30 Mart 2017 Perşembe

ÇARPILACAKSINIZ 2



ÇARPILACAKSINIZ - 2



Rifat Serdaroğlu
12 Eylül 2015


Bu başlıkta bir yazıyı yaklaşık üç yıl önce yazmışım. O günden bu güne değişen, yaptıkları hatalardan ders alan, tövbe eden, halkından özür dileyen, istifa eden bir tane siyasetçi çıkmadı. Aksine, her gün daha kötüye gitmemize rağmen utanmazlık, yüzsüzlük, hırsızlık, rüşvet tavan yaptı!

Türk Milleti, devletinin bizzat kendi Bakanları, kendi seçtikleri tarafından donuna kadar soyulduğunu 17/25 Aralık’ta gördü, duydu!
Dünün inşaat kalfalarının, “ Devlet Müteahhidi ” yapılıp, avantaların paylaşıldığını, haram paralarla gazeteler-televizyonlar alındığını, bu medya organlarının “ Saray Bekçisi ” olarak tetikçi gibi kullanıldığını gördü, duydu!

Türk Milleti; Adına- Tarihine- Cumhuriyeti kuranlara- Atatürk’e – Çağdaşlığa-Türk Ordusuna düşman olan siyasetçileri gördü, duydu!

Türk Milleti, gözünü kırpmadan tek ayaküstünde bile kırk yalan söyleyen siyasetçileri de gördü, duydu!

Türk Milleti, sırf oy ve iktidar uğruna dönemin Başbakanının emriyle,
PKK Narko-Terör örgütüyle görüşen ve Terör örgütü yöneticilerine “Türkiye’ye 80 BİN ağır silahın soktuğunuzu, şehirleri bombalarda doldurduğunuzu biliyoruz” diyen Milli İstihbarat Yöneticilerini ve Başbakanlık elemanlarını gördü, duydu!

Türk Milleti, bu ihaneti yapanları korumaya almak için bir günde kanun çıkartıldığını, Askerin kışlasına, Polisin karakoluna tıkılmasına, şehirlerimizin
PKK Narko-Terör elemanlarının insafına terk edildiğini de gördü, duydu!

Türk Milleti, AKP İktidarının ihanete varan bu uygulamaları sonucu, Cizre adlı bir ilçede devlet güçleri ile bir hafta boyunca çarpışacak kadar silah-bomba depolamış PKK örgüt militanlarını gördü, duydu!
Böyle bir silahlı kalkışma, isyan ilk defa oluyordu!

Türk Milleti, üzerine yemin ettiği Anayasa’yı çiğnemekten çekinmeyen, tarafsızlığını yitirmiş, partisinin kongresine dahi karışan Cumhur’un Başı’ nın
“TC Devlet Sistemini” alt-üst edişini gördü, duydu!

Türk Milleti tüm bu rezillikleri, ihanet çabalarını gördü, duydu!
Fakat duyması- görmesi gerekenler görmezden geldiler, duymak istemediler!
Örneğin Cumhuriyet Savcıları göremedi, duyamadı!
Kasıtlı olarak uygulanan yanlış politikalar sonucu, genç yaşlarında ölüp giden yavrularımızın müsebbiplerini görmezden, duymazdan geldiler!

İsterse hiçbiri görmesin! Türk Milletinin o şaşmaz sağduyusu ve vicdanı tüm yapılanları gördü, duydu! Millet hafızasına yazdı. En kısa zamanda Bağımsız Türk Yargısı önünde mutlaka hesap verecekler…

Dönemin Başbakanı sık-sık şunu söyler; “Bizim abdestimizden şüphemiz yok ki, namazımızdan olsun. Biz ancak Allaha hesap veririz!”
Bir de, her şeyin sahibi olan Yüce Allah var ya, o elbette ki görüyor!
Allah adı kullanılarak, Müslümanları kandırmak neymiş, görecekler!
Çarpılacaklar, sonları ibretlik olacak…

Sağlık ve başarı dileklerimle ,


Rifat Serdaroğlu



https://rifatserdaroglu.com/2015/09/12/carpilacaksiniz-2/

ÇARPILACAKSINIZ 1



 ÇARPILACAKSINIZ, 1


Rifat Serdaroğlu
15.7.2013 11:02:07


      2004 Yılının Kasım ayı,  Irak’ta “Camiler Kenti” diye bilinen Felluce’ deki çok sayıda cami,  Amerikan Askerlerinin bombalamasıyla yerle bir edildi. Camilerden  topladıkları Kur’an-ı Kerimleri nişangâh yapan Amerikan Askerleri  saatlerce kutsal kitabımızın üzerine ateş ettiler.


      ABD’ nin gelmiş geçmiş en salak lideri olan Bush ertesi gün; “ Beni Tanrı yargılayacak. Tanrı bana, George git ve Irak’taki diktatörlüğü devir, dedi. 
Ben de bu buyruğu yerine getirdim. Bu bana Tanrı’nın verdiği  bir misyon” dedi.
 Bu saçma beyan üzerine TC Başbakanı Erdoğan, dünya durdukça unutulmayacak şu sözlerle Amerikan Başkanına destek veriyordu;

“Tanrı ABD Başkanını İsa Mesih’in yolundan ayırmasın. Irak’taki kahraman  evlatlarınızın, ana vatana en az kayıpla dönmesi için dua ediyorum.”


 (Ergun Poyraz-İplikçi)

TC Başbakan’ı Erdoğan, Kerkük’te binlerce Türk ve Müslüman’ı  katleden, Türk-Müslüman Kadınlara, Kızlara tecavüz eden, Amerikan Askerlerinin Ana vatanlarına Sağ-salim dönmeleri için dua ediyordu!

      CIA korumasında 14 yıldır Amerika’da lüks ve refah içinde yaşayan cemaat  önderi Müslüman Hoca da, bu konuda tek kelime etmiyordu, edemiyordu.

Camiler yıkılırken, Tarihi İslam eserleri ayaklar altında parçalanırken, 
CIA’ in Türk Ordusuna tuzak kurma planlarına emniyetteki ve adliyedeki çakalları aracılığıyla destek veriyorlardı…


Aynı feci ve insanlık dışı cinayetler Afganistan’da Amerika eliyle, Suriye’de ve Filistin’de İsrail ve El-Kaide terör örgütü eliyle işleniyordu.

  Erdoğan bunları kınamak yerine, El-Kaide militanlarını Türkiye’nin güney sınırındaki kasaba ve ilçelere yerleştiriyor ve bu katil sürüleri de, her  gün Suriye’ye girip, cinayetler işliyorlardı. Üstelik El-Kaideyi  destekleyen sözde hocaların telkinleriyle, en fazla 14 yaşındaki kız  çocukları bu katillere peşkeş çekiliyordu!

 Kuzey Irak’ta bulunan Türk Askerlerinin başına ABD Askerleri tarafından  çuval geçirildi. Gazeteciler Erdoğan’a sordular; “ Olayı kınayan bir nota  verecek misiniz? ” “ Ne notası kardeşim, Müzik notası mı ” diye yanıt veriyor  ve Erdoğan belki de hayatının en mutlu anını yaşıyordu!

      Erdoğan’ın Başbakan olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin “İncirlik”  İlçesindeki Askeri Üs’ te bulunan Amerikan Askerleri, oradaki Camiyi 
 postallarıyla basıyorlar, minberi yıkıyorlar, camide bulunan Kuran-Kerimleri paramparça ediyorlar, Müslüman Erdoğan’dan tek ses çıkmıyordu.

 Aynı Erdoğan, Polis şiddetinden canlarını kurtarmak isteyen gençlerin camiye sığınmaları karşısında; “Camiye ayakkabılarıyla girdiler, camide 
 içki içtiler” diye yalan söylemekten hiç utanmıyordu!
Eee, önce Amerika sonra Müslümanlık, en sonunda da “İleri Demokrasi” böyle  oluyormuş demek ki?

Demokratik Gösteri ve Yürüyüş hakkını kullanmak isteyen barışçıl insanları “Şiddet Yanlısı” gösterip, elinde pala ve tabanca ile masum insanlara  
saldıran meczupları savunan Erdoğan’ın bu konudaki gerekçesi ise tam bir demokratik utanç vesikasıydı; “Ne yapalım yani, şiddet şiddeti doğurur!”

 Mısır’da, Müslüman Kardeşler taraftarlarının bir askeri garnizona ateş açması sonucu 51 Mısırlı ölünce, Erdoğan tüm dünyaya şöyle sesleniyordu; 
 “Mısır’daki bu ölümlere sessiz kalanlar, öteki dünyada nasıl hesap  verecekler? Ama biz orada başımız dik dolaşacağız.”

 Irak’ta, 1,5 Milyon insanın ölümüne sebep olan Amerikan Askerlerinin hem eşbaşkanlığını yapacaksın, hem bu insanları katleden, on binlerce kadına 
kıza tecavüz eden Amerikan Askerlerinin ülkelerine sağ-salim dönmeleri  için dua edeceksin, hem de başın dik gezeceksin öyle mi?

      Ey Amerikan doları, sen nelere kadirsin! Sana köle olan adama,  vatanını-insanını-aklını-ahlakını- ettiğin yemini bile unutturursun.

 Değerli Okurlar;
 Erdoğan ve CIA işbirlikçisi hocası, ikisi de Türk olmadıklarını her ortamda söylüyorlar. Türk kelimesini kullanmamaya özen gösteriyorlar.
Örneğin Erdoğan, her zaman “ Millet” kelimesini kullanır ama ağzından “ Türk Milleti ” kelimelerini asla duyamazsınız. 
Yukarıda yazdığım, Türk olmadığını söyleyen bu kişiler sizce gerçek Müslüman olabilirler mi?


 Sadece bir kısmını yazdığım ve her biri doğrulanmış tarihi gerçekler olan  bu olayları yüzleri kızarmadan yapan insanlar, Müslüman olabilirler mi?
 Her zaman söyledim, yine söylüyorum; Bunların sonu ibretlik olacak!…

Sağlık ve başarı dileklerimle 15 Temmuz 2013
     

Rifat Serdaroğlu

https://rifatserdaroglu.com/2013/07/15/carpilacaksiniz/
  
*****


BİZ ÖDEDİK BİZ, BİZ…


BİZ ÖDEDİK BİZ, BİZ…


Cumhurun Başı Recep, iki elini kürsüye koydu, sağ omuzunu hafif aşağıya düşürdü, o kahredici bakışlarını tv kameralarına yöneltti ve boyun damarlarını patlatırcasına bağırmaya başladı;
IMF’ ye borcu kim yaptı? Siz yaptınız ey Bahçeli, ey Kılıçdaroğlu siz yaptınız siz! Sizin yaptığınız 22,5 Milyar Dolar borcu kim ödedi? Biz ödedik biz, biz!

Sonra da, IMF’ ye ödenen borcu, sanki babası Bagatalı Ahmet Reis’ten kalan para ile ödemiş gibi, bilinçsizce futbol oynamaktan yamulmuş bacaklarını sürte-sürte, dayı-dayı yürüyerek, yüzlerce korumasıyla çekti gitti…

Bu konu defalarca yazıldı, çizildi. Konunun çarpıtıldığı, doğrusunun ne olduğu ise anlatıldı. Merak eden araştırır, bulur, öğrenir.

Şimdi bir an için, Cumhurun Başı Recep’in dediğinin DOĞRU olduğunu kabul edelim ve kendisini kutlayalım;
“ Ey Yüce Uzun Adam, ey Sağlam İrade, ey Müslüman Muhafazakâr insan, ey Baş Serok, iyi ki varsın, iyi ki başımızdasın! Sen olmazsan biz bu borcu nasıl öderdik? İnan sen olmasan bizim başımız yerden hiç kalkmazdı be! ”

Eh mademki borcumuzu o ödüyor, ekonomi yönetimine o ayar veriyor, IMF’ den Merkez Bankası Başkanına kadar herkese fırça atıyor, her olaydan o sorumlu demektir. İyiden de, kötüden de.

İyiler ondan, kötüler başkasından olmaz. Yok öyle 25 kuruşa simit.
 Börek onun, kürek başkasının olmaz! Börek de onun kürek de onun…

O zaman aşağıdaki soruların yanıtlarını almak için kimin yakasına yapışacağımız belli! Sorulara Cumhurun Başı Recep yanıt verecek…

-Altı sıfırını attığın Türk Lirası iki yılda dolar karşısında %42 kaybetti. Neden?
-Büyüme yüzde 1,7 ile dip yapınca, işsizlik çift haneli rakamlara fırladı. Neden?
-2003 yılından bugüne kadar Türkiye 408 Milyar Dolar açık verdi. Neden?
-2002de 129 Milyar Dolar olan dış borç stoku 400 Milyar Doları geçti. Neden?
-2014’de İşadamlarımız yatım için yurtdışına 6,6 Milyar Dolar götürdü. Neden?
-Bankalardaki Batık Kredi oranı %4,5 u buldu. Neden?
-Son 26 günde borcumuz durduk yerde 38,5 Milyar Dolar arttı. IMF’ye ödediğin 22,5 Milyar Doları düşersek, geriye 16 Milyar Dolar borç kalır.
Bu borcu kim ödeyecek, kim, kim, kim?
 *Boduroğullarından Hoca Davudi mi ödeyecek?
 *Van Seyitki Aşiretinden İstihbaratçı eskisi Fidan mı ödeyecek?
 *Milyar Dolarlarla oynayan Bilal Oğlanın Türgev Vakfı mı ödeyecek?

Bunların tümünü sen ödeyeceksin, sen, sen, sen ödeyeceksin…

Not; Badem Ekonomi Yönetimi, Dünya’da hayretle izleniyor! Meraklısına anlatalım;

İnek İthal / İneğin yediği saman ithal / İthal İneklerin, ithal samanla yaptıkları veya süt Tozuyla yapılan “ Ayran ” ise “Milli İçkimiz!”
Hadi, çıkın bakalım işin içinden…

Sağlık ve başarı dileklerimle 13 Şubat 2015

Rifat Serdaroğlu


https://rifatserdaroglu.com/2015/02/13/biz-odedik-biz-biz/

İYİ TANIYIN



İYİ TANIYIN


Rifat Serdaroğlu
Tarih: 14.7.2013 

      Vatanı satanları, Türkiye’nin belli bir bölgesini kendi siyasi hesapları 
      uğruna PKK Narko-Terör örgütüne peşkeş çekenleri, kendilerine verilen 
      kanunsuz emirlere uyup Türk Ordusunu kışlasına kapatanları, PKK’nın yayın 
      organı gibi çalışıp Türk Milletinin moral gücünü tahrip eden medya 
      kuruluşlarının yönetici ve sahiplerini, olanları komşu ülkeden bakar gibi 
      seyreden Yüksek Yargıyı,
      Oğluna usulsüz olarak verilen bir memuriyet karşılığında “Cumhuriyeti” 
      satan hainleri iyi tanıyın.



      Vatan savunması için hiçbir şey yapmayıp sadece seyretmenin düşmanla 
      işbirliği yapmakla eşdeğer tutulacağını, özellikle görevini yapmayan 
      muhalefet partilerinin birinci derecede sorumlu olacaklarını lütfen hiç 
      unutmayın,
      iyi hatırlayın.

      AKP, basiretsiz ve dirayetsiz tutumuyla maalesef ülkeyi bir iç savaşın 
      kapısına getirdi. Hür dünya ülkeleri arasında itibarı kalmayan Erdoğan, 
      siyasi tarihe “ Terörü bitiren adam ” olarak geçebilme hayalinin bittiğini 
      görmüş, Eşbaşkanı tarafından atıldığı “ Kürtçülük Kuyusundan ” 
      çıkamayacağını anlamış ve son çare olarak “Benden sonra tufan” anlayışıyla 
      yıkıp-yakıp, öyle gitme yolunu seçmiştir.

      Erdoğan ve Türkiye’nin PKK Narko-Terör örgütüne peşkeş çekilmesi için 
      çalışanlar, şu gerçeği er-geç anlayacaklardır;
      Burası, M.Ö 13 Bin yılından bu yana Türklerin vatanıdır ve öyle 
      kalacaktır. Kürtçü-Bölücüler, Barzani tohumları hesaplaşmak istiyorlarsa, 
      bu hesaplaşma yapılacaktır.
      Bizler, yani bu toprakları vatan kabul edenler, etnik 
      kökeni-inancı-dili-dini-rengi-cinsi ne olursa olsun, “Ne Mutlu Türküm 
      Diyene” ilkesini kabul edenler,
      Türk Bayrağından başka bir bayrak istemeyenler, bu oyunu bozacağız.
      Hem de demokratik yolla ve kimsenin burnunu kanatmadan bozacağız.
      

Eline silah almayan, bu cennet vatanın çocuklarını öldürmeyen herkese 
söyleyecek sözümüz, verecek gönlümüz ve birlikte geçireceğimiz zamanımız 
vardır.

      Değerli Okurlar;

      Hangi görüşten olursanız olun, bizler çözümü Türk Milletinin önüne 
      koyuncaya kadar geçecek zaman, izleme ve tanıma zamanıdır.
      -Kimler üç kuruşluk menfaat uğruna, Türk Vatanının kutsallarına saldırıyor!
      -Kimler bir makam uğruna, içinden çıktığı mübarek ocağı hançerliyor!
      -Kimler TSK’nın kahramanlarına kahpece tuzaklar kurup, vatan evlatlarının 
      zindanlarda çürütülmesine geçit vermiş!
      -Kimler rütbeleri arttıkça, kendileri küçülmüş, ufacık kalmışlar!
      -Kimler Türk Vatanının, uluslararası tefeciler tarafından soyulmasına 
      çanak tutuyor!
      -Kimler yaranmak ve para uğruna, kutsal dinimizin ve milyarlarca dolarlık 
      servetin üzerine oturup, yabancı istihbarat örgütlerine uşaklık ediyor!
      -Kimler Türkiye’nin “Milli” bir kuruluşu olan istihbarat örgütünü, 
      uyuşturucu baronu bir caninin kucağına atıyor!
      -Kimler Türk Milletinden aldığı gücü, biber gazı-sopa ve polis copu olarak 
      milletin kafasında kullanıyor, bunların hepsini iyi tanıyın ve hem 
      gönlünüze hem de beyninize bu isimleri kazıyın.

      Yarın, Türk Milleti yine düze çıktığında, yanınıza ilk gelecekler bunlar 
      olacak.
      Bunları iyi tanıyın, hiç unutmayın. Yüzlerine tükürmek için!

      Sağlık ve başarı dileklerimle 

      13 Temmuz 2013
      Rifat Serdaroğlu

     

DOĞMASAYDIN BE DOĞAN

DOĞMASAYDIN BE DOĞAN 


Rifat Serdaroğlu
Tarih: 23.6.2015 09:50:11


 Bu yazıda geçen Celal Doğan ismi, son seçimlerde, “ Aman barajı geçsinler de, AKP tek başına iktidar olmasın ” aldatmacasına sığınanları anlatmak için simge olarak kullanılmıştır.

 Zaten Celal Doğan ismi de bundan böyle bu sayfalarda yer almayacaktır.

Aslan Sosyal Demokrat Celal Doğan, CHP´ den Milletvekilliği, CHP´ den üç dönem Belediye Başkanlığı yaptı. Gaziantepspor Kulübünün başkanı oldu ve 
tüm Türkiye kendisini tanıdı. Siyasette unutulmaya başlayınca, bir sürü 
sağ parti ve yeni oluşumlarda kendine yer aradı! (AKP dâhil)
      
Kamuoyu onu, kelle-kulak yerinde, özü-sözü doğru, dürüst bir adam olarak tanıdı!

      2015 yılında, Celal Doğan tam da 72 yaşına gelince kendi gerçeğini gördü!
Tüm geçmiş siyasi hayatının, tüm söylemlerinin, tüm inançlarının, ona güvenip oy veren insanların yalan (!) olduğunu görüverdi!

Artık kafasını nereye vurduysa, hafızası aniden yerine geldi ve tüm geçmişini, onu Celal Doğan yapan tüm birikimini, PKK Narko-Terör örgütünün 
siyasi temsilcisi olan HDP adlı partinin ayaklarının altına atıverdi!

      Önümüzdeki günlerde Aslan Sosyal Demokrat Celal Doğan´ı, HDP-PKK´ nın 
      İmralı Heyetinin içinde görebiliriz. O koca cüssesi ile nasıl kalıptan kalıba girebildiğini, yeni önderine de tatbiki olarak gösterecektir!

 72 yıllık fikir hayatını inkâr eden bu kişinin giderek ufaldığını, küçüle-küçüle bir avuç kadar kalacağını, ona yıllarca oy veren Gaziantepliler üzülerek seyredeceklerdir. Umarım, son istirahatgâhı PKK militanlarının koynunda yatacağı PKK Mezarlığı olmaz.

      Mademki yaşarken kendini öldürecektin, hiç doğmasaydın be doğan…

İHANETİN NEDENİ OLMAZ

Yıllardır bu yazıları takip edenler gayet iyi bilirler ki, biz her etnik kökene, her inanışa, her düşünceye saygılıyız. İnsana, insan olduğu için 
değer verir ve her fikre saygı duyarız. Yazdıklarımız içinde yanlışımız  olursa, muhatabımız kim olursa olsun derhal özür dileriz.

06 Aralık 2014 te “ Hoybun´cu Danışman ” başlıklı bir yazı yazmıştım.
     
 Baş Serok Davutoğlu´nun Etyen Mahçupyan´ı Başdanışman olarak atamasını ve  Etyen Mahçupyan ´ın, 54 bin Türk insanının hayatını çalan, Türk Milletinin 
 400 Milyar Dolarlık servetini yok eden, uyuşturucu kaçakçısı, bebek katili  için;
“O, ideolojik olarak gerçekten bir rehber ve liderdir. O, dünya çapında bir problemin lideri ve tarihe geçecek bir insandır” demesini  eleştirmiştim.
      
Sonra da Davutoğlu´na; “Başdanışmanınızla aynı şeyleri mi düşünüyorsunuz”  diye sormuştum.

O yazıda “ Hazar Yahudisi ” kökenli birinin ısrarla kim olduğunu sormuştum.
      
İsimleri Artin Berbatian ve Şanjuro Pekmezciyan olan vatandaşlar bu yazıdan nedense yaklaşık yedi ay sonra, rahatsız oldular ve hakarete varan 
tweet ler attılar.
      
İşin hukuki yönü saklı kalmak üzere şu açıklamayı yapmayı gerekli gördüm. 

Okurlarımdan özür dilerim…

 Benim için herkes eşittir. Kimsenin etnik kökeni diğerinden üstün değildir.

Her türlü fikre de saygı duyarım. Ama Büyük Atatürk´ün bir sözünü, devlet olmanın önemli bir gereği olarak kabul eder ve öyle davranırım. 
Büyük  Atatürk;“İhanetin nedeni olmaz, bedeli olur. O bedel er veya geç  ödettirilir” demiştir.

 Etnik kökeni ister Türk, ister Kürt, ister Yahudi, ister Hıristiyan olsun  kim ki Türk Devletine ihanet eder, benim için haindir. Hiçbir etnik köken için ihanet, 
bir hak olamaz.
     
 Hem bu vatanın nimetlerinden, Türk insanının sevgisinden hoşgörüsünden  faydalanacaksın hem de ihanet şebekeleriyle işbirliği yapacaksın.
      
Sonra da gerçekler yüzüne vurulunca, ama demokrasi var, diyeceksin.Yürü kardeşim yürü, sen derdini Celal Doğan ve “yetmez ama evetçilere” ve 
bir zamanlar kucak kucağa olduğun Cemaatçi abilerine anlat.
      
Ne demişti Büyük Atatürk;
      
İhanetin Nedeni olmaz, Bedeli olur… İhanet eden de, İhanetinin Bedelini  misliyle öder.

      İnanmayan Ankara-Kızılcahamam´ daki “ ŞEHİT AĞACINI ” ziyaret edip, 6500 askerin ne için ve kimler tarafından öldürüldüğünü bir kere daha düşünsün…

Herkes hesabını bu dünyada verecek. Hırsıza hırsız, katile katil, haine 
hain demekten asla geri durmayacağız. Başkaları bu cennet vatana ve Türk Milletine karşı gemileri yakmaya kalkarsa, iyi bilsinler ki Türk Milleti 
gerekirse limanları bile yakacaktır.
      
Herkes şunu öğrenecek;

Etnik kökenin Kürt olabilir, ama önce Türk Milletinin Kürdü olacaksın! Yahudi-Ermeni- Süryani olabilirsin, amenna ama önce Türk Milletinin 
Yahudisi, Ermeni´si, Süryani´si olacaksın. Eski Ahit´ten bu yana “Vaat edilmiş topraklar” masalına inanıp, Türk Vatanına göz koyanlar, yanıldıklarını 
mutlaka göreceklerdir…

Sağlık ve başarı dileklerimle 
23 Haziran 2015

Rifat Serdaroğlu

https://rifatserdaroglu.com/2015/06/23/dogmasaydin-be-dogan/

29 Mart 2017 Çarşamba

TOMA TEYYİP

TOMA TEYYİP



RİFAT SERDAROĞLU
19 Haziran 2013


Türkiyeli Toma Teyyip’in Taksim Gezi Parkında demokratik direniş haklarını kullanan gençlerin üzerine bu kadar acımasızca gitmesinin sebebi anlaşıldı.  Sebep, bu kargaşada Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesinin PKK’nın emrine verildiğinin gizlenmek istenmesiymiş!

AKP’ye oy vermiş, hala vermeye düşünen insanlarımızın vicdanlarına seslenmek istiyorum. Lütfen şu sorulara kendi vicdanınızda cevap verebilir misiniz?
Türkiye Vatanı, hepimizin ortak vatanı değil midir?
Türk Bayrağı, hepimizin onuru-şerefi değil midir?
T.C Devleti, hepimizin devleti değil midir?
Türk Milleti, bizim hepimizin müşterek adı değil midir?
Türkçe, tüm milletimizin “Resmi Dili” değil midir?

75 milyon insanımızın, PKK Narko-Terör örgütü taraftarları hariç, tamamı bu sorulara; Evet, Vatan ortak malımızdır/ Türk Bayrağımız onurumuzdur/
TC Devleti bizimdir/Hepimiz Türk Milletinin bireyleriyiz/Türkçemiz hepimizin resmi dilidir diye yanıt vereceklerdir.
Hangi partiye oy verirlerse versinler, millet olmanın gereği zaten budur.

Türkiyeli Toma Teyyip ve onun Akil İnsanlar Heyetinin gönülden destekledikleri “Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı” Ankara’dan sonra Diyarbakır’da da yapıldı ve sonuç bildirisini yayınladı.
Özet olarak 12 maddeden oluşan bildirinin bazı maddelerine beraberce bakalım;
1) Kürtler, Özerklik-Federasyon-Bağımsızlık gibi siyasal talepleri belirleme hakkına sahiptir. Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkının sadece Kürdistan halkının kararına ve onayına bırakılması Konferansımızda ortaklaşılan bir ilkedir.
2)Konferans, Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü talep eder.
3)Konferans, Kürdistan’ın bir statüsü olmadan Kürt sorununun nihai olarak çözülemeyeceğini karar altına almıştır.
4)Anadilde eğitim ve Kürtçenin “Resmi Dil” olarak kabulü, anayasal güvence altına alınmalıdır.

AKP’ye oy vermiş ve hala destekleyen vatandaşlarımız şu sorulara cevap vermek zorundadırlar;
-AKP Hükümetinin ve Başbakan Erdoğan’ın izni olmadan Güneydoğu Anadolu Bölgemize, Akil İnsanlar ve Konferansa katılanlar, “Kuzey Kürdistan”
diyebilirler mi?
-Hepimizin ortak vatanı olan Türkiye’den ayrılma ve toprak koparma hakkını Kürtçülere kim verdi? Öcalan ile yapılan görüşmelerde, böyle bir şey konuşulmasa ve anlaşmaya varılmasa bu katiller açıkça “Türkiye’yi Böleceğiz” diyebilirler mi?
-AKP’ye oy vermiş ve hala vermeyi düşünenler, İmralı canisinin özgür bırakılmasını isterler mi?
-“Kürdistan” denen bir bölgemiz oldu da biz mi bilmiyoruz?
-Kürtçenin “Resmi Dil” olması ve yeni anayasaya yazılması için AKP Hükümeti ve Erdoğan garanti verdi mi?
-PKK Narko-Terör örgütünün Türkiye’deki silahlı unsurlarından kaç tanesinin sınır dışına çıktığını Erdoğan veya Özel Paşa, Türk Milletine açıklayabilirler mi?
-Son üç aydır, dağa çıkışlardaki artış ne kadardır?

Sayın AKP’liler;

Parti “Din” değildir. Partiniz yoldan çıktıysa, Genel Başkanınız Amerika ve
PKK dışında herkese bağırıyor fakat bunların karşısında dilsiz oluyorsa,
lütfen parti yöneticilerini sorgulayınız.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve Türk Milletinin geleceğini yakından ilgilendiren bu duruma kayıtsız kalamazsınız. Ya Kürtçü-Bölücülerden yana olacaksınız, ya da Türk Milletinden yana olacaksınız.
Bunun bir üçüncü yolu yoktur.
Bölücülere karşı tek söz söylemeyen, aksine Akil İnsanlar aracılığıyla bunları destekleyen Erdoğan’ın, Taksim Gezi Parkındaki gençlere nasıl zulmettiğini sizler görmediniz mi? Sizce Taksim-Gezi direnişçileri, PKK’lı katillerden daha mı
tehlikelidirler?

Başta Türkiyeli Toma Teyyip, Akil İnsanlar denen malum heyet ve tüm dünya gayet iyi bilmeliler ki;

Türkiye’nin tek karış toprağını kimse alamaz. Gezi parkındaki ağaçlar ve demokratik hakları için direnen Türk Milleti, aziz vatanı için dünyanın altını üstüne getirmekten asla çekinmez.

ABD, CIA yardakçısı Cemaat, Barzani çocukları bölücüler ve AKP yöneticileri, varsa akıllarını başlarına almalıdırlar. Türk Milleti, bu bölücü tuzağı bu anki nesil ile çözmeye karar vermiştir. Çocuklarımıza bu problemi devretmeyeceğiz. Onlara tertemiz bir Türkiye bırakmak, can borcumuzdur.
Herkes ya Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti çatısı altında özgür vatandaşlar olarak yaşamaya, her türlü sosyal-etnik-kültürel haklarını korumayı kabullenecek, ya da başına geleceklere razı olacaktır.
Ne Mutlu Türküm Diyene…

Sağlık ve başarı dileklerimle 
19 Haziran 2013

RİFAT SERDAROĞLU
rifaterdaroglu@gmail.com
facebook.com/rifatserdaroglu

https://rifatserdaroglu.com/2013/06/19/toma-teyyip/

**********************

ASTINIZ / ZEHİRLEDİNİZ / YEDİRMEYİZ



ASTINIZ / ZEHİRLEDİNİZ / YEDİRMEYİZ



RİFAT SERDAROĞLU,
20 Haziran 2013,
rifatserdaroglu@gmail.com
facebook.com/rifatserdaroglu35


Bir tek oy uğruna veya günü kurtarmak adına AKP yöneticileri kadar kişileri kullanmaktan, tarihi çarpıtmaktan, tek ayaküstünde kırk yalan söylemekten korkmayan bir ekip olamaz.
Son zamanlarda Başbakan Erdoğan’ın gerçek kişiliğinin Türk Milleti tarafından anlaşılması üzerine derhal imaj yenileme çalışmalarına başladılar ve tarihten rahmetli Menderes’i ve rahmetli Özal’ı çıkarıp, Erdoğan’ı bu iki kişinin seviyesine çıkarmaya çalıştılar.

ASTINIZ;

Adnan Menderes’in ve iki Bakanının asılması Türk Siyasi Tarihinin yüzkarası olaylarından biridir. Tıpkı idam edilen diğer siyasiler ve gençler gibi.
O dönemde yargılanmış ve müebbet hapse mahkûm olmuş bir Demokrat Parti Milletvekili babanın oğlu olarak Menderes’in asılması kadar, Menderes’in Erdoğan’a benzetilmesi gayretleri beni derinden üzmektedir.
İnsanın kendi ayıbını örtmek için, tarihe mal olmuş kişilerin arkasına sığınması, o kişinin karakteri hakkında yeterince bilgi vermektedir.
Fakat gençlere doğruları anlatmak da bizlerin görevidir.

-Adnan Menderes; Büyük Atatürk, İnönü ve Kurtuluş Savaşımızın Galip Hocası Celal Bayar ile birlikte savaşmış, birlikte çalışmış “İstiklal Madalyalı” bir insandır.
-Adnan Menderes son derece iyi eğitimli, yabancı dili olan, çağdaş bir Beyefendidir.
-Adnan Menderes siyaseti geçim kapısı yapmayan, siyaset yoluyla zenginleşmeyi asla düşünmeyen, aksine babadan kalan 38 Bin Dekar arazisinin, 35 Bin Dekarını köylüye dağıtan, rahmetli çocuklarına
“Ben Başbakan iken, sizler ticaret yapamazsınız” diyen ve bunu uygulatan namuslu bir insandır. Rahmetli eşi Berin Menderes tam bir Hanımefendi idi.
Tüm hayatını eşine ve çocuklarına adadı. Ne siyasete karıştı, ne de papatyalar gibi saçmalıklara tenezzül etti. En zor günlerinde bile hamd ve şükretmeyi bırakmayan inançlı, çağdaş mükemmel bir insandı. Kendisini tanımak bana ve eşime her zaman onur vermiştir. Allah rahmet eylesin.
-Adnan Menderes, yatırımcıyı- sanayiciyi destekleyen ve eser bırakan bir Devlet Adamıdır.
-Adnan Menderes’in ve Demokrat Partinin hataları-yanlışları olmamış mıdır? Elbette ki olmuştur. Bunları o zamanın şartları içinde, dünyanın o zamanki durumunu da göz önüne alarak değerlendirmek gerekir. Yakışan budur.
Fakat hiçbir olay, bir Başbakan’ın asılmasını haklı çıkarmaz. Türk Demokrasi tarihinin en korkunç olaylarından biridir.

ZEHİRLEDİNİZ;

Turgut Özal’ın zehirlenmesi iddiası, AKP Yöneticilerinin ve Özal Ailesinin sürekli gündemde tutmak istedikleri bir istismar konudur. Bu konu halen Adalete intikal etmiş bir olaydır. Her ne kadar Adli Tıp Kurumu, Özal’ın kabrinin açılması suretiyle yaptığı araştırmada, “Zehirlenme Bulgusu Yoktur” diye rapor verse de, bu çevreler istismara devam etmekte ve Özal’ı mezarında bile taciz etmekten utanmamaktadırlar.
Hele AKP’nin ve Erdoğan’ın bunu kullanmalarını anlamak mümkün değildir.
AKP 11 senedir iktidar. Erdoğan sık-sık Yargıya talimat verdiğine göre, bu ölüm olayını niçin aydınlatmaz? Niçin olacak, istismar için tabii ki. Tıpkı başörtüsünü istismar ettikleri gibi! İslam dinini dahi, siyasi çıkarı için kullanmaktan çekinmeyenler, bundan mı utanacaklar?

YEDİRMEZLER;

Erdoğan’ı yemek isteyen kimse yoktur. Bu tam bir aldatmacadır. Ayrıca Erdoğan’ın düşmana da ihtiyacı yoktur. Onun iflah olmaz kibri, dizgin vurulamayan hırsı, servete ve güce tapması, çağımızın gerçekleriyle taban-tabana ters ideali, kendisini bir İslam Devletinin Sultanı ve Halifesi olarak görmesi, sinir sistemi ve sağlığındaki bozukluk, faşist yönetim tarzı,
Türk Milletinin ilk seçimde onu indirmesi için yeterli olacaktır.

AKP ve Erdoğan’ın anlaması gereken gerçek şudur. İstediğiniz kadar 2023 veya 2071 yılı hesapları yapın, iktidarınızın sonu gelmiştir.
Fakat bu, dünyanın sonu değildir. Siz gidersiniz, başkası gelir. Dünyanın kuralı budur. Kanunî 46 sene iktidarda kalmış, ama dünya ona bile kalmamış, size mi kalacak?
Şimdi gitme ve hesap verme dönemi geliyor. Eğer Türk Milleti adına yaptığınız yasal-siyasal-ekonomik faaliyetlerinizi açık alınla verebilirseniz, ne mutlu sizlere… Ne dersiniz, hesap verebilecek misiniz, yoksa biz ancak Allah’a hesap veririz mi diyeceksiniz?

Sağlık ve başarı dileklerimle 20 Haziran 2013

https://rifatserdaroglu.com/2013/06/20/astiniz-zehirlediniz-yedirmeyiz/
***

UTANMANIZ VAR MI?


UTANMANIZ VAR MI?



RİFAT SERDAROĞLU
21 Haziran 2013
rifatserdaroglu@gmail.com
facebook.com/rifatserdaroglu


Bir insan kendini “Aydın” sınıfına koyuyor, ülkesinin en çok satan gazetelerinde “Köşe” sahibi oluyor ve her gün yüz binlerce “genç beyin” tarafından okunuyorsa, onun ülke insanının kaderine etki edecek derecede yanlış yapma hakkı yoktur.

İnsanız, hepimiz hata yapabiliriz. Kendimizi ve dostluk ilişkilerimizi ilgilendirecek çapta yapılacak yanlışlar, sadece kendi çevremizi ilgilendirir. Samimi olarak dilenecek bir özür, affedilmemizi ve üzdüğümüz-zarar verdiğimiz insanların kalplerini tekrardan kazanma imkânını bize geri verebilecektir.

Fakat siz hemen her gün köşenizde yazıyor, toplumu yanlışa yönlendiriyor ve
onarılması imkânsız zararlara, can ve mal kayıplarına sebep oluyorsanız,
10 yıl boyunca “Demokrat-Özgürlükçü” dediğiniz kişi için, 10 yılın sonunda
“Diktatör-Faşist-Türkiye’yi Yangın Yerine Çeviren Adam” diye yazabiliyorsanız, siz bu eyleminizi “Hata” kapsamına sokamazsınız.
Sizler Türkiye’ye bilerek ve isteyerek “İhanet” etmişsiniz demektir.

Çalıştığınız gazetelerinizin tüm imkânlarından yararlandınız, yanınızda çalışanlara kitap yazdırıp, adınızı koydunuz. Yüz binlerce genç beyni yanlışa yönlendirdiniz, ülkenin geleceğini kararttınız.
Yurt dışındaki toplantılarda Türkiye’yi yerden-yere vurdunuz. Bazılarınız, patronlarınız için ihale takipçiliği yaptı.
Şimdi, “Pardon, biz adamı yanlış tanımışız. Yanılmışız, adam demokrat değil- diktatörmüş, bu adam ülkeyi büyütmeye değil-küçültmeye gelmiş”  demeyi ve utanmadan hala Türk Milletinin huzuruna, hiçbir şey olmamış gibi çıkma hakkını kendinizde nasıl bulabiliyorsunuz?

Konuyu biraz daha açalım;
-Sizler, bugün Başbakan Erdoğan’ı yerden yere vuranlar, daha önceden onu bilmiyor muydunuz?
-Onun yetişme tarzını-eğitimini-dünya görüşünü- yetiştiği Milli Görüş camiasını hiç duymadınız mı?
-R.T Erdoğan, Türk Siyasetine paraşütle mi geldi ki, sizler onun gönüllü şakşakçısı oldunuz?
-Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olmadan önceki servetini- cemaat tarikat ilişkilerini- hırsını- hedefini hiç merak etmediniz mi?
-Erdoğan’ın, hakkında adalete intikal etmiş, dokunulmazlık sebebiyle beklemede olan yolsuzluk dosyalarını sizlere anlatan olmadı mı?
-Kendinize “Şoför” alırken gösterdiğiniz özeni, adamı Başbakan yaparken gösterdiniz mi?
-Erdoğan’ın oğlu Burak, yaya geçidinde Büyük Sanatçı Sevim Tanürek’e çarpıp ölümüne sebep olduğunda, ona yapılan “Özel Uygulama” Erdoğan’ın
“Adalet ve Kul Hakkı” konusundaki tavrını sizlere anlatmadı mı?
Sevim Tanürek adı geçtiğinde içiniz hiç sızlamaz mı?
-Hadi bunları görmediniz diyelim. Erdoğan’ın Demokrasi-İnsan Hakları- Kadın Erkek Eşitliği- Sanata Bakışı ve İslam Devleti ile ilgili konuşmalarını da okumadınız mı? El-Kaide patronunun dizinin dibindeki resmi görmediniz mi?

Hepsini bal gibi biliyordunuz. Ama günlük menfaatiniz yine üstün geldi, ülkeyi sattınız.
Anlamadığım konu şudur; Patronlarınız sizin gibi insanlara niçin iş verir?
Bilgi deseniz yok, sadakat deseniz yok, kendini Türk Milletine borçlu hissetmek yok, özür dilemek yok, dünyayı takip etmek yok. Yok, yok, yok…
Patronlarınız, sizden daha cahil oldukları için olabilir mi?

Sizler Başbakan Erdoğan’ı, 10 yıl sonra terk edip, onu Akif Beki-Abdurrahman Dilipak-Mustafa Karaailoğlu gibi gazetecilerin eline bırakan
“Erdoğan’ın Abileri-Ablaları”, ülkenin “Saygın!” gazetecileri;
Eğer bir parça utanma duygunuz, bir parça yüreğiniz kaldı ise, Taksim Gezi Parkındaki “Duran Genç” gibi, lütfen gidin ve Başbakanlık önünde durun.
Durun ama susmayın. Erdoğan’a haykırın;
“Eyy Erdoğan, seni biz parlattık. Kendine gel. Sen Şah-Padişah-Sultan-Halife değilsin. Sen de bizler gibi garip bir âdemsin” deyin.
Diyebilir misiniz? Dersiniz değil mi? Sıkar mı?

Sağlık ve başarı dileklerimle 


https://rifatserdaroglu.com/2013/06/21/utanmaniz-var-mi/


***

BU KUMAŞ DİKİŞ TUTMAZ,



BU KUMAŞ DİKİŞ TUTMAZ,


RİFAT SERDAROĞLU 
22 Haziran 2013

Siyasetin öyle bir kuralı vardır ki, dünya yerinden oynasa dahi, o kural değişmez.
O kural şudur; “İnsanların güvenini bir kez kaybettiniz mi, daha da kazanamazsınız”. Hele insanlar, kendilerini yönetenlerin “Yalan” söylediklerini anlarlarsa, yandı gülüm keten helva. Yağlı direğe tırmanmak gibidir, bu durum. Tırmanmak için çabaladıkça aşağıya doğru kaymaya başlarsınız.

Taksim-Gezi Parkında başlayan ve tüm Türkiye’ye yayılan demokrasi ve özgürlük talepleri sebebiyle Başbakan Erdoğan’ın son 18 gündür yaptığı çelişkili konuşmaları alt alta yazın, birbiriyle taban-tabana zıt konuşmaların, sağlıklı bir beyinden çıktığına kimseyi inandıramazsınız.
İşte “Güven ve İtibar Kaybı” böyle başlar.

O zaman ne mi olur? Neler, neler olur beraberce bakalım;
-Gerçek Demokrasi ile yönetilen ülke liderleri eleştiri seslerini yükseltirler.
“Polis Devleti” uygulamalarına karşı oluşan tepki adım-adım tüm dünyaya yayılır. Çünkü onların kamuoyları için “Demokrasi” tek şarttır.
-Medya, usul-usul yan çizmeye başlar. Yandaş kalemler, “eee, bu kadar da olmaz ki” demeye, ufak-ufak dokundurmaya başlarlar.
-Sonra Ankara Bürokrasisinde çözülme başlar. İktidarın şaibeli icraatlarıyla ilgili dosyalar el altından servis edilmeye başlar. İktidarın halktaki itibarının düştüğünü en iyi “Başkent Bürokrasisi” hisseder ve derhal tavır alır.
İllerdeki bürokrasi de, Ankara Bürokrasisini takip eder.
-Çözülmeyi ve güç kaybetmeyi gören iktidar Milletvekilleri arasında huzursuzluk başlar. Genel Başkan sayesinde milletvekili olanlar bile, kapı aralarında konuşmaya-eleştiriye başlarlar. Bundan sonraki adım, milletvekillerinin kendilerine yeni yer aramaları ve bunun için vaziyet almalarıdır.
-En vahimi ise, ülkeyi yönetenlerde “korku” bir paranoya haline gelir. Sokağa ve kalabalıklar karşına çıkmak, onlar için işkence haline gelir. Bu korku onların zulmünü arttırır, gidişlerini çabuklaştırır.

Bu noktadan sonra, ne yapsanız eski konumunuza gelemezsiniz. Geçmiş olsun!

Adam çok ağır hasta imiş ha gitti, ha gidecek. Karısı son bir ümitle, kasabaya yeni gelen doktoru çağırmış. Doktor adamı iyice muayene etmiş. Çantasını toplarken kadın, doktora sormuş;
“Doktor Bey, Bey’ime ne pişireyim? Yemeklerden hangisi dokunur, hangisi dokunmaz?”
Doktor, bir hastaya bir de karısına bakmış ve; “Hanım, ne isterse ver, ne yerse yesin, çünkü bu baş, bu yastıktan kalkmaz artık!…”

Sen, kendi halkından “Vekâleten” aldığın iktidar gücünü, kendi gücün zannedip, milletine polis copu-biber gazı-sopa-tekme olarak karşı kullanır, 4 vatandaşının ölümüne, 12 kişinin gözünü kaybetmesine, binlerce insanın yaralanmasına sebep olursan, üstüne üstlük sürekli yalan söylersen, millet seninle aranızdaki gönül bağını kopartır. O bağ bir kere koptu mu, mümkünü yok kimse tekrar bağlayamaz. Bu saatten sonra ne yaparsan yap, senin başın yastıktan kalkmaz.
Artık gitme zamanıdır.

Geldiğin gibi demokratik yolla gitmek, milletin kararıyla gitmek, gidişlerin en hayırlısıdır. Milletin kararına rağmen ayak direr ve “ben sultanım-ben halifeyim-bensiz olmaz-benim uçaklarım- benim binlerce korumam-benim servetim” dersen, milletin başına bir de tedavi masrafı çıkartırsın ki, bence hiç gereği yok. Zorla güzellik olur mu a cancağızım?

Sağlık ve başarı dileklerimle

RİFAT SERDAROĞLU 
rifatserdaroglu@gmail.com
facebook.com/rifatserdaroglu35

https://rifatserdaroglu.com/2013/06/24/bu-kumas-dikis-tutmaz/


***

BASİRETSİZ,


BASİRETSİZ,


RİFAT SERDAROĞLU
24 Haziran 2013
rifatserdaroglu@gmail.com
facebook.com/rifatserdaroglu35


“Gerçekleri göremeyen, ileri ve uzak görüşlü olmayan, sağduyusuz” kişileri bunun kadar güzel anlatan başka bir kelime olamaz.
Bu tip kişiler “Ticaret veya Sanayi” ile uğraşsalar, basiretsiz oldukları için bir zaman sonra batarlar. Tarımla uğraşsalar, bir süre sonra ellerinde ne toprak, ne traktör, ne de saban kalır. Bordrolu olarak çalışıyorlar ve gelirlerinin üstünde harcama yapıp, yakayı bankalara kaptırıyorlarsa gelecekleri mangal kömürü gibi kapkara olur!.
Hatta bu konuda atasözü sayılabilecek öğütlerimiz vardır. “Hesabını bilmeyen kasap, k.ç..a kaçar masat” sözü bunların en güncellerindendir.
Basiretsizlik, bu kişileri ciddi sıkıntılara sokar ama birinci derecede zararları kendilerine olur. Kademe-kademe zararlar aile-akraba ve yakın çevreye doğru dağılır.

Fakat ülkeyi yöneten kadro, çoğunluk olarak basiretsiz kişilerden oluşuyor ve üstüne üstlük bu kişiler eğitimsiz-hırslı-kindarlarsa, orada yıkım kaçınılmazdır. Bu yıkım tüm ülke insanını ve gelecek nesilleri etkiler. Bir de, ülkeyi yöneten kadronun tepesindeki kişinin vücut- akıl ve ruh sağlığı bozuksa, o ülkenin gerek “iç savaş” gerekse “dış savaş” yoluyla çok canlar kaybetmesi ve çöküşe uğraması büyük olasılıktır.

Basiretsizlik denen illetin en korkunç özelliklerinden biri “bulaşıcı” olmasıdır.
Ülkenin başındaki yönetici “basiretsiz” ise bu hastalık, ülkenin tüm kurumlarının yöneticilerine bulaşır.
Örneğin; Ülkeyi iç ve dış düşmanları korumakla görevli olan ordunun başına öyle basiretsiz sepetler getirilir ki, kendi sınırları içinde devletin generallerini taşıyan helikoptere, terör örgütünün ateş açmasını-helikopteri vurmalarını, kendi resmi sitesinden “Helikopterimiz kaçmayı başardı” şeklinde vermekten utanmazlar. Pişkin-pişkin orada oturmaya devam ederler!

Başka örnek; Adama benzeyen basiretsiz kişi, ülkenin iç güvenliğinden sorumludur. Bu basiretsiz sepet, anayasal haklarını kullanan milletinin üzerine biber gazı- tazyikli ve kimyasallı su- cop ile gider, 4 kişi ölür, 12 kişi gözünden olur, 7 binden fazla yaralı olur, o TV’lere çıkar, milletini azarlar, ellerinde sadece karanfil olan insanları devlet gücüyle tehdit eder.
Ama devletin helikopterine ülke sınırları içinde ateş edip, vuran caniler için tek kelime edemez!

Bir örnek daha; Ülkeyi yöneten kişi, gördüğü sanrılar sonucu söylediği yalanlarla ülke ekonomisini çökme noktasına getirir, fakat ülkenin ekonomik direksiyonunda oturan sepet bürokrat;  “Yapmayın efendim, siz bu işi kaçak etle sucuk yapmak mı zannediyorsunuz, batıracaksınız ülkeyi, lütfen susmayı deneyin”  diyemez. Niçin? Çünkü basiretsizlik ona da bulaşmıştır.

Basiretsiz kişilerin ikinci ortak noktası bunların “korkak” olmalarıdır. Öngörü sahibi ve kendilerinden emin olmadıkları için sürekli korku içinde yaşarlar.
Zayıf-kimsesiz-yasalara saygılı insanlara hakaret etmekten-zulmetmekten çekinmezler. Gücü gördükleri anda ise hemen yelkenleri indirip, güce boyun eğerler.

Değerli okurlar, bu genellemeden sonra size “özel kişi” ile ilgili bir analizimi sunup, bu özel kişi hakkındaki kararı sizlerin vermesini rica edeceğim.
Takdir sizlerindir;

-Tayyip kafayı yemiş.(Hasip Kaplan-BDP milletvekili- Öcalan’ın Avukatı)
-Erdoğan kalın kafalıdır. (Özdal Uçar-BDP Milletvekili- Doktor, Polis döven delikanlı)
-Tayyip, Kürt Halkına verdiğin sözü tutmazsan, bu halk senin kafanı keser.
(Sevahir Bayındır-Kapatılan DTP Milletvekili)
Hass..tir. (Osman Baydemir-Diyarbakır Belediye Başkanı)
-Meşe ağacını dalları nerenize battı Sayın Hükümet. (Osman Baydemir)
-Sayın Barzani’yi, sadece Güney Kürdistan’ın değil, bugün 4 parça olan Kürdistan’ın önderi olarak kabul ediyoruz.(Abdullah Öcalan)

Bu hakaretler ve daha niceleri Türk Milletinin önünde defalarca söylendi, yazıldı. Bu hakaretleri yapanlar özür diledi mi? Hayır.
Başbakan, üstelik Obama’nın eşbaşkanı olan Erdoğan, bunlara tek kelime ile olsun yanıt verdi mi? Hayır.
Peki, nasıl oluyor da sadece anayasanın verdiği demokratik tepki hakkını kullanan, elinde karanfilden başka silahı olmayan Türkiye’nin aydın gençlerine “Çapulcular” , “Vandallar” , “Ayyaşlar” diyen delikanlı Erdoğan, PKK’lı katiller karşısında “pamuk helva” gibi yumuşak olabiliyor?
Sevgiden ve kendini onlara yakın kabul etmesinden olabilir mi?
Eşbaşkanı Obama’ya ve Barzani’ye verdiği sözlerden dolayı olabilir mi?
Basiretsizlik ve bunun doğal sonucu olan korkaklıktan olabilir mi?
Dedim ya bu konudaki karar verme yetkisi sizlerindir.

Yalnız bu günlerde tekrar azan ve başkaldırmaya çalışan katiller sürüsüne ve onların siyasetteki eskortlarına iki çift lafım var.
“Ağzınızdan çıkana da, attığınız adıma da dikkat edin. Son yaptığınız ve ülkemizin güneyine Kuzey Kürdistan” adını verdiğiniz toplantı bardağı taşıran son damla idi. Türk Milletinin nefreti çok kabardı. Türk’ün sillesinin gelmesi yakındır. Barzani hemen aşağınızda, istediğiniz rejim oradaysa sizi tutan mı var?
Türk Milleti olarak bu çıbanı bizler, yani bu nesil patlatıp tamamen kurutacağız.
Bu problemin çözümünü çocuklarımıza bırakmayacağız.
Geleceğimiz olan gençlerimize namus borcumuzdur bu sözümüz.
Demedi demeyin!

Sağlık ve başarı dileklerimle 
24 Haziran 2013

RİFAT SERDAROĞLU

https://rifatserdaroglu.com/2013/06/24/basiretsiz/

BOP 2. EŞBAŞKANI BAHÇELİ

BOP 2. EŞBAŞKANI BAHÇELİ



Rifat Serdaroğlu
25 Mart 2017


Bölgemizdeki 22 Ülkenin sınırlarını zorla değiştirecek, milyonlarca Müslümanın ölümüne, on binlerce Müslüman Kadının tecavüze uğramasına, yüz binlerce çocuğun ölümüne, milyonlarca insanın yerinden-yurdundan olmasına sebep olacak ve bu ülkelerin zenginliklerine emperyalist devletlerin el koymasına yol açacak Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) açıktaki, bilinen Eşbaşkanı Erdoğan idi!
Erdoğan bunu defalarca ve övünerek söylemişti!

BOP’ un destek kanadının da bir Eşbaşkanı vardı! Görünmeyen fakat Eşbaşkan Erdoğan her sıkıştığında ona destek olan, ona baston olan biri! Bu kişi Devlet Bahçeli idi!
Erdoğan’ın iktidara getirilmesinin yolunu “Erken Seçim” kararıyla açan, AKP her tökezlediğinde ona örtülü destek veren, en sonunda da Türkiye’yi dikta yönetimine götürebilecek bir referanduma yol açarak, kendisinin bugüne kadar ki beyanlarını görüşlerini inkâr eden sözüm ona Türk Milliyetçisi Bahçeli!

Kardiyologların dediğine göre By-Pass ameliyatı olanlardan bazılarının karakterleri, davranışları ameliyat sonrası değişirmiş! Ama Bahçeli bir anda öyle bir döndü ki değil bir, kırk By-Pass geçirse bile böyle bir dönüşü açıklayamaz! Erdoğan için neler söylediğini hatırlıyor musunuz?
“Yolsuzluğa boğazlarına kadar battılar-Devleti soydular-PKK İşbirlikçisi-İmralı dostu-Şehitlerimizin sorumlusu!”

Türk Milletinin önünde en ağır ifadelerle yüklendiği bir kişiyi, sanki bunları hiç söylememiş gibi Türkiye’ye “Başkan” yapmak ancak Bahçeli gibilerin hazmedebileceği bir iştir!

Türkiye’nin sürekli olarak gündeminde olan, zaman-zaman hükümet etme görevi üstlenen birinin, MHP gibi köklü bir partinin Genel Başkanı niçin böyle bir dönüş yapar?
Hangi maddi menfaat, hangi mevkii, hangi siyasi korku, hangi kaset veya görüntü bu dönüşü yaptırabilir?
Acaba kişi, gençliğinden beri yabancı bir kuruluşun adamı ise, aldığı emir gereği bu dönüşü zorunlu olarak yapabilir mi?

Dünya rekoru kıracak kadar çabuk dönüş yapan Bahçeli’ye madalya verilmesinin şart olduğuna hükmeden AKP Hükümeti şimdiden iki tane madalyayı Bahçeli’nin alnına yapıştırdı bile!

-Kerkük Türklerini Barzani’ye Peşkeş Çekme Madalyası.
-Her Evet, Şeyh Sait İçin Bir Fatiha’dır Madalyası.

Bahçeli sadece bu iki konuyu Ülkücü Camiaya anlatsın onları ikna etsin sonra gitsin evet oyunu gönül huzuru içinde kullansın.
Yakışır BOP 2. Başkanına…

SAAT VAR SAATÇIK VAR!

FETÖ, 15 Temmuz’un darbe girişimci paşası Akın Öztürk’ün eşine saat göndermiş!
Gönderen Pensilvanya’da kaçak, saati alan Akın Öztürk hapiste!
Reza Zarraf da Bakan Zafer Çağlayan’a 700 bin avroluk bir saat göndermişti.
Reza 1 yıldır Amerika’da hapiste, Zafer Çağlayan serbest!
Nasıl oluyor bu?
Nasıl olacak! Saat var, saatçık var. Tıpkı gemicik gibi!
Sevsinler sizin dürüstlüğünüzü…

Sağlık ve başarı dileklerimle 
Rifat Serdaroğlu

***

Ak ve Pak Alınlılar

Ak ve Pak Alınlılar 


Rifat Serdaroğlu
Pazartesi, Eylül 12, 2011



Dünyanın, gerçek demokrasi ile yönetilen hiçbir ülkesinde “Adam çalıyor ama, çalışıyor be kardeşim, çalışsın da varsın çalsın” düşüncesi yoktur. O ülkelerde ki insanlara, “Türkiye’de yaşayanların en az %50 si böyle düşünür” deseniz, size  “delirmiş” gözü ile bakarlar..
Çünkü gerçek demokrasiler de yaşayanlar bilirler ki, namuslu ve dürüst olmak, insan olmanın gereğidir. Kamu görevi üstlenen kişilerin namuslu, dürüst ve çalışkan olmaları ise bu işin olmazsa olmaz şartıdır.
Ülkede oy veren iki kişiden biri böyle düşünüyor ise, ülkeyi yönetenler de çıkar;
“Benim alnım tertemiz, ben bu temiz anlımı senin lekeli ve lanetli dudaklarına öptürtmem” deyiverir!…
Gerçi alın da, keyif de Başbakan’ın. İstediğine öptürür, istemediğine öptürmez.
Örneğin, Ana Muhalefet Liderine öptürmez ama, El-Kaide Lideri Hikmetyar’a hem öptürür, hem de dizinin dibine çöker. MHP Genel Başkanına öptürmez ama  gider tarikat reisine hem alnından öptürür, hem de onun  avucunun içini öper!..  Keyif işte…
Kel Başa, Şimşir Tarak ” diye boşuna söylememiş atalarımız. Demokrasi anlayışı oturmamış, kendini hala vatandaş olarak değil de, tebaa olarak gören bir topluma “Gerçek Demokrasi’yi” hazmetmiş bir Başbakan yakışır mı, elbette ki yakışmaz.
Ya hangisi yakışır;
*“İktidara gelir gelmez, dokunulmazlıkları kaldıracağım” deyip sonra sözünü unutan bir Başbakan,  yakışır mı?
*Ülkenin birliğinden ve bütünlüğünden sorumlu olması gerekirken, Ana Muhalefet Liderine ağır hakaret içeren  “Lekeli ve Lanetli ağız” suçlamasını yapan bir Başbakan,  yakışır mı?
*Mavi Marmara Gemisine yapılan saldırı için, “ İsrail suçlu  9 insan öldürdü tamam da, ya bile bile o insanları ölüme gönderenler suçlu değil mi” diyenleri yerden yere vuran ama aynı konuda;
“Gördüğüm şeyler hiç de hoş değildi. Çok çirkin şeylerdi. Organizatörün Gazze’ye yardım götürmeden önce İsrail’le uzlaşma yolunu seçmemeleri faydalı sonuçlar doğurmayacak şekilde, otoriteye başkaldırmaktır. İHH’nın politik bir amaç güdüp gütmediğini söylemek kolay değil” diyen Fethullah Hoca’ya karşı “dut yemiş bülbüle” dönen bir Başbakan, yakışır mı?..
*Herkesi  “İsrail’in Avukatı” olmakla suçlayan ama, Sami Ofer  ile otel odalarında gizlice görüşüp,ülke limanlarını pazarlayan, sonra da bu görüşmeyi inkar eden bir Başbakan, yakışır mı?
*Türkiye ve İsrail’i neredeyse bir “çatışma ortamına” getirip, üstüne üstlük, “Yahudi Cesaret Madalyası” alan bir Başbakan,  yakışır mı?
*Şimdi İsrail düşmanlığına soyunup, Suriye sınırımızı 49 yıllığına İsrail’e peşkeş çekmek için TBMM yi gece yarılarına kadar çalıştıran bir Başbakan,  yakışır mı?..
*Esas amacının ABD nin bölgede ikinci bir İsrail Devleti yaratmak istemesi ve bunun için de  Kuzey Irak’ı üs seçmesi, Barzani’yi ve PKK’yı kullanması, burada bir Kürt Devleti kurmak istemesi açıkça belli olan Büyük Ortadoğu Projesine Eşbaşkan olan bir Başbakan,  yakışır mı?…
*Suriye ile vizeleri kaldırıp, “Şamgen’i” kuran, Devletin Resmi uçağıyla özel olarak akşam ziyaretine Şam’a giden, sonra da Suriye yönetimini
“Baasçı-Düşman” ilan eden bir Başbakan,  yakışır mı?…
*Suudi Arabistan’daki insan hakları ihlallerini görmezden gelip, bu konuda tek kelime edemeyen, fakat sıra Suriye’ye gelince  “aramızda kan bağı var, Suriye’deki insan hakları ihlallerini görmezden gelemeyiz” diyen bir Başbakan,  yakışır mı?
*Benim alnım tertemiz deyip, kendisinin servet artışını, çocuklarının düğünlerinde hediye edilen “Takı’lara” bağlayan bir Başbakan, yakışır mı?…
*Avrupa’da “Yüzyılın en büyük yardım soygunu” adı verilen ve gerek suçlarını kabul edip Almanya’da hapse giren, gerekse de henüz tutuklu bulunan zanlıların tamamına yakınının ya arkadaşı, ya dostu, ya da akrabası olan bir Başbakan, yakışır mı?…
*Savcı ve Hakimlerle “Dama Taşı” gibi oynanmasına ses çıkarmayan bir Başbakan, yakışır mı?
* “Sokakları eylem alanı haline getirtmem” deyip, ülkenin orta yerinden kaçırılan Askerleri ve Devlet Memurlarını iki ayı aşkın bir zamandır bulamayan bir Başbakan, yakışır mı?…
*PKK Terör örgütünün ev sahibi ve hamisi, binlerce vatan evladının canına kasteden örgütün suç ortağı Barzani ile, karşılıklı olarak saz çalıp, türkü söyleyen bir Başbakan,  yakışır mı?…
*Ülkenin Cumhuriyet ve Demokrasiye bağlı, Atatürk sevdalısı koskoca bir camiasını, sırf inançlarından dolayı aşağılamaya kalkan bir Başbakan, yakışır mı?…
Yakışmaz diyorsanız, gereğini yapacaksınız. İnsanları uyaracaksınız. Sizin gibi, bizler gibi düşünenleri bir araya getirecek siyasi organizasyonlara destek vereceksiniz. Demokrasiyi, Lâik Cumhuriyeti, Çağdaşlığı, Atatürk İlke ve Devrimlerini bulunduğunuz her ortamda savunacaksınız. Bunun için illa ki, sağcı veya solcu olmaya gerek yoktur. İnsan olmak, vatansever olmak yeter de artar bile…
Yakışır diyorsanız, benden size koca bir aferin. Bir de gazete kâğıdından tayyare, gazoz kapağından madalya, huniden başlık, haydi kumda demokrasicilik oynamaya. Yakışır, yakışır…
Not: Değerli mücadele adamı ve dostum Bekir Öztürk ün “Millet mi? O da kim? AKP nin Yargıya Müdahale Sicili ve Deniz Feneri Karartması” adlı eseri Togan Yayıncılıktan çıktı. Tüm kitapçılarda bulunabilir. Herkese ve özellikle gençlere tavsiye ederim..
Sağlık ve başarı dileklerimle

Rifat Serdaroğlu


https://haberguncel.blogspot.com.tr/2011/09/ak-ve-pak-alnllar-rifat-serdaroglu.html


***