MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ÜN DEVLET ADAMLIĞI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER, BÖLÜM 4
İSMET İNÖNÜ, ALMAN TELEVİZYONU’NUN ATATÜRK’E VE TÜRK DEVRİMİ’NE İLİŞKİN SORULARINI CEVAPLIYOR (BASINIMIZDA BİLİNMEYEN BİR SÖYLEŞİ)
Prof. Dr. Utkan KOCATÜRK
Değerli bilim adamları, değerli konuklar!
Sunacağım bildiri “İsmet İnönü, Alman Televizyonu’nun Atatürk’e ve Türk Devrimi’ne ilişkin Soruları Cevaplıyor (Basınımızda Bilinmeyen Bir Söyleşi)” başlığını taşıyor.
İstiklâl Savaşı’nın Batı Cephesi Komutanı, Lozan Başdelegesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Başbakanı ve Atatürk’ten sonra ikinci Cumhurbaşkanı
İsmet İnönü’nün Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki konuşmaları, gerekse Meclis dışındaki söylev, demeç, makale ve söyleşileri son yıllarda dizi yayınlar halinde kitaplaşmış bulunmaktadır.
Ben bu bildiride, söz konusu yayınlarda bulunmayan İsmet İnönü’ye ait uzun ve önemli bir söyleşiden sizlere bazı bölümler aktaracağım.
Bu söyleşi, 1963 yılı Eylül’ünde Alman televizyonu’nda yayınlanmıştır. Televizyon sunucusunun Almanca olarak sorduğu soruları İsmet İnönü,Türkçe cevaplamış, bu cevaplar o sırada Almanya’da bulanan Prof. Dr. Ahmet Mumcu tarafından Almanca’ya çevrilmiştir.1
Değerli bilim adamları, değerli konuklar! Alman Televizyonu’nun İsmet İnönü’ye, “Atatürk’le ilk tanışması ve ilk temaslarını sorması üzerine İnönü şunları söylemektedir:
İsmet İnönü’nün söyleşisini içeren iki adet ses bandı, Prof. Dr. Ahmet Mumcu tarafından 1991 yılında Atatürk Araştırma Merkezi Arşivi’ne armağan edilmiştir.
(Arşiv Dosya Nu.=191,
UTKAN KOCATÜRK
“Mustafa Kemal Paşa ile biz kurmay sınıflarında yakın sınıflarız. Biz birinci sınıftık, o üçüncü sınıftı. Kurmay sınıflarının bir özelliği vardır; kurmay sınıflarında bütün genç subaylar birbirlerini mutlaka tanırlar. Yakın bir münasebette değil ama, o şekilde tanışıyoruz.
Onun, ciddi, kıymetli bir kurmay subayı olarak yetiştiğini, sağlam bir karakter sahibi olduğunu mektepten biliyoruz; ama fazla bir münasebetimiz
yok! Mustafa Kemal Paşa’yı ben, II.Meşrutiyet’ten sonra İttihat ve Terakki’nin inkılap günlerinde ciddi bir iki vesile ile tanıdım. Fakat asıl tanışmam, Birinci Cihan Harbi’nin ilk yıllarında oldu. Birinci Cihan Harbi’nde Atatürk’le aramızda hakiki bir yakınlaşma, dostluk ve itimat oluşmuştu. Birbirimizi çok iyi anlıyorduk. Muharebe içinde konuşmalarımızda, memleketin karşı karşıya olduğu tehlikeleri açık bir şekilde görüyorduk ve muharebeden sonra Mütareke ile gelen halleri çok ıstırapla takip ediyorduk. Atatürk bu zamanda çok faal bir vaziyette idi. Bir defa muharebeden bir büyük kumandan olarak çıkmıştı. Askerî çevrelerde, devlet teşkilâtı içinde hususi bir mevkii vardı. Kendisi de çok enerjik olduğu için her işi yakından takip eder, o zamanki padişah hükûmetinin daireleri ve nazırlarına
muhatap olurdu.”
İnönü, söyleşisine şöyle devam ediyor: “Mütareke’de Atatürk’le zaman zaman buluşurduk; gördüğümüz hadiseleri birbirimize anlatırdık.
Atatürk bu dönemde devamlı olarak sivil olsun, asker olsun herkesle görüşür, memleketin durumu hakkında malûmat sahibi olarak telkinlerde bulunurdu.
Bu günlerde münasebetimiz çok iyiydi ve gelecek günler için hazırlanmak fikri, birçok vazifelerin bize teveccüh edeceği fikri galip geliyordu. Bu vazifeler ne şekilde, ne ehemmiyette teveccüh edecek, bunun hakkında sarih bir fikrimiz yoktu. Ama bir vaziyet olacaktı.”
İsmet İnönü, Alman Televizyonu’nun “Atatürk, Türk Millî Mücadelesi’nde nasıl ön plana çıktı?” sorusuna şu cevabı veriyor:
“Birinci Cihan Harbi sırasında ‘harbin neticesi çok adaletli olacaktır, intikam politikası takip olunmayacaktır’ diye çok propaganda yapılmıştı. Meşhur 1. maddeyi bir hatırlayın! Halbuki Türkiye, harp sonunda Mütareke akdi olarak her tarafta işgal olundu. Her tarafta silâh alınması, çok ciddi olarak Türklere karşı tatbik edildi ve nihayet en kıymetli topraklarımız, Yunanlılara teslim edildi.
Yirmi seneden beri uğradığımız felaketlerin en fenasına uğramıştık. Kimse tayin de etmediği halde, bir toplantı yerinde böyle bir hareketi idare etmeye salahiyetli odur, diye söz verilmediği halde, o devrin en ileri yetişmiş insanı ve davayı yürütmek için fedakârca ileri atılmış insan olarak Atatürk, kendiliğinden tabii bir lider olarak ortaya çıktı.”
İsmet İnönü, Atatürk’ün Anadolu’ya geçişiyle ilgili olarak da şunları söylüyor:
“Bu fırsat Atatürk’ü, Ordu Müfettişi olarak Anadolu’ya göndermek kararıyla ele geçmiş bir fırsat haline geldi. Biliyorsunuz ki İstanbul Hükûmeti, onu Anadolu’ya Ordu Müfettişi olarak gönderirken, İtilâf Devletleri’nin isteklerini memlekete tatbik ettirmek için, İstanbul Hükûmeti’nin gördüğü güçlükleri Padişah lehine, onun hesabına belki kolaylaştıracak bir otorite olarak kullanmak istiyorlardı.”
Değerli bilim adamları, değerli konuklar!
Atatürk Türk Devrimi’ni 1935 yılında şöyle ifade ediyordu: “Uçurumun kenarında yıkık bir ülke… Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar... Yıllarca süren savaş… Ondan sonra içerde ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni toplum, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız, devrimler…” İsmet İnönü de aynı görüşten hareketle Alman Televizyonu’ndaki söyleşisinde Türk Devrimi’ni
1-Millî Mücadele,
2-Devrimler olmak üzere iki dönemde yorumlamakta ve şunları söylemektedir:
“Türk İnkılâbı’nın askerî kısmını, İstiklâl Harbi’ni bitirdikten sonra memlekette ciddi ıslahat yapmak fikri, bizde prensip olarak köklü ve çok hararetli idi. Atatürk bu hususta en ilerde idi. Bütün ıslahatı Zafer’i müteakip radikal olarak hemen yapmayı kesin olarak lüzumlu görüyordu. Atatürk’ün tabiatında, büyük hareketleri sür’atle kesin olarak yapmak, derhal tatbik etmek âdeti vardı. Bu
tarzda başladık. Yapılan ıslahatta beraber düşündüklerimiz var, Atatürk’ün doğrudan doğruya kendi zihniyetiyle, kendi buluşuyla telkin edip sonra bizim beraber takip ettiklerimiz var. Bunun heyet-i umumiyesi, Türk cemiyetini ortaçağ nizamından esaslı ve köklü olarak kurtarıp bu asrın bütün ihtiyaçlarını karşılayacak bir zihniyetle yeni bir devlet kurmak fikrine istinat eder. Bu tarzda hareket ettik, düşündüklerimizi süratle tatbik ettik.”
İsmet İnönü, söyleşisine şöyle devam ediyor:
“Bunun en gücü Harf İnkılabı idi. Milletlerin hayatında en güç olan budur. Eski harfle yetişmiş büyük bir nesil var, büyük bir hazine!
Bunu bırakıp yeni bir harfe, yeni bir kültüre girmek, son derece güç bir şeydir. Ve yeni bir harf, zannolunduğu kadar bir şekil değiştirmesi değildir; tam manasıyla bir kültür istikametinin değiştirilmesidir. Her çeşit mukavemetler olmuştur; fakat bunların hepsi muvaffakiyetle aşılmıştır. Demokratik rejime girdikten sonra, bunların milletin bünyesinde esaslı olarak yerleşmiş olduğunu tecrübe ile tespit ettik.”
Değerli bilim adamları, değerli konuklar!
İsmet İnönü, Alman Televizyon sunucusunun, ”Sizce, yapılan en önemli devrim hangisidir?” sorusuna da şu karşılığı veriyor:
“Benim kanaatimce inkılapların hepsi önemlidir; en önde gelen iki tanesi, en önemlisidir. Biri harf inkılâbıdır, biri Türk kadınının cemiyete girmesidir. Bu ikisini ben, kendi anlayışımla en ehemmiyetlileri görmüşümdür. Türk kadınını cemiyete sökmek için ehemmiyetli kitle içinde fazla mukavemet görmedik; fakat uzun sürdü. Zamana ihtiyaç gösteren iki unsur vardı. Biri harf inkılâbı biri kadının
cemiyete girmesi... Büyük ölçüde yeni nesiller yeni harf üzerine yetişiyor; büyük ölçüde yeni nesiller kadının hürriyeti nizamı içinde yetişiyor. Fakat eski mukavemet şurada, burada âdet halinde devam ediyor.Biz her inkılâbı kuvvetle ve derhal tatbik ettik. Kadın inkılâbını kuvvetle ve derhal tatbik etmedik. Bir özellik buradadır. Onu teşhis ettik, kadın cemiyete girdi, çalışmaya girdi, peçe kalktı.
Fakat mecburi olarak bütün aileler, bütün kadınlar derhal bu nizamı tatbik edecek diye bir kanun çıkarmadık. Telkinle, teşvikle ve daima tatbik ile tedvir etmeye çalıştık. Ve isabet ettiğimizi zannediyorum.”
Değerli Bilim Adamları, Değerli Konuklar!
İsmet İnönü, söyleşinin bir bölümünde “Türkiye’nin çok partili demokratik rejime nasıl geçtiği”ni de şöyle anlatmaktadır:
“Bizim rejimi demokratik rejime geçirmek teşebbüsü, Millî Mücadele’nin başından beri beslediğimiz bir idealin tabii sonucudur.
Biz Millî Mücadele’ye başladığımız, Büyük Millet Meclisi’ni teşkil ettiğimiz zaman, esas itibariyle demokratik rejimi de temel olarak almıştık. Atatürk kendi zamanında, ciddi olarak demokratik rejimin kurulmasına teşebbüs etmiştir; en sonu 1930’da oldu, Serbest Fırka. Fakat inkılapların, reformların pek taze olduğu bir zamanda yapılmış olduğu için büyük tehlikeler meydana çıkardı ve yürümedi. Anladık; Atatürk bu suretle devri kapadı.
Ben Cumhurbaşkanı olduğumun ilk günlerinde demokratik rejimi getirmek fikrinde olduğumuzu ilan ettim. Ama arkasından II. Cihan Harbi çıktı; bu harbin nihayetini bekledik. Demek ki tek parti sisteminden çok parti sistemine geçmek, bizim programımızın ve esas anlayışımızın tabii bir neticesi sayılmak lazım gelir. Onun üzerine demokratik rejime geçtik ve çok partili hayata girdik. Sadece bu değil, tek dereceli seçime de girdik.
Tek parti zamanında seçim, tek dereceli değildi, iki dereceli idi ve büyük ölçüde iktidarda bulunan insanların tesiri altında idi. Demokratik rejime geçiş böyle oldu. Ancak, demokratik tam serbest hayat oluştuktan sonra iki hakikat meydana çıktı. Birisi bizim aradığımız hakikat: Reformlar memleket içinde sağlam bir zemin bulmuşlardır; bu reformlarla yeni nesiller yetişmiştir.
Bu müspet tarafı. Diğer, bunun karşısında olan bir ciddi mukavemet de şu: Reaksiyoner cereyan büsbütün kaybolmamıştır, fakat bundan da ehemmiyetli olan siyasi hayatın her vasıtadan istifade etmek hastalığına tutulacağı ve her vasıtadan istifade ederken reaksiyoner bütün temayüllerden de istifade
etmek isteyeceği gerçeği idi. Bu gerçeği tam ölçüsüyle görmemiş ve tahmin etmemiştim. Fakat asıl davada, yani reformların, yeni devlet temellerinin memleket içinde büyük bir tabakaya yerleşmiş, köksalmış olduğu anlaşıldıktan sonra, çıkan güçlüklere dayanmak mümkün oldu. Bu suretle demokratik hayat işledi.”
Değerli bilim adamları, değerli konuklar,
İsmet İnönü’ye ilişkin basınımızda bilinmeyen bir söyleşiden bazı bölümler içeren bildirim burada sona eriyor. Bildirimi İsmet İnönü’nün yine Atatürk hakkında şu sözleriyle noktalıyorum: “Beraber çalıştığımız zamanlarda bana daima rehber ve yardımcı olan büyük Atatürk’e karşı yüreğim sevgiler ve minnetlerle doludur.”2
İsmet İnönü, Hatıralar, 1. Kitap, yayına haz: Sabahattin Selek, Bilgi Yayınevi, Ankara 1985, s.14.
5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder