Beyinlerin Sulanması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Beyinlerin Sulanması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Nisan 2020 Perşembe

Doğu Perinçek Dostumla Beyin Fırtınasına Devam,

Doğu Perinçek Dostumla Beyin Fırtınasına Devam,

Bedri Baykam,

Ülkemizde solun en güçlü belleklerinden İP’nin değerli Başkanı Doğu Perinçek’le doğal olarak anlaştığımız onca konu dışında, fikir ayrılığımızı yazılarımızdan sürdürdüğümüz bir sorun var: Perinçek, seçimlerde “CHP+MHP+İP” cephesini öneriyor. 

  Ben ise 10.09.2013 tarihli yazımda, bu dayanışmaya MHP’nin dahil olmasına, gerekçelerini sayarak karşı çıktım. MHP’nin, AKP ne zaman zora düşse, hep onu kurtaran can simidini yoktan var ettiğini hatırlattım (en son Gezi’ye katılmama çağrısı ve Suriye tezkeresine verdikleri destek gibi). Dolayısıyla bu muhalefetin güvenilmezliğini, buraya yönelen oyların yanlış bir kullanıma alet olabileceği riskini aktardım. Ama parantez açıyorum: MHP’ye bir eleştiri getirmiyorum. Sonuçta her parti gibi, onların da öncelik özgürlüğü var. Şayet laiklik ve demokrasiyi korumak yerine, ülkenin “milliyetçi-mukaddesatçı” profiline hitap edeceklerse, AKP’ye arka çıkacaklarsa, kimsenin onları durdurmaya ne gücü yeter ne de artık vakti. Madem MHP içkiye AKP gözüyle bakmak istiyor, Zafer Bayramı’nda Trakya’da bile “Bu resepsiyonda içki veriliyor” diye örgütünün üyeleri çekip gidebiliyor, o zaman da bize düşen, tespiti yapıp devekuşu sendromundan vazgeçmek. Perinçek bana 10 gün önce yanıt yazıp aynı konuyu tartışmaya açtı:

Bedri Baykam’a Silivri Kalesi’nden sesleniyoruz

“ (…) Burada sevgili arkadaşım Bedri Baykam’a sesleniyorum. 10 Eylül 2013 günü Cumhuriyet’te çıkan yazısını yazdığı gün, ABD Başkonsolosu Kilner, ‘Milliyetçiliği dışlayın’ diyor. Bedri Baykam gibi bir sağlam taşa yeterli uyarıdır sanırım.
MHP’nin vatansever tabanı, MHP yönetimine mahkûm değildir. Eğer Devlet Bahçeli, AKP-PKK ortaklığının belediyeleri elinde tutma ve Türkiye’yi bölme tasarımına teslim olursa, o milliyetçi tabanı arkasında göremeyecektir. Bunu bilelim.
MHP tabanının bağnaz milliyetçiliğe değil, Türkiye’nin bütünlüğünü koruyacak bir kardeşlik anlayışına yöneldiğini de görelim. Milyonlarca milliyetçinin bu sorumluluğu paylaşacağına güvenelim.” 

İşte bu noktada sevgili Perinçek’e “Bu konuda hiçbir itirazım zaten yok” derim! Nedir aradaki fark? “MHP’nin vatansever tabanı MHP yönetimine mahkûm değildir” cümlesi. Yani benim kendini milliyetçi hisseden ama bunu laik-demokrat eksende tutmaya kararlı, dinci değil, dindar insanların bu ittifaka destek vermelerine ne itirazım olabilir ki? Ama bu ancak MHP’yle değil, söz konusu seçmen profiliyle gerçekleştirilecek bir ittifaktır. Çünkü MHP yönetiminin değiştiğine dair topluma sunduğu bir özeleştiri veya bilgi akışı da yoktur. Dolayısıyla ittifak ancak MHP’nin veya eski merkez sağın laik-demokrat oylarına yapılacak bir çağrıyla olur.

Biliyorum, bu makalemi okuyan insanların bir kısmı şimdiden ya dudak büktüler ya da panik içinde feryat etmeye başladılar: Nasıl olur da bir solcu, ulusalcılığı -yani bir önceki kelimeyle milliyetçiliği- savunabilir efendim, bu ne ilkeliliktir (!). Bunun yanıtını özellikle vermek istiyorum: Dünyada ülkesini sevmekten utanan, korkan, bu duyguyu saklayan solculara sahip başka gerçek ötesi bir ülke yoktur! Ne Küba’da ne Fransa’da ne de Amerika’da böyle bir “özel ırk” da yoktur. Aynen “Türk” kelimesinden korkan ve o zoraki “Türkiyeli” sıfatını aklıevveller gibi dayatmaya kalkan, halkına “Amerikanyalı”, “Fransalı”, “İngiltereli” diyen insan olmadığı gibi! Bir Türk’ün tarihini, Cumhuriyetini, vatandaşını, bayrağını sevmesinin “ayıplı ırkçılık” olduğunu sananları acil şekilde tedavi ettirmemiz lazım. Çünkü ülkeye has sorunları deforme ederek kendini bu kadar yobaz hale dönüştürmek, hayra alamet değildir. İnatla “Ne mutlu Türk’üm diyene” cümlesinde sanki “Ne mutlu Türk kanı taşıyana” denmiş gibi bir saldırı noktası oluşturanlar, kalkıp 300 ırk karması taşıyan ABD vatandaşlarına da aynı saçmalıkları anlatıyorlar mı? İnsan milletini, ülkesini delicesine sevip çok güzel savaş karşıtı da olur, ırkçılığın bir numaralı düşmanı da! Tüm yaşamını evrensel kardeşliği sağlamaya da harcayabilir! Bunların “çelişkili” olduğunu sananların acilen “Ben nerede hata yaptım da 2 milyon saatlik beynime kazınmış TV tartışma programları sonucunda bu gaflete düşmüştüm acaba?” diye özeleştiri yapmaları lazım. Aynen bu uydurma propagandalar yüzünden herkese “faşist” damgası vurmaya meraklı bahtsızlar gibi!

Sevgili Perinçek’e ileteceğim diğer mesaj şu: Solda CHP’nin ötesinde, Cumhuriyet değerlerini kabul eden diğer sosyalist-sosyal demokrat yapılarla ve özellikle “Gezi” birikimiyle diyalog, “güç birliği” açısından sanıldığından çok daha önemlidir!


***

Beyinlerin Sulanması,

Beyinlerin Sulanması,



Dr. Doğu Perinçek,

“Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların vesairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir etkide bulunmadı. Aksine, Türk milletinin milli bağlarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü, Muhammed'in kurduğu dinin gayesi, bütün fevkinde kapsayıcı bir Arap milliyeti siyasetine indirgeniyordu. Bu Arap fikri, Ümmet kelimesi ile ifade olundu. Muhammedin dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa, hayatlarını Allah kelimes, her yerde yükseltilmesine hasretmeğe mecburdular. Bununla beraber, Allaha kendi milli dilinde değil, Allahın Arap kavmine, gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve yakarıda bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe, Allaha ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyyet karşısında Türk milleti bir çok yüzyıllar, ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta, bir kelimesinin anlamını bilmediği halde Kuran'ı ezberlemekten beyni sulanmış, hafızlara döndüler. Başlarına geçebilmiş olan haris serdarlar, Türk milletince, karışık, cahil hocalar ağziyle, ateş ve azap ile müdhiş bir muamma halinde kalan, dini, hırs ve siyasetlerine alet ittihaz ettiler. Bir taraftan Arapları zorla emirleri altına aldılar, bir taraftan Avrupa’da, Allah kelimesinin yüceltilmesi parolası altında, hıristiyan milletlerini idareleri altına geçirdiler, fakat onların dinlerine ve milliyetlerine ilişmeyi düşünmediler.”

Derin bir gaflet ve yorgunluk

“Ne onları ümmet yaptılar, ne onlarla birleşerek bir kuvvetli millet yaptılar. Mısırda, belirsiz bir adamı halifedir diye yok ettiler, hırkasıdır diye bir palaspareyi, hilâfet alameti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular, halife oldular. Gâh şarka, gâh garba veya her tarafa birden saldıra saldıra Türk milletini Allah için, peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, Allaha mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. Milli duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler his olunmaya başlayınca, asıl hakiki saadete öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaat ve temin eden dini akide ve dini his, millet uyandığı zaman onun şu acı hakikati görmesine mani olamadı. Bu feci manzara karşısında kalanlara, kendilerinden evvel ölenlerin, ahiretteki saadetlerini düşünerek veya bir an evvel ölüm niyaz ederek ahiret hayatına kavuşmak telkin eden din hissi; dünyanın acısı duyulan tokatıyle derhal Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri, Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti. Türk vicdanı umumisi, derhal, yüzlerce asırlık kudret ve açıklıkla, büyük heycanlarla çarpıyordu. Ne oldu? Türkün milli hissi, artık ocağında ateşlenmişti. Artık Türk, cenneti değil, eski, hakiki büyük Türk cedlerinin mukaddes miraslarının, son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. İşte, dinin, din hissinin Türk milliyetinde bıraktığı hatıra.”

Millî  Duygu ve İnsanî Duygu,

“Türk milleti, milli hissi; dini hisle değil fakat insani hisle yan yana düşünmekten zevk alır, vicdanında, milli hissin yanında, insani hissin şerefli yerini daima muhafaza etmekle öğünür. Çünkü, Türk milleti bilir ki, bugün medeniyetin büyük yolunda bağımsız ve fakat, kendilerine koşut yürüdüğü umum medeni milletlerle, karşılıklı keşflerle insani ve medeni ilişkiler, elbette gelişmemize devam için lâzımdır. Ve yine bilinir ki, Türk milleti, her medeni millet gibi, mazinin bütün devirlerinde keşifleriyle, buluşlarıyla medeniyet alemine hizmet etmiş insanların, milletlerin kıymetini takdir ve hatıralarını hürmetle muhafaza eder. 

Türk Milleti, insaniyet aleminin, samimi bir ailesidir.”

Kaynak: Atatürk’ün Bütün Eserleri, c. 23, Kaynak Yayınları, 2. Basım, İstanbul, 2011, s.84 vd. Atatürk eliyle yazdı bunları

Atatürk, din ve millet duygusu konusunda yukarıda okuduğunuz görüşlerini 1930 yılında eliyle yazmıştır. Metin o dönem ortaokullarda okutulan "Vatandaş İçin Medenî Bilgiler" kitabında aynen yer almıştır. 1930’larda öğrenim gören kuşaklar, yurttaşlık bilgisi dersinde bu yazılanları öğrenmiştir. El yazılarının fotokopileri, Prof. Dr. Afetinan'ın "Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazıları" adlı kitabında ek olarak yayımlanmıştır. 2. basım, AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988. Atatürk’ün Bütün Eserleri’nde elyazılarının fotokopyaları ve metinler, ders kitaplarıyla karşılaştırmalı olarak aynen yer almaktadır. 

****

2 Temmuz 2019 Salı

BEYİNLERİN SULANDIRILMASI.., 1 _ Dr. Doğu Perinçek

BEYİNLERİN SULANDIRILMASI.., 1

Beyinlerin Sulanması., Dr. Doğu Perinçek


26 NİSAN 2017.

“Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların vesairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir etkide bulunmadı. Aksine, Türk milletinin milli bağlarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü, Muhammed'in kurduğu dinin gayesi, bütün fevkinde kapsayıcı bir Arap milliyeti siyasetine indirgeniyordu. 

   Bu Arap fikri, Ümmet kelimesi ile ifade olundu. 
Muhammedin dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa, hayatlarını Allah kelimes, her yerde yükseltilmesine hasretmeğe mecburdular. Bununla beraber, Allaha kendi milli dilinde değil, Allahın Arap kavmine, gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve yakarıda bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe, Allaha ne dediğini bilmeyecekti. 
Bu vaziyyet karşısında Türk milleti bir çok yüzyıllar, ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta, bir kelimesinin anlamını bilmediği halde Kuran'ı ezberlemek ten beyni sulanmış, hafızlara döndüler. Başlarına geçebilmiş olan haris serdarlar, Türk milletince, karışık, cahil hocalar ağziyle, ateş ve azap ile müdhiş bir muamma halinde kalan, dini, hırs ve siyasetlerine alet ittihaz ettiler. Bir taraftan Arapları zorla emirleri altına aldılar, bir taraftan Avrupa’da, Allah kelimesinin yüceltilmesi parolası altında, hıristiyan milletlerini idareleri altına geçirdiler, fakat onların dinlerine ve milliyetlerine ilişmeyi düşünmediler.”

Derin bir gaflet ve yorgunluk.,

“Ne onları ümmet yaptılar, ne onlarla birleşerek bir kuvvetli millet yaptılar. Mısırda, belirsiz bir adamı halifedir diye yok ettiler, hırkasıdır diye bir palas pareyi, hilâfet alameti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular, halife oldular. Gâh şarka, gâh garba veya her tarafa birden saldıra saldıra Türk milletini Allah için, peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, Allaha mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. 

Milli duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler his olunmaya başlayınca, asıl hakiki saadete öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaat ve temin eden dini akide ve dini his, millet uyandığı zaman onun şu acı hakikati görmesine mani olamadı. Bu feci manzara karşısında kalanlara, kendilerinden evvel ölenlerin, ahiretteki saadetlerini düşünerek veya bir an evvel ölüm niyaz ederek ahiret hayatına kavuşmak telkin eden din hissi; dünyanın acısı duyulan tokatıyle derhal Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri, Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti. 

Türk vicdanı umumisi, derhal, yüzlerce asırlık kudret ve açıklıkla, büyük heyecanlarla çarpıyordu. Ne oldu? Türkün milli hissi, artık ocağında ateşlen miştir. Artık Türk, cenneti değil, eski, hakiki büyük Türk cedlerinin mukaddes miraslarının, son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. 

İşte, dinin, din hissinin Türk milliyetinde bıraktığı hatıra.”

Millî Duygu ve İnsanî Duygu.,

“Türk milleti, milli hissi; dini hisle değil fakat insani hisle yan yana düşünmekten zevk alır, vicdanında, milli hissin yanında, insani hissin şerefli yerini daima 
muhafaza etmekle öğünür. Çünkü, Türk milleti bilir ki, bugün medeniyetin büyük yolunda bağımsız ve fakat, kendilerine koşut yürüdüğü umum medeni  milletler ile, karşılıklı keşflerle insani ve medeni ilişkiler, elbette gelişmemize devam için lâzımdır. Ve yine bilinir ki, Türk milleti, her medeni millet gibi, mazinin bütün devirlerinde keşifleriyle, buluşlarıyla medeniyet alemine hizmet etmiş insanların, milletlerin kıymetini takdir ve hatıralarını hürmetle muhafaza eder. Türk milleti, insaniyet aleminin, samimi bir ailesidir.”

Kaynak: Atatürk’ün Bütün Eserleri, c. 23, Kaynak Yayınları, 2. Basım, İstanbul, 2011, s.84 vd.

Atatürk Eliyle yazdı bunları.,

Atatürk, din ve millet duygusu konusunda yukarıda okuduğunuz görüşlerini 1930 yılında eliyle yazmıştır. Metin o dönem ortaokullarda okutulan " Vatandaş İçin Medenî Bilgiler" kitabında aynen yer almıştır. 1930’larda öğrenim gören kuşaklar, yurttaşlık bilgisi dersinde bu yazılanları öğrenmiştir. 

El yazılarının fotokopileri, Prof. Dr. Afetinan'ın "Medenî Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazıları" adlı kitabında ek olarak yayımlanmıştır. 2. basım, 
AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988. Atatürk’ün Bütün Eserleri ’nde el yazılarının fotokopyaları ve metinler, ders kitaplarıyla karşılaştır malı olarak aynen yer almaktadır. 

https://www.aydinlik.com.tr/arsiv/ataturkun-din-ve-millet-konusunda-yazdiklari

ÖZEL NOTUM (TÇ ) ;
 YUKARIDAKİ İFADELER AŞAGIDAKİ SAYFADAN BİREBİR ALINTIDIR..
DOĞU PERİNÇEK KENDİ FİKİR VE DÜŞÜNCELERİ DEĞİLDİR..
TAKDİRLERİNİZE

https://tr.wikiquote.org/wiki/Mustafa_Kemal_Atat%C3%BCrk/Din



***