29 Kasım 2019 Cuma

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN.., BÖLÜM 2

KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN.., BÖLÜM 2




     Terörle mücadele bir demokrasi ayıbı değildir. Cereyan eden hadiselerin boyutları o kadar büyüktür ki; bu olaylardan çıkar bekleyen, belirli ölçülerde destekleyen bilgisiz ilgililer, siyasi çözüm önermek gafleti ve hıyaneti içersine bile girmişlerdir. Kırsal kesimde faaliyet gösteren PKK'nın askeri gücü etkisiz hale getirilmeli sade vatandaşın rahatlaması sağlanmalıdır. Bu yapıldığı takdirde yasa tanımayanlar yasalara sarılacak, demokrasiyi çiğneyenler demokrasi diye feryat edeceklerdir. 
PKK'nın silahlı propaganda birliklerini, gruplarını tek tek yok etmek pratikte mümkün değildir. Ama bunların da belli bir direnç noktaları vardır. O direnç noktası ortadan kaldırıldığı taktirde PKK'nın13 silahlı propagandasını yok etmek mümkündür. Bu direnç noktasının % 50'si APO ise, % 30'u faaliyet sahalarını daraltmaktır. 
Geriye kalan %20 de top yekün bir karşı propaganda ve faaliyet organize edebilmektir. 
Bu tedbirler Türkiye'nin demokratikliğine asla gölge düşürmeyecektir. Tam tersine içte ve dışta saygınlığını artıracaktır. PKK terörü iç ve dış propaganda odaklarını kullanarak aydınlarımızı giderek etki altına almakta ve onları angaje etmektedir. O halde aydınlarımızı gerçek bilgiler ile beslemek gerekmektedir.Her dönemin taktiği somut olarak ele alınmalı, hangi araç ve yöntemlerin kullanılacağı saptanmalıdır. PKK hareketine iki buçuk eşkiya faaliyeti diyerek Türk milletini kandıranlar,yanlış zamanlarda, yanlış mekânlar da, yanlış araç başımıza gelen bunca hadisenin tek sorumlularıdır lar.Kürt insanı özellikle kırsal alanlarda PKK örgütünce sindirilmiş ve esir alınmıştır. Şehirlerde ise sosyal, kültürel, ekonomik nedenlerden dolayı sürekli bir bunalım içindedir. Bu bunalıma PKK terörü ve APO'nun yurt içindeki kan kardeşlerinin kışkırtmaları aşırı bir etki yapmaktadır. Sindirilmiş insanları açlık grevine çekmek, yürüyüş ve mitinglere almak çok etkili propagandalar ve büyük çabalar gerektirmemektedir. Ayrıca feodal değerlerden dolayı toplumsal denetimin güçlü olması yüzünden, bir kişinin mitinge katılması veya dükkânı nın kepengini kapaması çevresindeki on kişinin de aynı tavrı göstermesine 
sebep olmaktadır. Bu insanlar çevreleri tarafından korkak olarak tanımlanma mak için bu tür toplumsal olaylara katılmaktadırlar. Eğer günümüzde bölücülük yapmak, itibar, şan ve şöhret kazandıra-biliyorsa ve kabul görüyorsa, üstelik bunun bedeli ağır değilse; şansız, namsız, itibarsız, işsiz-güçsüz ve toplumda kabul görmeyen herkes için bölücülük bir tutku demektir. Dolayısıyla bölgede meydana gelen olayların mahiyetini tepeden tırnağa kadar bilmeden,halkın yapısını -araştırmadan " 
Bu insanlar sokaklarda ne arıyor?" diye soranlar, sorularına gerçek cevapları hiçbir zaman bulamazlar.Güneydoğu'da Devlet çağdaş hukuk devletinin gereklerini yerine getirememektedir. Güneydoğu'da hiç kimse kanun ve nizamlara uymak istemiyor. Kanun ve nizamı hakim kılmakla görevli olanlar işin üzerine gitmiyor. 

Neden?; 

Devlet kanun ve nizam hakimiyetini ne pahasına olursa olsun tesis edeceğine, kamu yararı için, genelin çıkarı için düzeni bozanları hizayagetireceğine hesap veriyor.  
Devlet, PKK ve onun Türkiye'deki legal görüntüleri olan kişi ve kurumların yaratmış olduğu bir provakasyon ortamında kendini aklamaya çalışıyor. 
Devlet; PKK, topal provakatör ve PKK'nın legal görünümü olan bir kuruluşa dürüstlüğünü kanıtlamaya çalışıyor, kendini yargılatıyor.Bildiğimiz kadarıyla demokratik ve çağdaş hukuk devleti kamu vicdanı ve yasalar nezdinde kendisini yargılar.Devlet halkına sahip çıkmalıdır. PKK'nın katliamlarında öldürülen Kürt insanlarının aileleri ne olmuştur? 
Anaları, bacıları, çocukları şu anda neredeler ve ne yapıyorlar? Katledilen insanların geride bıraktıklarına ne yapılmıştır? Katliam günündeki ahlı vahlı ziyaretten sonra bir daha yanları na gidilmiş midir? Sakın ola ki hiç kimse şöyle bakıldı, böyle korundu demeye kalkmasın! Ölenlerin mezarı bile belli değildir. 
Binlerce sakat, zavallı kadın ve çocuk aç ve sefil bir durumda karşılarına dikiliverir.İki tane okul çantası, üç tane önlük, beş tane kara lastik ve on tane loli pop şekeri ile yaralar sarılmaz ve halk kazanılmaz.Hele aşiret reislerine yüz milyonlarca liralık demir, çimento ve biriket vermekle, yer göstermeden mezra ve köyleri göç ettirmekle hiç 15 kazanılmaz. Önemli olan halkın köyünde, mezrasın da ve kom'unda oturarak PKK'ya karşı silahlı mücadele verebilmesi dir.İlgililer maksatlı güçlere hesap vereceğine Güney doğu'yu bu hale getiren PKK ve PKK'ya karşı sözüm ona mücadele edenlerden hesap sormalıdır.

     Evet, Güneydoğu Anadolu'da halk PKK'dan ve görevlilerin amatörlüğünden artık yaka silker hale gelmiştir.Kürt kökenli yaklaşık 10 milyon nüfus içersinde, 
her yerde Kürtçe konuşmak isteyen, Kürtçe okumak ve yazmak isteyen, Türkiye'den koparak ayrı bir devlet kurmayı düşleyen beş yüz bin insan bile bulamazsınız.
"SERHİLDAN" denen insan kalabalıklarının bağırıp çağırdığı topluluklara dikkatli bakın, o elitaşlı sopalı insanların gözlerinde şimdilik sadece şımarıklık mevcuttur. 
Şımarık bir çocuğunbüyüklerine karşı yaptığı bir yaramazlıktaki bakışlardır bunlar...O şımarık nazarlar bir gün kin ve nefrete dönüşebilir. 
PKK bunun için vardır. 
Aldığımızsözümona tedbirler ile APO'ya yardımcı olmayalım!Televizyona iki tane itirafçı çıkarıp konuşturmak kimseyi ikna etmemektedir. Yayınlanan yarışma ve 
müzik programlarıyla da bir yere varılamaz. OSMANCIK ve DUVARDAKİ KAN dizilerinin TV de gösterildiği yıllarda halkın kahve önlerin de biriktiğini Türkçe ve Kürtçeyi iyi bilen bazı kişilerin filmi seyredip Kürtçeye çevirerek kalabalığa anlattığını Şırnak, Cizre ve Silopi'de gözlerimizle gördük.Evet, şimdi SERİ HILDAN 'ların ve PKK'ya katılımların en yoğun olduğu Nusaybin ilçesinde, Naim SÜLEYMANOGLU Dünya Halter Şampiyonu olduğu anda evlerden, dükkânlar dan, sokaklardan bütün Nusaybin halkının avaz avaz bağırdığını görerek sevindik. Peki sonra nasıl oldu da aynı Nusaybin halkı, aynı Cizre halkı kendi askerlerini taşladı, ne oldu da polis karakollarına saldırdı, polisleri sokak ortasında vurdu ?16 Anlaşılan Türkiye Cumhuriyeti de; Büyük Britanya-İrlanda Kurtuluş Ordusu, İspanya-Bask Gerillaları temelinde bir alışkanlığa müptela edilmiş durumdadır.Bölge halkı başlangıçta devlet otoritesine ve gücüne güvenmiş, kendisini devletin korumasına terk etmiş ve uzun süre sabrederek güvenlik güçlerinin terör belasını defetmesi ni beklemiştir.Giderek kızışan silahlı mücadele içersinde; bölgeye yollar yapılmış, elektrik ve su getirilmiş,telefon santralleri kurulmuş, düşük faizli krediler dağıtılmış, bir Kürt Milleti ve Kürt Kültürü olduğuna dair resmi ağızlarca demeçler verilmiş, bu kültürün 
gelişmesini sağlayacak yani, o insanları ayrı bir millet yapacak her türlü örgütlenme ve yayınlara prim verilmiştir. PKK çetelerini yok edemeyenler halkı kazanma adına ve halka rağmen teröre tavizler vermişlerdir.Bütün bunlar yapılmıştır da ne olmuştur?Halk teröristleri güvenlik güçlerine kulağından tuttuğu gibi teslim mi etmiştir, devlet yanlısı(!)sayısı mı artmıştır, ayrılıkçı düşünceler ortadan mı kalkmıştır, bölgeye huzur ve sükun mu gelmiştir ? Taviz kâr tutum karşısında bölge halkı can ve mal güvenliklerinin sağlanmasının
mümkün olmadığını anlamıştır. Hiç bir devletin ulusal felaket boyutlarındaki sorunlarına mukabil, vatandaşına rağmen başarıya ulaşması mümkün değildir. 
Doğu ve Güneydoğu insanı bu durumu sınama yanılma yöntemi ile kavramış durumdadır. Ekonomik.kültürel sosyal yatırımlar gerilla baskısı yok edilmeden 
başlatılmış ve bölge halkı bu girişimleri PKK örgütüne taviz olarak algılamış; "Yatırım yaptırmanın yolu devlete silahla karşı gelmekmiş, PKK faaliyeti olmasaydı bu hizmetler getirilmezdi." fikri büyük bir yandaş kitlesi bulmuştur. Devlet, PKK örgütünün Kürt insanının istek ve arzuları doğrultusunda organize olan bir örgüt olmadığı gerçeğinden ve bunun sağladığı avantajlardan istifade edememiştir. Halkın Devlete yabancılaşmasının ilk adımları bu şekilde atılmıştır. Birbirleriyle iyi geçinme alışkanlığından yoksun, kendi komşusu ile17 konuşmayan ve birbirine sırtını dönemeyen insanlara silah verilerek bütün bir köye koruma görevi yüklenmiş, Geçici Köy Koruculuğu (GKK) adıyla yarım ve eksik bir yapılanmaya gidilmiş, bu spastik teşkilat daha sonra "Bacasız Fabrika" olarak anılmaya başlanmıştır. 
Bacasız Fabrika (!) nın halkın kazanılmasıyla hiç bir ilgisi yoktur.Halkın kazanılması veya kaybedilmesi devletin halkı doğrudan ilgilendiren günlük problemleri çözüp çözememesi ne bağlıdır. Problem PKK olduğuna göre çözüm yollarından birisi de her ay devletin kesesinden ayda 39,yılda 468 milyar Türk Lirası götüren Geçici Köy Koruculuğu değildir. Halkın güvenceye ihtiyacıvardır. İhtiyaç duyulan güvence; gözle görünür etkili ve sürekli olmalı, halk bu güvencenin varlığını hissederek geleceğinden emin olmalıdır.Bu güvence başlangıçta güvenlik güçlerince sağlanır, daha sonra "Bölgesel Savunma Sistemleri" oluşturulur. 
Kitle bir öz savunma sistemine, kavuştuğunda başka çıkar yol bulamadığı için teröristlerin yanında yer almış insanlara devlet kuvvetleri tarafına geçme şansı 
tanınmış olur.Prematüre ve spastik GKK teşkilatı ile bölge halkının eline silah alıp köyüne ve mezrasına gelen teröristi kovma veya yok etme imkanı ortadan 
kaldırılmış, terörle mücadelenin kavramları birbirine karıştırılmıştır.Cereyan eden hadiselerin gereği olarak Kürt ilkel milliyetçiliği gelişmektedir. 
Kürt kökenli bir kısım aydınlar bu milliyetçiliğin etkisi altındadırlar. 
Bu aydınlar zengin ve yoksul olmak üzere ikiayrı kaynaktan yetişmektedirler. Zengin kaynaktan yetişenler en popüler olanlarıdır. 
Bunlar öteden beri ilişkileri bakımından daha güçlü olduklarından halk tarafından ilgi ile izlenirler. 
Zengin ve aydın olmaları nedeniyle bölgenin ekonomik ve sosyal ilerlemesine pekala büyük katkılar sağlayabilecek olan bu insanların bazıları genelde çıkarcı bir yaşamı tercih etmişlerdir.Bu tercih rastgele bir tercih değildir. Toplumsal bir iç güdünün sonucu olarak oluşmuştur. Tersi bir tercih; planlı, disiplinli, üretime dönük çaba isteyen, büyük fedakarlıklar gerektiren bir tercih olurdu. Bu kişiler ilk önce isimlerini DDKO olaylarında duyurdular. 12 Mart Muhtırasıyla her şeyden ellerini çekip bir kenara oturdular. 1974lerden sonra ise DDKD, ÖZGÜRLÜK YOLU, KUK, RIZGARİ, gibi Örgütleri organize ederek büyük halk önderi pozlarını takındılar. 

12 EYLÜL 1980 darbesini müteakip bir kısmı yurt dışına kaçtı, bir kısmı da yurt içinde kalarak lümpen leri. Uzunca bir süre ortaklıkta görünmediler ve 1984 yılında PKK eylemleri başladığında bile inlerinden dışarı çıkmadılar. Devletin gelip kendilerini götüreceğini zannediyorlardı. Hatta PKK ve eylemlerini kınayarak "Eğer bu eylemleri yapanlar Kürt ise biz Kürt değiliz." diyorlardı.Eylemler devam ediyor fakat devlet kimseye elini sürmüyordu. 1987 yılında yavaş  yavaş  homurdanmaya başladılar, yasal bir takım makamları da işgal eden bu kişiler homurtularının tepki görmemesi, çevrelerinde prim yapması üzerine seslerini iyice yükselttiler ve yıllardır yurt dışındaki bazı odakların böyle sesleri alkışlamak için pusuda beklediklerini gördüler. Korkak insanlar, meydanı boş buldukları zaman zapt edilemez bir cengaver kesilirler ve adeta korkuya olan öfkelerini korkusuz olanlardan çıkartırlar. İşte günümüzde Kürt insanı bu tür cengaverler 
tarafından baskı altına alınmış durumdadır.Abdullah ÖCALAN; "Halkımız korku duvarını aştı..." demektedir. Onun halk dediği korkusuzluk duvarını aşan bu asalak aydınlar ve onların yoldan çıkardıkları zavallılardır. Mevcut ortam tam bu kişilerin aradığı zahmetsiz, çabasız, şöhret ve servet kazanma ortamıdır. 
Türk veKürt insanı birbirine düşman edilmektedir. Bir aile içerisinde yaşayan iki kardeşten birisineazınlık damgası yapıştırmak için her şey yapılmaktadır. 
Kürt insanına azınlık statüsü sağlamak baş hedefleri olmuştur. Kısaca bu aydın(!) lar Kürt insanına kültürel yönden Türk milletinden ayrılma yolunda epey mesafe kat ettirmişlerdir. İçinde bulunduğumuz süreçte sıra Kürtçe medya baskısıyla ayrılıkçı Kürt Milliyetçiliğini körükleyerek Türkiye Cumhuriyetin den siyasi sınırlarla Kürtleri ayırmaya gelmiştir.19 Kimi zaman PKK örgütünden farklı bir yapıları varmış gibi davranan, kimi zaman Abdullah ÖCALAN'dan daha fazla PKK'cı, olan bu çok gelişmiş aydınlarımız (!) silahlı faaliyetlerin yaratmış olduğu kitle potansiyelini kontrol altına almışlardır.Olayların başladığı 8 yıldan bu yana 
PKK örgütü kırsal kesimde artık eylem açısından bir kısır döngüye girmiş durumdadır. Artık İlçe saldırısı, askeri birliklere saldırı yeterli değildir. 

Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti'nin almış olduğu tüm sosyal, ekonomik ve kültürel tedbirleri reform ize etmeye, TC'ni siyasal çözüm zeminine çekmeye çalışmaktadır.

1992 NEVRUZ'unda ŞIRNAK ve CİZRE'de olduğu gibi, önümüzdeki günlerde kitle hareketleri giderek arttığı taktirde devlet, bu olayları dar bir alana hapsetme çabaları gösterebileceği gibi,olayların sosyal boyutunu ve doğan talepleri gözardı edemeyecektir. 21 MART 1992 olaylarını müteakiben durulmuş ve bir daha olmayacakmış gibi görünen kitle hareketleri, PKK örgütünün tahrikleri ve bu tahriklerin halk kitleleri üzerindeki yoğun siyasal etkisiyle meydana gelmiştir.  Örgütün yönetim ve savaş gücü, güvenlik kuvvetleri tarafından işlemez hale getirilememiştir. PKK'nın "Devrimci Şiddet"i ve kullandığı özel savaş yöntemleri bölge insanını pasifize etmiştir.  
PKK bu bağlamda 8 yıl sonra teşhis edilebildiği halde halen tecrit edilmiş değildir. Şimdilik silahsız miting ve yürüyüşler gerçekleştirilmekte, bu miting ve yürüyüşlere PKK dışında masumKürt istekleri havası verilmektedir. PKK, kitle hareketlerinin uzun süre silahsız olarak devametmesinin toplumu uyuşukluk ve bıkkınlığa sevk edeceğini, bütün ayaklanma şartları gelişmedensilah kullanılması halinde de kolaylıkla bastırılacağını iyi bilmektedir. Fakat, küçük şehir eylemleri ve toplum olayları, tüm kitleyi basitten karmaşığa doğru, giderek halkın da silahkullanacağı eylemlere dönüşebilir. Üstelik "silah kullanılmadı, askere-polise saldırı olmadı, ohalde yürüyüşçülere dokunmayın!" zihniyeti, Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu (ARGK) veKürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi (ERNK) sancak ve bayrakları ellerinde olduğu halde yürüyenayrılıkçılara güç ve moral vermektedir. 

Bir kere kaldırılan bayrağın kan dökülmeden inmeyeceği hiç düşünülmemekte dir. 20 
PKK; halen her alanda siyasal, örgütsel çabalarını yetkinleştirmekle meşguldür. Ayaklanma stratejisindeki Birinci aşama olan örgütlenme yıllar önce tamamlan mış, 
İkinci ve Üçüncü aşama olan Terörizm ve Gerilla Savaşı birlikte yürütülmektedir. Dördüncü aşama olan Hareketli savaş aşamasına gelinmeden, PKK sorunu nun çözümü demek olacak olan dağdaki gerillanın yok edilmesi sağlanmalıdır. Bu durumda PKK'nın bölgenin belli kesimlerindeki yaşamın gerçek organizatörü olma rolüne son verilebilecektir. 

Suriye Hükümeti'nden, APO ve çetesinin BEKAA vadisinden uzaklaştırılmasını istemek bu role son vermeye yeterli değildir. Batı İran ve Kuzey Irak topraklan içerisinde onlarca "Bekaa Vadisi" kurulmuş durumdadır. Ermenistan'ın bağımsızlığını kazanması, PKK'nın KARS-AĞRI bölgesindeki faaliyetleri açısından hayati önem taşımaktadır. 
Bağımsız bir Azerbaycan, nüfusunun büyük bir bölümü Azeri olan İran'ın kâbusu durumundadır. İran, Türkiye üzerinde İslam Devriminin ihracından ayrı olarak Kürt kartını oynamaktadır. Irak, Türkiye'nin Körfez savaşında oynadığı role misilleme olarak çeşitli misyonları üstlenebilir ve üstlenmektedir.Suriye elbette Türk delegasyonunun yüzüne gülecektir, ancak bu PKK'nın Suriye ve Lübnan topraklarından kesin olarak çıkarılması demek değildir. 

Üstelik SURİYE ve LÜBNAN'da kamuflaj imkânları sınırsızdır.Bütün toplumların üst yapısını oluşturan o toplumun alt yapısıdır. Yani güdülen ekonomik politika, 
siyasal üst yapıyı ve kurumlaşmayı kendi esasına göre şekillendirir. Suriye Devleti,ekonomik olarak Kapitalist bir yapıya sahiptir. Ekonomisi tamamen batıya dayalı olmasına rağmen geçmişte üstten dayatılan sovyetik tip bir politika izliyordu. Siyasal üst yapı ne kadar dayatılırsa dayatılsın alt yapıya ancak bir noktaya kadar 
dayanabilir ve alt yapı da kendisine uygun üst yapıyı şekillendirir. Sovyetlerin çöküşüyle birlikte Suriye Kapitalist politikaya bağımlı olarak günümüzde 
eski radikal tutumlarından vaz geçmek zorunda kalmıştır.ESAD rejiminin terörün arkasında olmadığını gösterme çabaları bu 21 temelde yorumlanmalı ve 
kabul edilmelidir.

LÜBNAN ve BEKAA VADİSİ 

PKK'nın diğer terör örgütleri, kaçakçılar ile temas kurduğu bir alandır. Gene LÜBNAN; Avrupa ve Ortadoğu'ya açılım sahasıdır. Bu nedenle, PKK'nın kendisini yaşatan ve ayakta tutan bu bağları koparması pek mümkün görülmemektedir. Ancak; kendisine yıllarca sahiplik yapmış Suriye'yi zor durumda bırakmamak için taktik olarak bu alandaki görüntüsünü asgariye indirerek eğitim kampları ve merkez teşkilatını Irak ve İran'daki diğer "Bekaa Vadileri"ne taşıyabilecektir. Böyle bir tavır karşısında Türkiye Cumhuriyeti PKK'nınhesabını gördüğünü düşünüp sağlıksız kararlar vermemelidir.Dünya jandarmalığına soyunan ABD'nin BEKAA VADİSİ olayında TÜRKİYE'nin yanında yer alması, Ortadoğu Terörizminin koruyucusu SURİYE'nin patronluğunu şantajla ele geçirebilmek içindir.Her fırsatta teröre karşı olduğunu söyleyen batı emperyalizminin ORTA ASYA ve KAFKASLAR'daki çıkarları terörün patronluğuna soyunmalarını gerektirmektedir. Süratle değişen dünyada bazı jeopolitik kavramlar da değişmiş ve "Terör odaklarını kontrol eden,dünyayı kontrol eder." deyişi yeni bir prensip olmuştur. ABD, LİBYA olayında gövde gösterisi yaparak SURİYE'ye mesajlar göndermiştir.  ALMANYA 'nın NEVRUZ olayları sonrası TÜRKİYE'ye uyguladığı silah ambargosu ise SURİYE ve ERMENİSTAN ile flörte yöneliktir."Kürt sorununa evet, PKK ya hayır!" anlayışı ile girilen taahhütler ve verilen demeçler,TÜRKİYE'nin kendi milletvekilleri tarafından Birleşmiş Milletler'e şikayet edilmesine kadar varmıştır. 
Adı PKK olsun veya olmasın şehirlerde ve dağlarda devlete silahla karşı gelen bir takım güçler mevcut oldukça Kürt sorunu gündemde kalacaktır. 

Kürt sorununu yaratan PKK'dır ve Kürtler asla PKK'yı yaratmamıştır.TÜRKİYE, bölücü PKK faaliyetine sadece kendi silahlı güçleriyle22 son verebilir. 

BARZANİ ve TALABANİ gibi ipten ipe oynayan kişilikler TC'nin sağlıklı kararlar vermesini kanaatimizce engellemektedir. Mesut BARZANİ yıllardır PKK düşmanı olduğunu söylemekte, kendi kontrolun daki Kuzey Irak BEHDİNAN bölgesinden TÜRKİYE'ye yönelik PKK saldırıları her nedense devam etmektedir. 

Bu aşamada; " Kürdistani Cephe " tarafından 1992 yılı MAYIS ayında tezgahlanan seçim komedisi bahane edilebilir ve "Kürtparlamentosu istikrarı sağlar, ordusunu kurar ve özerk yönetim PKK'yı kovar." denebilir ancak,PKK'nın organize etmiş olduğu PAK ( PARTIYA AZADIYA KURDİSTAN - KÜRDİSTAN ÖZGÜRLÜK PARTİSİ), daha önce belirttiğimiz gibi; YNK ve I-KDP'nin tabanını eritmekte,yetmişi aşkın Kürt aşiretinin oluşturduğu "Kürdistan Muhafazakâr Partisi" gün geçtikçe BARZANİ ve TALABANİ'nin korkulu rüyası haline gelmektedir.Mevcut gelişmeler ışığında yakın gelecekte de Kuzey Irakta istikrardan bahsetmek güçgörünmektedir ve uzun süre PKK, BEHDİNAN bölgesinden TÜRKİYE'ye saldırmaya devamedecektir.BARZANİ, "Tavşana kaç, tazıya tut" politikasını değiştirmediği halde tanınan imkanlar 

I- KDP'yi iyice şımartmış durumda dır.YNK, 1992 yılında yaptığı kongre ile üç örgütten meydana gelen yapısını tek parti haline gelirmiş ve Otonomi'ci BARZANİ'nin tersine Bağımsız Kürdistan ilkesini benimseyerek I-KDP (İRAN KÜRDİSTAN DEMOKRAT PARTİSİ) ile anlaşmaya varmıştır. Kendi aralarında birlik sağlayamayan iki örgütün PKK faaliyetlerine nasıl son vereceği meçhuldür. Ayrılıkçı PKK terörü ile mücadelenin çizgilerini çizenlerin, 1992-1993 döneminde özellikle ŞIRNAK,'ULUDERE, BEYTÜ-ŞEBAP, ÇUKURCA, ŞEMDİNLİ, YÜKSEKOVA, ÇATAK,GEVAŞ kent ve kırsalındaki PKK faaliyetleri açısından daha dikkatli olmaları dileğiyle...23  

3.CÜ  BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder