ya taahhüdün devamı, 
* Avrupa ülkeleri ile paylaşılan hedeflere ulaşılabilmesi maksadıyla, NATO’nun askerî yeteneklerinin geliştirilmesi, birlikte çalışabilirlik, terörizmle mücadele çabaları, ortak stratejik ve Operasyonel erişimin muhafazası, diğer küresel ortakların yeteneklerinin inşası alanlarında birlikte çalışmaya devam edilmesi, * 
*  Kuzey ve Güney Amerika’da yasa dışı uyuşturucu trafiği ve ulus ötesi suç örgütü ağlarıyla mücadelede yardım yapılması, 
*  Afrika’da terörizmle mücadele, deniz haydutluğu ile mücadele, ortaklık yetenek inşası  alanlarında iş birliği yapılması hedeflenmektedir. 

 c. Güç Gösterme ve Kesin Zafer (Bir veya birden fazla cephede savaşa hazır olunması); 

Üçüncü sütunda ABD, II. Dünya Savaşından bu yana sahip olduğu dünyanın her yerinde tüm harekât tiplerinde üstün askerî güç gösterebilme yeteneğini 
sürdürmek istemektedir. Bununla birlikte, mevcut ABD kuvvetlerinin geniş çaplı, uzun süreli harekât icra edebilecek büyüklükte olmadığı değerlendirilmektedir. 
Bu nedenle, bu sütun altında amaç; bir yandan Afganistan ve Irak’tan elde edilen tecrübeler ışında terörle mücadele ve istikrar harekâtını yürütme 
yeteneğini muhafaza ederken, diğer yandan gelecekte karşılaşılması muhtemel sorunlarla baş edecek yetenekleri kazanmak olarak belirlenmiştir. 

   Bu Çerçevede; 

*  Uzay ve siber alanının düşmanlarca daha fazla kullanılmaya başlaması nedeniyle, bu alandaki karşı sistem ve altyapılara yatırım yapılması, yenilikçi 
harekât konseptleri geliştirilmesi, bu kapsamda uzay durumsal farkındalığı sağlamak için uluslararası ortaklıkların tesisi, uluslararası İstihbarat-Keşif-
Gözetleme yeteneklerinden faydalanılması, uzay sistemlerine karıştırma uygulanması, düşman İstihbarat-Keşif Gözetleme yeteneklerine ve yüksek 
hassasiyetli vuruş gücüne karşı tedbir geliştirilmesi, 

* İleri hava ve füze savunma sistemlerinin konuşlandırılması, beşinci jenerasyon savaş uçakları, uzun menzilli vuruş gücü, istihbarat-keşif-gözetleme 
ve kritik deniz araçlarının geliştirilmiş modelleri dahil (Çin tarafından geliştirilen) Erişimi Engelleme/Bölge Kapatma ile mücadele için bölgesel savunma 
yeteneklerinin modernize edilmesi, 

*  İnsansız ve Seyyar Sistemlerin geliştirilmesi, 
*  Uzay güvenliğinde ihtiyaç duyulan kuralların şekillendirilmesi, 
*  Kuzey Kore üzerinde caydırıcılığın bölgedeki ortak ülkelerle birlikte iş birliği içinde sağlanmaya devam edilmesi, 
*  Orta Doğu’da İran’ın bir nükleer silaha sahip olmasının, tüm seçenekler masada olacak şekilde, engellenmeye devam edilmesi, İran’ın sahip olduğu 
orta ve uzun menzilli füzeler ile terörist gruplara desteğine karşı mücadele edilmesi, 
*  Terörist gruplara karşı dünya çapında ekonomik, diplomatik, istihbarat, hukuki yaptırımlar, kalkınma ve askerî araçların bir kombinasyonu ile mücadele 
edilmesi, bu kapsamda bir yandan kırılgan ülkelerle ortaklık inşa edilirken, diğer yandan istihbarat, sürekli keşif, yüksek hassasiyetli vuruş ve özel 
 kuvvetler harekâtı dâhil doğrudan müdahalede bulunulması 
*   Kitle İmha Silahlarına karşı müteyakkız olunması, 
*   El-Kaide ve diğer radikal tehditlerle mücadeleye bölgedeki ortak ülkelerle iş birliği içinde devam edilmesi, 
*   Hizbullah ve Hamas gibi örgütlere karşı müteyakkız kalınması, 
*   Bu tehditler çeşitlendikçe ve yeni yöntemler uyguladıkça, özel harekât yeteneklerinin kullanımının artırılması, 
*   Yurt dışındaki ABD tesis ve personelinin korunması, 
*   Doğal Afetlerde sivillerin tahliyesi gibi insani yardım misyonlarının icrası öngörülmektedir. 


3. Küresel Konuşlanma Planı 

ABD’nin yukarıda sıralanan strateji çerçevesinde; 

 * İleri Deniz Kuvvetlerini, Asya-Pasifik bölgesi gibi kritik alanlara konuşlandırması, bu kapsamda  2020 yılına kadar ABD deniz unsurlarının %60’ının Pasifik bölgesinde kaydırılması, Japonya’daki Deniz varlığının geliştirilmesi, Guam’da deniz ve deniz piyade unsurlarının artırılması, Darwin/Avustralya’da asker sayısının 2.500’e çıkarılması, 

*  Muharip Komutanlıklarının mevcut ve ihtimalat ihtiyaçları çerçevesinde gemi, hava unsurları ve kriz mukabele kuvvetlerinin yeni bir kombinasyonunun 
konuşlandırılması, 

* Asya-Pasifik bölgesi gibi kritik alanlarda erişilmesi istenen hedeflere göre bölgeye odaklı kuvvetler tahsis edilmesi, 

*  İttifak üyeleri ve ortak ülkelerin hazırlık seviyesini artırmak ve birlikte çalışabilirliği sağlamak için çok uluslu, müşterek eğitim tesislerinin optimize edilmesi, 

* Konsept, tutum ve bayrak gösterme seçeneklerinin geliştirilmesi, bu kapsamda daha büyük ve daha yetenekli düşmana karşı zorla topraklara giriş ve 
geniş ölçekli müşterek kara harekâtının icrasına yönelik yeni bir konsept yazılması, 

* Müşterek Saldırı Uçağı gibi savunma yatırımlarının desteklenmesi, 

* Yenilikçi yöntemlerle gemilerin kullanım ömürlerinin uzatılması, 

* Kriz dönemlerinde ilave stratejik ve operasyonel esneklik sağlayan erişim anlaşmalarının imzalanması, 

* Başta Körfez ülkeleri ve Asya ülkeleri olmak üzere, ittifak üyeleri ve ortak ülkelerle ilişkilerin derinleştirilmesi, 

* İngiltere ile savunma planlama süreçleri ve uçak gemisi yeteneğinin yeniden tesisi alanında birlikte çalışılması, 

* Avustralya ile denizaltı sistem ve silahları, helikopterler, savaş ve nakliye uçaklarına odaklı işbirliği ve birlikte çalışabilirliği sağlayacak planlama 
süreçlerinin geliştirilmesi, 

* Yeni teknolojilere ve enerji verimliliği alanına yatırım yapılması planlanmaktadır. 

4. ABD Ordusun Yeniden Yapılanması 

Raporun bu kısmında, on iki yıllık kesintisiz savaş ve 2013 yılından itibaren uygulanan bütçe kısıtlamaları nedeniyle, ABD kuvvetlerince ihtiyaç duyulan 
modernizasyon ve uyarlamanın yapılamadığı tespit edilmektedir. Yukarıda üç sütun altında sıralanan savunma stratejisini uygulayabilmek maksadıyla, 
ABD Savunma Bakanlığı tarafından 2015-2019 mali yılları arasında kaynakların aşağıdaki alanlarda kullanılması, bir başka deyişle yeniden yapılanmanın 
sağlanması planlanmaktadır. 

a. Hava Kuvvetleri 




Hava Kuvvetlerindeki kritik öncelikler; bir yeni jenerasyon savaş uçağının hizmete sokulması, siber yeteneklerin, hava elektronik sistemleri ve silahlarının, 
taktik ve eğitiminin geliştirilmesi olarak belirlenmiştir. Hava Kuvvetleri modernizasyonu çerçevesinde; 

* Savaş uçağı filosunun büyük çoğunluğunu F-35 savaş uçağı ile yenilenmesi, 
* Yeni bir radara yakalanmayan, uzun menzilli savaş uçağının geliştirilmesi, 
* Tanker filosunun KC-46A yeni jenerasyon tanker/kargo uçağıyla yenilenmesi, 
* Düşmanın hava savunması tam olarak çökertilmemiş olsa dahi, hedeflerini etkin şekilde vurabilecek özellikte savaş ve bombardıman uçaklarında 
   kullanılacak havadan karaya füzelerin tedariki öngörülmektedir. 

b. Kara Kuvvetleri 



Kara Kuvvetlerinin; 

* Müşterek ve çok taraflı, geniş ölçekli, çok safhalı bir harekâtı ani ve sürdürülebilir şekilde icrası ile birlikte savaş sonrası 
   istikrar harekâtını da yürütmesi, 
* Düzenli Ordu mevcudunun 570.000’den 440.000-
* 450.000’e, Milli Muhafız Teşkilatı mevcudunun 358.000’den 335.000’e ve Yedek Kuvvetlerin 205.000’den 195.000 seviyelerine indirilmesi öngörülmektedir. 

c. Deniz Kuvvetleri 



*Deniz Kuvvetleri yatırımları kapsamında; 

* 2021 yılında SSBN (X) denizaltılarının inşası, 
* Su Üstü Savunma Harp silahları, yeni jenerasyon Kara Saldırı Silahları, Virginia Payload Modülü ve F-35 programları gibi saldırı vuruş yeteneklerinin 
  muhafazası veya imkanlar dahilinde geliştirilmesi, 

https://encrypted-tbn0.gstatic.com/images?q=tbn:ANd9GcSXhvl7xXFEr-CJsKEyeslPuIZCNF6uIArtM8ndHkKOxZGbFuttXw 

* Yeni bir müşterek gemisavar seyir füzesinin geliştirilmesi, 
*  Deniz Kuvvetlerinde gemi sayısının 2020’li yıllara kadar artırılması, kruvazörlerin modernizasyonu, yeni destroyer üretim planlarının devreye sokulması, 
   32 Kıyı Harp Gemisinin alınması, amfibi gemi yatırımlarının yeniden canlandırılması planlanmaktadır. 

ç. Deniz Piyade Kuvveti 



Deniz Piyade Kuvveti’nin Amfibi Harp Gemilerinin alımını tedricen sürdürmesi planlanmaktadır. 

d. Özel Kuvvetler 

Özel Kuvvetlere terörist örgütlerle mücadelede merkezî bir rol verilmesi ve mevcudunun 69.700’e çıkarılması, ittifak ve ortak 
ülke güçlerinin ABD çabalarını tamamlayacak şekilde eğitilmesi. 

Yukarıdaki yetenekler bazında yapılandırılacak ABD Silahlı Kuvvetleri’nin ana unsurları Ek-1’dedir. 

5. Sonuç ve Değerlendirme 

Rapor’da, savunma bütçesinde ciddi kısıtlamalara karşı alınacak tedbirler tespit edilirken küresel güvenlik ortamındaki değişimlere uygun stratejiler geliştirilmesi hedeflenmektedir. Bir süredir ABD’nin sıklet merkezini Asya-Pasifik bölgesine kaydırmakta olduğu çabaları bu rapordaki tespitlerle doğrulanmaktadır. ABD’nin 2020’lere kadar stratejik öncelikleri; Asya-Pasifik, Avrupa, Orta Doğu, Orta 
Asya, Afrika ve Güney Amerika şeklinde belirmektedir. 

Önümüzdeki dönemde Asya-Pasifik bölgesindeki mücadelenin çok boyutlu olarak devam edeceği, ABD’nin Çin’in dengelenmesi ve kapsanması, Kuzey Kore’nin sınırlanması, Pakistan’ın istikrarının ve Hindistan ile arasında dengenin korunması, Afganistan’ın bölgesel işbirliği mekanizmalarıyla bağlarının 
artırılması ve ASEAN’ın desteklenmesine önem vereceği değerlendirilmektedir. 

Diğer taraftan ABD’nin Avrupa ve NATO’ya desteğini devam ettireceği, İngiltere ile işbirliğini ve savunma alanında ortaklığını güçlendireceği, Rusya ile ilişkileri kesmeden mücadeleye devam edeceği anlaşılmaktadır. 

ABD’nin Orta Doğu’yu daha düşük öncelikli olarak değerlendirmesinin, güvenlik tehditleri algılayan bölgesel aktörlerin çeşitli stratejiler geliştirmesine, ittifak yapıları kurmasına ve artan silahlanma çabalarına neden olabileceği, bu kapsamda Körfez ülkelerinin öne çıkacağı değerlendirilmektedir. 

ABD kuvvet yapılanmasında kara kuvvetlerinde azalma, hava ve deniz unsurlarının modernizasyon ile geliştirilmesi, özel kuvvetler ve siber kuvvetlerin güçlendirilmesi dikkat çekmektedir. Özel kuvvetlerin ve siber kapasitesinin öne çıkarılmasının bölgesel güç mücadelelerinde örtülü ve dolaylı operasyonların artacak rolüne işaret ettiği kıymetlendirilmektedir. 

ABD savunma harcamalarında 2020’lere kadar 600 milyar dolar civarında kesintinin savunma sanayii firmalarını dış pazar aramaya yönlendireceği, bu durumun Türkiye dâhil savunma sanayii ihracatında atılım yapmaya çalışan ülkelerin savunma sanayi sektörlerini olumsuz olarak etkileyebileceği mütalaa 
edilmektedir. 

 Bilgi notunun hazırlanmasında istifade edilen dokümanlar; “Quadrennial Defense Review 2014”, US Department of Defense, 

http://www.defense.gov/pubs/2014_Quadrennial_Defense_Review.pdf; “Priorities for 21th Century”, US Department of Defense 
http://www.defense.gov/news/Defense_Strategic_Guidance.pdf; “National Security Strategy 2010”, White House, 
http://www.whitehouse.gov/sites/default/files/rss_viewer/national_security_strategy.pdf 


Notlar

EK 

Ek-1: 2019 Yılı İçin Planlanan ABD Kuvvet Yapısının Ana Unsurları 
Ek-1: 2019 Yılı İçin Planlanan ABD Kuvvet Yapısının Ana Unsurları 


1. Kara Kuvvetleri 

*  18 Tümen (10 Düzenli Ordu, 8 Millî Muhafız Ordusu) 
*  22 Hava Tugayı (10 Düzenli Ordu, 2 ABD Yedek Ordusu, 10 Millî Muhafız Ordusu) 
*  15 Patriot Hava ve Füze Savunma Taburu, 7 Terminal Yüksek İrtifa Bölge Savunma Füze Savunma Bataryası (tümü Düzenli Ordu), 
*  Öngörülen personel sayısı: 440.000-450.000 Düzenli Ordu, 195.000 Yedek Ordu, 335.000 Millî Muhafız Ordusu. 

2. Deniz Kuvvetleri 

* 11 Uçak Gemisi ve 10 Deniz Hava Kuvveti 
*  92 Büyük Su Üstü Gemisi 
*  43 Küçük Su Üstü Gemisi 
*  33 Amfibi Harp Gemisi 
*  51 Hücum Denizaltısı ve 4 Güdümlü Füze Denizaltısı 
*  Öngörülen personel sayısı: 323.000 Aktif, 58.800 Yedek 
*  2 Deniz Piyade Sefer Kuvveti ve 1 Yedek Birleşik Grup 
*  3 Deniz Piyade Sefer Tugayı Komuta Unsuru 
*  7 Deniz Piyade Sefer Birimi Komuta Unsuru 
*  Öngörülen personel sayısı: 183.000 Aktif, 39.000 Yedek 

3. Hava Kuvvetleri 

* 48 Avcı Filosu (971 uçak) 
* 9 Ağır Bombardıman Filosu (96 uçak) 
* 443 Havada Yakıt İkmal Uçağı 
* 211 Stratejik Hava Taşıma Uçağı 
* 300 Taktik Hava Taşıma Uçağı 
* 280 İstihbarat-Keşif-Gözetleme Uçağı 
* 27 Komuta ve Kontrol Uçağı 
* 6 Operasyonel Uydu Kümesi 
* Öngörülen personel sayısı: 308.000 Aktif, 66.500 Yedek, 103.600 Hava Millî Muhafız 

4. Özel Harekât Kuvvetleri 

* Yaklaşık 660 Özel Harekât Timi 
* 3 Ranger Tugayı 
* 259 Ateş Destek Uçağı 
* Yaklaşık 83 İstihbarat-Keşif-Gözetleme uçağı 
* Öngörülen personel sayısı: 69.700 


