Dr. Noyan UMRUK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dr. Noyan UMRUK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ekim 2021 Perşembe

2000 YIL SONRA ROMA YİNE CAYIR CAYIR YANIYOR…

2000 YIL SONRA ROMA YİNE CAYIR CAYIR YANIYOR… 





Dr. Noyan UMRUK
noyanumruk@hotmail.com
Aug 10 02:55 PM
2000 YIL SONRA ROMA YİNE CAYIR CAYIR YANIYOR…

 
Neron beşinci ve son Roma İmparatoru… M.S. 54-68 seneleri arasındaki 14 senelik! imparatorluğu boyunca Neron Claudius Caesar olarak anılıyor.
 
Babası M.S.40 senesinde ölünce, annesi Aggrippina, amcası ve aynı zamanda imparator olan Claudius ile evlendi. Claudius’un meşrû vârisi oğlu Britlanicus’tu. Ancak Aggrippina İmparatoru ikna ederek, tahtın vârisinin kendi oğlu Neron olmasını sağladı. Britlanicus taraftarlarını işbaşından uzaklaştırdı.
 
Claudius, Aggrippina tarafından zehirlenerek öldürüldü. 17 yaşındaki Neron hükümdar oldu. Annesi ve Neron’un yakınlarından olan Burrus ve filozof Senaka, uzun süre imparatorluğun en etkili kişileri oldular.
 
Neron’un ilk beş hükümdarlık senesi, imparatorluğun altın yılları oldu. Yardımcılarının tavsiyeleri doğrultusunda, vaatlerini tuttu, vergileri azalttı, halk yararına mali reformlara girişti, iç barışı ve sınır emniyetini tesis etti.
 
Ancak bu beş yılın ardından kadim iktidar yorgunluğu ya da şımarıklığı hastalığına kapılarak zevk ve sefahate dalmaya başladı.
 
Sefahat âlemlerinde 2.200.000 sestier (Roma parası) sarf ettiği söylendi. Annesi, danışmanları Burrus ve filozof Seneka bu duruma müdahale edince, onları öldürttü. Öldürttüklerinin arasında karısı, senatörler ve de çok sayıda önemli kişi de vardı.

Neron, M.S 64 yılında hayatının en büyük saplantısı olan Roma’yı keyfine göre yeniden inşa etmek, “Yeni Romayı kurmak için”! başlattığı Büyük Roma Yangınını sarayından zevkle seyrederken Roma’nın tamamına yakını kül oldu. Suçu, Hıristiyan ve Yahudilerin üzerine atarak binlerce kişiyi katletti. Bundan sonra halkın önünde şarkı söylemeye, çalgı çalmaya başlayan Neron, nüfuzunu iyice kaybetti.
 
Senato, halk ve ordu, kendisini kundakçılık, katillik ve uygunsuz davranışlarda bulunmakla suçlayarak, başkaldırdı. Kendisine bağlı olanlar Roma’yı kan gölü hâline getirerek ayaklanmayı bastırdılar.
 
67 senesinde, şarkıcılık, müzik, şiir ve binicilik! alanlarındaki kabiliyetlerini ispatlamak üzere Yunanistan’a gitti. Bu davranışı, diğer davranışlarıyla birlikte, onun ruh hastası olduğu şüphelerini iyice kuvvetlendirdi. Bu sırada Britanya, Filistin, Mısır, Afrika’daki sömürge ve koloniler başkaldırınca Roma’ya geri döndü. Ancak, bu sırada ortaya çıkan Galya ve İspanya ayaklanmalarına engel olamadı. Ülkesinde senato ve halk tarafından vatan haini ilan edildi.
 
Tarihçi Suetonius<https://tr.wikipedia.org/wiki/Suetonius>'a göre, Neron yakın arkadaşlarıyla beraber Roma varoşlarındaki Via Salaria'ya kaçtı;[ muhafızlar onu tutuklamaya geldiklerinde o çoktan sekreteri Epaphroditos<https://tr.wikipedia.org/wiki/Epaphroditos>'un yardımıyla kendisini hançerlemişti…
 
“Roma Yeniden yanıyor” …
 

2000 yıl sonra kafalarına göre “Yenisini” kurmak için, koccaman günah kamburunu gözlerden kaçırmak için “Roma” yeniden yanıyor…
 
Nasıl mı yanıyor?
 
Yeni Osmanlı ham hayalleriyle ülke Ortadoğu bataklığında yakıldı, yakılıyor...
 
Yağma ekonomisiyle dereleri kurutulurken, ülkenin ormanları, zeytinlikleri kentleri yanıyor…
 
Arş-ı alaya varmış yolsuzlukları, hukuksuzluklar, 17-25 Aralık kepazeliği ortalığa dökülmesin diye yanıyor…
 
Dışkısında boncuk olanlar üçer beşer maaş alırken açlık sınırıyla yoksulluk sınırı arasında gidip gelen millet, uçan kuşa bile haraç öderken, daha işin başında 2003 yılında “Nereden buldun???” yasası rafa kaldırılarak, Deniz Feneri, Reza, Malta, Man, SBK vb olayların üzeri kapatılarak, vicdanlar üzerine benzin dökülerek yanıyor…
 
Toplama kampı haline getirilen ülkeyi şimdi de sığınmacı kampına, Avrupa’nın tampon bölgesine dönüştürerek yanıyor…
 
Ülkenin hazinesi tamtakır hale getirildiğinden, yeterli yangın söndürme uçağı, donanımı olmadığından yanıyor…
 
Her türlü doğal felakete, yangınlara karşı hiçbir plan, eğitim, hazırlık olmadığından yanıyor…
 
Tüm ülke, Ege, Akdeniz ve nihayet İstanbul’un akciğerleri Kuzey Ormanları yanıyor…
 
Velhasıl ülkenin en güzel yerlerindeki yangınların söndürülmesi “becerilemediğinden,” yönetilemediğinden yanıyor…
 
İşte böyle; benden sonrası tufan hesabı “Roma” cayır cayır yanıyor…

***

OK YAYDAN NE ZAMAN ÇIKTI?

OK YAYDAN NE ZAMAN ÇIKTI?







aydinlik-gelecek-hareketi@googlegroups.com
OK YAYDAN NE ZAMAN ÇIKTI? 
Dr. Noyan UMRUK - 
OK YAYDAN NE ZAMAN ÇIKTI? 
Dr. Noyan UMRUK
noyanumruk@hotmail.com

Jun 17 12:33PM
Dr. Noyan UMRUK
 
 
2015 Seçimlerinden hemen önce “millet cambaza bakarken” yurtdışından para girişleri serbest bırakılmıştı. 7 Haziran Seçim sonuçlarının hemen ardından bu kez yurtdışına para çıkışındaki tüm sınırlamalar önemli ölçüde kaldırıldı.
 
SEÇİM SONRASI İLK İŞ
 
Seçim sonuçlarının alınmasının hemen sonrasında alınan kararla, Türk Parasını Koruma Kanunu'nun 32 sayılı maddesinde yapılan değişiklik Resmî Gazete ‘de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Söz konusu değişiklikle, daha önce yasak olan 10 bin dolar ya da 25 bin TL'nin üzerindeki nakit paranın yolcu beraberinde çıkarılmasına izin verildi. Konuyla ilgili düzenlemeye ilişkin şartların Ekonomi Bakanlığı tarafından belirleneceği belirtildi. İlk bakışta, Ekonomi Bakanlığı'nın nakit döviz ve TL çıkışına ilişkin düzenlemeyi sonradan duyuracağı gibi anlaşılsa da aslında bakanlığın bu düzenlemeyi 8 Haziran'da duyurduğu ortaya çıktı.
 
YETKİ, BANKALARDAN ALINIP ÖZEL ŞİRKETLERE VERİLDİ…
 
Ekonomi Bakanlığı'nın 2015/1 sayı numarasıyla 8 Haziran'da yayımlayıp yürürlüğe soktuğu Kıymetli Eşya Lojistiği ve Borsa Kasa Hizmeti ‘ne İlişkin Genelgesi ile Türkiye'den yurtdışına para sokup-çıkarma konusunda ilginç bir adım daha atıldı. Genelge o güne kadar bankalar aracılığıyla yapılan nakit para ve kıymetli maden giriş-çıkışını özel şirketlerin yetkisine bıraktı. Özel şirketlere iki ayrı ruhsat izni şart koşuldu. Ruhsatlardan ilki para ve kıymetli madenlerin serbest bölgelere taşınma ruhsatı (ruhsat bedeli 30 bin dolar) olarak belirlendi. İkincisi ise serbest bölgelerde saklama hizmeti (ruhsat bedeli 50 bin dolar) olarak adlandırıldı…
 
YA SERBEST BÖLGELER…
 
8 Haziran'da yapılan düzenlemeye göre, ayrıca, artık Türkiye'de bulunan serbest bölgeler aracılığıyla da yurtdışına nakit döviz, Türk Lirası, altın ve elmas gibi değerli eşyalar çıkartılamayacak, çıkartılan varlıklar Gümrük Bakanlığı ile Maliye'nin, bir başka deyişle devletin kontrolü dışında sayılacaktı. Ayrıca bankacılık sistemi, yani Merkez Bankası devre dışı bırakıldığı için, çıkartılan para ve varlıkların nereye gittiği de sonradan takip edilemeyecek. Para ve değerli eşyalar Türkiye'deki serbest bölgelere ulaştıktan sonra istenildiği zaman hiçbir bildirim yapılmaksızın yabancı bir ülke gönderilebilecek. Türkiye'ye tekrar sokulması durumunda da bildirimde bulunulmayacaktı.

Buraya kadar Türkiye'de bulunan paranın bankacılık sistemi kullanılmadan serbest bölgelere taşınmasını içeren değişikliğe, mevcut düzenlemeler de eklenince işin renginin bambaşka olduğu ortaya çıktı. Çünkü Türkiye'den serbest bölgelere fiziki olarak götürülen para ve kıymetli madenler, serbest bölgenin kapısından girer girmez Türkiye Cumhuriyeti kanunları dışına çıkmış sayılıyor. Serbest Belgeler 10 Mart 1993'te uygulamaya konan Serbest Bölgeler Uygulama Yönetmeliği'nin 31'inci maddesine göre bir serbest bölgeden ihracat, yani bir malı yurt dışına göndermek Dış Ticaret Rejimi kapsamı dışında gerçekleştirilebiliyor.
Rejim dışı olan serbest bölgeden gemiye yüklenen bir malı Gümrük ve Maliye Bakanlığı'na haber verilmeden istenilen ülkeye gönderilebiliyor. Serbest bölgede tutulan nakit ve kıymetli madenlerin tekrar Türkiye sokulması durumunda ise Gümrük Bakanlığı'na haber verilmesi gerekiyor. Ancak 15 Nisan'da yapılan bir değişiklik, yurt dışından gelen her türlü paranın Türkiye'ye sokulmasında beyan zorunluluğunu kaldırdığı için bu konu da sorun olmaktan çıkmış oldu.
 
21 SERBEST BÖLGE VAR…
 
Vergilendirme ve gümrük açısından Türkiye topraklarının dışında sayılan serbest bölgelerden ilki 1987 yılında Mersin Limanı'nda kurulurken, bugün itibariyle 21 tane var. Serbest bölgeler gümrük dışı bölge sayıldığı için girip çıkan mallar Gümrük Bakanlığı'nın dışında sayılıyor. Ayrıca kurumlar vergisi ve gelir vergisi de alınmıyor. Bu yüzden Maliye'nin denetimi dışında kalıyor.
Türkiye'deki para ve kıymetli eşyaları serbest bölgelere götürüp kayıt dışına çıkarmayla ilgili düzenlemenin Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'a bağlı bakanlık tarafından hazırlanmıştı. Resmî Gazete ‘deki karara göre Türk Parasını Koruma Kanunu'ndaki değişiklik Başbakan Yardımcılığı'nın 1 Nisan tarihli yazısı üzerine Bakanlar Kurulu'nun gündemine gelmiş, 31 Mart'ta neredeyse Türkiye'nin tamamında yaşanan, nedeni hala açıklanamayan dev elektrik kesintisinin hemen ardından gönderilerek 14 Nisan'da imzalanmış, seçimin hemen ardından 11 Haziran Perşembe günü Resmî Gazete ‘de yayımlanarak yürürlüğe girmişti…
 
MUHALEFETİN TAVRI:
 
Faik Öztrak bu gelişmelere ilişkin yaptığı yazılı açıklamada şunları belirtmişti:
 “Seçimlerden hemen önce 15 Nisan’da gümrük kapılarından nakit yabancı para girişinde beyan zorunluluğunu kaldırılmış ve seçimlerin hemen ardından da Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararname’de değişiklik yapılmıştır. Bu değişikliklerle Türkiye’den dışarı döviz ve Türk Lirası ihracına imkân tanınırken, kişilerin yurtdışına giderken gerek efektif gerekse TL cinsinden yanlarında taşıyabilecekleri para sınırları da gevşetilmiştir... “
 “Müstafi 62. Hükümetin, 11 Haziran 2015 tarihli Resmî Gazete ‘de yayımlanan 32 Sayılı Kararda yaptığı değişikliklerin zamanlaması oldukça manidardır. AKP tam da giderayak yurtdışına para transferleriyle ilgili sınırları neden gevşetmiştir? Yurtdışına dönük para hareketlerinde bankacılık sisteminin devreden çıkartılmaya çalışılıyorsa bunun nedeni nedir?”
 
“GİZEMLİ PARA HAREKETLERİNİN ODAĞI OLDUK”

“Bu düzenlemenin yapıldığı gün açıklanan Nisan ayı ödemeler dengesi rakamları da oldukça dikkat çekicidir. 2015’in ilk dört ayında Türkiye’ye 7 milyar dolar kaynağı belirsiz para girişi olmuştur. Bu, ilk dört aylık dönemler itibariyle, Cumhuriyet tarihinin rekorudur. AKP’nin 13 yıllık iktidar döneminde ülkeye giren kaynağı belirsiz “net” para miktarı ise 36,3 milyar dolardır.

“NEDENLERİ AÇIKLASINLAR”

“Vatandaşlarımızın birinci sınıf demokrasi talebi 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarına yansımıştır. Birinci sınıf demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından birisi de şeffaf ve vatandaşına hesap veren devlettir. Müstafi iktidarın milli iradenin bu talebini doğru okumalı, 32 sayılı kararnamede yaptığı değişikliklerin ve muazzam kaynağı belirsiz para girişleri ve para çıkışlarına olanak sağlanmasının nedenlerini kamuoyu ile derhal paylaşılmalıdır.”
 
Ve tabii bu paylaşım talepleri hiçbir zaman yanıt bulamadı…
 
Kaynak:
 GAZETECİLER Online-Gazetecilerin Özgür Platformu…

 https://www.facebook.com/photo/?fbid=10153088749182982&set=a.10152054492192982&__cft__%5b0%5d=AZWkXp8hcklXqBLC6-mRVD9BYUAsEEQ9upJAF7qasAGr9z_UnGhgao6OfpYOyeg5Oww81jeJ5DOeHXQoygyKPJmPxUzQI0r0cAQlu0FuY93-bd6LxLlZukB20q67K7EJcC1rqBx9eq4OML-58RDzyjrC&__tn__=EHH-R>
 https://www.facebook.com/photo/?fbid=10153088749182982&set=a.10152054492192982&__cft__%5b0%5d=AZWkXp8hcklXqBLC6-mRVD9BYUAsEEQ9upJAF7qasAGr9z_UnGhgao6OfpYOyeg5Oww81jeJ5DOeHXQoygyKPJmPxUzQI0r0cAQlu0FuY93-bd6LxLlZukB20q67K7EJcC1rqBx9eq4OML-58RDzyjrC&__tn__=EHH-R>


***

29 Eylül 2021 Çarşamba

KADIN, KUTUP YILDIZI…

KADIN,  KUTUP YILDIZI… 



Dr. Noyan UMRUK

Karanlık çöktüğünde ilk görünen kutup yıldızı, yaşamı aydınlatan, yaşama çeki düzen veren, onu çekilir hale getiren kadının diğer adıdır. 
Bu evrensel gerçekliğin çağdaş öncüsü yüce önder bakın ne diyor:

''Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim, diyemez… Ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.''

Ve;

Yıl 1930 kadınlara belediye seçimlerinde seçme hakkı,
Yıl 1933 Köy Kanunu'yla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme hakkı,
Yıl 1934 Anayasa'da yapılan bir değişiklikle milletvekili seçme ve seçilme hakları .
Yıl 1935 devrimci kalkınmanın öncülerini, genç kız ve delikanlılarını yetiştiren, üreterek öğrenilen Köy Enstitüleri
Yıl 1937 Haklar verildikten sonra ilk seçim, kadınlar 18 temsilci ile Mecliste..
Bu hakların uzunca mücadeleler sonucu kadınlar tarafından elde edilmesi Fransa ve İtalya’da 1946’da, İsviçre’de ise 1971’de…

Kadın odaklı karşı devrim:

Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla başlayan karşı devrim, Marshall yardımlarının olumsuz etkisi ile adam gibi bir sanayileşme sürecinin sekteye uğratılması, Aydınlanma ateşinin yavaş yavaş söndürülmesi ile Anadolu’nun, özellikle Anadolu Kadınının üzerine çökmüştür.
Giderek hızlanan bu süreçte günümüzde Anadolu Kadını;
*Karşı devrimin günah keçisi,
*Her türlü aşağılanmanın hedefi,
*Üç de yetmez beş tane tekerlemesiyle adeta bir kuluçka makinesi,
*Tercihleri, görünümü, davranışları, giderek gülmesi dahi sıkı denetim altında tutulması gereken mahlukat,
*Yaşı ne olursa olsun taciz ve tecavüze müstahak,
*Bu durumlara karşı çıktığında ise öldürülmesi ya da dövülmesi “hafifletici nedenlerle” caiz görülebilir bir yaratık haline dönüştürülmek üzere…

Sizce Aydınlanma Devrimini yeniden canlandırmaktan başka çare var mıdır? Yoktur…

S.Arabistan Riyad Türk Okulu’nda Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapan ve de izlenimlerini de bir kitapta toplayan (1)Zekiye YÜKSEL hanımefendi bakın neler diyor…
Yaşadığımız günlerin şer’i düzene öykünen yoğun “kültürel ve sosyopolitik bombardımanı”, hepimiz, özellikle yaşam tarzları ne olursa olsun tüm kadınlarımız için bu izlenimleri çoook önemli kılıyor…
İzlenimler şöyle…

“*Riyad’a yeniden geliyorum. Havaalanındayım. Görevli bayan “bekle” dedi. Tedirgin oldum. Adım Zekiye Osman diye okundu. Soyadımı geçersiz sayıp babamın adı, adıma eklendi.
*Evime girmek üzereyim. Sürekli korna sesi… Döndüm baktım. Mersedes içindeki arap bir kartona cep telefonunu yazmış, bana gösteriyor. Kadın yalnızca cinsel obje…
*Evime geldim, ezandan önce uyumak istiyorum. Burada ezan, makamsız ve çok kötü okunuyor, nedeni kadınların, müezzinlerin sesine âşık olmalarını engellemekmiş...
* Bugün Dünya İnsan Hakları günü… Çakmaksız kaldım, evde tuz yok… Dışarı çıkıp almam mümkün değil. İki kadın arkadaş 200 m ilerdeki markete erkeksiz gidemiyoruz.
*Vahabiliğin baş hedefi kadınlar… Kadınların kamu hizmeti görmesine karşı çıkanlar, “iki kadının tanıklığı bir erkeğinki kadar” ve “kadın aklen ve dinen eksik yaratılmıştır” gibi hadislerden esinleniyor.

* Çok evlilik, mut’a nikahı (siga) sayesinde yetmiş yaşında erkekler kızı, torunu yaşındaki birkaç kızla evleniyorlar. Kadını boşamak ise çok kolay. Üç defa “boş ol” dendiğinde iş tamam; aynı kadınla iki kez yeniden evlenebiliyor. Bu çok rastlanan durum. Erkek, üçüncü kez tekrar boşadığı kadınla evlenmek isterse, kadın, “antraktta” başka erkekle evlenmeden bu evlenme helal olmuyormuş...

*Burada toplu taşıma aracı yok. Eski ulaşım aracı deve yürürken, üstündeki kadının sarsıntıda göğüslerinin hareketi erkekleri tahrik ettiğinden, kadınların önce deveye binmesi, sonra da araba kullanması yasaklanmış.
*Her gün yeni şeyler duyuyorum. Buraya gelen çoğu Filipinli, Hintli; Pakistanlı, Endonezyalı, Nepalli, Bangladeşli, Sirilankalı, Sudanlı kadınların, hizmetçi olarak çalışmaya başladıkları evlerde, ilk geceleri cehenneme dönüşüyor; evin erkeklerinin sıra ile tecavüzüne maruz kalıyorlarmış.
* Suudi kadınların öğrenim görme arzusu yüksek. Ancak 6 yaşından sonra kız ve erkek okulları, üniversite dâhil ayrılıyor. Kız öğrenciler, erkek hocadan ders dinleyemiyor, ders erkek hocanın görüntüsü engellenerek televizyondan veriliyor.
*Düzenin kadın üniforması abeye; ince naylon, yazın yakıyor, kışın üşütüyor. Mekke’de kız okulunda çıkan bir yangında, kaçmak isteyen kız öğrencileri, mutavva, abayeleri olmadığı için sopayla içeri sokmuş; onbeşi yanarak ölmüş. Abeye giymek zoruma gidiyor. Abeye özgürlüğümü kısıtlıyor, kadın kimliğimden koparıyor, sanki ağzı bağlı bir çuvalın içindeyim.
* Evlere balkon yaptırılmaz. Evlerdeki kızlar, kadınlar, hizmetçiler pencereden bakamazlar. Zaten bakmaya çalışsalar da görecekleri, evi kuşatmış yüksek duvarlar. Kış geldi, yağmur yağıyor, yağmuru izleyemiyorum. Ülkemin sokaklarını, evimin pencerelerini, balkonlarını çok özledim.

*Erkek çocuklar dışarıda rahatça oynarken, kız çocuklarını sokakta görmek mümkün değil.
* Öpüşmek cinsel suç sayılır. Karşı cinsten arkadaş zina sayılır ve de sadece kızı ölüme götürür. Sokaklarda, karşı cinsten, evli olmayan iki kişi, yan yana, el ele gezemez, açık veya kapalı alanda oturamaz ama, sokaklarda el ele gezen genç erkeklere sık rastlanır… Gençlerin köktenci islami örgütlere katılmasında, uyuşturucu alışkanlığında, sapkınlıklarında baskının, kadın ile erkek arasına örülen duvarın etkili olduğunu düşünüyorum.
*Bir yılbaşı akşamı bir Türk delikanlı telefon kulübesinde Filipinli sevgilisiyle buluşuyor, mutavva yakalayıp götürüyor. Sonu meçhul…
* Mutavva erkekleri sopayla namaza zorlar. Kadınların sopadan azade oldukları tek alan namaz...
*Riyad’da altyapıyı Avrupalı ve Amerikalılar yapmış. Olması gereken her şey var, ama kaldırımlarda yürüyen insanlar, akıp giden kalabalıklar yok. Sanata, felsefeye, fotoğrafa karşılar.
*Batı, özellikle ABD ile yoğun ilişkiler, emperyalizmle işbirliği içindeler. Ama insani değerlerden, emekten, örgütlenmekten söz etmek şaka gibi… Suudi Kraliyet Ailesi ve çevresi, petrol gelirini paylaşıyor. Orta kademe, kamu sektöründe çalışırken en büyük gelirleri yoksula bedeli mukabili kefillik… Yoksulluk, hayır ve şerrin Allah’tan olduğu inancı, sömürü düzenini meşrulaştırıyor…”

Bu yazı kadını bir meta gibi arzuladıkları biçime sokmayı ya da hiçleştirmeyi en önemli memleket meselesi haline getirmek için her Allahın günü kendilerinden menkul akıl almaz fetvalar verenlere karşı kahramanca mücadelelerini sürdüren kadınlarımıza ithaf edilmiştir.

Sonuç: Uzun lafın kısası son söz yine Zekiye hanımefendinin “ Kadının hiçleştirilmesi, aydınlık düşmanlarının karanlığı karşısında Atatürk’e hayranlığım her geçen gün kat be kat artırıyor.”

(1)Zekiye Yüksel*
*Şeriat Ülkesinde Kadın Olmak/Cumhuriyet Kitap, 2010


***

11 Ocak 2021 Pazartesi

ÖYLESİNE BİR YIL OLSUN Kİ; HAYALİ CİHAN DEĞSİN DOSTLAR…

ÖYLESİNE BİR YIL OLSUN Kİ; HAYALİ CİHAN DEĞSİN DOSTLAR… 



Dr. gNoyan UMRUK
Noyan UMRUK 
<noyanumruk@hotmail.com>: 
Dec 29 04:21PM

ÖYLESİNE BİR YIL OLSUN Kİ; HAYALİ CİHAN DEĞSİN DOSTLAR…
Dr. Noyan UMRUK
 
Öyle bir yıldı ki dostlar; dayanabilenlere aşk olsun...
 Korona ve ölümler...Ekonomik buhran ve yoksullaşma... Doğal felaket ve depremler... 
 Bir sürü aymazlıklar... Ne yılmış be yaa... 
 İnsanlığın, ülkemizin, yaşamlarımızın kayıp yılı... 
 Yeterince dersler çıkarılabildi mi? 
 Çok öğretici oldu diyenler var...Bilemiyorum...
 Ama Umut fakirin ekmeği…
 
Öyle Bir Yıl olsun ki diyor fakirler:
 
 Bu feci korona günlerinde Cumhuriyetin mirası olan sağlık çalışanlarımıza gerçekten hak ettikleri değer ve önemin verileceği, herkes için doğru dürüst çalışan, sosyal adalet duygularımıza yanıt veren, yurttaşları ticari bir meta olarak görmeyen, aşılarımızı Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi Hıfzısıhha Enstitüsünde üreteceğimiz bir sağlık sistemine kavuşabileceğimiz, 
Küresel güçlerin oyuncağı, eğlencesi olmayacağımız,
Komşularımızla küresel merkezlerin çıkarları için dalaşmak yerine, uluslar arası ilişkilerde usta bir diplomasi ile ulusal ve karşılıklı yararın esas olacağı,
 A.B. ve A.B.D.den sürekli azar işitmeyeceğimiz, Hepimizin özgür ve bağımsız bir ülkenin yurttaşı olmanın onur ve gururunu taşıyacağı,
 Kınalı kuzularımızın, yiğitlerimizin canlarına değer verileceği, alçakça tuzaklara düşürülüp, şehit edilemeyeceği, Kadınlarımızın dayakla ölüm arasına sıkıştırılmak tan kurtulup dimdik ayakta durabileceği, Gençlerimize dayak ve biber gazı yerine, hoşgörü ile yaklaşılacağı, Çocuklarımızın “kindar ya da altın nesiller yetiştirmek” gibi anlamsız projelere kurban edilmesi yerine, “özgür ve yaratıcı insan kişiliğini geliştirecek” bir eğitim sistemine kavuşabileceği,
Emekçilerimizin baskı, sarı sendika vb. tuzakları aşarak özgür ve bağımsız sendikaları aracılığı ile seslerini duyurabilecekleri, Tüm toplum kesimlerinin 
kitle örgütleri aracılığı ile demokrasiye renk ve can katacağı, Her türlü inanç ve kültürün yurttaşlık bilinci içinde özgürce yaşanabileceği, Kutsal duyguların din simsarlarınca siyasi ve ekonomik çıkarlara âlet edilemeyeceği, Adaletin kör testerelerle kesilip çöpe atılamayacağı, Halkının bağrından çıkan aydınların, emekçilerin, gençlerin aşağılanıp, tutsak edilip, hapishanelerde çürütülemeyeceği,
 İliştirilmiş medyanın iflasının süreceği, tutsak edilmiş medyanın esaretten kurtulacağı,
 Sanat, kültür ve bilimin baskı ve hakaretlerden kurtarılarak özgürleşebileceği,
 Tarihi, kültürel ve doğal zenginliklerimizin “rantsal dönüşüme” kurban edilmeyeceği,
 Köyden, mahalleden, beldeden, belediyelerden özetle yerelden yukarıya doğru ”Herkese Demokrasi”nin yurttaşların katılımı, deneyimi ve denetimiyle 
geliştirilebileceği,
 Ülkede “döviz-faiz-borsa-rant” dörtgeni içinde yaşayan 5-10 milyon kişiyi ilgilendiren ve gidişatın vahametine karşın “olumlu” olduğu ileri sürülen ekonomi 
 ve ekonomik büyüklüklerin reel üretimle barıştırılarak hakça bir bölüşümle dünyanın en adaletsiz gelir dağılım surecini yaşayan halkımıza, geniş kitlelere 
yansıtılabileceği,
 Cumhuriyetten bu yana toplumun engin özverisiyle oluşturduğumuz, “saçı bitmemiş yetimin hakkı” olan, ulusal gelirimize ve bağımsızlığımıza büyük katkı 
  sağlayan ekonomik varlıklarımızın, topraklarımızın kişisel çıkarlar ve küresel bağlantılar doğrultusunda haraç mezat satılamayacağı, en azından stratejik 
  önemi haiz olanların yeniden millileştirileceği,
 Çoğu diplomalı olmak üzere her dördünden biri işsiz olan gençlerimiz ve işsiz emekçilerimiz için özel istihdam politikalarının yaşama geçirileceği,
 Ülkenin ekonomik açıdan gerice kalmış yörelerinde, hiçbir sonuç vermeyen teşvik paketleri yerine, devletin doğrudan, yöre, coğrafya ve doğal kaynak 
 zenginliklerine uygun üretim birimleri oluşturacağı,
 Üniversitelerin özgürleşerek ve özerkleşerek bilimsel, teknolojik sürecin ve sosyolojik gelişmenin yuvaları haline getirileceği,
 Tüm bunlar için, ülkenin coğrafi, fiziki ve beşeri anlamda kaynak ve imkan envanterine sahip, bölgesel ve ulusal düzeyde sürdürülebilir bir kalkınma ve 
 sosyal gelişme sürecini eşgüdümleyerek, küresel gerçekleri de göz ardı etmeden planlayabilen özendirici ve yol gösterici ciddi bir planlama örgütü ve 
 anlayışının yeşereceği bir yeni yıl dileyelim birbirimize…
 Umutlanmak, hayal kurmak güzel ve yaratıcı şeyler, Umutları hayalleri gerçek kılmak ise daha güzel…
 Hayal gücü yaratıcılık demek, umut ise dinamizm …
 Kaldı ki; tüm bu hayaller umut edilemeyecek, gerçekleşmeyecek şeyler değil …
 Ama bunları gerçek kılacak bir paradigma değişikliğinin kökleri, hepimizin gündelik etkinliklerinde, yaşamın her alanı ve anındaki tepkilerinde ve nihayet 
 siyasi duruş ve tercihlerinde yatıyor...
 
Aydınlık yıllara…
aydinlik-gelecek-hareketi@googlegroups.com

***