15 TEMMUZUN AYAK SESLERİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
15 TEMMUZUN AYAK SESLERİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Temmuz 2016 Cumartesi

15 TEMMUZ’UN AYAK SESLERİ ..,



15 TEMMUZ’UN AYAK SESLERİ ..,
 
Sadi Somuncuoğlu

 
 
 
 
30 Temmuz 2016
 
 
15 Temmuz darbesinin ayak sesleri çok önceden duyuluyordu. Bu köşede, Türk Milletini ve Devletini kuşatan tehdit ve tehlikelere ilişkin 29.11.2014’de yayımlanan “Türkiye’deki ‘paraleller’ ve bekâmız” başlıklı yazımızda uyarılarda bulunmuştuk. Söz konusu yazımızdan bazı bölümleri aynen aşağıya alıyoruz.
“Son dönemde tartışılan ‘Paralel Devlet’ kavramını, herkes kendine göre yorumluyor. Kimi ‘Cemaat’, kimi PKK/KCK, kimi de AKP ‘paralel devleti’ diyor. Diyelim ki bunlar doğru, peki Türkiye Cumhuriyeti Devletine ne oldu? Yok mu oldu diyeceğiz? Hayır… Sadece, ‘Türkiye Cumhuriyeti’nden paralel devletler(!) çıkarıldı’ diyeceğiz. Ortak adları ‘paralel devlet’ ama amaçları, mücadele metotları ve mahiyetleri birbirinden çok farklı. Bu konuda çok yazılıyor, konuşuluyor, ama bunlar neyin nesi pek bilinmiyor.
 
Önce Birinci ‘paralel’den başlayalım:
 
2002’de kurulan iktidarın ayrılmaz parçalarından biri olarak görünen ve iki yıl öncesine kadar ‘kuzu sarması’ gibi bir ve bütün olarak ülkeyi yöneten ‘ortaklar’ arasına birdenbire ‘kara kedi’ girdi! Belki de ‘sen fazla güçlenmeye başladın. Yoksa hesabın patron olmak mı? kuşkusu, kavgaya sebep oldu. Kurucu olanı, ortağına ‘Paralel devlet’ adını taktı, ‘savaş açtı’. Yetmedi ‘darbeci’ dedi, yakasına yapıştı. Bu da yetmedi, MGK’da alınan ‘irtica ile mücadele’ kararı çerçevesine yerleştirdi.
 
İkinciParalel’, Pek çok mahkeme kararlarına ve uluslararası toplumun resmî kabulüne göre bölücü-ırkçı-terör örgütü PKK/KCK ‘devleti’dir. Örgüt terörü, önce vatanımız üzerinde ayrı bir devlet kurmak için başlatmış, ama yenilmiştir. Sonra ‘Demokratik Cumhuriyet’ diyerek, ülkeye ortak olma yolunu seçmiştir. Bu amaçla yapılan, Oslo ve İmralı görüşme tutanak ve mutabakatlarındaki yol haritasına göre bugünlere gelinmiştir. Kısaca; Devletimizin güvenlik güçleri ‘alan hâkimiyeti’ stratejisini terk edince bölücü terör örgütü ovaya, Oslo ve İmralı mutabakatlarındaki ‘çatışmasızlık’ ve ‘özerk yönetim’ şartı da kabul edilince şehirlere inmiştir. ‘Barış süreci!’ denilen bu dönemde terör örgütü, çok büyük kazanç sağlamış, bölge hâkimiyetini artırarak, silahlı güçleri şehirler dâhil her yerde kol gezmeye başlamıştır.
 
Üçüncü ‘ Paralel Devlet ’, iktidar partisine aittir. Geçen 12 yıl zarfında devleti, kendi kurum ve kurallarıyla değil de, arka planda çalışan, gayri mesul kişiler ve bazı cemaatlerden oluşan ekiplerle yöneten yapının adıdır. Onlara göre; ‘dönüştürülmek’ istenen devletin mevzuatı, kadroları ve kuralları engelleyicidir; onlara güvenilemez. Amacın; 1923’de kurulan millî (ulus) ve üniter Devletin, çok ortaklı/ çok etnikli (ırklı) bir yapıya kavuşturularak, Türkiye’nin büyütülmesi olduğu iddia edilmektedir.
 
Bize göre şöyle düşünülmüş olabilir: Irak, Suriye, Mısır, Sudan, Libya, Yemen vb. ülkeler bölününce, buralarda ortaya çıkacak, bize yakın gruplarla (meselâ İhvan hizipleri gibi) bir bütünleşmeye gidebiliriz. Projenin sahibi emperyalistler, madem bu ülkeleri bölecekler, biz de görev alıp bu fırsattan yararlanarak, ‘Müslüman ülkeler topluluğu meydana getirsek’ kötü mü olur? Bu hesapla bazı somut adımların atıldığı basında yer aldı. Mesela; Mısır’da Mursi’ye 2 milyar dolar verildiği, Libya’da Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa Abdülcelil’e elden, taksitler halinde 300 milyon dolar yardım yapıldığı, bütün dünyaya duyuruldu. Suriye ve Yemen’de çatışan gruplara silah gönderildiği, yerli ve yabancı basında yoğun şekilde yazıldı.
 
Zaten Davutoğlu, ‘ Stratejik Derinlik ’ kitabında, mealen şöyle demiyor muydu?'   ''Büyük devletlerle çatışmak yerine onlarla birlikte olup ortaya çıkacak fırsatlardan yararlanarak çıkarlarımızı korumak ve genişletmek çok daha doğru olur.  Gelinen noktada hayaller uçtu, acı gerçekler kaldı…”
 
DİKKAT, DİKKAT!
 
Bugün ise içeride PKK terörü azmış, IŞİD vd. Pusudadır.
Dışarıda; ABD denetiminde Musul, Telafer, Menbiç, Halep, Azez, Afrin ve İskenderun üzerinden Akdeniz’e ulaşan “Kürt koridoru” için büyük bir savaş başlamak üzeredir. Bu Türkiye’nin savaşı demektir. Buna göre “Darbe bitmedi” diyenler başta olmak üzere, ilgili herkesi uyarıyoruz. Türk Milletine yaslanarak; lütfen, meydanlardaki şenlikli “demokrasi nöbetine(!)” son verin, askeri birliklerin önündeki  iş makinalarını hemen çekin… Devletin ve TSK’nın yapısını, Motivasyonunu, İtibarını ve şerefini Koruyun!..