Metin Erol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Metin Erol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Kasım 2020 Cumartesi

TERÖRÜN MEDYATİKLEŞTİRİLMESİ PKK ÖRNEĞİ BÖLÜM 2

TERÖRÜN  MEDYATİKLEŞTİRİLMESİ PKK ÖRNEĞİ BÖLÜM 2 




Ülker ve Efe’nin Çalışması, 

PKK’nın farklı formları olan terör yapılarının uluslararası basında nasıl temsil 
edildiğini göstermesi ve PKK’nın söz konusu medya ortamlarındaki  medyatikleştirilmesini çözümlemesi açısından önemlidir. 
Metin Erol ve Kevser Hülya Akdemir tarafından kaleme alınan “Cumhuriyet, Sözcü ve BirGün Gazetelerinin Manşet ve Köşe Yazılarında PKK Terör Saldırıları” başlıklı çalışmada terör haberciliğinin Türkiye’deki yansıması seçili bazı yazılı organlar üzerinden ele alınmıştır. 

Çalışmada 2016’da Türkiye’de PKK terör örgütünün düzenlemiş olduğu beş terör saldırısı sonrası BirGün, Cumhuriyet ve Sözcü gazetelerinin nasıl bir yayın stratejisi izlediği incelenmiştir. Bu bağlamda (i) terör saldırıları sonrası gazete manşetleri nasıl oluşturulmuştur, (ii) görsel seçiminde etik kriterler dikkate alınmış mıdır, (iii) haber metinleri oluşturulurken nasıl bir terminoloji belirlenmiştir, (iv) köşe yazarları saldırıları nasıl değerlendirmiştir, (v) köşe yazarları “terör” konusunda nasıl bir algı oluşturmaya çalışmıştır sorularına cevap aranmıştır. 

Terör örgütleri, terör saldırıları sonrası medyanın yayın dili üzerinden devletin terör karşısında başarısız duruma düştüğünü ve toplumda infiale sebep olduğunu görmek isterler. Dolayısıyla terör saldırıları sonrası en önemli konulardan biri; medyanın saldırıyı nasıl değerlendirdiğidir. Saldırıyla ilgili manşetler, haberler, görseller ve köşe yazıları bu noktada önem arz eder. Bu çalışmada 2016’da düzenlenen 5 PKK saldırısı sonrası BirGün, Sözcü ve Cumhuriyet gazetelerinin ilk gün ilk sayfalarında saldırıların nasıl haberleştirildiği ve saldırı sonrası ilk üç 
gün bu mecralarda çıkan köşe yazılarında, saldırıların nasıl ele alındığı incelenmiş tir. Ortaya çıkan sonuçlar, terör haberciliği konusunda söz konusu medya organlarının eksikliğini göstermekle birlikte, Türk medyası için yol gösterici niteliktedir. 

Dijitalleşme ile ortaya çıkan yapısal dönüşüm sonucunda terör örgütleri medya ile daha sofistike bir iletişim modeli tercih etmişlerdir. 

Konvansiyonel propaganda tercihleri daha rafine hale gelmiş ve içerik üretimleri ve hedef kitleye seslenme çok daha mümkün bir hal almıştır. Yasemin Güney tarafından kaleme alınan kitabın beşinci makalesi “Sosyal Medyada Terör Propagandası: PKK ve YouTube Örneği” söz konusu ilişkiyi YouTube platformu üzerinden ele almaktadır. Güney’in bu makalesi, Web 2.0 teknolojileri ile hayatımıza giren sosyal medyanın günümüzde terörist gruplarca nasıl farklı amaçlar için kullanılan bir mecra haline geldiğini ortaya koymaktadır. Güney’e 
göre terör örgütleri, daha ucuz, kolay, hızlı ve etkili iletişim imkanları sunmasının yanı sıra takipçileri veya destekçilerini motive etmek, eğitmek ve iletişim kurmak için de sosyal medya platformlarını etkili bir biçimde kullanmaktadırlar. 

Güney’in makalesi, PKK terör örgütünün kuruluşundan bugüne medya ile kurduğu ilişkinin farklı boyutlarını ortaya koyma ve günümüzde yaşanan dijital devrime PKK’nın nasıl eklemlendiğini analiz etmesi açısından önemli bir katkı niteliğindedir. Güney’in PKK’nın sosyal medya platformlarındaki etkinliği ölçme ve analiz etme adına YouTube’u seçmesi, platformun görsel, işitsel ve metinsel materyal açısından oldukça elverişli bir düzlem olmasındadır. Güney’e göre ayrıca 
geleneksel medyada bulunan editöryel mekanizmanın yokluğu ve kullanıcı tarafından oluşturulan içeriğin süresiz şekilde dolaşımda kalabiliyor olması YouTube’u örgüt açısından uygun bir mecra haline getirmektedir. 

Bu açıdan örgütün bir iletişim aracı olarak kullandığı YouTube’un örgütün medyatikleştirilmesi konusundaki yeri ve örgütün bu mecrayı kullanmadaki amacı doğrudan görsel ve işitsel materyaller üzerinden ele alınmış ve incelenmiştir. 
Bu bağlamda Güney’in makalesi terör örgütü PKK’nın yeni medya ortamlarındaki varlığının sebepleri ve sonuçları üzerine önemli tartışmaların yapılması gerekliliğini ortaya koyması açısından oldukça önemlidir. 

Kitabın son makalesi ise Meryem İlayda Atlas tarafından kaleme alınan “Batı’nın Direnişçileri, PKK’nın Çocuk Savaşçıları: Temsil ve Gerçeklik” başlıklı makale PKK ve YPG’nin “çocuk savaşçı” sorununun güncel bir eylem olan “Diyarbakır anneleri” eylemleri üzerinden ele almakta ve konuya uluslararası medya ve kuruluşların nasıl baktıklarını analiz etmektedir. Atlas, PKK’nın bir terör örgütü olarak çocukları savaşçı olarak kullandığı, 14 yaşın altında ve hatta daha küçük 
çocukları hem cephede hem de cephe gerisinde türlü işlerde kullanmak 
üzere zorla askere aldığı, evlerinden kaçırdığını somut pratikler üzerinden 
ele almakta ve Diyarbakır anneleri ile yaptığı yüz yüze görüşmelerle konunun farklı boyutlarını ortaya koymaktadır. 

Atlas’ın ortaya koyduğu üzere, ailelerinden zorla alınan ve yaşam hakkı tanınmayan çocuklar, PKK ve YPG’nin elinde her türlü illegal davranışın da aracı haline gelmektedir. Kuryelik yapma, haber taşıma, yemek ve çamaşır gibi cephe gerisi işlerinde kullanılma, şehir savaşlarında ön cepheye sürülme ve seks köleliğine kadar varan geniş bir yelpazede sömürüye tabi tutulmaktadır. PKK’ya katılan çocuklar, toplumlarının geleceği için savaştıklarına, kahraman olacaklarına, ailelerini korumak için bu savaşa girdiklerine inandırılmaktadır. Makalenin 
en önemli vurgusu, Diyarbakır Annelerinin yaptığı eylemlerin Türkiye’yi son yıllarda çok yakından takip eden, The New York Times, The Guardian, BBC, The Washington Post gibi uluslararası medya kuruluşları ile birlikte, Kürtlerle ilgili gündemi takip etmede özel bir ihtimam gösteren ve Türkiye’de yaygın bir muhabir ağı olan Reuters haber ajansının ve ayrıca AFP ve AP haber ajansları tarafından hiçbir şekilde haberleştirilmemesidir. Atlas’ın makalesi bu anlamda, PKK ve YPG’nin çocuk savaşçı olarak kullandığı ve zorla alıkoyduğu çocukların uluslararası 
medyada haber olarak yer almamasının nedenleri üzerine de düşünmemizi tetikliyor. 


MEDYA VE TERÖR İLİŞKİSİNİN BOYUTLARI ÜZERİNE TEORİK BİR ÇERÇEVE: TERÖRÜN MEDYATİKLEŞTİRİLMESİ 

TURGAY YERLİKAYA * 

GİRİŞ 

Tarihsel ilerleme ve tarihin kırılma anlarında yaşanan sosyopolitik dönüşümlere bakıldığında kitle iletişim araçlarının önemli bir rol oynadığı görülür. Nitekim matbaanın icat edilmesi sonucunda kilisenin egemenliği sorgulanmış ve İncil’in ulusal dillere çevrilmesiyle birlikte bağımsız otorite alanları ortaya çıkmıştır. 

İncil’in yerel dillere çevrilmiş olması bireylerin kiliseden bağımsız bir kutsal kitap yorumlaması imkanını da ortaya çıkartmıştır. Gutenberg Galaksisi’nde matbaanın yarattığı dönüşümü inceleyen Marshall McLuhan, matbaanın Katolik kilisesinin tesis ettiği cemaat yapısını derinden etkilediği ve ortaya çıkarttığı birey fikri ile de tabi olunan bir üst mekanizma etkisini ortadan kaldırdığını söylemiştir. İncil’in matbaa sayesinde yerel dillere çevrilmesiyle birlikte bireysel yorumlamaların önündeki engellerin ortadan kalkması, kolektiviteden bağımsız bir epistemolojik alanın da varlığına imkan tanımıştır. Baskın grup kimliğini bireyselleşme yönündeki açılımlarıyla dönüştüren bu yenilik sadece dini anlamda değil, sosyolojik anlamda da önemli değişimlere yol açmıştır. 

Benzer biçimde 17. yüzyılda bağımsız gazeteler, Avrupa’da burjuvanın aristokrasiyle mücadelesinde bir mecra olmuş ve “fikirlerin dolaşımı”nı 
(dissemination of thought) sağlayan sosyolojik bir ortam tesis etmiştir. Nitekim Jürgen Habermas’a göre yurttaşların herkesi ilgilendiren konularda karar almaları kamusal alanın olmazsa olmazları arasındadır. 

Avrupa örneğinde görüldüğü üzere gazeteler kamusal alanın ortaya çıkması ve toplumsal örgütlenmelerin oluşmasında doğrudan etkili olmuştur. “Basılı kapitalizm”in (print capitalism) ortaya çıkması ile birlikte yeni tip bir “politik cemaat” (political community) teşekkül etmiş, bu olgu da muhayyel cemaatlerin oluşumundaki milliyetçi akımları desteklemiştir. Ulus denilen muhayyel entitenin politik bir mahiyet kazanmasında ve geniş kitleler düzeyinde milliyetçiliği teşvik etmesinde, bu anlamda gazete ve romanların rolü oldukça etkili olmuştur.
1 Ulusun içerisinde yer alan bireyler, bu araçlar vasıtasıyla bir “dil alanı” (language field) oluşturmuş ve o alan içerisinde bir muhayyile inşa ederek kimliklerini şekillendirmişlerdir. 

Radyonun icat edilmesi sonrasında da kitle iletişim araçlarının ne denli etkili olduğuna yönelik örneklerin sayısı artmıştır. Nitekim radyo İkinci Dünya Savaşı’nın akabinde kitleleri manipüle etmede ve propaganda aracı olarak kullanımda oldukça etkili olmuştur. 20. yüzyılın ilk yarısında başlayan ve sonrasında devam eden bağımsızlaşma süreç ve hareketleri ile yeni ulus devletin teşekkül “ettirilmesi” aşamasında radyo, milli kimliklerin oluşumunda etkili bir araç olarak işlev görmüştür.2 

80’ler ve 90’lar boyunca televizyonun özellikle gündelik hayat üzerindeki etkisi de birçok araştırmaya ve teoriye konu edilmiş ve bu konuda ampirik çalışmalar yapılmıştır. Özellikle Jean Baudrillard’ın medyatikleşen dünyamıza ilişkin tezleri televizyon üzerinden dolayım

1 Benedict Anderson, Imagined Communities: Reflections on the Origin and Spread of Nationalism, (Verso, Londra: 1991), s. 44-45. 
2 Meltem Ahıska, Occidentalism in Turkey: Questions of Modernity and National Identity in Turkish Radio Broadcasting, (Tauris Academic Studies, 
Londra, Newyork: 2010); Radyonun siyasal mobilizasyon ve ulus kimliğin inşası anlamında oynadığı rolün Türkiye modernleşmesi bağlamındaki izahı 
için ayrıca bkz. Daniel Lerner, The Passing of Traditional Society: Modernizing The Middle East , (Free Press, New York: 1964), s. 112-117. 


BİYOGRAFİLER 

Turgay Yerlikaya 

Lisans eğitimini 2012’de Kocaeli Üniversitesi’nde tamamlayan Turgay Yerlikaya yüksek lisansını 2014’te “Türk Medyasında Self-Oryantalizm” başlıklı tezle Marmara Üniversitesi’nde tamamladı. 2018’de Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde hazırladığı “Toplumsal Hareketler ve Sosyal Medya İlişkisi: Gezi Parkı ve Tahrir Meydanı Örnekleri” başlıklı tez çalışmasıyla doktor unvanını almaya hak kazanmıştır. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde doktor öğretim üyesi olarak çalışan Yerlikaya aynı zamanda SETA Toplum ve Medya Araştırmaları Direktörlüğü’nde araştırmacı olarak görev yapmaktadır. Yerlikaya’nın çalışma alanları arasında toplumsal hareketler, sosyal medya, Oryantalizm, İslamofobi ve basın özgürlüğü konuları yer almaktadır. 

Sertaç Timur Demir 

Doç. Dr. Sertaç Timur Demir 2007’de Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nin önce İletişim ve sonra Sinema ve Televizyon bölümlerinden 
lisans derecelerini aldı. 2005’te bir yıl süreyle Avusturya’da bulunan Alpen-Adria Klagenfurt Üniversitesi’nde İletişim Çalışmaları alanında misafir öğrenci olarak bulunan Sertaç Timur Demir 2010-2015 arasında Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile İngiltere’de Lancaster Üniversitesi’nde Medya ve Kültürel Çalışmalar alanında yüksek lisans ve sosyoloji alanında da doktora öğrenimini tamamladı. Şu anda Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü başkanlığını yürüten Demir’in akademik yayın ve ilgi alanları arasında sinema, medya, modern kültür, kentleşme, mekan, tasavvuf ve beden sosyolojisi bulunmaktadır. 

Zeynep Bayramoğlu 

Kocaeli Üniversitesi’nde İşletmecilik okudu. Anadolu Üniversitesi’nde lisansını tamamladı. İstanbul Büyükşehir Belediyesinde yönetici assistanı, basın ve halkla ilişkiler sorumlusu ve genel müdür danışmanı görevlerinde bulundu. Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Pazarlama İletişimi ve Halkla İlişkiler alanında yüksek lisans yaptı. 
2012’den itibaren A Haber’de televizyon gazeteciliği yapmaktadır. Canlı yayımlanan “Kadraj” programının yapımcı-sunucusudur. 
Milli Savunma Üniversitesi Güvenlik Araştırmaları’nda doktora öğrencisidir. 

İbrahim Efe 

2005’te Atatürk Üniversitesi İngiliz Filolojisi Bölümü’nden mezun olan İbrahim Efe Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile yüksek lisans ve doktora öğrenimini İngiltere’de Lancaster Üniversitesi Dilbilimi Bölümü’nde tamamladı. “Avrupa Birliği Tartışmalarında Türkiye Temsilleri” başlıklı bir yüksek lisans tezi (2008) ve “Türk Gazetelerinde İslamcılık ve Kemalizm İdeolojilerinin Eleştirel Söylem Analizi” adlı bir doktora tezi (2012) hazırladı. Halen Kilis 7 Aralık Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışan Efe aynı zamanda Kilis 7 Aralık Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezinin müdürlüğünü ve Insight Turkey dergisinin kitap değerlendirmeleri editörlüğünü yürütmektedir. 

Ayrıca Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’ne de medya araştırmaları masasında katkıda bulunmaktadır. Efe’nin çeşitli ulusal/uluslararası dergi ve kitaplarda eleştirel söylem analizi, derlem bilim ve siyasal iletişim alanlarında yayımlanmış makaleleri bulunmaktadır. 

Osman Ülker 

2008’de Selçuk Üniversitesi’nden mezun oldu. 2010’da master eğitimi için gittiği İngiltere’de iki buçuk yıl kaldı. Halen İstanbul Üniversitesi’nde din sosyolojisi alanında doktora yapmaktadır. 

Metin Erol 

2015’te Gediz Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden birincilikle ve en üstün başarı (summa cum laude) ile mezun oldu. Aynı yıl Gediz Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yan dal programını tamamladı. Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı Kamu Politikası programında “Türk Siyasetinde Kültürel Hegemonya Mücadelesi: Tek Parti ve AK Parti Dönemlerinin Karşılaştırmalı Analizi” başlıklı teziyle yüksek lisansını tamamladı. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde doktora eğitimine devam etmektedir. Nisan 2016’da SETA İstanbul Toplum ve Medya Araştırmaları Direktörlüğü’nde araştırma asistanı olarak göreve başlayan Erol’un akademik ilgi alanları arasında medya-siyaset ilişkileri, popülizm, kültürel hegemonya ve kültür politikaları yer almaktadır. 

Kevser Hülya Akdemir 

2015’te İstanbul Şehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuştur. 2016’da aynı üniversitenin Sosyoloji bölümünde çift anadal programını tamamlamıştır. Yüksek lisansını İstanbul Şehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Programı’nda 2018’de tamamlamış aynı yıl İstanbul Medeniyet Üniversitesi Kamu Yönetimi doktora programına kabul edilmiştir. Ocak 2017’de SETA İstanbul Toplum ve Medya Araştırmaları Direktörlüğü’nde araştırma asistanı olarak çalışmaya başlayan Akdemir’in 
akademik ilgi alanları arasında Türkiye’de din-siyaset ilişkileri, medya-siyaset ilişkileri ve İslami hareketler yer almaktadır. 

Yasemin Güney 

Marmara Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü’nden 2012’de mezun olmuştur. University of Sussex de Media and Cultural Studies Bölümü’nde “Contemporary Terrorist Propaganda through Social Media with the Case of PKK and YouTube” başlıklı tezi ile yüksek lisans eğitimini 2018’de tamamlamıştır. Çalışma alanları arasında medya ve terör, sosyal medya, dijitalleşme bulunmakta dır. Halen Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. 

Meryem İlayda 

Daily Sabah gazetesinin yayın koordinatörü ve Daily Sabah Centre for Policy Studies’in direktörü olarak görev yapmaktadır. Ayrıca Daily Sabah gazetesinde haftalık köşe yazıları yazmaktadır. SETA’da Enerji Araştırmaları Direktörlüğü’nde araştırmacıdır. İlgi alanları içinde Rusya, enerji politikaları, kadın çalışmaları, medya etiği, medyada içerik üretimi ve mülteciler konuları yer almaktadır. 2015’ten beri gazeteci kimliği ile Suriye krizini yakından takip etmekte, sınıra ziyaretler yapmakta ve bu alanda seminerler vermektedir. KADEM’in akademik komisyonunda görev yapmakta ve BBC Arapça’nın düzenli TV yorumcusu olarak ekrana çıkmaktadır. 

ARKA KAPAK...


Terör örgütleri yaptıkları saldırıların öncesi ve sonrasın da medya aracılığıyla örgütün ismini duyurma, propaganda yapma ve saldırının medya aracılığıyla geniş kitlelere yayılmasını istemektedir. 1970’lerden bu yana Türkiye’nin mücadele ettiği etnik-ayrılıkçı bir terör örgütü olan PKK’nın medyatikleştirilmesi ve medyayı kullanma biçimleri üzerine çok fazla araştırma yoktur. Elinizdeki kitabın çıkış hikayesi medya ve terör ilişkisinin farklı boyutlarını ortaya koymak ve bu alana bir katkı sunmaktır. 

PKK üzerine var olan sınırlı literatürün özellikle güvenlik çalışmalarına yoğunlaşma sı medyatikleştirme olgusunun gözden kaçırılmasına neden olmuştur. 
Bu doğrultuda bir boşluğu dol durmayı amaçlayan elinizdeki kitap farklı tema ve tematikler üzerinden medya ve terör ilişkisine dair bir çerçeve sunmaktadır. 
Kitap, PKK’nın hem kendi medya mecralarını nasıl kullandığını ve buralarda ürettiği propaganda faaliyetlerini hem de diğer kitle iletişim araçları ile kurduğu sofistike iletişim biçimlerini açığa çıkarmaktadır. Bu anlamda sadece PKK’nın doğrudan kullandığı iletişim kaynaklarıyla sınırlı kalınmamış aynı zamanda terör 
örgütünün uluslararası basındaki temsillerini medyatikleştirme olgusu da irdelenmiştir. 


***