Adaletsizliğimiz,
Dr. Tahir Tamer Kumkale
7 Kasım 2000 Salı
26 OCAK 2000 tarihinde Jandarma özel timleri Metris Ceza ve Tutukevindeki İBDA-C örgütünün kaldığı koğuşlara ŞAFAK BASKINI adı altında bir operasyon düzenliyor.
Operasyonun hedefi; bir yılı aşkın bir süredir tutuklu olduğu halde üç seferdir koğuşundan alınamadığı için mahkemeye götürülemeyen ve her mahkeme günü isyan eden örgüt lideri bir sanığı hakim önüne çıkarmak. İfadesinin alınmasını sağlamak. Operasyon başarı ile sonuçlanıyor, isyan bastırılıyor. Bu defa sanıklar koğuşundan alınıp hakim önüne çıkartılıyor.
Basın ve yayın ordumuzun fedakar çalışanları önceden mevzilenmişler. Bu büyük ve son derece önemli olayı canlı olarak kamuoyuna duyurmanın telaşı içindeler.Adalet sisteminin, yakalayıp tutukladığı 65 İBDA-C örgüt üyesi karşısındaki aczini sergilemeye gelmişler sanki.
Örgüt; liderleri Salih MİRZABEYOĞLU'nu vermiyor. Onlar vermeyince de biz alamıyoruz. Onlar isyan ediyor. Ceza ve Tutukevi bir kere daha yakılıyor, yıkılıyor. Cezaevi çalışanları yine rehin alınıyor. Karşılıklı silahlı mücadele yapılıyor. Devletle pazarlığa oturuyorlar. Saatler süren pazarlıklardan sonra verilen tavizleri beyler lütfen kabul edip lütfederek isyanı bitiriyorlar.
TARİH: 4 KASIM 2000
Karagümrük Çetesi liderleri Nuri ve Vedat Ergin kardeşler Uşak Ceza ve Tutukevinde devlete karşı savaş veriyorlar. Öğrenildiğine göre 2 aydır cezaevinin yönetimini elegeçirmişler. 5 kişiyi insanlık dışı işkencelerle öldürerek cesetlerini yönetimini elegeçirdikleri Cezaevi Müdürünün odasından aşağıya atıyorlar. Öldürülenlerin alınlarına bıçakla imzalarını atıyorlar. Gözlerini çıkartıyorlar. Sonunda bellerinde silahları olduğu halde istedikleri cezaevine naklediliyorlar. Cezaevini tamamen tahrip ediyorlar. Basının gözleri önünde adeta devlete meydan okuyorlar.
Sayın Uşak Valimiz televizyonda gururla fazla kan dökülmeden başarı ile olayın sona erdiğini anlatıyor. Adalet Bakanımız "maalesef hapishanelerde yönetimi tam olarak sağlayamadık" diyerek basın karşısında açıklama yapıyor. Ayrıca "biz beceremedik, talibi çıkarsa Cezaevlerinin yönetimini devretmeye hazırız" diyerek, olayın, yani adaletsizliğin ulaştığı boyutları bir kere daha gözler önüne seriyor.
Uşak'ta devletin onuru ayaklar altına alınırken, yani devlet baba babalığını mafya babalarına terkederken iktidarın ortağı MHP; Ankarada yaptığı 6 ncı olağan kongresinde millete ve dünyaya nasıl başarılı hizmetler yaptıklarını ballandıra ballandıra anlatıyor.
İşte kendi çok küçük fakat neticesi devlet otoritesine indirilen darbe olarak çok vahim olan bu olaylar basınımız tarafından kamuyu oluşturmak için çok güzel fırsatlar olarak algılanıp en ince ayrıntılarına kadar bir avuç insan karşısındaki aczimiz vurgulanıyor. Ne garip rastlantı ki ayni günlerde Türkiye'nin Avrupa Birliğine kabulü için hazırlanan protokol Avrupanın gündeminde tartışılıyor.
Kamuoyunun artık kanıksadığı cezaevi isyanları bastırıldıktan sonra tutuklu koğuşlarına girerek arama yapan kolluk kuvvetlerimiz, basını davet ederek ele geçirdikleri bir cephaneliği dolduracak çap ve vüsatteki silah ve malzemeyi göstererek başarılarını vurguluyorlar. Bu haber malzemesini alan tecrübeli basınımız bu görüntüleri en güzel şekilde Türk ve dünya kamuoyuna aktarıyor. Her isyanda ayni yakma, yıkma, silah, cephane ve hapishanede bulunması yasak bir yığın malzemenin sergilenmesine herkez alıştı. Sonunda medeni bir ülkede fevkalade önemli olantık bu görüntüler ülkemizde haber olma niteliğini yitirdi.
Adaleti sağlayamayan bir adalet sistemi ile devlet işlerinin sağlıklı yürüdüğünü iddia etmek mümkün değildir. Efendim;" hapishaneler koğuş sistemi olarak inşa edilmiş. Ondan böyle imiş. Hücre sistemi olsa imiş bunlar olmazmış."
Özür; kabahatinden büyük. Yapmak istedinizde kim size engel oldu.? Paranız mı yoktu ?, Demiriniz mi yoktu ?, Çimento mu bulamadınız ? Yoksa bugünlerde Türk müteahhit ve mühendisleri yurtdışında dünyayı inşa ettikleri için elde inşaatçımız mı kalmadı?
Yapmıyorsunuz, veya yapmak istemiyorsunuz. Bu millet sizin derpremzedeler için 3 ayda 35000 ev yaptığınızın şahididir. Dünyaya karşı haklı olarak kasılıyorsunuz. Japonların altı ayda yaptığını biz 3 ayda yaptık diye. Bilerek batırılan bankalara milyarlarca doları bir kalemde verebilen bir devletin parasızlık gibi bir mazereti de olamaz.
Mazeretinizi iyi tesbit edin sayın yetkililer. Lütfen devletimizi; Türk ve dünya kamuoyunda güçsüz gösterecek olayların gerçek sebebini açıklayınız. Gücünüz yoksa istediğiniz gücü bu millet size verir. Yaşanan olayları anlayabilmek ve vatandaşın anlamasını beklemek mümkün değildir.
Gelelim işin esas yanına, BU GÖRÜNTÜ ASLINDA DEVLET OTORİTESİ'NİN ÇÖKTÜĞÜNÜN GÖRÜNTÜSÜDÜR. HUKUK SİSTEMİNİN ÇÖKÜŞÜDÜR. 65 milyonu temsil eden ve Cihan İmparatorluğunun mirası üzerine inşa edilen koca bir sistemin getirildiği yerin resmidir.
Devletin koyduğu yasaları dinlemeyerek,yakalanıp cezalandırılmak için Ceza ve Tutukevine kapatılan 65 kişi; 65 milyonun gözünün içine baka baka " Biz senin yasalarını kabul etmiyoruz. Mahkemeni tanımıyoruz. Tanımadığımız bir sistemin mahkemesine de gelmiyoruz." diyorlar ve gelmiyorlar. Getirilemiyorlar.
İsteyen istediği düzeni, arzu ettiği cezaevinde kurabiliyor .Kendisinden sorumlu olan devlet görevlilerini kendi istekleri doğrultusunda kullanabiliyor. Olayları tamamen kendi insiyatifi ile yönlendirebiliyor. Onu oraya koyabilen güç maalesef birkaç zayıf ve basiretsiz yönetici sayesinde tamamen güçsüz bir duruma indirilebiliyor. Acı ama gerçek.
Aslında kendi çok küçük ama yansıması çok büyük olan olayı, cezaevlerinin koğuş sistemi şeklinde inşa edilmesine bağlamanın yanlış olduğu görüşümü bir daha vurgulamak istiyorum. Olayların meydana gelmesinin sebebi devletimizin ve hukuk sistemimizin aczi ve sistemin bozukluğu değildir. Yetersiz ve yeteneksiz kadroların cezaevlerinde görevlendirilmesidir. Adam gibi adamların yokluğundandır. Bu sistemde , bu yönetmelikler ve kurallarla devletin gücü en iyi şekilde gösterilebilirdi. Gösterildi de. Bu cezaevleri yeni inşa edilmedi . İlk defa cezaevlerimize sanık ve suçlular getirilmiyor. Biz bu sistemle yıllarca hukukumuzu tatbik ettik. Bu derece acz içinde olduğumuz hiç bir dönem olmadı. Sorunun başı ve aslı personel zaafiyeti ve eğitim noksanlığıdır. Buradaki görüntünün asıl sebebi; gücünü gösteremeyen, yetkisini kullanamayan, basiretsiz ve cesaretsiz cezaevi yöneticileridir.
Binlerce yıllık köklü gelenekler üzerine inşa edilmiş devletimiz güçlüdür. Hiç kimse, hiç bir örgüt veya kuruluş devletten daha güçlü olamaz. Olmamalıdır. Fakat bugün devletimiz örgütler karşısında güçsüz durumda gösterilmiştir. Cezaevlerimiz devletin kontrolundan çıkmış ve ÖRGÜT CEZA VE TUTUKEVLERİ haline dönüşmüştür. Kanun ve kural dışı herşey buralarda yönetimin gözü önünde açıkça yapılabilmektedir.Buna ait haberler basınımız tarafından adeta dizi proğram halinde yayınlanmaktadır. Her türlü anarşi ve terör olayları buradan yönetilebilmekte, yeterince yetişmemiş militanlara buralarda akademik ve silah eğitimleri verilmektedir.
Burada mahkumlardan ziyade , onlara göz yuman, bilerek veya bilmeyerek cezaevlerini bu hale getiren yönetim başlıca sorumludur. Kanunları uygulamak yerine kanunsuzlukları destekler durumdaki sıralı yöneticilere bugüne kadar hiç hesap sorulmamıştır. Veya sorulamamıştır. Halkımız bu sorumsuzlardan hesap sorulmasını bekliyor. Üzülerek ve içi kan ağlayarak gelinen vahim durumu seyretmekle yetiniyor.
İsyan eden koğuşta ele geçen malzemeyi utancımızdan saklayacağımıza özenle bir araya toplar, gururla basını çağırır," işte biz bunları hapishanenin içinde ele geçirdik" diyerek takdir bekleriz. Gülelim ağlanacak halimize. Girmemize ramak kaldığımız avrupalı komşularımız bunları gördüğü zaman gülüyor halimize....
- Kim bunlar ?
- Kim bunları bu sorumlu mevkilere getirdi ?
- Görevini bilmeyen, yetkilerini kullanmaktan aciz, asli sorumluluklarını yerine getiremeyen bu yönetim kadrolarını kimler atadı?
- Hangi hak ve selahiyetle bu insanlar hala ayni görevlerinde tutuluyorlar ?
- Bu memlekette nice yetişmiş beyinler," merkez valisi, merkez emniyet müdürü, APK Uzmanı" gibi uydurma isimlerle boş oturup hizmet beklerken bu millet bu yeteneksiz kadroları beslemeye mecburmu ?
Suçluya hesap sormayan ve ona ceza veremeyen bir ülkede adalet tesis edilemez. Adaleti tesis edemeyen devlet, devlet olma vasfını muhafaza edemez. Atamız Osmanlı Devletinin 3 kıt'ada, 24 milyon km.kare topraklarda, 600 sene süren hakimiyetinin tek özelliği; her hal ve şartta adaleti mutlaka uygulaması olmuştur.
Devletimizin birinci ve temel görevi; devletin gücünü yeniden tesis etmek ve bunu dosta-düşmana göstermektir. Suçluya kendini saydıramayan devlet; normal yurttaşına hiç saydıramaz. Avrupalı olmak gayret gösteren sayın büyüklerimize duyurulur.
Lütfen gücünüzü bilin ve kullanın. KENDİ MİLLETİNİN SAYMADIĞI BİR DEVLETİ BİLİN Kİ BAŞKALARI HİÇ SAYMAZ VE DİKKATE ALMAZ.
Dr. Tahir Tamer Kumkale
7 Kasım 2000 Salı
http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=80
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder