TÜRKİYE DE TOPLANMA ÖZGÜRLÜĞÜ HAKKI ŞİDDET KULLANILARAK ENGELLENİYOR BÖLÜM 1
İÇİNDEKİLER
Giriş ............................................................................................................................5
Uluslararası Af Örgütü’nün Gezi Parkı eylemlerine tepkisi ..............................................7
Barışçıl toplanma hakkının ihlali.....................................................................................9
Uluslararası ve ulusal hukukta barışçıl toplanma hakkının korunması ..............................9
Yetkililerin Gezi Parkı eylemlerine tepkisi ...................................................................12
Barışçıl gösteri hakkının keyfi bir şekilde ihlal edilmesi................................................13
Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nda gösteri hakkının ihlal edilmesi .................................13
Kolluk kuvvetleri tarafından hak ihlallerine yol açan güç kullanımı ...................................15
İşkence ve kötü muamele konusunda uluslararası ve ulusal standartlar ve kolluk kuvvetleri tarafından güç kullanımı...........................................................................................17
Tazyikli su .......................................................................................................18
Göz yaşartıcı gaz ve biber gazı spreyi ..................................................19
Plastik ve gerçek mermi .....................................................................23
Resmi olmayan gözaltı.......................................................................24
Cinsel taciz .....................................................................................25
Dövülme ........................................................................................27
Polisin ihlallerine karşı cezasızlık........................................................35
Faillerin tespit edilmesinin önündeki engeller ......................................35
Resmi gözaltı prosedürleri dışındaki gözaltı uygulamaları .....................36
Etkin soruşturma ve kovuşturma eksikliği...........................................36
Eylemlere katılan ya da eylemleri düzenleyen kişilere yönelik gözaltılar, soruşturmalar ve yargılamalar .........................................................40
Eylem alanlarındaki gözaltılar...........................................................41
Eylemleri düzenleyenlerin hedef alınması ......................................... 42
Yargılamalar ............................................................................... 43
Eylemlerle ilgili haber yapan, göstericilere yardım eden ya da haklarını savunanlara yönelik
saldırılar...................................................................................... 46
Sağlık personeli ........................................................................... 47
Revirlere baskın yapılması ............................................................. 47
Revirleri yasaya aykırı gösterme çabaları......................................... 48
Avukatlar.................................................................................... 48
Gazeteciler ................................................................................. 49
Sosyal medya kullanıcıları.............................................................. 50
Sonuçlar ve tavsiyeler .................................................................. 51
Türkiye yetkililerine tavsiyeler........................................................ 51
Türkiye’ye toplumsal olaylara müdahale ekipmanı sağlayan ülkelere tavsiyeler ............... 53
Ekler ......................................................................................... 54
Ek 1: Gezi Parkı eylemlerinin kronolojisi ........................................ 54
Ek 2: Türkiye’ye gösterilere müdahale ve ilgili ekipmanı sağlayan ülkeler .. 59
Dipnotlar .................................................................................... 61
GİRİŞ
“Ne yazık ki, toplumun en temel demokratik ve insan hakkı olan taleplerinin barışçıl ve demokratik şekilde ortaya konmasına karşın iktidar şiddet, baskı ve yasakçı politikalarına devam etmektedir. Tek bir yurttaşımızın burnunun kanamadığı, gerilimlerin ortadan kalkarak demokratik taleplerin dillendirilebildiği bir toplumsal iklime bir an önce kavuşmak için yoğun çaba harcadığımızın bilinmesini isteriz.”
Taksim Dayanışma Platformu’nun Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile görüştükten sonra yaptığı açıklama, 5 Haziran 20131
“Biz birkaç tane çapulcunun, o insana gelip meydana gelip halkımızı tahrik etmesine seyirci kalmayız. Çünkü bu millet bize reyini verirken tarihimize sahip çık diye verdi.”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2 Haziran 2013
30 Mayıs günü, polis, İstanbul’da birkaç yüz kişilik çevreci bir grubun düzenlediği küçük bir eyleme biber gazı olarak bilinen göz yaşartıcı gaz kullanarak, şiddet uygulayarak ve göstericilerin çadırlarını yakarak müdahale etti. Eylemin amacına karşın yetkililerin gösterdiği bu aşırı tepki ilk kıvılcımı yakan olay oldu.
Birkaç gün içinde, Türkiye’nin başlıca şehirlerinde on binlerce kişi sokaklara çıktı. Haziran ayının ortası itibariyle neredeyse Türkiye’nin 81 ilinin her birine yayılan “Gezi Parkı eylemleri”ne yüz binlerce kişi katıldı.3
Gezi Parkı eylemleri İstanbul’un merkezinde geriye kalan son yeşil alanlardan biri olan Gezi Parkı’nın, Taksim bölgesinde yapılması planlanan kentsel
dönüşüm projesi kapsamında yıkılmasına karşı uzun süredir devam eden bir kampanyanın bir parçası olarak başladı. Proje kapsamında 19. yüzyıl Osmanlı
Topçu Kışlası’nın bir replikası ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediği kadarıyla bir alışveriş merkezi ve cami yapılması planlanıyordu. Tepkinin
doğmasına neden olan sadece parkın yıkılacak olması değil aynı zamanda dönüşüm kararının şeffaf olmayan bir şekilde alınmış olması. Birçok kişiye göre
bu sadece kentsel dönüşüm projelerinin değil aynı zamanda muhalif görüşleri dinlemek konusunda isteksiz ya da bunlara saygı duymayan bir hükümetin
genel bir özelliğini yansıtıyor.
Yetkililerin Gezi Parkı’nda ilk toplanan grubun bütünlüğüne yönelik sert müdahalesi ve barışçıl toplanma haklarını zor kullanarak tamamen engellemesi ile eylemler hızla ülke geneline yayıldı. Genel olarak barışçıl gösterilerde polisin yaygın bir şekilde göz yaşartıcı gaz, tazyikli su, plastik mermi kullanması ve
göstericileri dövmesi tepkiyi artırdı.
Polis şiddetine ve hükümetin tavrına yönelik düzenlenen gösterilerin yeniden polis şiddeti ve hükümet tarafından sert sözlerle karşılanması bu durumun
birkaç hafta içinde ülke geneline yayılmasına neden oldu. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri de dahil olmak üzere birçok yetkilinin hükümeti şiddeti
durdurmaya çağırmasına rağmen, Başbakan, eylemlerin devam etmesi durumunda daha sert müdahale edileceği tehdidinde bulundu.4 Haziran ayı boyunca ve Temmuz ayının başlarında ülke genelinde düzenlenen büyük ve kapsamlı gösteriler, Temmuz ayı ortasında ve Ağustos ayında daha seyrek ve daha az katılımla devam etti.
Gezi Parkı eylemlerinin en yoğun olduğu günlerde, yetkililer pasif de olsa herhangi bir gösteriye hiçbir şekilde müsamaha edilmeyeceğini gösterdi.
Taksim Meydanı’nda tek başına sessiz bir şekilde eylem yapan kişiler bile “duran adam” olarak bilinen eyleme katıldıkları gerekçesiyle gözaltına alındı.
Temmuz ayında Başbakan göstericilerle dayanışmak için tencere tava çalmanın da suç sayılacağını söyledi. Türkiye’de geleneksel bir eylem biçimi olan tencere tavalara vurarak ses çıkarma yöntemine başvuranlardan en az birine dava açıldığı biliniyor.5
Göstericilere yönelik şiddet devam ederken, haber yapmak amacıyla orada bulunan gazeteciler, yaralıları tedavi eden doktorlar ve savunma haklarını üstlenen avukatlar da gözaltına alındı ve keyfi bir şekilde kötü muamaleye maruz kaldı.6 Yetkililer, polisin göstericilere yönelik keyfi kötü muamelesini eleştirmek yerine, polis şiddetinden kaçan göstericilere kapılarını açan iş yeri sahiplerine tepki göstererek bunun cevapsız kalmayacağını söyledi ve Twitter ve Facebook gibi sosyal medya sitelerinin göstericiler ve onları destekleyenler tarafından mesaj iletmek için kullanıldığını söyleyerek bu siteleri kınayan
açıklamalar yaptı.7
Anaakım ulusal medya ise gösterilerle ilgili çok az haber yaptı. Birçok durumda hiç haber yapılmazken, yapıldığı durumlarda ise göstericilerin taleplerine yer verilmedi. CNN Türk’ün Türkiye genelinde eylemlerin devam ettiği ilk hafta içinde yayınladığı penguenlerle ilgili iki saatlik belgesel, göstericilerin ve genel olarak kamunun gözünde ulusal medyanın kendini sansür edişinin sembolü haline geldi.
Gezi Parkı eylemleri ardında ağır yaralar da bıraktı. Türk Tabipler Birliği 15 Temmuz günü yaptığı açıklamada 10 Temmuz itibariyle gösterilerde 8,000’den fazla kişinin yaralandığını bildirdi.8 Ağustos ayının sonu itibariyle beş kişi ise hayatını kaybetti. Bu ölümlerin üçünün polisin aşırı güç kullanması nedeniyle yaşandığını gösteren güçlü kanıtlar mevcut.9
İçişleri Bakanlığı 23 Haziran günü yaptığı açıklamada yaklaşık 4,900 kişinin gözaltına alındığını bildirdi. Ağustos ayının sonu itibariyle, polis eylemlere katıldıkları ya da eylemleri düzenledikleri gerekçesiyle birçok kişiyi gözaltına almaya ve sorgulamaya devam ediyordu.
Gösterileri düzenledikleri gerekçesiyle suçlanan diğer kişiler gibi, 100’den fazla sivil toplum kuruluşu ve meslek grubunun oluşturduğu Taksim Dayanışma’nın önde gelen üyeleri hakkında da terörle mücadele yasaları uyarınca soruşturmalar açıldı. Diğer taraftan, polisin ihlale yol açan güç kullanımı ile ilgili iddiaların soruşturulması konusunda ise çok az ilerleme kaydedildi. Yetkililer tarafından acil adımlar atılmadıkça, polisin gücünü kötüye kullanması
ile ilgili iddiaların adalet önüne çıkarılması uzak bir ihtimal gibi görünüyor.
Yetkililerin bugüne kadar Gezi Parkı eylemlerine verdiği tepki birçok anlamda Türkiye’de uzun süredir devam eden insan hakları ihlallerinin bir uzantısı gibi görülebilir. Polis şiddeti kontrol edilmezken, barışçıl toplanma hakkı ihlal ediliyor, polis aşırı güç kullanımına devam ediyor ve meşru muhalif fikirlerin yargılanmasına devam ediliyor.
Gezi Parkı eylemlerinin farkı, büyüklüğü ve kapsamı. Bu eylemler, bugüne kadar katılan kişi sayısı, iki aydan fazla bir süre devam etmesi ve ülke geneline yayılmış olması anlamında ayrı bir yer tutuyor. Eylemlere katılanların çoğunluğu 20’li yaşlarında ve daha önce herhangi bir siyasi eyleme katılmamış kişilerden oluşuyor. Birçoğu toplumun görece daha zengin kesimlerinden geliyor.
Bu durum daha önce Kürtlerin hakları gibi daha hassas konularda eylem yapan kişilerin maruz kaldıkları insan hakları ihlalleri konusunda Türkiye’de çok daha
geniş bir kesim içinde farkındalık yarattı.
Her şeyden önemlisi, Gezi Parkı eylemleri, yetkililerin barışçıl toplumsal gösteri hakkına radikal bir şekilde daha farklı bir yaklaşım benimsemesi ihtiyacını göstermekte. Mevcut hükümet sokak eylemleri yoluyla ifade edilen farklı fikirleri hoşgörü ile karşılamayı öğrenmeli ve polisin yeterli eğitim almasını ve bu tür eylemlerde hukuka uygun bir şekilde hareket etmesini sağlamalı.
ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ’NÜN GEZİ PARKI EYLEMLERİNE TEPKİSİ
Uluslararası Af Örgütü, eylemlerin başladığı ilk günler boyunca, İstanbul ofisini gönüllü doktorların yaralılara ilk yardım müdahalesinde bulunabilmeleri için kullanıma açtı. Örgüt, ayrıca polis tarafından kullanılan yöntemleri ve göstericiler tarafından şiddet kullanılıp kullanılmadığını incelemek için İstanbul ve Ankara’ daki eylemleri izledi. Uluslararası Af Örgütü eylemlerin başından itibaren yetkilileri hak ihlallerine son vermeye çağıran ve ayrıca göstericilere barışçıl bir şekilde devam etme çağrısında bulunan açıklamalarda bulundu. Bu rapor için yapılan araştırmalar kapsamında, eylemlere katılan aktivistlerle, sivil toplum
kuruluşlarının ve meslek gruplarının temsilcileriyle ve doktor, avukat ve gazetecilerle görüşüldü. Alan araştırması, Haziran, Temmuz ve Ağustos ayları boyunca Ankara, Antakya, İstanbul ve İzmir’de gerçekleştirildi ve diğer şehirlerden kişilerle telefon görüşmeleri yapıldı. Uluslararası Af Örgütü eylemler ve yetkililerin tepkisi ile ilgili İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ile de görüştü.
Uluslararası Af Örgütü bu raporda Türkiye yetkililerini barışçıl toplanma hakkına saygı duymaya ve göstericilere ve diğer kişilere yönelik gereksiz, aşırı, keyfi ya da hak ihlaline yol açan güç kullanılmamasını sağlamak konusunda yükümlülüklerini yerine getirmeye çağırmaktadır. Örgüt, yetkilileri, polis tarafından her türlü kötü muamele iddiasını etkin bir şekilde soruşturmaya ve sorumluları adalet önüne getirmeye çağırmaktadır.
Uluslararası Af Örgütü ayrıca, yetkililere, eylemlere barışçıl bir şekilde katılan, barışçıl gösteri düzenleyen veya göstericilerin haklarını savunmak ya da eylemlere destek vermek için meşru eylemlerde bulunan bireylerin yargılanmamaları çağrısında bulunmaktadır. Uluslararası Af Örgütü sadece barışçıl bir şekilde haklarını kullandığı için cezaevine konan kişileri düşünce suçlusu olarak değerlendirecektir.
Uluslararası Af Örgütü, Türkiye yetkilileri biber gazı spreyi, göz yaşartıcı gaz ve plastik mermilerin usulsüz kullanımları konusunda etkin soruşturmalar yürütünceye ve insan haklarını ihlal edecek şekilde kullanımlarını durdurmak için etkin önlemler alıncaya kadar, bütün ülkelerin Türkiye’ye bu teçhizatın satışını durdurması çağrısında bulunmaktadır.
BARIŞÇIL TOPLANMA HAKKININ İHLALİ
“Orada üç gün, dört gün, beş gün bunlar kaldı. Yurt dışından döndüm, baktım ki hala onlar orada duruyor, artık tahammül sınırlarını aşmıştı. İçişleri Bakanıma şunu söyledim: 24 saat içerisinde Atatürk Kültür Merkezi’ni temizleyeceksiniz. Meydanı temizleyeceksiniz ve anıtı temizleyeceksiniz, arkasından da Gezi Parkı’nı temizleyeceksiniz dedim. Diyorlar ki, polise talimatı kim verdi? Ben verdim, ben verdim, evet. İşgal kuvvetlerini mi izleyecektik? Dünya zil takıp oynasın diye bunu mu seyredecektik?”
Başbakan’ın 24 Haziran 2013 günü Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) destekçilerine yaptığı konuşma.10
Gezi Parkı eylemleri boyunca yetkililer defalarca ve keyfi bir şekilde barışçıl toplanma hakkını ihlal etti. Çoğunda eylemlerin neden engellendiği konusunda
bir açıklama yapılmadı; yapıldığında ise uluslararası insan hakları hukuku ile uyumlu olmayan açıklamalar yapıldı. Polisin hak ihlaline yol açan güç kullanımı ya da göstericiler hakkında haksız yargılamalar gibi bu raporda belgelenen insan hakları ihlallerinin çoğu yetkililerin barışçıl toplanma hakkını tanımamasından kaynaklanmaktadır.
ULUSLARARASI VE ULUSAL HUKUKTA BARIŞÇIL TOPLANMA HAKKININ KORUNMASI
Barışçıl toplanma hakkı İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Türkiye’nin taraf olduğu 1966 Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (MSHİUS) ve 1950 Avrupa İnsan Hakları ve Temel Haklar Sözleşmesi (AİHS) gibi birçok sözleşmede tanınmaktadır.
Bu hak aynı zamanda Türkiye Anayasası tarafından da korunmaktadır.
Barışçıl toplanma hakkı demokratik toplumlarda temel -hatta böyle bir toplumun temeli olarak görülen11- bir hak olarak tanınmaktadır ve diğer insan haklarının kullanılabilmesi için oldukça önemli bir yere sahiptir.12
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından birçok vakada dile getirildiği gibi, barışçıl toplanma hakkı hem kapalı toplantıları hem kamusal gösterileri, hem durağan toplantılar hem de yürüyüşleri kapsamaktadır ve bu hak hem gösterilere katılan bireyler hem de gösterileri düzenleyenler tarafından kullanılabilir.13
Uluslararası hukuk uyarınca, barışçıl toplanma hakkına olağanüstü durumlarda dahi dokunulamaz. Bu hak ancak belli koşullar altında, belli nedenlerle kısıtlanabilir.14 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi barışçıl toplanma hakkının “demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal gu¨venliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlanabileceğini” belirtmektedir.15
Barışçıl gösterilerin uluslararası standartlara uygun bir şekilde düzenlenmesi konusunda detaylı bilgiler BM Barışçıl Toplanma ve Gösteri Yapma Özgürlüğü Özel Raportörü’nün raporlarında bulunabilir. Ayrıca, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Örgütü (AGİT) ve Avrupa Konseyi’nin Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu) Türkiye gibi AGİT’e üye ülkeler için barışçıl toplanma özgürlüğü konusunda kapsamlı bir kılavuz yayımladı.16
Yetkililer, genellikle, göstericilerin işlediği iddia edilen şiddet içeren fiillere dikkat çekti ve önceden bildirimde bulunulmamasını, eylemlerin dağıtılmasına bir neden olarak gösterdi. Ancak, uluslararası insan hakları hukuku uyarınca bu nedenlerin hiçbiri toplanma hakkının engellenmesi için yeterli değil.
Özel Raportör’ün de vurguladığı gibi, “Devletlerin uluslararası insan hakları hukuku uyarınca sadece barışçıl gösterileri korumak değil aynı zamanda da bu hakkın kullanılabilmesini sağlamak konusunda pozitif yükümlülükleri vardır... Önceden planlanmamış şiddet içeren ve suç teşkil edebilecek diğer fiiller nedeniyle, barışçıl bir şekilde eylem yapan kişiler, barışçıl toplanma hakkından mahrum bırakılamaz.”17
Bu gereklilik AGİT Kılavuzu’nda da belirtilmektedir. Buna göre “bir gösteride küçük bir grup tarafından şiddet kullanılması (kışkırtıcı bir dil kullanılması da dahil), diğer türlü barışçıl olan bir gösteriyi doğrudan barışçıl olmayan bir gösteriye dönüştürmez ve herhangi bir müdahale tüm eylemi dağıtmaktan ziyade şiddet eyleminde bulunan kişilere yönelmelidir […]
Dolayısıyla küçük bir grup göstericinin şiddet eylemlerinde bulunması bütün eylemin dağıtılması ile sonuçlanamaz. Bu tür durumlarda, bu küçük gruba müdahale edilebilir. Aynı şekilde eğer ajan provakatörler barışçıl bir gösteriye sızarlarsa, yetkililer tüm eylemi dağıtmak ya da eylemin kanuna aykırı olduğunu ilan etmekten ziyade bu ajan provakatörleri alandan ayırmak için gerekli adımları atmalıdır.”18 Kılavuzda ayrıca şöyle denilmektedir: “Bir eyleme
katılan ve şiddet içeren bir fiilde bulunmayan kişiler, diğerleri düzen bocuzu ya da şiddet içeren fiillerde bulunsa bile yargılanmamalı”.19
Göstericilerin toplumsal bir gösteri düzenleme niyetleri konusunda yetkilileri
bilgilendirmemesi ile ilgili olarak, bildirim gerekliliğinin, izin verme süreci ile karıştırılmaması gerektiği hatırlatılmalıdır.
Türkiye Anayasası’nın 34. Maddesi’ne göre, herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü du¨zenleme hakkına sahiptir ve toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.20 Anayasa’nın 90. Maddesi temel hak ve özgürlükler konusunda uluslararası hükümlerin esas alınacağını belirtir. Bu barışçıl gösteri hakkı konusunda uluslararası hukukun doğrudan uygulanması gereklililiğini getirmektedir.21
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu gösterilerle ilgili hem yetkililerin hem de göstericilerin uyması gereken kuralları düzenlemektedir. 22 Bu yasanın kısıtlayıcı doğası ve keyfi ve temelsiz bir şekilde uygulanması (bkz. Eylemlere katılan ya da eylemleri düzenleyen kişilere yönelik gözaltılar, soruşturmalar ve yargılamalar bölümü, sayfa 40) Türkiye’de barışçıl toplanma hakkının sağlanmasının önünde büyük bir engel teşkil etmektedir.
Yasanın 3. Maddesi’nde, herkesin önceden izin almadan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı olduğu belirtilmektedir.23 Ancak 10. Madde’ye göre toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyen kişilerin, gösterinin amacı, zamanı ve yeri konusunda yetkilileri bilgilendirmesi gerekmektedir.24 23. Madde, toplantı ya da gösterilerin kanuna aykırı görüleceği durumları listelemektedir ve önceden bildirimde bulunulmaması durumu bu liste içinde yer almaktadır.25 Kanuna aykırı toplantı ve gösteriler, topluluğa dağılmaları uyarısının yapılmasının ardından gerekirse zor kullanılarak dağıtılır (24. Madde). 32. Madde’ye göre
kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılanlar, ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar ederlerse, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Toplantı ve gösteriyi düzenleyenler için ise ceza yarı oranında artırılır.
Uluslararası insan hakları hukuku, bildirim gerekliliklerine izin vermektedir ancak bu tür gereklilikler barışçıl gösteri hakkını fiilen sınırlayacak şekilde detaylı ve külfetli gereklilikler dayatmamalı. AGİT Barışçıl Toplanma Özgürlüğü Kılavuzu’nda da belirtildiği gibi, ulusal mevzuatta, önceden bildirimin mümkün olmadığı durumlar için, bu gerekliliğin şart koşulmadığı istisnai durumlar açık bir şekilde ifade edilmelidir. Önceden bildirimin yapılmamasıyla ilgili makul nedenler sunulmamış olsa bile yetkililer barışçıl olduğu sürece kendiliğinden gelişen toplumsal gösterileri korumalı ve kolaylaştırmalı.26
AİHM Türkiye’de barışçıl gösterilerin dağıtılması konusunda açılan davalarda defalarca önceden bildirim yapılmamasının, barışçıl bir gösteriyi engellemek için yeterli olmadığına kanaat getirdi. Önceden bildirimin yapılmadığı bir eylem ile ilgili açılan Oya Ataman/Türkiye davasında, Mahkeme, “toplanma özgürlüğünün temelinin korunabilmesi için, göstericilerin şiddet içeren herhangi bir fiilde bulunmadığı eylemlerde, yetkililerin barışçıl gösterilere belli bir dereceye kadar hoşgörü göstermesi gerektiğini” ifade etti. Mahkeme, “polisin eyleme zor
kullanarak müdahale etmesinin orantısız olduğuna ve “kamu düzeninin bozulmasını önlemek için gerekli olmadığına” karar verdi ve dolayısıyla yasaların gerektirdiği gibi önceden bildirimde bulunulmamış olmasına rağmen, eylemin dağıtılmasının toplanma özgürlüğünü ihlal ettiğine” kanaat getirdi.27
YETKİLİLERİN GEZİ PARKI EYLEMLERİNE TEPKİSİ
Gezi Parkı eylemlerinin başlamasından bu yana yetkililer - münferit ya da küçük istisnalar dışında - ulusal ve uluslararası hukuk uyarınca güvence altına alınan barışçıl toplanma hakkını açık bir şekilde ihlal etti. Hükümet sıklıkla göstericilerin saiklerini, bütünlüklerini ve davranışlarını gözden düşürme arayışına girdi. Kamu görevlileri göstericileri “çapulcu” olarak niteledi ve gösterilerin arkasında marjinal ve hatta terörist grupların olduğu iddiasında bulundu. Yetkililer ayrıca sıklıkla, ağırlıklı olarak barışçıl eylem yapan ve hatta polisin gösterileri dağıtmak için kullandığı şiddet derecesi düşünüldüğünde oldukça barışçıl olan göstericileri şiddet kullanmakla suçladı.
Barışçıl toplanma hakkının uluslararası ve ulusal hukuk tarafından tanınan bir insan hakkı olmasına rağmen, yetkililer Gezi Parkı eylemlerini bir an önce durdurulması gereken ve demokrasiyi tehdit eden bir durum olarak gösterdi.28 Bu iddia ülke genelinde gösterilerin dağıtılması ve yasaklanması için bir mazeret olarak kullanıldı. Aşağıda tartışıldığı gibi, Taksim Meydanı’nda yapılan eylemler dışında, yetkililer Gezi Parkı’ndaki göstericilerin toplanma haklarının engellenmesini nadiren gerekçelendirdi; uluslararası hukukta toplanma
özgürlüğünün kısıtlanabileceği durumlara ise hiç referans verilmedi (bkz. bir önceki bölüm).
Bir açıklama yaptıklarında ise polis ve yerel yetkililer genellikle eylemlere “izinsiz” oldukları gerekçesiyle müdahale edildiğini belirtti. Ancak, yukarıda aktarıldığı gibi Türkiye yasalarına göre toplumsal bir gösteri düzenlemek için bildirim zorunluluğu olmakla birlikte, bir onay süreci de bulunmamakadır. Bu gereklilik spontane bir şekilde düzenlenen gösterilerin tamamını “izinsiz” ve dolayısıyla yasa dışı gösterecek şekilde (en azından Türkiye’nin uluslararası hukuk uyarınca sahip olduğu yükümlülükleri doğrultusunda) uygulanamaz.
Gösterilerin büyük çoğunluğu barışçıl olmakla birlikte, gösterici olup olmadığı belli olmayan, ya da provokatör olması muhtemel çok küçük bir azınlık polise taş, şişe ve farklı cisimler atmak ve kamu malına zarar vermek gibi şiddet içeren eylemlerde bulundu. Bu tür eylemler toplanma özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez ve polis, kamu güvenliğini sağlamak ve kamu malına zarar verilmesini önlemek için bu tür eylemlere müdahale edebilir. Ancak bu
barışçıl çoğunluğun toplanma hakkına engel olmayacak şekilde yapılmalıdır. Gezi Parkı eylemleri boyunca, yetkililer münferit şiddet vakalarını kullanarak eylemlerin (zor kullanılarak) dağıtılmasını meşrulaştırmaya çalıştı.
Ayrıca, Uluslararası Af Örgütü hem kendi gözlemlerine hem de gösterileri takip eden farklı kişilerden aldığı bildirimlere dayanarak, şiddet içeren eylemlerin, polisin barışçıl gösterileri engellemek amacıyla müdahale etmesinin ardından yaşanan çatışmalar sonucunda yaşandığına şahit olmuştur; yani şiddetin kronolojisi polis tarafından iddia edilenin tam tersiydi; polisin barışçıl gösterileri şiddet kullanarak dağıtması münferit şiddet vakalarının yaşanmasına neden oldu. Polisin gösterilerin herhangi bir engelle karşılaşmadan devam etmesine izin verdiği az sayıda durumda ise eylemler herhangi bir şiddet olayı yaşanmadan ya da kamu malına zarar verilmeden devam etti. Bu durum da göstericilerin şiddet kullandığı ve etrafa zarar verdikleri iddialarını geçersiz kılmaktadır.
Küçük ya da kitlesel gösterileri şiddet kullanarak dağıtmaya çalışmalarının yanı sıra, yetkililer insanların en pasif eylem biçimlerinde yer alma hakkına bile engel olmaya çalıştı. Bunlar arasında “duran adam” eylemi, tencere ve tavalara vurmak ya da futbol maçlarında slogan atmak gibi eylemler bulunmakta.29
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder