RİFAT SERDAROĞLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
RİFAT SERDAROĞLU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Mart 2017 Çarşamba

TOMA TEYYİP

TOMA TEYYİP



RİFAT SERDAROĞLU
19 Haziran 2013


Türkiyeli Toma Teyyip’in Taksim Gezi Parkında demokratik direniş haklarını kullanan gençlerin üzerine bu kadar acımasızca gitmesinin sebebi anlaşıldı.  Sebep, bu kargaşada Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesinin PKK’nın emrine verildiğinin gizlenmek istenmesiymiş!

AKP’ye oy vermiş, hala vermeye düşünen insanlarımızın vicdanlarına seslenmek istiyorum. Lütfen şu sorulara kendi vicdanınızda cevap verebilir misiniz?
Türkiye Vatanı, hepimizin ortak vatanı değil midir?
Türk Bayrağı, hepimizin onuru-şerefi değil midir?
T.C Devleti, hepimizin devleti değil midir?
Türk Milleti, bizim hepimizin müşterek adı değil midir?
Türkçe, tüm milletimizin “Resmi Dili” değil midir?

75 milyon insanımızın, PKK Narko-Terör örgütü taraftarları hariç, tamamı bu sorulara; Evet, Vatan ortak malımızdır/ Türk Bayrağımız onurumuzdur/
TC Devleti bizimdir/Hepimiz Türk Milletinin bireyleriyiz/Türkçemiz hepimizin resmi dilidir diye yanıt vereceklerdir.
Hangi partiye oy verirlerse versinler, millet olmanın gereği zaten budur.

Türkiyeli Toma Teyyip ve onun Akil İnsanlar Heyetinin gönülden destekledikleri “Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı” Ankara’dan sonra Diyarbakır’da da yapıldı ve sonuç bildirisini yayınladı.
Özet olarak 12 maddeden oluşan bildirinin bazı maddelerine beraberce bakalım;
1) Kürtler, Özerklik-Federasyon-Bağımsızlık gibi siyasal talepleri belirleme hakkına sahiptir. Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkının sadece Kürdistan halkının kararına ve onayına bırakılması Konferansımızda ortaklaşılan bir ilkedir.
2)Konferans, Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü talep eder.
3)Konferans, Kürdistan’ın bir statüsü olmadan Kürt sorununun nihai olarak çözülemeyeceğini karar altına almıştır.
4)Anadilde eğitim ve Kürtçenin “Resmi Dil” olarak kabulü, anayasal güvence altına alınmalıdır.

AKP’ye oy vermiş ve hala destekleyen vatandaşlarımız şu sorulara cevap vermek zorundadırlar;
-AKP Hükümetinin ve Başbakan Erdoğan’ın izni olmadan Güneydoğu Anadolu Bölgemize, Akil İnsanlar ve Konferansa katılanlar, “Kuzey Kürdistan”
diyebilirler mi?
-Hepimizin ortak vatanı olan Türkiye’den ayrılma ve toprak koparma hakkını Kürtçülere kim verdi? Öcalan ile yapılan görüşmelerde, böyle bir şey konuşulmasa ve anlaşmaya varılmasa bu katiller açıkça “Türkiye’yi Böleceğiz” diyebilirler mi?
-AKP’ye oy vermiş ve hala vermeyi düşünenler, İmralı canisinin özgür bırakılmasını isterler mi?
-“Kürdistan” denen bir bölgemiz oldu da biz mi bilmiyoruz?
-Kürtçenin “Resmi Dil” olması ve yeni anayasaya yazılması için AKP Hükümeti ve Erdoğan garanti verdi mi?
-PKK Narko-Terör örgütünün Türkiye’deki silahlı unsurlarından kaç tanesinin sınır dışına çıktığını Erdoğan veya Özel Paşa, Türk Milletine açıklayabilirler mi?
-Son üç aydır, dağa çıkışlardaki artış ne kadardır?

Sayın AKP’liler;

Parti “Din” değildir. Partiniz yoldan çıktıysa, Genel Başkanınız Amerika ve
PKK dışında herkese bağırıyor fakat bunların karşısında dilsiz oluyorsa,
lütfen parti yöneticilerini sorgulayınız.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve Türk Milletinin geleceğini yakından ilgilendiren bu duruma kayıtsız kalamazsınız. Ya Kürtçü-Bölücülerden yana olacaksınız, ya da Türk Milletinden yana olacaksınız.
Bunun bir üçüncü yolu yoktur.
Bölücülere karşı tek söz söylemeyen, aksine Akil İnsanlar aracılığıyla bunları destekleyen Erdoğan’ın, Taksim Gezi Parkındaki gençlere nasıl zulmettiğini sizler görmediniz mi? Sizce Taksim-Gezi direnişçileri, PKK’lı katillerden daha mı
tehlikelidirler?

Başta Türkiyeli Toma Teyyip, Akil İnsanlar denen malum heyet ve tüm dünya gayet iyi bilmeliler ki;

Türkiye’nin tek karış toprağını kimse alamaz. Gezi parkındaki ağaçlar ve demokratik hakları için direnen Türk Milleti, aziz vatanı için dünyanın altını üstüne getirmekten asla çekinmez.

ABD, CIA yardakçısı Cemaat, Barzani çocukları bölücüler ve AKP yöneticileri, varsa akıllarını başlarına almalıdırlar. Türk Milleti, bu bölücü tuzağı bu anki nesil ile çözmeye karar vermiştir. Çocuklarımıza bu problemi devretmeyeceğiz. Onlara tertemiz bir Türkiye bırakmak, can borcumuzdur.
Herkes ya Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti çatısı altında özgür vatandaşlar olarak yaşamaya, her türlü sosyal-etnik-kültürel haklarını korumayı kabullenecek, ya da başına geleceklere razı olacaktır.
Ne Mutlu Türküm Diyene…

Sağlık ve başarı dileklerimle 
19 Haziran 2013

RİFAT SERDAROĞLU
rifaterdaroglu@gmail.com
facebook.com/rifatserdaroglu

https://rifatserdaroglu.com/2013/06/19/toma-teyyip/

**********************

ASTINIZ / ZEHİRLEDİNİZ / YEDİRMEYİZ



ASTINIZ / ZEHİRLEDİNİZ / YEDİRMEYİZ



RİFAT SERDAROĞLU,
20 Haziran 2013,
rifatserdaroglu@gmail.com
facebook.com/rifatserdaroglu35


Bir tek oy uğruna veya günü kurtarmak adına AKP yöneticileri kadar kişileri kullanmaktan, tarihi çarpıtmaktan, tek ayaküstünde kırk yalan söylemekten korkmayan bir ekip olamaz.
Son zamanlarda Başbakan Erdoğan’ın gerçek kişiliğinin Türk Milleti tarafından anlaşılması üzerine derhal imaj yenileme çalışmalarına başladılar ve tarihten rahmetli Menderes’i ve rahmetli Özal’ı çıkarıp, Erdoğan’ı bu iki kişinin seviyesine çıkarmaya çalıştılar.

ASTINIZ;

Adnan Menderes’in ve iki Bakanının asılması Türk Siyasi Tarihinin yüzkarası olaylarından biridir. Tıpkı idam edilen diğer siyasiler ve gençler gibi.
O dönemde yargılanmış ve müebbet hapse mahkûm olmuş bir Demokrat Parti Milletvekili babanın oğlu olarak Menderes’in asılması kadar, Menderes’in Erdoğan’a benzetilmesi gayretleri beni derinden üzmektedir.
İnsanın kendi ayıbını örtmek için, tarihe mal olmuş kişilerin arkasına sığınması, o kişinin karakteri hakkında yeterince bilgi vermektedir.
Fakat gençlere doğruları anlatmak da bizlerin görevidir.

-Adnan Menderes; Büyük Atatürk, İnönü ve Kurtuluş Savaşımızın Galip Hocası Celal Bayar ile birlikte savaşmış, birlikte çalışmış “İstiklal Madalyalı” bir insandır.
-Adnan Menderes son derece iyi eğitimli, yabancı dili olan, çağdaş bir Beyefendidir.
-Adnan Menderes siyaseti geçim kapısı yapmayan, siyaset yoluyla zenginleşmeyi asla düşünmeyen, aksine babadan kalan 38 Bin Dekar arazisinin, 35 Bin Dekarını köylüye dağıtan, rahmetli çocuklarına
“Ben Başbakan iken, sizler ticaret yapamazsınız” diyen ve bunu uygulatan namuslu bir insandır. Rahmetli eşi Berin Menderes tam bir Hanımefendi idi.
Tüm hayatını eşine ve çocuklarına adadı. Ne siyasete karıştı, ne de papatyalar gibi saçmalıklara tenezzül etti. En zor günlerinde bile hamd ve şükretmeyi bırakmayan inançlı, çağdaş mükemmel bir insandı. Kendisini tanımak bana ve eşime her zaman onur vermiştir. Allah rahmet eylesin.
-Adnan Menderes, yatırımcıyı- sanayiciyi destekleyen ve eser bırakan bir Devlet Adamıdır.
-Adnan Menderes’in ve Demokrat Partinin hataları-yanlışları olmamış mıdır? Elbette ki olmuştur. Bunları o zamanın şartları içinde, dünyanın o zamanki durumunu da göz önüne alarak değerlendirmek gerekir. Yakışan budur.
Fakat hiçbir olay, bir Başbakan’ın asılmasını haklı çıkarmaz. Türk Demokrasi tarihinin en korkunç olaylarından biridir.

ZEHİRLEDİNİZ;

Turgut Özal’ın zehirlenmesi iddiası, AKP Yöneticilerinin ve Özal Ailesinin sürekli gündemde tutmak istedikleri bir istismar konudur. Bu konu halen Adalete intikal etmiş bir olaydır. Her ne kadar Adli Tıp Kurumu, Özal’ın kabrinin açılması suretiyle yaptığı araştırmada, “Zehirlenme Bulgusu Yoktur” diye rapor verse de, bu çevreler istismara devam etmekte ve Özal’ı mezarında bile taciz etmekten utanmamaktadırlar.
Hele AKP’nin ve Erdoğan’ın bunu kullanmalarını anlamak mümkün değildir.
AKP 11 senedir iktidar. Erdoğan sık-sık Yargıya talimat verdiğine göre, bu ölüm olayını niçin aydınlatmaz? Niçin olacak, istismar için tabii ki. Tıpkı başörtüsünü istismar ettikleri gibi! İslam dinini dahi, siyasi çıkarı için kullanmaktan çekinmeyenler, bundan mı utanacaklar?

YEDİRMEZLER;

Erdoğan’ı yemek isteyen kimse yoktur. Bu tam bir aldatmacadır. Ayrıca Erdoğan’ın düşmana da ihtiyacı yoktur. Onun iflah olmaz kibri, dizgin vurulamayan hırsı, servete ve güce tapması, çağımızın gerçekleriyle taban-tabana ters ideali, kendisini bir İslam Devletinin Sultanı ve Halifesi olarak görmesi, sinir sistemi ve sağlığındaki bozukluk, faşist yönetim tarzı,
Türk Milletinin ilk seçimde onu indirmesi için yeterli olacaktır.

AKP ve Erdoğan’ın anlaması gereken gerçek şudur. İstediğiniz kadar 2023 veya 2071 yılı hesapları yapın, iktidarınızın sonu gelmiştir.
Fakat bu, dünyanın sonu değildir. Siz gidersiniz, başkası gelir. Dünyanın kuralı budur. Kanunî 46 sene iktidarda kalmış, ama dünya ona bile kalmamış, size mi kalacak?
Şimdi gitme ve hesap verme dönemi geliyor. Eğer Türk Milleti adına yaptığınız yasal-siyasal-ekonomik faaliyetlerinizi açık alınla verebilirseniz, ne mutlu sizlere… Ne dersiniz, hesap verebilecek misiniz, yoksa biz ancak Allah’a hesap veririz mi diyeceksiniz?

Sağlık ve başarı dileklerimle 20 Haziran 2013

https://rifatserdaroglu.com/2013/06/20/astiniz-zehirlediniz-yedirmeyiz/
***

UTANMANIZ VAR MI?


UTANMANIZ VAR MI?



RİFAT SERDAROĞLU
21 Haziran 2013
rifatserdaroglu@gmail.com
facebook.com/rifatserdaroglu


Bir insan kendini “Aydın” sınıfına koyuyor, ülkesinin en çok satan gazetelerinde “Köşe” sahibi oluyor ve her gün yüz binlerce “genç beyin” tarafından okunuyorsa, onun ülke insanının kaderine etki edecek derecede yanlış yapma hakkı yoktur.

İnsanız, hepimiz hata yapabiliriz. Kendimizi ve dostluk ilişkilerimizi ilgilendirecek çapta yapılacak yanlışlar, sadece kendi çevremizi ilgilendirir. Samimi olarak dilenecek bir özür, affedilmemizi ve üzdüğümüz-zarar verdiğimiz insanların kalplerini tekrardan kazanma imkânını bize geri verebilecektir.

Fakat siz hemen her gün köşenizde yazıyor, toplumu yanlışa yönlendiriyor ve
onarılması imkânsız zararlara, can ve mal kayıplarına sebep oluyorsanız,
10 yıl boyunca “Demokrat-Özgürlükçü” dediğiniz kişi için, 10 yılın sonunda
“Diktatör-Faşist-Türkiye’yi Yangın Yerine Çeviren Adam” diye yazabiliyorsanız, siz bu eyleminizi “Hata” kapsamına sokamazsınız.
Sizler Türkiye’ye bilerek ve isteyerek “İhanet” etmişsiniz demektir.

Çalıştığınız gazetelerinizin tüm imkânlarından yararlandınız, yanınızda çalışanlara kitap yazdırıp, adınızı koydunuz. Yüz binlerce genç beyni yanlışa yönlendirdiniz, ülkenin geleceğini kararttınız.
Yurt dışındaki toplantılarda Türkiye’yi yerden-yere vurdunuz. Bazılarınız, patronlarınız için ihale takipçiliği yaptı.
Şimdi, “Pardon, biz adamı yanlış tanımışız. Yanılmışız, adam demokrat değil- diktatörmüş, bu adam ülkeyi büyütmeye değil-küçültmeye gelmiş”  demeyi ve utanmadan hala Türk Milletinin huzuruna, hiçbir şey olmamış gibi çıkma hakkını kendinizde nasıl bulabiliyorsunuz?

Konuyu biraz daha açalım;
-Sizler, bugün Başbakan Erdoğan’ı yerden yere vuranlar, daha önceden onu bilmiyor muydunuz?
-Onun yetişme tarzını-eğitimini-dünya görüşünü- yetiştiği Milli Görüş camiasını hiç duymadınız mı?
-R.T Erdoğan, Türk Siyasetine paraşütle mi geldi ki, sizler onun gönüllü şakşakçısı oldunuz?
-Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olmadan önceki servetini- cemaat tarikat ilişkilerini- hırsını- hedefini hiç merak etmediniz mi?
-Erdoğan’ın, hakkında adalete intikal etmiş, dokunulmazlık sebebiyle beklemede olan yolsuzluk dosyalarını sizlere anlatan olmadı mı?
-Kendinize “Şoför” alırken gösterdiğiniz özeni, adamı Başbakan yaparken gösterdiniz mi?
-Erdoğan’ın oğlu Burak, yaya geçidinde Büyük Sanatçı Sevim Tanürek’e çarpıp ölümüne sebep olduğunda, ona yapılan “Özel Uygulama” Erdoğan’ın
“Adalet ve Kul Hakkı” konusundaki tavrını sizlere anlatmadı mı?
Sevim Tanürek adı geçtiğinde içiniz hiç sızlamaz mı?
-Hadi bunları görmediniz diyelim. Erdoğan’ın Demokrasi-İnsan Hakları- Kadın Erkek Eşitliği- Sanata Bakışı ve İslam Devleti ile ilgili konuşmalarını da okumadınız mı? El-Kaide patronunun dizinin dibindeki resmi görmediniz mi?

Hepsini bal gibi biliyordunuz. Ama günlük menfaatiniz yine üstün geldi, ülkeyi sattınız.
Anlamadığım konu şudur; Patronlarınız sizin gibi insanlara niçin iş verir?
Bilgi deseniz yok, sadakat deseniz yok, kendini Türk Milletine borçlu hissetmek yok, özür dilemek yok, dünyayı takip etmek yok. Yok, yok, yok…
Patronlarınız, sizden daha cahil oldukları için olabilir mi?

Sizler Başbakan Erdoğan’ı, 10 yıl sonra terk edip, onu Akif Beki-Abdurrahman Dilipak-Mustafa Karaailoğlu gibi gazetecilerin eline bırakan
“Erdoğan’ın Abileri-Ablaları”, ülkenin “Saygın!” gazetecileri;
Eğer bir parça utanma duygunuz, bir parça yüreğiniz kaldı ise, Taksim Gezi Parkındaki “Duran Genç” gibi, lütfen gidin ve Başbakanlık önünde durun.
Durun ama susmayın. Erdoğan’a haykırın;
“Eyy Erdoğan, seni biz parlattık. Kendine gel. Sen Şah-Padişah-Sultan-Halife değilsin. Sen de bizler gibi garip bir âdemsin” deyin.
Diyebilir misiniz? Dersiniz değil mi? Sıkar mı?

Sağlık ve başarı dileklerimle 


https://rifatserdaroglu.com/2013/06/21/utanmaniz-var-mi/


***

BU KUMAŞ DİKİŞ TUTMAZ,



BU KUMAŞ DİKİŞ TUTMAZ,


RİFAT SERDAROĞLU 
22 Haziran 2013

Siyasetin öyle bir kuralı vardır ki, dünya yerinden oynasa dahi, o kural değişmez.
O kural şudur; “İnsanların güvenini bir kez kaybettiniz mi, daha da kazanamazsınız”. Hele insanlar, kendilerini yönetenlerin “Yalan” söylediklerini anlarlarsa, yandı gülüm keten helva. Yağlı direğe tırmanmak gibidir, bu durum. Tırmanmak için çabaladıkça aşağıya doğru kaymaya başlarsınız.

Taksim-Gezi Parkında başlayan ve tüm Türkiye’ye yayılan demokrasi ve özgürlük talepleri sebebiyle Başbakan Erdoğan’ın son 18 gündür yaptığı çelişkili konuşmaları alt alta yazın, birbiriyle taban-tabana zıt konuşmaların, sağlıklı bir beyinden çıktığına kimseyi inandıramazsınız.
İşte “Güven ve İtibar Kaybı” böyle başlar.

O zaman ne mi olur? Neler, neler olur beraberce bakalım;
-Gerçek Demokrasi ile yönetilen ülke liderleri eleştiri seslerini yükseltirler.
“Polis Devleti” uygulamalarına karşı oluşan tepki adım-adım tüm dünyaya yayılır. Çünkü onların kamuoyları için “Demokrasi” tek şarttır.
-Medya, usul-usul yan çizmeye başlar. Yandaş kalemler, “eee, bu kadar da olmaz ki” demeye, ufak-ufak dokundurmaya başlarlar.
-Sonra Ankara Bürokrasisinde çözülme başlar. İktidarın şaibeli icraatlarıyla ilgili dosyalar el altından servis edilmeye başlar. İktidarın halktaki itibarının düştüğünü en iyi “Başkent Bürokrasisi” hisseder ve derhal tavır alır.
İllerdeki bürokrasi de, Ankara Bürokrasisini takip eder.
-Çözülmeyi ve güç kaybetmeyi gören iktidar Milletvekilleri arasında huzursuzluk başlar. Genel Başkan sayesinde milletvekili olanlar bile, kapı aralarında konuşmaya-eleştiriye başlarlar. Bundan sonraki adım, milletvekillerinin kendilerine yeni yer aramaları ve bunun için vaziyet almalarıdır.
-En vahimi ise, ülkeyi yönetenlerde “korku” bir paranoya haline gelir. Sokağa ve kalabalıklar karşına çıkmak, onlar için işkence haline gelir. Bu korku onların zulmünü arttırır, gidişlerini çabuklaştırır.

Bu noktadan sonra, ne yapsanız eski konumunuza gelemezsiniz. Geçmiş olsun!

Adam çok ağır hasta imiş ha gitti, ha gidecek. Karısı son bir ümitle, kasabaya yeni gelen doktoru çağırmış. Doktor adamı iyice muayene etmiş. Çantasını toplarken kadın, doktora sormuş;
“Doktor Bey, Bey’ime ne pişireyim? Yemeklerden hangisi dokunur, hangisi dokunmaz?”
Doktor, bir hastaya bir de karısına bakmış ve; “Hanım, ne isterse ver, ne yerse yesin, çünkü bu baş, bu yastıktan kalkmaz artık!…”

Sen, kendi halkından “Vekâleten” aldığın iktidar gücünü, kendi gücün zannedip, milletine polis copu-biber gazı-sopa-tekme olarak karşı kullanır, 4 vatandaşının ölümüne, 12 kişinin gözünü kaybetmesine, binlerce insanın yaralanmasına sebep olursan, üstüne üstlük sürekli yalan söylersen, millet seninle aranızdaki gönül bağını kopartır. O bağ bir kere koptu mu, mümkünü yok kimse tekrar bağlayamaz. Bu saatten sonra ne yaparsan yap, senin başın yastıktan kalkmaz.
Artık gitme zamanıdır.

Geldiğin gibi demokratik yolla gitmek, milletin kararıyla gitmek, gidişlerin en hayırlısıdır. Milletin kararına rağmen ayak direr ve “ben sultanım-ben halifeyim-bensiz olmaz-benim uçaklarım- benim binlerce korumam-benim servetim” dersen, milletin başına bir de tedavi masrafı çıkartırsın ki, bence hiç gereği yok. Zorla güzellik olur mu a cancağızım?

Sağlık ve başarı dileklerimle

RİFAT SERDAROĞLU 
rifatserdaroglu@gmail.com
facebook.com/rifatserdaroglu35

https://rifatserdaroglu.com/2013/06/24/bu-kumas-dikis-tutmaz/


***

BASİRETSİZ,


BASİRETSİZ,


RİFAT SERDAROĞLU
24 Haziran 2013
rifatserdaroglu@gmail.com
facebook.com/rifatserdaroglu35


“Gerçekleri göremeyen, ileri ve uzak görüşlü olmayan, sağduyusuz” kişileri bunun kadar güzel anlatan başka bir kelime olamaz.
Bu tip kişiler “Ticaret veya Sanayi” ile uğraşsalar, basiretsiz oldukları için bir zaman sonra batarlar. Tarımla uğraşsalar, bir süre sonra ellerinde ne toprak, ne traktör, ne de saban kalır. Bordrolu olarak çalışıyorlar ve gelirlerinin üstünde harcama yapıp, yakayı bankalara kaptırıyorlarsa gelecekleri mangal kömürü gibi kapkara olur!.
Hatta bu konuda atasözü sayılabilecek öğütlerimiz vardır. “Hesabını bilmeyen kasap, k.ç..a kaçar masat” sözü bunların en güncellerindendir.
Basiretsizlik, bu kişileri ciddi sıkıntılara sokar ama birinci derecede zararları kendilerine olur. Kademe-kademe zararlar aile-akraba ve yakın çevreye doğru dağılır.

Fakat ülkeyi yöneten kadro, çoğunluk olarak basiretsiz kişilerden oluşuyor ve üstüne üstlük bu kişiler eğitimsiz-hırslı-kindarlarsa, orada yıkım kaçınılmazdır. Bu yıkım tüm ülke insanını ve gelecek nesilleri etkiler. Bir de, ülkeyi yöneten kadronun tepesindeki kişinin vücut- akıl ve ruh sağlığı bozuksa, o ülkenin gerek “iç savaş” gerekse “dış savaş” yoluyla çok canlar kaybetmesi ve çöküşe uğraması büyük olasılıktır.

Basiretsizlik denen illetin en korkunç özelliklerinden biri “bulaşıcı” olmasıdır.
Ülkenin başındaki yönetici “basiretsiz” ise bu hastalık, ülkenin tüm kurumlarının yöneticilerine bulaşır.
Örneğin; Ülkeyi iç ve dış düşmanları korumakla görevli olan ordunun başına öyle basiretsiz sepetler getirilir ki, kendi sınırları içinde devletin generallerini taşıyan helikoptere, terör örgütünün ateş açmasını-helikopteri vurmalarını, kendi resmi sitesinden “Helikopterimiz kaçmayı başardı” şeklinde vermekten utanmazlar. Pişkin-pişkin orada oturmaya devam ederler!

Başka örnek; Adama benzeyen basiretsiz kişi, ülkenin iç güvenliğinden sorumludur. Bu basiretsiz sepet, anayasal haklarını kullanan milletinin üzerine biber gazı- tazyikli ve kimyasallı su- cop ile gider, 4 kişi ölür, 12 kişi gözünden olur, 7 binden fazla yaralı olur, o TV’lere çıkar, milletini azarlar, ellerinde sadece karanfil olan insanları devlet gücüyle tehdit eder.
Ama devletin helikopterine ülke sınırları içinde ateş edip, vuran caniler için tek kelime edemez!

Bir örnek daha; Ülkeyi yöneten kişi, gördüğü sanrılar sonucu söylediği yalanlarla ülke ekonomisini çökme noktasına getirir, fakat ülkenin ekonomik direksiyonunda oturan sepet bürokrat;  “Yapmayın efendim, siz bu işi kaçak etle sucuk yapmak mı zannediyorsunuz, batıracaksınız ülkeyi, lütfen susmayı deneyin”  diyemez. Niçin? Çünkü basiretsizlik ona da bulaşmıştır.

Basiretsiz kişilerin ikinci ortak noktası bunların “korkak” olmalarıdır. Öngörü sahibi ve kendilerinden emin olmadıkları için sürekli korku içinde yaşarlar.
Zayıf-kimsesiz-yasalara saygılı insanlara hakaret etmekten-zulmetmekten çekinmezler. Gücü gördükleri anda ise hemen yelkenleri indirip, güce boyun eğerler.

Değerli okurlar, bu genellemeden sonra size “özel kişi” ile ilgili bir analizimi sunup, bu özel kişi hakkındaki kararı sizlerin vermesini rica edeceğim.
Takdir sizlerindir;

-Tayyip kafayı yemiş.(Hasip Kaplan-BDP milletvekili- Öcalan’ın Avukatı)
-Erdoğan kalın kafalıdır. (Özdal Uçar-BDP Milletvekili- Doktor, Polis döven delikanlı)
-Tayyip, Kürt Halkına verdiğin sözü tutmazsan, bu halk senin kafanı keser.
(Sevahir Bayındır-Kapatılan DTP Milletvekili)
Hass..tir. (Osman Baydemir-Diyarbakır Belediye Başkanı)
-Meşe ağacını dalları nerenize battı Sayın Hükümet. (Osman Baydemir)
-Sayın Barzani’yi, sadece Güney Kürdistan’ın değil, bugün 4 parça olan Kürdistan’ın önderi olarak kabul ediyoruz.(Abdullah Öcalan)

Bu hakaretler ve daha niceleri Türk Milletinin önünde defalarca söylendi, yazıldı. Bu hakaretleri yapanlar özür diledi mi? Hayır.
Başbakan, üstelik Obama’nın eşbaşkanı olan Erdoğan, bunlara tek kelime ile olsun yanıt verdi mi? Hayır.
Peki, nasıl oluyor da sadece anayasanın verdiği demokratik tepki hakkını kullanan, elinde karanfilden başka silahı olmayan Türkiye’nin aydın gençlerine “Çapulcular” , “Vandallar” , “Ayyaşlar” diyen delikanlı Erdoğan, PKK’lı katiller karşısında “pamuk helva” gibi yumuşak olabiliyor?
Sevgiden ve kendini onlara yakın kabul etmesinden olabilir mi?
Eşbaşkanı Obama’ya ve Barzani’ye verdiği sözlerden dolayı olabilir mi?
Basiretsizlik ve bunun doğal sonucu olan korkaklıktan olabilir mi?
Dedim ya bu konudaki karar verme yetkisi sizlerindir.

Yalnız bu günlerde tekrar azan ve başkaldırmaya çalışan katiller sürüsüne ve onların siyasetteki eskortlarına iki çift lafım var.
“Ağzınızdan çıkana da, attığınız adıma da dikkat edin. Son yaptığınız ve ülkemizin güneyine Kuzey Kürdistan” adını verdiğiniz toplantı bardağı taşıran son damla idi. Türk Milletinin nefreti çok kabardı. Türk’ün sillesinin gelmesi yakındır. Barzani hemen aşağınızda, istediğiniz rejim oradaysa sizi tutan mı var?
Türk Milleti olarak bu çıbanı bizler, yani bu nesil patlatıp tamamen kurutacağız.
Bu problemin çözümünü çocuklarımıza bırakmayacağız.
Geleceğimiz olan gençlerimize namus borcumuzdur bu sözümüz.
Demedi demeyin!

Sağlık ve başarı dileklerimle 
24 Haziran 2013

RİFAT SERDAROĞLU

https://rifatserdaroglu.com/2013/06/24/basiretsiz/