İrtica ile Mücadele Eylem Planı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İrtica ile Mücadele Eylem Planı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Kasım 2018 Cumartesi

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 10

Ergenekon Davalarını Engelleme Girişimleri., BÖLÜM 10





 21.08.2011: Jandarmadan bir delil imhası daha:

Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Ocak-Mayıs 2004 yıllarında jandarma bölge komutanlıkları bünyesinde yapılan seminerlerle ilgili bilgi talebine, 12 jandarma bölge komutanlığından, seminer bilgilerinin arşivlerinde bulunmadığı cevabı geldi. Ergenekon soruşturma ve davası kapsamında yıllardır Genelkurmay açısından çok dikkat çekici bir durum yaşanıyor. Mahkeme ya da savcılık, araştırma yaptığı konuda belge ya da bilgi istediğinde, 'TSK arşiv yönergesine göre imha edildi.' cevabı veriliyor. En son 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı ve internet andıcı' davalarındaki hukuki boyutu tartışmalı belge imha konusu, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Ocak-Mayıs 2004 yıllarında jandarma bölge komutanlıkları bünyesinde yapılan seminerleri öğrenmek istemesiyle bir kez daha gündeme geldi. İstanbul, Ankara, Tokat ve Kayseri'nin içinde bulunduğu 12 jandarma bölge komutanlıkları seminer bilgilerinin arşivlerinde bulunmadığını bildirdi. Ankara Jandarma Komutanlığı evrakların 5 yıl sonunda imha edildiğini ifade ederken, Kayseri Jandarma Komutanlığı'nın ise TSK Arşiv Yönergesi'ne göre her yılın sonunda imha işleminin gerçekleştiğini açıklaması çelişki oluşturdu. Daha önce Ergenekon kapsamında Şener Eruygur'un başında olduğu Cumhuriyet Çalışma Grubu faaliyetleriyle ilgili yapılan harcamalar ve örtülü ödenek giderlerine ilişkin de evrakların imha edilmesi gerekçe gösterilerek belge sunulmamıştı. Hemen her soruşturmada 'imha ettik' gerekçesiyle hukuka teslim edilmeyen belgeler ile ilgili birçok örnek yer alıyor. 

 22.08.2011: Karargah'tan Balyoz kurtarma harekatı:

Yeni Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hayri Kıvrıkoğlu'nun ilk işi Genelkurmay Adli Müşavirliği'nde Balyoz sanıklarını kurtarmak için gizli zirve gerçekleştirmek oldu. CMK'da yapılacak değişikliklerle ilgili 9 Ağustos tarihinde gerçekleştirilen gizli zirvede benimsenen formül YARSAV ve CHP'nin formülüyle bire bir aynı çıktı. Formül, PKK, KCK, Ergenekon, DHKP-C tutuklularını da kurtarıyor. İlerleyen saatlerde Genelkurmay Başkanlığı'ndan bir açıklama geldi. TSK sitesinde yayınlanan basın açıklamasında; o toplantının Genelkurmay Başkanı'nın talimatıyla, yasa değişikliği için hükümete kurumsal görüş bildirmeye hazırlık amaçlı, teknik seviyede bir toplantı olduğu ifade edildi.

 22.08.2011: Balyoz davasında sanıktan mahkemeye tehdit ve ağır hakaret:

 Balyoz davasının bugünkü 40. duruşmasında tutuklu sanık Tuğamiral Cem Aziz Çakmak savunmasını yapmaya başladı. Çakmak, davanın çöktüğü değerlendirmesini yapıp, 'Sahte dijital verilere dayalı bu dava bence çökmüştür. Bizleri bir süre daha çöken bu sahte davanın enkazında tutabilirsiniz. Ancak asıl soru, bu davanın sonunda enkazın altında kimlerin kalacağıdır. Hainlik ve ihanetin odağı olan, dış mihraklara uşaklık eden şerefsizlere sesleniyorum. Bu salondaki koltuklara oturacaksınız ve vatana ihanet ile yargılanacaksınız. Bundan kaçışınız asla mümkün değildir.' dedi. 

 23.08.2011: Gölcük davası reddi hakimle başladı:

Balyoz ve Poyrazköy davalarının sanığı Koramiral Kadir Sağdıç'ın da sanıkları arasında bulunduğu, 5'i tutuklu 10 sanığın yargılandığı Gölcük belgeleri davasının ilk duruşması başladı. İlk olarak söz alan Koramiral Kadir Sağdıç'ın avukatı, reddi hakim talebinde bulundu. Duruşmaya verilen aranın ardından reddi hakim talebinin, değerlendirilmek üzere İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verildi. Bu talep nedeniyle davanın Cuma günkü duruşması da iptal edildi. Sanıklar, bir taraftan davanın uzamasıyla mağdur olduklarından şikayet ederken diğer taraftan dava daha başlar başlamaz reddihakim talebinde bulunarak davayı yavaşlatması bir çelişki olarak değerlendiriliyor.

 25.08.2011: Şok ses kaydı: Genelkurmay Başkanı Koşaner'den Balyoz ve Ergenekon davalarına ağır eleştiriler:

Eski Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner'e ait olduğu iddia edilen ses kaydının ikinci bölümü bugün ortaya çıktı. Bugünkü bölümde Balyoz ve benzer davalarla ilgili çarpıcı itiraflar da yer alıyor. Koşaner, darbe içerikli, suç unsuru taşıyan belgeleri değil de o belgelerin dışarıya sızdırılmış olmasını eleştiriyor. Koşaner, hükümete tepki için emekliliğine iki yıl kala diğer kuvvet komutanlarıyla birlikte istifa etmiş, istifa gerekçesinde Balyoz ve benzer davalarda subayların tutuklu yargılanmasını eleştirmişti. Ses kaydında Balyoz darbe planına dair ilginç itiraflarda bulunan Koşaner, darbe planını değil onu yayınlayan ve savcılara ulaştıran Taraf muhabirini eleştiriyor. Diğer taraftan, Koşaner'in 'Balyoz' itirafları, davanın sanıklarını da rahatsız etti. Emekli Orgeneral Çetin Doğan'ın avukatı Hüseyin Ersöz, "Gerçekten Koşaner, Balyoz belgelerinin 1. Ordu'dan çıktığını mı düşünüyor? Bu yayınları yapanı insafa davet ediyorum." dedi. Ersöz, ses kayıtlarıyla ilgili bir tedbire başvurulmasını istedi. Oysa Koşaner ses kayıtlarının kendisine ait olduğunu kabul etti.

 25.08.2011: Mahkemelere direnen TİB neyi karartıyor?:

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı (TİB), Hrant Dink'in öldürüldüğü bölgedeki telefon görüşmelerini isteyen mahkemelere direniyor. Mahkemenin ikinci kez aynı talebi üzerine cevap yazısı gönderen TİB, istenilen bilgileri yine göndermedi. Dink davasında mahkemeye dilekçe veren Dink ailesi avukatları, cinayet günü olay yeri fotoğraflarının ve cinayet öncesi ile cinayet sırasındaki kayıtlar incelendiğinde, bir kişinin iki ayrı görüntüde telefonla görüştüğünün anlaşıldığını bildirmişti. Mahkeme de cinayetle bağlantılı olabilecek bu görüşmenin ve olası diğer görüşmelerin tespit edilmesi için TİB'den kayıtları istemişti. TİB ilk başlarda 'o bölgede görüşme yok' diyerek bir cevap verdiyse de bunun doğru olmadığı ortaya çıkmış, bu durum TİB'in birşeyleri karartmaya çalıştığı şüphesine yol açmıştı. Direnişin sürmesi şüpheyi derinleştiriyor.

 26.08.2011: Sanık, Genelkurmay Başkanı Koşaner'in sözleriyle mahkemeyi eleştirdi, hem sanık hem Koşaner tepki gördü:

Balyoz davası duruşmasında savunmasını yapan tutuklu sanık Cem Gürdeniz, Koşaner'in de istifasında eleştirdiği Balyoz tutuklamalarının yabancı ülkelere yarar sağladığını iddia etti. Bu sözlere sert tepki gösteren mahkeme başkanı, asıl müdahalenin protokoldeki birisinin mahkeme kararlarına karşı söylediği sözler olduğunu belirtti ve şöyle devam etti: 'Devlet protokolündeki birinin tahliye kararı çıkmamasının ardından 'Anlayamıyoruz, olmuyor, gitmiyor, yürümüyor' tarzındaki açıklamaları adil yargılamayı etkileme çabasıdır. Bu açıklama bizi etkilemeye yöneliktir. Biz dosyada ne varsa ona bakarız. Protokoldeki birinin değil. Türkiye Cumhuriyetinde kim ne açıklama yaparsa yapsın bizi ilgilendirmez. Mahkeme heyetinde herkesin bir oyu var. Hakimler, kanunlara ve vicdanlarına göre karar verir.'

 27.08.2011: Arınç suikastı örtbas mı ediliyor?:

2009 sonunda Başbakan yardımcısı Bülent Arınç'a suikast iddiasıyla başlatılan ve Özel Harp Dairesi'nde bir aya yakın aramalar yapılmasına neden olan soruşturmada iki yıldır bir gelişme olmaması MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural'ı harekete geçirdi. Yazılı önerge ile TBMM'ye başvuran Vural soruşturmanın hangi aşamada olduğunun belirtilmesini talep etti. Geçen 2 yıl içerisinde herhangi bir ses çıkmaması üzerine soruşturmanın örtüleceği iddiası dile getirilmeye başlanmıştı.

02.09.2011: Balyoz sanığı, akıl sağlığının yerinde olmadığını ispatlamak için şaşırtıcı gerekçeler sıraladı:

Balyoz sanığı Albay Mehmet Yoleri, 25.02.2010’da mahkemeye verdiği savunmasında, “Küçükken tacize uğradım. İki kez bypass oldum. Hafıza kaybı yaşıyorum. Seminere katılıp katılmadığımı hatırlamıyorum” demişti. Rapor almak için Adli Tıp yetkililerine 15 sorun sayan Yoleri, birçok rahatsızlığı ve psikolojik sorunları olduğunu iddia etti. Yoleri’nin rahatsızlıkları arasında “alkol bağımlılığı, anti-depresan ilacı kullanmak, çocukken tacize uğramak, intihar düşüncesi ve rüyada et ve kan görmek de vardı.

04.09.2011: Balyoz sanıklarının 'yurtdışındaydık' yalanı çıktı:

Balyoz Darbe Planı davasında yargılanan bazı sanıkların Balyoz darbe semineri döneminde yurt dışında oldukları iddiasının doğru olmadığı mahkemenin araştırmasıyla ortaya çıktı.

07.09.2011: Zekeriya Öz'e alkış, Deniz Feneri'ne yuh:

Deniz Feneri davasında üç savcının HSK tarafından görevden alınması, CHP ve Doğan medyasında büyük tepki topladı. Bu çevreler evrakta tahrifat iddialarını hem doğruluyor hem de çarpık bir mantıkla savunuyor. Bu işlemlerin rutin olduğunu, bu tür işlemleri Ergenekon savcılarının da gerçekleştirdiğini iddia ederek deniz feneri savcılarını masum göstermeye çalışıyor, Ergenekon savcılarına gösterilen toleransın burada niçin gösterilmediğini soruyor. Çok büyük bir gürültüyle dillendirilen bu görüşlerde, kasıtlı olmadığı düşünülemeyecek büyük bir çarpıtma var. Deniz feneri soruşturmasında evrakta tahrifat olarak nitelendirilen işlem, mahkemenin verdiği arama el koyma karar belgesinde savcıların mahkemece reddedilen bazı taleplerinin üzerinin örtülerek uygulanması. Yani mahkemenin reddettiği el koyma kararı, üzeri örtülerek gerekli makamlara fakslanıyor ve hukuk dışı şekilde el koyma gerçekleşiyor. Yani savcılar gasp işlemi yapıyor. Böyle savcılar nasıl görevde kalabilir?. Savcıların evrakta tahrif yaptığını kabul eden bazı çevreler, yapılan işlemlerin rutin olduğunu, bu tür işlemleri Ergenekon savcılarının da gerçekleştirdiğini iddia ederek onları masum göstermeye çalışılıyor. Ergenekon savcılarına gösterilen toleransın burada niçin gösterilmediğini de soruyorlar. Ancak iki tasarrufun birbirinden çok farklı olduğu ortaya çıktı. Ergenekon savcısı Zekeriya Öz şok bir kararla Ergenekon ve benzer kritik dosyalardan özel yetkisi kaldırılarak el çektirilmişti. Oysa Zekeriya öz evrak tahrifatı yapmış değil. Onun görevden alınması çok farklı. Odatv operasyonunda bazı gazetecilerin gözaltına alınması karşısında yaklaşan seçimler öncesi bu çevrelerdeki tepkileri dindirmeye çalışan hükümetin, HSYK'ya siyasi bir karar aldırdığı kamuoyunda tartışıldı. Öz'ün görevden alınması kararını alkışlayan bu çevrelerin deniz feneri savcılarının görevden alınmasını ise yuhladıkları görülüyor. Şaşırtıcı bir tavır değil. Hukuku da insan haklarını da standartları da bunlar belirlemeye alışmış ne de olsa önceki devirlerde. Ergenekon operasyon dalgalarında bazı kişilere dokunulmasına karşı bu kesimlerin nasıl tepki gösterdiği hep gözlendi. ÇYDD yöneticisi Türkan Saylan'ın, Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın, gazeteciler Mustafa Balbay Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın adı Ergenekon'a karışınca, generaller peşpeşe tutuklanınca hep aynı tepki gösterildi: 'Ergenekon davası iktidarın muhaliflerini sindirdiği siyasi bir davadır.' Bu iddiayı dile getiren ve başını CHP ile Doğan medyasının çektiği bu çevrelere göre; 'ortaya çıkan belgeler sahte, polisin düzmecesi ve bulundukları yerlere polisçe yerleştirilip bulundu. Ortaya çıkan silahlar da yine polis tarafından yerleştirilip bulundu. Dijital verilere zaten güvenilmez delil olarak kabul edilmemeli.' Bu çevreler Gölcük Donanma'da ortaya çıkan belgeler için bile kulp bulmaya çalıştılar. Odatv'de ulusal medya diye bir belge çıktı. Bunun virüs yoluyla dışarıdan yüklendiğini iddia ettiler. Oysa Odatv'nin yayınları bu belgeyle uyumlu. Ramazan iftarında hakim ve savcılar haberini inceleyince o belgenin nasıl da uygulandığı çok iyi anlaşılıyor. Ama işin bu kısmını görmek istemiyorlar. Dursun Çiçek imzalı belge için yaşanan tartışmalar ibret verici. Bin dereden su getirdiler o belgenin sahte olduğunu göstermek için. Kamuoyu ıslak imza makinesini ilk defa öğrendi sayelerinde. Ama jandarma kriminal de dahil tüm laboratuvarlar onayladı belgenin doğruluğunu. Geriye sadece oluşturulan kuru gürültü ve zihin kirliliği kaldı. Şimdi aynı zihin kirliliğini Deniz Feneri davasında oluşturmaya çalışıyorlar. Bu dava aslında yeni bir dava değil. Üç yıldır sürüyor. Dava hükümet yıpratmak için kullanılıyor. Başbakanın; 'Nereye kadar gidiyorsa götürün' açıklaması bu sesleri biraz kısmıştı. Ancak savcıların görevden alınması tartışmaları tekrar alevlendirdi. Savcıların yaptığı açık evrak sahtekarlığı herhalde görmezden gelinemez. 'Ne yapılırsa yapılsın nasıl olsa hükümet karşı duramaz durursa da kullanacağımız argüman belli; Hükümet davayı engellemek istiyor' diye düşünüyorlar. Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ün görevden alınması büyük bir hata idi. Yeniçerileri susturmak için verilen bir kelle, siyasi bir karar idi. O, suçu ortaya çıkarmak için suç işlemedi, evrak tahrifatı yapmadı. Deniz Feneri savcılarının evrak tahrifatı suçunun kesinleşmesi sonrası görevden alınması ise çok doğru. Suç, suç işleyerek ortaya çıkarılamaz. Deniz Feneri'nde insanların fakirlere yardım için verdiği paralar dernek yöneticileri ve diğer kişiler tarafından amaçları dışında kullanıldıysa öncelikle yazıklar olsun, sorumluları ortaya çıkarılsın. Ama olayla ilgisiz masum kişilerin mahkeme kararları tahrif edilerek işin içine çekilme çabasına da göz yumulmasın. Birilerinin siyasi davalarla hükümeti zor durumda bırakmaya çalışması, darbe planlarıyla, seçimlerle başaramadığını bu tür kışkırtmalarla başarmaya çalışması yeni değil. Şu an CHP milletvekili olan dönemin Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'in, cemaatler davası üzerinden bunu denediği ileri sürülmüştü. Ergenekon soruşturmasının başlamasından sadece dört ay sonra Cihaner tarafından başlatılan cemaatler soruşturmasıyla Ergenekon soruşturmasının baltalanması amaçlandı. Bu girişim ters tepince şimdi Deniz Feneri davası üzerinden Ergenekon davası baltalanmaya çalışılıyor.

 09.09.2011: Sanıktan Mahkemeye lağımlı hakaret:

Birinci 'Ergenekon' davasının 196. duruşmasında söz alan tutuklu sanık Muzaffer Tekin, mahkeme heyetine ağır suçlama ve hakaretlerde bulundu. 'Bizleri lağımda bulunan delillerle içeride tutuyorsunuz. Lağımdan gelecek delillerden medet umuyorsunuz' diyen Tekin'e Mahkeme Başkanı tepki gösterdi. Bunun üzerine önce üslubunu düzelten Tekin'in hakaret etmeye devam etmesi ve bunun seyirciler tarafından alkışlanması üzerine duruşmaya ara verildi.

 10.09.2011: OdaTV iddianamesi kabul edildi: Ergenekon soruşturma ve davası itibarsızlaştırılmak istendi:

Kabul edilen iddianamede Oda TV, 'Ergenekon'un internet medyası' olarak nitelendiriliyor. Ergenekon'un güncel medya stratejisini ortaya koyan 'Ulusal Medya 2010' isimli dokümana göre; Oda TV, Halk TV, Ulusal TV, Avrasya TV, Kanal B ve Sözcü gibi yayın organları tarafından Ergenekon ve benzeri davaların aleyhine yayın yapılması, kamuoyunun Ergenekon'un çıkarları doğrultusunda yönlendirme amaçlı haberlerle şekillendirilmesi öngörülüyor. Örgütsel faaliyetler arasında sayılan Ahmet Şık'ın 'İMAMIN ORDUSU' isimli kitabının, Ergenekon soruşturma ve davasının itibarsızlaştırılması amacıyla hazırlandığı, bu kitabın sadece Şık tarafından oluşturulmadığı, Ergenekon talimatları doğrultusunda diğer şüphelilerle birlikte hazırlandığı iddianamede delilleriyle ortaya konuluyor.

 13.09.2011: Andıç davasının askeri mahkemede görülmesi istendi:

Andıç davasında söz alan sanıklar, kara propaganda amaçlı internet andıcı belgesinin asker kişiler tarafından askeri görevleri nedeniyle hazırlandığını, yargılamanın bu nedenle askeri mahkemede yapılması gerektiğini, Genelkurmay karargahında hazırlanmış olması nedeniyle de yargılamanın Ankara'da yapılması gerektiğini iddia etti. Savcı ise darbenin askeri bir suç olmadığını bu nedenle talebin reddedilmesini istedi. Mahkeme, sanıkların askeri mahkeme ve davaların ayrılması taleplerini reddetti.

 14.09.2011: Üçok'a ret: İşkence görev suçu değil:

Ergenekon ve Balyoz davalarında da sanık olan Askeri Hakim Albay Zeki Üçok'un, sorguladığı subaylara işkence uyguladığı konulu dava Askeri Yargıtay'da görülsün talebi reddedildi. İşkence yapmak suçundan yargılanan Hava Kuvvetleri eski Askeri Savcısı Albay Zeki Üçok'un avukatları, Üçok'un suçun işlendiği tarihte birinci sınıf askeri hakim olduğunu ve askeri hakimlerin Anayasa'ya göre Askeri Yargıtay'da yargılanması gerektiği yönünde itirazları oldu. Cumhuriyet Savcısı ise kamu çalışanlarının görevinin işkence yapmak olmadığını, işkence davalarına sivil mahkemelerini bakacağını, sadece görev suçlarında Askeri Yargıtay'ın yargılama yapabileceği yönünde görüş belirtti. Üçok'un talebi mahkeme tarafından reddedildi.

 14.09.2011: Cihaner'in vekilliği karanlık odada belirlendi:

Odatv iddianamesine giren yasal dinleme kayıtları, bazı Ergenekon sanıklarının milletvekili yapılarak yargıdan kurtarılmasının planlandığı iddialarını doğrular nitelikte. CHP’nin Ergenekon sanığı İlhan Cihaner’i Ergenekon baskısı ile milletvekili adayı yaptığı iddiaları kayıtlarla doğrulandı. 20.01.2011 tarihli ses kaydında, Soner Yalçın ile A.A. isimli bir şahıs arasında, Cihaner’in vekil yapılması için bir konuşma geçiyor. Ardından Odatv’de, 'Cihaner simgedir, vekil yapılmalıdır' şeklinde bir yayın yapılıyor. Bu yayından 4 saat 32 dakika sonra ise, daha önce vekil adayı yapılmayan Cihaner, Kılıçdaroğlu tarafından apar-topar Denizli 2. sırada aday gösteriliyor.

 16.09.2011: Temizöz'ün yalanı çıktı: Cizre'deymiş:

Diyarbakır'da görülen faili meçhuller davasında tutuklu sanık emekli albay Cemal Temizöz'ün ısrarla reddettiği Ramazan Elçi cinayeti tarihlerinde yurtdışında görevli olduğu iddiası, iki yıl sonra Genelkurmay'dan mahkemeye gelen cevapla yalanlandı. İddiasının önce Emniyet tarafından yalanlanması üzerine yurtdışında NATO görevinde olduğu ısrarını sürdüren ve bu görev için yurtdışına çıkışının emniyet kaynaklarında görünmemesinin normal olduğunu savunan Temizöz'ün yalanı bu kez Genelkurmayca ortaya çıkarıldı.

19.09.2011: Avcı ve Şener'in Dink yalanları:

Sabah yazarı Nazlı Ilıcak, Ergenekon-Odatv davası tutuklusu gazeteci Nedim Şener'in 'Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları' kitabındaki bazı çarpıtmaları tespit etmiş. Ilıcak'a göre, Nedim Şener'in Hanefi Avcı'nın yardımıyla kitabına koyduğu bu çarpıtmalardaki amaç, Dink cinayetindeki gerçek sorumluları ortaya çıkarmak değil, üzerlerine 'cemaatçi' yaftası yapıştırılan bazı polis müdürlerini kusurlu göstererek tasfiye etmeye çalışmak.

 27.09.2011: Genelkurmay ciddi iddiaları soruşturmamış:

İkinci Ergenekon davasının 136. duruşmasında bir gerçek ortaya çıktı. Tutuklu sanık İbrahim Şahin'in evinde ele geçirilen Alevi Bektaşi Federasyonu yöneticileri Ali Balkız ve Kazım Genç ile Ermeni Patriği Mesrob Mutafyan'a yapılması planlanan suikast planlarının sorgulandığı duruşmada, tedhiş planında geçen ciddi suikast iddialarının 2009 yılında Genelkurmay Başkanlığı'na sorulduğu, gelen cevabi yazıda bu konunun asılsız olduğu ve ismi geçen asker şahıslarla Fatma Cengiz hakkında herhangi bir yasal takibat yapılmadığı açıklandı.

28.09.2011: Karanlık Oda'nın virüs iddiası çöktü:

Ergenekon terör örgütü bağlantılı OdaTV davasının sanıklarının bilgisayarlarında bulunan örgütsel dokümanlarla ilgili yaptıkları 'virüs getirdi' savunması çöktü. İddianamenin en önemli delilleri arasında yer alan 'Ulusal Medya 2010' belgesinin sadece Oda TV'de değil, davanın sanıklarından Müyesser Uğur ve Barış Pehlivan'a ait 3 farklı bilgisayarda, 6 ayrı dosyada bulunduğu tespit edildi. Sanıkların savunduğu, 'virüs getirdi' tezini dayandırdıkları teknik raporun yazarı da, raporun sanıkların teziyle bir ilgisinin olmadığını açıkladı. Ergenekon sanıklarından Soner Yalçın'ın avukatı Feza Yalçın'ın başvurusu üzerine hazırlanan raporun yazarı Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Ufuk Çağlayan, "Onlara, 'böyle rapor olmaz' dedim. Ancak yazdığımız raporları kendi internet sitelerine filan koymuşlar. O amaç için yazılmamıştı." diyor. Oda TV avukatının talebi üzerine Prof. Dr. Ufuk Çağlayan tarafından hazırlanan rapor, dava süresince sanıkların 'hard disk'teki belgeleri virüs getirdi' gerekçelerine temel olmuştu.

 30.09.2011: Balyoz haberlerine açılan dava beraatle sonuçlandı:

Zaman gazetesinde Balyoz soruşturmasıyla ilgili yayınlanan 2 haber analiz nedeniyle haklarında 'Hakimleri terör örgütlerine hedef gösterme' iddiasıyla dava açılan Zaman gazetesi yargı muhabirleri Hanım Büşra Erdal ve Metin Arslan ile Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Hayri Beşer beraat etti. 2.04.2010 tarihli ve Büşra Erdal imzasıyla Zaman Gazetesi'nin birinci sayfasında yayınlanan "HSYK krizi atananlar devrede, Balyoz örtbas ediliyor" başlıklı haber-analiz ve 3.04.2010 tarihli ve Metin Arslan imzalı "Toplu tahliyelerin temeli 'korsan' kararname ile atıldı" başlıklı haber-analizler dava konusu yapılmıştı. Haberlerde Ergenekon ve Balyoz şüphelilerini tahliye kararları eleştirilen hakimler Yılmaz Alp ve Tuncay Aslan'ın şikayeti üzerine özel yetkili savcı Hakan Karaali tarafından Terörle Mücadele Kanunu'nun 6'ıncı maddesine göre "kişileri terör örgütlerine hedef göstermek" suçundan iddianame hazırlanmıştı.

01.10.2011: Odatv'den sanık kurtarma planı:

Odatv davasının ek klasörlerinde yer alan bir belge, Balyoz ve Ergenekon davalarının nasıl karartılarak manipüle edileceğine dair notlar içeriyor. Belgede, operasyonlarda delillerin polisten ve savcılardan nasıl gizleneceği ve karartılacağına dair tavsiyeler yer alıyor. Belge, Balyoz sanıklarının avukatlığını yapan Şule Erol adına hazırlanmış.

05.10.2011: Odatv medyası davayı çarpıtıyor:

İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 22.11.2011'de yargılanmasına başlanacak olan Oda TV davası, yeni bir tartışmayla gündemde. İddianamede asıl suçlama olan 'Ergenekon terör örgütü' faaliyetlerine ilişkin iddialar görmezden gelinerek, dava dosyasındaki telefon konuşmaları tartışma konusu yapılıyor. Konu özünden uzaklaştırılıyor, çarpıtılıyor.

 06.10.2011: Balyoz'da yıkıcı muhalefet:

Balyoz sanıklarının tutukluluğuna muhalefet şerhi yazan ve sürpriz şekilde emekli olan mahkeme Başkanı Hakim Akçay, sanıkları savunurken, reddedilen planı da kayda geçirdi: 'Darbe fiilleri yok, sadece darbe toplantısı yapıp liste hazırladılar..' Kendilerine yakın gördükleri Hakim Akçay'ın emekli olmasıyla şok olan Balyoz sanıkları, onun muhalefet şerhi ile de adeta yıkıldı. Çünkü sanıklar Akçay'ın o şerhteki suçlamalarını da kabul etmiyor.

 10.10.2011: Balyoz sanığı 23 amiral, Aydınlık gazetesinin kışkırtma amaçlı haberini yalanladı:

Balyoz davası kapsamında yargılanan 23 Amiral, Aydınlık gazetesinde çıkan 'İşte tutuklu Amirallerin mektubu' üst başlığı ve 'Deniz Kuvvetleri Komutanı'na' başlığıyla verilen haberi yalanladı. Emekli Orgeneral Çetin Doğan ile emekli Albay Dursun Çiçek'in avukatlarından Hüseyin Ersöz tarafından yapılan yazılı açıklamada tutuklu Amiraller, habere konu edilen ve kendilerine ait olduğu iddia edilen mektup ile bir ilgilerinin bulunmadığını iddia etti. Amirallerin açıklamasında, "Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Murat Bilgel'e, sözkonusu haberden duyduğumuz üzüntüyü belirten bir mektup gönderilmiş." denildi.

 11.10.2011: İlginç ifade Balyoz'a ışık tutacak:

Balyoz davasında savunma yapan tutuksuz sanık Embiya Şen bazı açıklamaları nedeniyle diğer sanık yakınları tarafından akarete uğradı. Savunmasında, seçimlerde AK Partiye oy verdiğini söyleyen Şen'e sanık yakınları hakaret etti. Bu sataşmaların duruşma arasında da sürdüğünü iddia eden Embiya Şen, Çetin Doğan'ın eşini ve bazı sanık yakınlarını mahkemeye şikayet etti. Şen, şikayetinin sonunda çok ilginç bir cümle kullandı: 'Kimse kusura bakmasın. Bu tahammülsüzlüğü anlamak güç. Aylardır burada bir oluşum iddiası yargılanıyor. Bu tahammülsüzlük, bu iddialara bir nebze ışık tutacaktır.'

 15.10.2011: Levent Ersöz'e ikinci suikast şüphesi:

Ergenekon davasının tutuklu sanığı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'e dün ikinci bir suikast girişimi daha yapıldığı iddia edildi. Daha önce Çapa Hastanesi'nde silahlı saldırıdan kurtulan Ersöz'ün yaklaşık iki aydır yattığı Silivri Devlet Hastanesi'nin yoğun bakım servisinde, gardiyan kıyafetli bir kişi, jandarma tarafından yakalandı. Şahsın üzerinden kimlik çıkmayınca jandarmalar durumu polise haber verdi. Şahsı gözaltına alan polisin yaptığı incelemede şüphelinin ne Silivri'de ne de herhangi bir cezaevinde çalıştığı ortaya çıktı.

17.10.2011: Sanıklardan kurnazlık: Andıç davasının başlamasına yaptığı suç duyurusuyla yol açan Başbakan andıç emrini vermekle suçlandı:

İnternet Andıcı davasının bugünkü duruşmasında ilginç bir gelişme yaşandı. Milli Güvenlik Kurulu sekreterliğince mahkemeye gönderilen 2006 tarihli bir evraka göre andıç siteleri kurulması talimatının altında Başbakan Erdoğan'ın imzası var. Sanıklar da bu belgeye dayanarak, diğer bir deyişle de Milli Güvenlik Kurulu'nun tavsiyeleri doğrultusunda Başbakan Erdoğan'ın aldığı bir karara dayanarak andıç sitelerinin kurulduğunu, dolayısıyla da davanın düşmesi gerektiğini iddia ettiler. Ancak bu belgenin davaya da konu olan yasadışı internet siteleri kurulması için değil, tersine yasal yollarla propaganda yapılmasını amaçlayan bir direktif olduğu ve sanıkların iddia ettiği gibi dava konusu internet andıcına yasal zemin sağlamayacağı iddia ediliyor. Buna delil olarak da bizzat Başbakan Erdoğan'ın internet andıçlarına itiraz etmesi ve suç duyurusu yaparak soruşturmanın başlatılmasına neden olması gösteriliyor. İki gün sonra olayla  ilgili bir açıklama yapan Başbakan Erdoğan a iddiayı bizzat yalanladı: "Başbakan olarak hakkımda çıkarılan internet andıcı yalanını yargı açıkladı. Hiçbir zaman o imza olmadı. O imza bölücü terörle mücadele için atılmış bir imza."

 20.10.2011: Hakimden Genelkurmaya imha tepkisi:

'Islak imza ve internet andıcı' davasının son duruşmasına Hakim Hüsnü Çalmuk'un sözleri damga vurdu. Çalmuk, Genelkurmay tarafından silinerek imha edilen imzalı belgeyle ilgili, '80'e yakın hard disk silinmiş. Genelkurmay, bize 'Talimat verin, araştıralım' diyor. Şimdi talimat versek neyi bulacaklar.' ifadelerini kullandı.

28.10.2011: CHP'nin Odatv ve Ergenekon davasını tek taraflı sahiplenmesi tepki görüyor:

CHP'nin Odatv ve Ergenekon davalarına olan ilgisini anlayamadığını ifade eden Ahmet Kekeç, Kılıçdaroğlu ve CHP'lilere davalar ile ilgili çarpıcı sorular yöneltti.

 31.10.2011: Balyoz, Ergenekon ve Odatv'den Arınç referanslı tahliye talebi:

 Deniz Feneri soruşturması ve Hizbullah davasındaki tahliye kararlarını örnek gösteren Balyoz, Odatv ve Poyrazköy davalarının 14 sanığı, tahliye talebinde bulundu. Dilekçede, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın ifadelerine de yer verildi. Balyoz sanıklarına tahliye istedi diye Genelkurmay eski Başkanı Işık Koşaner yargı muhtırası vermekle suçlanmış, kamuoyundan büyük tepki almıştı. Bu davalarda hakimlere baskı yapılmasına ve yargıya karışılmasına karşı olduğu bilinen Bülent Arınç'ın geçtiğimiz günlerde Balyoz ve Ergenekon sanıklarına tahliye için hakimlere baskı yapması kamuoyunda şaşkınlıkla karşılanmıştı. Arınç'ın yargıya müdahale şeklinde algılanabilecek sözleri kamuoyunda büyük bir tartışma başlattı. Ergenekon, Balyoz ve KCK sanığı tutuklu milletvekillerinin tahliye edilmemesini eleştiren, millet iradesinin tecelli etmesinin engellendiğini ileri süren Arınç'a yönelik kamuoyu tepkisi giderek artıyor. Başbakan Erdoğan'ın hem seçimlerden önce hem de seçimlerden sonra Silivri'den Meclis'e tünel kazdırılmasına müsaade etmeyeceğine ilişkin sözleri ise hala hafızalarda. Başbakan Erdoğan seçimlerden önce CHP, MHP ve BDP'nin tutuklu sanıkları aday göstermesini eleştirmiş, bunun milli irade ile ilişkisi yok demişti.

 31.10.2011: Avukatların mahkemeye zorluk çıkarma özgürlüğü reddedildi:

 Birinci 'Ergenekon' davasının 197. duruşmasında, tutuklu sanıklardan İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek'in avukatı Hasan Basri Özbey'in 16 celse duruşmalardan men edilmesini ve taleplerin 15 dakikayla sınırlandırılmasına karşı çıkan bazı sanık avukatları duruşma salonunda zorluk çıkaranların salondan çıkarılması uygulamasını düzenleyen yasaya avukatların dahil olmadığını iddia etti ve kararın değiştirilmesini istediler. Mahkeme heyeti, avukatların duruşmada zorluk çıkarma ve davayı engelleme özgürlüğü olduğuna dair sanık avukatlarının talebini görüşerek reddetti. Durumu protesto eden 11 avukat duruşma salonunu terk etti.

 11.11.2011: Yargıtay'ın Tekin skandalı büyüyor:

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin’i cezaevine göndereceği ve ömür boyu siyaset yasağı getireceği öne sürülen belgelerin Yargıtay'dan çalındığı ortaya çıkmıştı. Soruşturmayı yürüten savcılık kamera kayıtlarının da tutulmadığını ortaya çıkardı. Danıştay saldırısındaki kamera skandalını hatırlatan bu durum, CHP'li Tekin'in göstere göstere beraate götürüldüğü iddialarını da doğruluyor. Çalınan belgeler 2 yıldır davanın durmasına neden oldu. Bu durumdan yararlanan Tekin 2011 seçimlerinde CHP'den milletvekili seçildi. Ergenekon sanığı Cihaner'i kurtarmak için kurye ile Erzurum'dan belge getirtecek kadar hızlanabilen Yargıtay'ın, Tekin'in hapis cezasını onamamak için 2 yıldır oyalanması ve milletvekili seçilmesine göz yumması yüksek yargıdaki CHP etkinliğini açık şekilde ispatlıyor.

 18.11.2011: Andıç şüphelisi tümgeneral Rusya'ya kaçtı!:

İnternet Andıcı davasından hakkında yakalama kararı olan Tümgeneral Mustafa Bakıcı'nın Kuzey Irak üzerinden Rusya'ya kaçtığı belirlendi. Bir diğer gelişme de vekaletle başvuran Bakıcı'nın emekli olması oldu. Ailesi oldukça zengin olan Bakıcı'nın kaçmadan önce hesaplarını boşalttığı ve yanına yüklü miktarda para aldığı belirlendi. Firar olayı yakalama kararının yerine getirilmemesi ihmalini de gündeme getirdi. Hakkında yakalama kararı bulunan Bakıcı'nın göreve başladığında askeri yetkililerce yakalanıp teslim edilmemesi, kendisine izin verilmesi ve emeklilik dilekçesinin kabul edilip hemen işleme konulmasının ayrı ayrı suç oluşturduğu ve işlemleri gerçekleştirenlerin yargılanmasının gerektiği belirtiliyor. Bu kaçış, Ergenekon karşıtlarınca dile getirilen muvazzaf generallerin ve diğer saygın kişilerin delil karartma ve kaçma ihtimallerinin olmadığı iddialarını bir kez daha yalanlamış oldu. Daha önce de, milletvekili Turan Çömez, eski İstanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan ile emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, Ergenekon operasyonlarından kaçarak yurtdışına firar etmişlerdi. Diğer taraftan Bakıcı'nın kaçışı, Ergenekon örgütünün çökmediğini, varlığını dipdiri sürdürdüğünü de gösteriyor.

 21.11.2011: Odatv'den Haberal usulü reddihakim:

Odatv Davası’nın tutuklu sanıkları Soner Yalçın ve Barış Terkoğlu’nun da bulunduğu bazı sanıkların avukatları yarın görülmeye başlanacak dava öncesinde üye hakim Resul Çakır’ın tarafsızlığını yitirdiği gerekçesiyle reddi hakim talebinde bulundu. Odatv sanıkları taleplerine gerekçe olarak, geçtiğimiz yıllarda bir geleneksel ramazan iftarında çekilen yemek resminde hakim Resul'ün de bulunmasını gösterdi. Oysa o fotoğrafta sadece Çakır değil çok sayıda hakim ve savcı da yer alıyordu. İşin ilginç tarafı fotoğrafı haber yapan da Odatv idi. Yani hem hakimleri haber yapıp onları karalıyorlar, hem de kendi davalarına bakmamalarını istiyorlar. Bu durum, Ergenekon tutuklusu Mehmet Haberal'ın icat ettiği yönteme benziyor.

 22.11.2011: Odatv davası reddihakim talebi ile başladı:

Ergenekon soruşturması kapsamında açılan Odatv davasında ilk duruşma reddi hakim talebi nedeniyle 1 ay sonraya, 26 Aralık'a ertelendi. Sanıklar, bir taraftan davanın uzamasıyla mağdur olduklarından şikayet ederken diğer taraftan dava daha başlar başlamaz reddihakim talebinde bulunarak davayı yavaşlatması bir çelişki olarak değerlendiriliyor.

 28.11.2011: Dava uzuyor diyen sanıkları diğer sanık eleştirdi:

Ergenekon davasının mahkeme tarafından yavaş yürütüldüğüne yönelik sanıkların tepkilerine bir başka sanıktan itiraz geldi. İkinci Ergenekon davasında tutuksuz yargılanan Fatma Sibel Yüksek, Odatv davasının başlar başlamaz reddi hakimle ertelenmesini eleştirerek, Ergenekon davalarında sanıklar ve avukatlarının kendilerini savunma yapmanın şehvetine kaptırdıklarını belirtti. 'Avukat Kemal Kerinçsiz ve İstanbul Üniversitesi eski rektörü Kemal Alemdaroğlu’nun savunmaları tarihe geçecek hacimdedir' diyerek başka örnekler de veren sanık Yüksek, sanık ve avukatlarına ağır eleştiriler getirdi.

 28.11.2011: Deliller sahte diyen sanıklara bir darbe de sanıktan:

Balyoz davasında sanıklar CD’lerdeki fişleme listelerindeki zaman çelişkisinden bahsettiler ve belgeler sahte dediler. 2003 yılında planlanan Balyoz darbe planında sonraki yıllara ait bilgiler bulunmasını örnek gösteren sanıklar, delillerin kurgulandığını, sahte delillerle kendilerinin yargılandığını, balyoz davasının da çöktüğünü iddia ettiler ve bu konuda adeta bir fırtına kopardılar. Ancak Gölcük Donanma komutanlığında ele geçirilen çuvallarca belge bu iddiaları çürüttü. Buna bile bir kulp bulmaya çalışan ve delil değerini küçümseyen sanıklara bir darbe de sanık albaydan geldi. 3'ncü Balyoz davası sanığı Albay Kubilay Aktaş Balyoz kapsamındaki fişleme belgelerinin her üç ayda bir düzenlenerek, merkeze gönderildiğini açıkladı.

29.11.2011: Balyoz davasında flash bellek tartışması:

Balyoz davasının dünkü duruşmasında Hakan Büyük'ün evinde ele geçirilen flash bellekle ilgili tartışma yaşandı. Hazırlattıkları bilirkişi raporunu mahkemeye sunan Büyük’ün avukatları Hüseyin Ersöz ve Celal Ülgen, dijital verilere elle müdahalede bulunulmuş olduğu sonucuna ulaşıldığını vurgulayarak Büyük'ün tahliye edilmesini talep etti. Oysa avukatların sunduğu bilirkişi raporu ciddiye alınmayacak şekilde bilimsellikten uzak. Akit gazetesi yazarı Avukat Ali İhsan Karahasanoğlu, mahkemeye sunduğu bilirkişi raporunu hukuki ve bilimsel açıdan eleştiriyor. Karahasanoğlu, mahkemece hukuken dikkate alınması mümkün olmayan tartışmalı bu raporu öne çıkaran çevrelerin gürültü kopararak bazı gerçekleri örtmeye çalışmalarına ise tepki gösteriyor. Karahasanoğlu, Balyoz'da ele geçen tüm çarpıcı delilleri, balyoz toplantılarının ve balyozu itiraf eden askeri savcıların ses kayıtlarını, hatta Gölcük'te Donanma zeminine gizlenmiş bulunan çuvallarca belgeyi dahi görmemezlikten gelen bu çevrelerin, tartışmalı bir bilirkişi raporunu ve bir flash belleği öne çıkararak kafa karışıklığı oluşturmaya çalıştığını belirtiyor.

 03.12.2011: CHP'nin tutuklu milletvekilleri takıntısı tepki çekiyor:

 CHP'nin Ergenekon davasında tutuklu yargılanan bazı CHP'li milletvekillerini tahliye ettirme ve dokunulmazlık gerekçesiyle yargılama dışına çıkarma çabalarında ısrar etmesine, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'dan sert tepki geldi: “CHP'nin gündeme getirdiği konu varsa yoksa Silivri. Silivri'dekilerin derdi tutmuş bunları, varsa yoksa oradaki vekiller, varsa yoksa orası. Bir genel başkanları gidiyor, bir vekiller gidiyor, bir başka insanlar gidiyor. Bütün gece ve gündüzlerini Silivri kaplamış, Ergenekon kaplamış. Be kardeşim ben soruyorum. Yerköy'de, Yozgat'ta, Sivas'ta niye yoksun, başka yerlerde niye yoksun? Onların derdi yok mu? Onların sıkıntısı yok mu? Sadece Silivri'de olanların mı derdi var? Bu ülkede tutuklu olanlar sadece Silivri'de olanlar mı? Kader mahkumları sadece Silivri'de yatanlardan mı ibaret? Onlar, tutuklu deyince sadece Silivri'de olanları görüyorlar, mahkum deyince sadece kendisi gibi düşünenleri görüyorlar. Halbuki bu ülkede başka tutuklularda, başka sıkıntı içerisinde olan kesimler de var, onları gözleri görmüyor. Varsa Silivri, yoksa Silivri, ben anlamakta zorlanıyorum. Bir izah etseler, bu kadar ilgi ve alakalarının nedenini Türk milleti de anlasa biz de anlasak memnun oluruz.”

07.12.2011: Ergenekon medyasından Ergenekon soruşturmasını baltalamak amaçlı karanlık mail tuzağı:

Ergenekon terör örgütü soruşturması kapsamında dün düzenlenen operasyonlarda Aydınlık Gazetesi sahibi Mehmet Sabuncu ile birlikte iki emekli askerî personel gözaltına alındı. Sabuncu'nun dairesinde yapılan aramalarda Başbakan Erdoğan, soruşturma savcısı Cihan Kansız ve Taraf Gazetesi yazarı Yasemin Çongar adına alınmış sahte mail adresleri bulunduğu ileri sürüldü. Şüpheliler, söz konusu adreslerden attıkları maillerle Ergenekon sürecini manipüle etmekle suçlanıyor. Başbakan Erdoğan adına brte@akparti.org.tr, Cihan Kansız adına ckansiz@hotmail.com ve Yasemin Çongar adına yasemin_congar@taraf.com.tr şeklinde mail adresleri oluşturulduğu belirtiliyor. Bu adreslerden atılan maillerle, Ergenekon terör örgütüne yönelik operasyonların AK Parti'nin muhaliflerini sindirmek üzere yaptığı izlenimini vermeyi amaçladıkları iddia ediliyor. Aydınlık gazetesi, Ulusal Kanal ve İşçi Partisi Ankara bürosuna yönelik 19.08.2011 tarihinde de operasyonlar yapılmış, gözaltı ve tutuklamaların yaşandığı operasyonlarda çok önemli belgelerin ele geçirildiği ileri sürülmüştü. Dünkü operasyonlara bu belgelerin neden olduğu belirtiliyor.


11 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***