Kafkaslarda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kafkaslarda etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ocak 2016 Pazartesi

Kafkaslarda Rus - Osmanlı Mücadelesi, 1826



Kafkaslarda Rus - Osmanlı Mücadelesi, 1826




Necmettin Aygün
Academia.edu




Kafkasya da Rus Osmanlı Mücadelesi ve Kars Dolaylarında Rusların Sınır İhlâlleri, 1826 Osmanlı Mücadelesi ve Kars Dolaylarında Sınır İhlâlleri, 1826, Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi (CTAD),

    Rusya’nın modernleşmeye başlayarak büyüme devrine girdiği XVIII. yüzyıl Osmanlı devletinin çözülme süreciyle aynı zaman dilimine denk geldiğinden iki devlet arasında ilerleyen süreçte meydana gelen siyasî ve askerî mücadeleler çoğunlukla Osmanlı devletinin aleyhine sonuçlanınca bilhassa sınırlardaki yerleşimler, devletlerin birbirleriyle barış sürecinde oldukları dönemlerde bile savaşları aratmayacak sıkıntılara/mücadel elere sahne olmuşlardır 


 Anahtar kelimeler: Osmanlı Devleti, Rusya, Kafkasya, Kars, Sınır.


Giriş


İstanbulun fethinden (1453) Irakta hâkimiyetin sağlanmasına kadar (1555) geçen süreçte Uzak Doğudan Yakındoğuya giren bütün ticarî yolları denetim altına alan Osmanlılar siyasî, kültürel ve iktisadî öneme sahip merkezlere doğru genişleme politikasında önemli bir aşamayı başarıyla tamamlayarak iki büyük denizin ve üç büyük kıtanın merkezinde XVI. yüzyılın en büyük devleti olma  başarısını elde ettikleri gibi İslâm dünyasının temsilcisi olma hakkını da kazanmışlardı. XVI. yüzyılın sonlarından itibaren uluslar arası koşullar Osmanlı devletinin aleyhine gelişmeye  başlayınca iç siyaset de bu olumsuz gelişmelerden etkilenmiştir. Savaşlarda artık ateşli silahların kullanılmaya başlanması yanı sıra İspanyanın XVI. yüzyılın sonlarında Avrupada önemli bir güç olarak ortaya çıkması, Rusların yine bu yüzyılda kuzey ticaret yolunu denetler hâle gelerek İdil (Volga) havzasından Kafkaslara doğru ilerlemeye başlaması, İran?ın Rusya başta olmak üzere batılı devletler ile ittifaklar yaparak Osmanlının Doğu sınırlarını sürekli rahatsız etmesi Osmanlı devletinin klasik yapısını etkileyerek bir dizi problemin doğmasına neden olmuştur. 

Bu gelişmeler karşısında Osmanlı devleti varlığını devam ettirmek için müttefik bulmakta zorlanırken, XVI. yüzyılın sonlarından itibaren sonucu başarıyla tamamlanamayan pek çok masraflı savaşı da  birkaç cephede yürütmek zorunda kalmıştır. Dış kaynaklı bu gelişmeler aslında hiçbir zaman merkeziyetçi olmayan ve gerçekte çok hassas yapılanmalarla  birbirine bağlanan iç dengelerin bozulmasına neden olunca iç huzursuzluklar ortaya çıkmıştır. Yenilgiyle sonuçlanan savaşların yarattığı psikolojik ortam mevcut iktidara, padişah ve diğer üst düzey yöneticilere olan güveni sarsarken idareciler arasında bölünme ve rekabeti de körüklemiştir. Halk geçim ve güvenlik kaygısıyla tarım arazilerini terk ederek büyük şehirlere, sanayi ve ticaret merkezlerine doğru gelişigüzel hareket etmeye başlamış, bu gelişmeler ise tarıma dayalı Osmanlı ekonomisinin ve devlet düzeninin yıkılmasına, ancak bozulan düzenin yerine uzun dönemde geçerlilik taşıyacak yeni bir düzenin yerleştirilememesine neden olmuştur 

Birçok alanda geri kaldığını kavrayan Osmanlı devletinin XVIII. yüzyıldan itibaren Avrupadaki gelişmeleri daha sıkı ve istekli takip ettiği görülmekle birlikte girişilen ıslahat hareketlerine Fransız devriminin (1789) milliyetçi ve özgürlükçü söylemleri olumsuz etki yapmıştır. Kendini toparlamak için ciddi tedbirlere girişen devletin III. Selim ve II. Mahmud gibi yetenekli padişahları Fransız devriminin etkisiyle isyan eden reâyâ ile uğraşmak zorunda kalınca devlet, topraklarını muhafaza edemediği gibi ıslahat ve modernleşme çabalarının sonucunu almaya da vakit bulamamıştır. Çıkar esasına dayalı sürekli değişen ittifaklar dünyası hâline gelen 
XVIII. yüzyıl ve sonrasında Osmanlı devletinin gerek siyasî ve gerekse toplumsal yapılanmasını olumsuz yönde etkileyen güçlerden biri şüphesiz Çarlık Rusyası olmuştur 

Çalışmamızda Osmanlı, Rus ve kısmen de İran?ın Kafkaslar ve Anadolunun doğusuna hâkim olma mücadeleleri ele alındıktan sonra 1826 27 yılında Rusların Kars dolaylarında Osmanlı köylerine saldırılarını ele alan bir arşiv belgesi/raporu değerlendirilmiştir . 

Yükselen Rusya ve Osmanlı Doğusunda Mücadele

Rusların Kars şehrinin ötesinde kalan coğrafyaya sahip olma mücadeleleri XIX. yüzyılda tamamlanmış olmakla birlikte Kafkaslara hâkim olma mücadelelerinin geçmişi XVI. yüzyıl başlarına kadar inmektedir. Bilindiği gibi Altınordu devletinin ( XIII-XVI. yüzyıl ) siyasî birliğinin sona ermesi Moskova devletinin tarih sahnesine çıkmasına vesile olmuştur (1480). Büyük İvan?dan (1462 -1505) Korkunç İvan?a (1533 -1584) kadar Moskova Knezliği?nin büyümesindeki ilk strateji, ticarî ve siyasî merkezlere sahip Türk -Tatarları geri iterek boyun eğdirilen Slavları daha önce ele geçirilen önemli merkezlere yerleştirmek esasına dayanmaktaydı 2 . 
Moskova Knezliği?nin çevresindeki Altın Orda sonrası kurulan hanlıklara nazaran ön plana çıkmasında otuz - kırk yıl kadar tahtta kalan uzun ömürlü knezlere sahip olması belirleyici olmuştur . 

Fetihlerle ele geçirilen bölgelerde yaşayan halkları belirli kentlere toplayarak bir ideoloji çevresinde yönlendirmesi Rus yayılmasının diğer bir önemli stratejisidir. 
Bu tarz yayılmada uçsuz bucaksız büyüklükteki ova ve nehir sisteminin sağlamış oldukları ulaşım imkânları önemlidir. Nehirler ve bu nehirler çevresinde savunma ve yayılma amaçlı olarak kurulan kale - köyler ( krepost, stanitsa ) sonraları nüfus ile beslenerek şehirlere dönüşmüştür. 1589 yılında Moskovada Patriklik kurulmasından sonra Ortodoks Kilisesi de Çarın denetimine girerek onun siyasî çıkarlarına hizmet etmeye başlamıştır. Kuzeydoğu Avrupa?daki Altın Orda kalıntılarının esnek parçalar hâlinde yaşayan ve kabile esasına dayalı; merkezî bir sistem oluşturamamış yapılanmaları Rus yayılmasını kolaylaştırmıştır. Altın Orda devletinin parçalanmasından sonra ortaya çıkan Kırım, Kazan ve Astrahan Hanlıklarının kendi aralarında mücadele etmeleri de Rusların güçlenmesine yardımcı olmuştur . 

1 Osmanlı devletinde gerçekleşen idarî ve sosyal gelişmelerin genel bir değerlendirmesi için bakınız Halil İnalcık, Osmanlı  İmparatorluğu Klasik Çağ , 
(Çeviren R. Sezer), İstanbul 2004, 46-57. 

2 Moskova Knezliği önemli bir güce ulaşırken Türk - Tatar hanlıklarından yeri ve zamanı geldiğinde yararlanmasını bilmiştir: XVI. yüzyılda Litvanya?ya karşı Kırım Tatarlarıyla ittifak yapmış ve XVII. yüzyılda Sibirya?nın istilası sırasında Jungar Moğollarından asker alarak yararlanmıştır. XVIII. yüzyıl başına kadar Kırım Hanlığına haraç ödeyerek dostluk gösterisinde bulunup, Baltık ve Sibirya yönündeki istilâlarında daha rahat hareket etmeyi bilmiştir bkz. Charles Tilly,  
    Avrupa’da Devrimler (1492 -1992 ), İstanbul 2005, 210 ve Halil İnalcık, “ Osmanlı - Rus İlişkileri 1492 - 1700 ”,  Türk - Rus İlişkileri 500 Yıl , Ankara 1999, 25-36. 



Kafkasyanın kuzeyinde yaşayan Çerkesler ve Kabardaylar görünüşte Kırım hanlığına, Kefe sancağına bağlıydılar. Kabile esasına dayalı Kafkas yapılanması nda Osmanlı hâkimiyetini tanıyan beyler olduğu gibi tanımayanlar da mevcuttu. Kırım hanlarının Kuzey Kafkas halkları üzerindeki vergi esasına dayalı bazı keyfî uygulamaları  bölgedeki Osmanlı varlığının pekişmesine engel olmuştur. Bu nedenle bazı Kabarday, Kalmuk ve Nogay  beyleri Kırım hanlarının keyfî uygulamaları karşısında Rus yardımını talep ederek Kafkaslarda Rus yayılmasına yardımcı olmuşlardır. Esasında Kafkasya?daki Rus ve İran etkisini kırmak için 1569 yılında  başlayan Don - Volga nehirlerinin birleştirilmesi projesinde Kırım hanlığının tutarsız tavırları Osmanlı devletinin Kırım ve Kafkaslardaki politikalarının çıkmazlarından biri olarak XIX. yüzyıla kadar devam etmiştir. Rusya?nın Orta Asya ve Kafkaslar yönünde rahatça istila hareketlerinde bulunmasında İran?ın Güney Kafkasya üzerindeki emelleri de Rusyaya kolaylık sağlamıştır. Osmanlı devletinin Hazar denizi kıyılarına ulaşmasını engelleyerek Azerbaycan ve Dağıstan hanlıklarına uzun süre hâkim olan İran, Osmanlı devletinin Kafkaslar üzerindeki manevra alanını iyice daraltarak Rusyaya hareket alanı sağlamış, bazen de Ruslarla işbirliğine giderek İslâm dünyasında bölücü ve zayıflatıcı bir öğe olarak rol oynamıştır. Osmanlı - İran savaşları, Osmanlı hazinesinin savaş harcamalarına akarak tükenmesinin en önemli etkenlerinden biri olmuştur 

5. Kafkaslar ve İran toprakları yönüne Osmanlı devletinin Fâtih Sultan Mehmed döneminde başlayan genişlemesi 1590 yılına kadar hızla devam etmiş; bu tarihten sonra ise mücadele daha önce elde edilen mahallerin İran ve Rusya?ya karşı savunulması şeklinde devam etmiştir. Osmanlı devleti ile İran arasındaki savaşlar Güney Kafkasya? ya hâkim olmanın ötesinde bir anlam taşır ve İran?ın Türkmenler üzerindeki faaliyetleri bu savaşların ana nedenlerindendir. Şiî-Sünnî ihtilâfı hâricinde ipek yolunda hâkimiyet kurma sevdası nedeniyle Yavuz Selim devrinden 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşmasına kadar geçen 129 yıllık Osmanlı - Safevî savaşları her iki devletin malî iflası hâricinde bölge yerleşimlerinin talan edilmesi, sosyal ve iktisadî faaliyetlerin durmasından başka taraflara gözle görülür  bir kazanç sağlamamıştır. Aksine, Orta - Doğu ve Anadolu ticaretinin darbe alarak Okyanus ticaretinin önem kazanmasında ve Astrahan?dan Orta Avrupa?ya geçen yolun önem kazanmasın da bu savaşların önemli bir etkisi söz konusudur . 

3 Türk ve İtalyan pazarlarına köle satmak, transit ticaretten vergi toplamak ve egemenlik kurdukları diğer kabilelerden yıllık haraç toplayarak yaşayan bu hanlıklar merkezi devlet oluşturamadıklarından güçlü bir kuvvet karşısında bölünmekten ve veraset savaşlarıyla birbirlerini tüketmekten uzak kalmamışlardır.
4 Kırım hanı “bölgede dokuz ay kış vardır” gibi asılsız propagandalarla Astrahan seferini ve kanal kazma projesini engellemeye çalıştığı gibi Osmanlı projelerinden Rusları haberdar etmeyi de ihmal etmemiştir bkz. M. Sadık Bilge, Osmanlı Devleti ve Kafkasya, İstanbul 2005, 55 ve İnalcık, Osmanlı - Rus İlişkileri, 30. 

5 XVI. yüzyılda Osmanlı devlet adamlarının Safevilere karşı savaş yapmak için 1555 Amasya barışını bozmak istemeleri üzerine devrin sadrazamı Sokullu Mehmed Paşanın  ifadeleri, üzerinden yüzlerce yıl geçmesine rağmen güncelliğini korumaktadır; özetle: “Sultan Süleyman?ın İran seferinde çok sıkıntı çektiği, Safevilere karşı  düzenlenecek seferin çok masraflı ve yıpratıcı olacağı, elde edilen kazançların barışı bozmaya değmeyeceği, reâyânın tekâliften ve tecavüz - i askerden peymal olacağı, diyar- ı  Acem meftuh olsa dahi reâyâsının raiyyet olmağı kabul etmeyeceği…”. Sokullu?nun ifadesiyle Osmanlıya “ Raiyyet olmak ”, bu günkü anlamda bir devlete  vatandaş olarak onunla kader birliğine girmek belirli bir kültürel birikimin sonucuydu ve herkesin harcı da değildi bkz. Bilge, Osmanlı Devleti ve Kafkasya, 59. 

6  Hemen hemen her vadide ayrı bir kültürün yaşadığı Kafkasya, Gürcü, Laz, Adige (Çerkes), Abaza, Çeçen, İnguş, Avar, Lezgi, Lek ve Dargı gibi Kafkas halklarından; 
   Azeri, Karaçay - Malkar, Nogay ve Kumuk gibi Türk boylarından Ermeni ve Oset gibi Hint - Avrupa kavimlerinden meydana gelen; coğrafî olumsuzluklardan dolayı kuzeyi ile güneyi sadece Derbent (Demirkapı) ve Daryal geçitleriyle birbirine bağlanabilen bir coğrafyadır.


7 1578  de başlayıp yaklaşık 12 yıl süren ve 1590?da İstanbul Antlaşmasıyla sonuçlanan Osmanlı - İran savaşları Hazar denizine kadar olan coğrafyada Osmanlı hâkimiyetini sağlarken malî getirisi pek olmayan bu fetihler Osmanlı hazinesinin iflasının da başlangıcı olarak kendini daha sonraki yıllarda hissettirecektir. 
   Şah I. Abbas?ın 1590 Antlaşmasıyla Osmanlı?ya bırakılan Güney Kafkasya?yı adım adım geri alıp Sünnî halkı kılıçtan geçirmesi ise bölgedeki Osmanlı varlığının sonu olacaktır. 1639 yılında imzalanan Kasr- ı Şirin Antlaşması?yla Tebriz, Revan ve Azerbaycan havzası Safevilere terk edilmiştir. 

http://www.academia.edu/5773277/Kafkaslarda_Rus-Osmanlı_Mücadelesi_1826
 ...