Ali Sirmen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ali Sirmen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Temmuz 2019 Salı

BEYİNLERİN SULANDIRILMASI.., 11 _ Türbana Özgürlük mü, Başı Açık Yasağı mı?

BEYİNLERİN SULANDIRILMASI.., 11 _ Türbana Özgürlük mü, Başı Açık Yasağı mı?



Türbana Özgürlük mü, Başı Açık Yasağı mı?
26 NİSAN 2017
Ali Sirmen.,

Başbakan’ın açıkladığı sözde demokrasi paketinde, getirilen yeniliklerden biri de kamuda da dinsel simgelerin alenen kullanılabilme serbestliği oldu.
Belirtmek gerekir ki, yıllar boyu fırtınalar koparan tartışma başörtüsünün siyasal bir simge olarak kamu alanına sokulması ile başlamıştır.
Yoksa başörtüsü, başörtüsü olarak kaldıkça herhangi bir gerginliğe yol açmamıştır.
Laiklik karşıtlarının çarpıtarak, ama ustaca kullandıkları türban tartışmasının doğurduğu krizi laik kesim iyi yönetemediğinden, asıl sorunun, herkesin 
dilediği kıyafeti seçerken kamu alanında, dinsel bir simge haline getirilmiş olan türbanın örtünmeyenler üzerinde baskı oluşturmasının engellenmesi 
olduğu, anlatılamamıştır.
Bundan yüzyıl önce Müslüman kadınların örtünmeden sokağa çıkmaları yasaktı.
Osmanlı’nın son yıllarında, savaş döneminde, kadınlara başlarını örtmeden sokağa çıkma özgürlüğü verildi. Ama o özgürlüğü kullanabilmek de gerçekten 
yürek isterdi.
Tabii o yıllarda Osmanlı’da rüzgârlar, bu dönemdeki TC’dekinden çok daha başka yönlerden esmekteydi. Konservatuvarlar açılıyor, Robert College’de kadın 
erkek birlikte gidilebilen çay partileri düzenleniyor, kadın çalışma taburları kuruluyor, erkeklerin birden fazla eş alabilmeleri, birinci eşin yazılı iznine bağlı 
kılınıyordu.

İşte öyle bir ortamda serbesti geldi, örtünmeme konusunda.

***
Aradan hemen hemen yüzyıl geçtikten sonra, demokrasi paketi çerçevesinde türbana özgürlük adı altında başı açık gezme yasağı fiilen geri döndürülmektedir..

Amaç, AKP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop’un da açıkça belirttiği gibi, türbanı ilkokula kadar indirmek, tümüyle kapalı bir topluma ulaşmaktır. 
Bu amaca karşı çıkmaya çalışanların, uyulması yasa emri olan Anayasa Mahkemesi kararları doğrultusunda hareket ederlerken nelere maruz bırakıldıklarını 
göz önünde bulundurunca, bundan sonra daha nelerle karşılaşabileceklerini düşlemek zor değil.
Prof. Esat Rennan Pekünlü’nün kamu alanında dinsel bir obje olan türbanı teşhir etmeyi üniversitelerde yasaklayan Anayasa Mahkemesi kararına uyulmasını 
sağlamaya teşebbüs ettiği için 2 yıl 1 aylık cezasını çekmek üzere hapishane kapısında gün saymakta olduğunu unutmayalım.
Laik demokratik rejimlerde, devlet yalnızca bütün inançlar karşısında tarafsız kalıp hepsine aynı uzaklıkta durmakla yetinmez; inanç özgürlüğünün alanını da 
temizlemeye koyulur. Yoksa mahalle baskısı veya bürokrasiden, iktidardan gelecek herhangi bir baskı, inanç özgürlüğünün yolunu tıkar, kullanılmasını engeller.
Yalnızca başı açık sokağa çıkmanın resmen yasak olduğu rejimlerde değil, aynı zamanda başı açık gezmenin resmen yasak olmayıp fiilen imkânsız olduğu 
toplumlarda da demokrasi yoktur.

***
Siz şimdi, AKP iktidarının özgürlüklerin ve özellikle başı açık gezebilme özgürlüğünün alanını temizleyeceğini, mahalle baskısı veya herhangi bir başka 
baskıyı engellemek üzere kolları sıvayabileceğine inanıyor musunuz?
Tabii ki böyle bir şey mümkün değil.

Bu ortamda üniversitede de, lisede de, ilkokulda da herhangi bir yerde de başı açık gezme cüretini zaman içinde kimse gösteremeyecektir.
Bırakın özgürlüğün alanını temizlemek üzere baskıları engellemeyi, tüm okulları imam hatipleştirmek, Diyanet’ten taşınan kadrolarla tedrisatı dinsel eğitim 
çatısı altında birleştirmek için elinden geleni ardına koymayan bu iktidar döneminde, başı örtülü olmayan biri devlette veya AKP’li belediyelerden birinde 
iş bulabilir mi? Daha önce nasılsa istihdam edilmişler, terfi edebilir, işlerini koruyabilirler mi?

Türban tartışmasının özüne şimdi geliyoruz.

Mesele salt türban takmak serbestliği değil, aynı zamanda başı açık gezebilmek özgürlüğüdür.

Türban serbestliği diye takdim edilen ise aslında fiilen başı açık gezme yasağıdır.
Yüzyılda nereden nereye geldik.

https://t24.com.tr/haber/yeni-sbsye-seri-numarali-guvenlik,243067


******

25 Temmuz 2018 Çarşamba

Bu Kafayla Anayasa!




Bu Kafayla Anayasa!


Ali Sirmen


Ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz, o da biliyor, herkes biliyor:
Türkiye siyasetine egemen bu kafayla demokratik anayasa falan olmaz.
Bu gerçeği herkes biliyor, ama oyun sürüyor. Başbakan çağrı yapıyor:
- Gelin üzerinde anlaşılan 48 maddeyi bir haftada çıkaralım!
Ana muhalefet lideri de, hayır demiyor, kapıyı açık bırakıyor:
- Komisyon bu yönde karar alırsa biz de destekleriz.
Bir danışıklı dövüş ki herkes neyin ne olduğunun farkında.
Tüm sorun oyunbozanlık etmiş olmamak, masadan kaçtı görüntüsü vermemek...
Kimileri çıkıp ahkâm kesiyorlar:
- En büyük sorunu sivil bir anayasadır. Metin üstünde anlaşılsın mesele kalmaz!
Bu anayasa fetişisti kafa elli yılı aşkın süredir egemen. 
27 Mayıs’ı yapanlar, yeni ve özgürlükçü bir anayasayı yürürlüğe koyarlarsa her şeyin çözüleceğini sandılar. 1961 Anayasası’nı Kurucu Meclis’e hazırlatıp halkoyuna sundular, yürürlüğe soktular.
Ama beklenen değişiklik olmadı.
Kavganın odak noktası, “yeni bir anayasa yapalım”dan, “bu anayasa bu bünyeye uyuyor mu”ya kaydı.
Herkes şaşırmıştı. Yeni anayasa yapılmıştı. Ama sorunlar aşılmamıştı.

***
Azgelişmiş demokrasinin iyi niyetli anayasa fetişisti kafası, çağı yanıtlayan bir anayasa metni hazırlanıp, yürürlüğe konursa her şeyin çözüleceğini sanır. 
Ve de tabii ki, yanılır.
Çünkü anayasalar, neden değil, sonuçturlar.
Kısacası gelişmiş toplumlar, çağdaş anayasaları olduğu için gelişmiş değillerdir, tam tersine gelişmiş oldukları için öyle anayasalara sahiptirler.
Yoksa demokrasi yolunun başındaki bir topluma, tepeden inme bir çağdaş anayasa verin de, bakın bakalım, o toplum kendiliğinden çağdaşlaşıyor mu?
Anayasalar, kanunlar hiyerarşisinde, en üst basamakta yer alan, devletin temel kurumlarını düzenleyen yasal metinler olmanın ötesinde, herkesin ve de özellikle iktidardakiler gibi düşünmeyen, davranmayan ve hissetmeyenlerin de özgürlüklerinin güvenceleri olan toplumsal mutabakat senetleridir.
Anayasalar, iktidarın yetkilerinin altını çizen değil, sınırlarını çizen mutabakatların güven senetleridir.
Çağdaş anayasalar kimsenin ötekileştirilmediği, yöneticinin keyfine göre kimsenin temel hak ve özgürlüğünün kısıtlanmadığı metinlerdir.

***
Anayasanın amacı, iktidarın erkini değil, o erkin karşısında kamunun ve de bireyin özgürlüğünü güvenceye almaktır.
Bu özelliği olmayan metinler, temel yasalar olarak çıkarlar, ama çağdaş anlamda anayasa olamazlar.
Franco’nun da anayasası vardı. Ama “anayasa”dan murat o mudur?
Kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran, temel hak ve özgürlükleri hiçe sayan, yargı bağımsızlığını tanımayan metinlere ancak diktaların temel yasası denir, ama gerçekte onlar, toplumların anasını ağlatan yasalardır.
Uzlaşma Komisyonu 48 madde üzerinde anlaşmış. 
Türkiye’nin bu siyasi ortamında uzlaşma kurumu kulağa nasıl geliyor dersiniz?
Herkesi ötekileyen, bir siyasi iktidarla, demokrasinin temel kavramları üzerinde uzlaşmak imkânı yokken, sistemin nasıl işleyeceğini düzenleyen metinde nasıl uzlaşacaksınız?
Bu kafayla en gelişmiş anayasayı alsanız, orasına burasına, birkaç “ancak” birkaç “ama” ekleyerek, sisteminizin aynası bir metin çıkarırsınız sadece
Şu gerçeği görelim: Elde var olan anayasayı bile daha beter hale sokan bu kafa demokratik bir anayasa falan yapamaz.
Türkiye’nin sorunu bir anayasa metni sorunu değil, kafa sorunudur.
Türkiye’ye egemen olan kafayla demokratik anayasa yapılamaz.
Kimse kimseyi kandırmasın!
Kimse de kanıp olmayacak duaya “amin”i yapıştırmasın!
Bitsin bu maskeli balo!


***