KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN.., BÖLÜM 7
ÖRGÜTLENME ÜZERİNE,
KÜRDİSTAN ULUSAL KURTULUŞ PROBLEMİ ve
KÜRDİSTAN'DA ZORUN ROLÜ isimli kitaplardır.
Tüm grupların eğitim çalışmaları bu üç kitapta belirtilen konularda yoğunlaştı. Bir yandan HELVE Kampında (Şimdiki Mahsum KORKMAZ Akademisi) askeri eğitim çalışmaları başlatıldı diğer yandan da siyasi eğitim çalışmaları aralıksız sürdürüldü. Bu süreçte PKK militanları düşünmeyi bir yana bırakın nefes almaya bile vakit bulamadılar.Planlanan faaliyet için çok sayıda insana ihtiyaç vardı. Tekrar Türkiye ile temas kurulup niteliği ne olursa olsun eleman teminine çalışıldı. Nasıl olsa eğitim adayları için barınma yeri,yiyecek, askeri malzeme ve benzeri sorunları çözenler çözmüştü. Bu dönem eğitim çalışmalarında elemanları iştahlandırmak için; "Sizler geleceğin komutanları ve halkın önderlerisiniz. Hadi bakalım gösterin kendinizi! Sizlere verilen görevlere layıkı ile sahip çıkın."deniliyordu.
Çalışmalar sırasında 1978 lerden başlayarak başta Almanya olmak üzere Avrupa'nın çeşitli ülkelerindeki Türk işçileri arasında amatör 70 düzeyde sürdürülen PKK faaliyetleri; ilk defa 1981 yılının sonlarında "AVRUPA BÜROSU"ismiyle yemden ele alındı.
Avrupa ortamının çeşitli özelliklerinden dolayı Abdullah ÖCALAN, kendisine çok bağlı olanları seçerek gönderdi. Bu elemanlara şu görevler verildi:- Avrupa daki
işçiler arasından özellikle, genç olanlardan eleman temin ederek Lübnan'a göndermek,- Yine işçiler arasından çeşitli yöntemler ile para toplayarak bu paralan Şam' daki PKK yönetimine göndermek,- Türk işçileri başta olmak üzere çeşitli kuruluşları ve kamuoyunu etkilemek,- PKK'nın yayın faaliyetini organize etmek, gazete, kitap, dergi, broşür, afiş ve benzerlerini basıp çoğaltmak. Bu amaçla ilk iş olarak bir yayın evi kurup bir matbaa satın almak.
PKK 2. KONGRESİ VE ORTAYA ÇIKARDIĞI BAZI GERÇEKLER
Abdullah ÖCALAN 1980 yıllarının son aylarından başlayarak gerek Türkiye'den ve gerekse Avrupa'dan Lübnan sahasına götürdüğü tüm elemanlarını sıkı bir denetim altında, bir noktadan sonra adeta rehin alarak yeni görevlerine hazırlarken; onların elde tutulması, kafesten uçup gitmemeleri için ne mümkünse ve hangi yöntem geçerli ise onu yapıyordu.
Biliyordu ki; eylemsizlik PKK'nın sonu demektir. PKK'ya hayat veren can ve kan katan eylemlerdir. Bu nedenle çeşitli hikayeler uyduruyordu.Gerçi kimse o şartlara rağmen Lübnan'dan kaçıp Türkiye'ye dönmek istemezdi çünkü,Türkiye'de sıkı yönetim vardı ve kendileri aranır durumda idiler. Ama yine de Lübnan'daki elemanların gözlerini 71 korkutmak için, onların birbirlerini denetlemeleri için; "Türk istihbaratı yurt dışında PKKIı avına çıkmıştır. Her an bulunduğumuz eve, kampa ya da karakola baskın düzenleyebilir. Hatta içimize adamlarını sızdırmış olabilir, gözünüzü dört açın, en ufak kuşkulu hareket yapanı sorumlulara bildirin.
