Gizli Polisliğin Yasasıdır etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gizli Polisliğin Yasasıdır etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Aralık 2020 Pazartesi

MİT Yasası "Gizli Polisliğin" Yasasıdır

MİT Yasası "Gizli Polisliğin" Yasasıdır




Feyzi Çelik ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN 12.04.2014 AKP’de, Devlet ve toplumu yönetme anlayış ve zihniyetindeki otoriterliğin izleri çeşitli uygulama ve yasal düzenlemelerde kendisini göstermektedir. Recep Tayyip Erdoğan’ın “önder-şefliğine” dayalı yasama, yürütme ve yargı ile dördüncü güç olan basını tek elde toplama gayretinin çokça örnekleri vardır. Bunlardan en önemlisi MİT yasa teklifidir. Bu yasa teklifi ile oluşturulmak istenen klasik bir istihbarat yönetimi değildir. Bu yasa ile “önder-şefliği” güvence altına alacak “gizli polis” sistemi kurulmaktadır. “Gizli polis” örgütünün amaçlandığı maddelerle doludur. Her şeyden önce “devletin temel idari yapısında” köklü değişiklikleri ön gören bu yasa teklifinin Bakanlar Kurulu tarafından “Kanun Tasarısı” olarak değil de, “Kanun Teklifi” olarak TBMM’ye sunulmasında dahi Anayasanın ihlal edildiği de göz ardı edilmemelidir. Yürürlükte olan MİT yasasında MİT’in görev ve yetkileri açıkça belirtilmiştir. MİT yasa teklifi ile MİT’in görev alanı belirsiz hale getirilmektedir. Görevini yasadan değil de “Bakanlar Kurulunca verilen her türlü görevi yerine getirmek” denilerek MİT, görevi başbakan tarafından belirlenen sıradan bir “gizli polis” örgütüne dönüştürülmektedir. MİT mensuplarının soruşturma izninin “başbakanının iznine tabi olduğu” hususu ile birlikte değerlendirildiğinde asıl korunmak istenenin “başbakan” olduğu açıkça görülmektedir. Bu düzenleme, Anayasanın 128.maddesinde belirtilen kamu görevlileriyle ilgili temel ilkelere aykırıdır.
Sonuç olarak, AKP, “önder-şef” esasına göre işleyecek tek elden yönetilen “gizli polisini” kurarak anayasa ve demokratik ilkelere aykırı fiili bir yönetim modeli oluşturmak için MİT yasasındaki düzenlemeleri hayata geçirmek istemektedir. Öteden beri, otoriter sistemin örneklerinin bolca görüldüğü AKP bu yasa ile iktidarlarını korumak amacıyla birey ve topluluklar üzerinde her şeyi bilme, bilme tehdidi oluşturma, gizli veya açık bilgi toplama, sürekli gözetleme yapmak yöntemlerini kullanmak istemektedir. Bunun adı ister MİT, ister MİKK olsun bu apaçık “gizli polis devleti” uygulamasıdır.[1] Oluşturulacak bu oluşumda “gizli polisin” temel görünümleri olan operasyonel görevler, soruşturmalar, belge ve bilgi toplama, arşivlerden yararlanma, sorgulama, gözetleme, yargı kurumlarından bilgi toplama, infaz alanlarıyla ilgili yetkiler, yargısal denetimden olma, giderek siyasal iktidarın en yüksek düzeylerine bile erişme olanağını veren yetkilerle birlikte ele alındığında bu oluşumun “paralel niteliği” dikkate alındığında bu düzenlemeyi yapanları dahi tuzağın içine çekecek niteliktedir. Ne olursa olsun, AKP’nin MİT yasa teklifi ile gerçek niyeti ortaya çıkmıştır. Devlete yerleşmenin imkanlarını kullanarak bunun fiili alt yapısını oluşturmuştur. Yapılmak istenen fiili duruma yasal kılıf uydurmaktır. Bundan amaçlanan da çeşitli toplumsal muhalefet organları arasında güvensizlik ortamı yaratmak ve örgütlü muhalefeti önlemektir. Giderek, ücretli/ücretsiz “muhbirlerden” oluşan bir ağ yaratmaktır.
Yasa ile “Başbakanın başkanlığında Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu (MİKK)” kurularak başbakan doğrudan doğruya kurulmak istenen “gizli polis” örgütünün başı haline getirilmektedir. Yapılacak bu düzenleme ile amaçlanan “devlet istihbaratının” başbakanının başkanlığında “tek elden” MİT’e yani başbakana bağlanmasıdır. MİKK’in sekretarya hizmetleri MİT Müsteşarlığı tarafından yürütülüyor olması bunun açık kanıtıdır. Milli Güvenlik Kurulu(MGK) gibi bir kurulun kararları “tavsiye” niteliğinde olduğu halde MİKK’in kararlarının “bağlayıcı karar” olduğu konusundaki düzenleme ile MİKK adeta MGK üstü bir kurul haline getirilmektedir. Bu kurulun yasallaşması halinde yasama, yürütme ve yargının kalbi bu kurulda atacaktır. Bu da Türkiye’yi faşistleşme sürecine götürecek gerçek anlamda bir paralel devlet yapılanması demektir. Yasa teklifi ile MİT, görevlerini yerine getirirken “süper” yetkilerle donatılmaktadır. Buna göre MİT, “Kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, 19/10/2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu kapsamındaki kurum ve kuruluşlar ile diğer tüzelkişiler ve tüzelkişiliği bulunmayan kuruluşlardan bilgi, belge, veri ve kayıtları alabilir, bunlara ait arşivlerden, elektronik bilgi işlem merkezlerinden ve iletişim alt yapısından yararlanabilir ve bunlarla irtibat kurabilir. Bu kapsamda talepte bulunulanlar, kendi mevzuatlarındaki hükümleri gerekçe göstermek suretiyle talebin yerine getirilmesinden kaçınamazlar.” Bu düzenlemenin kapsamı çok geniştir. Merkezi idare bir tarafa, belediyeler, özel ve devlet üniversiteleri, özel okullar, kurslar, bankalar, sosyal güvenlik kurumları, dernekler, vakıflar, gerçek veya tüzel ticari kişilerin tamamı MİT’e bağlanıyor. Bunun gereklerini yerine getirmeyenlere hapis cezaları öngörülüyor. Bu düzenlemenin ucu o kadar açık ki, MİT, siyasi partilerden dahi bilgi ve belge alma yetkisine kavuşuyor. Böyle bir anlayışın yasa teklifi haline gelişi, AKP’nin toplumu yönetme anlayışını ele veriyor. Özellikle MİT’in Ulusal Yargı Projesine(UYAP) erişim imkanı ve cezaların infazı sırasında ceza evleri ile ilişkisi de dikkate alındığında MİT’in yargı sürecinin her aşamasında yer alışı da “klasik” bir otoriter rejimde dahi olmayan yetkilerle donatılmak istendiğinin en önemli kanıtıdır. Başta toplumsal muhalefet olmak üzere, AKP dışındaki mecliste olsun olmasın tüm siyasi partilerin bir araya gelip bu yasanın çıkmaması için her şeyi yapması gerekir. AKP’nin bu yasa teklifine yedirmeye çalıştığı “çözüm sürecine yönelik yasal güvence” aldatmacası konusunda BDP/HDP’nin dikkat etmesi gerekir. BDP/HDP, daha önce yasa teklifi olarak TBMM’ne sundukları “Toplumsal barış müzakere yasası” üzerinde yoğunlaşmalıdır. Bu kadar önemli bir yasanın MİT yasasına kurban edilmesine seyirci kalmamalıdır. ***