30 Kasım 2019 Cumartesi

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN., BÖLÜM 10

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN., BÖLÜM 10


1985 YILI VE PKK'NIN İÇİNE GİRDİĞİ KRİZ

15 Ağustos 1984 eylemlerinden sonra yöre halkının korkunç bir telaş ve paniğe kapıldığını belirtmiştik. Yöre halkı, silahlı adamlara alışık olduğu için gelenekleri 
gereği yiyecek vermiş,izzet ikramda bulunmuştu. Fakat aynı silahlı adamlar Devlete yönelik çok ciddi eylemlere girişince, ne yapacaklarını şaşırdılar. 
Yöre halkı eninde sonunda faturanın kendilerine kesileceğini çok iyi biliyordu. Uzun süre, devletin olayları yaratanların üzerine ciddiyetle gitmesini bekledi. 
Beklediği olmayınca tedirginliği daha da arttı. Adeta canı, malı, namusu devletin iki buçuk eşkıya dediği adamların insafına kalmıştı. 

Bu çok vahim bir durumdu, kendisi de bu iki buçuk eşkiya ya (l) bir şey yapamıyordu.Çünkü, sosyal yapısı buna elvermiyordu. 

Çünkü, yılların birikimi onu bu açıdan adeta paçavraya çevirmişti. İki buçuk eşkiyaya bir mezra değil, bir köy değil, koca bir bölge adeta teslim oluyordu.   
Herşeye rağmen, 1984 yılı sonlarında bazı örgüt militanları yakalandı. 
Bazıları da teslim oldular. 

   Teslim olanlar PKK'nın yapısı, sevk ve idare biçimi, üslenme yerleri, eylem biçimleri, içve dış irtibatları gibi konularda önemli bilgiler veriyorlardı. 
Artık PKK örgütü ile ilgili olarak bazı çerçeve bilgiler elde edilmişti. Ancak, bu değerli bilgiler temelinde karşı tedbirler, plan ve programlar geliştirildiğini 
söylemek mümkün 107 değildir. Elde edilen bu bilgilerin bir çoğu günlük başarılar uğruna çar-çur edilmiştir. Eldeki bilgilerle 1985 yılı başlarında PKK'ya peş peşe vurulan darbeler, teslim olanların verdiği bilgiler temelinde sağlandı. Öyle ki; 1985 yılı ortalarına gelindiğinde PKK, Irak sınır boyları hariç bitme noktasına getirilmişti. PKK örgütü, aldığı peş peşe darbelerden büyük bir paniğe kapıldı. APO' nun HRK birimleri, tüm hareket insiyatifleri ni kaybettiler. Artık tek düşündükleri yakalanmamak, vurulmamak ve sadece karın doyurmaktı. Bu tarihte yöre halkına bir güven duygusu geldi. Birçok köy ve mezrada insanlar örgüt elemanlarının elini kolunu bağlayarak güvenlik kuvvetlerine teslim etmeye başladılar. Köylüler yakaladıkları militanı bazen öldüresiye dövüyorlar, silahlarıyla birlikte teslim ediyorlardı.İstihbarat akışı hızlandı, birçok kişi, eline silahını alarak güvenlik güçleriyle beraber dağlarda gezdi. Örgüt militanları tarafından APO'ya sahte bilgiler veriliyor ve raporlar yazılıyordu. Türk ordusundan onlarca subay ve yüzlerce er öldürülmüştü(!) Bu sahte raporlardan cesaret alan APO, 1985 yılı Mart ayında kısaca ERNK olarak bilinen ENIYA RIZGARIYA NETEWA KURDİSTAN / KÜRDİSTAN ULUSAL KURTULUŞ CEPHESİ'ni ilan etti. 
İşte, APO burada bir zamanlama hatası yapmıştı ve cephe o günlerde tambir fiyaskoyla sonuçlandı. PKK, bu dönemde bir çözülme ve çöküş süreci yaşadığı için kırsal kesimde yapması gereken eylemlere güç yetiremiyor du. Cephenin ilanını destekleyecek büyük eylemleri organize edip sonuçlandıramadı. Fakat, hemen yeni bir taktiğe başvurdu. Evvelce ceza evinde bir müddet yatmış, bilahare örgütçe yurt dışına çıkarılmış olan Avukat Hüseyin YILDIRIM devreye sokuldu. 

   Bu avukatı kullanarak, cephenin ilanını Avrupa'da manşetlere çıkarmayı başardılar. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde yapılan açlık grevleri, yürüyüşler, mitingler, işgal ve 108 baskınlar bu avukat tarafından yapılan bir basın toplantısında izah ediliyordu. Bu avukat,etiketini kullanarak cezaevinde sözde başından geçenleri 
dramatize ederek anlattıktan sonra bu sefer de kendisinin de mensubu ve basın sözcüsü olduğu ERNK' nin mahiyetini ve amaçlarını sıralıyor; bütün bu eylemlerin ERNK'nin Avrupa' daki militanlarınca "Kürdistan" daki baskıya,zulme dikkat çekmek için yapıldığını söylüyordu. Avrupa'daki sıradan da olsa basının bu toplantılara ilgi duyması, 1984 yılında meydana gelen olaylar ile Diyarbakır Cezaevinin 1981 yılından beri gündemde tutulması ve belli çevrelerin kulis faaliyetinden dolayıdır.  

   Halbuki Abdullah ÖCALAN, ERNK'nin kuruluşunu ilan etmek için çok farklı planlar yapmıştı. ERNK, 21 Mart 1985 günü çok büyük eylemlerle kurulacaktı. Şehirlerde gençlik ve entellektüeller (!) harekete geçirilecek ve eylemler takviye edilecekti. Avrupa'daki faaliyetler ise bunların doğal bir uzantısı olarak devam edecekti.  
APO, ERNK'nin ilanını müteakip günlerde ŞEMDİNLİ-ÇUKURCA hattında bir kurtarılmış bölge ilan etmeyi planlamıştı.Fakat, 1985 yılı başlarından itibaren PKK'nın kırsal kesimdeki elemanları peş peşe darbelenmeye başlayınca, ne düşü kurulan büyük eylemler yapılabildi, ne de hedeflenen şehir desteği sağlanabildi. 

  Avukat Hüseyin YILDIRIM isimli soytarının piyasaya sürülmesi ve sembolleşti-rilmesi nin gerekçesi, etiket meraklısı Avrupalının dikkatini çekebilmek için hazırlanmış bir taktikti. Bu soytarının görevini yerine getiremediği söylenemez. APO her zaman böylesi taktikleri kullanmıştır, bunun için manevra 
sahaları ve kullanabilecek kimseleri bulmuştur. Bir alanda tıkandığı zaman diğerini devreye sokma becerisini göstermiştir.Bütün imkan ve koşulları kullanmasını iyi bilmektedir. Geçmişte, 1981-83 yılları arasındaki eylemsiz dönemde hep cezaevlerini ön plana çıkartmıştır. Buraları yoğun bir propaganda malzemesi olarak kullanmıştır. Yazılı ve 109 sözlü propagandanın tüm imkanlarını kullanarak, çeşitli ilişkileri devreye sokarak, Türk basınını dolaylı yoldan etkileyerek cezaevlerini Türkiye'nin ve Avrupa'nın gündeminde tutmuştur.Eylemler başladığında ise cezaevi ile ilgili propaganda çalışmalarını beklemeye alıvermiştir.  

Eylemler kesildiğinde Avrupa'yı kurcalamış, Avrupa'da işler sarpa sarınca eylemlere ağırlık vermiştir ve bu hep sürüp gitmiştir.1985 yılı APO açısından çok başarısız olarak sonuçlanınca kış aylarını yoğun bir değerlendirme, hazırlık ve planlama devresine dönüştürdü. Çünkü, o kış gerçekten APO ve PKK için ölüm kalım dönemiydi.   

O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devleti "Eşkıyayı bitirdik" rehavetini yaşıyordu. Devlet, elindeki bilgileri tasnif etmiyor, sonuçlar çıkarmıyor, kullanılır bilgi haline 
getirmiyordu.Bu değerlendirmeler PKK tarafından yapıldı. Irak ve İran'daki sorumlu düzeyindeki elemanlar Lübnan'da toplandı. APO, işe bizzat el koymak istiyordu. 
Yapılan değerlendirmenin özeti şudur:1985 yılı içinde PKK tümden tasfiye olmamış ise bu sorumluların becerisinden dolayı değil,TC'nin örgütü bitirdik diyerek işi gevşetmesinden dolayıdır. "Bu değerlendirmeden sonra nerelerde hata yapıldığı ve hataların giderilmesi için nelerinyapılması gerektiği üzerinde duruldu; 
"Ağır darbelerin yenmesine sebebiyet veren koruculuk sisteminin ve itirafçılık sisteminin ortadan kaldırılması" gereği vurgulandı, ayrıca; 
"Halk arasında ihbarcılık sisteminin mutlaka dağıtılması" kararlaştırıldı. Bu işler için çok acımasız olunması istendi. Kış boyu devam eden bu hazırlık ve planlamaların baharla birlikte eyleme dönüştürülmesi amacıyla ülke içine savaşçı gruplar gönderilmeye başlandı. 1986 yılı baharında Suriye, Irak ve İran'dan çok sayıda grup Türkiye'ye girmişti.Mart 1986 tarihi itibariyle PKK katliamları başlamış oluyordu. Eylemler vahşet boyutlarını aşar hale gelmişti. Kendileri ceza evinde olan birçok itirafçının aile bireyleri katledildi. Birçok vatandaş "Devlete bilgi vermiş olabilir" mantığı ile feci şekilde öldürüldü. Kaçanlar bir yana kaçma eğiliminde olabilir diye şüphelenilen birçok örgüt elemanı ajandır denilerek, işkenceleri müteakip yok edildi.Bunlardan kimisinin kafasını kestiler, kimisinin derisini yüzdüler, kimisinin de kulaklarına ve cinsel organlarına kızdırılmış tüfek harbileri sokuldu. Vücutlarında sigara söndürüldü, tenlerine H2SO4 ve naylon yakılarak damlatıldı.   

1986 yılında 67 vatandaş belirtilen şekillerde katledilirken 48 vatandaş da yaralandı. APO, bu katliam gruplarını Türkiye'ye gönderirken çok duygusal uğurlama törenleri yapıyordu.1986 yılı sonunda yapılması gereken PKK kongresinin Türkiye'de yapılacağını, kendisinin de bu kongreye katılacağını söylüyor, kongrenin selameti açısından İran sınırından Büyük ZAP vadisine kadar olan bölgenin mutlaka kurtarılmasını (!) istiyordu. APO, yurt dışında çürüdüğünü, bir an önce Türkiye'deki mücadele ortamına dönmek istediğini,gidenlere hep imrendiğini, en büyük dileğinin bir an önce dağlara kavuşmak olduğunu söylüyordu. Amacı Türkiye'ye giriş yapan elemanlarının tüm enerjileriyle faaliyetlere sarılmalarını sağlamaktı. Doğal olarak, o koşullarda birçok örgüt elemanı bu ajitasyona kendilerini kaptırıyorlardı. Faaliyet alanlarına geldiklerinde çılgınca işler yapmaya başlıyorlardı. Bu Abdullah ÖCALAN'ın sık sık başvurduğu bir yöntemdi. 
Elinin altında birer kapı kulu olarak bulundurduğu militanlarından biraz daha yararlanmak, onları geçici de olsa daha dinamik kılmak için; kurtarılmış bölgeler vb. gibi hedefler ortaya atar, kurtarılmış bölgeler oluşturmanın mümkün olduğunu bin dereden bin su getirip örnek vererek izah etmeye çalışırdı. 
Öte yandan elindeki güçlerin miktarı ve niteliği ne olursa olsun Eyalet Komiteleri, Bölge Komiteleri, Askeri Konseyler, kurup Halk ordusu, Tugaylar, Alaylar kurulmasını hedef olarak ortaya koyar; Cephe komiteleri, Cephe konseyleri, mahalli iktidarlar olduğunu söyler, "elinizi uzatsanız değeceksiniz  "diyerek tahrik ederdi.Kısaca APO; insanların kompleks ve zaaflarından yararlanmayı iyi bilen, mevki makam gibişeylerin insanları daima tahrik ettiğini.111 kavrayan bir insandır. 
APO, sayısı sınırlı elemanlarını çoğu zaman çeşitli mevki ve makamlar sunarak dolduruşa getirmiştir. 
İşte bu nedenle APO'nun yazı ve talimatlarında belirttiği gibi "Ellitane keçiyi güdemeyen" insanlar, hayali de olsa kendilerine bahşedilen komutanlık, 
komite üyesi ve benzeri sıfatlar uğruna hayatlarını ortaya koymaktan çekinmemişlerdir.Bu taktikler ile bir grup insanın önüne böylesi hedefler sıralanır ve faaliyet bölgelerine gönderilirler. Ertesi yıl doğal olarak hedefler gerçekleşmez. Ancak insanlar ellerinden geleni yapmıştır, birçok eylemleri gerçekleştirmişlerdir, bunun için hayatlarını ortaya koymuşlar ve bu sayede APO yeni elemanlar ve yeni ilişkiler kazanmıştır. Propagandası yapılmış, ünü giderek artmıştır. 

Ama çizilen çizginin sonundaki hedefe varılamamıştır. Eylemleri yapanlar, bahşedilen mevki ve makamların birer ateşten gömlek olduğunu anlamışlardır. 
İşte bu noktada APO hedeflerin gerçekleşmeme durumunu değerlendirir. Suç sorumluların dır. Yani sorumluları aynı taktiklerle dolduruşa getirip devreye sokar, eskiler ihanetçi ve TC ajanı damgalarını yer; bu iş hepbu şekilde devam eder gider.

1986 yılı baharında başlayan eylemler; her ne kadar planlanan \ hedeflerin gerisinde kaldı ise de, militanların kongrede suçlanmamak amacıyla sürdürdükleri olağanüstü çabalar nedeniyle,1985 yılının yaratmış olduğu tahribatları kısmen giderdi. Bu arada 1986 yılında HRK merkezinde yer alan ERUH ilçesi baskınının ele başı sı AGİT kod adlı Mahsum KORKMAZ, Güvenlik kuvvetleri tarafından öldürüldü. Örgütün diğer birçok kadro militanı öldürülürken bir kısmı da teslim oldu. 

Koruculuk sistemi biraz toparlanır gibi olduysa da, örgütün saldırıları ve bilinçsiz görevlilerin önüne geleni silahlandırma yarışından ötürü istenilen randımanı 
veremedi. PKK, bu tarihlerde şehirlere de yöneldi. Ancak ciddi bir ilişki ağı geliştiremedi. Şehirlerde yaşayanlar, henüz PKK eylemlerinden direkt olarak 
etkilenmedikleri için PKK ile ilişki kurmuyorlardı. En büyük şehir faaliyeti Avrupa'dan getirilen abartılı örgüt kasetlerinin evlerde gizli gizli seyredilmesi idi. 112 

Dağdaki PKK kadrolarının faaliyet bakımından yoğunlaştıkları yerler; BOTAN alanı olarak tabir edilen HAKKARİ, ERUH-ŞIRNAK ve VAN-ÇATAK alanıydı, buralarda bazı köyleri basıp toplantılar yapıyorlardı. Bazen de korucuları öldürüyorlardı. Yine aynı tarihlerde birkaç yerde askeri devriyelere pusular kurmuşlardı. MARDİN alanında da gruplar vardı ancak bunlar ciddi eylemler geliştiremiyorlardı. GARZAN Eyaleti denen BATMAN, KURTALAN ve SASON bölgesinde faaliyet sıfır noktasına gelmişti. ORTA EYALET olarak bilinen DİYARBAKIR çevresinde hiçbir gelişme yoktu. TUNCELİ ve çevresinde de eylemden bahsetmek mümkün değildi. 
ADIYAMAN, ANTEP ve URFA çevresine giden gruplar ancak yerleşme imkanlarını araştırıyorlardı. Fakat BOTAN alanındaki kısmi gelişmeler, 1985 yenilgisini telafi 
ediyordu. Buradaki gelişmeler çeşitli vasıtalar ile Avrupa'ya iletiliyor, örgüt oradan takviye edilmeye çalışılıyordu. O yıllarda henüz PKK sahnesinde olan 
Avukat Hüseyin YILDIRIM, örgütü Avrupa'da propaganda ile güçlendirmeye devam ediyordu.Abdullah ÖCALAN, 1984 yılında yapılan çıkışın 1985'de kesintiye uğraması ve 1986 yılında da yeni ve büyük bir hamleye dönüştürülememesine çok fena içerliyordu. Oysa yapılan eylemler öyle geniş yankılar uyandırıyordu ki; APO gazete manşetlerinden ve dillerinden düşmüyordu.Eylemlilik sürdüğü müddetçe her şey APO'nun planladığı biçimde yürüyor, eylemler kesildiğinde planları, hızla alt üst oluveriyordu. Bu sistemi kendisi kurmuştu, her şeyi eylemlere göre planlamıştı. Bu nedenle eylemler hiç kesilmemeliydi. Hatta giderek yaygınlaşmalı, çapı büyümeliydi. En ufak olanaklarla eylem yapılmalıydı. Eylemlilik tüm faaliyetlerin temel dinamiğiydi. Örgütlülükde eylemler temelinde gelişecek ve büyüyecekti.

Parti örgütlenmesi tam bir kargaşa içindeydi. Kimin Merkez Komite üyesi olduğu, kimin olmadığı belli değildi. Daha doğrusu APO'nun, kimi MK üyesi olarak gördüğü meçhuldü. Gerç ibu durum APO'nun üslûbu idi ama yine de görünen tam bir düzensizlikti. 
Diğer taraftan 1985.113  yılında oluşturulan Eyalet Sistemi ve Alt Bölge Komiteleri dağınık bir durum arz ediyordu. 

1. Eyalet; Hakkari'den Kars'a doğru dikey bir hat oluşturuyordu. 
2. Eyalet; Şırnak Siirt, Mardin veBitlisin meydana geliyordu. 
3. Eyalet ise diğer bölgeleri kapsıyordu. 

Bütün bunların alt bölgeleri sadece kağıt üzerinde vardı. 
Çünkü bazı bölgelerde örgüt darbelenip geri çekilmiş, bazı gölgelerde ise tutunma çalışmalarını aşamıyordu. 
HRK adlı askeri örgütlenme, 1984 yılındaki durumunu aşamamış aynı düzeyde seyrediyordu. 
ERNK ise, Türkiye içinde adı var kendi yok durumdaydı. Yani düşünülen, gençlik, kadın, köylü, esnaf, memur, işçi, din adamı birliklerinden yoksundu. 
Ayrıca kitlede kendiliğinden oluşan PKK potansiyeliyle doğrudan temas kurulamıyor-du. PKK arazinin sarp yerlerindeki mezra potansiyeli ile idare eder durumdaydı.  

PKK 3. KONGRESİ 1986 yılı sonunda Lübnan BEKAA VADİSİ' ndeki HELVE Kampında toplanan PKK 3.Kongresi, geçmişin durum değerlendirmesini yapacak, yeni dönemin görevlerini saptayacaktı.Abdullah ÖCALAN kongrede mevcut tıkanıklığa kılıf bulabilmek için çok ince hesaplar içine girdi. Başlangıç olarak 1983 yılından beri Türkiye'ye yönelik faaliyetlerin yükünü omuzlamış,bütün planlamaları gerçekleştirmiş, her türlü zorluğun altından kalkmak için akıl almaz bir enerji ve caba sarf etmiş olan ve bu yüzden PKK elemanlarınca takdir (!) edilmiş olan Merkez Komitesi Üyelerinden; Duran KAL-KAN (ABBAS) başta olmak üzere Selahattin ÇELİK (SELİM HOCA),Ali ÇETİNER (GÖZLÜK CAFER), İsmet DOĞRU (SADUN), Abdullah EKİNCİ (ALİ), AliÖMÜRCAN (CEMAL) gibi kişileri tasfiye etmek için planlar geliştirdi. Adını saydığımız buelemanlar ile bunlara benzer kişileri tasfiye etmek belki birçok insanın mantığına ters gelebilir ve gelmesi de doğrudur ancak; burada Abdullah ÖCALAN'ın mantığı olunca, işler değişir. APO'yu yakından tanıyanlar APO'nun gücünün herkese mantık-114 siz gelen işlerin planlı bir şekilde APO tarafından yapılmasında olduğunda birleşirler.PKK 3. Kongresi de diğer kongre ve konferanslardan pek farklı değildi. 

Resmi süresi kısa, fakat kış aylarına denk geldiği için fiiliyatta 1987 yılı bahar aylarına kadar devam eden bir eğitim çalışması şeklinde gerçekleşti Temel amaç; insanları çeşitli baskılar ile sindirme, tehdit etme,baskı altına alarak suçluluk psikozuna sokmaktı. Daha önce de belirttiğimiz gibi kongre,konferans ve toplantılar bu işlerin tezgahlanması için birer paravan dılar. Bu toplantılarda APO,iki maske takınıyordu. Birinci maske; sadist ve despot bir surattı. İkincisi; masum bir iyilik meleğiydi. Bir yandan insanları kurmuş olduğu ölüm çemberinde sindirip eziyordu. Bunu yaparken de kongre veya toplantının manevi gücünü (!) kullanıyordu. 
Diğer yandan tüm gelişmelerin altında ezilen, üzerindeki yükü kaldırmak için kimsenin yardım etmediği, ucundan tutmadığı bir zavallı oluveriyordu Kongre 
sırasında evvela birtakım değerlendirmeler yapıldı. Dünyadaki ve Ortadoğu'daki gelişmeler tahlil edildi. Her şey mücadelenin gelişmesine uygundu. 
Ardından Türkiye'nin durumu değerlendirildi; Türkiye'deki bütün ekonomik, sosyal, siyasal gelişmeler ile PKK faaliyeti arasında bağlar kuruldu. 

Daha sonra da 1984 yılında başlayan örgüt faaliyetlerinin neredeyse, "Kürdistan'da" Türk Devleti'ni ve ordusunu işlevsiz kılacak basanlar elde ettiği beyan edildi.  
Daha sonra esas meseleye gelindi.Abdullah OCALAN garip bir ses tonuyla karşısındakileri adeta hayvan yerine koyarak, sanki günlerce aç susuz dağlarda dolaşan, her gün ölümle burun buruna yaşayan, gecenin zifiri karanlığında saatlerce sırtında kilolarca yükle dağ-taş demeden yürüyen kendisiymiş gibi; "Çok zor koşullarda çok kıt imkanlar ile gecemi gündüzüme katarak, yıllarca eğitiminizden tutun yiyeceğinize, giyeceğinize, silahınıza, cephanenize kadar her şeyinizle ilgilendim. 
Bin bir emek ve çabayla Suriye 'den Kuzey Irak'a geçişinizi sağladım. Siz geçtikten sonra sizi takviye etmek amacıyla yüzlerce kadro ve savaşçı bularak gönderdim. 
Her şeyinizi 115 temin ettim. Adeta sizi yoktan yarattım. Sizleri ideolojik ve askeri olarak eksiksiz hazırladım.Her birinize ailelerinizin verdiği emeğin yüz katını verdim. 
Bütün teorik sorunlarınıza çözüm getirdim. Peki siz ne yaptınız? Adeta birer mirasyedi gibi bin bir emekle meydana getirdiğim onca değeri yiyip tükettiniz, 
Kürt halkının emeğini talan ettiniz, örgütü tasfiye etmek için elinizden geleni ardınıza koymadınız, bir yığın savaşçı ve kadronun kaçmasına, yakalanmasına 
ve öldürülmesine sebebiyet verdiniz, ortam hazırladınız. Adeta koca bir halkı ölüme mahkûm ettiniz. Bu dünyada işlenebilecek en büyük suçtur. 
Bakalım bunun hesabını PKK'ya (aslında kendisine) nasıl vereceksiniz?"Yapılan suçlamalar, suçlananların kanını donduracak kadar haksız ithamlardı. 
Suçlananlar 1983 yılında Kuzey Irakla, Türkiye'de hazırlıkları başlayan 1984 yılında da silahlı çatışma şekline dönüşen pratik faaliyetleri sürdürebilmek için 
adeta canlarını dişlerine katan insanlardı. Bu insanlar, olağanüstü çabalar sarf ederek APO'nun istediği eylemleri gerçekleştirmişlerdi. APO, Şam'daki lüks 
evinde sabahtan akşama kadar tıkınırken, bu insanlar günlerce mağara kovuklarında, kaya diplerinde açlıkla pençeleşmişler di. APO'da iyi biliyordu ki, kendisi; dağda hayatlarını feda etmeye hazır bu insanların yapmış oldukları eylemler ile besili bir sığırın işkembesini andıran, koca göbeği ve gerizekâlı çizgileri taşıyan suratı, basında çıkmış ve tanınmıştır. Gene çok iyi biliyordu ki; bu insanların katlettiği, kadın, çocuk, ihtiyar, asker,polislerin haber olmasıyla ismini duyurmuştur. 
Bu sayede kamuoyu, APO denen bir mahluktan haberdar olmuştur. Bir çoğu, bile bile ölüme giderek APO'ya nam sağlamıştır. APO'nun yaptığı hiç bir şey yok mudur? 
Elbette vardır; APO, efendilerinden aldığı talimatları ölüm kıskacındaki bu insanlara tehdit ve baskı ile uygulatmıştır. Başka? Bir de saatlerce teyp karşısında konuşmalar yapmış, ağzına geleni söylemiştir, küfür ve hakaret etmiştir. Kime mi? Herkese! En çok da emrindeki elemanlarına. Bir konuşma içinde aynı şeyi yüzlerce defa tekrar etmiştir, kendisi gibi herkesi geri zekâlı zannederek konuşmuştur. Her konuşması bir öncekinin tekrarı olmuştur. Tek yaptığı şey budur. Hakkını yememek gerekir bir şey daha yapmıştır APO... İsim ve olayları bir başka kitapta açıklayacağımız kadın 116 Militanlardan seçtikleri ile yatmış, onlarla ilişki kurmuş, daha sonra onları sadık ben desi ve hemşehrisi HAMZA Kod adlı Hasan BİNDAL vasıtasıyla uygun şekilde ortadan kaldırtmış tır. APO'nun pezevengi Hasan BINDAL'ı kazayla öldüren PKK'nın en büyük savaşçısı (!), akademi(!) komutanı METİN Kod adlı Şahin BALİÇ'in başına gelenleri ilerdeki bölümlerde okuyacağız.   
Evet, bu abuk sabuk konuşmalar daha sonra başka kişilerce düzeltildikten ve yazı haline getirildikten sonra kitap ve broşür şeklinde yayınlanmıştır. 
APO'da böbürlenerek; "Ben gecemi gündüzüme katarak sizin için çalışıyorum." diyerek masum, ezilmiş, emekçi rolü yapıyor.Aslında en kabiliyetli olduğu konu 
herkes tarafından bilinmektedir; 

11.Cİ  BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder