HAYIR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
HAYIR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Nisan 2020 Pazar

Egemenliği tek kişiye bırakmamak için HAYIR! HAYIR! HAYIR!

Egemenliği tek kişiye bırakmamak için HAYIR! HAYIR! HAYIR!





Yekta Güngör Özden
13 Mart 2017,

TBMM’nin Bakanlar Kurulu’nu denetleme yetkisi kaldırılıyor yektarpt2

TÜRKSOLU: Referanduma sunulan Anayasa değişikliğinde getirilecek yeni sistemde Cumhurbaşkanının denetlenmesi, hesap vermesi ya da yetkilerini paylaşması gibi bir durum söz konusu mu?

YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: Cumhurbaşkanının denetlenmesi ve hesap vermesi etkisiz ve yararsız denecek ölçüde güçtür. Halkoyuna sunulan yasanın yürürlükteki Anayasa’nın 105. maddesini değiştiren yeni içerik, cumhurbaşkanının bir suç işlemesi durumunda Yüce Divan’a gidiş yolunu güçlüklerle sınırlamıştır.
TBMM üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu ile soruşturma açılması isteminin salt çoğunluğun beşte üçü oyuyla kabûlü, onbeş üyeli komisyon kurulması ve TBMM üye tam sayısının üçte ikisinin gizli oyuyla Yüce Divan’a gönderme kararı gerekiyor.
 Bunun dışında yönetici olarak denetlenmesi için başka bir kural getirilmemiş, Anayasa’nın 98. maddesindeki “Gensoru” yöntemi ile bu yönteme ilişkin 99. maddenin yürürlükten kaldırılması öngörülmüştür. Yardımcıları için benzer yöntem önerilmiştir.
 Anayasa’nın 87. maddesindeki TBMM’nin “Bakanlar Kurulu ve Bakanları denetlemek” yetkisi kaldırılmaktadır.

Partili Cumhurbaşkanı tarafsız olamaz.,

TÜRKSOLU: Cumhurbaşkanının partili olması ne anlama geliyor? Hem parti başkanı olan hem de yüksek yargıçları, rektörleri atayabilen, HSYK üyelerini belirleyen birinin tarafsızlığından söz edilebilir mi?

YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: Cumhurbaşkanının partili olması, ulusal birliği temsil ilkesinin sözde kaldığını, toplumun siyasal etiketli bir parçasının başına geçerek yanlar arasında liderlik yapmasını öngörüyor. Bir partinin genel başkanı olan cumhurbaşkanının yansız olmasının olanaksızlığını tartışmak bile boştur. Halkoyuna katılacak yurttaşları kandırmak için tersine siyasal söylemler insan aklıyla alay niteliğindedir. Üstelik devletin organlarına atama yoluyla getirecekleri gözetilirse yansızlığının siyasal bir ninni olduğu daha iyi anlaşılır.
 Gerçek demokrasilerde çoğunluk ilkesinin temel alındığı bir düzenin olduğu anımsanırsa, ülkemize getirilmek istenenin özel bir RTE düzeni olduğu anlaşılır. Aşırı, geniş, gereksiz yetkilerle donatılmasının diktadan ayrılması güçtür.
Yargının yansızlığı sözde bırakılıyor Tek Parpti

TÜRKSOLU: Yeni taslağa göre 15 üyeli Anayasa Mahkemesinin 12 üyesini Cumhurbaşkanı seçecektir. Böyle bir mahkeme bağımsız olabilir mi? Ne tür sıkıntılar yaşanacaktır? Cumhurbaşkanının yargılanması, Yüce Divan’a gitmesi gibi bir durum söz konusu olabilecek mi?

YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: Önerinin 16/D maddesiyle onbeşe indirilecek Anayasa Mahkemesinin yürürlükteki 146. maddeye göre 12 üyesinin cumhurbaşkanınca seçilmesi (aslında atamadır) mahkemenin bağımsızlık, üyelerinin de yansızlık niteliğini gölgeli kılmaktadır. Çoğunluğun, yönetimin başındaki kişinin atadıklarından oluşması yargının yansızlığını sözde bırakan bir durumdur.
 Bu düzenleme, cumhurbaşkanının Yüce Divan’a gönderilmesi güçlüğüne koşut bir kuşku ve üyelere sıkıntı veren yöntem getirecektir.

TÜRKSOLU: Bu Anayasa kabul edilirse yeni sistem federasyonu da beraberinde getirir mi? Özellikle 104 ve 123. maddelerdeki değişiklikler ne anlama geliyor?
YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: Önerilen metindeki 104. maddenin cumhurbaşkanına geniş yetkiler verdiği açık. Anayasa’nın “İdarenin bütünlüğü ve kamu tüzelkişiliği” başlıklı 123. maddesindeki “kanunla düzenleme” zorunluluğu 16/B maddesiyle “… kanunla veya cumhurbaşkanlığı karanamesiyle…” biçimine dönüştürülmektedir.

“… veya cumhurbaşkanlığı kararnamesi…” eki sakıncalar getirebilecek bir fazlalıktır.
 Günümüz iktidarının IŞİD ve PKK konusundaki uygulamaları ve Atatürk Cumhuriyeti’ne yaklaşımları konusundaki çelişkileri kendi egemenliklerini sürdürmek ve korumak için yönetim düzeninde olumsuzluklara yol açabilir.
İstenen özel bir RTE düzeni
TÜRKSOLU: Yeni taslağa göre Cumhurbaşkanı en fazla 2 dönem seçilebilir deniyor. Ancak kamuoyunda “Cumhurbaşkanının meclisi fesih yetkisi bunu geçersiz kılabilir, 9. yılın sonunda meclisi feshedip bir 5 yıl daha görev yapabilir. Yani karşımızda sınırsız ve tam yetkiyle donatılmış bir tiran bulabiliriz” deniliyor. Bu konu için ne düşünüyorsunuz?

YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: Yukarıda değindiğim gibi RTE’a özgü bir düzen getirilmek isteniyor. Amaçları, bu kişinin iki dönemi de aşan cumhurbaşkanlığına olanak vermektir. TBMM ve cumhurbaşkanlığı seçiminin birleştirilip cumhurbaşkanına seçimler konusunda tanınan yetki bunu gösteriyor.
 Kamuoyunda tartışılan konumun içeriği ve biçimi gerçek, olağan bir cumhurbaşkanlığı değil, aşırı ve taşkın yetkilerle bir tür sultanlıktır.
TÜRKSOLU: Bu taslak kabul edilirse Anayasa’nın değiştirilemez maddelerinin değiştirilmesinin önünde bir engel kalır mı?

YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: Bu öneri gerçekleşirse Anayasa’nın değiştirilmesi önerilemez ilk dört maddesinin önündeki engel yazı olarak sürer. Zaten şimdi bile ilk dört maddeye dokunmayacaklarını söylemelerine karşın Atatürk, lâiklik, hukuk, sosyal devlet konusundaki olumsuz söylem ve tutumları belli.
 Cumhurbaşkanı andındaki “tarafsızlıkla” sözcüğünün korunmasına karşın amaçlanan yapı belli. İlk maddeyi korusalar bile eylemli olarak ona aykırı davranma amaçlarını ve alışkanlıklarını sürdürecekleri kanısındayım.
 Bugünün yaşanan-yaşatılan düzeni, Atatürk dönemine göre karanlık ve ilkeldir
TÜRKSOLU: AKP’liler “Atatürk ve tek parti döneminde de kuvvetler ayrılığı yoktu” tezini kullanıyorlar. O günkü sistemle bugün dayatılan aynı mı?
YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: Atatürk dönemi, Türkiye’nin altın çağıdır. Zamanı, koşulları, iç ve dış yaşamdaki güçlükleri, Dünya Ekonomik buhranı, isyanları, ihanetleri, kalkışmaları göz ardı ederek, İkinci Dünya Savaşı çığlıklarını unutarak, devrim atılımlarını inkâr ederek yapılan karalama ve suçlamalar gibi cumhuriyetin ilk yıllarına yönelik saldırı nitelikli yaklaşımları da tutucu anlayışın ürünleridir. Bugünün yaşanan-yaşatılan düzeni, Atatürk dönemine göre karanlık ve ilkeldir.

TÜRKSOLU: Türk devlet sistemi “başbakansız” bir dönemi hiç yaşadı mı?
YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: Cumhuriyet döneminde başbakansız bir yönetim düzenini anımsamıyorum.

TÜRKSOLU: Yeni Anayasa’da “Cumhurbaşkanı ve Meclis birbirini feshedebiliyor” söylemi gerçekçi mi?

YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: Yasanın değiştirilmek istenen 116. maddesi Meclis’e (fıkra 1) ve cumhurbaşkanına (fıkra 2) seçimi yenileme hakkı getirmektedir. İkisinde de TBMM üye seçimi ile cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılacaktır. Madde, cumhurbaşkanına bir dönem daha getirmektedir. Kuralın kullanılması, amacı daha iyi ortaya koyacaktır.
Getirilmek istenen düzen sorumsuzluk ve sertliktir
TÜRKSOLU: Dünyadaki, mesela ABD’deki başkanlık sistemi ile AKP tipini kıyaslayabilir miyiz?
YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: ABD’deki başkanlık sisteminin parti ilişkisi yöne biçimsel benzerliği ortaya koymakla birlikte yargı denetimiyle Senato araştırma ve onama yetkileri Türkiye’ninkinden çok ayrıdır. Bizdeki düzen, neredeyse, sorumsuzluk ve sertliktir.
TÜRKSOLU: Bir kişiye bu kadar çok yetki verilmesinin tarihte örnekleri var mı?
YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: Orta Amerika ve Ortadoğu ülkeleri dışında, imparatorluk (Japonya), krallıklarda (İngiltere, Hollanda, Belçika, İsveç, Danimarka, İspanya vd.) böyle aşırı yetkiler yoktur. Başkanlık sistemlerinin geleneksel yapılarında bile bize önerilenlerin ağırlığı bulunmamaktadır (Fransa).
Amaçları Cumhuriyet’ten rövanş
TÜRKSOLU: AKP çevreleri hem “Osmanlı’yı geri getireceğiz” diyor; hem de “bizim amacımız rejim değişikliği değil sadece tıkanan sistemi açacağız.” Sizce gerçek amaçları ne?
YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: Günümüz iktidarı, Osmanlı özlemini sık sık açıklayan, Atatürk ve arkadaşlarıyla onların eseri için olumsuz sözlerden kaçınmayan bir yapıdır. Bay RTE’ın yinelemeyi uygun bulmadığımız olumsuz yaklaşımlarını herkes bilmektedir.
 Kanımca, köktendinci bir bağımlılıkları var. Rejim değişikliğini “sistem değişikliği” diye savunup dayatıyorlar. Amaçları, kafalarındaki düzeni en geç 2023’te (Cumhuriyet’in rövanşı türü) gerçekleştirmektir sanıyorum.
TÜRKSOLU: Bazı kesimler bu Anayasa değişikliğinin Anayasa’nın değiştirilemez dört maddesine aykırı olduğunu savunuyor. Katılıyor musunuz?
YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: Cumhuriyet, sözcükle sınırlanacak bir yapı değildir. Gerçek bir halk demokrasisinin beşiği ve ocağıdır. Bunu sözde bırakacak değişiklikler elbet Anayasa’nın ilk dört maddesine aykırıdır.
İçerik, biçimden önemlidir. Ulusal yapıyı, ulusun egemenliğini, bunun kaynağı olan hukuku, Türk Ulusu adına TBMM’ye tanınan yetkiyi ötelemek ve sınırlamak, başka makam ve kişilere yetkiyi devir anlamında olanaklar getirmek, aykırılığın açık kanıtlarıdır.
TÜRKSOLU: Siz Anayasa Mahkemesi Başkanı iken bu değişiklik önünüze gelseydi mütalaanız ne olurdu?
YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: Göreve başlarken içtiğim andın gereğinden ayrılmazdım.
“Vicdanımı yastık yapar, yatarım” sözüm, kişisel ya da toplumsal hiçbir etkinin altında kalmadan görev gereklerini yerine getirmek terbiyemi, ilkemi ve amacımı özetler.

Hayır! Hayır! Hayır!

TÜRKSOLU: MHP’de derin bir çatlak ve Anayasa konusunda. AKP’de de endişe duyan kesimler var. Bu dönemde siyasi görüş ayırt etmeksizin, Atatürkçü, demokrat, Cumhuriyetçi ve vatansever vatandaşlara çağrınız nedir?
YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: MHP’nin günümüzdeki genel başkanının önceki sözlerine tümüyle ters yeni yaklaşım açıklamalarının nedenini, amacını tartışmak çok yer ve zaman alır. İktidarın taşkınlıklarına kolaylık sağlayan, onlara gelecek için de umut veren tutumunun partisi içinde önemli ayrılıklara neden olduğu açıktır.

 Ben, Bahçeli karşıtlarının daha bağımsız, istençlerini daha özgürce açıklayan kişilikli partililer olduğunu izliyorum. Ülkemizi kargaşadan, karanlıktan, kavgadan, hukuksuzluk ve adaletsizlikten, terörden, savaş tehlikelerinden korumak; insanlığa, akla, bilime, ahlâka, Atatürk ilkeleriyle Türk Devrimi’ne bağlılıkla çağdaşlığın tüm olanaklarına kavuşup güvenlikli, esenlikli ve mutlu yaşamak için, sağlığımızı korumak için çok iyi düşünerek davranmalı ve oy kullanmalıyız.
 Ben ilk kez Sözcü’deki köşemde “Hayır! Hayır! Hayır!” diyerek görüşümü açıkladım. İnanıp güvenenlere çağrıma katılmayı öneriyorum.
 Hele olağanüstü hal döneminde halkoyu, amaçlı bir süreçtir.
 Egemenliği tek kişiye bırakmamak, erkler ayrılığını koruyarak demokrasiye kıyımı önlemek, siyasal yalanlara ve gerici dönüşlere ortam hazırlamamak için hepimize düşen görev büyüktür.

Yekta Güngör Özden’in de bir dönem başkanlığını yaptığı Türk Hukuk Kurumu’nun bildirisi:

Anayasa değişikliği tek kişi ve dikta yönetimine kapı açacak kurallar içermektedir.

Her alanda tam bağımsızlığı, özgürlüğü, ulusal egemenliği ve çağdaşlığı amaçlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı zaferinden sonra “En Büyük Türk Devrimi” olarak gerçekleştirilen Türkiye Cumhuriyeti’nin son yıllarda içine düştüğü olumsuzlukların derin üzüntüsü içindeyiz.

Temelini Atatürk ilkelerinin oluşturduğu uygar yaşam atılımlarının en önemlisi olan hukuk devleti yapısının değişik ve çelişik uygulamalarla onarılması güç yaralar aldığı gerçeği, Anayasa değişikliği konusundaki çarpıklıklarla kanıtlanırken, terörle tırmanan kötülüklerin verdiği acı dayanılmaz boyutlara ulaşmıştır.

Temeli cumhuriyetle atılan demokrasinin çağdaş gereklerini özenle yerine getirmeyi öteleyip inanç, soy ve toprak ayrılıklarıyla gündeme getirilen partizan işlem ve eylemler, toplumsal barışı ve ulusal dayanışmayı etkileyen olumsuzluklar olarak sürdürülürken cumhuriyeti bir ad olarak sözde bırakacağı izlenimini veren Anayasa değişikliği tek kişi ve dikta yönetimine kapı açacak kurallar içermektedir. Toplumsal dokuyu bozmaktan öte, ulusal bütünlüğü ve ülke tümlüğünü tehlikeye sokacak olasılıklara kapı açan önerinin gerçek hukuk devleti ve gerçek demokrasiyle bağdaşır yanı yoktur.

1982 Anayasası’nın değiştirilmesi gereken maddelerini bırakıp yararsız, hatta sakıncalı olabilecek bir yapılanma için kalkışılan değişikliğin kaçınılması gereken durumlara yol açacağı endişesini doğrulayan güncel oluşumlara ilişkin kuşkular giderek büyümektedir. Kimilerine özel konum ve güvence sağlayacak düzenleme önerileri gerçekleşirse daha büyük olumsuzlukları getirecek girişimlerle karşılaşmak olasılığı da düşündürücüdür.

Ulusal egemenliğin kaynağı ve dayanağı olan kuvvetler ayrılığı ilkesiyle bunun doğal sonucu yargı bağımsızlığı ortadan kalkınca yaşam güvencesi kalmayacak, devleti avuçlarının içine alan tek kişinin ağırlığı ve ağalığıyla döndürülmeye çalışılacak devlet çarkının kıyımları önlenemez olaylara neden olabilecektir.

Atatürk emaneti Türk Dil ve Türk Tarih Kurumları’nın sahiplerine verilmesi, YÖK’ün ve cumhurbaşkanının aşırı yetkilerinin sınırlanması, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun bağımsızlıklarının sağlıklı güvencelere bağlanması, üniversiteler, RTÜK ve TRT’nin özerkliği, çağdaş yapısı ele alınmayıp günümüz siyasal iktidarını buyruğunda tutan günümüz cumhurbaşkanına sınırsız olanaklar, yetkiler sağlanıp sorumluluğunu sınırlamamak büyük bir hukuksal çelişkidir.

Günümüzün her yönden kınanan olaylarını gösterip “Bunları ancak başkanlık sistemiyle önleriz” diyerek toplumu koşullandırmaya çalışmak, bir tür siyasal aldatmaca ve siyasal çıkarcılıktır.

Hukuksallığı, demokratikleşmeyi, Atatürkçü mayayı bırakarak gereksiz ve yararsız olması bir yana, sakıncalı oluşumlara yönelmek ulusumuz, ülkemiz ve devletimiz için karanlık çağrısıdır.

Siyasal amaçları ulusal ilkelerin önüne almak, üstüne çıkarmak, ulusumuzun güvenliğe, adalete, esenliğe en çok gereksinim duyduğu ortamda asla uygun karşılanamaz.

Zamansız, yararsız, toplumun görüşü alınmadan, doyurucu çalışmalar yapılmadan iki partinin önerisi olarak yasama organına sunulan Anayasa değişikliğinin geri alınması başarılamazsa gerçekleşmemesi için gereken çabanın gösterilmesi dileğimizi kamuoyuna saygıyla sunuyoruz.

28.12.2016



***

1 Kasım 2017 Çarşamba

ALLAH'IM AKLIMIZA SAHİP OL, BU ŞEREFSİZLİĞİN HESABINI VERECEKLER


ALLAH'IM AKLIMIZA SAHİP OL,BU ŞEREFSİZLİĞİN HESABINI VERECEKLER,


Kimden: refhan irtem <rfhi...@gmail.com>
Tarih: 24 Ağustos 2010 18:15
Konu: Re: ALLAHIM AKLIMIZA SAHİP OL....................................
Kime: adam-gib...@googlegroups.com

BU ŞEREFSİZLİĞİN HESABINI VERECEKLER...DEDİ...

Siyasi iktidar bu gün Devlete  hükümet ediyorsa devlet olarak yaptıklarının kanıtıdır zaten. 
Devlete suçu atmak devletlik olsaydı başımızda bir devlet var diye düşünürdük. 
Demek ki başımızda devlet de yok Hanefi Avcı'nın kitabında ki gibi cemaatlerin eline geçmiştir.Bu da gösteriyor ki cemaatlerden emir alınıyor çünki devlet yok!


24 Ağustos 2010 06:42 tarihinde BİLGİ NOTU <blgnt...@gmail.com> yazdı:




Görüşmeyi Hükümet değil, Devlet yapar,


Erdoğan, “İktidar olarak hiçbir zaman terör örgütüyle veya temsilcileriyle masaya oturup görüşme yapmayız. Şu veya bu şekilde çeşitli kurumlarıyla bu tür bazı münasebetler gerekirse devlet onu kendisi yapar” dedi

Görüşmeyi hükümet değil, devlet yapar, Başbakan Tayyip Erdoğan, hükümet olarak hiçbir zaman terör örgütü veya temsilcileriyle masaya oturup görüşme yapmayacaklarını vurguladı. Show TV’de Siyaset Meydanı programına konuk olan Erdoğan “terör örgütünün eylemsizlik kararı ve buna bağlı olarak hükümetin ya da devletin terörist başı ile irtibat kurduğu” yönündeki iddialar anımsatılarak, “ Danışmanlarınızdan Yalçın Akdoğan’ın bir yazısı çok çarpıcıydı, ’ Evet hükümlü ile görüşme olmayabilir bir temas olabilir ’ şeklinde. Böyle bir temas var mı?” sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

DEVLET KENDİSİ YAPAR: Burada bir şeyi birbirine karıştırmayalım. Biz siyasi iradeyiz, siyasi iktidarız. Biz iktidar olarak, siyasi hükümet olarak hiçbir zaman bir terör örgütüyle veya temsilcileriyle masaya oturup görüşme yapmayız. Böyle bir şeyimiz bizim asla olmamıştır, yoktur, olamaz da. Şu veya bu şekilde çeşitli kurumlarıyla bu tür bazı münasebetler gerekirse devlet onu kendisi yapar. Burada bunu birbirine karıştırmamak gerekir.

BAZI KİLİTLERİ AÇMAK İÇİN: ( “Devlet kurumları” ile neyi kastettiğinin sorulması üzerine) Devletin İstihbarat kurumu vardır. Bu istihbari görevdir. İstihbari görev nedir, bazı kilitleri açmak içindir, çözmek içindir. Bunları yapar ama hiçbir zaman siyasi irade kalkıp da muhatap alıp masaya oturmaz, böyle bir şey olamaz. 

KİMSE BİZE YIKAMAZ: İstihbarat örgütlerinin görevi de nedir, ağırlıklı olarak zaten bu tür görevlerdir. Bunu yaparken de niçin yaparlar, bir çözüm kilidi açmak için yaparlar. Burada muhalefetin söylediği gibi arkadaşlarımın veyahut siyasi iradenin görüşmeler yaptığı, masaya oturduğu yani bu, ağır konuştum ama bu bir şerefsizliktir. Böyle bir şeyi kimse bize yıkamaz. Böyle bir şeyi ne ben, ne arkadaşlarım, ne benim bilgim dahilinde siyasi iradeden hiçbir kimse bugüne kadar yapmamıştır, yapamaz.

NASIL OLUR DA İNANMAZSINIZ: Burada örgütün kendini meşrulaştırma gayreti var. Bu meşrulaştırma gayreti içerisinde adeta bizi bir karşı taraf olarak masada gösterme gayretidir bu. Bunun da destekçileri ana muhalefettir, diğer muhalefet partileridir. Onlar da onlara meşruiyet kazandırmak için gayretin içerisinde bulunuyorlar. Nasıl olur da siz Kandil’deki adamın sözüne inanırsınız ama bu ülkenin Başbakanı’nın sözüne inanmazsınız. Bu gaflet değil, dalalet değil de nedir?




82’DE ‘HAYIR’ DEDİM: “ 12 Eylül 1982 Anayasasında oyunuzun Rengi neydi?” sorusu üzerine Erdoğan, “ İnancaksanız, ‘ Hayır’ dedim” karşılığını verdi.  

KILIÇDAROĞLU’NA ÇAĞRI: (CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun “ Anayasa paketinde neden grev hakkı yok ” sözleri üzerine) Buradan çağrı yapıyorum. Bu konuda kararlıysanız gelin, biz Türkiye’de çalışanlar olarak işçi memur ayrımını kaldıralım. Kendilerine grev hakkını hep birlikte verelim.  

AVCI’YA YANIT: (Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın “ Haliç’te Yaşayan Simonlar Dün Devlet Bugün Cemaat” kitabındaki iddialarla ilgili soru üzerine) Talihsiz bir iştir. Devlet memurunun bu tür bir eseri yazmasının nasıl olacağı konusunu bimesi gerekir. Bunun yasal mevzuat içinde kuralları var. Teftişten sonra konuyu bir yere İçişleri Bakanlığı’mız bağlayacaktır. Ben o iddiaların üzerinde durmam. 



CHP ve MHP’nin Dili Kandil’le örtüşüyor

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Van’da dün 15 bin kişiye seslendi. CHP ve MHP’ye yüklenen Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: “Gördünüz değil mi?Dörtyol’da ortaya çıkan kirli ilişkiler dikkatinizi çekiyor değil mi? Kandil ile MHP’nin, Kandil ile CHP’nin dilinin nasıl örtüştüğünü görüyorsunuz değil mi? Terör örgütü burada dağlarda güvenlik güçlerimize vuruyor, Ankara’da CHP ve MHP hükümete vuruyor. Kandil’den iftira atıyor. CHP ve MHP terör örgütünün yalanlarına sımsıkı sarılıyor. Biz artık bu kirli oyunu bozmak istiyoruz.”
Konuşmasında, isim vermeden BDP’yi ayrımcılık yapmakla eleştiren Erdoğan, şöyle devam etti: “Şimdi ‘Kürtler’in temsilcisiyiz’ diyenler, yahu siz ne verdiniz, ne yaptınız? Siz sadece ayrımcılık yaptınız, hâlâ da ayrımcılık yapıyorsunuz. Baskıyla, terör estirerek benim halkımın hakları savunulmaz. Kim ne derse desin, ayrım yok.”




Mitingde Kürtçe Pankart

http://i.milliyet.com.tr/GazeteHaberIciResim/2010/08/24/fft16_mf794525.Jpeg

Erdoğan’ın Van mitinginde Kürtçe “ Ere ere hezar caran ere ” (Evet evet bin kere evet) yazılı pankart dikkat çekti. Başbakan mitingin ardından Ak Parti Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun   babası Niyazi Türkmenoğlu adına yaptırdığı Niyazi Türkmenoğlu  Anadolu Lisesi’nin açılışını yaptı. Erdoğan açılışta halk oyunları ekibiyle bir süre halay çekti. Erdoğan'ı terletecek açıklama geldi

 Erdoğan'ı terletecek açıklama geldi




" Öcalan ile Hükümet Görüştü " iddiasını ortaya atan Karayılan sözlerinin arkasında. Karayılan'ın yeni iddiaları da var.
PKK’nın Kandil’deki lideri Murat Karayılan "Öcalan ile hükümet görüştü" iddiasını sürdürdü. Örgüt adına yapılan açıklamada "Türk devleti adına bazı yetkili organların hükümetin de bilgisi dahilinde Öcalan ile diyalog kurduğu" duyuruldu.

Karayılan’ın açıklamasının “kesinlikle doğru” olduğu iddiasında bulunun örgüt, Başbakan Erdoğan’ın MHP tabanından oy almak için bunu reddettiğiiddiasında bulundu.

Örgütün açıklaması PKK'ya yakın internet sitesinde yayınlandı. Açıklamada şöyle denildi:

“13 Ağustos'tan 20 Eylül’e kadar eylemsizlik sürecini ilan etmiştik. Gerekçelerden biri Türk devleti adına bazı yetkili organların hükümetin de bilgisi dahilinde Önderliğimizle geliştirmiş olduğu diyalogdur. Önderliğimiz hem kendisiyle gerçekleştirilen diyalogu hem de birçok STK ve şahsiyetlerin yaptığı ateşkes çağrılarını dikkate alarak hareketimize barışa bir şans verilmesi yönünde mesaj iletmiştir. Hareketimizin yönetimi bu çağrıyı değerlendirerek, İslam alemi için mübarek olan Ramazan ayını da dikkate alarak eylemsizlik sürecini kamuoyuna açıklamıştır.”

MHP’DEN OY ALMAK İÇİN GÖRÜŞMEYİ REDDEDİYOR!

Karayılan’ın Öcalan ile görüşme olduğu yönündeki ifadelerinin “kesinlikle gerçek” olduğunun vurgulandığı açıklamada ayrıca şöyle denildi:

“Erdoğan devletin bazı yetkililerinin Önderliğimizle diyalog içerisinde olduğu yönündeki açıklamayı bir iftira ve referandum sürecini etkilemeye dönük uydurulmuş bir yalan olarak tanımlamıştır. Murat Karayılan'ın yaptığı açıklama var olan bir süreci doğal bir biçimde ifade edilmesi olup kesinlikle doğru ve gerçektir. AKP hükümeti ve başbakan salt MHP tabanından oy almak için reddedici üslubuyla kendisini tarih karşısında büyük bir yalancı durumuna düşürmektedir.”



Karayılan: Devlet ateşkes talep etti,


PKK liderlerinden Murat Karayılan Fırat Haber Ajansı’na verdiği mülakatta eylemsizlik kararını zorlanarak aldıklarını söyleyerek “Türk devleti ve AKP hükümetine karşı büyük bir güvensizlik durumu söz konusudur” dedi. Karayılan ateşkes teklifinin de devletten geldiğini açıkladı. 

Karayılan eylemsizlik süreciyle ilgili açıklamasında bu kararın ayırd edici özelliğinin öncekilere kıyasla daha yoğun bir istem ardından gerçekleşmesi olduğunu belirterek, "Yani hem devletten yana, hem kamuoyunu önemli oranda temsil eden güçlerden yana daha yoğun bir istemin gündemleştirilmiş olmasıdır" dedi. 

" Devlet Öcalan’la Görüşerek Ateşkes talebinde bulundu"

Karayılan ateşkes sürecinin gelişiminde kritik aşamayı şu şekilde anlattı: 
"Tüm bunlarla beraber artık açıklanmasında bir sakınca görmediğimiz diğer önemli bir gelişmede devletin Önderliğimizle geliştirdiği diyalog temelinde ateşkes talebinde bulunmasıdır. Aslında önderliğimiz aradan çekilmişti ancak talep üzerine yeniden devreye girerek hem yapılan çağrıları ve hem devletten doğru gelen istemi de dikkate alarak bir kez bir kez daha barışa ve demokratik çözüme şans tanınması için hareketimize bir mesaj gönderdi."

Taleplerini sıraladı

Karayılan karşılıklı ateşkesi aradıklarını söyleyerek taleplerini şu şekilde sıraladı: 
"Yani karşılıklı ateşkes yapılmalıdır. Ardından 14 Nisan’dan bu yana haksız yere tutuklanan sivil Kürt siyasetçileri ile barış grubu üyeleri serbest bırakılmalıdırlar. Bunların tutuklanması aslında her türlü tahrik ortamını oluşturmuştur. Çünkü hiçbir suçları olmadan tutuklanmışlardır. Sadece Kürt halkının iradeleşmesinin mücadelesini verdikleri için suçlanmışlardır. Bu nedenle bu haksızlık giderilmeden yumuşama ve uzlaşma ortamı gelişmez." 
Abdullah Öcalan’ın da çözüm sürecine aktif katılabilmesinin koşullarının yaratılmasını isteyen Karayılan, "Diğer bir husus ise, dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde olmayan yüzde 10 seçim barajının aşağı çekilmesidir. Neden? Çünkü bu Kürtlere karşı bir tampondur. Bu baraj bunun için muhafaza ediliyor. Bu koşullar eğer gerçekleştirilirse, süreç bu biçimde kalıcı bir barışa doğru ilerleyerek sonuç alıcı bir sürece dönüşebilir" dedi. 

"AKP hükümetine karşı büyük bir güvensizlik söz konusu"

Bu kararı tartışırken zorlanarak karar aldıklarını söyleyen Karayılan, bunun nedenini ise şöyle açıkladı: 

"Çünkü Türk devleti ve AKP hükümetine karşı büyük bir güvensizlik durumu söz konusudur. Özellikle AKPnin çok demagojik bir biçimde hiçe sayma ve oyalama taktikleri ciddi bir güvensizlik ortamı doğurmuştur. Bu nedenle çözümün gelişeceğine dair ciddi kaygılar taşıyan arkadaşlarımızın bu karara katılım göstermesi kolay olmamıştır. Bir de ek olarak son dönemde gelişen olaylar vardır. Yandaş diye tabir edilen basın çevrelerinin tahrik edici üslupları, şehit cenazelerimize yapılan işkence uygulamaları Dörtyol ve İnegöl’de görüldüğü gibi halkımıza karşı geliştirilen sindirme politikaları ikna edilmeyi zorlaştıran hususlar olmuşlardır. Bu nedenle hamleye kalkışan güçleri ikna etmek kolay olmamıştır. Diğer bir husus da önderliğin gönderdiğin mesajın etkisidir."

"Hükümet yanlısı basın konuyu es geçti"

Aldıkları karar karşısında basının tutumunu değerlendiren Karayılan’ın AKP yanlısı basına yüklenmesi dikkat çekti: 
"Bu ateşkesi sıradan gösterme, bunun karşısında herhangi bir heyecan duymama tutumu da aynı çerçevededir. Türkiye’de 20’yi aşkın günlük gazete vardır. Bunlardan sadece tek bir tanesi manşet yapmıştır. Öbürleri ya vermemiş ya da çok sıradan basit bir olay gibi göstermiştir. Halbuki, Türkiye’nin gündemini belirleyen bir gelişmedir. Şurası bir gerçek ki önder Apo ve PKK hareketi artık Türkiye’nin gündemini belirleyen en önemli aktörlerden birisi durumundadır. Şimdi tüm Türkiye siyasetinin can simidi gibi yaklaştığı referandum süreci üzerinde en önemli etkiyi yapacak olan hareketin bizim hareket olduğu açık ortadadır. Özellikle de hükümet yanlısı basının konuyu es geçmesi ve hiçbir şey olmamış gibi göstermeye çalışması onların gazetecilik değil politika yaptıklarını ortaya koymaktadır. Bu kesim basın organları aslında gazetecilik mesleğine de ihanet etmektedirler. Çıkarlarına geldiği vakit ala bildiğine öne çıkarıyorlar. Çıkarlarına gelmediği vakit en önemli olayı bile sıradan gösterebiliyorlar. Bu üsluplarıyla sorunun çözümü değil çözümsüzlüğünde en önemli kesim bu olmaktadır."

Fethullahçı basına: Hani Ergenekonla ilintilendiriyordunuz?

"Şimdi ben hükümet yanlısı ve Fettuhlahçı basına şunu sormak istiyorum. Hani siz çeşitli karanlık güçlerle ilintilendiriyordunuz. Ne oldu? Hani siz sayfalar dolusu yorumlarla PKK’nin Ergenekon’la bağlantılı olarak AKP’yi zorlamak için eylem sürecini başlattığını, anayasa değişikliğini engellemek için başlattığını belirtiyordunuz. İşte PKK eylemsizlik ilan etti. Ne oldu da dut yemiş bülbül gibi sustunuz. Çünkü daha önceki iddialarınız ve yorumlarınızın hepsi temelsiz ve yalana dayalıydı. Gerçekle hiçbir alakası yoktur. PKK’nin aradığı kendi kimliği onurlu bir barış yapmaktır."
Karayılan: Savaşı sürdürseydik,



http://www.gundemmersin.com/haberler/resimler/orjinal/8J5V8E8H7S5V7X4M3P4W0A7H9N3W2D.gif

PKK liderlerinden Murat Karayılan, PKK’nin savaşı sürdürmesi halinde referandumda
Murat Karayılan, ANF’ye verdiği röportajın ikinci kısmı bugün yayınlandı. Karayılan röportajda, PKK’nin Türkiye’nin gündemini ve geleceğini belirlemede önemli bir konum kazandığını vurgularken, çarpıcı bir iddiada bulunduk: "Biz şu anda savunma savaşını etkili bir biçimde sürdürmüş olsaydık evetçilerin kaybedeceği kesindir."
Karayılan, PKK’nin Türkiye’nin gündemini ve referandum sürecinin sonucunu belirlemede önemli bir konuma geldiğini şu sözlerle ifade etti:
"Önderlik stratejik bir önderliktir genel çerçeveyi koyar. Ancak uygulamayı ise Kürt hareketi somutlaştırarak yapar. Şurası kesin ki hareketimiz Türkiye’nin gündemini belirlemede ve geleceğini de tayin etmede önemli bir konum kazanmıştır. Çeşitli çevreler bunu kabul etmeseler de gerçek budur. Dolayısıyla Türkiye siyaseti için önem kazanan referandum sürecinin belirlenmesinde hareketimizin rolü çok önemlidir."

Evet’çiler Kaybedecekti...

Murat Karayılan, bu konumun referandumun sonucunu tayin edecek noktaya geldiğini savundu ve alınan eylemsizlik kararı sürece etkisini şöyle değerlendirdi:
"Neredeyse sonucu tayin edecek bir düzeye gelindiği açık ortadadır. Eğer biz şu anda savunma savaşını etkili bir biçimde sürdürmüş olsaydık evetçilerin kaybedeceği kesindir. Bizim eylemsizliği ilan etmemiz bir denge oluşturmuş durumdadır. Aynı zamanda bu AKP’nin eğer varsa bir samimiyeti adım atmasının koşullarını yaratmıştır. Biz referandumun sakin demokratik bir ortamda gelişmesini istiyoruz. Bizim eylemsizlik kararımız da buna imkan sunuyor. Bazı çevrelerin referandum sürecini etkilemek için eylemleri başlattığımız biçimindeki tespitleri doğru değildir. Bizim eylemsizliği ilan etmemizle bu tür çevrelerin tespitlerinin yanlışlığı ispatlanmıştır."


https://groups.google.com/forum/#!topicsearchin/turancatli/HANEF%C4%B0$20AVCI$202010;context-place=forum/turancatli/turancatli/BlXmQrDuqG0




29 Ocak 2017 Pazar

HAYIR



HAYIR



12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak halk oylaması yaklaştıkça başbakan, hırçınlaşmaya, tehditler savurmaya, çatacak yer aramaya, söylediği sözlerin ağırlığı altında ezilmeye başladı. Halk oylamasında tarafsız kalacaklarını açıklayan TÜSİAD da başbakanın azarlarından gerekli payı aldı. “Taraf olmayan, bertaraf olur” diyerek, iş adamlarını hizaya getirmek istedi. Halk oylamasında hayır oyu verenlerin, hükümetten yardım için kendilerine gelmemelerini öneren başbakanın, demokratik yönetimi bütün açıklığıyla ortaya çıkmaktadır.

Başbakan 31 Temmuz 2010 tarihinde Hatay’da yaptığı konuşmada şunları söylemişti; “CHP, MHP, BDP, bir kısım medya, YARSAV, terör örgütü hepsi bir araya toplanmışlar. Kime karşı, milletin anayasasına evet diyenlere karşı”. PKK terör örgütünün Kandil’deki sesi Murat Karayılan, terör örgütüyle yakın işbirliği olan Fırat Haber Ajansı’na verdiği demeçte; ”AKP ile Öcalan’ın anlaştığını ve ateşkes kararını bunun için aldıklarını” söyledi. Siyasi iktidar, evet oyu için her yolu denemekte sakınca görmemektedir. Bu durumda terör örgütüyle bir araya toplananlar da deşifre olmuştur.
Başbakan miting alanlarında “boya bakma, soya bak soya” açıklamasında bulunarak, soya soya ülkeyi yönettiklerini anlatmak istemiştir. Başbakan İstanbul Anakent Belediye Başkanlığı yaptığı döneme ilişkin TBMM Başkanlığı’na ulaşan ve dokunulmazlık zırhının kaldırılması istenen fezlekelerde “görevi ihmal, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrakta ve kayıtlarında sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” suçlamalarının hesabının sorulmayacağı günlerin özlemiyle halk oylamasında evet oyu çıkması için çalışmaktadır. 1994 yılında İstanbul Anakent Belediye Başkanı olmasından, milletvekili seçildiği 2003 yılına kadar geçen sekiz yılda kayıtlara alınan 84 suçlamadan yalnızca birinden beraat eden, hakkındaki 20 suçlamadan “Rahşan Ecevit’in affı” ile kurtulan ve diğer 63 suçlamadan ise dokunulmazlık sayesinde şimdilik kurtulan başbakan, bu suçlardan Yüce Divan’a gitmemek için halk oylamasında evet oyu çıkması için çalışmaktadır.

Başbakanın “boya bakma, soya bak soya” özlü sözünden sonra sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun annesinin Ermeni kökenli olduğu üzerine açıklamalar yapılmıştır. Anne tarafı Batum göçmeni Gürcü Yahudi’si ve baba tarafı cumhuriyet öncesi Potamya olarak bilinen Güneysu ilçesinden Rum kökenli olan başbakanın soyu, bu ülkede yaşayan hiç kimse için önemli değildir. CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, “Abdullah Gül’ün annesi Ermeni kökenlidir” dediğinde kıyameti koparanların bugünkü tutumunu nasıl yorumlamak gerekir? Çıkarlarına uygun olduğu zaman “hepimiz Ermeniyiz” sloganı atanlar, oy avcılığı yaparken “bunun annesi Ermeni” demektedirler.

Kişinin kimden olduğu ya da kimden doğduğu, kökenleri önemli değildir; önemli olan kişinin ne olduğudur. Soy denilince, kişinin soyu değil, soylu davranışı esas alınmalıdır.

1911 yılında Yozgat’ın Akdağmadeni ilçesi Terzili Köyü’nde doğan Kirkor bey, Anadolu’daki büyük kaos döneminde henüz dört yaşındayken babasını kaybetmiştir. Yoksullukla geçen günlerin ardından 25 yaşındayken, Yozgat’ın İğdere Köyü’nden Mahruki hanımla evlenmiş ve 1938 yılında İstanbul’a yerleşmişlerdir. Bir yıl sonra doğan ilk çocukları Agop, yoksul bir aile oldukları için ilkokuldan mezun olduğu yıl gümüş atölyesinde işe başlamıştır. Bir gün sol elinin tamamını prese kaptırmış, ameliyat olarak, sol kolu kesilmiş ve uzun sürede komada kalmıştır. Bir yıl ara verdiği eğitimine devam ederek 1963 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden birincilikle mezun olmuştur. 1964 yılında aynı üniversitenin Dermatoloji Kürsüsüne asistan olarak işe başlayan Agop Kotağyan, başarılı iş yaşamını yurt içi ve yurt dışındaki üniversitelerde ders vererek, araştırmalarda bulunarak geçirmiş ve 21 Kasım 2004 tarihinde Profesör olarak üniversitedeki görevinden emekli olmuştur. Uluslararası tıp dergilerinde üç yüzden fazla makalesi yayınlanmış ve cilt hastalıkları üzerine iki kitap yazmıştır.

Başta ABD, Almanya, Fransa, Kanada olmak üzere birçok ülkenin üniversitelerinden teklifler almış; ”Burada kal, kürsünün başına geç” önerilerini elinin tersiyle geri çevirmiştir. “Ermeni olduğun için dedeni, yoksul olduğun için kolunu kaybettiğin o ülkede ne işin var” diyenlere gülüp geçmiştir. Ve şu yanıtı vermiştir: “Evet doğrudur: ülkemde çok acı çektim. Sefaletin dibinde yaşadım. Doğrudur. Dedemi, çocukluğumu, kolumu kaybettim. Ama yolumu kaybetmedim. Bu ülkede yaşayan milyonlarca insandan hiçbir zaman farklı olmadığımı düşündüm. Bu topraklarda yaşayan tüm insanları kardeşim olarak benimsedim. Bir ülkeyi sevmek demek, bu topraklarda geçirdiğin güzel ve iyi günleri sevmek demek değildir. İyi günde ve kötü günde burada olmak, vatanın yanında kalmak demektir yurt sevgisi.


Yurt sevgisi üzerine soylu davranış gösteren Prof. Dr. Agop Kotağyan’ın (bilinen adıyla, Cildiyeci Kolsuz Agop) verdiği yanıt, Atatürk ulusçuluğunu anlatmaktadır. Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk: “Türk ulusu, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş olan Türkiye halkıdır” diyerek, ulusu belirli bir coğrafya üzerinde oturan halkın bütünü olarak kucaklamaktadır.
Ülkemizin soylu yöneticiler tarafından yönetilmesi gerekmektedir. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak halk oylamasından çıkacak “hayır” oyları, ülkemizin yıllardır hakettiği soylu yönetimi ve yöneticileri bulup çıkarması açısından başlangıç olacaktır. Bu bilinçle tüm yurttaşlarımızın sandık başına giderek oy vermesi en kutsal görevdir. Eğer başbakanı ve iktidarını desteklemiyorsanız, yaptıklarını övmüyorsanız, her istediğine evet demiyorsanız, demokratlığınız, aklınız ve vatan sevginiz tartışılmaya değer niteliktedir.

Böyle mantığı olan insanların hazırladığı anayasa değişikliği, demokrasi ve özgürlük getireceğiz kandırmacası ile, dikta rejimi getirmektedir. Bu anayasa değişikliği basit bir değişiklik değil, rejimin değiştirilmek istendiği gizli bir revizyondur, cumhuriyet hukukunun ve cumhuriyet düzeninin yaşayıp yaşamaması çıkacak sonuca bağlıdır.
Bugün hep birlikte seferberlik içinde cumhuriyetimizi koruma ve kollama görevi bizlere düşmektedir. Dönüştürülmek istenen rejimimize ve cumhuriyetimize sahip çıkmak için 12 Eylül 2010 tarihinde hep birlikte sandık başına giderek, vereceğimiz “hayır” oyları, ülkemizin göreceği aydınlık ve güzel günler adına çok büyük bir anlam taşımaktadır. Siyasi iktidarın sivil darbesinden kurtulmak için, “hayır” oylarımıza ve sandıklarımıza sahip çıkmalıyız..
Pontus Devleti için mücadele topraklarımıza sıçradı


***