Kuşkulu hareketi kim yaparsa yapsın es geçmeyin." talimatı veriliyordu.Bütün bunlara rağmen mevcut ortamın dışına çıkmaya çabalayanlara, örgütü terk edip Avrupa'ya geçmek isteyenlere altlan alta olmadık iftiralar ediliyor, "Aslında bu iflah olmazın tekidir, geçmişte de birçok suç işledi, kim bilir belki de Türk istihbaratının adamıdır." şeklinde damgalanıyordu.Öte yandan ayrılmak isteyen kişiye; "Sen bir bunalım geçiriyorsun sağlıklı düşünemiyorsun,zamana ihtiyacın var, sana yardımcı
olalım. Aslında iyi bir insansın, bunca emeği tep men doğru değildir." denilerek oyalanmaya çalışılıyordu. Eğer kişi kararlı ise bu sefer biraz daha sert uyanlar
yapıyordu; "Senin örgütte belli bir geçmişin var. Bir çok şeyi biliyorsun, ayrılırsan MİT mutlaka sana el atacaktır. Seni böyle bırakmamızı bizden bekleyemezsin!
" Aslında bu tür kişiler derhal kurşuna dizilir ya da bir komplo ile ortadan kaldırılırdı; fakat 1981-82 yıllarının ortamı bu işler için elverişli değildi.
Bu yıllarda biriktirilen bu tür insanlar 1983 yılından itibaren teker teker örgüt tarafından öldürüldü. Ayrılmak isteyenler kısa sürede diğerleri tarafından yalnızlık
ve tecrit ortamına sürükleniyorlardı. Adeta afaroz edilmiş gibi yalnız kalan bu kişiler, paniğe kapılıp saldırganlaşıyorlardı. Yıllarca söyleyemedikleri şeyleri açıkça söylemeye başlıyorlardı, APO'yu tenkit ediyorlardı. Bu sefer APO; "Ben demedim mi bu adam MİT ajanıdır diye, ajanlık yapamayınca çıldırdı. Bakın PKK'ya olan düşmanlığını açıkçailan ediyor, siz olsanız bunu besleyip barındırmaya devam eder misiniz?" diyerek sahneye çıkıyordu. Bunun üzerine diğerleri, bir MİT ajanıyla konuştu demesinler diye ilişkilerini tümden kesiyorlardı. O yıllardaki PKK Gaziantep Bölge sekreteri ve parti merkez komitesi üyesi Abdullah KUMRAL ve daha birçok kişi bu duruma itildiler.72
Sonları da tabii ki dramatik bir ölümle sonuçlandı.Diğer taraftan sadece baskı ve sindirme yöntemleri kullanılmıyordu. Militanları canlı tutmak onları çalışmaya sevk etmek uğruna da bazı çabalar sarf ediliyordu! Bu maksatla eğitim kamplarına özellikle Şam ve Beyrut'ta görevli Bulgar, Sovyet ve Kübalı,
"DİPLOMATLAR!"getiriliyor, bu diplomatlar kamptakilerin hal ve hatırını soruyorlar moral verici konuşmalar yapıyorlardı.Bu ziyaretlerle ilgili olarak APO;
"Artık başta Sovyetler Birliği olmak üzere tüm sosyalist ülkeler, devrimci demokratik örgütler bizimle tanışmak, bizi yakından görmek için harekete geçtiler.
Galiba bizim haklılığımızı kavradılar. Ayrıca bölgedeki anti emperyalist güçler de durumumuzdan etkilenmeye başladılar. Bu gelişmeler bizim için büyük avantajlar yaratıyor.Bundan yararlanmalıyız, bu tarihi bir fırsattır. '•' diyerek tezgahlanan oyunun görünen ya da gizlenemeyen ve yahut açık olmasında fayda görülen kısımlarını kendiliğinden iradeleri dışında oluşan şeylermiş gibi göstermeye çalışıyordu.Çalışmalar hızla sürüp giderken, 1982 yılının Haziran ayında İsrail Güney Lübnan'da üslenmiş olan Filistin kamp ve karakollarına karşı top yekün bir harekat başlattı. Bu harekat neticesinde Filistinliler önce
Batı Beyrut kesimine hapsedildiler ardından da Lübnan'dan sürüldüler. Filistin gerillaları Kuzey Afrika'daki Arap ülkelerine Fas, Tunus ve Cezayir'e kaçtılar,
bir kısmı da Güney Yemen ve Suriye ye sığındı. Bu harekat sırasında Suriye ordusu İsrail ile bir günlük hava çatışmasına girdi ise de Güney Lübnan'daki kara harekatına karışmadı.İşte o zamana kadar Güney Lübnan'daki Filistin gerillaları arasında kendilerini saklamış olan PKK'lılar topluca Suriye'ye geçtiler.
Fakat 20 kişilik bir grubu gene HELVE Kampında bıraktılar. Suriye'ye geçen PKK militanlarına kısa sürede Şam, Halep, Kamışlı gibi yerlerde onlarca ev
tahsis edilerek garantiye alındılar.Bu evlerde yaklaşık olarak 300 PKK'lı militan barınıyordu. Bunları her ev bir grup olmak şartıyla ki her evde 8-10 kişi
barınıyordu teorik eğitime devam ettiler. Dışarı çıkmaları ve gezmeleri yasaktı.Aylarca kalınan bu evleri hiç kimse terk etmiyordu.73 Yiyecek ihtiyaçları
APO tarafından görevlendirilmiş ve Suriye " EMİN KAVMİYYE-MİLLİ İSTİHBARAT"isimli merkezi istihbarat örgütünün kimliklerini taşıyan kişilerce karşılanıyordu.
Bu kimlikler özel ve güvenilir kişilere verilmişti. PKK bu arada bir grup adamını da İran ve Kuzey Irak'a yerleştirmişti. İran'dakiler İran istihbarat teşkilatının bilgisi dahilinde Kuzey Irak ve Türkiye'ye komşu Urmiye şehrine yerleştirildiler. Oradan hem Türkiye'ye hem de Kuzey Irak'a giriş çıkış yapabiliyorlardı. İran'a geçişlerini Suriye Hükümeti, İran ile anlaşarak uçakla göndermek suretiyle sağlamıştı.1982 yılında Irak hükümeti İran ile olan savaştan dolayı Kuzey Irak bölgesini tamamen kontrolsüz bırakmış bu nedenle, Kuzey Irak'ın uçsuz bucaksız dağları, vadileri ve derelerinde Mesut BARZANİ' nin Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) denetiminde bir tampon bölge oluşmuştu. Celal TALABANİ'nin Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) da oradaydı ama esas kontrol Irak KDP'sinde idi. İngiliz piyonu şeyh Mahmut BERZENCİ'den sonra Irak'taki Kürtçülük faaliyetleri adeta BARZANİ'ler ile özdeşleşmiştir. Tarihte ilk defa Kürtler adına Siyasi Parti kuran Molla Mustafa BARZANİ' dir.
Hatta BARZANİ KDP'si sadece Irakta değil Türkiye, İran ve Suriye'de etkiler bırakmış, buralarda da KDPler kurulmuştur. Molla Mustafa Barzani,
Sovyetler Birliğinde yetiştirilmiş ve kendisine askeri rütbelerde verilmiş olmasına rağmen asla akıl dışı komünizme yanaşmamış, Kürt halkını Sovyet uşaklığı
gibi şerefsiz sıfattan her zaman korumuştur. Molla Mustafa'nın ortaya çıkışı kısaca şöyledir;İngilizler, 1933 yılında Irak'ı Kral FAYSAL'a teslim edip ve o zamanlara kadar Arap muhalefetini dengelemek maksadıyla yedeklediği Kürt aşiretlerini yüzüstü bırakınca bu aşiretlerden en derli toplu ve organize olan
BARZAN aşireti ayaklanıyor ve isyan 1945 lere kadar devam ediyor. İsyanın başlangıçtaki lideri Ahmet BARZANİ daha sonra ise küçük kardeşi
Molla Mustafa BARZANİ'dir. Molla Mustafa, 1945 yılında İran'a geçerek Rusların kurdurmuş olduğu" MEHABAT KÜRT 74 CUMHURİYETİ" içinde yer alıyor.
Bu organizasyonun İngilizlerin ve İran Şahının karşıkoymasıyla bozulması üzerine adamlarıyla birlikte Sovyetler Birliğine iltica ediyor. Uzun bir süre Rusya'da ikamete mecbur edildiği yerlerde kaldıktan sonra 1958 yılında, Irakta Krallığın bir askeri darbe ile yıkılmasından sonra darbe lideri General Abdulkerim KASIM tarafından Irak' a çağrılıyor. Bize göre General KASIM'ın BARZANİ'yi çağırmasının amacı şudur; yaptığı darbe ile İngiliz yanlısı Irak Kralını, Arap Milliyetçiliğinin sembolü haline gelmiş Mısırlı General Cemal ABDÜLNASIR'ın desteğiyle deviren ve yönetime el koyan General Abdulkerim KASIM,BARZANİ'yi davet etmekle tıpkı NASIR gibi Sovyet desteğine mazhar olacağını düşünüyor du. Bu maksatla Irak Komünist Partisi'ni de yasal hale getirdi. BARZANİ'ye de Kuzey Irakta otonomi vaad ediyordu. Giderek iktidarını pekiştiren KASIM, muhaliflerini yavaş yavaş temizlemeye başladı. BARZANİ ve adamlarını Irak Komünist Partisi vasıtasıyla ezmeye başladı ve etkisiz kıldı. Dahasonra da Irak Komünist Partisine baskıya başladı. Bu sefer Komünist partisi yöneticileri de BARZANİ 'ye sığınmak zorunda kaldılar. General KASIM da Abdüsselam ve Abdurrahman ARİF isimli kardeş generaller tarafındandevrildi ve bu iki generalde durumlarını sağlamlaştırmak için Sovyetler Birliği ile flört etmeyebaşladılar. Bunlar da önce Komünist Partisi'ni yasallaştırdılar ve Molla Mustafa BARZANİ'ye otonomi teklifinde bulundular.
Irak Komünist Partisi Sovyetler Birliği' nin emri ile derhal kardeşgenerallerle anlaştı. BARZANİ teklifi ihtiyatla karşılamıştı otonomi şartları uygulanıncaya kadar dağda kalacağını bildirdi.Generaller Molla Mustafa'yı asi ilan ederek Komünist Partisini üzerine saldılar. Film başa dönmüştü. BARZANİ etkisiz hale getirildi, Komünist Partisi kapatıldı. Partinin üyeleri yeniden BARZANİ'ye sığındılar.Nihayet BAAS (Arap Sosyalist Diriliş Partisi) Partisinin yapmış olduğu devrim ile kardeş generaller iktidardan uzaklaştırıldı ve Irakta 75 60'lı yıllardan günümüze kadar gelen BAAS Partisi ülkeye egemen oldu. BAAS partisi, kendisini Sovyet yanlısı ve anti emperyalist ilan ederek Komünist Partisi'ne bakanlık vaadiyle ortaklık, BARZANİ'ye de bir anlaşma teklif etti. Anlaşmaya göre 1970yılından başlamak üzere Kuzey Irakta Kürt otonomisi tesis edilecekti.BAAS yönetimindeki Irak, Sosyalist ülkelerle iyi ilişkiler tesis ederek hızla silahlandı ve kurmuş olduğu iç güvenlik organizasyonlarıyla iktidarını tamamen sağlamlaştırdı. Bu dönemde Hasan EL BEKR'in devlet başkanı olmasına karşılık ipler Saddam HÜSEYİN'in elinde idi.
Rus ve Bulgar danışmanlar Saddam'ın iktidarının tesisi için tüm imkânlarını seferber ettiler. BARZANİ ve KDP'si dağlarda otonominin uygulanmaya koyulmasını bekliyorlardı. İki buçuk yılgeride kalmış olmasına rağmen kademe kademe gelecek olan otonomiden haber yoktu. BAAS yönetimi kendisini
"Ezilen milletlerin dostu olan!" Sosyalist Sovyetler ve Bulgaristanvasıtasıyla iyice pekiştirdiği için, öteden beri hep iç politika hesaplarının piyonu durumuna getirilmiş Kürt aşiretlerini çoktan unutmuştu. BARZANİ'nin KDP'sinin ne önemi vardı. BARZANİ de sürekli ezilen ulusluk tan dem vurarak Irak yönetimini sözünde durmaya davet ediyordu ve Irak yönetiminde yer alan Enternasyonalistleri, Sovyetleri, Bulgaristan'ı, Romanya'yı ve Doğu Almanya'yı etkilemeye çalışıyordu.
Fakat Sovyetler ve müttefikleri, Irak gibi bir ülkeyi Ortadoğu'daki çıkarları korunduğu için rahatsız etmiyorlardı. Önemli olan ezilen halklar değilçıkarlardı.
BARZANİ'nin içinde bulunduğu çıkmaz diğer ülkeler tarafından fark edilince bu sefer İran'daki Kürtlere rağmen İran Şahı, İsrail ve ABD devreye girip insan
hakları savunucuları kesildiler.İran, Şattül arap bölgesindeki toprak parçasını Irak'ın elinden almak istiyordu. İsrail zaten Irak'ın güçlenmesini istemiyordu,
ABD ise hem İsrail'e hem de İran'a yardımın yanı sıra genel stratejisi açısından Sovyet yanlısı Irak'ın burnunu sürtmek istiyordu. Bunun üzerine İran kendi
topraklarını BARZANİ ve KDP ye açtı. ABD ve İsrail'den gelen silah,76 cephane ve para ile İran Şahı kısa sürede BARZANİ'nin yüz bine yakın adamını,
silahlandırıp Kuzey Irak'a yerleştirdi.Irak ise, bunun üzerine Sovyet askeri danışmanları ve Komünist Partisi militanlarını da yanına katarak BARZANİ'ye karşı saldırıya geçti.
Fakat her şeye rağmen, İran'ı geri cephe olarak kullanan ve önemli ölçüde lojistik destek gören BARZANİ'ye baş eğdirmek mümkün olmuyordu.
Zor durumda kalan Irak, İran'la temasa geçerek 1975 yılında Cezayir'de yapılan anlaşma ile Şattülaraptaki toprakları İran'a geri verdi. Ayrıca Sovyetler le
olan ilişkilerini gevşeterek Batı'ya yanaşacağını vaadetti. Bunun üzerine BARZANİye yapılan yardım ve verilen destek sanki bıçakla kesilmiş gibi birdenbire bitiverdi. Yüz binlerce BARZANİ'ci Sovyet danışmanları emrindeki Irak Tümenlerinin saldırısına uğradı.Kürtler birkaç gün içinde kendilerini İran ve Türkiye'ye zor attılar. İran'a geçenler silahsızlandırılarak kamplara alındı, Türkiye'dekilerin büyük bir bölümü ellerinde silahlarıyla sınır boylarında rahatça yaşadılar ve Şemdinli, Çukurca, Uludere, Silopi bölgelerine yerleştiler.Irakta kalıp kaçamayanların binlercesi kurşuna dizilerek öldürüldü, önemli bir kısmı Güney Iraktaki Arap çöllerine sürüldüler.O günleri yaşayanlar bilirler, yaşamayanlar arşivleri karıştırıp öğrenebilirler. Her zaman olduğu gibi başlangıçta Kürtler ayartılmış ve kışkırtılmıştır. Sovyetler ve yandaşları ile batının insanhakları savunucusu (!) ülkeleri anlaşınca Irak ordusu Kürt sürek avına çıkarılmıştır. Çıkarlarını elde edenler Saddam'ın napalmları altında can veren Kürtlerin feryatlarına kulaklarını tıkıyorlardı. Bu filimler günümüze kadar birkaç defa tekrarlanmıştır.
Hadiseler son derece düşündürücü sonuçlarla dolu iken bölge insanının cehaletin den yararlanarak aynı oyunların tekrar tekrar sahnelenmesine seyirci
kalmak, o rezil sahnelerde rol almak, Serihıldan denen düzmecelere ve PKK isimli Kürt kıyma makinasına katılmanın anlaşılması çok zordur.77
Türkiye kısmen de olsa oynanan oyunların farkındadır; İngiltere,-Fransa, Almanya, İran,Suriye, Irak gibi güçlerin şarlatanlığına engel olmak için çaba
sarf ediyor. Kürtleri son iki yüzyıldır adeta bir piyon gibi kullanan; her kullanışta parçalanmış, posası çıkmış bir vaziyette paçavra gibi kenara atan bu ülkeler
değil midir?Kürtlerin gene perişan olmalarını engellemek için; Türkiye parmağını oynattığı an bu şarlatanlardan ve Türkiye'deki işbirlikçilerinden hemen
"İnsan haklan!" feryatları duyulmaktadır.Kürt insanı arasında da bazı uşakların çok ucuz çıkarlar uğruna aşiretini, akrabalarını,kardeşlerini peşkeş çekmelerine
ne demeli? Diğer bir acı durum da; Türkiye'de kendilerine aydınyaftası yapıştıran bazı sığ düşünceli ruhsuzların da bu şarlatanlar korosuna katılmasıdır.
V Kürt tarihinde kendi aşiretini ve akrabalarını peşkeş çekenlerden birisi de Ortadoğu'da siyasi işportacılığı meslek haline getirmiş olan Celal TALABANİ isimli insanlık fukarasıdır.Önceleri BARZANİ ile beraber hareket eden bu şahıs, daha sonra BARZANİ'nin İran Şahı ile anlaşması üzerine Irak'a sığınmış;
Irak BAAS Partisi, Irak Komünist Partisi, Rusya ve Bulgaristan'la birlikte BARZANİ' cileri ezme harekatına katılmıştır.
Saddam HÜSEYİN'e "Demir yumruğunuzu selamlıyorum" diyen TALABANİ değil midir? Suriye'de ikamet etmekte iken 1978 yılında Rusya'nın Irak ile Suriye'yi
barıştırması ve SADDAM ile ESAD arasında dostluk gelişmesi üzerine yeniden piyasaya sürülmüştür. Oyunşudur; 1975 yılında İran ve Türkiye'ye sığınan
IRAK KDPsi yeniden 1977 yılında KIYADEMUVAKKAT (Geçici Komite) ın kurulmasıyla Kuzey Irak'a yerleşmişlerdir. SADDAM bundanönemli ölçüde rahatsız olmuştur.
Suriye'de ESAD yönetimine durumu bildirir, Hafız ESAD yönetimi de Celal TALABANİ'ye adamlarını ve Türkiye üzerinden Kuzey Iraktaki KDP kuvvetlerini kuşatmalarını, SADDAM'ın güneyden geleceğini, KDP'nin Türkiye'ye kaçmalarını önlemelerini emreder. Ancak, o dönemde Celal TALABANİ'nin yeterli adamı yoktur.
Bunu Suriye yönetimine bildirir, Suriye İstihbaratı hemen harekete geçer ve bir Kürt78 Sosyalist Partisi kurulur. Sosyalist TALABANİ 'nin,
ABD ve İsrail masası olan BARZANİ'yi (!) Irak Kürdistanın dan kovup Sosyalist Irakta bir Özerk Kürdistan kuracağını propaganda eder.Kısa sürede
Suriye İstihbaratının kurmuş olduğu "Kürt Sosyalist Partisi" yüzlerce Kürt gencini toplayarak TALABANİ'nin emrine verir, fakat senaryo planlanan şekilde sonuçlanmaz.
Irak ve Türk topraklarında çok sayıda insan ölür. Kürtler bir kez daha Suriye, Irak ve TALABANİ tarafından iğfal edilir. Bu olay mazlum bir halkın nasıl iğfal edildiğine dair çarpıcı bir örnektir.Kendi kendimize şunu sorabiliriz; bu insanlar neden bu kadar çabuk ayartılabiliyor ? Neden defalarca aynı tuzaklara düşüyorlar?
Bu insanların basireti mi bağlanmıştır? Evet buna basireti bağlanmak denir, mazlumluk ve saflık denir.Çünkü uzun yıllar İngilizler, Fransızlar, Ruslar,
Araplar ve BAAS'çı-lar o insanları oluşturmuş oldukları tuzaklar sayesinde insanlıktan çıkarmışlar ve Kürt kardeşlerini koruyup kollamaktan birinci derecede sorumlu olan Türkiye Cumhuriyeti dış kamuoyu baskısı bir yana, içerideki insanlık fukarası kişilerin kompleksleri yüzünden kabuğuna çekilmiş adeta seyirci kalmıştır..
Irak ve Kürtlerin durumuna kısaca bir göz attıktan sonra şimdi de esas konumuz olan PKK'ya dönelim. Yapılan planlar gereği Kuzey Irak'tan Türkiye'ye giriş yapılacaktı. PKK, kuzey Irak topraklarını sıçrama tahtası olarak düşünüyordu. Ancak bir sorun vardı ve PKK o güne kadar bütün sol ve sosyalist güçlerden daha ateşli bir biçimde Mesut BARZANİ liderliğinde yeniden Kuzey Irakta üslenen Irak KDP'sine "İlkel Milliyetçiler, Feodal gerici güruh, Amerikan uşakları, İsrail maşaları..."
gibi yakıştırmalarla hücum etmişti. Gerçekten de Mesut BARZANİ liderliğinde ki Irak KDPsi, o zamana kadar yukarıda değindiğimiz nedenlerden dolayı başta
Ortadoğu olmak üzere tüm dünyadaki sol güçlerce tecrit edilmişti. PKK gibi katı Marxist-Leninist örgütler bir yana, en ılımlı solcular 79 bile BARZANİ'yi tehlikeli bir emperyalizm maşası olarak görüyordu. Bu aslında insanlık,ezilmişlik adına, insan emeği adına olayları ve dünyayı tahlil eden zavallı solcu mantığının
fukaralığının tescilidir. Fakat, Mesut BARZANİ de bu dönemde aşiretini yeni bir maceraya veyeni bir felakete sürüklemek için birtakım arayışlar içindeydi.
Yani Mesut BARZANİ, başında bulunduğu KDP'sine sol güçler arasında yeni. bir yer bulmak için çırpınıyordu. Sovyetlerin Ortadoğudaki komisyoncularının eteklerinden çekiştirip sanki "Ne olur beni affedin, ben ettim siz etmeyin" diyordu. Daha birkaç yıl önce Sovyet Miglerinin attığı Napalm bombaları altında can veren,yakılıp yıkılan iki bin kürt köyünü unutup yeni bir patron arıyordu. İşte tam bu sırada PKK'nın arkasındaki gizli güçler devreye girdiler. Bundan büyük av olamazdı ve üstelik kendi ayaklarıyla gelip tuzağa düşüyordu.PKK ile BARZANİ KDP'sini sihirli bir el, 1982 yılı sonlarında bir araya getiriverdi.Anlaşmadan hemen sonra PKK gruplar halinde militanlarını Kuzey Iraktaki KDP denetiminde bulunan bölgeye yerleştirdi.. Bazı PKK yöneticileri de Şam havaalanından uçağa binerek, önce İran-Tahran'a sonra da kara yoluyla Kuzey Irak sınırına gelerek buraya yerleştiler. Bu anlaşmadan sonra Mesut BARZANİ muradına erdi ve solcu çevrelerden itibar görmeye başladı. Suriye'ye davet edildi. Çünkü Hafız ESAD yönetimi, Irak topraklarında Suriye adına SADDA-M'a karşısavaşacak bir piyon arıyordu. Irak, 1982 yılı başlarında Suriye'nin HAMA kentinde patlat veren olaylarda Müslüman Kardeşler örgütüne geri cephelik görevi yapıyordu. Suriye bu nedenle, Irak'ı cezalandırmak, Celal TALABANİ ile Mesut BARZANİ'yi birlikte devreye sokmak istiyordu. BARZANİ Şam'da iken hemen bir KDP bürosu açıldı ve KDP ileri gelenleri, Kuzey Irak'a silah ve para akıtmaya başladılar.
8.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder