29 Ocak 2017 Pazar

HAYIR



HAYIR



12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak halk oylaması yaklaştıkça başbakan, hırçınlaşmaya, tehditler savurmaya, çatacak yer aramaya, söylediği sözlerin ağırlığı altında ezilmeye başladı. Halk oylamasında tarafsız kalacaklarını açıklayan TÜSİAD da başbakanın azarlarından gerekli payı aldı. “Taraf olmayan, bertaraf olur” diyerek, iş adamlarını hizaya getirmek istedi. Halk oylamasında hayır oyu verenlerin, hükümetten yardım için kendilerine gelmemelerini öneren başbakanın, demokratik yönetimi bütün açıklığıyla ortaya çıkmaktadır.

Başbakan 31 Temmuz 2010 tarihinde Hatay’da yaptığı konuşmada şunları söylemişti; “CHP, MHP, BDP, bir kısım medya, YARSAV, terör örgütü hepsi bir araya toplanmışlar. Kime karşı, milletin anayasasına evet diyenlere karşı”. PKK terör örgütünün Kandil’deki sesi Murat Karayılan, terör örgütüyle yakın işbirliği olan Fırat Haber Ajansı’na verdiği demeçte; ”AKP ile Öcalan’ın anlaştığını ve ateşkes kararını bunun için aldıklarını” söyledi. Siyasi iktidar, evet oyu için her yolu denemekte sakınca görmemektedir. Bu durumda terör örgütüyle bir araya toplananlar da deşifre olmuştur.
Başbakan miting alanlarında “boya bakma, soya bak soya” açıklamasında bulunarak, soya soya ülkeyi yönettiklerini anlatmak istemiştir. Başbakan İstanbul Anakent Belediye Başkanlığı yaptığı döneme ilişkin TBMM Başkanlığı’na ulaşan ve dokunulmazlık zırhının kaldırılması istenen fezlekelerde “görevi ihmal, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrakta ve kayıtlarında sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” suçlamalarının hesabının sorulmayacağı günlerin özlemiyle halk oylamasında evet oyu çıkması için çalışmaktadır. 1994 yılında İstanbul Anakent Belediye Başkanı olmasından, milletvekili seçildiği 2003 yılına kadar geçen sekiz yılda kayıtlara alınan 84 suçlamadan yalnızca birinden beraat eden, hakkındaki 20 suçlamadan “Rahşan Ecevit’in affı” ile kurtulan ve diğer 63 suçlamadan ise dokunulmazlık sayesinde şimdilik kurtulan başbakan, bu suçlardan Yüce Divan’a gitmemek için halk oylamasında evet oyu çıkması için çalışmaktadır.

Başbakanın “boya bakma, soya bak soya” özlü sözünden sonra sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun annesinin Ermeni kökenli olduğu üzerine açıklamalar yapılmıştır. Anne tarafı Batum göçmeni Gürcü Yahudi’si ve baba tarafı cumhuriyet öncesi Potamya olarak bilinen Güneysu ilçesinden Rum kökenli olan başbakanın soyu, bu ülkede yaşayan hiç kimse için önemli değildir. CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, “Abdullah Gül’ün annesi Ermeni kökenlidir” dediğinde kıyameti koparanların bugünkü tutumunu nasıl yorumlamak gerekir? Çıkarlarına uygun olduğu zaman “hepimiz Ermeniyiz” sloganı atanlar, oy avcılığı yaparken “bunun annesi Ermeni” demektedirler.

Kişinin kimden olduğu ya da kimden doğduğu, kökenleri önemli değildir; önemli olan kişinin ne olduğudur. Soy denilince, kişinin soyu değil, soylu davranışı esas alınmalıdır.

1911 yılında Yozgat’ın Akdağmadeni ilçesi Terzili Köyü’nde doğan Kirkor bey, Anadolu’daki büyük kaos döneminde henüz dört yaşındayken babasını kaybetmiştir. Yoksullukla geçen günlerin ardından 25 yaşındayken, Yozgat’ın İğdere Köyü’nden Mahruki hanımla evlenmiş ve 1938 yılında İstanbul’a yerleşmişlerdir. Bir yıl sonra doğan ilk çocukları Agop, yoksul bir aile oldukları için ilkokuldan mezun olduğu yıl gümüş atölyesinde işe başlamıştır. Bir gün sol elinin tamamını prese kaptırmış, ameliyat olarak, sol kolu kesilmiş ve uzun sürede komada kalmıştır. Bir yıl ara verdiği eğitimine devam ederek 1963 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden birincilikle mezun olmuştur. 1964 yılında aynı üniversitenin Dermatoloji Kürsüsüne asistan olarak işe başlayan Agop Kotağyan, başarılı iş yaşamını yurt içi ve yurt dışındaki üniversitelerde ders vererek, araştırmalarda bulunarak geçirmiş ve 21 Kasım 2004 tarihinde Profesör olarak üniversitedeki görevinden emekli olmuştur. Uluslararası tıp dergilerinde üç yüzden fazla makalesi yayınlanmış ve cilt hastalıkları üzerine iki kitap yazmıştır.

Başta ABD, Almanya, Fransa, Kanada olmak üzere birçok ülkenin üniversitelerinden teklifler almış; ”Burada kal, kürsünün başına geç” önerilerini elinin tersiyle geri çevirmiştir. “Ermeni olduğun için dedeni, yoksul olduğun için kolunu kaybettiğin o ülkede ne işin var” diyenlere gülüp geçmiştir. Ve şu yanıtı vermiştir: “Evet doğrudur: ülkemde çok acı çektim. Sefaletin dibinde yaşadım. Doğrudur. Dedemi, çocukluğumu, kolumu kaybettim. Ama yolumu kaybetmedim. Bu ülkede yaşayan milyonlarca insandan hiçbir zaman farklı olmadığımı düşündüm. Bu topraklarda yaşayan tüm insanları kardeşim olarak benimsedim. Bir ülkeyi sevmek demek, bu topraklarda geçirdiğin güzel ve iyi günleri sevmek demek değildir. İyi günde ve kötü günde burada olmak, vatanın yanında kalmak demektir yurt sevgisi.


Yurt sevgisi üzerine soylu davranış gösteren Prof. Dr. Agop Kotağyan’ın (bilinen adıyla, Cildiyeci Kolsuz Agop) verdiği yanıt, Atatürk ulusçuluğunu anlatmaktadır. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk: “Türk ulusu, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş olan Türkiye halkıdır” diyerek, ulusu belirli bir coğrafya üzerinde oturan halkın bütünü olarak kucaklamaktadır.
Ülkemizin soylu yöneticiler tarafından yönetilmesi gerekmektedir. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak halk oylamasından çıkacak “hayır” oyları, ülkemizin yıllardır hakettiği soylu yönetimi ve yöneticileri bulup çıkarması açısından başlangıç olacaktır. Bu bilinçle tüm yurttaşlarımızın sandık başına giderek oy vermesi en kutsal görevdir. Eğer başbakanı ve iktidarını desteklemiyorsanız, yaptıklarını övmüyorsanız, her istediğine evet demiyorsanız, demokratlığınız, aklınız ve vatan sevginiz tartışılmaya değer niteliktedir.

Böyle mantığı olan insanların hazırladığı anayasa değişikliği, demokrasi ve özgürlük getireceğiz kandırmacası ile, dikta rejimi getirmektedir. Bu anayasa değişikliği basit bir değişiklik değil, rejimin değiştirilmek istendiği gizli bir revizyondur, cumhuriyet hukukunun ve cumhuriyet düzeninin yaşayıp yaşamaması çıkacak sonuca bağlıdır.
Bugün hep birlikte seferberlik içinde cumhuriyetimizi koruma ve kollama görevi bizlere düşmektedir. Dönüştürülmek istenen rejimimize ve cumhuriyetimize sahip çıkmak için 12 Eylül 2010 tarihinde hep birlikte sandık başına giderek, vereceğimiz “hayır” oyları, ülkemizin göreceği aydınlık ve güzel günler adına çok büyük bir anlam taşımaktadır. Siyasi iktidarın sivil darbesinden kurtulmak için, “hayır” oylarımıza ve sandıklarımıza sahip çıkmalıyız..
Pontus Devleti için mücadele topraklarımıza sıçradı


***



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder