PKK ile Müzakere, Mütareke ve Kirli Barış Sürecinin Analizi, BÖLÜM 2
PKK İLE İKİNCİ MÜCADELE SÜRECİ
PKK ile sürdürülen Oslo Müzakerelerinin 2011’de PKK’nın Silvan
saldırısından sonra kesilmesini takiben güvenlik güçleri terörist örgütün kent
kadrolarını oluşturan KCK’lılara karşı kapsamlı operasyonlar geliştirmişlerdir.
2002’den sonra terörle mücadele adına yapılan tek doğru eylem, KCK
operasyonlarıdır. Ayrıca Öcalan’a tecrit politikası uygulanarak, PKK’yı
yönetmesi engellenmiştir.
PKK, bu siyasete “halk savaşı” adını verdiği terörist saldırılar ile
cevap vermeye çalışmıştır. PKK’nın halk savaşı siyaseti 2012 yazında Hakkari’de
alan hakimiyeti girişimi aşamasına ulaşmış ise de örgüt başarılı olamamıştır.
Bu aşamada Abdullah Öcalan ile Hükümet arasında gizli müzakereler
başlamıştır. AKP Hükümeti Öcalan’a uygulanan tecriti kaldıracaktır. PKK üzerinde tekrar etkinlik sağlamasının yolu bulunacaktır. PKK üzerinde etkinlik sağlayan Öcalan ise PKK’nın sınır dışına çıkmasını sağlayarak AKP Hükümetinin elini rahatlatacak ve bu da daha kapsamlı anayasal reformlar yapmasının önünü
açacaktır. Hükümet ise Öcalan ve PKK’ya samimiyetini göstermek için KCK’lıların serbest bırakılması ve Kürtçe savunma hakkı dahil bazı adımlar atacak, gelecekte yapılacak etnik reformların perspektifini ortaya koyacaktır.
2012 yazı sonunda hapishanelerdeki PKK’lıların, “Kürtçe savunma hakkı”
ve “Öcalan’a tecridin kalkması” talepleri ile sahte kitlesel açlık grevi
başlamıştır. 68 gün sürdüğü iddia edilen açlık grevinde kimse ölmemesine rağmen bir medya kampanyası ile Türkiye açlık grevi gerilimine sokulmuş, her gün kitlesel ölümlerin her an başlayabileceği haberleri yayılmıştır.
PKK açlık grevinin ilk aşamasında AKP 4. Olağan Kongresi 30 Eylül
2012’de yapılmış, Başbakan Erdoğan bu kongrede PKK Açılımı sürecinin en radikal adımlarının kısa zaman içinde atılacağını açıklamıştır. Bu adımlar;
1) Anadilde savunmanın sorun olmaktan çıkarılması,
2) Anadilde kamu hizmetlerine erişim,
3) Ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik komisyonu kurulması,
4) Kamu hizmetlerinde Kürtçe tercümanlık,
5) Nüfusunun 3’te 2’si Büyükşehir belediyesi sınırlarında yaşayan bir Türkiye
olarak tanımlanmıştır.
AKP 4. Kurultay’ın da Başbakan Erdoğan tarafından duyurulan yeni
adımlar hızla atılmaya başlanmıştır.11 Kasım 2012’de Büyükşehir Yasa tasarısı
muhalefetin büyük tepkisi ve direnişine rağmen kabul edilmiştir. AKP Hükümeti 12 Kasım’da anadilde savunma hakkı ile ilgili yasa tasarısını TBMM’ne vermiştir.
KCK’nın istediği gibi Kürtçe savunmanın önü açılmıştır. 12 Kasım 2012’de MİT ile Öcalan arasında görüşme yapılmıştır. Sahte açlık grevi Öcalan’ın 17 Kasım 2012’de verdiği talimat ile sona ermiştir. Öcalan’a uygulanan tecride kaldırılmıştır. 23 Kasım’da MİT ile Öcalan arasında ikinci görüşme yapılmıştır.
3 Ocak’ta Öcalan ile MİT ve Öcalan-BDP görüşmesi yapılmıştır.3 Ocak’ta Ahmet
Türk ve Ayla Akat Ata İmralı’da BDP adına A. Öcalan ile bir araya gelmişlerdir.
07 Ocak 2013’de Erdoğan Öcalan ile artık “mütareke” yani ateşkes anlamına gelen yeni bir sürecin başladığını şu şekilde açıklamıştır: “Gelecekte Oslo’ya benzer, Oslo olmaz da başka bir yer olur.” Öcalan ile görüşmeler kamuoyuna İmralı ile görüşmeler şeklinde sunulmuştur. Sanki görüşmeler bir ada ile yapılıyor imiş gibi kamuoyu uyutulmak istenmiştir. Bu arada 16 Ocak 2013’de BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın Diyarbakır’da yaptığı bir açıklama dikkatlerden kaçmış olmasına rağmen büyük bir önem taşımaktadır. Demirtaş şöyle demektedir: “Süreçte sadece Türkiye’deki Kürtlerin kaderi çizilmiyor, bütün Kürdistan’ın kaderi çiziliyor. Kürtlerin ulusal taleplerde birlikte hareket etmeleri gerekiyor. Sürece Erbil veya İmralı-Erbil adı verilebilir? Diğer tüm grup ve fraksiyonları da bu sürece katmalıyız”
Demirtaş’ın bu açıklamasına 04 Şubat 2013’de Erdoğan’ın yaptığı bir
başka açıklama sanki cevap niteliği taşımaktadır: “Karşımızda siyasi
muhataplarımız olabilir. Bunlar yerli de olur, uluslararası da olur ve
uluslararası camiadan istifade edeceksek onlarla da bu işi görüşürüz. Nitekim
görüşüyoruz, ben de görüştüm.” Açık olan husus, Öcalan ile görüşmelerin bir
ayağını Barzani diğer ayağını ABD/AB eksenlerinin oluşturduğudur
Bütün bu süreç yaşanırken, Türk Milletine yönelik kapsamlı bir psikolojik
operasyon başlamıştır. Bu psikolojik operasyonun üç boyutu vardır.
Birinci boyutu Öcalan’ın olumlu bir kişilik olarak sunulması
oluşturmaktadır. AKP Hükümetinin önde gelen isimlerinin başını çektiği bir A.
Öcalan’ı güzelleştirme psikolojik operasyonu yapılmaya başlanmıştır. Başbakan
yardımcısı Bülent Arınç’ın ifadeleri ile Öcalan, Türkiye Cumhuriyetinin hataları
sonucunda iyi bir Müslüman genç iken Kürtçü olmuş bir kader kurbanı olarak
sunulmaya çalışılmıştır.
İkinci boyutu müzakere sonuçlarının topluma kabul ettirilmesi için AKP
Hükümeti tarafından yapılan “PKK’ya taviz vermeyeceğiz” açıklamaları teşkil
etmektedir. Ayrıca Öcalan’ın şartlarının devlet ve millet tarafından kabul
edilebilir olduğu propagandası da bu hedefe ulaşılmasına yardım etmesi amacı ile yapılmıştır. Cengiz Çandar bu süreci şöyle özetlemektedir: “Kısacası kamuoyunda ‘Öcalan bu sefer işbirliğine çok yatkın ve PKK’yı dışarıya çıkaracak’ izlenimi yaratıldı. Bunun ne karşılığında olduğunu ise bilmiyorduk biz. Bu soruyu
soranlara ‘savaşın devamını istiyor’ suçlaması yapıldı. Bu soruyu ortaya atarsan
fitne sokuyordun ve Başbakan bu soruya cevap vermek zorunda kalacağı için
sinirlenebilirdi.” [7]
Üçüncü boyutunu halkın Öcalan ile görüşmeleri desteklediği düşüncesinin
yayılması çalışmaları oluşturmuştur. Müzakereler ile ilgili kamuoyundan gelen
gerçek ve sert tepkileri yansıtan kamuoyu araştırmalarına karşı sahte kamuoyu
araştırmaları piyasaya sürülmeye ve basında yayınlatılmaya çalışılmıştır. Oysa
değil sadece kamuoyunda AKP parti grubu içinde bile sert tepkiler vardır. Bundan dolayı Erdoğan, Kızılcıhamam toplantıları ile meclis grubunu denetim altında tutmaya ve teşkilatlardaki sapmaları engellemeye çalışmaktadır.
AKİL ADAMLAR-PSİKOLOJİK SAVAŞIN ELEMANLARI
Bu üç aşamalı psikolojik operasyona akil adamlar yeni bir boyut
kazandırmışlardır. Öcalan ve Murat Karayılan tarafından önerilen ve nihayet, AKP ve PKK’nın isimlerde uzlaşması ile kurulan, içlerinde KCK davasından
yargılananların da bulunduğu akil adamlar kurulunun amacı PKK’ya verilecek
tavizler konusunda toplumu hazırlayacak bir psikolojik operasyon gerçekleştir mektir. Akil adamlar, Erdoğan’ın ifadesi ile “halka psikolojik operasyon yaparak” PKK ile üzerinde uzlaşılan çözüme Türk Milletini ikna etmek
için kurulmuş bir psikolojik operasyon heyetidir.
Akil insanlar heyeti televizyonlardan, gazetelerden, internetten sonra
şimdide şehirleri dolaşarak, Türk Milletini kısaca söyleyelim aşamalı olarak
“Bölünmeye razı etmeye” çalışacaklardır. Akil adamlardan Can Paker “Keşke Öcalan özgür olsa” diyor. Akil adamlardan Prof. Dr. Baskın Oran, “Barış gelmez ise AVM’ler havaya uçar, kan gölüne döner ortalık” diye milleti PKK adına tehdit
ediyor. Mustafa Armağan eyalet sisteminden bahsetmektedir. Akil insan
Abdurrahman Dilipak, “yeni devlet adamımız Abdullah Öcalan, eski devlet adamımız Süleyman Demirel’den daha sahici” demektedir.[8]
Tabii ki, ne AKP Hükümeti ne de akil adamların PKK’lı olanlar hariç
büyük bir bölümü, Türkiye’nin bölünmesini istemiyor. Hatta, bir çoğu “PKK ile
mücadele etmeye devam edersek bölünürüz” şekilde düşünüyorlar. Ancak, saptıkları yol Türkiye’yi kaçınılmaz olarak bir kırılma noktasına doğru sürükleyecek. Türk Milletine anlatılacak olan nedir? Türk Milleti terörün bitmesini istemiyor mu? Türk Milletinin “barışa” doğru ifade ile huzura ikna edilmesine gerek yoktur. Terörü sona erdirmeye ikna edilmesi gereken, PKK’dır. Türk Milletini barışa ikna etmek gibi bir ihtiyaç olmadığına göre, akil insanlar Türk Milletini neye ikna edeceklerdir? Barışın bedeli olarak PKK’ya verilecek tavizlere.
Öcalan ve PKK ile yapılan müzakerelerin en önemli noktası da budur. AKP
Hükümetinin PKK’ya vereceği taviz, Türkiye’nin federalleşmesi ve PKK’nın
güneydoğu Anadolu’da bir veya iki eyaleti PKK devletçiğine dönüştürmesidir. Bu
eyalet/devletçiklerden birisinin valisi de Abdullah Öcalan olacaktır.
Bu noktada Öcalan’ın önerdiği ve uygulamaya konulan süreci nasıl
işleyeceğini görmeliyiz. Öcalan, MİT ile yaptığı görüşmeler sonucunda üç aşamalı ve iç içe geçmiş süreçler çerçevesinde PKK ile Türkiye Cumhuriyeti arasında bir “barış” yapılacağından bahsetmektedir.
Bu süreçlerin adlarını A. Öcalan,
1) Sürekli ateşkes,
2) Yeni Anayasa,
3) Normalleşme olarak koymuştur.
Öcalan tarafından çerçevesi çizilen bu süreç, AKP Hükümeti tarafından
kabul edilmiştir ve resmi ağızlar Öcalan’ın belirlediği terminoloji ile
konuşmaktadırlar. Öcalan 21 Mart 2013’de sürekli ateşkes ilan edecek ve
PKK’lıların Irak’a çekilmesinin başlayacağı ilan edilmiştir. Ancak daha sonra
gelişmeler geri çekilmenin başlamasını 8 Mayıs tarihine sarkıtmıştır. Böylece 15
Ağustos 2013’te bitmesi öngörülen geri çekilme, sonbahara kadar uzayacaktır.
Üzerinde dikkatle durulması gereken husus, Öcalan’ın bu aşamada silah
bırakılması ile ilgili herhangi bir şey söylememektedir.
YENİ ANAYASA veya ÖCALAN İLE ANAYASA YAZMAK
Öcalan önce İmralı Tutanaklarında geri çekilme süreci devam ederken,
yeni anayasaya konulmasını istediği maddelerin konulup konulmadığını
denetleyeceğini açıklamıştır. Ancak, daha sonra yapılan pazarlıklar neticesinde
anayasal değişikliklerin PKK’lıların geri çekilmesinden sonrasına bırakılması
kararı alınmış görünmektedir. PKK’lıların geri çekilmesi AKP Hükümetine
anayasada Öcalan’ın istediği değişikliklerin yapılması için gereken zemini
verecektir. Ancak, Öcalan sadece AKP Hükümeti ile değil, (pazarlığın MİT
Müsteşarı Hakan Fidan ile yapıldığını söylemek doğru değildir. Bir bürokrat olan
Hakan Fidan siyasal pazarlık yapamaz sadece Başbakan Erdoğan’ın ağzı ve kulağı olabilir.) Kandil ve BDP ile de müzakere etmektedir. Bu çerçevede Öcalan’ın istekleri de ana eksenini muhafaza etmekle birlikte, AKP Hükümetinin Türk kamuoyunu ikna zorunluluğunu göz önünde tutarak, mümkün olduğunda diplomatik ifade edilmektedir.
Öcalan’ın istediklerini İmralı Tutanaklarından yola çıkarak şu
başlıklar altında toplamak mümkündür.
1) Çekilme için parlamentonun karar alması, TBMM’nin onaylaması,
2) Anayasadan Türk milleti kavramının çıkması, çok milletli bir anayasal zeminin
oluşturularak Kürtlerin bir etnik grup/millet olarak varlıklarının kabulü,
3) Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet ve demokrasiye geçişten daha büyük bir
dönüşümün gerçekleşmesinin talep edilmesi,
4) Başkanlık sistemi ve federal bir sistemin unsurları olan senato ve halklar
meclisi adlı iki parlamentonun kurulması.
5) Hakikatler Komisyonunun kurulması,
6) Öcalan ve PKK üst düzey kadrolarının serbest kalmasının güvence altına
alınması,
7) Köylere dönüşün gerçekleşmesi,
8) Türkiye’nin Avrupa Yerel Yönetimler Şartına koyduğu çekinceleri kaldırması
başlıkları altında toplanabilir.
Öcalan, BDP milletvekillerine “eğer bu taleplerim karşılanmaz ise
PKK’lıların geri çekilmesini durdururum. Ve 50 bin PKK’lının katıldığı bir halk
savaşı başlar” demiştir. Öcalan ile MİT arasında yapılan görüşmelerde üzerinde
anlaşılan yol haritası budur. Şu ana kadar ne hükümetten ne de BDP’den “Bunlar yalandır” açıklaması gelmemiştir. Sürecin ilerlemesi ile yukarıda anlatılanlar AKP Hükümeti tarafından bazı makyaj düzenlemeleri ile yaşama geçirilmeye başlanmıştır.
Öcalan tarafından konulan altı temel şartı İmralı Tutanaklarının
yayınlanmasından sonra gerçekleşen gelişmeler ışığında Kandil ve BDP’nin de
müzakere ve mütareke sürecinde dahil olması çerçevesinde teker teker daha
ayrıntılı olarak tahlil edeceğiz.
1) PKK’nın Çekilmesinin TBMM Tarafından Onaylaması
Öcalan, 21 Mart 2013-15 Ağustos 2013 arasında gerçekleşeceğini söylediği
PKK’lıların Türkiye’den Irak’a gerçekleşecek “geri çekilmenin” TBMM tarafından
onaylanmasını talep etmektedir. Böyle bir onay, PKK’yı devletler hukuku
açısından meşru siyasi ve askeri bir varlık haline getirecektir. Hele PKK’lılar
için gerilla sözcüğü kullanılır ise 1949 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin 3.
Maddesi çerçevesine girebilir.
Esasen, TBMM PKK’lıların çekilmesine onay vermese dahi yaşanan süreç
PKK’nın “Kürtlerin meşru temsilcisi” olarak muhatap alınması ve Kürtlere
verilecek hakların pazarlığının PKK ile yapılması sonucunu doğurmaktadır.
Öcalan’ın bu talebi AKP ve BDP tarafından CHP ve MHP’nin oy vermeyi
reddettikleri TBMM’de kurulan komisyonu ile karşılanmıştır.
2) Anayasadan Türk Milleti Kavramının Çıkması
Öcalan’ın taleplerinden birisi de Türk Milleti kavramının anayasadan
çıkmasıdır. Öcalan, 2009’daki yol haritasının 2013’deki güncellenmiş halinde
“Demokratik Ulus İlkesi” ve “Ortak Vatan İlkesi” başlıkları altında, anayasada
çok dillilik ve çok etniklilik ilkesini savunmaktadır.
Bu Türk Milletinin siyasal-hukuki varlığına son verecek ve Türk
Milletini hukuki olarak bir etnik grup hüviyetine itecek bir adımdır. Öcalan,
yeni Anayasayı PKK’nın ileride Türkiye’yi bölmesini hukuki anlamda
meşrulaştırıcı bir ara adım olarak görmektedir.Ancak Türk Milleti kavramının
Anayasadan çıkarılması düşüncesi kamuoyunda büyük bir tepkinin oluşmasına neden olmuştur. Bu tepki, sürece Türk Milletinin tepkisinin yoğunlaşmaması için
Öcalan, PKK ve AKP’nin şimdilik geri adım atmasına neden olmuştur.
Buna rağmen Murat Karayılan, Kandil’de 8 Mayıs’ta PKK’nın geri
çekileceğini açıklarken, bu geri çekilmeyi Öcalan’ın ve PKK kadrolarının
özgürlüğü yanında Kürtlere anayasal statüye bağlayarak, tek millet=Türk Milleti
anlayışını ortadan kaldıran yaklaşımda ısrar etmiştir. Ancak daha sonra
Karayılan’ın basın toplantısında açıklamasına rağmen basın tarafından yazılmayan açıklamaları ortaya çıkınca Karayılan’ın “Eyalet sistemi, federal sistem daha iyi olabilir. Eğer anayasada milletler yazılacaksa hepsi yazılsın. Başbakan sayıyor ya Gürcü, Çerkes, Arnavut,..”diyerek pozisyonunu netleştirdiği görülmektedir.[9]
Karayılan, PKK’ya yakın bir televizyona 29 Nisan 2013’de yaptığı
açıklamada PKK’nın şartlarını tekrar etmiştir.Karayılan şöyle demiştir: “Geri
çekilme tamamlanırsa 2. aşama başlayacak. Bu aşamanın özellikleri Türk
Devleti’nin çözüm karşısındaki görevlerini yerine getirmesidir. Yani anayasada
bir reform yapması, koruculuk sistemi ve özel kuvvetleri vb. güçleri bir kenara
çekmesi ya da bunları sivilleştirmesi. Bu savaş güçlerinin ya lağv edilmesi ya
da geri çekilmesi gerekiyor.
Aynı şekilde yeni bir anayasanın düzenlenmesi gerekiyor. Bunda Türkiye’nin
demokratikleştirilmesi, Kürt inkarının kaldırılması ve varlığının kabul
edilmesi, Kürt halkının özgürlüklerinin garanti altına alınması, aynı şekilde
Türkiye’de yaşayan diğer halkların da, yaşayan farklı etnik ve dini kimliklere
özgürlük tanınması gerekiyor.”[10]
BDP eşbaşkanı S. Demirtaş’ın açıklamaları ise çok açıktır. Demirtaş,
Öcalan’ın İmralı tutanaklarında açıkladığı gibi sürecin üç aşamalı olduğunu
söylemektedir. Birinci aşama geri çekilme, ikinci aşama yeni anayasa ve üçüncü
aşama normalleşmedir. Demirtaş: “Birinci aşamadan sonra, Türkiye’nin
demokratikleşmesi denilen ikinci aşama var. Bu aşamada yasal reformlar ve
anayasal değişikler var.” “Hükümet, demokratikleşme konusunda adım atmak
zorunda. Eğer PKK’ya ‘sen geri çekil ve bana fırsat ver. Ben Türkiye’de
demokratikleşme yapacağım’ diyorsa..Ve PKK’da buna uyuyorsa..Şimdi adım atma sırası hükümetindir.”
Aslında İmralı tutanaklarına göre, Öcalan, Hükümetin Kürt
reformlarının çekilme bitmeden gerçekleşmesini istiyordu. Ya bu şartta Hükümetin istediği üzerine bir değişiklik oldu ve Hükümetin kamuoyu karşısında elini güçlendirmek için reformlar PKK çekilmesi sonrasına bırakıldı ya da Demirtaş serbest bir yorum yaptı. İkinci ihtimal yok denecek kadar azdır.
Peki, PKK’nın demokratikleşme konusunda bekledikleri neler? Demirtaş,
önce bir geçiş dönemi anayasası sonra ikinci anayasadan bahsediyor. AKP
Hükümetinden reformları bekledikleri geçiş dönemi anayasasında Demirtaş, “Bütün Türkiye için bölgesel yönetimler önereceğiz. Bir tür özerklik bu… Seçimle iş başına gelen ve yetkileri (egemenliği diye okuyun bundan dolayı özerklik değil federasyon Ü.Ö.) merkezle paylaşan bölge meclisleri bu…Bu bölge meclislerinin içinden de bir tür bölge hükümeti olan bölge yürütmesi çıkıyor. Valinin yerini de seçimle gelen bölge başkanları alıyor.(Erdoğan valiler seçimle gelebilir demişti. Ü.Ö.) Biz parlamentoya anayasa teklifimizi bu şekilde sunduk. Ulusal güvenlik, genel adalet ve savunma, genel bütçe planlama gibi hizmetlerin dışındaki eğitim, sağlık, kültür, turizm bütün hizmet ve yetkiler bu bölge meclislerine ait oluyor.” Şimdi Demirtaş’ın canalıcı cümlesi geliyor: “BİZ BU MODELİ BARIŞ SONRASI İÇİN DEĞİL, BARIŞ İÇİN ÖNERİYORUZ.”
Özetle, Demirtaş, Öcalan, PKK ve BDP’nin AKP Hükümetinden beklediği
anayasal ve yasal değişikliklerin temelinde federasyonu koyuyor ve ekliyor: “
‘Türkçe dışında anadilde eğitim yapılamaz’ diyen bir anayasayı asla kabul
edemeyiz. Herkesi Türk olarak kabul eden bir maddeyi de kabul edemeyiz.”
Demirtaş Öcalan’ın hapishaneden çıkması ile ilgili olarak şöyle
söylüyor: “Öcalan’ın hapiste tutulmasının nedeni Kürt sorununun çözülmemiş
olması ve savaşın devam ediyor olmasıydı. Bu koşullar ortadan kalktığında belki
cezaevi anlamsızlaşır. Öcalan’ı orada niye tutsunlar ki? Yeterince hapis yatmadı
mı? Onbeş yıl yattı.” PKK yöneticileri konusunda da Demirtaş’ın cevabı açık:
“Dönmek isteyenler dönebilir sürecin sonunda bence.” [11]
AKP, kamuoyundan gelen tepkiler üzerine Anayasa Komisyonuna verdiği
öneride Anayasa’nın ikinci maddesinde Türk Milleti kavramını kullanmıştır. Ancak iktidar partisi yeni anayasada “değiştirilemez maddelerin” olmaması gerektiğini söyleyerek, birkaç sene sonra yapılacak bir değişikliğinde alt yapısını
hazırlamayı hedeflemiştir.
Şu anda üzerinde çalışılan Türkiye Cumhuriyeti isminin devlet
kurumlarından çıkarılmasıdır. Önce Sağlık Bakanlığı bunu denemiş fakat Türk
Milleti sert tepki gösterince geri adım atmıştır. Sonra valilikler valilik
isimlerinden T.C. ibaresini silmeye başlamışlardır. Şimdi Başbakanlık’a bağlı
kurumların ibarelerinden T.C silinmektedir. AKP’den istifa eden Karacabey
Belediye başkanının belediyeye tekrar T.C. ibaresini koydurması, bu adımın bir
parti politikası olduğunu göstermektedir.
T.C. ibaresi çıkarılırken Tunceli’de isyancı lideri Seyit Rıza’nın heykeli
dikilmiştir. Siirt’te Halk Kütüphanesine Sivas Kongresini basmak üzere İngiliz
istihbaratçı binbaşı Noel ile birlikte hareket eden ve Malatya’yı basan Celadet
Ali Bedirhan’ın ismi verilmektedir.
AKP İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu, AKP iktidarının başarısından bahsederken, “Hepimiz Türk olmaktan kurtulduk” demiştir. Aziz Babuşçu anlaşılan Türk olmaktan kurtulmuş olmaktan çok memnun. Ancak Aziz Babuşçu unutmamalı, Alparslan, Fatih, Kanuni, Mimar Sinan, Abdülhamit de Türk’tür.Kültür Bakanı, bu millet kendi adını kendisi koyacaktır diye açıklama yapıyor.
Bir ülkenin vatandaşlarının %85-90 arasında bir kesimi anadilini Türkçe
diye beyan eder ve kendisini Türk olarak tanımlarken, “Türk Milleti” kavramının
anayasadan çıkarılmasını talep etmek, siyasal bir çılgınlık ve küstahlıktır.
3) PKK İle Yapılacak Uzlaşmanın Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyetten Daha Önemli Olması
A. Öcalan’ın yaşanan süreci bu şekilde tanımlaması ilk bakışta yersiz
bir küstahlık gibi görünse de aslında meselenin gerçek doğasını ifade
etmektedir. Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet düzenlenmeleri Türk devletinin
kendi içinde yaptığı düzenlemelerdir. Oysa PKK ile yapılması planlanan anlaşma
Türk devletinin varlığını sona erdirirken, PKK’yı/Öcalan’ı yeni devletin kurucu
unsuru haline getirmektedir.Bundan dolayı, Öcalan müzakere, mütareke ve kirli
barış sürecinin sonunda ortaya çıkması hedeflenen devletin artık Türk devleti
olmayacağı noktasından bakıldığında bu tespitinde haklıdır.
Cengiz Çandar bu tespiti ve süreci şu şekilde izah etmektedir: “Öcalan
ile görüşmeleri iyi bilen bir üst düzey iktidar yetkilisi görüşmemizde şunu
söyledi: ‘Adam Kürt hareketinin tümünün ilerisinde düşünüyor.Onun için pek çok şey teferruat. Öcalan, Hakan Fidan’la ve onun üzerinden Başbakan’dan aldığı sinyalle ‘Türkiye’nin yeniden yapılanmasına varacak bu iş’ diye stratejik bir karar almış. …Erdoğan ile Öcalan arasında Türkiye modeli üzerinde egzersiz var.” Çandar’ın ifadesini netleştirirsek, yazar, Erdoğan ve Öcalan yeni devleti nasıl kuracaklarını tartışmaktadırlar demektedir.
4) Başkanlık sistemi ve federal bir sistemin unsurları olan senato ve
halklar meclisi adlı iki parlamentonun kurulması
Öcalan tarafından ortaya atılan ve üzerinde “bugün barışın …kapısını
aralayan” “Demokratik Ulus İlkesi” ve “Ortak Vatan İlkesi” başlıklarının doğal
sonucu federal bir devlet yapısıdır. Öcalan’ın önerdiği senato ve halklar
meclisi kurumları da bir federal devletin yasama organları olarak görülmelidir.
Başbakan Erdoğan’ın Öcalan ile mütareke görüşmeleri çerçevesinde
müzakereler devam ederken, 2023’de eyaletlere geçeceğiz açıklaması, Erdoğan ile Öcalan’ın Türkiye’de milli devletin tasfiyesi konusunda aynı fikirde olduğunu
göstermektedir.Başbakan Erdoğan, bununla da yetinmemiş, Osmanlı döneminde Kürdistan eyaleti olduğundan bahisle tezine tarihsel derinlik kazandırmak istemiştir.
5) Hakikatler Komisyonunun Kurulması
Öcalan “Hakikatler Komisyonu” adlı komisyon ile Güneydoğu Anadolu’da
PKK’ya karşı etkin mücadele eden güvenlik görevlilerinin ve devletin yanında yer alan vatandaşların politik ve psikolojik olarak ezilmelerini, toplumsal olarak
tasfiye edilmelerini sağlamak istemektedir. Çekilme süreci ile ilgili AKP ve
BDP’nin kurduğu, MHP ve CHP’nin katılmadığı komisyon Hakikatler Komisyonunun ilk adımı olmuştur.
6) Öcalan ve PKK üst düzey kadrolarının serbest kalmasının güvence
altına alınması
Öcalan ile müzakere görüşmelerinin başlamasından sonraÖcalan’ın tek
istediğinin barış olduğu ve kendisi için herhangi bir af istemediği, Kandil’deki
örgüt yöneticilerinin de Avustralya’ya yerleşecekleri propagandası yapılmıştır.
Ancak böyle bir propagandanın akla aykırı olduğu ortadadır. Nitekim Öcalan’ın
BDP’lilere yaptığı açıklama, hem kendisinin hem Kandil’deki şeflerin siyasete
katılmalarının önünün açıldığını göstermektedir. Yeni Şafak’ta A. Selvi,
Öcalan’ın affedileceğini yazmıştır. Radikal’de Cengiz Çandar aynı hususu
vurgulamıştır. Nisan 2013 sonu itibarı ile işleyen süreç ise KCK’lıların serbest
bırakılmasıdır. Mart-Nisan 2013’de 212 KCK’lı tahliye edilmiştir.
7) Köylere Dönüş
Sürecin en zayıf maddesi budur. Köylere dönüş büyük ölçüde
gerçekleşmiştir. Ancak Öcalan bu süreci daha da güçlendirerek, özellikle PKK
yanlısı kadroların köylere dönmesini arzu etmektedir. Çünkü PKK terörü yeniden başlar ise bu köyler PKK’nın lojistik altyapısını oluşturacaktır.
8) Türkiye’nin Avrupa Yerel Yönetimler Şartına koyduğu çekinceleri
kaldırması
Bu çekincelerin kaldırılmasının Öcalan-PKK-BDP üçlüsünün nihai talepleri
açından bakıldığından büyük bir öneminin olduğunu söylemek zordur.
Öcalan tarafından ileri sürülen şartlar adım adım uygulanırken, süreç ile
ilgili olarak PKK-KCK-BDP-Öcalan cephesindeki gelişmeleri incelemek, sürecin
geleceğini okuyabilmek açısından önemlidir.
3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder