Doğu Akdenizde etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Doğu Akdenizde etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Kasım 2019 Çarşamba

Türkiye, Doğu Akdenizde Ne Yapmalı

Türkiye, Doğu Akdenizde Ne Yapmalı



Türkiye, Doğu Akdenizde Ne Yapmalı?
Mehmet ÖĞÜTÇÜ
13 Haziran 2019

   Doğru ya da yanlış şöyle bir algı var: 

"Doğu Akdeniz'de bize karşı bir kumpas, Cepheler oluşturuluyor. 
Bunun arkasında, bizi güneydoğu’dan, Ege ve Akdeniz'den kuşatmak, yeni dünya düzeninde artan gücümüzü dizginlemek isteyen ABD var. Bölgenin enerji kaynaklarından yararlanmamız, seyrüsefer özgürlüğümüz engellenmek isteniyor. Jeopolitik nüfuz sahamiz daraltılıyor”.



Kısmen bizim dışımızda, etkileme gücümüzün sınırlı olduğu, Küresel yeniden yapılanmadan kaynaklanan bir  realite var önümüzde, kısmen de bizim proaktif davranamamız, iyi düşünülmüş stratejik öngörüde, hamlelerde yetersiz kalmamız, etkili karşı ittifaklar oluşturamamız, bariz dış politika hatalarımız ile alakalı bir durum ile karşı karşıyayız.

Öncelikle şunu vurgulayalım: Türkiye’nin bölgede varlığı ve gücü kuşkusuz tüm Doğu Akdeniz ülkelerinden daha önemli. Hepsini birbiri ile çarpıp toplayın tek bir Türkiye etmeyebilir ekonomik ve askeri büyüklük olarak. Ama hepsi (şimdi olduğu gibi) arkalarına AB ve ABD’yi alıp karşınıza çıkarsa güç dengesi ciddi şekilde değişebilir. Jeopolitik etkiden ziyade kaynak gelirlerini arttırmak sevdasında olan bölge ülkeleri için en önemli doğal gaz pazarı, AB pazarlarına boruhattı ile erişmek için en elverişli potansiyel transit ülke Türkiye. Doğu Akdeniz'e en uzun sahili olan da. KKTC'yi de eklerseniz ve akıllıca yeni ittifaklar oluşturursanız Türkiye’nin Doğu Akdeniz'in “bölgesel süpergücü” olduğunu söylemek abartı sayılmaz. Hepsi Turkiye ile ticaret yapmak, etkilesimde bulunmak isteyen, tarihi ve kulturel baglarimizin oldugu ulkeler.

Buna rağmen, Doğu Akdeniz, Türkiye'nin jeopolitik ve enerji gündemine uzun süre hak ettiği önemde giremedi. Taa ki, gibi yumurta kapıya dayanana, riskler tehdit etmeye başlayana kadar. Ne Tamar, Leviathan (İsrail), Afrodit ve Calypso (Güney Kıbrıs), Zohr ve Nur (Mısır) sahalarında keşfedilen doğal gaz kaynakları, ne onların önde gelen şirketler arasında paylaşılması, ne bölge ülkelerinin jeopolitik yeni kümelenmeleri, ne karşı satranç hamleleri, ne de Türkiye’nin ve KKTC'nin zamanlıca kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeler (MEB) ilanı bizi yeterince ilgilendirdi.

Dahası, bugün de sadece bölgenin enerji kaynakları değil, hepsi birbiri ile bağlantılı jeopolitik güç mücadelesi, dini hamilik, denizlerde seyrüsefer serbestisi, yeni küresel düzenin askeri bloklaşması, ticaret savaşları, terör eylemleri gibi konular bölgemizde suları isindiriyor, rekabeti kızıştırıyor. Bölgede aktif olan uluslararası petrol ve doğal gaz şirketlerini kara listeye almakla tehdit ediyoruz. ENİ zaten ofisini kapattı gitti. Shell ve Exxon Mobil kaygılı. 

Tüm bu hususları tek tek degil hepsini entegre bir bakış açısıyla görmemiz, ona göre konumlanmamız gerekiyor.

Uluslararası enerji şirketlerinin İsrail, Güney Kıbrıs, Mısır, Lübnan ve Filistin sularında birbirinden farklı büyüklüklere sahip doğalgaz sahalarından fiili üretimleri halen cüzi miktarda. Ticari değeri söz etmeye bile değmez. Konuşulan, aslında bugünkü durum değil, önümüzdeki üç ila beş yıl zarfında aramaların sonuçlanıp üretime geçilmesi ile doğacak olası zenginlik. Sonra da bu zenginliğin talep bölgelerine rekabet edilebilir fiyatta, güvenilir güzergahlar üzerinden nasıl ihraç edileceği. Ve oyun taşları yerinbden oynadıktan sonra bölgede yaratılacak yeni statüko.

Doğal gaz'da bölgenin en önemli oyuncusu, Doğu Akdeniz’de ikinci en uzun sahil şeridine sahip ülke Mısır.  2015'de Zohr sahasında bulunan 850 milyar metre küp (bcm)’lik doğalgaz rezervi, yıllık 30 bçm’lik üretim ve 19 bcm'lik İdku ve Damietta LNG terminalleri kapasitesi ile bölgenin doğal gaz süpergücü ve hub’i. İsrail ile 15 milyar dolarlık anlaşma yapıldı. Buna göre, İsrail Mısır’a 10 yıl süre ile LNG olarak ihraç ya da iç tüketim için yıllık 7 bcm doğalgaz satacak. 2003'de Güney Kıbrıs ile MEB sınırlandırma anlaşmasını imzaladıktan sonra kilit ülke konumuna geldi.

Kahire ile ilişkileri yeniden düzenlemeden Ankara’nın Doğu Akdeniz’de etkinlik kurması çok zor. Muhammed Mürsi’nin Sisi tarafından devrilmesinden sonra 2013’de ilişkilerimiz bıçak gibi kesildi. Askeri ve diplomatik ilişkiler son altı yıldır askıda, ekonomik bağlar geriledi. Diğer önemli doğal gaz ve jeopolitik oyuncu İsrail ile de öyle. Güney Kıbrıs ile daha derin, geçmişi 1960'li yıllara uzanan ihtilaflar var ve bunların çözülmesi kolay değil. Suriye iç savaşta, Şam ile ilişkimiz yok. Lübnan ile ortak kaygılarımız var. AB, ABD, Rusya ve Çin Doğu Akdeniz’i küresel ve bölgesel tasarımlarında terazinin önemli bir kefesinde oturtmuş durumda, petrol şirketleri kaynakları çıkartmak için harıl harıl çalışıyorlar.

Topyekün tüm güç unsurlarını, ekonomik, hukuki ve diplomatik yetenekleri harekete geçiren bir Doğu Akdeniz stratejisi acilen gündeme getirilmeli. Oysa biz askeri ve siyasi pazularımızı göstermeyi seviyoruz, sürekli kınıyoruz, bağırıp çağırıyoruz. Sözgelimi, Güney Kıbrıs'ın (uygulama imkanı olmayan) Fatih arama gemisi mürettabatını tutuklama kararı Ankara'da Cumhurbaşkanı'ndan başlayıp Dışişleri Bakanı’na, Milli Savunma Bakanı’na, Meclis Başkanı’na kadar uzanan hiyerarşide herkes tarafından ayrı ayrı kınandı. O karara böylece hiç hak etmediği muazzam bir anlam ve önem yüklendi. Oysa, Dışişleri Sözcüsü, bir soru üzerine, "yorum yapmaya bile değer görmüyorum" deyip kesip atmalı idi. Ve de derhal Güney Kıbrıs'ın canını acıtacak bir önlem sessiz sedasız yürürlüğe konulmalıydı.

Şayet bana sorarsanız “Doğu Akdeniz’de yeniden oyun kurucu olabilmesi , menfaatlerini koruyabilmesi, bölgesel barış ve istikrara, kaynakların ortak geliştirilmesine katkı sağlaması için Türkiye hangi adımları atmalıdır?" diye, hiç tereddütsüz şu sekiz öneriyi sıralardım:


1. İhtilaflı olmayan alanlardaki Mısır, İsrail, Lübnan, Güney Kıbrıs doğal gaz kaynaklarına saygı duyulduğu, bu alanlardaki arama, çıkartma, taşıma projelerine "kazan-kazan" temelinde katılabileceğimiz açıklanmalı.

2. Kıta sahanlığı ve MEB sınırlarının belirlenmesinde uluslararası hukuk ve hakkaniyet çerçevesinde görüşmelere hazır olduğumuz vurgulanmalı.

3.  Bu çerçevede, ön koşulsuz Doğu Akdeniz Gaz Forumu'na katılmaya hazır olduğumuz, ayrıca İzmir ya da Antalya'da Doğu Akdeniz Enerji İncelemeleri Merkezi kurulması için harekete geçeceğimiz belirtilmeli, istisnasız tüm Doğu Akdeniz ülkeleri davet edilmeli.

4. Mısır, İsrail, Suriye ve Güney Kıbrıs ile ilk aşamada dolaylı görüşmeler için uluslararası saygınlığı yüksek eski siyasetçi, diplomat ya da işadamları arasından Cumhurbaşkanı Özel Temsilcileri, sadece Doğu Akdeniz üzerinde çalışacak yine yüksek profilli, tam yetkili, bakan düzeyinde bir Koordinatör atanmalı.

5. Türk silahlı kuvvetleri en üst düzeyde NATO/SHAPE’e, müttefiklerine ve bölgedeki muhataplarına ziyaretler düzenleyerek Doğu Akdeniz askeri diyaloğunu başlatmalı, ”olmazsa olmaz" yaklaşımlarını izah etmeli. Tehditkar bir dil kenara bırakılmalı, menfaat ve stratejik öncelikleri gözeten “kararlı ama yumuşak güç” söylemi tercih etmeli.

6. Başta TPAO, BOTAŞ, Zorlu, Turcas, Genel Energy olmak üzere Türk enerji özel sektörünün Doğu Akdeniz enerji projelerinde yer almaları için gerekli siyasi ve ekonomik destekler sağlanmali, enerji sektorunde calisan bolge ozel sektor temsilcileri bir araya getirilmelı.

7.  Bölgenin önde gelen şirketleri ABD'li Exxon Mobil ve Nobel, Fransız Total, İtalyan Eni, Güney Koreli Kogas, Katar Petroleum, İngiliz/Hollandalı Shell, İsrailli Delek ve Avner, Rus Rosneft, Novatek ile birebir görüşmeler yapılmalı, hem onların mevcut iş planları, gelecek çalışmaları, beklentileri dinlenmeli, hem de Türkiye'nin pozisyonu gerekçeleriyle anlatılmalı ve diyalog kanalları her zaman açık tutulmalı.

8. Dış dünyadaki menfi algılamayı etkisiz kılmak, Türkiye'nin yaklaşımını anlatmak için güçlü bir stratejik iletişim planı hazırlanmalı, yürürlüğe konulmalı. Hem Türkiye hem de bölgedeki insanların yeni stratejimizi benimsemeleri, en azından doğru algılamaları, aralarındaki bağları güçlendirmeleri için üniversiteler, düşünce kuruluşları, medya üzerinden ayağı yere basan kapsamlı İletişim çalışmaları başlatılmalı.

http://www.bilgesam.org/incele/8940/-dogu-akdeniz'de-turkiye-ne-yapmali-/#.XdwPoJMzYdU

***

26 Kasım 2019 Salı

DOĞU AKDENİZ DE HİDROKARBON FAALİYETLERİ VE PROJELERİ

DOĞU AKDENİZ DE HİDROKARBON FAALİYETLERİ VE PROJELERİ






Ortadoğu Araştırmaları Merkezi. ORSAM 
Analiz No: 229 / 
Nisan 2019 
YRD. DOÇ. DR. EMETE GÖZÜGÜZELLİ 
Ankara - TÜRKİYE ORSAM © 2019 

Bu çalışmaya ait içeriğin telif hakları ORSAM’a ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak 
makul alıntılar dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, yeniden yayımlanamaz. Bu çalışmada yer alan değerlendirmeler yazarına 
aittir; ORSAM’ın kurumsal görüşünü yansıtmamaktadır. 


Adresi : Mustafa Kemal Mah. 2128 Sok. No: 3 Çankaya, ANKARA 
Telefon : +90 (312) 430 26 09 Faks: +90 (312) 430 39 48 
Email : info@orsam.org.tr 


Yazar Hakkında 
Yrd. Doç. Dr. Emete Gözügüzelli 
Akdeniz Üniversitesi İİBF Uİ Devletlerarası Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanıdır. 

YDÜ Uluslararası İlişkiler Bölümünde lisans(onur) ve yüksek lisansını (yüksek şeref) başarı ile tamamlamış ve GAÜ Siyaset ve Uluslararası Meseleler 
bölümünde doktorasını yüksek şerefle bitirmiştir. KKTC Dışişleri Bakanlığı, TBMM IPU, KKTC Ekonomi Enerji Bakanlığı gibi kamu kurumalarda vazifede 
bulunmuş, İsveç Dışişleri Enstitüsünde burslu Doğu Akdeniz Güvenliği üzerine araştırmacı olarak yer almış, Oxford Üniversitesi ile Kıbrıs üzerine asimetrik kültür ilişkileri konusunda çalışma ortağı olmuş ve KKTC’de bulunan üniversitelerde öğretim üyesi olarak çalışmıştır. 
Gözügüzelli doktora tez konusu Doğu Akdeniz’de Deniz Sınırı Sınırlandırma konusu üzerinedir. Şuan ayrıca Bahşeşehir Kıbrıs Üniversitesi Deniz 
Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi Başkanı olarak da çalışmalarını yürütmekte, Ankara Hukuk Fakültesi Deniz Hukuku İngilizce yüksek lisans 
programında misafir öğretim üyesi olarak da çalışmaktadır. Gözügüzelli, KOÇ Üniversitesi Denizcilik Formu (KÜDENFOR), 
Ankara Hukuk Fakültesi Deniz Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi (DEHUKAM) gibi merkezlerin Danışma Kurulu üyeliği yanında yurt içi ve yurt 
dışında pek çok Bilim Kurulu üyelikleri bulunmaktadır. 

Nisan 2019 orsam.org.tr 


İçindekiler 

GKRY’nin “Hidrokarbon” Faaliyetleri ..........................................3 
Yunanistan’ın Hidrokarbon Faaliyetleri.......................................7 
Türkiye’nin Hidrokarbon Faaliyetleri ..........................................9 
Sonuç ..................................................................................12 
Kaynakça .............................................................................13 

Analiz No:229 

Giriş 

Doğu Akdeniz’de hidrokarbon keşifleri, bölgenin küresel güçlerin rekabet alanı haline gelmesine vesile olmuştur. Bu noktada Kıbrıs Adası stratejik konumu ile Batı eksenli güçlerin odak noktası olmuştur. Suriye krizi ile Rusya’nın Akdeniz’e inmesi ve hatta Modern İpek Yolu Projesi ile de Çin’in Akdeniz’de proaktif şekilde bölge ülkeleri arasında temaslarının artması gibi bir durum da söz konusudur. Bu bağlamda Akdeniz, “ilan edilmeyen savaşın beşiği” halini almıştır. Başka bir ifadeyle; adeta Akdeniz’de üstünlük kurma rekabeti içinde olan güçlerin bir 
satranç masasındaki şah-mat meselesi olmuştur. Türkiye’nin Akdeniz’e kıyısı olan ülke konumunda bulunması ve pek çok enerji nakil hatlarının kendi topraklarından geçiyor olması münasebetiyle sahip olduğu jeopolitik konumu, Akdeniz’deki hidrokarbon faaliyetleriyle jeoekonomik boyutta bölgenin enerji merkezi olması statüsünü kuvvetlendirmiştir. Türkiye konumu itibarıyla kıtalararası geçiş coğrafyasının kalbinde bulunan bir ülkedir. 

Doğu Akdeniz’in; boğaz/kanallar arası geçişlerin, enerji güvenliğinin ve hidrokarbon keşifleri ile artan önemli bölge sorunlarının tarihi bir dönüşümle karşı karşıya kaldığı, coğrafyanın yeniden şekillendirilmek istendiği uluslararası hukuk dışı adımların atıldığı kritik bir bölge olmasına vesile olmuştur. Nitekim Akdeniz ve Ege’de Lozan dengesini bozucu adımların, uluslararası hukuka aykırı şekilde deniz alanlarında atılmaya çalışılması, Türkiye ve KKTC’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru haklarının gasp edilmesi girişimlerini beraberinde getirmiştir. 

Türkiye’nin tüm yapıcı tutumlarına rağmen derinleşen deniz yetki alanları ihtilafları ile artan risklerin güvenlik boyutunda istikrarı bozucu faaliyetlere karşı kimi tedbirler alınmasını zorunlu kılmıştır. Kıbrıs meselesinin Güney Kıbrıs Rum yönetimi ve Yunanistan tarafından 2000’li yıllardan sonra deniz alanlarına taşınma stratejisi, bu stratejilere AB ve Amerika’nın açık destekleri, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz ülkelerinde kırılgan bir barış ve istikrar ortamının varlığı, daha da öte Kuzey Afrika ülkelerindeki çok yönlü istikrarsızlıklar ve Kızıldeniz, Aden Körfezi ve Somali açıklarında deniz haydutluğunun kritik geçiş güzergahlarında devam etmesi, deniz alanlarının güvenliğinin artan önemini de ortaya koymuş tur. Deniz alanlarında canlı ve cansız kaynaklardan yararlanılmasında teknolojik gelişimle birlikte artan çabalar ve keşiflerin ülke ekonomisi ve jeopolitik konumuna katacağı katkılar dikkate alındığında yarı kapalı bir coğrafya olan Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuka saygı yerine askeri güç destekli savaş diplomasisinin (gunboat diplomacy) öne çıktığı bir dönemdeyiz. Nitekim Akdeniz bugün artan asimetrik ilişkilerin ve deniz alanlarına yönelik hibrid mücadelenin yaşandığı bir coğrafya konumuna gelmiştir. 

Türkiye Cumhuriyeti tüm bu gelişmelerin farkında olarak uluslararası yönetişim ve savunma organlarında bölgesel ve küresel barış ve dostluğun işbirliği temelinde yürütülmesi adına iyi niyetli tutumunu sürdürürken, uluslararası hukuktan kaynaklı tüm haklarını deniz alanlarında koruma kararlılığını da bizzat yürütmektedir. Bu çerçevede çalışmada, Doğu Akdeniz’de bölge ülkeleri tarafından yürütülen hidrokarbon faaliyetleri irdelenerek, Türkiye’nin karşı hamleleri açıklanacaktır. 

GKRY’nin “Hidrokarbon” Faaliyetleri 

İlk enerji ihalesini 2007’de toplam 11 blok (46.000 km2) üzerinden (3. ve 13. bloklar hariç) tutarak başlatmış olsa da; 51.000 km2’lik alanda 13 blok ile hidrokarbon faaliyetleri başlatılmıştır 1. 2007 yılında ilk ihale, 2012 yılında ikinci ihale, 2016 yılında ise üçüncü uluslararası ihalelendirmeleri tamamlayarak, toplam 8 blok üzerinde uluslararası şirketleri yetkilendirilmişlerdir. 

Şekil 1: GKRY tarafından uluslararası şirketlere yetkilendirilen sahalar2 

2011’de Blok 12’de Noble tarafından Afrodit alanında yapılan kazı sondajı sonucu, 5-8 tcf (Trilyon kübik feet) aralığında koşullu rezervlerin bulunduğu belirtilmiştir. 2007’den 2012’ye kadar 6 hidrokarbon arama izni verilmiştir3. 

İlgili blokların (6,8,10) coğrafi koordinatlarının yandaki şekilde olduğu iddia edilmektedir5. (WGS84): 


Şekil 2: Üçüncü ruhsatlandırma sahası gösterilen bloklar (mavi çizgiler).4 



Üçüncü ruhsatlandırma 6, 8 ve 10. bloklar üzerinde gerçekleşmiştir. Söz konusu ilan edilen sözde blokların 1, 4, 5, 6, 7 numaralı bölümleri, Türk kıta sahanlığı ile kısmen örtüşen sahalardır. 

8. blok ise, KKTC’nin TPAO’na ruhsatlandırdığı sahalardan biridir. Son olarak Total ve Eni, 7. Blok’a başvurmuştur. Rum Bakanlar Kurulu ilgili bloğa yapılan başvurunun neticesini henüz açıklamamıştır6. Esasen Rum Enerji Bakanı Yorgos Lakkotripis ise, “Kıbrıs’ın bölgesel bir enerji merkezine dönüştürülmesinin, Enerji Bakanlığı ve hükümetin planlamalarının nihai hedefi olduğunu” söyleyerek7, çalışmaların yürütüldüğünden bahsetmiştir. Halihazırda ABD’li şirket olan Exxon Mobil’in 10. blokta faaliyetleri sürerken, Amerika’nın Güney Kıbrıs’ta LNG tesisi açmasına onay verildiği haberleri Rum basınında yayımlanmıştır. Fileleftheros gazetesi, “ABD, LNG Tek Yol Diyor / Exxon Mobil, Terminalde Israrcı” başlıklarıyla yer verdiği haberinde; Amerikalıların, araştırmalardan zengin bulgular çıkması halinde terminal inşa etme konusunda ısrarcı olduklarını açıklanmıştır8. Fileleftheros gazetesi, tesisin kapasitesinin 36 bin ton olacağını yazmıştır9. Görüldüğü üzere Exxon Mobil’in sondaj değerlendirmesinin ardından atılacak adımlarda:
 a) Vassilikos Limanı’nda tesis inşa edilmesi; 
b) Kıbrıs müzakere sürecinin başlatılarak neticelendirilmesine müdahale etmesi10 yer almaktadır. 

Şekil 3: Vassilikos Limanı’nda planlanan LNG tesisi11 

Tüm bu çerçevede, 7 Kasım 2018’de Amerika’da, GKRY ve ABD Dışişleri Bakanları arasında “terörle mücadele konusundaki ortak işbirliği, deniz ve sınır güvenliğinin güçlendirilmesi ve bölgesel güvenliğin ilerletilmesi” konusunda anlaşma gerçekleştirilmiştir. Yazılı açıklamada, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi’ndeki kaynaklarıyla ilgili uzun yıllardır ABD politikasını teyit ederek, ABD’nin BM himayesinde, Ada’nın iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon çatısı altında birleşmesi yönündeki çabaları desteklemeye devam ettiği” yönündeki sözleri vurgulanmıştır. 11 Kasım 2018 tarihinde Rum basını, Exxon Mobil’in Kıbrıs’a geldiğini; 15 Kasım KKTC kuruluş yıldönümünde sondaja başlayacağını ve Rum yönetiminin sözde Navtex’i ile 25 Şubat 2019’a kadar ilk sondajın gerçekleşeceği ni yazmıştır. Çok geçmeden 11-20 Kasım tarihleri arasında Amerikan Enerji Kaynakları Bakan Yardımcısı Fannon, “enerji konularında görüşmek üzere” İsrail, GKRY ve Mısır’ı ziyaret ederek, özellikle de EastMed ve enerji faaliyetleri konularında istişarelerde bulunmuştur. 

20 Aralık’ta ise İsrail, Yunanistan ve GKRY’nin EastMed12 zirvesi, ABD GKRY Büyükelçisi’nin de katılımı ile gerçekleşmiş ve zirve, ABD’li elçinin EastMed Projesi’ne destek vermesi ile sonuçlanmıştır. 

East Med Projesi, GKRY, İsrail, Yunanistan ve İtalya arasında kurulması hedeflenen ve doğalgaz taşımacılığını öngören bir projedir. İlgili projenin tarafları, 7 milyar dolarlık maliyet üzerine anlaşmışlardır. Projenin, Avrupa’ya gaz taşımacılığında, özellikle de Avrupa’nın Arap etkisinden kurtulma veya azaltmaya imkan vermesi açısından önemli görülen bir proje olduğu belirtilmiştir. İlgili projeye AB’nin de 100 milyon dolar yardımda bulunacağı açıklanmıştır13. Esasen ilgili projenin belirlenen güzergahına bakıldığında Türk kıta sahanlığı içerisinden geçirilmesinin hedeflenmekte olduğu görülmektedir. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) (1982) 79 (1). Maddesinde, “tüm devletlerin kıta sahanlığında denizaltı kabloları ve boru hatları döşeme yetkisi verse bile, bu tür boru hatlarının döşenmesi ile ilgili hattın madde 79 (3)’e göre ilgili kıta sahanlığı olan kıyı devletinin iznine tabi olduğu” açıklanmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’den izin alınmadan herhangi bir döşeme planının hesap edilmesi muteber olmayacaktır. 


Şekil 4: Planlanan East Med Gaz Boru Hattı Projesi14 

Öte yandan, Yunanistan-GKRY-Mısır arasında “EuroAfrica Enterkonnekte” adlı elektrik, kablo deniz altı projesi; GKRY-Yunanistan-Mısır arasında ise “EuroAsia Enterkonnekte” elektrik, kablo deniz altı projesi imzalanmıştır. Her iki proje de, AB Komisyonu ve Parlamentosunca desteklenmektedir. Boru hatlarının geçeceği sahanın Türk kıta sahanlığı içerisinde bulunması ve ilgili tarafların Türkiye’den yeniden rıza almaması, BMDHS’ne de aykırı bir durumu ortaya koymaktadır. Kıta sahanındaki kullanım özgürlüğüne ilişkin olarak, 79 (1). Madde, “tüm devletler in kıta sahanlığında denizaltı kabloları ve boru hatları döşeme yetkisi verildiği, bununla birlikte, bu tür boru hatlarının döşenmesi ile ilgili hattın madde 79 (3)’e göre kıyı devletinin iznine tabi olduğu” hükmü adeta yok sayılmaktadır15. 

Uluslararası hukukta çok açık bir şekilde ifade edilmesine rağmen ilgili tarafların hukuku ve dolayısıyla Türkiye’nin bölgedeki haklarını göz ardı eden tutum oldukça talihsiz bir durumdur. Bahse konu tarafların adeta “haydutluk” içinde bulunulan siyasi anlayışla sorunu müzakereler yolu ile çözmekten kaçınarak, hakların ihlaline yönelmesi oldukça manidardır. Kanımızca bu tutum; “ilgili alanların kendi sahaları olduğunu” iddia etmelerinden kaynaklanmaktadır. Oysa ilgili sahaların sınırlandırılması, henüz bölge ülkeleri arasında gerçekleşmemiş olmasına karşın “olmuş gibi varsayarak”, diğer ülkelerin buna uymalarını zorlamak son derece istikrarı bozucu girişimlerdir. 

Yunanistan’ın Hidrokarbon Faaliyetleri 

Yunanistan’ın 230/1936 sayılı Karasuları Yasası’nda belirtilen 3 mil genişliği, 1936’daki sahil şeridi 187/1973 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararı ile değiştirilerek 6 deniz mili olarak belirlenmiştir. 6 Eylül 1931 tarihli ve 5017/1931 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile hava sahasını 10 deniz mili sınırı olarak sürdürmeye devam ettiğini iddia etmektedir. 

Yunanistan, Türkiye’nin meşru haklarını gasp etme girişimlerinin yanında, karasularını 6 deniz mili üzerinde 12 mile çıkarma çabası içine girmiştir. 
Bunun üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), 8 Haziran 1995 tarihinde Yunanistan’a karşı savaş ilan etme (casus belli) kararı almış ve bunu tam ve sürekli olarak öngörmüştür. Son olarak Yunan Dışişleri Bakanı Kocias tarafından Ekim 2018’de, “Yunanistan’ın Ege’nin doğusunda karasularını 12 mile çıkarma niyetinin Yunan Cumhurbaşkanı önünde bekletilen bir kararname ile gündemde olduğunu” belirtmesinin ardından Yunan Başbakanı Çipras’ın konuyu yasal düzenleme olarak Meclis’e taşıma niyeti, Türkiye’nin sert tepkisine sebep olmuş ve Yunanistan’ın Ankara Büyükelçisi’ne nota verilerek, “casus belli” kararının halen yürürlükte olduğu bildirilmiştir. 

Yunanistan, hidrokarbonların ve diğer hükümlerin keşif, üretim ve iletim ağları için oluşturulan “Elektrik ve Gaz Enerjisi Piyasalarının İşletilmesi İçin Hidrokarbonların Arama, Üretim ve İletim Ağları ve Diğer Hükümler” başlıklı 4001/2011 sayılı Kanun’un 156. maddesine göre komşu devletlerle sınırlama anlaşmasının yokluğunda “Hellen Cumhuriyeti’nin kıyılarına ters veya bitişik olan sahillerle kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge (ilan edildiğinde) ortay hat esasında olacaktır.”16 şeklindeki iddiası, karasularına yönelik taleplerini meşrulaştırma teşebbüsüdür17. 

Yunanistan’ın hidrokarbon faaliyetlerinin her ne kadar 20. yüzyılın başlarına (1903) dayanmakta olduğu18 iddia edilse de, mesele 19701990, 
1990-2000 ve 2000-günümüze ayrıştırılabilir. Bu kapsamda Yunanistan’ın 1970’lerden 1990’lara kadar hidrokarbon faaliyetleri şu şekilde özetlenebilir; 

1975 yılında Kamu Petrolleri Şirketi’nin (DEP) kuruluşunun ardından 12 Mart 1976 tarihli Bern Mutabakatı19 Yunanistan ve Türkiye arasında gerçekleşmiştir. 

1985 yılında DEP-EKY (DEP’e bağlı) şirketi kuruldu. Yunan hükümeti, söz konusu şirketlere, kıyı şeridinde hidrokarbon arama ve üretimi için 24 alan vermiştir. 
Toplam 73.000 km 2D ve 100 km2 3D sismik yüzey araştırması yapılarak, 74 adet arama kuyusu açılmıştır. 1994-199520 Hellen Petrol kurulmuştur21. 

İkinci faaliyetler 1996’da başlatılmış ve ilk uluslararası ruhsatlandırma, 6 alan belirlemesi ile başlatılmıştır. Neticede 4 ruhsat sahası verilmiştir. 

2000’den 2011’e kadar piyasanın neredeyse durgun olduğu; pek fazla atılım yapılamadığı belirtilmekte dir 22. 

2011-2015 yılları arası Yunanistan hükümeti yeni atılım başlatmıştır. Önce 4001/2011 yeni yasal çerçeve oluşturulmuş ve ardından Hellen Hidrokarbon Yönetim Şirketi kurulmuştur. Prinos Lisansları yeni yasa ile dengelenerek, 25 yıla genişletilmiştir. Batı Yunanistan ve Girit’in güneyinde Yunanistan’a münhasır olmayan alanlarda PGS tarafından sismik araştırmaların tamamlandığı belirtilmiştir 23. 

Şekil 5: Energan’ın 2014’e kadar aktif olduğu alanlar24 


Şekil 6: Yunanistan’ın uluslararası şirketlere ruhsatlandırdığı alanlar25 

2012 yılında yeni ruhsatlandırma başlatılmış ve 3 blok, 2014’te ruhsatlandırıl mıştır. Yunanistan, Mega Projesi ile 2. uluslar arası ruhsatlandırma gerçekleştir miş ve Energan Petrol ve Gaz şirketi proaktif faaliyetlere geçmiştir. 

Özellikle açılan ihalelerde Amerika Exxon Mobil şirketinin, Iyonya Denizi ve Girit’in güneyine ilgi gösterdiği; bunun Güney Kıbrıs’ın ruhsat sahalarındaki durumunu da dikkate alarak daha proaktif olduğu belirtilmiştir26. Nihayetinde 

Amerikan Jeoloji Raporu’nda (USGS) bölgede toplam 122 trilyon kübik fit doğalgaz olduğu belirtilmektedir 27. 

Bu değerlendirme, Amerika’nın, Yunanistan ve GKRY’nin sözde parsellerinde bulunmasının sebeplerinden biri olarak değerlendirilebilir. 
Bununla birlikte Yunanistan’ın Girit’in güneyinde hidrokarbon faaliyetleri için parseller belirlemesi ve sismik araştırmalar yapması, henüz sınırlandırılmayan bir alanda atılmaması gereken adımlardan biridir. Zira bu bölgede Libya’nın da hakları henüz tanımlanmamıştır. 

< GKRY’nin tek yanlı olarak Şubat 2007’de ilk 11 blok ile uluslararası ihaleye çıkmasının ardından Ekim 2008’de Teksas kökenli Noble Enerji’ye Blok 12’yi başlangıç için 3 yıl süre ile verdiğini açıklamasının ardından gerilim artmıştır. >

  Türkiye’nin Hidrokarbon Faaliyetleri 

   Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, her fırsatta, “Kıbrıs’ta adil, kalıcı ve kapsamlı bir çözümün henüz tesis edilmemiş olduğu bir ortamda, Kıbrıs Rum tarafının Ada’nın yegâne sahibi gibi davranmakta ısrar ederek tek taraflı hidrokarbon faaliyetlerine devam etmesi kabul edilemez bir durum olduğunu” 28 deklare etmiştir. 

Esasen GKRY’nin tek yanlı olarak Şubat 2007’de ilk 11 blok ile uluslararası ihaleye çıkmasının ardından Ekim 2008’de Teksas kökenli Noble Enerji’ye Blok 12’yi başlangıç için 3 yıl süre ile verdiğini açıklamasının ardından gerilim artmıştır. 2010’da GKRY ile İsrail arasında sözde “münhasır ekonomik bölge sınırlandırması” olmasının hemen ardından Aralık 2010’da 

İsrail’de araştırmalarda bulunan Noble Enerji’nin Mısır Zohr yatağından sonra 18-22 trilyon kübik feet arasında gaz keşfi olduğu açıklanmıştır. 

19 Eylül 2011’de Güney Kıbrıs’ın 12. bloğunda bu kez Noble Enerj kazı faaliyetlerine başlamıştır. Bu çaba Amerika ve AB ülkeleri gibi ülkelerce desteklenmiştir. Bu adımlar karşında Türkiye, KKTC ile New York’ta Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması gerçekleştirmiştir. 

Bu anlaşmanın hemen ardından 22 Eylül’de KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanlığı ile TPAO arasında kâr payı esasında Ruhsatlandırma Antlaşması yapılmış; 
anlaşma, Ada’nın güneyi ve kuzeyi dahil olmak üzere hem deniz alanlarında hem de kara üzerinde bir sahada yetkilendirilme ile sonuçlanmıştır. 
TC-KKTC arasında Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması 32-16-18.000E ve 34-48-51.634E meridyenlerine göre yapılmıştır. 

Uluslararası hukuka uygun olarak ve hakça ilkeler dikkate alınarak belirlenen 27 coğrafi koordinatın birleştirilmesiyle elde edilen bir çizgi ile sınırlandırmaktadır. Bu antlaşma ile TPAO sahaları ile güney Kıbrıs’ın sahaları, 1, 2, 3, 8, 9, 12 ve 13. bloklarda çakışmıştır. 28 Eylül 2011’de Türk araştırma gemisi Piri Reis ve iki savaş gemisi eşliğinde güneyde 12. Blok çevresinde araştırmalarda bulundu. KKTC’nin yetkilendirdiği G bölgesinde araştırmalar yapıldı. 

Türk F16 jetleri, havadan ilgili Türk gemisini korumuştur. Bu hareketliliği Amerika, İngiltere ve Yunan gemileri de takip etmiştir. 28 Aralık 2011’de Noble Enerji, “Afrodit” sahasındaki Blok 12’de, İsrail’in Levant Havzası’nın kuzey batısının 30 km alanına doğru kaynak varlığını duyurmuştur. Şubat 2012’de ise, GKRY ikinci ruhsatlandırma ilanına çıkarak, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 13. bloklarının ilana açık olduğu belirtmiş ve 24 Ocak 2013’te ise 2, 3 ve 9. blokların Eni ve Kogas’a verildiği açıklanmıştır. 

6 Şubat 2013 tarihinde blok 10 ve 11, Fransız Total şirketine lisanslandırılmıştır. 11 Şubat’ta 12. Blok’a Noble Enerji yanında Delek ve Aver Petrol şirketlerinin dahil olması kararlaştırılmıştır. Haziran 2013’te Noble Enerji’nin başlattığı sondaj sonucu, Ekim 2013’te 5 trilyon kübik feetlik veri olduğu tahmini kamuoyu ile paylaşılmıştır. 

Öte yandan, 25 Eylül 2014’te Eni’nin Onasgoras sahasında Blok 9’da yaptığı incelemelerden Aralık 2014’te sonuç almadığı açıklanmıştır. 

GKRY, bu faaliyetlerini yürütmeye devam edince Ekim 2014’te Türkiye, bu kez “Barbaros Hayrettin Paşa” adlı sismik araştırma gemisi ve eşliğindeki diğer gemileri ile Kıbrıs çevresinde araştırmaya yöneltmiştir. Bunun üzerine Rum lider Anastasiades, KKTC lideri Eroğlu ile gerçekleştirdiği müzakerelerden çekilme kararı almıştır. Kasım 2014’te Noble Enerji, LNG tesisinin öncelik olması gerekliliğini açıklayarak, LNG tesisinin Vasilikos Limanı’nda inşasına işaret etmiştir. 

Ocak 2015’te “Amathusa” sahasında Eni, Blok 9’da keşif sondajına başlasa da, Mart 2015’te gaz rezervi bulunmadığı açıklanmıştır. Bunun üzerine Ocak 2015’te Türkiye, yeni bir Navtex yayımlayarak “Barbaros” sismik araştırma gemisini, Doğu Akdeniz’de 6 Ocak–6 Nisan tarihleri arasında araştırmalarda bulunmak üzere sevk ettiği duyurulmuştur. Bu kararı alan Türkiye’ye BM’den baskı gelerek “Barbaros” araştırma gemisini “Kıbrıs” sularından çekmesi ve müzakerelerin başlatılması istenmiştir. 

< Türkiye’nin Akdeniz’de yaptığı en önemli hamlelerinden biri de; 30 Ekim 2018 tarihinden başlayarak sondaj çalışmalarını “Fatih”, “Siem Louisa”, “Siem Sasha” ve “Siem Sophie” isimli gemilerle 27 Nisan 2019 tarihine kadar gerçekleştirme kararı almasıdır. >

Nisan 2015 tarihinde KKTC’de Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Mustafa Akıncı’nın kazanmasıyla Mayıs 2015’te müzakereler 7 ay aradan sonra yeniden başlatılmış tır. Haziran 2015’te müzakereler sürerken, Blok 12 ortakları, “Afrodit” sahasında ticari değerde gaz verisi olduğunu açıklamıştır. Ağustos 2015’te ise, Zohr yatağında keşif yapıldığı Mısır tarafından duyurulmuştur. 

Zohr yatağının yaklaşık 30 trilyon kübik feet değerde gaza sahip olduğu ve bunun GKRY’nin sözde 10, 11 ve 12. bloklarına yakın bulunduğu belirtilmiştir. Eni ve Kogas firmaları, 28 Aralık 2015’te ruhsat sürelerinin uzatılması talebinde bulunmuşlar ve 2, 3 ve 9. bloklarda ruhsatları uzatılmıştır. Ocak 2016’da 12. Blok’a bu kez İngiliz BG Grubu yüzde 35 oranında dahil olmuştur. Şubat 2016’da üçüncü ruhsatlandırmaya çıkan GKRY, 6, 8 ve 10. bloklarda ruhsatlandırma gerçekleştirmiş; bunun üzerine Türkiye ile gerilim daha da artmıştır. Blok 6’nin Türk kıta sahanlığı ile örtüşen alanda olmasından ötürü Türk Dışişleri, GKRY’yi sert bir dille uyararak, Türk kıta sahanlığında yetkilendirilmeyen hiçbir firma veya enerji şirketinin araştırmada bulunamayacağı belirtilmiştir. Ocak 2017’de ilk kez EastMed boru hattı projesinin teknik ve maliyet açısından uygun olabileceği yayınları başlamıştır. Mart 2017’de dönemin Türk Enerji Bakanı Berat Albayrak tarafından Anadolu Ajansı’na (AA) yapılan açıklamada, Karadeniz ve Akdeniz’de sondaj faaliyetlerine başlanacağı belirtilmiştir. Çok geçmeden 19 Nisan 2017’de Türkiye, Navtex 410/17 yayımlayarak, Mağusa çevresinde “Barbaros” sismik gemisinin araştırmalara başladığını duyurmuştur. 18 Mayıs 
2017’de GKRY tarafından doğalgaz kamu şirketi DEFA kurulmuştur. GKRY’nin adımları karşısında Türk Enerji Bakanı, ani bir kararla KKTC’deki Türk sismik araştırma gemisini ziyaret etmiştir29. 23 Şubat 2018 Eni’ye ait ”Saipem 12000” adlı geminin, araştırma yapmak üzere Akdeniz’deki “3. Bölge” olarak bilinen alana hareket etmesi üzerine Ankara, “Rumların bölgede doğalgaz aramasına kesinlikle müsaade edilmeyeceği” kararını yenilemiş ve ardından Türk savaş gemileri yola çıkmış; ”Saipem 12000” gemisinin 3. Bölge’de sismik araştırmasına müsaade edilmemiştir30. Ancak “Eni’nin bölgede sondajdan vazgeçmediği” açıklaması yapılmıştır. Bu olayın ardından Batı dünyasından 
Türkiye’ye tepkiler olsa bile Türkiye geri adım atmamıştır. 

Türkiye’nin Akdeniz’de yaptığı en önemli hamlelerinden biri de; 30 Ekim 2018 tarihinden başlayarak sondaj çalışmalarını “Fatih”, “Siem Louisa”, “Siem Sasha” ve “Siem Sophie” isimli gemilerle 27 Nisan 2019 tarihine kadar gerçekleştirme kararı almasıdır. Türkiye ilaveten, Akdeniz’de atılan adımlar ve yürütülen çok uluslu GKRY tatbikatları karşısında gerek askeri faaliyetleri, gerekse sismik araştırmalarını aralıksız sürdürme kararlılığı sergileyerek, 2018 yılını proaktif tamamlamıştır. 

2019 Ocak ayında ise Türkiye, Doğu Akdeniz’deki araştırma sahasını genişlettiğini açıklanmıştır. “00 39/19 sayılı Navtex ile 6 ve 7 Ocak tarihlerinde Meis Adası’nın güneyi ve Rodos Adası’nın doğusunu kapsayan geniş bir alanda araştırma faaliyeti icra edileceği duyurulmuştur. 

“Barbaros Hayrettin Paşa” adlı sismik araştırma gemisi, refakatindeki “Tanux-1” ve “Apollo Moon” gemileri ile birlikte Yunanistan’ın işgal politikasına konu Türk kıta sahanlığında, sözde Kıbrıs münhasır ekonomik bölgesinin büyük bir bölümünü de içerisine alacak şekilde araştırma yapmak üzere bölgede seyre başladığı açıklanmıştır”31. 

Öte yandan, Türkiye Petrolleri’nin (TPAO) 262,5 milyon dolara satın aldığı “Deepsea Metro I”in de Akdeniz’de “Fatih” sondaj gemisi ile birlikte çalışmalarda bulunacağını.32 duyurması, Türk Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in, Akdeniz’de ikinci sondaj gemisinin ocak ayı sonunda faaliyetlerine başlayacağını33 belirtmesi ve hatta Fatih sondaj verilerinin değerlendirmesinin de Ocak 2019’dan sonra 2-3 ay içinde açıklanacağının dile getirilmesi, Akdeniz’de devlet tarafından kararlı bir duruşun sergilendiğini gösteren önemli olgular olmuştur. 

Özellikle de aşağıdaki tabloda Doğu Akdeniz’de keşfedilen son yataklar açıklanmış, 34 olsa bile, ABD Jeoloji Dairesi’nin değerlendirmelerinde 
“Türkiyesiz olamayacağı” belirtilmektedir. 

Nitekim Türk hükümeti sürecin başlangıcından bu yana yaşanan gelişmeler karşısında gerek kendi, gerekse Kıbrıs Türk halkının haklarının 
gaspına müsaade etmeyen bir siyasi anlayış ve eylem içinde faaliyetlerde bulunmuştur. Esasen Türkiye’nin bu süreçte özellikle de GKRY’nin 
tek yanlı ruhsatlandırma faaliyetleri karşısında KKTC’ye “Barış Suyu”nu boru hatları ile getirmesi, bugüne kadar yürütülen en önemli hamlelerden 
biri olmuştur. Bunun devamı bugün Akdeniz’deki hidrokarbon faaliyetleri ile devam etmiştir. Ayrıca KKTC tarafından TPAO’ya verilen 
ruhsatlandırma sahaları ve KKTC-Türkiye arasında gerçekleşen Enterkonnekte Kablo Ağı Projesi de, Türkiye’nin Akdeniz’de Kıbrıs Türklerinin 
haklarını korumakta kararlı olduğunu gösteren önemli siyasi çıktılardır. 

Tablo2
Kaynak: EIA yaklaşık değerler, IHS, Oxford Institute for Energy Studies, Oil & Gas Journal 

Sonuç 

Levant Havzası’nda İsrail, Güney Kıbrıs ve Filistin bölgesinde yapılan keşiflerle bölgede yeni hidrokarbon faaliyetleri başlatılması yönünde istenç de artmıştır. Uluslararası şirketler, yapılan keşiflerle Akdeniz’de küresel enerji rekabetinde yer edinmeye çalışmaktadırlar. Özellikle de Ocak 2019 tarihinde Lübnan ve İsrail’in ikinci ruhsatlandırma faaliyetlerinin başladığı, Mısır’ın araştırmalarını Noor keşiflerinden sonra da ilerlettiği bir ortamda Türkiye’nin, kendi sondaj gemilerini ikiye çıkararak Akdeniz’de genişletilmiş araştırma sahalarında varlığını  göstermesi ve GKRY ve Yunanistan’ın hak ihlali çabalarına müsaade etmemesi, Doğu Akdeniz’de Türkiyesiz bir geleceğin olamayacağını gösteren önemli ivmelerden biri olmuştur. Türkiye, Doğu 

Akdeniz’de önemli bir aktördür. Türkiye’nin proaktif hidrokarbon keşifleri üzerine yürüttüğü uygulamalar, önemli ve dengeleri değiştirici hamlelerdir. Nitekim 2007 yılından beri GKRY’nin Doğu Akdeniz’de “haydutluk edası” ile hem Kıbrıs Türk hem de Türkiye’nin haklarını gasp girişimleri başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 

Lakin 2019 yılının herhâlükârda Türkiye karşıtlığı güden güçlerin istikrarı bozucu tahrik ve provokasyonları ile geçebileceği bir yıl olması ihtimali de kuvvetle muhtemeldir. Kıbrıs meselesi, bu aşamada en önemli belirleyici faktörlerden biri olacaktır. Her koşulda Türk hükümetinin geri adım atmayacağı, üst düzey devlet yöneticilerinin sergiledikleri tavırlarda ve Türkiye’nin Akdeniz’deki fiili eylemlerinde belirgindir. 

Kaynakça 

1 Güney Kıbrıs hidrokarbon faaliyetlerini, 2007 tarihli Hidrokarbon Yasası, 4 sayılı (1) / 2007 sayılı Prospection, Exploration & Exploitation Yasası ve 2007 ve 2009 tarihli Hidrokarbon Tüzüğü’ne (no. 51/2007 ve 113 / 2009) dayandırarak, tüm “Kıbrıs suları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge” için geçerli olduğunu, iç hukuk düzenlemesi ile iddia etmektedir. Ayrıca, hidrokarbon aramalarının Avrupa Komisyonu Direktifi ile (94/22 / EC sayılı direktif) ve diğer ilgili AB mevzuatları ile düzenlendiği belirtilmektedir. 
2 https://www.offshoreenergytoday.com/turkey-exxonmobils-cyprus-drilling-destabilizing-for-region/ 
3 Blok 2,3,9 Eni (%80) ve Kogas (%20), Bloklar 10 ve 11 Total’e (%100), Blok 12 Noble Enerji (%70), Delek (%15), Avner Petrol Şirketi (%15). Bakınız: Michael Hadjitofi, 2007, GAS IN CYPRUS: OPPORTUNITIES FOR DUTCH BUSINESS &KNOWLEDGE INSTITUTIONS. Rapor GKRY Hollanda 
Büyükelçiliği ’nde yayımlanmıştır. 
4 Ministry of Energy, Commerce, Industry and Tourism, 3 RD LICENSING ROUND OFFSHORE CYPRUS 2016, Submission of Applications, Guidance Note 
5 Ministry of Energy, Commerce, Industry and Tourism, 3 RD LICENSING ROUND OFFSHORE CYPRUS 2016, Submission of Applications, Guidance Note 
6 Total and ENI apply to explore gas block seven, Cyprus Mail, 26 Kasım 2018, https://cyprusmail.
com/2018/11/26/total-and-eni-apply-to-explore-gas-block-seven/ 
7 GÜNEY KIBRIS, İSRAİL ARASINDA ÖNEMLİ TEMAS, KIBRIS MANŞET, 3.02.2014, 
https://www.kibrismanset.com/guney-kibris/guney-kibris-israil-arasi-onemli-temas-h55160.html 
8 “Exxon Mobil, Güney Kıbrıs’ta LNG Terminali Açacak”, 6 Aralık 2018, Haberler, https://www.haberler.com/exxon-mobil-guney-kibris-ta-lng-terminali-acacak-11509247-haberi/ 
9 “Vasiliko’ya LNG Tesisi Kurulmasına Onay”, Gündem Kıbrıs, 6 Ekim 2018, https://www.gundemkibris.com/rum-basini/vasilikoya-lng-tesisi-kurulmasina-onay-h261650.html 
10 “Gözler Amerikan Şirketinde”, Diyalog gazetesi, 31 Aralık 2018, 
https://www.diyaloggazetesi.com/guney/gozler-amerikan-sirketinde-h67348.html 
11 Noble Enerji tarafından yayımlandığı belirtilen kaynak için bakınız: Solon Kassinis, EAST MEDITERRANEAN: 
GEOPOLITICS, PROSPECTS, CHALLENGES AND COOPERATION, EastMed 
Sempozyumu, Limasol, 17 Kasım 2014 sunumu. 
12 East-Med adı verilen ve 2025 yılında tamamlanması öngörülen proje denizin 3.3 kilometre derinliğinden geçecek 2 bin kilometrelik bir boru hattı inşa etmeyi hedeflenmektedir. Bakınız: Yunanistan-İsrail-Güney Kıbrıs üçlüsü Doğu Akdeniz’de işbirliğini artırıyor, Milliyet gazetesi, 8 Mayıs 2018; 
http://www.milliyet.com.tr/yunanistan-israil-guney-kibris-dunya-2664795/ 
13 Israel, Cyprus, Greece and Italy agree on $7b. East Med gas pipeline to Europe, The Times of Israel, 
24 Kasım 2018, https://www.timesofisrael.com/israel-cyprus-greece-italy-said-to-agree-on-east-medgas-pipeline-to-europe/ 
14 DEPA SA. https://www.iene.eu/the-export-options-and-challenges-for-east-med-gas-was-presentedby-ienes-executive-director-at-israels-annual-energy-and-business-convention-p3181.html 
15 Madde 79 (2) ‘ye göre; kıyı devleti ayrıca, kıta sahanlığı araştırılması, doğal kaynaklarının işletilmesi ve boru hatlarından kirliliğin önlenmesi, azaltılması veya kontrolüne hakları vardır. 
16 LAW No.4001/2011 For the operation of Electricity and Gas Energy Markets, for Exploration, Production and transmission networks of Hydrocarbons and other provisions (published in the Government Gazette No.179, Part One, 22 August 2011) 
17 Yunanistan, BMDHS’nin 121(2) maddesine göre adaların ayrı kıta sahanlığı ve MEB’i olduğunu savunmaktadır. Buna göre adaların karasuları, bitişik bölge, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge hakları olduğunu iddia ederek, deniz alanlarında yayılımcı siyaset gütmektedir. 
18 PROSPECTING, E.PLORATION AND EXPLOITATION OF HYDROCARBONS, Ministry of Environment Energy,Greece, 
http://www.ypeka.gr/Default.aspx?tabid=765&locale=en-US 
19 Yunanistan, ilgili anlaşmada öngörülen “kıta sahanlığının sınırlandırılması için müzakere edilerek anlaşılması ve ilgili alanlara yönelik herhangi bir faaliyetten sakınılması” ifadesine rağmen Türkiye’nin müzakere ve anlaşma niyetine oldukça mesafeli yaklaşarak, hakların ihlali teşebbüslerine devam etmiş 
ve sorunun halen sürmesinde etken olmuştur. 
20 1994: Avrupa Parlamentosu tarafından E&P Direktifinin Kabulü (22/94 / EC) 
• 1995: Avrupa direktifine uymak için Yunan Parlamentosu tarafından yeni E&P hukukunun (2289/95) kabul edilmesi. Bakınız: Konstantinos A. Nikolaou, GREECE AS AN EXPLORATION PLAY IN SOUTH EAST EUROPE, HELLENIC PETROLEUM SA (1) E-P Technical Director, MAY 2008 
21 Konstantinos Nikolaou, Hydrocarbon Exploration in South East Mediterranean, NMIOTC Souda, Island of Crete, June 3rd , 2015 
22 Konstantinos Nikolaou, Hydrocarbon Exploration in South East Mediterranean, NMIOTC Souda, Island of Crete, June 3rd , 2015 
23 Konstantinos Nikolaou, Hydrocarbon Exploration in South East Mediterranean,a.g.e.2015 
24 Konstantinos Nikolaou, Hydrocarbon Exploration in South East Mediterranean,a.g.e. 2015 
25 TEKMOR, 2 Şubat 2018, http://tekmormonitor.blogspot.com/2018/02/eni-discovery-doubles-cyprusreserves.html 
26 ExxonMobil to dip into Greek hydrocarbons – KATHIMERINI, 14 Mayıs 2017, TEKMOR, http://tekmormonitor.
blogspot.com/2017/05/exxonmobil-to-dip-into-greek.html 
27 ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi tahminlerine göre Kıbrıs, Lübnan, Suriye ve İsrail arasında kalan bölge olan Levant Havzası’nda 3,45 trilyon metreküp doğalgaz ve 1,7 milyar varil petrol bulunuyor. 
U.S. Energy Information Administration, “Overview of Oil and Natural Gas in the Eastern Mediterranean Region Geology, s.29; https://www.eia.gov/beta/international/regions-topics.cfm?RegionTopicID=EM ; 
https://www.star.com.tr/ekonomi/fatih-sondaj-gemisinden-sonra-ikinci-sondaj-gemisi-icinde-hazirliklar-basladi-haber-1373046/ 
28 No: 400, 29 Aralık 2017, GKRY’nin Doğu Akdeniz’deki Hidrokarbon Faaliyetleri hk. 
29 https://cyprus-mail.com/2016/06/27/special-report-drilling-cyprus-gas-timeline/ 
30 https://tr.sputniknews.com/dogu_akdeniz/201802231032373115-akdeniz-sondaj-gerilim-carpisma/ 
31 Üç günlük Navtex süresi boyunca bu bölgedeki faaliyetini sürdürecek olan Barbaros, bu sürecin sonunda yapılacak yeniden değerlendirmelerin ardından Güzelyurt açıklarına döndürülebilecek. Bununla beraber Barbaros’un Türk kıta sahanlığındaki araştırmalarının, yeni bölgelerin de eklenmesi suretiyle 
tüm Doğu Akdeniz’e yayılması planlanıyor. Bakınız: Enerji Enstitüsü, 08.01.2019, http://enerjienstitusu.de/2019/01/08/turkiye-dogu-akdenizdeki-dogalgaz-arama-sahasini-genisletti/ 
32 Akdeniz’e 2. sondaj gemisi, Yeni Şafak, 26 Ekim 2018, https://www.yenisafak.com/gundem/akdenize-2-sondajgemisi-3404607 
33 HaberKıbrıs, 8 Aralık 2018, https://haberkibris.com/-ikinci-sondaj-gemisi-yola-cikiyor-2018-1208.html 
34 https://www.eia.gov/beta/international/regions-topics.php?RegionTopicID=EM 


Notlar 

ORSAM, süreli yayınları kapsamında Ortadoğu Analiz ve Ortadoğu Etütleri dergilerini yayınlamaktadır. 

İki aylık periyotlarla Türkçe olarak yayınlanan Ortadoğu Analiz, Ortadoğudaki güncel gelişmelere dair uzman görüşlerine yer vermektedir. Ortadoğu Etütleri, ORSAM’ın altı ayda bir yayınlanan uluslararası ilişkiler dergisidir. İngilizce veTürkçe yayınlanan, hakemli ve akademik bir dergi olan Ortadoğu Etütleri, konularının uzmanı akademisyenlerin katkılarıyla oluşturulmaktadır. 

Alanında saygın, yerli ve yabancı akademisyenlerin makalelerinin yayımlandığı Ortadoğu Etütleri dergisi dünyanın başlıca sosyal bilimler indekslerinden Applied Sciences Index and Abstracts (ASSIA), EBSCO Host, Index Islamicus, International Bibliography of Social Sciences (IBBS), Worldwide Political Science Abstracts (WPSA) tarafından taranmaktadır. 



***

5 Mart 2019 Salı

Doğu Akdeniz'de Petrol Oyunu

Doğu Akdeniz'de Petrol Oyunu



İskenderun Teknik Üniversitesi (İSTE), Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Petrol ve Doğalgaz Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ergül Yaşar: "Doğu Akdeniz'deki petrol ve doğalgaz kaynaklarının zenginliği, gelecekte Doğu Akdeniz'in enerji üssü olacağını göstermektedir"

Bölgenin stratejik olması ile bu kaynakların paylaşımı ve taşınması konusunda bilgilendirmelerde bulunan Prof. Dr. Ergül Yaşar; "Doğu Akdeniz ve Ortadoğu petrol ve doğalgaz rezervlerinin zengin olması bölgenin istikrarlı olmamasının temel nedenidir. Bu bölgede anlaşmazlıkların ortaya çıkmasının temel nedeni, enerji kaynakları bakımından zengin olmasıdır. Bölgeyi ele aldığımızda; Kıbrıs adasının güneyinde ABD Texas Houston merkezli Noble Enerji ve İsrail'li Delek Firması konsorsiyumunun, ilk bulgularına göre, doğalgaz potansiyelinin 147 milyar m3 olduğunu ortaya koymuştur. Bu rakam, Güney Kıbrıs'ın yüz yıllık enerji ihtiyacını karşılamaya yetmektedir. Ayrıca, Fransız Total Enerji, İtalyan ENİ, Koreli Kogas ve Rus Novatec şirketlerinin Kıbrıs açıklarındaki doğalgaz potansiyeli ile yakından ilgilendiği bilinmektedir. İsrail'in Tamar ve Leviathan bölgelerinde 950 milyar m3 doğalgaz bulunmuştur. Bu doğalgazın sahibi de Kıbrıs'ta olduğu gibi Noble-Delek ortaklığıdır. Bu sahalarda bulunan doğalgazın Avrupa pazarına satışı için en uygun yol ise Türkiye üzerinden geçmektedir. Bu bölgede yapılan çalışmalar, Doğu Akdeniz'de (Leviathan, Heredot ve Nil Deltası) toplam doğalgaz miktarının 13,2 trilyon m3, sıvılaştırılmış doğalgaz miktarının(LNG) 9 milyon m3 ve petrol miktarının ise 3,5 milyar varil civarında olduğu tahmin edilmektedir" sözleri ile bilgilendirmelerde bulundu.

Prof. Dr. Yaşar; "Doğu Akdeniz Havzasında petrol kaynakları konusunda Kıbrıs-Anamur-Mersin Çanağı ile Lazkiye-İskenderun Çanağı, Batı Kıbrıs'la Antalya koyu arasında Antalya Çanağı, Kıbrıs'ın batısında Teke Derin Deniz Çanağı, Kıbrıs'ın orta güneyinde Baf Çanağı, doğusunda Levant Çanağında yeterli petrol ve doğalgaz rezervi bulunmaktadır. Ayrıca ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi'nin değerlendirmelerine göre, Güneydoğu Akdeniz'de bulunan Levantini havzası yaklaşık olarak 1.68 milyar varil petrol ve 3,45 trilyon m3 doğalgaz içermektedir. Anlıyoruz ki, Doğu Akdeniz'deki petrol ve doğalgaz yatakları bölgeyi stratejik bir enerji üssüne dönüştürmektedir" açıklamaları ile Doğu Akdeniz'in petrol ve doğalgaz açısından önemini vurguladı.

Türkiye'nin stratejik öneminin altını bir kez daha çizen ve enerji kaynaklarına istinaden Türkiye'nin karıştırılmak istendiğini belirten Prof. Dr. Yaşar; "Bütün bu bilgiler, uluslararası güçlerin Doğu Akdeniz'e ve enerji kaynaklarına hâkim olmak istediğini ve Ortadoğu'daki bugünkü karışıklıkların ana nedeninin aslında "enerji kaynakları" olduğu açıkça göstermektedir. Doğu Akdeniz petrol ve doğalgaz kaynaklarının transferi Türkiye üzerinden batıya olacağından dolayı, güçlü bir Türkiye istenmemektedir. Bölgedeki aktörlerin asıl hedefi Doğu Akdeniz'deki bu potansiyel enerji üssünün ele geçirilmesidir. Devletimizin üzerine son zamanda oynanan oyunların ve ayrıca terör örgütlerinin bazı dış mihraklar ve uluslararası güçler tarafından desteklenmesinin temelinde, enerji kaynaklarının ve lojistiğinin kontrol edilme mücadelesi yatmaktadır" diyerek sözlerini tamamladı.



http://iste.edu.tr/haber-merkezi/2016/10/17/163

...

23 Kasım 2018 Cuma

Doğu Akdeniz’de, Türk Kıta Sahanlığı Ve Münhasır Ekonomik Bölgesi Derhal İlan Edilmelidir!

Doğu Akdeniz’de, Türk Kıta Sahanlığı Ve Münhasır Ekonomik Bölgesi Derhal İlan Edilmelidir!


 Ümit Yalım  
23 Kasım 2018

Doğu Akdeniz’de, Türk Kıta Sahanlığı Ve Münhasır Ekonomik Bölgesi Derhal İlan Edilmelidir!


Türkiye, Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) gibi deniz yetki alanlarını belirleme konusunda geç kalıyor.
Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye’nin Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge ilan etme hakkı var. Bu kapsamda Türkiye, 1986’da Karadeniz’de 200 millik Münhasır Ekonomik Bölge ilan etti. 2011’de de Doğu Akdeniz’de KKTC ile Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması imzalayan Türkiye bugüne kadar Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’de Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmedi. 1982 Türk Karasuları Kanunu’na göre Ege Denizi’ndeki karasularımız 6 mil, Karadeniz ve Akdeniz’deki karasularımız ise 12 mildir.
Türkiye’nin Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’de Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölgesini ilan etmemesinden istifade eden Avrupa Birliği sürekli olarak Kıta Sahanlığı haritaları yayınlıyor. AB, tüm resmi dokümanlarında Türk Kıta Sahanlığını kısıtlı olarak yayınlamaya devam ediyor. AB’nin yayınladığı haritalarda, Türkiye Ege ve Akdeniz’deki Anadolu kıyılarında dar bir alana hapsediliyor.
AB Kıta Sahanlığı haritalarındaki sınırları esas alan Yunanistan da sürekli olarak Doğu Akdeniz’deki Kıta Sahanlığı sınırlarını gösteren haritaları yayınlıyor. Yunanistan, Doğu Akdeniz’deki Kıta Sahanlığını belirlerken ana kıtası ile Girit, Kerpe , Rodos ve Meis adalarından geçirdiği hattın güneyini esas alıyor. Yunanistan’ın yayınladığı haritalarda da Türkiye, Akdeniz’deki kıyı şeridinde dar bir alana hapsediliyor.
Türkiye’nin geç kalmasından istifade eden Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) de 2003’te Mısır, 2007’de Lübnan ve 2010’da İsrail ile Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması imzaladı. GKRY’de Meis Adası’nı gerekçe göstererek Türk Kıta Sahanlığını yok sayıyor ve ihlal ediyor.
Doğu Akdeniz’de bu gelişmeler olurken Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile 21 Eylül 2011’de Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması imzaladı. Anlaşmanın koordinatları hakkında bilgi verilmedi. Anlaşma olumlu bir gelişme olmakla birlikte eksik kalmıştır. Anlaşmaya MEB Sınırlandırma Anlaşması da ilave edilmelidir.
Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından 04 Ekim 2018 günü yapılan basın açıklamasında, 02 Mart 2004 ve 12 Mart 2013 tarihli notalarla Birleşmiş Milletlere Kıta Sahanlığımızın dış sınırlarının bildirildiği ifade edilmiştir.
Ancak, BM’ye verilen 02 Mart 2004 tarihli notada sadece Doğu Akdeniz’deki Türk Kıta Sahanlığı doğu sınırının 32° 16’ 18’’ D boylamından geçtiğini vurgulanmış, Doğu Akdeniz’deki Türk Kıta Sahanlığı batı ve güney sınırının nereden geçtiğini deklare edilmemiştir.
BM’ye verilen 12 Mart 2013 tarihli notada da sadece Doğu Akdeniz’deki Türk Kıta Sahanlığı doğu sınırının 32° 16’ 18’’ Dboylamından geçtiğini vurgulanmış, Doğu Akdeniz’deki Türk Kıta Sahanlığı batı ve güney sınırının nereden geçtiğini deklare edilmemiştir.
Çünkü Türk Kıta Sahanlığının batı sınırı içinde, Girit Adası güneyinde ve Yunan işgali altında olan 3 Türk adası var. Anılan adalar, Gavdos, Gaidhouronisi ve Koufonisi adaları olup 2004’den beri Yunan işgali altındadır.

ULUSLARARASI ANTLAŞMALAR VE BM DENİZ HUKUKU SÖZLEŞMESİ’NE GÖRE DOĞU AKDENİZ TÜRK KITA SAHANLIĞI
30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması Md. 4, 5 ve 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması Md. 12’ye göre Yunanistan’a Girit Adası’nın sadece dörtte biri verilmiş, Girit Adası’nın etrafındaki 14 ada ile adacık ve kayalıklar Türk egemenliğinde kalmıştır. Lozan Antlaşması’ndan sonraki süreçte Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ, Girit Adası üzerindeki haklarından fiili olarak feragat etmiş ve böylece Girit Adası’nın dörtte üçü aslına rücu ederek Türk toprağı olmuştur. Anılan Antlaşmalar ve BM Deniz Hukuku Sözleşmesi Md.76 ve Md.121’e göre Doğu Akdeniz’de, Türk Kıta Sahanlığının batı sınırı 33° 45’ 00’’ K enlemi ve  023° 20’ 00’’ D boylamından, doğu sınırı ise 33° 40’ 00’’ K enlemi ve  032° 16’ 18’’ D boylamından geçmektedir. Doğu Akdeniz’deki Türk Kıta Sahanlığı yaklaşık olarak 238.814 km2  dir.
Bugüne kadar Doğu Akdeniz’deki Türk Kıta Sahanlığı ve MEB Sınırları konusunda Prof. Dr. Sertaç Hami Başeren ve Dr. Cihat Yaycı olmak üzere  iki Türk akademisyen tarafından harita yayınlanmıştır. Prof. Dr. Sertaç Hami Başeren’in yayınladığı harita, Başeren’in 2004 yılında yayınladığı harita ile örtüşmüyor.
Başeren, 2004 yılında yayınladığı haritada Girit Adası’nın etrafındaki adaları Türk adası olarak göstermiş ancak daha sonra yayınladığı haritada Türk Kıta Sahanlığının batı sınırını Gavdos Adası’nın batısından geçirmesi gerekirken, Girit Adası’nın doğusundan geçirmiştir. Başeren’in hazırladığı Türk Kıta Sahanlığı 156.614 kmolup 78.200 kmeksiktir. Başeren, anılan haritayı revize etmeli ve eksikliği gidermelidir.
Dr. Cihat Yaycı da Türkiye ile Libya’nın karşılıklı sınırlarını esas alarak bir harita yayınladı. Yaycı’nın yayınladığı harita daha kapsamlı olmakla birlikte, Deniz Kuvvetlerinin haritası ile örtüşmüyor.
Deniz Kuvvetleri’nin haritasında Girit Adası’nın etrafındaki adalar Türk adası olarak gösterilmiştir. Yaycı, yayınladığı haritada Türk Kıta Sahanlığının batı sınırını Gavdos Adası’nın batısından geçirmesi gerekirken, Girit Adası’nın doğusundan geçirmiştir. Yaycı’nın hazırladığı Türk Kıta Sahanlığı 159.954 kmolup 74.860 kmeksiktir. Yaycı, anılan haritayı revize etmeli ve eksikliği gidermelidir.
İyon Denizi’nde ve Girit Adası bölgesinde bulunan hidrokarbon sahalarının araştırılması ve işletilmesi için ihale açan Yunanistan başlangıçta ihaleyi Girit Adası’nın batısı ile sınırlandırdı. Çünkü Yunanistan da Girit Adası güneyindeki sahanın Türk Kıta Sahanlığı olduğunu biliyor. Yunanistan, Türkiye’den tepki gelmemesi üzerine Girit Adası güneyindeki Türk Kıta Sahanlığını da parselleyerek satışa çıkardı.


TÜRKİYE NE YAPMALI ?
* Türkiye, Doğu Akdeniz’de, batı sınırı 33° 45’ 00’’ K enlemi ve  023° 20’ 00’’ D boylamından, doğu sınırı ise 33° 40’ 00’’ K enlemi ve  032° 16’ 18’’ D boylamından geçen 238.814 km2  lik Türk Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölgesini derhal ilan ve deklare etmelidir.
* Libya ile Münhasır Ekonomik Bölge Sınırlandırma Anlaşması yapmalıdır.
* Kıbrıs Adası’nın batısında işgal edilen Türk Kıta Sahanlığına ve Girit Adası güneyinde Türk Kıta Sahanlığındaki bölgeye Sismik Araştırma Gemisi göndererek petrol ve doğalgaz arama çalışması yapmalıdır.


Ümit Yalım,

BİYOĞRAFİSİ;

Ümit YALIM, 1959 yılında Malatya / Yeşilyurt’ta doğdu.  1976 Yılında Kuleli Askeri Lisesi’nden, 1980 yılında Kara Harp Okulu İnşaat Mühendisliği Bölümünden, 1990 yılında Kara Harp Akademisi’nden, 1996 yılında Silahlı Kuvvetler Akademisi’nden mezun oldu. 1997 yılında İngiltere / Londra’da bulunan Savunma Lisan Okulu (Defence School of Languages)’nda İngilizce eğitimi aldı.
Piyade Subayı olarak, Komando ve Hava İndirme birliklerinde Takım ve Bölük Komutanı olarak, Kurmay Subay olarak, İç Güvenlik Tabur Komutanı, Tugay, Tümen ve Ordu Komutanlığı Karargahları ile Genelkurmay Başkanlığı Karargahı ve Milli Savunma Bakanlığında Karargah Subayı olarak görev yaptı.
2000 Yılında Bosna Hersek / Saraybosna ’da konuşlu SFOR / NATO Karargahı’nda Karargah Subayı olarak, 2001-2003 Yılları arasında Ürdün / Amman’da Askeri  Ataşe olarak, 2003-2005 Yılları arasında Kara Kuvvetleri Lisan Okulu Komutanı olarak görev yaptı.
2006-2009 Yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı Karargahı’nda; Harbe Hazırlık ve Harekat İhtiyaçları Şube Müdürü, Silahlı Kuvvetler Komuta ve Harekat Merkezi Amiri, Ortadoğu ve Afrika Şube Müdürü olarak görev yaptı.
2009-2010 Yılları arasında Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri olarak görev yaptı ve 2010 yılında emekliye ayrıldı.
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında doktora çalışması yapan Ümit YALIM’ın yazı, makale ve söyleşileri değişik dergi ve gazetelerde yayımlanmaktadır.