Osman KÖSE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Osman KÖSE etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ekim 2017 Cumartesi

Bir Osmanlı Tarihçisi Abdi Efendi Ve Tarihi Üzerine,


Bir Osmanlı Tarihçisi Abdi Efendi Ve Tarihi Üzerine,


Bir Osmanlı Tarihçisi Abdi Efendi Ve Tarihi Üzerine Bir Değerlendirme 

Zeynep ÖZDEM KÖSE 
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, zeynepozdem@mu.edu.tr 

Osman KÖSE 
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, osmankose@mu.edu.tr 



Özet 

Abdi Efendi 18. yüzyılda, Sultan Üçüncü Ahmet, Birinci Mahmut, Üçüncü Osman ve Üçüncü Mustafa dönemlerinde yaşamış bir Osmanlı müverrihidir. Hayatı çeşitli devlet görevleri, aziller ve sürgünlerle geçmiş; Üçüncü Ahmet’in mühürdarı olmuş, Birinci Mahmut ve Üçüncü Mustafa döneminde reisülküttaplık görevini icra etmiştir. 
Bir müverrih olarak, Üçüncü Ahmet dönemine ait önemli bir eser bırakmıştır. Abdi Tarihi olarak bilinen bu eserde, 1730 Patrona Halil İsyanı’nı anlatmış, aynı 
zamanda Lâle Devri olarak bilinen bu dönemin sosyal, siyasi, ekonomik yapısına dair gözlemlerine yer vermiştir. Eserin önemi, yazarının o dönemi bizzat müşahede etmiş ve önemli devlet görevlerinde bulunmuş bir kişi olmasından kaynaklanmaktadır. 

Bu çalışmanın amacı; Abdi Efendi ve tarihini tanıtarak, Abdi Efendi ve tarihi vasıtasıyla, birinci elden bir kaynak ve 18. yüzyıl Osmanlı tarih yazıcılığı hakkında bir örnek sunmaktır. 


Giriş 

El-Hac Abdi Efendi, 1699-1764 yılları arasında yaşamış, hayatı çeşitli devlet görevleri, aziller ve sürgünlerle geçmiş bir Osmanlı müverrihidir. 
Sultan Üçüncü Ahmet (1703-1730), Birinci Mahmut (1730-1754), Üçüncü Osman (1754-1757) ve Üçüncü Mustafa (1757-1774) dönemlerinde yaşamış; 
Üçüncü Ahmet’in mühürdarı olmuş, Birinci Mahmut ve Üçüncü Mustafa döneminde reisülküttaplık görevini icra etmiştir (Özcan, 1998: 73). 

 Bir müverrih olarak, Üçüncü Ahmet dönemine ait önemli bir eser bırakmıştır. Bilindiği gibi Sultan Üçüncü Ahmet dönemi, Osmanlı Devleti’nde ilk defa Batı tarzı yeniliklerin de başladığı, daha sonra Lâle Devri olarak da adlandırılan bir döneme tekabül etmektedir. Çeşitli yeniliklerin ve gelişmelerin yaşandığı bu dönem Patrona Halil İsyanı diye bilinen bir isyanla neticelenmiş, dönemin hükümdarı III. Ahmet tahttan indirildiği gibi ünlü sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa da öldürülmüştür. İşte Abdi Efendi, III. Ahmet dönemine ait bıraktığı bu önemli eserinde, bu isyanın nasıl başladığı, geliştiği ve sonuçlandığı hakkında ayrıntılı bilgiler vermektedir. 

 1. Abdi Efendi’nin Hayatı 

Abdi Efendi 1699-1764 yılları arasında yaşamış; Reisülküttap Üçanbarlı Mehmed Efendi’nin kızıyla evlenmiştir. Hayatı çeşitli devlet görevleri, aziller ve sürgünlerle geçmiştir. 1721-1730 yılları arasında reisülküttaplık yapan (Danişmend, 1971: 390) kayınpederi Üçanbarlı Mehmed Efendi’ye vekaleten, üç sene reisülküttaplık görevinde bulunmuştur, 1731’de azledilmiştir. 1732’de küçük evkaf muhasebecisi, daha sonra tezkire-i sani görevinde bulunduktan sonra aynı yıl azledilmiştir. 1735’te tophane nazırı ve tezkire-i evvel vekili görevinden sonra 1738’de tezkire-i evvel olmuştur. Tezkirecilik göreviyle reisülküttaplık için önemli bir adım atmış olmakla 1753’te reis ülküttap olmuştur (Mehmed Süreya, 1996: 473). Ancak iki yıl sonra, 1755’te azledilerek Resmo (Girit’in üçüncü büyük şehri) ve daha sonra Gelibolu’ya sürgün edilmiştir. 1758’de Ebubekir Rasim Efendi yerine tekrar reisülküttap olmuştur. Yine çok geçmeden azledilerek Bursa’ya sürülmüştür. Az zaman sonra affedilmiş 
ve 1758 yılı sonunda büyük ruznamçecilik görevini almıştır. 1761’de şıkk-ı evvel defterdarı olmuş ve bir sene sonra yine azledilmiştir (Ahmed Resmî Efendi, 1269: 90). 
1763’te Mirahor ya da Bahir Mustafa Paşa sadareti zamanında (1763-1764) (Öztuna, 1986: I, 447) üçüncü ve son kez reisülküttaplık görevinde bulunmuştur. 
1764 yılında bir rikab günü (padişahın huzuru, arzı), Enderun-ı Hümayun’da, kahve fincanı elinde olduğu halde, aniden vefat etmiştir. Üsküdar’da haremliğe yakın bir Müslüman mezarlığına defnedilmiştir (Ahmed Resmi Efendi, 1269: 90). 

Aynı zamanda şair olduğu da belirtilen Abdi Efendi’nin, devrindeki diğer şair Abdiler’den hangisi olduğuna dair tam bir kanaat getirilememiştir. Bazı yerlerinde gramer ve sentaks hatalarının bulunduğu, başı ve sonunda manzume yer alan Abdi Tarihi’ni de basit bir tahkiye üslubuyla kaleme almıştır (Unat, 1943: XI). Yine aynı döneme ait, şiirlerle süslenerek yazılmış Destari Salih’in eseriyle karşılaştırıldığında bu husus daha iyi anlaşılmaktadır1. 

1 Destari Salih de bu dönemlere şahit olmuş bir müverrihtir. Onun Patrona Halil İsyanı ile ilgili yazdıklarını günümüz Türkçesi’ne çeviren Bekir Sıtkı Baykal’dır. Bkz. (Baykal, 1962). 

 2. Abdi Tarihi 

Abdi Tarihi’nin bilinen iki nüshası bulunmaktadır. Bunlardan ilki müellif nüshası olup İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi’nde, Esad Efendi yazmaları arasında, 2153 numarada “Tarih-i Sultan Mahmud Han İbn-i Sultan Musatafa Han” adı ile kayıtlıdır. 13,5 X 21,5 cm boyunda, 17’şer satırlı 65 sayfadan oluşmakta olup talik ile aharlı kâğıda yazılmıştır. 
İkinci nüsha Fatih Millet Kütüphanesi’nde, Ali Emiri yazmaları arasında 409 numarada “Abdi Tarihi” adı ile kayıtlı olup 166 sayfadan ibarettir (Unat, 1943: XI). 

Abdi Efendi’nin bu eserini ilk olarak günümüz Türkçesi’ne çeviren Faik Reşit Unat, birinci nüshayı kullanmıştır. 1943 yılında, Türk Tarih Kurumu’nda “1730 Patrona İhtilâli Hakkında Bir Eser Abdi Tarihi” adıyla ilk baskısı yapılmıştır. Türk Tarih Kurumu tarafından aynı adla 1999’da yeni bir baskısı yapılan kitabın en son 2014’te yine Türk Tarihi Kurumu tarafından aynı adla son baskısı da yapılmıştır. “Abdi Tarihi” adıyla kayıtlı ikinci nüsha ise henüz çalışılmamıştır. 

Ahmed Resmi Efendi’nin de belirttiği gibi, hüner ve liyakat sahibi Abdi Efendi, eserinde çok ağır bir dil kullanmamıştır. Bursalı Mehmed Tahir de bunu şöyle ifade etmiştir: “İbaresi lâtif ve münderecatı itimada şayandır” (Tahir, 1975: 27). Yukarıda da değinildiği üzere basit bir tahkiye üslubuyla kaleme alınmıştır. 

Eser Patrona Halil İsyanı’nı başlangıcından sonuna kadar canlı bir şekilde tasvir ederken, 1729-1730 Osmanlı-İran ilişkileri üzerinde de durmakta, dönemin ekonomik, siyasi ve sosyal yapısı hakkında genel bilgiler içermektedir. 

Dönemin yazım usulüne bağlı olunarak esere; Allah’ın sıfatları, Hz. Peygamberin özelliği, Osmanlı hükümdarlarının seçilmişliğinden bahisle ve Sultan I. Mahmut’un şeceresinin sayılması, bir dua ve şiirle başlanmıştır. Ardından Abdi Efendi eseri neden yazdığını şu cümlelerle belirtmiştir: “Bu Abdi-i bîçâre ve azurde-i dîl-i âvâre, erbâb-ı maârifin hakîri ve esnaf-ı târihin pür taksîri, sâhib-i nazmın uşşâkı, nesr ü mensûrun müştakı, bazı muhibb-i sâdık ahibbâmızın ibrâm ve ilhâhı ile işbu 1143 senesinin mâh-ı Rebiülevveli’nin 15. yevm-i hâmis, saat dörtte zuhur eden gavga ve tecemmü’ eden eşhasın ahvâlini ibtidâ-i zuhûrundan ilâ âhirihî tahrir olunmasını niyazmend olmalarıyla gerçi bu hakirde bunu derc eylemekte kudret yok idi. Ancak hatırları için cesaret olundu” (Unat, 1943: 3-5). 

Görüldüğü üzere Abdi Efendi, H. 15 Rebiülevvel 1143/M. 28 Eylül 1730 tarihinde cereyan eden isyanın, isyankârların durumlarının, başından sonuna kadar anlatılmasının, bazı sadık dostları tarafından kendisinden ısrarla istenmesi üzerine eserini yazmaya başladığını söylemektedir. Hatta yine devrin mütevazi diliyle, kendisi gibi bir hakirde bunu yapacak kudret olmadığı halde onların hatırları için bu işe cesaret ettiğini belirtmektedir. Eser Sultan I. Mahmut döneminde, onun adına yazılmıştır. 

Eseri neden yazığını belirttikten sonra 1728-1729 yıllarında yaşanan bazı tabiat olaylarından bahsederek dönemin kötü giden şartları ile tabiat olayları arasında bağlantı kurmaya çalışmıştır. 

Bu olaylar; İstanbul’da misli görülmemiş dehşetli bir yağmur, Diyarbakır’daki bir gök yüzü hadisesi ve güneş tutulmasıdır. Bu anlatış biçimi, şifahi kültüre yatkın bir kulağın tezahürüdür. Daha sonra İran olaylarına değinir. Esas konuya geçtikten sonra da isyanla ilgili teferruatlı bilgi vermiştir: İhtilalin nasıl başladığı, ele başlarının kim olduğu, orduya nasıl girdikleri, ihtilalin nasıl genişlediği, yapılan yağmalar, ihtilalcilerin istekleri, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ile arkadaşlarının hazin ölümü, sadabat köşklerinin yıkılışı, Sultan III. Ahmet’in kendi eliyle kardeşinin oğlu Mahmut’u tahta oturtmak zorunda kalması, yani Sultan I. Mahmut’un cülusu. 

Asilerin tamamen ortadan kaldırılışı ile de konuyu noktamış; eserini dua ve şiirle bitirmiştir2. Bu şiirler eski tarih düşme geleneğinin bir ürünüdür. 

2 Bkz. (Unat, 1943: 5-65). 

 “Hakk Subhânehu Teâlâ Hazretleri her ne ki takdir eylemiştir ol olur. Bu siyakta işte olan adamların bir veçhile halâsı mümkün değildir; elbette belâsın bulur” örneğinde olduğu gibi olayları anlatırken arada bir ibret verici cümleler kullanmıştır (Unat, 1943: 30, 51). Olayları bizzat görmüş, o dönemde yaşamış biri olmanın doğal sonucu olarak esere kendi görüşlerini olduğu gibi yansıtmıştır. Aslında dostlarının kendisinden istedikleri de budur. Zaten bu durum birinci el kaynakların özelliğidir. Sonradan yazılan ikinci el kaynaklarda, olayları, devrin sonrasında meydana gelen olaylarla değerlendirme şansı olduğu için daha geniş ve farklı bir bakış açısı ortaya konulmakta ve objektif bir duruş sergilene bilmektedir. Dolayısıyla Abdi Efendi, birinci el bir kaynak olan bu eseri, devrin tarih anlayışına da uygun olarak subjektif bir bakış açısıyla kaleme almıştır. 

Lâle Devri’nde değişime uğrayan bir devlet misyonu vardır. Bu misyonu harekete geçirecek kişiler arasında müverrihler de bulunmaktadır. Ancak bu eserde yapılan yeniliklere, padişah ve sadrazamın hedeflerine dair olumlu görüşler ileri sürülmediği görülmektedir. Abdi Efendi, devlet görevlilerinin, özellikle padişah ve sadrazamın zevk ü sefa içerisinde olduklarını, padişahın sadrazaman boyun eğmiş bir halde bulunduğunu ve halkına karşı cimri davrandığını yazmaktadır. Üst düzey devlet görevlilerinin çıkar çatışmasına girdiklerini, reayanın asker ve valilerin baskısı, parasızlık, işsizlik ve hastalıkla boğuştuğunu belirtmektedir. Şu satırlara bakılacak olursa: 

“Sadrazam Asafperver İbrahim Paşa Hazretleri bir zevk u safaya mâil, ruz u şeb hay u huy ile safada ve ocaklarda zâbitan birbirine uygun, Devleti-i Al-i Osman da bu gûne hareket eylemiştir. Gedikli ağaların her birisine bir bühtan (iftira) ile gedüğün refi ve ziametin kendü etabına ve havas-ı hümâyuna ve kendisini nefy veyahut kalebend edüp bundan sonra beş-on senelik ziâmetin hasılını alıp yine ibkâ eylemek mutad etmişidi. Ve taşrada olan maldar vilayet ağalarının her biri defa defa birer bahane ile tecrîm olunmuştu. Alem hayrette kalmış idi. Ehl-i mansıb olanların ekserisi leyl ü nehar zevk u safa ve çeng ü cegâne ile meclis âreste idi. Memâlik-i Al-i Osman harab olmak değil, cânib-i erbaasını düşman neûzu billâh zabteylemek sadedinde olsa belki biz zevkimizde olalım derlerdi” (Unat, 1943: 26). 

III. Ahmet’in tahttan indirilmesinden sonra, I. Mahmut’a yaptığı ifade edilen dua, aynı muhteva ile Destari Salih Tarihi’nde şu şekilde şiirselleştirilmiştir 
(Baykal, 1962: 18): 

“Ahir endiş ol ey vücûd-ı kerîm 
 Kimseye itme nefsini teslîm 
 Hâcet esbabına adalet kıl 
 Fukara hâline riâyet kıl 
 Kimsenin inkisârını alma 
 Benim ettiklerime de kalma 
 Sana şehzadeler emanettir 
 Lâyık-ı şan olan sirayettir 
 Daima saltanatt var olasın 
 Ferr u şevketle ber-karâr olasın” 

Duanın gerçek olup olmadığı bilinmese de devrin müverrihlerince dönemin nasıl değerlendirildiğini yansıtması açısından önemlidir. 

Abdi Efendi’nin her ne kadar bir isyanı anlatmaktan dolayı dönemin olumsuz şartlarına değinmesi doğal bir sonuç olsa da olumlu hiçbir şeyden bahsetmeyişi onun da dönemin memnuniyetsiz kişileri arasında olabileceği fikrini akla getirmektedir. Önemli makamların uzun süre Damat İbrahim Paşa’nın akrabalarınca işgalinden sonra, I. Mahmut dönemiyle birlikte, bekleyenler için yeni fırsatlar doğmuştur. 

Sonuç Ve Öneriler 

Abdi Efendi 18. yüzyılda yaşamış bir Osmanlı müverrihidir. Yaşadığı dönemde üst düzey devlet görevlerinde bulunduğu gibi aziller ve sürgünler de yaşamıştır. 
18. yüzyılın başlarına tekabül eden Sultan III. Ahmet yani Lâle Devri’ni sonlandıran Patrona Halil İsyanı’nı anlatan önemli bir eser bırakmıştır. Abdi Tarihi adlı bu eser I. Mahmut döneminde, I. Mahmut adına yazılmıştır. Eserin iki nüshası vardır. Bir nüshayı Faik Reşit Unat günümüz Türkçesi’ne çevirmiştir; ancak ikinci nüsha henüz çalışılmamıştır. Bu nüsha üzerinde de çalışılıp iki nüsha arasında edikson kritik yapılabilir. 

Abdi Tarihi, dönemi bizzat müşahade etmiş biri tarafından kaleme alındığı için birinci el kaynaktır. Eser okunurken adeta o dönem yaşanılmaktadır. Bu tarz eserler tarihçiler tarafından yapacakları araştırmalar için kullanılmakla birlikte, bu gibi eserlerin tarih eğitiminde de kullanılması tavsiye edilebilir. Günümüz gençlerinin anlayacağı bir şekilde sadeleştirilerek, anlatılan olay, olgu ya da dönemlerin öğrencilerin gözü önünde canlanması sağlanabilir. 

Kaynakça 

Ahmed Resmî Efendi (1269). Seinetü’r-Rüesa. İstanbul: Tophâne-i Amire. 
Baykal, B. S. (1962). Destari Salih Tarihi. Ankara: Türk Tarih Kurumu. 
Danişmend, İ. H. (1971). İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, IV, İstanbul: Türkiye. 
Mehmed Süreya. (1996). Sicill-i Osmânî, III, Nuri Akbayar (Haz.). Ankara: Kültür Bakanlığı. 
Özcan, A. (1998). Abdi. Diyanet İslâm Ansiklopedisi, I, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı. 73. 
Öztuna, Y. (1986). Osmanlı Devleti Tarihi, I, İstanbul. 
Tahir, B. M. (1975). Osmanlı Müellifleri, III, İsmail Özen (Haz.). İstanbul: Meral. 
Unat, F. R. (1943). 1730 Patrona İhtilali Hakkında Bir Eser Abdi Tarihi. Ankara: Türk Tarih Kurumu. 



 ***