4 Ocak 2017 Çarşamba

SUUDİ ARABİSTAN KRAL ABDULLAH SONRASI SUUDİ ARABİSTAN: BÖLGESEL VE KÜRESEL SİYASET



SUUDİ ARABİSTAN KRAL ABDULLAH SONRASI SUUDİ ARABİSTAN: BÖLGESEL VE KÜRESEL SİYASET 


















Selefi Kral Abdullah’tan Kral Selman’a, dış politikada muhtelif aktörlere karşı birçok cephede açılmış ve aynı anda devam eden diplomatik ve askeri mücadeleler miras kalmış bulunuyor. 

Özellikle, Suudi Arabistan’ın kuzeyinde ve güneyinde devam eden mücadeleler karşısında Kral Selman, Suudi Arabistan’ın Arap Baharı sürecinde elde ettiği stratejik kazanımları muhafaza ve maruz kaldığı stratejik kayıpları telafi etme politikası takip edecektir. 

Eyüp ERSOY 

Kral Abdullah’ın 23 Ocak’ta vefat etmesi ve yerine Selman bin Abdulaziz’in yeni kral olarak Suudi Arabistan’da iktidarın başına geçmesiyle birlikte, Kral Abdullah sonrası Suudi Arabistan’ın takip edeceği bölgesel ve küresel siyasetin değişim ve süreklilik ekseninde nasıl bir mecra takip edeceği konusu, Ortadoğu jeopolitiğinde ani bir öncelik ve kayda değer bir önem kazandı. Kral Selman’ın, kendisine miras kalan Suudi Arabistan’ın dış politikasında izleyeceği siyaset hususunda, kısa süreli idaresinde şimdiye dek attığı diplomatik adımlar temelinde, Suudi Arabistan’ın Arap Baharı sürecinde elde ettiği stratejik 
kazanımları muhafaza ve maruz kaldığı stratejik kayıpları telafi etme politikası takip edeceği söylenebilir. 

Bunun için öncelikle, ülkesel, bölgesel ve küresel ittifaklarını tamir ve tahkim etmesi beklenebilir. İkinci olarak, Arap Baharı sürecinde bölge kamuoylarında yıpranan itibarındaki tahribata karşı bir tamirat siyaseti uygulayacaktır. Kral Selman’ın, çok sayıda üst düzey yöneticiyi değiştirmesine karşın dışişleri ve petrol bakanlarını görevlerinde tutması da, Suudi Arabistan dış politikasında süreklilik unsurunun hakim olacağına dair bürokratik bir emare. 

Suudi Arabistan’ın Bölgesel Siyaseti 




İlk olarak, Körfez İşbirliği Konseyi, Suudi Arabistan’ın dış politikasının bölgesel eksenini oluşturuyor. Konsey’in Körfez’de istikrarın sağlanması ve Suudi Arabistan’ın hâkimiyetinde sürdürülmesi noktasında, Bahreyn’deki sivil gösterilere karşı Suudi Arabistan öncülüğünde Mart 2011’de başlatılan askeri harekâtın da gösterdiği üzere, hayati bir işlevi bulunuyor. 

Bu anlamda, Kral Selman’ın ikinci veliaht ilan ettiği Muhammed bin Naif’in ilk yurtdışı ziyaretini 10 Şubat’ta Katar’a yapması, Suudi Arabistan yönetiminin Konsey içerisindeki diplomatik gerginlikleri sona erdirme isteğini gösteriyor. Bilindiği üzere, özellikle Katar’ın Müslüman Kardeşler hareketine yönelik himaye siyaseti, örneğin sürgündeki Müslüman Kardeşler üyelerine ikamet izni vermesi üzerinden başlayan aleni diplomatik çekişme aylarca devam etmiş, Suudi Arabistan başta olmak üzere Konsey üyeleri Katar’a yönelik cezalandırıcı diplomatik tedbirleralmışlardı. Örneğin, Mart 2014’te Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri, Doha’dan büyükelçilerini çekmişlerdi. Suudi Arabistan için Katar ile ilişkilerini düzeltmesi, bölgesel siyasetinde özellikle Yemen’de süren olaylara karşı izleyeceği siyasette oldukça önem kazanmış durumda. 

İkinci olarak, Yemen’de yönetimin İran destekli Şii Husi militanları tarafından ele geçirilmesi, Suudi Arabistan’ın Arap Baharı’ndaki muazzam bir stratejik kaybı olarak değerlendirilebilir. 22 Ocak’ta Yemen Devlet Başkanı Mansur Hadi ile bakanların Husi militanlarının silahlı tehdidi altında istifa etmesi ve 6 Şubat’ta Husi militanlarının Yemen Meclisi’ni ilga ederek fiili olarak ülke yönetimini üstlendiklerini ilan etmesi, iktidar değişimi sürecinde iç kurumsal düzenlemelere odaklanmış Kral Selman yönetimini Yemen’deki bu oldubittiye karşı hazırlıksız yakaladı. 



 <  Körfez İşbirliği Konseyi’nin 7 Şubat’ta Yemen’deki yönetimin ele geçirilmesini hiçbir koşul altında kabul edilemeyecek bir darbe olarak nitelemesinin ve BM Güvenlik Konseyi’ni darbeyi sona erdirmeye davet etmesinin işaret ettiği üzere, önümüzdeki süreçte Yemen, Suudi Arabistan’ın dış politik mücadelesinin en mühim cephesi olacaktır. >

Üçüncü olarak, Mısır’daki yönetime karşı ise Kral Selman iktidarında bir söylemsel revizyona gidildiği görülüyor. Kral Abdullah, askeri bir darbe ile Mısır’da iktidarı ele geçiren General Abdulfettah el Sisi’nin en büyük destekçilerindendi. Örneğin, Mısır’daki askeri darbeden hemen bir hafta sonra Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt ile birlikte 12 milyar dolarlık bir mali yardım sözü vermiş, ek olarak Mart 2014’te Müslüman Kardeşler’i terör örgütü olarak ilan etmişti. Kral Körfez İşbirliği Konseyi’nin 7 Şubat’ta Yemen’deki yönetimin ele geçirilmesini hiçbir koşul altında kabul edilemeyecek bir darbe olarak nitelemesinin ve BM Güvenlik Konseyi’ni darbeyi sona erdirmeye davet etmesinin işaret ettiği üzere, önümüzdeki süreçte Yemen, Suudi Arabistan’ın dış politik mücadelesinin en mühim cephesi olacaktır. 

Abdullah’ın Sisi iktidarına yönelik maddi ve manevi yardımlarına karşın, Kral Selman yönetiminin Mısır iç siyasetine dair bir söylem revizyonunu tercih ettiği gözleniyor. Örneğin, 11 Şubat’ta Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Suud el Faysal, Suudi Arabistan yönetiminin Müslüman Kardeşler hareketi ile herhangi bir sorunu bulunmadığı açıkladı. Bu söylemsel revizyonun esas sebebinin, Suudi Arabistan ve Mısır iç kamuoylarında ve bölgesel kamuoylarında darbe yönetimine verilen destekle birlikte yıpranan Suudi Arabistan’ın itibarını tamir etme ve ayrıca Mısır iç politikasında denge siyasetine yönelme olduğu söylenebilir. Yine de eylemsel zeminde, Kral Selman yönetiminin Mısır politikası kısa vadede değişmeyecektir. 

Dördüncü olarak, Suudi Arabistan’ın Suriye politikasında IŞİD’in ortaya çıkması ile değişen öncelik sıralamasının devam edeceği söylenebilir. Kral Selman 
yönetimi, IŞİD ile mücadelede Suudi Arabistan’ın uluslararası koalisyonun çabalarını teşvik etme ve destekleme politikasına ek olarak, eş zamanlı devam eden Suriye iç savaşında, Esad’ı devirmek amacından ziyade savaş sonrası oluşması beklenen güç dağılımının etkili bir parçası olacak iç müttefikler oluşturma ve kuvvetlendirme amacı güdecektir. 
Bu hususta, Suudi Arabistan’ın IŞİD karşıtı uluslararası koalisyonun 22 ülkeden savunma bakanları ve genelkurmay başkanlarının katıldığı 18 Şubat’taki toplantısına ev sahipliği yapması önemli bir diplomatik tavrı yansıtıyor. 

Son olarak, Suudi Arabistan’ın İran ile arasındaki, Arap Baharı sürecinde kapsamı genişleyen, şiddeti artan ve doğrudan mücadele ve dolaylı çatışmaya evrilen yapısal rekabet, farklı tezahürleri ile devam edecektir. Hususen, ABD’nin Irak işgali öncesinde İran’ı çevreleme siyaseti takip eden Suudi Arabistan’ın, 
özellikle Arap Baharı’ndaki gelişmeler sonucunda İran tarafından çevrelenmiş gibi görünen bir stratejik konumda bulunuyor olması, Kral Selman yönetimi için 
kabul edilemez bir durum. Ruhani yönetimin özellikle Yemen’de kazanılmış stratejik mevziyi muhafaza ve yeni oluşmuş mevcut duruma meşruiyet kazandırma hedefine yönelik olarak, Suudi Arabistan’a yaptığı uzlaşı çağrılarına Kral Selman yönetiminin bir cevap vermemesi, Suudi Arabistan’ın yeni yönetiminin bu rekabeti sürdürme iradesine işaret ediyor. 

Suudi Arabistan’ın Küresel Siyaseti 




Suudi Arabistan’ın dış politikasının küresel eksenini de, ABD ile ilişkileri teşkil ediyor. Kral Selman yönetiminin, ABD ile muhtelif siyasi ve iktisadi sahalarda devam eden ilişkilerde, Suudi Arabistan’ın stratejik hassasiyetlerini gözeterek, ikili işbirliğini geliştirme ve güçlendirmeye, bölgesel ve küresel politikalarda eşgüdüm içerisinde hareket etmeye yönelik geleneksel yaklaşımı sürdürdüğü görülüyor. İkili ilişkilere ABD’nin verdiği önem ise, Başkan Obama’nın 27 Ocak’ta Dışişleri Bakanı John Kerry, CIA Direktörü John Brennan, Ulusal Güvenlik Danışmanı Susan Rice’a ek olarak çok sayıda Cumhuriyetçi Parti mensubunda oluşan kalabalık bir ‘devlet’ heyeti ile Riyad’a gerçekleştirdiği ziyaret ile bir kez daha vurgulandı. 

Kral Selman yönetimi için, öncelikli olarak, Suudi Arabistan’ın tehdit algılamalarının ana kaynağı olan uluslararası terörizme karşı ABD ile işbirliği yapmak, ikili ilişkilerin ana gündemi oluşturmaya devam ediyor. ABD için de Suudi Arabistan, başta El Kaide ve IŞİD olmak üzere, uluslararası terör örgütlerine karşı ABD’nin gizli istihbarat savaşında ve açık askeri mücadelesinde vazgeçilmez müttefiklerinden biri. Ortak çıkarlara ve karşılıklı ihtiyaçlara dayalı bu işbirliğinin, Kral Selman’ın bürokratik kariyeri ile Suudi Arabistan’ın savunma ve askeri üst bürokrasisinde yaptığı değişikliler göz önüne alındığında daha etkin hale geleceği ifade edilebilir. Mesela, Kral Selman, kral olmadan önce Suudi Arabistan savunma bakanıydı ve yerine oğlu Muhammed bin Selman’ı atadı. Buna rağmen, Esad rejiminin akıbetine dair iki müttefik arasındaki taktik farklılaşmaların da mevcut olduğu hatırlatılmalı. 

İkinci olarak, Suudi Arabistan, ABD’nin küresel ekonomi politik stratejisinin enerji boyutunda uzlaşmaya açık ve işbirliğine istekli en önemli ortaklarından birisi. Son dönemde, Suudi Arabistan’ın düşen petrol fiyatlarına karşın petrol arzını azaltmayarak, yüksek maliyet ile petrol üreten ülkelerin petrol gelirlerinin görece azalmasına dolaylı olarak sebep olması, ABD yönetiminin Rusya’ya ve İran’a uyguladığı yaptırımları yine dolaylı ama ciddi oranda destekleyen bir enerji politikası izlemesi, ABD’nin küresel ekonomi politik stratejisine kuvvet veriyor. 

Son olarak ise, Suudi Arabistan için ABD’nin takip ettiği bölge siyasetindeki endişe verici durumlardan birisi, ABD-İran nükleer müzakerelerinin İran üzerindeki uluslararası baskının azaltılmasını ve İran ile arasındaki yapısal stratejik rekabette konumunun zayıflamasını netice verecek şekilde olumlu sonlanması ihtimali. Kısaca, Suudi Arabistan, İran ile müzakere değil mücadele yolunun tavizsiz şekilde tercih edilmesinden yana. Başkan Obama’nın Suudi Arabistan ziyaretinde İran ile nükleer müzakereler, görüşmelerin gündem maddelerinden biriydi. 

Kral Selman, bu görüşmede nükleer müzakerelere dair herhangi bir çekince ifade etmemiş olsa da, ABD-İran nükleer müzakerelerinin akıbeti, Kral Selman 
yönetimi için de endişe kaynağı olmaya devam edecektir.

 <  Kral Abdullah’ın Sisi iktidarına yönelik maddi ve manevi yardımlarına karşın, Kral Selman yönetiminin Mısır iç siyasetine dair bir söylem revizyonunu tercih ettiği gözleniyor. >


Selefi Kral Abdullah’tan Kral Selman’a, dış politikada muhtelif aktörlere karşı birçok cephede açılmış ve aynı anda devam eden diplomatik ve askeri mücadeleler miras kalmış bulunuyor. 

Özellikle, Suudi Arabistan’ın kuzeyinde ve güneyinde devam eden mücadeleler karşısında Kral Selman, Suudi Arabistan’ın Arap Baharı sürecinde 
elde ettiği stratejik kazanımları muhafaza ve maruz kaldığı stratejik kayıpları telafi etme politikası takip edecektir. 

Türkiye açısından, iki boyuta haiz bu politikanın stratejik kayıpları telafi etme boyutu daha önemli olabilir. 

Arap Baharı sürecinde maruz kaldığı stratejik kayıpları telafi etme politikası güdecek olan Kral Selman yönetimi ile bu politikaya yönelik atacağı adımlarda yakınlaşma olanakları araştırmak ve iki ülke arasında ortak çıkarların bulunduğu alanlarda işbirliği yapmak, 

Türkiye’nin Orta Doğu politikası açısından yeni bir diplomatik açılım getirebilecek bir seçenek. 


Arş. Gör., Yıldırım Beyazıt Üniversitesi 


****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder