KÜRT AÇILIMI VE TÜRK KİMLİĞİ-2
Yazan
İkbal Vurucu *
* 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü DYÇ Araştırmaları Bilimsel Danışmanı
04 Ocak 2010
Kürt Açılımında Türk kimliğinin konumu ve algılanış biçiminin ortaya konulması, işletilen sürecin görünen ve görünmeyen boyutlarının anlaşılmasında büyük önem arz eder.
Zihniyet çözümlemesi için Kürt Açılımı edimcilerinin kendilerini ifade ettikleri kavram ve sözlerin içeriklerinin ifşa edilmesi, eylemlerin ortaya çıkışının kaynağı olan anlam dünyasının anlaşılmasında anahtar rolü vardır. Bir bütün olarak bu düşünme ve konuşma edimlerinin anlamlarının ortaya konulması algılama, eylem, bilişsel evrenin birbirine bağımlı bütüncül yapısı sebebiyle, konuyu mümkün olan en iyi anlama yöntemlerinin başında gelir. Böylece bireyin gözlemlenebilir davranış örüntüsünün kaynağı ve amacı da belirlenebilir. Bu açıklama ekseninde "millet" ve "Türk" kavramlarının algılanış biçiminin bilinmesi konumuzun anlaşılması ve Türk kimliğinin Kürt Açılımı sürecindeki gerçek konumunu belirlememize yardımcı olacaktır.
Son dönemlerde vurucu ve akıcı üslubuyla kimlik konularında önemli metinler üreten Prof. Dr. İskender Öksüz, milli görüş geleneğinin "Millet" kavrayışını şöyle ifade eder: "… Biraz Vahabi, biraz İhvan-ı Müslim ilhamlı bizim 'Millî Görüş', başlangıçtan beri 'milliyet' kavramından sıkıntılıdır. Bir kere İhvanı Müslim, tıpkı Komünizm gibi enternasyonalistlik iddiasındadır. ... Peki, millet bunların neresinde? Bu onlar için zor bir sorudur. En değişmeyen, fakat o derece de takiye içeren tutum, Sayın Necmettin Erbakan Hocamızınki: Hoca o latif sesiyle, her 'milletimiz' dediğinde, Osmanlı'nın millet sistemindeki milleti kasteder. O anlamı bilmeyenler bunu fark etmeyeceklerinden ve Hoca da bunun pek alâ farkında bulunduğundan, ifade ustalıklı bir takiyedir. Eski Osmanlı'da 'millet', ümmet, hatta mezhep ifade eden bir kelimedir. 'Ortodoks Milleti', 'Yahudi Milleti' gibi. Bu milletin, bildiğimiz milletle bir ilgisi yoktur tabiî..." devamında şöyle der: "Muhterem hocamızın, 'milliyetçilik' dendiği anda 'biz ırkçılığa karşıyız' tepkisini vermesi bundandır. 'Millî görüş' katiyen 'milliyetçi görüş' değildir." Öksüz'ün, Milli Görüş ve büyük ölçüde kozmopolit İslamcıların kavramlar setindeki bu ince ayrıntıya dikkat çekmesi kayda geçmelidir.
Her terim kavram değildir. Kavramlaştırma terimin anlamlaştırılması sürecini tanımlar. Millet teriminin kullanımı toplumun genel algılayışında Türk, Arap, İngiliz vb. bir toplumu anlatmak içindir. Bu anlamın dışındaki kullanım yani terimin araçsallaştırılmasında genel kitlenin verdiği "anlamın" biçimsel ifadesine bir atıf söz konusudur. "Hangi millettensin?" sorusu, genel olarak "Türk" diye verilen bir cevap içerir. Fakat milli görüşün zihniyet dünyasını içselleştiren bireyler "millet"i farklı bir anlamda kullanmaktadır. Sorun da bu zümrenin kullanışı ile genel kabulü arasındaki bağın bilinçli bir şekilde ters yüz edilmesindedir. Özellikle politik uygulamalardaki çelişkilerin ve çatışmaların ana kaynağı budur.
Türk olarak kavramlaştırılan milletin devlet felsefesi ve siyasal yapısından dışlanma sürecinde, asla kullanımı ihmal edilmeyen "millet" teriminin genelin tepkisini engelleme gibi bir işlevi de vardır. Bunun yanında asıl kullanım biçiminin asla ve kat'a "Türk-dışı" bir kullanıma sahip olmayacağı inancını da besler. Bir noktayı da vurgulamalıyız ki, Kürt Açılımını başlatan kozmopolit İslamcı aktörler ile Açılımı geliştiren ve içeriklendiren 2. Cumhuriyetçi liberal seçkinlerin sosyolojik ve siyasi-hukuki olarak millet kavramını kullanışları da birbirleriyle uyuşmaz. Kozmopolit İslamcılar belirttiğimiz anlamda "millet"i kodlarken, liberal aydınlar "millet" gibi kolektif bir varlığın gerçekliğini reddederler. Aynı kavram karşısındaki bu farklı duruşlar Türk kimliği karşıtlığında birleşmektedir. Terimin bu farklı anlamlarda kullanımı, Kürt Açılımının toplumsal meşruiyetinin sağlanması sürecini işleten mekanizmalar tarafından titiz bir biçimde kullanıma sokulmaktadır. Bu farklı ideolojik kümeye mensup aydınları "millet" kavramının kullanımında birleştiren husus Türk kimliğini dışlayan söz konusu bu müphemleştirilen yapısıdır.
Millet teriminin modern kullanımı ve toplum tarafında algılanan vasfı ise açık ve net biçimde "Türk"tür. Türk kavramının kullanımda ise iki veçhe vardır. 1- siyasi-hukuki kullanımı, 2- sosyolojik ve tarihsel kullanımı. Bu kullanım formu evrensel karakterlidir. BM üyesi bütün devletlerde geçerlidir. Milletin siyasi-hukuki vasfı genellikle olması gereken ve aynı devlet bünyesindeki vatandaşların "eşit" hak ve hukuk ve sorumluluklara sahip olmasını zorunlu kılar. Milli devlet bu zorunluluğun normatif kaynağıdır. Hukuk devleti gibi ana vasfı ise bu eşitliğin teminatıdır. Tarihsel-sosyolojik vasfı ise Türk kavramının ilk kullanışından buyana gelişen süreçte teşekkül eden bir olgu olarak müşterek dil, tarih kavrayışı, kültürel kodlar, din, gelenek gibi vasıflarıyla tecessüm eden toplumdur. "Türk" hem tarihsel temelli etno-kültürel bir olguyu ifade ederken hem de vatandaşlık zemininde siyasi-hukuki bir olguyu karşılar. Bu durum bir paradoks değildir. Zorunlu bir diyalektik yapı içerir. Çünkü her devletin bir kurucu "asabiyesi" vardır.
İkinci anlamda "Türk" tek bir sosyolojik bütünlüğü kapsarken birinci anlamda pek çok sosyolojik gerçeklikleri kapsayarak devlet olma düzeyinde bir bütün olmayı gösterir. Başka bir ifade ile millet farklı kültürel ve etnik yapılanmaların üstünde bir kültürel oluşumun göstergesidir. Etnisite ise milletin oluşturucu kanallarından biri hüviyetindedir. Ve dar bir cemaat dayanışması, grup yapısı mevcuttur. Sık kullanılan bir tanımlamayla etnisite bir "dil cemaatidir". Her millet bir etnik töze sahipken her etnisite millet değildir. Bu iki kavram arasındaki ayırt edici bir başka düzey siyasallık durumudur. Millet mevcut konumunu kültürel olgunlaşmışlık seviyesine bağlı olarak devleti gerçekleştirirken etnisitede bu seviye söz konusu değildir.
Kürt açılımı tartışmalarında da sorunun vurucu noktası burada yatmaktadır. Bilinçli olarak devletin eşit, özgür, hak ve sorumluluklara sahip birey yurttaşlardan müteşekkil olduğu gerçeği göz ardı edilerek sosyolojik Türk varlığının hukuki devlet karakteri üzerinden tasfiye edilmek istenmesidir. Yani, devlete adını ve rengini veren sosyolojik Türk kaynağının bu işlevine son verilme çabası gözlenmektedir. Türk kavramının bireysel algılanışı, devlet kurucu vasfı, eğitim gibi devletin temel kurumlarındaki müfredatı belirleyen ana konumu yani devletin varlık koşulu olan sosyolojik-kültürel zemininin en başat tartışma konusu olması Kürt açılımında Türk kimliğinin konumunun ne olacağını da belirleyecektir. Açılımın somut uygulamaları bize Türk kültürü, tarihi, dili ekseninde devlet renginin etkinlik sahasının daraltıldığı, işlevsizleştirildiğini göstermektedir.
3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
ALINTI;
https://www.21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/politik-sosyal-kulturel-arastirmalar-merkezi/kurt-acilimi-ve-turk-kimligi-2
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder