4 Ocak 2017 Çarşamba

Kuzey Irak - Türkiye İlişkileri: PKK, Güvenlik ve İşbirliği, Ekonomik ve Siyasi Boyutları BÖLÜM 2





    “ Kuzey Irak - Türkiye İlişkileri: PKK, Güvenlik ve İşbirliği, Ekonomik ve Siyasi Boyutları”  BÖLÜM 2



1. Kuzey Irak, Kürtler ve Türkiye 

1.1 Molla Mustafa Barzani ve İlk Ayaklanmalar 


Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’ndaki yenilgisinin ardından kurulan Irak Devleti’nin sınırlarını topraklarındaki petrol bölgeleri belirlemiştir. 
Birinci Dünya Savaşı’nın galibi olan İngiltere petrol kaynaklarını kendi kontrolünde tutmasına imkan sağlayan bir siyasal birim olarak Irak’ın kurulmasına önayak olmuştur. 
Irak’ın kuzeyindeki Kürt kentleri olan Musul, Kerkük ve Hanaqin’deki zengin petrol yataklarının varlığı bu bölgenin de Irak sınırları içine alınmasının temel nedeniydi. Böylelikle Kürtlerin bir kısmını içine alan fakat Kürtlerin çoğunlukta olmadığı yeni bir devlet ortaya çıkmıştır. 
Bu düzenlemeye itiraz eden Kürtler ilk olarak Barzan aşiretinin lideri olan Molla Mustafa Barzani önderliğinde 1931-32 yıllarında bir isyan gerçekleştirmiştir. 
Bu isyan bir sonuç vermese de Barzani İkinci Dünya Savaşı’nın berberinde getirdiği uygun iklimde bir kez daha silahlı bir ayaklanmanın önderliğini 
üstlenmiş ve 1943-45 yılları arasında yaşanan bu ayaklanma sırasında öncekinden farklı olarak Barzani, Irak ve İran’daki çeşitli aşiret ve gruplar arasında destek görmüştür. Sovyetler Birliği’nin İran’ı işgal etmesiyle burada 1946’da kurulan Mahabad Kürt Cumhuriyeti’ni destekleyen Barzani, Moskova’nın İran’dan geri çekilmesiyle birlikte Sovyetler Birliği’nden kaynaklanan gücünü kaybetmiştir. Sovyetler Birliği’nin koruması olmaksızın Tahran’daki yeni merkezi devlet ve ordusu ile baş edemeyen İran merkezli Kürt hareketi dağılmış ve 
Barzani de yanındaki bir grup arkadaşıyla birlikte 11 yılını geçireceği Sovyetler Birliği’ne uzun bir yürüyüş yolculuğunun ardından iltica etmiştir. 

Barzani’nin Sovyetler Birliği’nde kaldığı yıllarda Irak’ta kuruculuğunu ve başkanlığını yaptığı Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ciddi bir iç iktidar mücadelesi ile karşı karşıya kalmıştır. Molla Mustafa Barzani KDP’nin 16 Ağustos 1946’da yapılan ilk kongresinde parti başkanı, Hamza Abdullah ise genel sekreter seçilmiştir. Barzani’nin Sovyetler Birliği’nde kaldığı süre zarfında parti önemli ölçüde Genel Sekreter Abdullah’ın kontrolüne girmiş Abdullah’ın hapse girmesiyle de 1953 yılında İbrahim Ahmed KDP’nin Genel Sekreteri olmuştur. Barzani’nin Sovyetler Birliği’nde kaldığı dönem boyuncapartide etkin 
olan İbrahim Ahmed, Barzani’nin Irak’a geri dönmesiyle birlikte yerini 1959 yılında tekrar Abdullah’a bırakmak zorunda kalmıştır. Barzani ve Abdullah’ın temsil ettiği kanat daha muhafazakar ve geleneksel bir çizgiyi temsil ederken, İbrahim Abdullah ve daha sonra partide aktif olacak olan damadı Celal Talabani kentli Marksist entelektüel kanadın temsilcisi konumundaydı. Bu ayrımın temellerine coğrafi olarak baktığımızda ise Barzani kanadının büyük ölçüde Kuzey’deki Kurmanci konuşan ve ağırlıklı olarak kırsal bölgelerde yaşayan 
Kürtler arasında, Ahmed-Talabani kanadınınsa güney bölgelerinde Soranice konuşan kentli Kürtler arasında yaygınlaştığı görülür. Dil ve coğrafya temelindeki bu farklılığa iki kanat arasındaki Nakşibendi ve Kadiri tarikatlarına bağlı olmak gibi din temelli bir farklılık da eklenebilir (Gunter, 1996: 227-228). 

Irak’ta 14 Temmuz 1958’de Abdülkerim Kasım liderliğinde gerçekleşen askeri darbenin ardından o güne kadar yer altında örgütlenen KDP serbest bırakılmış ve Barzani’ye de Sovyetler Birliği’nden geri dönme çağrısında bulunulmuştur. Aşiretçiliği geri kalmışlığın işareti olarak görmeye başlayan KDP, İbrahim Ahmed’in Genel Sekreterliği döneminde şehirli aydınların etkinliğini iyice arttırması ile de toplumsal destekten önemli ölçüde yoksun kalmıştır. 
Toplumsal desteği kazanmak adına çelişkili bir tavır da olsa köylü Kürtler ve aşiret grupları arasında etkinliği yüksek olan Molla Mustafa Barzani’ye partinin fahri başkanı olması teklifinde bulunulmuştur (Bruinessen, 2006: 49). KDP’deki bu ikircikli yapı sonraki yıllar boyunca varlığını devam ettirmiş ve aynı zamanda Kürtleri kontrol altına almak isteyen merkezi Irak yönetimi tarafından sıklıkla kullanılmıştır. Öte yandan Abdülkerim Kasım’ın Kürtlerle olan yakınlığı fazla uzun sürmemiş ve merkezi yönetimin Arap milliyetçiliğine kaymasıyla birlikte Eylül 1961’den itibaren merkezi güç ile Kürtler arasındaki çatışmalar yeniden başlamıştır. General Kasım 1963’te iktidarını kaybetse de Irak askerleri ile Kürt 
gruplar arasındaki çatışmalar belli aralıklarla 1970 yılına kadar devam etmiştir. 



Harita 2: 1975 Kürt Otonom Bölgesi Zaxo Semel Rewandiz Erbil Ranye Helebce Dihok


Çatışma sadece merkezi Irak yönetimi ile Kürt gruplar arasında olmamış aynı zamanda birçok Kürt aşireti merkezi hükümet ile işbirliğine gittiği gibi bu tarihlerde Kürt milliyetçisi KDP içinde de ciddi gerginlikler yaşanmıştır. KDP’de kentli aydın kesim Barzani’den hoşnut değildi ve 1964 yılında Barzani’nin merkezi hükümet ile yaptığı ateşkesi gerekçe gösteren KDP’nin merkezi komitesi Barzani’yi bu adımından dolayı kınamıştır. KDP içinde Barzani’ye muhalif 
kanadın başını Celal Talabani çekiyordu ve yaşanan gerilimden toplumsal desteği daha fazla olan ve İran’ın desteğini alan Barzani galip çıkmıştır. Talabani bir süre İran’a sığınmış, ardından da Irak’ın güney bölgesine geçerek burada yeniden örgütlenmeye başlamıştır. 

1970 yılı Irak Kürtleri için çatışmaların yatıştığı bir yıl olmuş ve merkezi yönetimle yapılan görüşmeler 11 Mart 1970’de Kürtlere bölgesel özerklik tanıyan bir antlaşma ile sonuçlanmıştır. 1968’de Irak’ta darbe ile yönetimi ele geçiren Al-Bakr ilk başta Barzani’nin gücünü dengelemek için kendisine yakınlaşan Talabani ile işbirliğine gitse de zamanla Barzani olmaksızın Kürt meselesinde olumlu bir gelişme yaşanamayacağını görmüş ve Barzani ile görüşmelere başlamıştı. Bu görüşmeler 11 Mart antlaşması ile sonuçlanınca başka bir yolu olmadığını gören Talabani, Barzani ile uzlaşma yoluna gitmiş ve böylelikle 1970 yılında merkezi hükümetle olduğu gibi Kürtlerin kendi aralarındaki çatışmalar da göreli bir durgunluk dönemine girmiştir (Bruinessen, 2006: 52-53). Ancak 11 Mart Antlaşması’nın öngördüğü Kürtçe eğitim ve toprak reformu konularında belli adımlar atılsa da, özerk Kürt bölgesinin nereyi kapsayacağı konusunda merkezi hükümet ile Kürtler arasında bir uzlaşmaya varılamamıştır. 



Harita 3: Kuzey Irak’taki Kürt Partilerin Nüfuz Bölgeleri 


Kürtler, Kürt nüfusun çoğunlukta olduğu ve aynı zamanda petrol açısından zengin Kerkük ve Hanaqin gibi kentlerin oluşturulacak Kürt bölgesinin içinde 
kalmasını savunurken, buraları kaybetmek istemeyen merkezi yönetim her iki kenti kapsayan bir Araplaştırma politikası izlemeye başlamıştır (Bruinessen, 2006: 53). 
Araplaştırma politikası Kürtleri bir kez daha merkezi yönetimle karşı karşıya getirirken, aynı tarihlerde Irak’ın Sovyetler Birliği’ne yakınlaşması Kürtler ve merkezi yönetim arasındaki ilişkilere yeni bir dinamiğin dahil olması ile sonuçlanmıştır. Soğuk Savaş kapsamında Moskova ile bölge üzerinde bir rekabet içinde olan ABD Kürtlere destek vermeye başlamış ve dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile Barzani Tahran’da bir araya gelmişlerdir. 

Göreli sakin geçen 1970 yılı yerini Irak merkezi hükümeti ile Kürtler arasında Soğuk Savaş ekseninde işlemeye başlayacak yeni bir gerginliğe bırakmıştır. Mart 1974’te merkezi Irak yönetimi tek taraflı olarak Kerkük ve Hanaqin kentlerini dışarıda bırakan bir Kürdistan özerk yönetimi ilan etmesiyle gerginlik yerini kısa süre içerisinde silahlı çatışmaya bırakmıştır. 

Kürtler daha önceki isyanlardan farklı olarak bu kez eğitilmiş askerler ve ağır silahlar eşliğinde bir savaş yürütmekteydi ve üstelik İran askeri güçleri de Irak’a girerek Kürtlere destek sağlamaktaydı. Fakat Irak, Mayıs 1975’te Kürtlere verdiği desteği çekmesi karşılığında Şatt-ül Arap ve bazı sınır bölgelerinde İran lehine düzenlemeler yapmayı kabul edince Tahran yönetimi Kürtlere verdiği desteği çekmiş ve Irak askeri güçlerinin ilerleyişi karşısında Barzani savaşı sona erdirdiğini açıklamıştır. Bu yenilginin ardından merkezi Irak yönetimi 
bir daha Kürt isyanı ile karşılaşmamak için Kürt bölgelerini zorla göç ettirme ve yerlerine ülkenin güneyinden getirilen Arapların yerleştirilmesi yoluyla Araplaştırma politikasına kaldığı yerden devam etmiştir. Bu yeni Araplaştırma politikasına yer yer direnişler olsa da Molla Mustafa Barzani’nin ağır hastalığı Kürtleri bir lider sorunuyla karşı karşıya bırakmıştır. 

Bu boşluğu ilk doldurmaya çalışan kişi ise Suriye’de konuşlanan ve burada Haziran 1975’de kuruluşunu ilan ettiği Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) adı altında örgütlenen Celal Talabani olmuştur. 1977’de Irak’a geçen Talabani babalarının Washington’a gitmesinin ardından yeniden toparlanmaya çalışan Barzani kardeşlere karşı harekete geçmiş ve 1978 yılında iki grup arasında şiddetli çatışmalar yaşanmıştır. Çatışmalarda her iki taraf da birbirine 
karşı bir üstünlük sağlayamamış, Talabani önderliğindeki KYB, Irak Kürdistanı’nın güney bölgelerinde konuşlanmaya devam ederken oğul Barzaniler Kuzey’deki etkinliklerini devam ettirmişlerdir. 

1.2 Erken Karşılaşma: Kuzey Irak ve Türkiyeli Kürtler 


1960’lı yıllar Türkiye’de Kürtlerin yeniden siyasallaştığı bir dönem olmuş ve bunda birçok gelişme rol oynamıştır. İlk olarak Kürtler arasında üniversite eğitimiyle birlikte siyasal bilinç gelişmiş ve ilk örgütlenmeler ağırlıklı olarak üniversite öğrencileri etrafında şekillenmiştir. 1950’lerle birlikte başlayan köyden kente göç Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı doğu ile batı bölgeleri arasındaki ekonomik eşitsizliği gözler önüne sermiş ve bunun karşılığı da Kürtler 
arasında sistem eleştirisinin yaygınlaşması olmuştur. Kürtler arasındaki bu hayal kırıklığı 1961 Anayasası ile birlikte artan siyasal haklar temelinde kendisine kurumsal karşılıklar bulmaya başlamıştır. Türkiye İşçi Partisi başta olmak üzere sosyalist partiler Kürtlerin sistem karşısındaki rahatsızlıklarını örgütlü bir çatı altında toplamış ve Kürtler arasında devrim fikirlerinin popülerleşmesine imkan sağlamıştır (Bruinessen, 2006: 57). Fakat Kürt hareketleri sadece siyasal alanla sınırlı kalmamış ve Türkiye’deki Kürt hareketinin liderlerinden iki isim Sait Kırmızıtoprak ve Sait Elçi 1970’de yapılan otonomi anlaşmasından sonra Kuzey Irak’a geçerek buradan doğru Türkiye’ye karşı eylem yapacak bir yapılanma 
oluşturmaya çalışmıştır. Bu politika Kuzey Irak’ı bir örgütlenme merkezine dönüştürerek buradan Türkiye’ye karşı mücadele başlatma fikrini ilk kez gündeme getirmiş olması nedeniyle önemliydi. Bu tarihe kadar Türkiye içinde örgütlenerek mücadele eden Kürtler, ilk defa Türkiye toprakları dışına çıkarak bir hareket başlatmayı denemişlerdir. 

Kuzey Irak’ta güçlü bir konumda bulunan Molla Mustafa Barzani Türkiye Kürtlerinin Kuzey Irak’taki toprakları kullanarak silahlı mücadele yürütmesinin kendi mücadelesine zarar vereceğini düşündüğü gibi bu doğrultuda bölgeye gelen Kürt önderlerin sol eğilimli fikirlerinden de hoşnut olmamıştır (Miroğlu, 2012: 188). Barzani’nin bu tavrı Kuzey Irak’taki Kürdistan hareketinin özellikle otonomi antlaşmasından sonra yarattığı olanaklarla Türkiye’de bir silahlı mücadele başlatılabileceğine inanan Sait Kırmızıtoprak’ı hayal kırıklığına uğratmıştır. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,



*****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder