4 Ocak 2017 Çarşamba

NATO, Düşmanını Arayan bir Savunma Örgütü :



NATO, Düşmanını Arayan bir Savunma Örgütü :  






Düşmanını arayan bir savunma örgütü:

İki kutuplu dünyada Doğu Bloku’ndan gelecek tehdide karşı kurulan NATO, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla düşmansız kaldı. Yeni dönemde uluslararası terör, insan ticareti ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi yeni tehditleri hedefe koyan örgüt dağıtılmadığı gibi genişleme politikası güttü. 1952 yılında NATO’ya giren Türkiye halen İttifak’ın ikinci büyük Askeri gücü konumunda.

Dünya Bülteni - DÜBAM

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından başta Avrupa olmak üzere tüm dünyadaki güç dengeleri değişti. Savaşın galipleri Almanya'nın teslimiyetinden sonra Postdam'da bir araya gelirken, Soğuk Savaş'ı da başlattı.
Dönemin Sovyet lideri Stalin, İngiltere Başbakanı Churchill ve Amerikan Başkanı Truman, konferansta Avrupa'nın yirminci yüzyıldaki haritasını şekillendirirken, kendi etki alanlarını da kesin çizgilerle belirledi. Artık dünya iki kutba ayrılmıştı.
İşte NATO, yani "Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü" bu iki kutuplu dünya düzeni içerisinde kuruldu. 1949 yılında Washington’da imzalanan 14 maddelik anlaşmanın asıl hedefi, ittifaka üye ülkelerin Sovyet tehdidine karşı korunmasıydı.

  http://www.videomak.com/videos/4554/nato-dusmanini-arayan-orgut-kurulus

“ NATO’nun Kuruluşu” videosunu izlemek için tıklayınız.

TÜRKİYE 1952’DE ÜYE OLDU

NATO'nun kurucu üyeleri; Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, İzlanda, İtalya, Portekiz, Danimarka, Norveç ve Kanada'ydı. Türkiye ve Yunanistan 1952'de, Federal Almanya ise 1955 yılında ittifaka üye oldu. Soğuk Savaş yıllarındaki son genişleme ise Franco'nun devrilmesinden sonra 1982 yılında İspanya'nın ittifaka katılmasıyla gerçekleşti.
Washington Anlaşması’nın en önemli maddeleri hiç kuşkusuz dört ve beşinci maddelerdi. Halen yürürlükte olan dördüncü madde özetle, üye ülkelerden birinin bağımsızlığının ve toprak bütünlüğünün tehdit altında olması durumunda ittifakın harekete geçmesini, beşinci madde ise üyelerden birine yapılan saldırının tüm 
ülkelere yapılmış sayılmasını içeriyor.

ASKERİ GÜCÜNÜN BÜYÜK ÖLÇÜDE ABD VE TÜRKİYE KARŞILIYOR

Türkiye, NATO'da en çok asker bulunduran ikinci ülke. Harcama yapan ülkeler sıralamasında ise yedinci sırada yer alıyor. Toplam 28 üyesi bulunan NATO'da toplam 3,5 milyon asker var. Askerlerin dörtte biri ise Türkiye tarafından sağlanıyor.

NATO içinde en büyük ordu 1 milyon 427 bin askerle Amerika Birleşik Devletleri'ne ait iken, 

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 720 bin civarında olan Personelinin 495 bin personeli de NATO'da görev yapıyor. 

Bu haliyle NATO'nun ikinci büyük ordusu olan Türkiye'yi 
227 binle Fransa, 
205 binle Almanya, 
192'şer binle İngiltere ve İtalya, 
127 binle İspanya, 
124 binle Yunanistan, 
100 binle Polonya ve 
66 binle Romanya takip ediyor.

NATO, 

60 bin Kanada askeri, 
48 bin Portekiz askeri, 
32 bin Belçika askeri, 
29 bin Bulgaristan askeri, 
23 bin Çek askeri ve 
21 bin Norveç askerini de bünyesinde barındırıyor. 

NATO'da En az Askeri olan 10 ülke,  

Macaristan (19 bin), 
Danimarka (18 bin), 
Hırvatistan (16 bin), 
Slovakya (16 bin), 
Arnavutluk (10 bin), 
Litvanya (9 bin), 
Slovenya (7 bin), 
Estonya (6 bin), 
Letonya (5 bin), 
Lüksemburg (900). NATO'ya üye olan ancak asker göndermeyen tek ülke ise İzlanda.

