Söylem ve Eylem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Söylem ve Eylem etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Aralık 2015 Salı

Söylem ve Eylem,





Söylem ve Eylem,



Yekta Güngör Özden

Söz ve sorun üretmekte üstümüze yoktur. Açılan her gün yeni bir tartışmayla doluyor ve kapanıyor. Gündem değişikliğiyle yol aldığını sanan siyasetçiler havanda su dövüyorlar. Söylem, söylem, söylem. Olumlu bir eylemin tanığı olmak özlemindeki yurttaşlar boşuna umutlanıyor. Olaylar, işlemler ve eylemler söylemlerle bağdaşmıyor. Siyasal iktidar kadrolaşma ve partizanlıkta sınır tanımadığı gibi muhalefet partileri de halkın ilgisini çekecek, oyunu toplayacak çözümler, öneriler ve tasarımlarla değil güç gösterileri ve söz oyunlarıyla zaman geçiriyor. Yenilenme, gençleşme, çağdaşlaşma ve demokratikleşme bir yana bırakılmış, klikler, kulisler, delege oyunları, kavgalı kongreler, atışma tahtası durumuna getirilen kürsüler, grup toplantıları öncelik alıyor. Liderlere bağlılık gösterileri, kabadayılık çıkışları, suçlayarak suçlanmaktan kurtulma ve savunma oyunları birbirine ekleniyor. Halkın siyasetten soğuması için ne gerekse yapılıyor. Yadsıma yararsızdır.
GATA’ya Başbakanın sıkmabaşlı eşinin gelmemesinin daha doğru olacağı yolundaki öneri-uyarı aradan iki yıl geçtikten sonra tartışma konusu yapılmakla kalınmamış, gündem değiştirme oyununa araç olanlar da haklı, Genelkurmay buyruğuna uygun uygulamayı savunacak yerde bir tür pişmanlık açıklamasıyla sorunu ağırlaştırmıştır. Kamusal alanlar içinde özelliği olan askerî hastane uygulaması Genelkurmayın buyruğu dışına çıkılmamayı gerektirdiğinden “..keşke olmasaydı” diyenlerin sıkmabaşla çıkarma yapmayı düşünüp denemek isteyenler için bu sözü kullanmaları daha uygun olurdu. Şimdi ise Genelkurmay’ın buyruğunun kaldırılması, bunun için söylem değil eylemin işlem olarak gerçekleşmesi gerekir. sözle olması yeterli değildir. Genelkurmay Başkanlarından birinin özel-sözlü emriyle yapılan uygulamaları da biliyoruz. Değinilip eleştirilince yadsınması kolay, başkalarının üstüne atılması, kimi nedenler ve gerekçeler sıralanması olası kişisel buyruk ve tutumlar geçerli sayılamaz. Yeni bir buyrukla, genelgeyle askerî alanlara sıkmabaşlıların girmesi yasağının kaldırıldığının bildirilmesi gerekir.

Hukuk devletinde herkesi bağlayan yargı kararlarının mı, Başbakanın eğilim ve isteklerinin mi bağlayıcı ve üstün olduğunun saptanması öncelik taşır. Anayasa gereği uyulması zorunlu yargı kararları yerine iktidar istemlerine uyulacaksa herkesin bilmesi gerekir. siyasal simge durumuna getirilen sıkmabaşı dayatma çabaları, yaygınlaştırma düzenleri, hukuku çiğneyip Silâhlı Kuvvetleri alaya alıp aşağılayacak biçimde yapılırsa katlanılması beklenemez. Cumhuriyet gazetesinin değerli yazarlarından Öztin Akgüç’ün 7.2.2010 günlü yazısının üçüncü kesiminin başında “Türkiye’de tüm kurumlar, hattâ hiç güven yitirmemesi gereken kurumlar da, TSK ve yargı erki de hızla itibar ve güven yitiriyor. Güvenilmeyen Silâhlı Kuvvetler, güven vermeyen adalet mekanizması, ülkenin geleceği için, dış kundakçılardan daha tehlikelidir” tümcesi iyi okunup iyi değerlendirilmelidir. İyi ilâç acıdır. Gerçekleri yadsıyıp göz ardı etmek yerine Silâhlı Kuvvetlerin başına yeni çuvallar geçirilmesine olanak tanımamak gerekir. Komutanların bunları duyarlıkla düşünüp değerlendirdiklerini umuyor ve sanıyoruz.

22 Şubat gözaltı uygulamaları, hukuksal öğeleri tartışılır kimi süç yüklemeleriyle kamuoyunu yakından ilgilendirmiştir. Erzurumdaki dört savcının özel yetkilerinin kaldırılmasıyla gündeme gelen tartışmalar Ergenekon Savcılarının kaçırıldığı söylenen dosyayı geri çevirmesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. Yargıyı tartışılır duruma getiren yanlışlıklar ya da amaçlı işlemler sahiplerinin sorumluluğunu gerektirir. Sorumsuzluk yargısal koruma göremez. HSYK olayıyla sıkışan iktidarın yardımına gündemi değiştiren olayların yetişmesi ilginç bir rastlantı mıdır? Ne zaman iktidarı sarsacak bir olay çıksa, yeni bir olayla unutturulmaktadır. Üstüstü gelen rastlantılar kuşkuyla karşılanmaktadır. “Takdir-i ilâhi” diyerek depremi bile kullanmaktadırlar. Ama Deniz Feneri, yargıya darbeler unutulmaktadır. Protokoller ve terör önemsenmemektedir.
İstanbul’da TUSKON 3. Genel Kurul’nda, Urfa’da 169 yerin toplu açılışındaki konuşmalarında yargıya çatan, lâiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu için cezalandırılan iktidar partisinin vazgeçmediği bu durum ve tutumuyla Anayasa değişikliği yapması etik yönünden uygun olmasına karşın inadını sürdüren Başbakan “Olur, olur, bal gibi olur” diyerek anlayışını ortaya koymuştur. Yargı denetimine katlanamayacak ölçüde demokrasi dışı düştüğünden gerçekdışı örnekler ve savlarla kendilerini haklı göstermeye çalışmakta, halkı aldatmaktadır. Yargı, hukuku yaşama geçirerek adaleti toplumsal gıda olarak sunma çabasındadır. Kurallara dayanarak karar almaktadır. İktidar döneminde çok sayıda iptal ve yürürlüğü durdurma ile yürütmeyi durdurma kararı verilmesi, hukuk düzenlemelerinin sakatlığından çok iktidarın amaçlı gidişine bağlanmalıdır. Yargı kendi kendine dâvalara bakmamaktadır. Hak arama özgürlüğü kapsamında yurttaşların ve kuruluşların başvuruları üzerine olayı değerlendirip sonuca varmaktadır. Gelişigüzellik ve başınabuyrukluk yargıda değil, iktidardadır. Yargının anayasal görevini “kuşatma” olarak nitelemek anayasa ve hukuk dışına düşmektir. Hukukdışı demokrasi olamaz.

Kitap

Bize gönderilen kitaplardan TÜRKSOLU okurlarına yararlı olacakları tanıtıp salık vermeyi görev sayıyoruz.
Emekli öğretmen Özbek İncebayraktar’ın “Şiirimizde Atatürk” adlı seçkisi 105 şairin 208 şiirini içermektedir. 2010 yılında yayımlanan kitaplar arasında özgün bir yeri vardır. Atatürk konulu şiirlerin iyi bir seçimle sunulmasıdır.
Rahmi Vardı’nın Kelâm Yayınları arasında çıkan “Atatürk’ün Manevî Dünyası” adlı yapıtı büyük kurtarıcımızın duygu ve düşünce dünyası ile kişiliğini dokuyan inanç anlayışını da yansıtmakta, bu bağlamda gerçekdışı söylentilerin haksızlığını ortaya koymaktadır.
Mustafa Sağ’ın “Dini Atatürk Gibi Anlamak” adlı kitabı da inanç temizliği, inancın önemi ve inancı yaşamak konularında Atatürk’ün örnek kişiliğinin değerini vurgulamaktadır.
Köy enstitülü emekli öğretmen Arif Baş’ın “Tekne Kazıntısı” adlı kitabı meslek anıları ve deneyimleriyle eğitim sorunları konusunda aydınlatıcı bilgiler vermektedir.
Tanınmış iş adamlarımızdan Zühtü Şenyuva “En Değerli Hazine Dostluk ve Güvendir” adlı ikinci kitabıyla dostlarını tanıtmakta iş alanındaki çabalarını, eğitime katkılarını eserleri ve örnekleriyle kamuouyunun bilgisine sunmaktadır.
Hepsini kutlayarak okurlarımıza salık veririz.



.