Çözüm Sürecinin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çözüm Sürecinin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Mart 2015 Pazartesi

Çözüm Sürecinin 1993’ten Alması Gereken Dersler





Çözüm Sürecinin 1993’ten Alması Gereken Dersler,



Yazar: Cesur Korkak
 05 Mayıs 2013


Tarih tekerrürden ibarettir der bir kaide. Bir kuralsa tarihten ders alınması gerektiğidir. Bugün gerçekleştirilen barış sürecinde de tarihin tekerrür etmemesi için, gereken dersler alınmalıdır. 
1993 yılında denenmiş çözüm süreci ve barış

1993 yılında denenmiş çözüm süreci

Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne miras kalan problemler, ‘Misak-i Milli ve Musul’ meselesi, cumhuriyetin ilk dönemlerinde Kürtlere karşı geliştirilen politikalar, her ne kadar İslamcı bir isyan da olsa Kürt meselesiyle birlikte anılan Şeyh Said İsyanı, Dersim isyanı, darbeci zihniyetin Kürtlere karşı tutumları, PKK’nın ve siyasi uzantısı gibi gözüken son aldığı ad itibariyle adı Barış ve Demokrasi Partisi olan siyasi grubun ortaya çıkışı, doğuda yapıldığı söylenen faili meçhul cinayetler. Yani konu çok boyutlu ve derin. Bugün yaşanılanları daha iyi anlamamız için hepsini ayrı ayrı araştırmamız gerekmekte.
Bu yazıda ise daha yakın tarihte 1993 ’te denenmiş olan çözüm sürecinden ve o süreçten bugün almamız gereken derslerden bahsetmek istiyorum. Çünkü sürecin işleyişi bugüne çok benziyor. Biraz araştıran ya da yaşı müsait olanlar şimdi yaşananların çok benzerinin 1993 ’te de gerçekleştiğini görecektir.

Peki neydi o zaman problemin çözülememesinin nedeni?

Apo tek taraflı ateşkes ilan ediyor. Bazı şartlar ileri sürüyordu. Önce kısa süreliğine verilen ateşkes sonra süresiz olarak uzatılıyordu. Bu jestlere karşılık o zaman ki hükümeti oluşturan Başbakan Süleyman Demirel ve Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ile Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL görünürdeki şekliyle bu barışın sağlanması için ellerinden geleni yapıyordu. PKK’lı teröristlerden silahlı çatışmaya katılmayanlarını affedecek kanuni düzenleme, olağanüstü hal bölgesi valiliğinin kaldırılması gibi sözler veriliyordu. Devletin en üstü olan Cumhurbaşkanı ve Başbakan birlikte doğu illerine geziye gidiyor ve halka vaatlerde bulunuyordu. Başbakan Süleyman Demirel Kürt kimliğini tanıyacağız diyordu. Kansız, barış içinde bir nevroz bile kutlanmıştı o dönemde. Ne kadar da bugüne benziyor değil mi? Sonu benzemesin!
Nisan 1993 ’te 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölmesi/öldürülmesi sonra Mayıs 1993 ’te 33 silahsız askerin Bingöl’de şehit edilmesi. Bir anda her şey tepetaklak oldu. Ağızlar susup silahlar konuşmaya yeniden başladı. Yeniden her yıl binlerce insanın hayatını kaybettiği çatışmalara devam edildi.
Turgut Özal’ın ölümü hala araştırılıyor. Kesin bir sonuç yok. 33 askerin şehit edilmesi emrini kimlere hizmet eden, kimler verdi? Bunun cevabı da henüz net değil. Yapılan katliamın Ergenekon’la bir ilişkisinin olup olmadığı da araştırılanlardan. Olayda daha pek çok soru var. Sivil durumda olan askerler neden korumasız sevk edilmişti? Olayın faili olarak gözüken o zamanların PKK liderlerinden ve şu an tutuklu olan Şemdin Sakık var. Şemdin Sakık kendisinin orada olmadığını iddia ediyor. Katliamdan gazi olarak kurtulan askerlerden Osman Partal’ sa Şemdin Sakık’ ın da orada olduğunu söylüyor.

Sonuçta tamamen aydınlanmayan iki vaka

1. Turgut Özal öldü mü / öldürüldü mü? Öldürüldü ise kimler ve neden yaptı?
2. Barış süreci devam ederken 33 askerin şehit edildiği Bingöl katliamı kimlerin emriyle ve hangi amaçlarla yapıldı?
Bugün çözüm süreci devam ettirilirken Allah korusun yine aynı senaryoların yaşanmaması için tarihten ders alınmalı ve kesinlikle provokatif eylemlerin olabileceği unutulmamalıdır. Kesinlikle askeri olarak da hükümet olarak da her şey bitmeden gevşeme olmamalı, PKK ile çatışmalar devam ediyormuş gibi tedbirlere devam edilmelidir. Halkın ise provokatif eylemlere karşı dikkatli olması ve bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
1993 ’te Cumhurbaşkanı ANAP’tan, Başbakan DYP’den Başbakan Yardımcısı ise SHP’dendi. Bu da PKK terör örgütü karşısında politika geliştirirken bir yandan da yanındakilere dikkatle bakmayı gerektiriyordu. Şu an ki hükümet belki birçok yönüyle eleştirilebilir ama şu gerçek ki o yıllardaki hükümetlerden çok farklı. Öncelikle eli daha güçlü. % 50’lik bir oy desteği ile tek başına iktidara gelmiş bir parti. Cumhurbaşkanı da Başbakan da aynı siyasi gruptan olan, bu nedenle de aralarında siyasi hesaplaşma olmayan iki lider. Evet süreç oldukça hassas. Ancak bu hassas süreci yürütebilecek güç bu hükümetin yanında var.  Çözüm sürecinin sonunda geçmişte yaşanan hüsranların yaşanmaması ve bu kez barışın inşa edilebilmesi ümidiyle…
Yararlanılan Kaynak: 
Arşivci-Kürt Meselesi Belgeseli
.

19 Şubat 2015 Perşembe

KCK’nın Son Açıklaması Sonrasında Çözüm Sürecinin Neresindeyiz?




 KCK’nın Son Açıklaması Sonrasında Çözüm Sürecinin Neresindeyiz? 



21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü                            
Terörizm ve Terörizmle Mücadele
17 Şubat 2015 Salı
Merve Önenli Güven tarafından yazıldı.


Çözüm süreci adı altında PKK terörünün sonlandırılması amacıyla başlatıldığı söylenen ve halen kör topal devam ettirilmeye çalışılan bir dönemin 
içerisindeyiz. 2006’dan itibaren en somut olarak tanık olunan hususların, seçimler öncesinde “sorunun çözüme kavuşmak üzere olduğu, son adımın kaldığı, PKK’nın silahlarıyla birlikte sınır dışına çekildiği” çerçevesinde şekillendiği görülmüştür. Ancak ontolojik durumun, bu söylemlerden çok farklı olduğuna da 
ayrıca tanık olunmuştur. PKK’nın sürecin kendisine tanıdığı imkan-kabiliyetlerin sıcak çatışmaya girmeyi rasyonel kılmamasından kaynaklanan sözde eylemsizliği, sürecin sağlıklı veya çözüm odaklı yürütüldüğünü gösteren bir kriter değildir. Ne kadar bu durum siyasiler tarafından “analar ağlamıyor” gibi mesnetsiz söylemlerle süslenip püslense de artık yüzler makyaj tutmaz hale gelmiştir.

Sürecin gerçekte nasıl bir seyir izlediğini anlamak için zihni sinir analizlere ihtiyaç bulunmamaktadır. Sürecin taraflarının açıklamalarının satır araları bile 
denemeyecek düzeyde satır başlarına yansıyan mesajlar, zaten gidişatın nasıl olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Şubat 2015 itibarıyla HDP kanadından çözüm 
sürecine ilişkin yapılan açıklamalar önemli göstergeler içermektedir. Yapılan açıklamalarda ortaya çıkan birinci husus, HDP kanadının sürekli AKP Hükümeti 
tarafından bir adım atılmasının yönündeki beklentisini dile pelesenk etmesidir. 

Bu talep, AKP Hükümeti’nin, müzakere olarak adlandırılan ancak müzakere koşullarına hiç bir bağlamda uymayan, süreç dahilinde konuşulan ya da pazarlık 
yapılan hususların gizli tutulması yönündeki hassasiyetine ve ısrarına dair sinyaller de vermektedir.

Buradan anlaşılan AKP Hükümeti’nin yapılması konusunda taahhüt ettiği bazı hususların olduğu ve HDP kanadının da ısrarla bunun hayata geçirilmesini 
beklediği yönündedir. Ancak üstüne pazarlık yapılan konu belli ki seçim öncesinde halktan tepki alabilecek ve bu tepkinin olası oy kayıplarına yol 
açabilecek nitelikte olmasından ötürü de AKP Hükümeti tarafından yapılacağı söylenen ancak yapılmasından şimdilik sarfı nazar edilen bir durumun olduğunu 
göstermektedir.

Müzakerelerde taraflar ortak bir noktada buluşmak suretiyle kırmızı çizgilerini belirleyerek sorunun çözümüne iki tarafın da kazançlı olabileceği şekilde bir 
çözüm arayışında olurlar. Ancak mevcut durumda terörün sonlandırılmasının nihai amaç olarak ortak bir şekilde kararlaştırılmadığı anlaşılmaktadır. PKK 
silahlarını bırakmasını kendisinin ortadan kaldırılması şeklinde algılamaktadır ve geliştirdiği grup kimliği çerçevesindeki kimlik bilinci de kendisini yaratan 
lideri Abdullah Öcalan’ı tanımaz noktaya getirmiştir. PKK tarafından yapılan son açıklamalar bağlamında, gerçekleştirilen son İmralı ziyareti sonrasında, 
Abdullah Öcalan’ın taleplerinin ve söylemlerinin, PKK kanadından çok da karşılık bulmadığı görülmektedir.Teknik anlamda müzakere olarak isimlendirilemeyecek bu sürecin, PKK tarafından Öcalan’ın özgür kalma güdüsü ve gayesi çerçevesinde hareket ettiği izlenimine neden olduğu değerlendirilmektedir. Bu durum aynı zamanda AKP Hükümeti tarafından sürecin olumlu yönde seyrettiği şeklinde yaratılmaya çalışılan havanın da günlük güneşlik olmadığını göstermektedir. Hatta sürecin temel zeminin ne kadar kırılgan olduğunu ortaya çıkarmaktadır.

Halihazırda sürecin sıkıntılı durumunu daha da somut bir şekilde gözler önüne seren diğer bir husus da iç güvenlik paketidir. Bu paket, HDP’li yetkililer 
tarafından müzakere sürecini dinamitleyecek kadar tehlikeli olarak tanımlanmaktadır. Bugüne kadar geçen süre zarfında  bir çok dinamik, HDP ve PKK tarafından müzakere sürecinin önünde engel olarak öne sürülmüştür. Şimdi de iç güvenlik paketi aynı rolü üstlenmiş durumdadır. Ayrıca, güvenlik paketinin çözüm sürecinin önünde büyük bir engel olarak görülmesi HDP tarafından, zaten olumlu yönde devam ettiği kuşkulu sürecin, nasıl devam edeceği noktasında önemli bir sorunu da ortaya çıkarmaktadır. Sürecin en kalıcı unsurlarından bir tanesi de sürekli olarak HDP ve PKK tarafından bitirileceği yönünde imalarda bulunulan müzakerenin,  sağlıksız işleyişini  önüne sermektedir. Hal böyleyken, müzakerelere geçiş aşamasının nasıl gerçekleşeceği sorusu akıllara gelmektedir.

Ayrıca dikkatlerden kaçamayacak kadar çelişkili olan diğer bir husus da bir taraf (AKP) müzakerelerin olumlu yönde seyrettiğini açıklarken, diğer tarafın 
(HDP) müzakereye geçiş aşamasında olunduğunu ifade etmesidir. Bu durum, tarafların karşılıklı yürüttükleri bu süreçte durumu ne kadar farklı noktalarda 
algıladıklarını veya kamuoyunun nasıl algılamasını istediklerini gözler önüne sermektedir. Kullanımı şu günlerde sıkıntılı olan paralel kelimesi, tarafların 
ortak noktadan ziyade hiçbir noktada buluşmadan birbirine paralel şekilde ayrı hatlarda frekans ayarlarıyla oynadıklarını göstermektedir.

Çözüm süreci tekniklerinden olan müzakere yönteminin en önemli özelliklerinden birisi de belli bir süre zarfı planlaması dahilinde, adım adım müzakerenin 
işletilmesidir. Bu çerçevede PKK’nın, süreçte sınır olmadığı yönündeki söylemleri, bu sürece PKK’nın çok da taraf olmadığını, diğer bir deyişle istekli olmadığını göstermektedir. Süreç içerisinde PKK, güvenlik birimlerinin geri duruşundan imkan ve kabiliyetlerini geliştirme ve alan hakimiyetini kazanma noktasında yararlanmış ve bu ortamın yarattığı koşulları kendi lehine çevirerek bu oyunun kazanını olabilecek bir noktaya gelmiştir.

AKP’nin seçim kazanma güdüsü ile Abdullah Öcalan’ın özgür kalabilme gayesi, bir müzakere sürecinin işletilmesi noktasında, iki tarafın ortak zemini bulsada bu süreçten etkilenecek diğer taraflar için ortak zemini yaratamayacak kadar egoist bir çıkar ilişkisinin söz konusu olduğu, gerçekleri görmek isteyenlerin yüzüne bir kez daha vurmuştur. Görüşmelerde öne çıkan en önemli pazarlık konularından bir tanesi olan Öcalan’ın serbest bırakılmasına kadar dillendirilen, Öcalan’ın koşullarının, son açıklamaları ve duruşu bağlamında, artık PKK tarafından çokta öncelikli mesele olarak adlandırılmadığı anlaşılmaktadır. Bu çerçevede, Öcalan’ın yerleşim yerlerinde eylem yapılmaması yönündeki telkinlerine rağmen, PKK’nın gençlik kolu YDGH’nin, bulundukları bölgenin otoritesi şeklinde lanse ederek askeri düzende geceleri ansızın baskınlarla cezalandırmalar yapması, aslında PKK’nın hangi noktada olduğunu açıkça ortaya çıkarmaktadır.   

Süreç dahilinde net bir şekilde anlaşılan diğer bir husus da PKK ve HDP içerisinde bu sürecin, kabul edilse de edilmese de bir bölünmeye yol açtığıdır. 
Bir kesimin Öcalan ile duygusal bağını koparamazken, diğer kesim (Cemil Bayık ve ekibi) dışardayken bambaşka bir profil sergileyen Öcalan’ın hareket tarzını 
rasyonel bulmamakta ve kendi varlıklarına karşı, Öcalan’ın özgürlüğünün pazarlık edilmesini kabul etmemektedir.

Bu yazı hazırlanırken KCK tarafından yapılan açıklama da yukarıda analizi yapılan hususların sonuç kısmını oluşturacak şekilde gerçekleşmiştir. Bu 
çerçevede KCK bugün (17.02.2015) yaptığı açıklamada; “Bizim için sürecin 15 Şubat’la birlikte son derece tehlikeli, kritik ve bitme noktasında olduğunu 
belirtmek durumundayız. AKP, kendine yakın basın ve medya organları üzerinden algı yaratmaya ve yönetme politikasını ısrarla sürdürmektedir. AKP’ye yakın birçok köşe yazarı, basın ve medya Kürt Halk Önderi Reber Apo’nun açıklama yapacağı beklentisi içinde olduğunu iddia etmektedir. Erdoğan bir adım daha ileri gidip üstenci bir üslupla; “Bugünlerde bir açıklama bekliyoruz. Ama önemli olan açıklama değildir. Bakalım bu defa silah bırakacaklar mı vs.” 
demektedir.Buna karşılık bizde diyoruz ki önemli olan süreç iyi gidiyor demagojisini yapmak değildir. Bakalım bu defa AKP iktidarı hiç vakit geçirmeden hemen yarın resmi müzakereye başlayacak mı? İzleme heyeti kurulacak mı ve bu heyet hiç vakit geçirmeden Önder Apo’yla görüşecek mi? AKP’nin Kürt sorununun çözümüne ilişkin varsa bir politikası bunu açıkça ortaya koyup somut adım atacak mı? En önemlisi de Reber Apo’nun hareketimizle ve hareketimizin de kamuoyuyla paylaştığı müzakere taslağı karşısında bir adım atabilmiş midir?”[1] hususlarını ifade ederek, beklentilerinin karşılanmaması halinde kendileri için sürecin biteceği söylemlerini eskiye nazaran biraz daha sert bir uslupla dillendirmiştir.

Bu süreç dahilinde PKK, geri adım atmadığı gibi durumu kendi lehine çevirmiştir, ayrıca zaman geçtikçe, süreç adına olumlu gelişmeler yaşanmasa dahi PKK’nın, 
taleplerini sistematik bir şekilde hep daha fazlası yönünde arttırdığı görülmektedir. Ancak bir de bunu göremeyen gözler vardır ki bugünkü açıklama 
sonrasında başlayacak olan “beklenmedik gelişme”, “kriz patlak verdi”, “şok şok” gibi sanki süreç olumlu seyrediyordu da birden PKK çark etti algılaması yaratmak amacıyla yazılar ve söylemlerde bulunacaklardır. Artık buram buram dezinformasyon kokan bu söylem ve yazıları yine bazıları anlamak istedikleri 
gibi anlayacaklardır.

[1]KCK’dan Son Dakika Açıklaması, Milliyet, 17.02.2015, 

http://www.milliyet.com.tr/kck-dan-son-dakika-aciklamasi/siyaset/detay/2015093/default.htm

17.02.2015


Merve Önenli Güven
Uzmanın Diğer Yazıları

  KCK’nın Son Açıklaması Sonrasında Çözüm Sürecinin Neresindeyiz? 
  Üçüncü Senesinde Suriye İç Savaşı 
  Cumhurbaşkanlığı Seçiminden Açılıma Doğru 
  KDP-PKK-IŞİD Üçgeni 
  PKK-KDP Kıskacına Giren Türkiye 
  PKK’nın Eylemleri Ne Anlatıyor?  
  PKK'da Cemil Bayık Liderliği Dönemi 
  PKK Ne Yapmak İstiyor? 
  Seçim Sonuçları BDP Açısından Ne Anlatıyor? 
  30 Mart Yerel Seçimlerinden Sonra PKK’nın ve BDP’nin Hareket Tarzına   İlişkin Senaryolar 
  Abdullah Öcalan’ın İmralı Görüşmelerinin Satır Araları 

...