ASKERİ HARCAMALARDA ABD 27 ÜYEYİ KATLIYOR

Böylece NATO'nun Avrupa'daki asker sayısı 2 milyon 27 bin ve Kuzey Amerika'daki asker sayısı 1 milyon 487 bin olarak hesaplanıyor. Türkiye'nin yanı sıra, Yunanistan, İtalya, Portekiz, Macaristan ve Lüksemburg'un da NATO kapsamı dışında silahlı gücü bulunuyor. NATO üyeleri arasında askeri personel toplamının iş gücüne oranı en yüksek Yunanistan ve Türkiye'de çıkıyor.
Ordudaki sivil ve askeri personelin iş gücüne oranı Yunanistan'da yüzde 2,7 ve Türkiye'de yüzde 2,1 düzeyinde bulunurken bu rakamın NATO ortalaması yüzde 0,9. Ordu personelinin toplam iş gücüne oranı Amerika Birleşik Devletleri'nde yüzde 1,4, Fransa'da yüzde 1, İtalya'da yüzde 0,9, İngiltere'de yüzde 0,8, Almanya ve 
Kanada'da yüzde 0,5 olarak hesaplanıyor.

NATO içinde en çok askeri harcamayı açık farkla Washington yönetimi yapıyor. İttifakın diğer 27 üyesinin askeri harcamalar toplamı, Amerika Birleşik Devletleri'ninkinin yarısına ulaşmıyor. Bu çerçevede İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve Kanada da en çok askeri harcama yapan ülkeler arasında. Türkiye ise 14,5 milyar dolarla en çok askeri harcama yapan yedinci ülke.

SOVYETLERLE İLK CİDDİ GERGİNLİK: KÜBA EKİM FÜZELERİ



Bu süreçte NATO ile Doğu Bloğu sık sık karşıya geldi. Sovyet Birliği'nin Küba'ya nükleer füze konuşlandırması ise büyük bir krizin başlangıcı oldu. 
Tarihe ekim füzeleri krizi olarak geçen bu bunalım, dünyayı 48 yıl önce yeni bir sıcak savaşın hatta nükleer bir savaşın eşiğine getirdi.

Fidel Castro’nun gerçekleştirdiği devrimden sonra Küba ile Sovyet Birliği arasındaki ilişkiler giderek gelişiyor, Amerika Birleşik Devletleri, hemen yanı başındaki Küba'da bu dostluğun gelişmesinden rahatsızlık duyuyordu. 1 Mayıs 1960'da İncilik üssünden kalkan bir Amerikan U-2 casus uçağının Sovyet topraklarında düşürülmesi Moskova ile Washington arasındaki gerginliği daha da tırmandırmıştı.

Bu gerginliğe paralel olarak Amerikan Savunma Bakanlığı, Sovyetler Birliği'nin 1962 sonbaharında Küba’ya füze konuşlandırmaya başladığı istihbaratını almıştı. 

Ve 16 Ekim 1962 günü dönemin ABD Savunma Bakanı Robert Mcnamara Küba’da füze üslerini belirleyen hava fotoğraflarını başkan Kennedy’e gösteriyordu. 

Fotoğraflarda Sovyet füzelerinin yerleştirilmeye başlandığı açıkça görülüyordu. Sovyet lideri Nikita Kruşçev bu füzelerle soğuk savaş satrancında önemli bir 
hamle yapıyordu.

“ Küba Krizi ” videosunu izlemek için tıklayınız.

TÜRKİYE’YE NÜKLEER BAŞLIK YERLEŞTİRİLDİ

Kruşçev, bu hamlesine karşılık ABD Başkanı John Kennedy'den bazı ödünler koparmayı hedeflemişti. Bu ödünler de Küba'nın işgal edilmeyeceğine dair güvence ve Türkiye'ye yerleştirilmiş olan füzelerin sökülmesiydi. Kennedy teknik danışmanlarıyla uzun toplantılar yaptıktan sonra füze parçalarının getirilmesini önlemek için Küba’nın denizden abluka altına alınmasına karar verdi. Ve abluka 22 Ekim 1962'de uygulanmaya başladı.
Küba'ya gelen Sovyet gemileri ablukaya uymadıkları takdirde Amerikan savaş gemileri tarafından batırılacaktı. Gerilim her an sıcak bir çatışmaya dönüşebilirdi. Amerikan savaş gemileri Küba'yı kuşatma altına alırken,  Küba lideri Fidel Castro da ordusunu alarma geçiriyordu.  Küba askeri olası bir Amerikan çıkarmasına karşı sahilde mevzilenmişti.

Kruşçev, 27 Ekim 1962 günü Kennedy’e gönderdiği mektupta, ABD’nin Türkiye’deki füzeleri sökmesi halinde Küba’daki füzeleri sökeceğini, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne ve bağımsızlığına saygı göstereceğini belirtiyor, ancak füzelerin sökülmesine karşılık olarak ABD’nin de aynı güvenceleri Küba için vermesini istiyordu. 

Açıkçası Türkiye ile Küba, Amerika ile Sovyetler arasında tırmanan füze gerginliğinde pazarlık konusu ediliyordu. ABD 1959'da Türkiye ile yaptığı bir anlaşmayla 1961'de Türkiye’ye nükleer başlık taşıyan Jüpiter füzeleri yerleştirmişti. Ancak bu füzelerin varlığı Türk halkına 40 yıl sonra açıklanacaktı.
Kennedy verdiği yanıtta, füzeler söküldüğü takdirde Küba’ya uygulanan ablukaya son verileceğini,  Küba’yı işgal etmeyeceği güvencesini verebileceğini kaydetmiş ancak Türkiye’deki füzelerin sökülmesi konusunda konuşmaktan kaçınmıştı. Kruşçev, 28 Ekim 1962’da Kennedy’e ikinci bir mektup yazdı. Bu mektupta Türkiye’deki Jüpiter füzelerinden hiç söz edilmiyor, Kennedy’nin önerilerine sıcak bakıldığı vurgulanıyordu.

Washington’da büyükelçiler arasında yapılan son görüşmede ise Sovyetler Birliği büyükelçisi,  Küba’daki füzelerin kaldırılmasını Türkiye’deki füzelerin kaldırılmasına bağlarken, Amerikan büyükelçisi yedekte tuttuğu kozu kullanıyor, "Zaten Türkiye’deki füzeler eskimişti 6 ay içerisinde kaldıracaktık" diyordu.
O tarihte ABD ile Sovyetler Birliği, füze pazarlığında Türkiye’deki füzelerin konumunu gizli tutma konusunda anlaşmıştı ve Amerika Türkiye'deki jüpiter füzelerini Nisan 1963'te söküyor, onun yerine Akdeniz'de polaris füzeleri taşıyan denizaltıları devreye sokuyordu. 28 Ekim 1962 tarihli mektuplar ve ardından ABD’nin Küba’ya uyguladığı ablukayı kaldırmasıyla ekim füzeleri bunalımı bir sıcak savaşa hatta bir nükleer savaşa dönüşmeden atlatılmış oldu.


JOHNSON’DAN ANKARA’YA SKANDAL MEKTUP

Bu dönemde Türkiye de NATO ile kriz yaşadı. Kıbrıs'ta Rum tedhiş örgütü EOKA'nın artan saldırıları karşısında dönemin başbakanı İsmet İnönü garantör ülke sıfatıyla adaya müdahale etme kararı almıştı. 4 Haziran 1964 günü İskenderun’daki savaş gemileri denize açılmış, bu gelişme üzerine Yunan ordusu alarma geçerken 

Amerikan 6. Filosu da Rotasını Kıbrıs’a doğru değiştirmişti.

Başbakan İsmet İnönü tedirgindi. O dönemde Türkiye’nin elinde çıkarma gemileri yoktu. Adaya şileplerle gidilecekti. Ama bir satranç ustası olan İsmet Paşa, 4 Haziran 1964 günü kafasındaki oyun planını uygulamaya koymuş,  Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin’e, “ Çağır Amerikan büyükelçisini, Adaya çıkacağımızı söyle ” demişti. Amerikan Büyükelçisi Raymond  Hare, Türk hükümetinden Kıbrıs’a çıkarmayı ertelemesini ve  24 saat süre vermelerini istedi. 

Ama Hare’in Washington’a geçtiği mesaj Amerikan yönetimini telaşlandırmıştı.
Washington'da Dışişleri Bakanı Dean Rusk ile bakan yardımcıları Joseph Sisco ve Harlan Cleveland biraya gelip, Başkan Johnson’dan İnönü’ye gönderilecek mektubu yazdılar. 5 Haziran 1964 gecesi Başkan Johnson’un imzasını taşıyan 5 sayfalık mesaj Ankara’ya ulaştı. Johnson mektubunda, Türkiye'nin böyle bir karardan önce ABD’ye danışması gerektiğini, meşru olmayan bu müdahalenin Türkiye’yi Sovyetler Birliği ile karşı karşıya getireceğini, böyle bir durumda da NATO’nun Türkiye’ye yardım etmeyeceğini açık bir dille bildiriyordu.Johnson, ayrıca Türkiye’nin ABD’den aldığı silahları böyle bir müdahalede kullanılamayacağına da dikkat çekiyor   Amerika’nın vermiş olduğu silahlar savunma Amaçlıdır, Kıbrıs’ta kullanılamazdiyordu.

Hükümet, Washington’dan gelen bu mektup üzerine bir açıklama yaparak harekâtın ertelendiğini, Kıbrıs açıklarındaki savaş gemilerine dön emri verildiğini duyurdu. Açıkçası Türk ordusunun Kıbrıs'a çıkarma yapmaya hazır olmadığını bilen İnönü, büyük bir oyun oynamış, askeri müdahaleyi kullanarak Amerika’yı tahrik etmiş ve bu müdahalenin yapılamamasında sorumlu Amerika olmuştu.

İNÖNÜ WASHINGTON’A ‘ YENİ DÜNYA ’ KARTINI AÇTI

İnönü, aynı gün Johnson'a aynı şekilde sert ifadeler içeren bir mektupla yanıt verdi. İnönü, yanıtında  “Mesajınız gerek yazılış tarzı, gerek muhtevası bakımından Amerika ile ittifak münasebetlerinde daima ciddi bir dikkat göstermiş olan Türkiye gibi bir müttefikinize karşı hayal kırıcı olmuştur” diyordu.
İnönü, ayrıca Sovyet müdahalesine uğrayan NATO üyesine yardım etme yükümlülüğünü tartışmaya kalkıştıkları takdirde NATO'nun temel direklerinin sarsılacağı uyarısında bulundu. Nitekim İnönü, Amerika’nın bu davranışı karşısında, daha sonra “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye bu dünyada yerini alır” şeklindeki tarihi açıklamasını yapacaktı.

ABD Başkanı Johnson, mektubun Sonunda İnönü’yü Washington’a davet ediyor, İnönü bu daveti kabul ederek Johnson'la Washington'da bir araya geliyordu. 
Ne var ki Johnson’un ültimatom niteliğindeki bu mektubu Türk-Amerikan ilişkilerinin sorgulanmasına yol açacak kadar şok etkisi yarattı, Türkiye'nin dış politikasında önemli bir değişime yol açtı. Ve Türkiye, Sovyetler ve Ortadoğu ülkeleriyle iyi ilişkiler kurması gerektiğini kavramaya başladı.

NATO’NUN YENİ DÜŞMANI

Öte yandan 1989 yılında Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Doğu Avrupa'daki komünist rejimlerin bir bir çökmesi, dünyadaki dengeleri bir kez daha değiştirdi. Sovyetler Birliği parçalanıp, Varşova paktı dağıldığında NATO'nun varlığı da sorgulanır hale geldi.

Ancak ittifak'ın 1991 yılında Roma'da gerçekleşen toplantısında, NATO'nun ortaya çıkan yeni tehditler karşısında varlığını sürdürmesine karar verildi. 
Bu kararın ardından ittifak yeni bir genişleme stratejisine yöneldi. 1999 yılında eski Varşova Paktı üyeleri, Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan NATO'ya dâhil oldu.2004 yılında doğu Avrupa ülkelerinden Romanya, Bulgaristan, Slovenya, Slovakya ve Baltık ülkeleri Estonya, Letonya ve Litvanya İttifak'ın yeni üyeleri oldu. 2009 yılında Stasbourg'da düzenlenen zirvede ise Arnavutluk ve Hırvatistan NATO bünyesine girdi. Aynı zirvede daha önce ittifakın askeri kanadından ayrılan Fransa da NATO'ya geri döndü. İttifakın genişlemesi pek çok tartışmayı da beraberinde getirdi.Soğuk Savaş sonrası dönemde en çok tartışılan konulardan biri de NATO'nun görev alanının genişlemesiydi. Sovyet tehdidinin ortadan kalkmasından sonra amacını uluslararası terör, insan ticareti ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi yeni tehditlere mücadele olarak belirleyen NATO görev alanında genişletmişti. Kosova savaşı sırasında Sırbistan'a yapılan müdahale ve halen süren Afganistan'daki işgal stratejideki bu değişikliğin somut örnekleri oldu.

RUSYA İLE GÜNEY OSETYA KRİZİ

NATO'nun Rusya ile ilişkilerinde başlayan yeni süreçte en önemli adım ise İttifakın 2002 yılında Roma'da düzenlenen zirvesinde NATO-Rusya güvenlik konseyinin kurulması oldu. Konseyin öncelikli amacı uluslararası terörizme karşı ortak mücadele olarak belirlendi.

İttifakın 2004 yılından başlayarak eski doğu bloğu ülkelerini içine alarak genişlemesiyse Moskova'da rahatsızlık yarattı. Kremlin, özellikle Gürcistan ve Ukrayna'nın NATO'ya üyeliğiyle ilgili çalışmalara sert tepki gösterdi.
Gürcistan'la yaşanan kısa sürekli savaşın ardından Abhazya ve Güney Osetya'nın bağımsızlık kararı alması ve Kremlin'in bu yapıları resmen tanıması ilişkileri durma noktasına getirdi. NATO-Rusya Konseyi uzun süre toplanamadı. Ancak Amerika Birleşik Devletleri'nde Barack Obama'nın göreve gelmesiyle birlikte ilişkilerin seyri değişti.NATO da, küresel güvenlik açısından önemli bir güç olan Rusya ile diyalog kurulması gerektiği görüşüyle ilişkilerin aşamalı olarak yeniden başlatılmasına karar verdi. Moskova'nın batıyla ilişkileri normalleştirme yolunda yaptığı bir diğer hamle de Afganistan konusunda NATO'ya sağlanan lojistik destek oldu. Ancak başta Kosova'nın bağımsızlığı, Abhazya'nın tanınması, NATO'nun genişlemesi gibi konulardaki görüş ayrılıkları henüz giderilebilmiş değil.

TÜRKİYE’DE İLK NATO ZİRVESİ 2004’TE DÜZENLENDİ

1952 yılında NATO'ya üye olan Türkiye, ilk kez 2004 yılında NATO liderler zirvesine ev sahipliği yaptı. İstanbul'da gerçekleştirilen zirveye, 46 ülkenin hükümet ve devlet başkanları katıldı. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in ev sahipliğini yaptığı zirvede, Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai, 
Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da yer aldı.

Zirvenin gündemin 4 konu vardı.

- Genişleyen NATO’nun yeniden yapılanması
- Terörizme karşı mücadele
- Afganistan’da ittifakın görev alanının genişletilmesi
- NATO'nun Balkanlar ve Irak’ta üstleneceği Rol

Prag'da 2002'de düzenlenen zirvede ise, örgüte davet edilen Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya da İstanbul'daki zirvede yer aldı. Türkiye'nin NATO'ya üyeliğinin 60. Yılı olan 2012'de de bir dizi etkinlik düzenlendi.
NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen ve askeri komite başkanı General Knud Bartel'nin de katıldığı bu etkinliklerde, hem Türkiye-NATO ilişkilerinde geride kalan 60 yıl değerlendirildi hem de geleceğe yönelik atılabilecek yeni adımlar ele alındı.

RASMUSSEN: ANKARA NATO’NUN ÖNEMLİ BİR PARÇASI

" Yeni NATO Yeni Türkiye " isimli etkinliklere katılan Rasmussen, Türkiye'nin örgütün önemli bir parçası olduğunun altını çizdi. Rasmussen,
 “ NATO aynı zihniyette olan ülkelerin oluşturduğu bir ailedir. Türkiye de hepimizin birbirini güçlendirdiği bu ailenin değerli bir üyesidir” diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da Türkiye'nin NATO'daki 60. Yılı ile ilgili bir mesaj yayınlayarak ilişkilerin önemini vurguladı. Erdoğan Mesajında, 
" Türkiye, Özgür dünyanın savunmasında oynadığı önemli rol sayesinde NATO bünyesinde her zaman sağlam ve güvenilir bir müttefik olmuştur; aynı şekilde, gelecekte de sağlam ve güvenilir bir müttefik olmaya devam edecektir " ifadelerini kullandı.

İTTİFAK İKİ BÜYÜK KOMUTANLIKLA YÖNETİLİYOR

NATO'nun askeri komiteye bağlı Atlantik ve  Avrupa olmak üzere  iki büyük komutanlığı bulunuyor. Ayrıca Kanada ve ABD bölgesel planlama grupları da mevcut. Manş Müttefik Komutanlığı ise 1994 tarihinden itibaren Avrupa Yüksek Komutanlığı’na bağlandı.Avrupa Müttefik Komutanlığı’nın sorumluluk sahası kuzeyde, Norveç'in Kuzey Burnu’ndan Akdeniz'in güney kıyılarına; batıda, Atlantik Okyanusu'ndan Türkiye’nin doğu sınırlarına kadar uzanıyor. Şeyp adıyla anılan Karargâhı, Belçika'nın Mons şehrinde bulunuyor.

"SAKÖR" olarak bilinen ana ast komutanlıkları ise; Kuzeybatı Avrupa Müttefik Komutanlığı AFNORTWEST,  Merkezi Avrupa Müttefik komutanlığı AFCENT ve Güney Avrupa müttefik komutanlığı AFSOUTH olarak bölümlere ayrılıyor. NATO bugün Afganistan’dan Somali'ye Bosna Hersek'e kadar birçok sorunlu bölgede barışı sağlama konusunda görevine devam ediyor.

TÜRKİYE’DE 2 NATO ÜSSÜ VAR

Gerek jeostratejik, gerekse coğrafi olarak,  Asya ile Avrupa arasındaki bir köprü konumunda olan Türkiye'de iki resmi üssü bulunuyor. Bunlardan ilki, sık sık gündeme gelen İncirlik Üssü, diğeri de İzmir'deki hava üssü.

Adana'da bulunan ve yönetimi Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait olan İncirlik Üssü’nün enerji güvenliği açısından ne denli önemli olduğunu ortaya koyuyor. 
Adana'ya 10 kilometre, Akdeniz'e de 56 kilometre uzaklıkta olan üs, aynı zamanda, Türk Hava Kuvvetleri'nin 10. Ana jet üssü.Bu açıdan bakıldığında üssün; Kerkük-Yumurtalık ve Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hatlarının Akdeniz'e çıkış noktasına olan yakınlığı ayrı bir anlam kazanıyor. 
Aslında üs, soğuk savaş yıllarında Sovyetler Birliği'ni çevrelemek için kurulan NATO üslerinden biriydi. Ancak Sovyetlerin yıkılmasından sonra da stratejik önemini yitirmedi.

Bunda, Ortadoğu'ya hakim ve yakın bir noktada olması da etkilidir. Üs halen Amerikan askerlerine ve uçaklarına ev sahipliği yapıyor. Türkiye'de bulunan bir diğer üs ise İzmir'de yer alıyor. İzmir'in 17 kilometre kuzey batısında Çiğli'de bulunan üs, Avrupa'daki Amerikan hava kuvvetlerine bağlı.

“Türkiye’deki üsler” videosunu izlemek için tıklayınız.

MUĞLA AKSAZ’DA NATO DENİZ ÜSSÜ

Üste, 40'ın üzerinde uçak ve 300'ün üzerinde asker bulunuyor. Üs aynı zamanda I-Hawk ve roland füze sistemleriyle de konuşlandırıldı. Türkiye'deki en eski üs olan İzmir üssü, Libya başta olmak üzere birçok operasyonda kullanıldı.
Stinger füzelerinin fırlatılmasında kullanılan Şile Üssü, Irak Savaşı'nda NATO için önemli olan Konya'daki 3. Ana jet üs komutanlığı, füze rampalarının bulunduğu 
Balıkesir 9. Hava jet üssü, Muğla'nın Aksaz ilçesinde yer alan deniz üssü de NATO'nun diğer üslerinin bulunduğu yerler.
Ankara, Amasya, Bartın, Çanakkale, Diyarbakır, Eskişehir, İzmir, İzmit, Kütahya, Lüleburgaz, Sivas, İskenderun, Rize, Ordu, Erzurum, Van ve Mardin'de de NATO'ya bağlı birleştirilmiş hava harekât merkezleri bulunuyor.

SURİYE SINIRINI PATRİOTLAR KORUYOR

Bu arada, Suriye’de 3 yıldır süren iç savaşın Türkiye sınırına kayması ve Esed rejiminin füzeleri kullanma ihtimaline karşı 2012'nin Kasım ayında NATO'dan patriot talep etti. Talep üzerine Almanya, Amerika Birleşik Devletleri ve Hollanda'dan gelen Patriotlar Suriye sınırına yerleştirildi.
Bu çerçevede yerleştirilen patriotlar, Kahramanmaraş, Gaziantep ve Adana'da konuşlandırıldı. Kahramanmaraş'ta 2 Alman patriotu yer alırken, Gaziantep'te 2 Amerikan patriotu ve Adana'da ise 2 Hollanda patriotu bulunuyor.

Suriye'deki iç savaşın belirsizliği devam ederken Türkiye Kahramanmaraş‘a konuşlandırılan Alman patriotlar ve askerî personelin görev süresi bir yıl daha uzatılmasını talep etti.

Bu çerçevede Kahramanmaraş'ta bulunan iki patriot füze sistemi ve sistemde görevli yaklaşık 300 Alman askeri bir yıl daha Türkiye'de kalacak. 
Patriot füzeleri 5 metre 30 santimetre uzunluğunda, 900 kilogram ağırlığında ve 80 kilometre etkili menzile sahip.

PATRİOTLAR KÖRFEZ SAVAŞI’NDA RÜŞTÜNÜ İSPATLADI

Standart bir patriot bataryası; bir radar sistemi, komuta kontrol merkezi, bir jeneratör grubu ve her birinde 4 füze konuşlu 5 adet fırlatma biriminden oluşuyor. 
Fırlatmanın hedef doğrultusunda gerçekleştirilme zorunluluğu olması nedeniyle sistemin fırlatma rampalarının muhtemel hedef yönlerine tertiplendirilmesi gerekiyor.
1965 yılında geliştirilmeye başlanan, ilk denemeleri 1970 yılında gerçekleştirilen patriotlar, o dönemde Amerikan Ordusu'nun öncelikleri dışında kaldı. 
Dünya patriotların adını daha çok 1991 yılındaki Körfez Savaşı sırasında duydu. Patriotlar, savaş sırasında Irak'ın fırlattığı scud füzelerinden 45'ini düşürerek etkinliğini kanıtladı.
Buna rağmen Amerikan Ordusu, patriotun performansından memnun kalmadı ve 1992'de tüm bataryalarını yeniledi.  Savaştan edinilen tecrübelerle de füze fırlatma rampaları, komuta merkezinin 10 kilometre ötesine konuşlandırılmaya başlandı. Azami uçuş süresi 170 saniye olan patriot füzesi, Japonya'da üretiliyor.

Patriotlar ” videosunu izlemek için tıklayınız.

TÜRKİYE HER ORTAK OPERASYONDA YER ALIYOR

Türkiye, Bosna-Hersek, Kosova, Afganistan, Darfur/Sudan ve Lübnan’da icra edilen barışı destekleme harekâtlarına aktif olarak iştirak etti. 
Saraybosna'da bulunan ve 255 personelden oluşan Türk Birliği AB liderliğinde, Bosna’daki savaş sonrası güvenliği sağlamak amacıyla 2 Aralık 2004 tarihinden beri icra edilen ALTHEA harekâtına destek sağlıyor.
Türk askerinin halen destek sağladığı operasyonlardan bir diğeri de Kosova'da devam ediyor.  Kosova krizinin politik yollardan çözümlenememesi ve Şubat 1999'da silahlı çatışmaya dönmesi üzerine NATO, 24 Mart 1999'da hava harekâtını başlatmıştı.

8 Ekim 1998'de Kosova konusunda TBMM tarafından kabul edilen tezkere gereğince Türkiye, harekata İtalya'da bulunan 10 adet F-16 uçağı ile iştirak etti. Aradan geçen süreçte Türkiye’nin operasyona katkısı arttı.

NATO harekâtının başlaması ile birlikte Makedonya ve Arnavutluk'a büyük bir mülteci akını başladı. Bu krizin çözümüne yardımcı olmak ve oluşan yaraları sarmak maksadıyla Arnavutluk'ta konuşlandırılan İnsani Yardım Kuvveti AFOR'a Türkiye 18 Mayıs-07 Eylül 1999 tarihleri arasında bir sahra hizmet levazım bölüğü ile katıldı.  

Harekât esnasında Türkiye'de 18.000 mülteci barındırıldı.
Ayrıca Makedonya'da boyana ve Arnavutluk'ta el basan mülteci kampları faaliyete geçirildi ve bu kampların her birinde 3.200 civarında mülteci barındırıldı. Barış antlaşmasının imzalanmasının ardından da mülteciler geri döndüler.Kosova Gücü KFOR kapsamında, halen 34 ülkenin katılımı ile 15500 kişiden oluşan çok uluslu güç beş görev kuvveti halinde faaliyetini sürdürüyor.  
Prizren’de konuşlu Kosova Türk Tabur Görev Kuvveti, Almanya, Türkiye Avusturya ve İsviçre tarafından oluşturulan çok uluslu güney görev kuvveti içerisinde görevine devam ediyor.
2001 yılında Afganistan’daki NATO gücüne destek veren Türk askeri halen 780 personel ile uluslararası güvenlik yardım kuvvetine katkıda bulunuyor. 
Afganistan görevi içi 10 Ekim 2001'de TBMM'den tezkere alınmıştı.
Halen görev sürdürülen bir başka bölge ise Sudan.  BM'nin 2006 yılında aldığı Lübnan’da barışın sağlanması konusunda karar gereğince oluşturulan 
Lübnan Geçici Güvenlik Gücü'ne Türkiye, 1 inşaat istihkâm bölüğü, deniz görev kuvvetinde ise su üstü unsurları ile destek sağladı.

29 Mayıs 2007 tarihli Lübnan'da BM Geçici Görev Gücü UNIFIL kapsamındaki Türk askerlerinin görev süresinin 1 yıl daha uzatılmasını öngören başbakanlık tezkeresi ise TBMM'de kabul edilmişti. UNIFIL'deki Türk askerinin görev süresi 5 Eylül 2013 tarihi itibariyle doldu ve Beyrut’ta görev yapan Türk Birliği Türkiye'ye döndü.

AFGANİSTAN’DA 785 KİŞİLİK TÜRK BİRLİĞİ

Afganistan’daki Türk Birliği, 36 bölgeye ayrılan Kabil’deki görev bölgelerinde eğitim sağlık ve bazı kalkınma projelerine destek veriyor. Yaklaşık 1500 personeli bulunan Türk Birliği gezici sağlık birimleriyle ilaç ve tedavi hizmeti yanı sıra kurduğu merkezlerde bilgisayar elsanatları ve Türkçe kursları veriyor.
Bölgedeki Türk birliği aynı zamanda su elektrik ve alt yapı sorunu bulunan Afgan mahallelerine alt yapı desteği sunuyor. Açtığı kuyularla su ihtiyaçlarını karşılamalarını sağlıyor, yol ve çevre düzenlemelerine katkıda bulunuyor. Türk Birliği’nde görev yapan jandarma kadın astsubayları da Afgan kadınlarının sorunlarına destek olan projelerin koordinasyonuna ve yardım çalışmalarında rol alıyorlar.
Türk Birliği bünyesinde FM bandından yayın gerçekleştiren bir de yerel radyo bulunuyor. Yerel dillerin yanı sıra radyo Türkiyem günde 4 saat Türkçe yayın yapıyor. 

Elektrik sorunu olduğundan Türk Birliği’nce dağıtılan pilli radyolardan yayınları dinlemeleri sağlanıyor.
Türk Birliği’nin görev alanında terörle mücadele bulunmuyor. NATO uluslararası güvenlik yardım kuvveti bünyesinde sivil asker işbirliği projelerini uygulayan 
Türk Birliği devriye araçlarının kulelerinde asker bulundurulmuyor. Bu durum, Afgan halkının bir tehdit olarak algılanmadığı mesajını vermeyi amaçlıyor. 

NATO birlikleri tam teçhizatlı birlikleriyle her an saldırıya uğrayacak gibi eller tetikte gezerken Türk Birliği’nin araçları sivil araçları taciz etmeden trafik içinde 
seyirlerini sürdürüyorlar. Bu da Afgan halkının NATO adına orada olmalarına rağmen Müslüman Türk askerine karşı olumlu algılarını ortaya koyuyor.

Hazırlayan: 
Kuzey Haber Ajansı


http://www.dunyabulteni.net/dubam/287445/dusmanini-arayan-bir-savunma-orgutu-nato-video-dosya



****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder