Erdal Akal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Erdal Akal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ekim 2017 Salı

Ben Bir Hazakatzedeyim; Bende de Metal Yorgunluğu Var!..

Ben Bir Hazakatzedeyim; 
Bende de Metal Yorgunluğu Var!..


Tıp öğretimi ve eğitimi görmüş birisi olarak son işyerim olan A.T.A.Ş. Rafinerisine katılıncaya kadar, bendeniz ‘Metal Yorgunluğu’ denen terimi bilmezdim. Oradaki çalışmalarım sırasında, teknik şube kadrosunda olan değerli mühendislerin ağzından ilk kez bu terimi duyunca, önce bir anlam verememiştim. Öylesine ki, tıkır tıkır çalışan kocaman fabrikada bu arkadaşlarımın telaş ve sıkı çalışmalarla bazı incelemeler yaptıklarını ve gerekince sistemi durdurarak onarımlar ve yenilemeler yaptıklarını ilgi ile izlerdim. Üstelik bu yetkin arkadaşlarımın adına ‘Korozyon Mühendisliği’ denen özel bir konuda da uzman kişiler olarak yetiştirildiklerini öğrenince, merakım büsbütün artmıştı.

Metal yorgunluğu; sürekli çalışan ve belirli bir yükün etkisi altında kalan madeni parçaların dayanıklılıklarının azalmasına verilen bir terimdir. Kullanım alanına ve metalin cinsine göre değişik süreler sonrası ortaya çıkmaktadır. Titreşimler ve sürekli tekrarlayan hareketler metal yorgunluğunu hızlandırmakta, fazla ağırlık altında kalmakta kullanım süresini azaltmaktadır. Bu koşullar altında görev yaptırılan madeni aksamların içyapısının bozularak arzu edilen randımana yanıt veremeyecek duruma gelmesidir, metal yorgunluğu.

Son ay içerisinde sadece madeni elemanların değil, insanlarında metal yorgunluğuna duçar olacağının sesli uyarılarını almış olduk. Özellikle yerel yönetimlerde görev yapan siyasilerde bu patolojinin ağırlıklı olarak görülmekte olduğunu ülkemizin en yetkili ağzından duyunca, eyvah dedim kendi kendime. Anlı şanlı siyasetçiler böyle şifa bulmaz bir hastalığın pençesine düşmüş ise, asgari ücretle ailesini sırtlamak zorunda olan yurdum insanları da herhalde bu şifa bulmaz salgının çoktan etkisinde kalmıştır diye düşünmem, böylece başladı. Keza bendeniz gibi gariban emekliler için ise metal yorgunluğu herhalde ölümcül bir tablodur demem de bundandır!
Anlayabildiğim kadarı ile sürekli kafaca ve bedence çalışarak yandaş iş insanları için rant sağlayacak imar planları yapmak zorunda kalan ve de yıllar boyu aynı masada oturarak ve penceresinden aynı manzarayı izleyerek kupon arsaları nasıl üleştireceğine karar vermekte zorlanan sevgili belediye başkanlarımız, izlediğimiz kadarı ile metal yorgunluğunun ilk kurbanları oluyorlar. Ruh ve beden yorgunlukları sonucu adına performans denen verimlilikleri azalıyor ve muhatap oldukları müteahhitlere ve onlara yardımcı olmak çabasındaki diğer siyasilere yeterince olumlu hizmetler sunamıyorlar. Bu durum yetmezmiş gibi, kenarına iliştikleri masanın maddi ve manevi getirisinden ötürü yüklüce kibir biriktiriyor ve bu başarılarını o makama sahip olmalarının olanaklarından değil, kıymet -i harbiyesi kendilerinde menkul kişisel yeteneklerinden aldıkları zaafı ile tıkırdamaya başlıyorlar. 

Al sana metal yorgunluğu!

Tüm bunlar yetmezmiş gibi kişisel ego şişmeleri sonrası bir de sayın ve her şeye kadir lidere ters düşünce de, yandı gülüm keten helva! Uygarlık göstererek, kırk katır mı, yoksa kırk satır mı diye sormayan değerli lider, tek şey istiyor metal yorgunluğunu iyileştirmek için; istifa! Memleketimden siyasi görüntüler günler boyu böyledir sevgili okurlarım. AK-ŞAKA olarak bu gelişmelere bakınca, ister istemez özeleştiri yapmak zorunda kaldığımdan sizlerle sorunumu içtenlikle paylaşmak üzere bu yazıyı hazırlıyorum. 

İtiraf ediyorum; bende de metal yorgunluğu vardır!

Dikkatinizi çekmiştir, birkaç ay önceye kadar hemen hemen hiç aksatmadan haftanın beş günü sizlere iyi veya kötü yazılarımı sunardım. Ama artık köşemin boş kaldığını izliyorsunuz ve hatta bazı kadirşinas okurlarımın sorduğu gibi artık yazı yazmayı bıraktın mı diye uyarılarla da karşılaşıyorum. Hayır, yazı yazmaktan vaz geçmedim, ancak kişisel metal yorgunluğum nedeni ile yazılarımı azaltmak zorunda kaldım.

Eskiden her gün düzenli yazarken, hatta bazen bir güne birkaç yaz
ı sıkıştırırken, şimdi haftada bir veya iki yazıyı zor yazıyorum. Nedeni ise artık bellidir, metal yorgunluğum var!

Sanıyorum kısa bir süre sonra ilgi duyacak okurlarımla paylaşacağım bir kitap için birkaç ay süren yoğun uğraşı sonucu benim iç dünyam da yoruldu ve metal yorgunu bir makine aksamı gibi tıkırdamaya başladım. Bu nedenle de kafamı yeterince toparlayarak bir yazı konusuna yoğunlaşmakta zorlanıyorum. Ama bu durumun kısa süre sonra toparlanacağını ve beyin loplarımda bir değişmeye gerek olmadan tekrar eski düzene kavuşacağımı umuyorum. Zaten titremeye başlayan bıngıldaklarımdan bu muştuyu da algılıyorum.
Son bir beklentim ise Ankara’nın Belediye Başkanı Melih Gökçek’in istifası sonrası ortaya çıkacak ruh halini izlemekten geçiyor. Umarım Ankara’nın bu ikinci kurtuluşu sonrası güzel günler ortaya çıkar ve ben de moral bularak kişisel metal yorgunluğumu aşmış olurum!

Kısadan hisse: Karacaoğlan, aşağıdaki dizeleri metal yorgunluğuna duçar olacak belediye başkanlarını düşünerek yazmıştır sanırım;

“Yürü bre yalan dünya / Sana konan göçer bir gün /
İnsan bir ekine misal / Seni eken biçer bir gün!”

Erdal Akal
ın (27.10.2017)


***