5. Stratejik Nükleer Kuvvetler 

* Azami 1550 Nükleer Başlık 
* Azami 420 Minuteman III Kıtalararası Menzilde Balistik Füze 
* 240 Denizaltı Balistik Füzesi (14 SSBN’nin 12’sinde) 
* Azami 60 Nükleer Yetenekli Ağır Bombardıman Uçağı 

6. Siber Görev Kuvvetleri 

* 13 Millî Görev Timi (8 Millî Destek Timi ile beraber) 
* 27 Harp Misyon Timi (17 Harp Destek Timi ile beraber) 
* 18 Millî Siber Korunma Timi 
* 24 Hizmet Siber Korunma Timi 
* 26 Muharip Komuta ve Savunma Bakanlığı Bilgi Ağı Siber Korunma Timi 

Bu bilgi notu, MSE'nin mali konulardaki çözüm ortağı, 
AYS Araştırma Analiz Eğitim Danışmanlık Düşünce Kuruluşu Ltd. Şti.'nin katkılarıyla hazırlanmıştır. 


***

29 Aralık 2017 Cuma

YENİ ORTA DOĞU AKTÖRLER DİNAMİKLER VE DENGE ARAYIŞLARI

YENİ ORTA DOĞU AKTÖRLER DİNAMİKLER VE DENGE ARAYIŞLARI 






YENİ ORTA DOĞU AKTÖRLER, DİNAMİKLER VE DENGE ARAYIŞLARI
Sertif DEMİR - Oktay BİNGÖL

Ankara
Ocak - 2017


© Barış Kitabevi, 2017
Tüm hakları saklıdır.
Yayıncı izni olmadan kısmen de olsa fotokopi, film, vb. elektronik ve mekanik yöntemlerle çoğaltılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez.

Kapak Tasarım - Düzenleme
Karizma Reklamcılık: 0.312 418 20 92-93
Baskı ve Cilt
BRC: 0.312 384 44 54
ISBN: 978-605-4728
Sertifika No: 16207
Genel Dağıtım

Zafer Çarşısı No: 10-11 Yenişehir – ANKARA
Tel: 0312. 435 29 69 Faks: 0312. 434 33 93 



ÖNSÖZ

Küresel krizin merkezi konumundaki Orta Doğu’da yaşananları bilimsel bir anlayışla incelemek ve okuyucuya sunmak uzun süredir üzerinde düşündüğümüz bir husus idi. Çünkü bölge geçmişten gelen sorunların yanı sıra, Soğuk Savaş’ın bitmesinden beri sürekli bir krize veya çatışmaya sahne olmaktadır. Bu kriz 
ve sorunların neticesinde bölgede devletlerarası savaşlar, etnik/dinsel/ mezhepsel iç çatışmalar, bunlara bağlı göç ve mülteci hareketleri, sürgünler ve katliamlar yaşanmaktadır. Bölge son olarak küresel radikalizmle dünyanın gündemine oturmuştur. Diğer yandan Arap Baharı süreci ve Suriye krizi ile yaklaşık bir yüzyıl sonra bölge yeniden şekillendirilmeye çalışılmaktadır. 

Bu bağlamda Orta Doğu’da yaşanan tarihsel sürecin analiz edilmesinin yararlı olduğunu gördük. Bunu da bilimsel bir yaklaşıma ve tarafsız bir çalışma ile okuyucuya yansıtmak gerektiğine inandık. Dolayısıyla Orta Doğu’ya etki eden dinamikleri, olayları, sorunları ve krizleri analiz ederek geleceğe yönelik bir 
öngörüde bulunmayı hedefleyen bu çalışma böyle bir düşünce ve arzunun ışığında ortaya çıktı. Bu amacı gerçekleştirmek için kitap bir derleme şeklinde hazırlanmış ve uzman yazarlar tarafından her bir mesele ayrıntılı olarak ele alınarak incelenmiştir. 

Kuşkusuz Orta Doğu’ya ilişkin daha önce yayımlanan çok değerli yapıtlar mevcuttur. Bunlar da Orta Doğu bölgesinin analizine çok büyük katkılar yapmıştır. Günümüzde barındırdığı kriz, sorun, çatışma ve anlaşmazlıklarla bölgedeki devletleri, Türkiye’yi ve genel anlamda dünyayı etkileyen Orta Doğu’nun geniş kapsamlı araştırılmasını içeren bu kitabın da alanda daha 
önce yapılmış çalışmalara katkı sağlayacağı inancındayız. Özellikle  akademisyenlerin Orta Doğu’ya ilişkin dersleri için önemli 
bir kaynak olacağı inancını taşıyoruz. 

Kitap çok uzun süreli ve titiz bir çalışmanın sonucunda ortaya çıkmıştır. Katkı yapan tüm yazarlara harcadıkları emek ve ortaya çıkardıkları güzel eserleri için yürekten teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Kitabı yayımlayan Barış Yayınevi’ne titiz çalışmaları ve desteklerinden dolayı müteşekkiriz. Ayrıca kitabın hazırlığı sürecinde bize sabır gösteren ailelerimize de en derin sevgi ve saygılarımızı iletiyoruz.

Son olarak, kitapta olabilecek tüm hataların sorumluluğunun biz editörlerde olduğunu bilimsel ve akademik anlayış gereği ifade etmek zorundayız.


Ankara, 2016
Sertif DEMİR ve Oktay BİNGÖL


İÇİNDEKİLER
Önsöz ..........................................................................................3
İçindekiler ..........................................................................................5
Yazarların Özgeçmişi..........................................................................7
Giriş ........................................................................................13
Birinci Bölüm: Orta Doğu’nun Değişmeyenleri 
1.Kısım: Orta Doğu’nun Jeopolitik Önemi...................................23 
Yrd. Doç. Dr. Kadir Sancak 

2.Kısım: Soğuk Savaş Sonrası Arap Orta Doğusunun 

 Siyasi Tarihi....................................................................53
Prof. Dr. Türel Yılmaz Şahin

3.Kısım: İsrail- Filistin ve İsrail-Arap Çatışması........................117

 Doç. Dr. Sezai Özçelik 


İkinci Bölüm: Soğuk Savaş Sonrası Değişimler

4.Kısım: Küreselleşmenin Orta Doğu’ya Etkileri.......................163 

 Prof. Dr. Siret Hürsoy 

5.Kısım: Orta Doğu’da Devlet Modelleri ve Siyasal İslam........193

 Yrd. Doç. Dr. Ali Bilgin Varlık

6.Kısım: Irak Savaşları ve Arap Baharı: Yeni Orta Doğu’yu 

 Yapılandıran Krizler.....................................................241

 Doç. Dr. Sertif Demir 

7.Kısım: Küresel Enerji Politikaları ve Orta Doğu.....................277

 Doç. Dr. Poyraz Gürson 


Üçüncü Bölüm: Yeni Orta Doğu

8.Kısım: Orta Doğu Bölgesel Güvenlik Kompleksinin 

 Şekillenmesi ve Güç Dengesi Arayışları......................293

 Dr. Oktay Bingöl 

9.Kısım: Bölgesel Kürt Dinamiği................................................333

 Dr. Savaş Biçer 

10.Kısım: Orta Doğu’da Yükselen Kürt Dinamiği: Bölgesel ve 

 Sınır Aşan Özellikleri, Türkiye’ye Etkileri...................347

 Dr. Oktay Bingöl

11.Kısım: Orta Doğu’da Sınır Aşan Sular.....................................375

 Yrd. Doç. Dr. Ayça Eminoğlu

12.Kısım: Orta Doğu’da Sınır Aşan Dinamik: Mültecilik............405

 Dr. Oktay Bingöl

Dördüncü Bölüm: Büyük Güçler ve Orta Doğu

13.Kısım: ABD’nin Orta Doğu Politikasına Genel Bir Bakış.......431

 Yrd. Doç. Dr. Zafer Parlak 

14.Kısım: Rusya ve Orta Doğu.....................................................477

 Yrd. Doç. Dr. Mustafa Üren

15.Kısım: AB’nin Orta Doğu Politikalarının Analizi....................535

 Doç. Dr. Sertif Demir, Dr. Ercüment Tatlıoğlu

16.Kısım: Çin’in Orta Doğu Politikasının Analizi........................563

 Doç. Dr. Sertif Demir, Ayçe Sepli

17.Kısım: Türkiye ve Orta Doğu...................................................601

 Uzm. Kudret Erkan 

Genel Sonuç ve Değerlendirme......................................................649


YAZARLAR HAKKINDA 

Prof. Dr. Türel YILMAZ ŞAHİN

1987 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi 
Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun oldu. 1992’de GÜ Sosyal 
Bilimler Enstitüsünde Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans Programını, 
1997 yılında da yine aynı Enstitüde Uluslararası İlişkiler Doktora 
Programını tamamladı. 2002 yılında Doçent unvanı alan ŞAHİN, 2007 
yılında Profesör kadrosuna atandı. 2004-2007 yılları arasında GÜ İktisadi 
ve İdari Bilimler Fakültesinde Dekan Yardımcılığı yapan ŞAHİN, 
2009-2011 yılları arasında da Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi İktisadi 
ve İdari Bilimler Fakültesi’nde Dekan olarak görev yaptı. Halen GÜ İktisadi 
ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim 
üyesi olan ŞAHİN’in Orta Doğu Bölgesi üzerine yazılmış çeşitli 
kitap ve makaleleri bulunmaktadır.

Prof. Dr. Siret HÜRSOY

Prof. Dr. Hürsoy, KKTC’de bulunan Doğu Akdeniz Üniversitesi 
Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden 1997 yılında mezun olmuştur. 1998 
yılında ise yüksek lisans derecesini İngiltere’de bulunan University of 
Kent at Canterbury, Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Çalışmaları alanından 
almıştır. 1998-2000 yılları arasında Türkiye’de Ege Üniversitesi, 
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde araştırma görevlisi olmuş ve 
ders asistanlığı yapmıştır. Doktora derecesini 2002 yılında Almanya’da 
bulunan Philipps-Universität Marburg, Gesellschaftswissenschaften 
und Philosophie, Fachbereich Politikwissenschaft, alanından almaya 
hak kazanmıştır. Doktora çalışmaları burslusu olduğu Konrad-Adenauer-
Stiftung tarafından finanse edilmiş, İngiltere’ye araştırma yapması 
için gönderilmiş ve “The New Security Concept and German-French 
Approaches to the European ‘Pillar of Defence’, 1990-2000” adlı kitabının 
yayınlanmasına katkıda bulunmuştur. 2003 yılından itibaren Ege 
Üniversitesi’nin Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde savunma ve güvenlik, 
Avrupa Birliği ve uluslararası ilişkiler teorileri alanlarında dersler 
vermektedir. Çok iyi derecede İngilizce ve iyi derecede Almanca bilmektedir.

Doç. Dr. Sezai ÖZÇELİK

1994 yılında Ankara Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler lisans programından 
mezun olan Doç. Dr. Sezai Özçelik, yüksek lisans öğrenimini 
1998’de American University, Uluslararası Barış ve Çatışma Çözümü 
Programı’nda tamamladı. Doktora derecesini 2004’te George Mason 
University, Çatışma Analizi ve Çözümü Programı’ndan alan Özçelik, 
akabinde Türkiye’ye döndü. Hâlen Çankırı Karatekin Üniversitesi, 
Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. 
Avrupa Birliği (AB) projelerinde geniş tecrübeye sahiptir.

Doç.Dr. Poyraz GÜRSON

Kara Harp Okulunu müteakiben 1997 yılında Marmara Üniversitesi 
İletişim Fakültesi Gazetecilik/ Basın Ekonomisi Bölümünde lisans eğitimini 
tamamlamış, ardından 1999 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat 
Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Orta Doğu 
ve Asya Çalışmaları Anabilim Dalı’nda yüksek lisansını yapmıştır. 
2004 yılında ise Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktora 
eğitimini bitirmiştir. 12 Mart 2015 tarihinde Üniversiteler Arası 
Kurul Başkanlığı (UAK) tarafından Siyasal Hayat ve Kurumlar alanından 
Doçentliğe yükselen Dr. GÜRSON, akademik kariyerine Atılım 
Üniversitesi’nde Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü’nde Öğretim 
Üyesi olarak sürdürmüştür. Halen, Nişantaşı Üniversitesi Uluslararası 
İlişkiler ve Kocaeli Üniversitesi AB Siyaseti ve Uluslararası İlişkiler 
Bölüm’lerinde Öğretim Üyesi olarak devam etmektedir. Araştırma 
konuları arasında Halkla İlişkiler, Reklamcılık, Yaratıcılık ve Orta 
Doğu’da Güncel Sorunlar yer almaktadır.

Dr. Ercüment TATLIOĞLU 

1960 yılında İzmir’de doğdu. 1981 yılında Deniz Harp Okulundan, 
1992 yılında Deniz Harp Akademisinden, 1994 yılında Silahlı Kuvvetler 
Akademisinden, 1995 yılında ABD kurmay Kolejinden, 2001 yılında 
NATO Savunma Kolejinden mezun oldu. Belçika Leuven Üniversitesinde 
2006 yılında Avrupa Birliği Siyaseti ve Avrupa Birliği Politikaları 
yüksek lisansını, 2016 yılında ise 9 Eylül Üniversitesi Avrupa 
Birliği Doktorasını tamamladı. AB Güvenlik ve Savunma Politikası ile 
NATO konularında çalışmalar yapmaktadır. 

Doç. Dr. Sertif DEMİR

Kara Harp Okulunda İktisat ana dalında lisans, İstanbul Üniversitesi 
İktisat Fakültesi’nde Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisans 
iktisat Ana Bilim dalında ise doktora programını tamamlamıştır. 1990 
yılında ise Kara Harp Akademisini tamamlayarak kurmay subay olmuştur. 
Türk Silahlı Kuvvetlerinin stratejik karargâhları ile NATO’nun 
karargâhlarda güvenlik ve strateji alanlarında görev yapmış, NATO’nun 
Bosna Hersek, Kosova ve Afganistan harekâtlarına iştirak etmiştir. Çeşitli 
Üniversitelerde eğitmenlik yapan Dr. Demir 2014 yılında uluslararası 
ilişkiler alanında doçent olmuştur. Türk dış politikası, güvenlik ve 
savunma, terör, uluslararası örgütler, barış gücü operasyonları üzerinde 
yayınlanmış eserleri mevcuttur. 

Yrd. Doç. Dr. Ali Bilgin VARLIK

Doktorasını, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası 
İlişkiler Ana Bilim Dalı’nda 2009’da tamamlamıştır. Merkez 
Strateji Enstitüsü düşünce kuruluşunun koordinatörü, Millî Güvenlik 
ve Askerî Bilimler Akademik Dergisi’nin editörü ve İstanbul Esenyurt 
Üniversitesinin öğretim üyesidir. Küresel güvenlik, strateji, savaş 
çalışmaları ve Orta Doğu konularında çalışmaktadır. 2013 yılında 
TSK’dan albay rütbesi ile emekliye ayrılmış olup, muvazzaf hizmeti 
esnasında, Irak’ta Huzuru Sağlama Harekâtı (1995), Bosna-Hersek’te 
İstikrar Harekât (2001) ve Afganistan’da Uluslararası Güvenlik Yardım 
Harekâtı (2010) görevlerine katılmıştır.

Yrd. Doç. Dr. Kadir SANCAK

Dr. SANCAK, lisans ve lisansüstü eğitimlerini uluslararası ilişkiler 
alanında tamamlamıştır. Lisans, yüksek lisans ve doktora aşamalarında 
sırasıyla Çeçenistan, Gürcistan ve Azerbaycan merkezli tez çalışmaları 
yapmıştır. Konu itibariyle güç, yumuşak güç, kamu diplomasisi ve ben
zeri konularda, bölge olarak ise ağırlıklı olarak Kafkasya, Türkistan ve 
Balkanlara yönelik çalışmaları bulunan Kadir Sancak, akademik hayatına 
Gümüşhane Üniversitesi’nde devam etmektedir.

Yrd. Doç. Dr. Savaş BİÇER

1980 yılında Kara Harp Okulu’ndan 1991 yılında ise Harp Akademilerinden 
kurmay subay olarak mezun oldu. Bosna Hersek, Kosova, 
Makedonya ve Afganistan’daki NATO ve Birleşmiş Milletlerin Güvenlik 
ve Barış harekâtına katıldı. Belçika’daki NATO karargâhında 
ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin çeşitli kademelerinde görev yaptıktan 
sonra emekli oldu. Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası 
İlişkiler bölümünde, NATO’nun Soğuk Savaş sonrası askeri müdahaleleri 
üzerine doktora tezini tamamladı. NATO ve Uluslararası Güvenlik 
üzerine yazılar yazan Yrd. Doç.Dr. Savaş Biçer, İstanbul Esenyurt 
Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde öğretim 
üyesidir.

Yrd. Doç. Dr. Ayça EMİNOĞLU

1997 yılında Yakın Doğu Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi 
Uluslararası İlişkiler Bölümünde lisans eğitimini, 2009 yılında 
Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Uluslararası 
İlişkiler yüksek lisansını tamamlamıştır. 2011-2015 yılları arasında 
Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası 
ilişkiler Anabilim dalında doktora eğitimini bitirmiştir. Halen Karadeniz 
Teknik Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası 
ilişkiler Bölümünde Öğretim Üyesi olarak görev yapmaktadır.

Yrd. Doç. Dr. Mustafa ÜREN

1985’te Kara Harp Okulunda lisansını, 1997’de Kara Harp Akademisinde 
yüksek lisansını ve 2015’te ise Abant İzzet Baysal Üniversitesi 
Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalında doktorasını 
tamamladı. Ulusal dergilerde yayınlanmış makaleleri bulunan 
Üren’in akademik ilgi alanları arasında; uluslararası ilişkiler teorileri, 
küreselleşme ve uluslararası politika, siyasi tarih ve Avrasya bölgesi 
bulunmaktadır. İngilizce bilen Üren, halen Avrasya Üniversitesi İktisadi 
ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Bölümü 
öğretim üyesidir. 

Dr. Zafer PARLAK 

Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi 
İktisat ve Uluslararası İlişkiler bölümlerinden mezun oldu. Yüksek 
lisans ve doktorasını Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü 
Amerikan Kültürü ve Edebiyatı ana bilim dalında yaptı. Ayrıca Beykent 
Üniversitesi’nde Eğitim Yönetimi ve Denetimi alanında ikinci bir yüksek 
lisans yaptı. Beş ayrı üniversitede yarı ve tam zamanlı öğretim üyesi 
olarak çalışan Dr. Parlak ABD dış politikası, Türk-Amerikan ilişkileri, 
Amerikan tarihi, ABD diplomasi tarihi, kültürlerarası ilişkiler, Amerikan 
etnik edebiyatı, Amerikan yerlileri, Amerikan edebiyatı, Amerikan 
barış gönüllüleri, Türk kökenli Amerikalılar, uluslararası gönüllü kuruluşlar, 
eko-eleştiri ve kadın çalışmaları konularında dersler vermekte, 
araştırma ve yayınlar yapmaktadır.

Uzman Kudret ERKAN

1981’de Kara Harp Okulu, 1991’de Kara Harp Akademisi ve 
1997’de Silahlı Kuvvetler Akademisinden mezun oldu. ABD’de subay 
tekâmül ve öğretmenlik kursları gördü. Soğuk Savaş dönemi sonrasında 
TSK’nin eski Doğu Bloku ve dağılan Yugoslavya ülkeleri ile Orta 
Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin üst düzey subaylarına ve sivil bürokratlarına 
NATO standartlarında eğitim vermek üzere açılan TSK Barış 
İçin Ortaklık Eğitim Merkezi’nin kurucu kadrosunun Kurmay Başkanlığını 
ve kurs direktörlüğünü yaptı. 1990’lı yıllarda Azerbaycan’da 
Askeri Ataşelik, Bosna-Hersek’te NATO bünyesinde barışı koruma 
gücü olarak kurulan SFOR’daki Türk Görev Kuvvetinin Komutanlığını 
yaptı. Her iki görevde uluslararası planlama ve strateji geliştirme 
konularında planlamaların içinde yer aldı. 2006-2008 yıllarında Harp 
Akademilerinin bütün öğretim ve eğitim planlamalarını yapan Öğretim 
Başkanlığı’nı icra etti, yayımlanan dergi ve dokümanlara makaleler yazdı. 
Bilahare TSK Askeri Tarih ve Stratejik Etütler Başkanlığında 
Plan Şube Md. olarak TSK tarafından icra edilen kamuya açık bilimsel 
faaliyet ve seminerlerin çalışmalarında yer aldı. Halen Ankara’da konuşlu 
Merkez Strateji Enstitüsü Bilim Kurulu üyesidir. 

Ayçe SEPLİ

1989 yılında İzmir’de doğdu. 2011 yılında Ege Üniversitesi Uluslararası 
İlişkiler lisans programını bitirdi. 2013 Aralık’ta MEB yurtdışı 
yüksek lisans bursunu kazandı. 2014 yılında İngiltere Birmingham Üniversitesi 
Uluslararası İlişkiler (Uluslararası Politik Ekonomi) alanında 
yüksek lisansa başladı. Hindistan’ın uluslararası ticaret müzakerelerinde 
değişen tutumu üzerine tez çalışması yürüttü ve 2015 yılında mezun 
oldu. 2016 Şubat itibariyle Karadeniz Teknik Üniversitesi Uluslararası 
İlişkiler Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktadır.

Dr. Oktay BİNGÖL

Kara Harp Okulu ve Kara Harp Akademisinden mezun olmuştur. 
ABD Maryland Üniversitesinde İşletme dalında lisans ve yüksek lisans, 
Gazi Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler alanında doktora yapmıştır. 
İstanbul’da NATO Kolordusu ve Belçika’da NATO karargâhı ile Almanya, 
Irak, Bosna-Hersek ve Afganistan’da uluslararası birimlerde 
görev yapmıştır. Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalında; 
güvenlik çalışmaları, terörizm, çatışma çözümü, Doğu Asya-Pasifik, 
Afrika Siyaseti, Türkiye-Rusya ilişkileri, Orta Doğu sorunları konularında 
lisans ve lisansüstü dersler vermektedir. Konular kapsamında 
ulusal ve uluslararası çeşitli yayınları bulunmaktadır. Halen Ankara’da 
konuşlu Merkez Strateji Enstitüsü Başkanı ve Gazi Üniversitesi Stratejik 
Araştırmalar Merkezi Danışma Kurulu üyesidir. 


***

28 Ekim 2017 Cumartesi

Kırılgan/Başarısız Devletler Endeksi 2017 ve Türkiye


Kırılgan/Başarısız Devletler Endeksi 2017 ve Türkiye 


(E)Tuğg.Doç.Dr. Oktay BİNGÖL
Merkez Strateji EnstitüsüGüncel Değerlendirme

   “Fund For Peace” isimli düşünce kuruluşunun “2017 Yılı Kırılgan/Başarısız Devletler Endeksi” (Fragile States Index 2017) Mayıs 2017’de yayımlanmıştır.1 Türkiye 178 ülke arasında en kırılgan 64’üncü sırada yer almıştır (Sayılar küçüldükçe kırılganlık/başarısızlık artmaktadır). Türkiye, durumu bir önceki yıla göre en çok kötüleşen ülkedir. 

Fund For Peace’in Endeksi; 

Ekonomik, siyasal, sosyal ve güvenlik boyutlarında tespit edilmiş 12 ölçüt esas alınarak yıllık olarak yayımlanmakta, uluslararası akademik çalışmalarda, batı ülkelerinin dış politika ve dış yatırım kararlarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Veriler 1 Ocak 2016 ile 31 Aralık 2016 tarihleri arasını kapsamaktadır. 2017 yılı olayları ve gelişmeleri rapora dâhil edilmemiştir. 

Ölçütler; Demografik baskılar, mülteciler ve yerlerinden edilenler, toplumdaki farklı grupların şikâyetleri, insan göçü, ekonomik kötüleşme, devletin meşruiyet kaybetmesi, kamusal hizmetlerin sunumu, insan hakları, güvenlik örgütlerinin yeterliliği, seçkinlerin kutuplaşması ve dış müdahaleye açıklık olarak belirlenmiştir. Ülkeler bu ölçütler dikkate alınarak Dünya Bankası, IMF, BM Kalkınma Programı, İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü gibi uluslararası saygınlığı bulunan kurumlar dâhil olmak üzere farklı kaynaklardan elde edilen bilgiler ışığında değerlendirilmektedir. Başarısız Devletler Endeksi 2017’de 178 ülke, başarısızlık ve kırılganlıktan, istikrar ve dayanıklılığa doğru 12 kategoride sıralanmıştır; birinci kategoride çok yüksek alarm verenler, sonuncusunda ise çok dayanıklı ülkeler yer almaktadır. En istikrarlı 15 ülkenin içinde Kuzey Avrupa ülkeleri çoğunlukta bulunmaktadır 

(Tablo-1). 

Tablo-1: En istikrarlı 15 ülke 

Sıralama     Ülke Sıralama    Ülke 
1 Finlandiya 
2 Norveç 
3 İsviçre 
4 Danimarka 
5 İsveç 
6 Avustralya 
7 İrlanda 
8 İzlanda 
Kanada 
10 Yeni Zelanda 
11 Lüksemburg 
12 Hollanda 
13 Avusturya
14 Almanya 
15 Portekiz 

Merkez Strateji Enstitüsü

Güncel Değerlendirme - 2 - 

Endeksin yüksek ikaz ve çok yüksek ikaz veren 15 ülkesi Tablo-2’de sunulmaktadır. 

Tablo-2: En kırılgan/başarısız 15 ülke (En kötü durumdan başlayarak sıralanmaktadır) 

Sıralama Ülke Sıralama Ülke 
1 Güney Sudan
2 Somali  
3 Orta Afrika Cumhuriyeti 
4 Yemen 
5 Suriye 
6 Sudan  
7 Demokratik Kongo 
8 Çad  
9 Afganistan 
10 Irak
11 Haiti 
12 Gine 
13 Zimbabve 
14 Nijerya
15 Etiyopya ,


Türkiye Beşinci gruptaki yüksek ikaz veren ülkelerin içerisinde; Tanzanya, Senegal, Laos, Sierra Leona, Zambia, Burkina Faso, Madagaskar, İran, Papua Yeni Gine, Cibuti, Gambia vb. ülkelerle bir arada bulunmaktadır. 
Avrupa ülkelerinin tamamı Türkiye’den başarılı durumdadır. 
Yunanistan istikrarlı ülkeler arasında 127’nci sırada yer almaktadır ve Türkiye ile arasında 63 basamak vardır. 

Türkiye 2006’da 82’nci basamakta ve tehlike yaşayan ülke idi, 2015’e kadar 80-90 aralığında ve ortalarda bir yerde kaldı. 
2016 endeksinde 79’uncu, bu yıl ise 64’üncü sıraya düşerek, durumu 2015’e kadar 25 basamak kötüleşmiştir (Tablo-3). 

2 Tablo-3: 

Türkiye’nin son on yılda kırılganlık durumu Yıl Sıralama Yıl Sıralama Yıl Sıralama 

2006 82/178 
2007 91/178 
2008 92/178 
2009 85/178
2010 89/178
2011 95/178 
2012 85/178
2013 86/178 
2014 93/178
2015 89/178 
2016 79/178 
2017 64/178 

Türkiye’nin son iki yılda artan bir şekilde kırılganlaşmasının nedenlerinin birçoğu Rapor’da yer almaktadır. İçte artan kutuplaşma ve demokrasiden sapmalar, dışta sorunlu dış politika sonuçları ana nedenler olarak öne çıkmaktadır. 

http://merkezstrateji.com/assets/media/170622-bingoel-basarisiz-devletler.pdf


***