KÜRTLER, PKK ve ABDULLAH ÖCALAN.., BÖLÜM 4
Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren bölgenin özelliği, istismara açık oluşu ve üzerinde oynanan oyunlar dikkate alınarak özel önem verilmesi gerekiyordu.
Milli Devlet olmanın gereği olarak bu devlet sahası içinde oluşturulmaya çalışılan modern uluslaşmaya tüm unsurların adaptasyonu sağlanmalıydı.
Ortadoğu gibi bir yerde jeopolitik konumu önemli bir Türkiye'de böylesine hassas bir konuyu elli yıl ertelemek çok büyük bir yanlışlık ve affedilmez bir hatadır.
Kürdistan ve Kürtlük meselesi sadece Türkiye'de değil, İran ve Irak' ta da ortaya çıkmıştır. Bu hadiselerin arkasında İngilizler vardır.İngilizler Türkiye'ye karşı
planlarını gizli kapaklı yürütürlerken bu ülkelerde gizliliğe hiç gerek duymamışlar ve olayları tezgahlamış lardır..Kürt insanı insafsızca kullanılmıştır.
Hele bir Şeyh Mahmut BERZENCİ hadisesi vardır ki;İngilizlerin Kürtlere bakış açısını, aşiret reislerinin Kürtleri kendi bencil çıkarları için nasıl peş keş çektiklerini ve nelere layık gördüklerini anlamak için yeterlidir. Bu ibret verici hadise şöyle gelişmiştir: Bilindiği gibi Irak, Osmanlılardan sonra İngiliz Manda Yönetimine girmiştir.
Iraktaki Arap yöneticiler İngiliz egemenliğini azaltmak, kendi otoritelerini genişletmek için bir takım faaliyetler içine girdiklerinde, İngilizler Iraktaki Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları kuzey bölgesine hemen adam, para ve silah göndererek Kürt aşiretlerinin dini lideri durumundaki Şeyh Mahmut BERZENCİ ile temasa geçerler.
Şeyhe "Hakimiyetin altındaki aşiretlerle sen de pek alabir emirlik veya krallık kurabilirsin, bu konuda sana her türlü güvenceyi veriyoruz" denir. Mahmut BERZENCİ'de bunun üzerine kendisine bağlı aşiretleri Irak yönetimi aleyhine isyana teşvik eder.
İsyan başlayıp Araplar zor duruma düşünce bu sefer İngilizler Arap yöneticilere "Eğer manda yönetimini istemezseniz yönetimi şeyh Berzenciye teslim edeceğiz" derler, bunun üzerine Arap yöneticiler bağımsızlık konusunda geri adım atarlar ve İngilizler de kendi piyonları olan Mahmut BERZENCİ'yi yakalayarak Hindistan'da ikamete mecbur ederler. Aradan zamangeçiyor ve Arap yöneticiler yeniden bağımsızlık isteklerini dile getiriyorlar. Bunun üzerine İngilizler tekrar Şeyhi Hindistan'dan getirip Kuzey Iraktaki aşiretlerin içine salıp tekrar isyana teşvik ediyorlar. Araplar tekrar geri adım atıyorlar ve İngilizler Şeyhi tekrar Hindistan'da misafir(!) ediyorlar.37
Daha sonra üçüncü sefer Şeyh BERZENCİ'ye isyan bayrağı açtıran İngilizler, bu isyanı bizzat kendileri Birleşik Krallığın hava kuvvetlerini kullanarak bastırıyorlar.
Bu trajikomik hadise sonucu on binlerce Kürt ölmüş, bir o kadarının evi başına yıkılmış, bir kısmı da korkudan yıllarca çoluk çocuğu ile dağlarda kaya kovuklarında her türlü çağdaş imkandan mahrum yaşamıştır.Sonra ne olmuştur? Sonra; İngilizler bölgeden çekilmiş, bağımsız Irak devleti kurulmuş fakat Kürdün kaderi değişmemiştir.
İngilizler aynı senaryoyu 1929 yılında İran-Sovyet dostluğunu parçalamak için İranlı Kürtlerin lideri İsmail SİMKO'yu İran'a karşı ayaklandırmak suretiyle tezgahlıyorlar.
Şah'ın İngilizlere yanaşması, petrol imtiyazlarını onlara vermesi üzerine isyan bastırılıyor.
Netice; yine on binlerce ölü!
Bizce bu olaylarda kabahat, aşiret fertlerinin değil, on binlerce insanın hayatına mal olan ve o insanların toplumsal hayatlarında derin yaralar açan senaryoların
tertipçileriyle, kendi insanını koyun sürüsü gibi güden ve onları birtakım süfli menfaatler için peşkeş çeken şeyh, ağa ve aşiret reislerinin dir. İkinci Dünya Savaşı sonlarında Sovyetlerin kurduğu MAHABAT KÜRT CUMHURİYETİ' nin kuruluşu ve dağılışı iyi bir incelemeye tabi tutulursa Sovyetler Birliğinin de ezilen halkların ve sınıfların savunucusu olduğunu iddia etmesine rağmen, Kürtleri çıkarlarına nasıl alet ettiği çok iyi anlaşılacaktır. Ayrıca 1958 yılından 1974 yılına kadar yine Sovyetler Birliğinin özellikle Irak Komünist Partisi ve Irak Hükümetleri aracılığı ile Irak Kürtlerine oynadıkları oyunlar tüyler ürperticidir.Netice olarak; Kürdistan olgusu ve Kürtlük fikri tarihsel ve toplumsal temelleri ne olursa olsun,esas itibariyle 19. yüzyılın başlarında İngiliz, Fransız ve Rusların hayatiyet verdiği birer olgu olarak ortaya çıkmış ve bu temelde şekillenmiştir. Böyle bir izah şekli belki bazı insanları tatmin etmeyebilir ve belki de kızdırabilir, işte o zaman baştan beri sıraladığımız olayın belgeleriyle,38 tanıklarıyla, dürüstçe bilimsel bir tarzda incelenip araştırılması gerekir. Böyle yapıldığı takdirde inanıyoruz ki; sonuç yine özetlediğimiz gibi ortaya çıkacaktır. Yeter ki ön yargılı ve art niyetli olunmasın.
1960'LI YILLARDA TÜRKİYE'DE GENEL DURUM VE KÜRTÇÜLÜK
Cumhuriyetin ilk yıllarında bir köylü toplumu olan ve ağırlıklı olarak tarımla uğraşan Türk toplumu, 1950'ler den itibaren alt yapı yatırımlarına başlamış ve 1960'lı yıllarda da sanayileşme yoluna girmiştir. Sanayileşme hamlelerinin doğal bir sonucu olarak toplumun sosyal yaşantısında büyük değişiklikler söz konusudur.
Bu değişmeler, öncelikle kültür ve düşünce alanlarında kendisini göstermiştir. Eskinin kapalı olan toplumunun yerine dünyaya açılmış, uluslar arası temaslar arayan, gelişmelerden günü gününe etkilenen bir toplum oluşmaya başlamıştır. Düşünce ve kültürdeki değişimlere etki eden en önemli olgu siyasi yapıdaki değişimdir.
Dönem içinde siyasi hayatta çok partili sistem yavaş da olsa yerine oturmaktadır ve çeşitli görüşler kendilerini değişik siyasi partilerde ifade etmektedirler.
Çeşitli ideolojik akımlar, dernekler ve sendikalar çevresinde kümelenebilmekte dirler. Sol yayınlar kanalı ile devrimci akımlar öğrenilmekte ve gençlik içerisinde
tartışmalara neden olmaktadır. Fransa'daki gençlik hareketleri,Latin Amerika'daki Gerilla mücadeleleri idealize edilmiş şekilleriyle neredeyse günü gününe takip edilebilmekte ve kitleler yoğun olarak etkilenmektedirler. Çeşitli örgütler de doğal olarak Türkiye'de benzeri hareketleri organize edip eylemler yapmaktadırlar.
Bu arada o tarihler de yasa dışı olan TKP (Türkiye Komünist Partisi), ideolojik teorik destek sağlamak amacıyla dünyadaki tüm Marxist-Leninist eserlerin tamamına yakınının Türkçeye çevrilmesine ön ayak olmaktadır. Parlamentodaki Türkiye İşçi Partisi ise gençlik ve işçi hareketlerinin duygu sömürüsünü yapmakla meşguldür.
Diğer partiler de mevcut işçi ve gençlik hareketlerinin39 sebepleriyle ilgileneceklerine olayların üzerine gitmek için asayiş tedbiri geliştirmektedirler.
Gençlik, sol'un her tonuna bir moda akımı gibi sahip çıkmaktadır. Doğulu gençliğin önemli bir bölümü ise, solculuğun etkisiyle ve aynı zamanda Irak'taki BARZANİ hareketinin bir kolu olan TKDP (Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi)'nin ruhuyla kurulmuş olan DDKO (Doğu Devrimci Kültür Ocakları) etrafında örgütlenmektedir ler.
1960 lı yılların sonunda gençlik hareketlerinin bazı üç noktaları sorumsuzca siyasi maksatlara alet edilmeye başlandı. Bazı kesimler gençliği iktidar emelleri
doğrultusunda kullandılar, bazıları da gençliğin durumunu öne sürerek darbe planları yapmaya başladılar. İşte bu durumda iş boyut değiştirdi ve bilinen
12 MART muhtırası gündeme geldi. Genelde TİİKP,THKO, THKP-C gibi sol örgütler ile DDKO isimli Kürtçü örgütün uç noktaları tasfiye edilince, geçici bir sessizlik ortamı sağlanmış oldu.Dönemin Kürtçülük faaliyeti; Irak'taki BARZANİ hareketinin sempatizanlarınca ve kısmen I-KDP (Irak Kürdistan Demokrat Parti-si)'siyle organik bağ içindeki T-KDP ile birleşik hareketten ve hem de Türkiye'deki genel solculuktan etkilenen üniversiteli gençlikle doğulu okumuşların kurmuş olduğu DDKO faaliyetleri dir. T-KDP daha çok aşiret ileri gelenleri ve mollalarla ilişkilidir. Propaganda konuları BARZANİ'nin faaliyetleridir. Faaliyet sahaları MARDİN, HAKKARİ, SİİRT, BİTLİS, VAN vekısmen DİYARBAKIR 'dır. DDKO ise belirttiğimiz gibi daha çok üniversite gençliği ile Kürt kökenli avukat, doktor ve yeni politika heveslilerinden meydana gelmektedir. Bunlar, "Doğuya yol, su, elektrik vs.","Komando zulmüne son" gibi sloganlarla bölgede isim yapma çabasındaydılar ve "AYDIN"olmanın gereğini bu şekilde yerine getiriyorlardı. Faaliyet sahaları DİYARBAKIR, SİLVAN,SİVEREK, AĞRI vs. gibi yerlerdi. Bu dönem Kürtçülüğü tamamen o günün şartlarının doğal sonucu olarak filizlenmiştir.-'» 40 1970'Lİ YILLARDA GENEL DURUM VE KÜRTÇÜLÜK Her ne kadar 12 MART muhtırası ve onu takip eden iki yıl boyunca bir sükunet ortamı sağlanmış ve 1973 yılında seçimlere gidilmiş ise de mevcut sessizlik yanıltıcı olmuştur.Bu süre zarfında ülkenin kaderinde söz sahibi olanlar, geçmişin sağlıklı bir değerlendirmesini yapamamış ya da yapmamışlardı. 1960'1ı yılların sonlarından itibaren çalınan tehlike çanlarına kulaklarını her nedense tıkamışlardı. Halbuki 1974 yılından başlayarak 1976-77 yıllarında tırmanan ve 1980'de doruk noktasına çıkan olayların ilk işaretleri, 1968-71 yılları arası yaşanan olaylardır.
Bu yılların bilinçli bir analizi yapılsaydı, tamamen toplumsal bir değişim geçirmekte olan Türk insanı ve onun en dinamik kesimi olan Türk gençliği bu değişimin yaratmış olduğu süreci sağlıklı bir şekilde atlatabilecekti.
Gençlik bu dönemde adeta heba edilmiştir, dolayısıyla bir sürü hastalığı bağrında taşıyan bir sürecin sonunda yığınla komplikasyon toplum bünyesine, özellikle
gençlik kesimine doğusuyla ve batısıyla musallat olmuştur.O günlerin gençlik önderleri olan Deniz GEZMİŞ, Mahir CAYAN, İbrahim KAYPAKKAYA ve benzerlerinin hayatları basın tarafından dramatize edilerek birer efsane ve dönemin gençliği için put haline getirilmiştir. Bir yığın toplumsal ve sosyal problem ile karşı karşıya bulunan ve değişim süreci kaygan bir zeminde bulunan gençlik ise, gerçekçi perspektiflerden yoksun olduğundan efsanelerin peşinde yürümeyi tek ve en doğru yol olarak benimsedi. Halbuki Türk Toplumu o gençlikle ve o dinamizmle neler elde etmezdi. Bu yapısal değişim sürecine hazırlıksız girilmesi yirmi yıl gibi çok uzun bir zamanı kaybetmemize yol açmıştır. 1974 yılında ortaya çıkan irili ufaklı sayıları elliyi bulan gençlik örgütleri 19601ı yılların sürgünleri dir. Fakat TKP hariç! TKP'nin konumu çok farklıdır. 1921 yılında 3. Enternasyonal kararı ile kurdurulmuştur. O zamanlar 3. Enternasyonal tamamiyle SBKP (Sovyetler Birliği Komünist Partisi) ile özdeşti, SBKP ile 3. Enternasyonalin almış olduğu kararlar tamamiyle aynı idi. 41 Bu dönemde 3. Enternasyonal; Sovyetler Birliğinin içinde bulunduğu yalnızlık çemberini kırmak, kendisine düşman olan gelişmiş kapitalist ülkelerin işçi hareketlerini organize etmek, bu kesimlerde Sovyetler Birliği sempatisi uyandırmak ve bu şekilde hükümetlerin Sovyetlere olan düşmanca tutumlarını frenlemek hatta dengelemek maksadıyla Komünist Partiler kurdurdu, var olanları yeniden şekillendirdi. Ayrıca gelişmekte olan ülkelerde de anti kapitalist bir kamuoyu oluşturmak amacı güdülüyordu. TKP bu stratejinin bir gereği olarak Türkiye'de kurdurulmuştur. Yani belli bir amaç ve belli bir görev için oluşturulmuştu, bu nedenle diğer sol örgütlerden ayırt edilmelidir.
Diğer sol örgütler ülkedeki sosyo ekonomik şartların doğal tepkimeleri olmalarına rağmen, TKP bu tür hareketlerin serpilip büyümeleri için ortamı daha da olgunlaştıran, ideolojik malzeme temin eden bir görev üstlenmiştir. Dünyadaki bir çok Komünist Partisinin kuruluş esprisi budur. Buna rağmen yine dünyanın birçok yerinde KP'leri rollerini değişik oynamışlardır, kimisi şartlar son derece olgunlaştığında devrimlere öncülük yada ortaklık etmiştir, kimisi ise radikal grupları geriden desteklemiştir. Ancak, her durumda da klasik marxizm den ya da öznel devrimci teorilerden çok, Sovyetler Birliği Komünist Partisi politikalarını ön plana almışlardır. Sovyet politikaları adetatabu haline getirilmiştir. Zaten bu olay Sovyetlere bağımlı Komünist Partilerinin kuruluş felsefesidir. Öte yandan TKP öncülük ettiği devrimci ortama tümden hakim olma gücünü de gösterememiş tir.Bu açıklamayı yapmamızın nedeni; PKK olayının ortaya çıkış sebeplerini iyi kavrayabilmeye yardımcı olmaktır.
19701i yıllarda ortaya çıkan TKP dışındaki örgütler,1968-1971 yılları arasında kurulan THKO,THKP-C ve TİİKP'nin türevleriydi.
Yine Marxizm- Leninizm'i " Kürdistan Koşullarında yorumlayan" Kürt solu TKDP ve DDKO'nun uzantılarıydı lar. Fakat PKK 1970'li yılların toz duman olmuş ortamı içinde tıpkı TKP gibi belli bir amaç için 1921'ler de olduğu gibi kurdurulmuştur. TKP'yi belirttiğimiz gibi başını SBKP'nin 42 çekmiş olduğu 3. Enternasyonal hayati önemdeki bir stratejinin gereği olarak ve fakat sadece Türkiye'de değil, dünyanın birçok yerinde kurdurmuştu.
PKK'yı kim, niçin ve hangi amaçla kurdurmuş olabilirdi? PKK'nın kimin tarafından ve ne amaçla kurdurulduğunu izah etmeden önce onun oluştuğu özelve genel şartlar ile gelişim seyrine bakmak gerekir. Böylece onun kimler tarafından ve ne amaçla kurulduğu daha iyi anlaşılabilecektir. Sanırız 1970'li yıllardaki dünyanın, bölgenin ve ülkemizin durumuna kısaca bir göz atmak yeterli olabilir. 1970'li yılların başları soğuk savaşın bir kez daha tırmandığı, özellikle ABD ile Sovyetler Birliği arasında her alanda kıyasıya bir mücadelenin yaşandığı dönemdir. Ortadoğu ise bu iki gücün en çatışmalı alanlarının başında gelmektedir. Amerika Birleşik Devletleri için Ortadoğuda en sağlam mevzi İsrail olmasına rağmen; Sovyetler Birliği için Filistin meselesi ve bu meselenin etrafında kümelenen güçler bir tutunma noktası olmaktadır.
Ancak, bu güçlerin tutarsızlığı,Filistin meselesinin yavaş yavaş popülaritesini kaybetmeye başlaması, hızının giderek yavaşlaması, daha doğrusu giderek bir çıkmaz içine girmesi SB için bazı tedbirleri acilen gerektirmektedir. Öte yandan Türkiye batı ittifakı içinde yer almasına rağmen Kıbrıs sorunu nedeniyle batıyla karşılıklı geçimsizlik havası oluşmaya başlamıştır. Bir yandan Sovyetler Birliği Ortadoğuda yeni köprü başları oluşturmaya çalışırken, başta ABD olmak üzere batı ittifakı Türkiye'yi her alanda cezalandırmak istemektedirler. Yine bu dönemde Lübnan iç savaşı başlıyor ve sorunun çözülmemesi için bütün dünya el birliği ediyor, aynı yıllarda Türk diplomatlarına karşı yaygın Ermeni Terörü baş gösteriyordu. Silah kaçakçıları Bulgaristan ve Suriye ye üslenerek Türkiye'yi silah deposu haline getiriyorlardı. 1975 yılından itibaren de terör Türkiye'desüratle tırmanmaya başlamıştı. Bu gelişmelerin yaşandığı bir ortamda 1973 yılında fikir düzeyinde birtakım oluşumlar içersin de olan Abdullah OCALAN isimli bir üniversiteli, sessiz sedasız Ankara'da üniversite gençliği içersin de kadro çalışması yapmaktadır.
1976 yılında yeterli sayıya ulaşan A. ÖCALAN, gruba KD (Kürdistan Devrimcileri) adını vermiştir.43
KÜRDİSTAN DEVRİMCİLERİ İSİMLİ GRUBUN ŞEKİLLENMESİ KD (Kürdistan Devrimcileri) Grubu Ankara'da yeterli sayıya ulaştıktan sonra o zamana kadar sadece Abdullah ÖCALAN'ın kafasında belirginleşen örgüt ideolojisi ve politikası genel hatlarıyla şu şekilde formüle edilerek grup üyelerine benimsetilir;
"Klasik anlamda Marxizm-Leninizm araştırılıp incelenmiştir, bu ideolojinin kılavuzluğunda dünyanın, Ortadoğu'nun veTürkiye'nin genel bir tahlili yapılmıştır. Bu bakış açısına göre Doğu ve Güneydoğu Anadolu(Kuzey Kürdistan) sömürge durumundadır. Türkiye Cumhuriyeti de sömürgeci devlettir.
Ayrıca Kürdistan'ın diğer parçalan da İran, Irak ve Suriye'nin sömürge idaresi altındadırlar.Türkiye Kürdistan’ın Türk sömürge idaresinden kurtarılması için ilk etapta bu düşüncelere sahip bir gruplaşma yaratmak gerekiyor. Öte yandan Türk ve Kürt solundaki diğer bütün gruplar Kürdistan tahlilini yanlış yapmaktadırlar." Evet, liderliğini A. ÖCALAN'ın yapmış olduğu Kürdistan Devrimcilerinin başlangıçtaki bakış açılan buydu. Bu temelde propaganda yapmak üzere Ankara'da toplanmış olan grup üyeleri "Kürdistan'da" okullu gençliğin yoğun olduğu Gaziantep, Malatya, Elazığ, Tunceli, Kars, Diyarbakır ve Batman'a birer ikişer dağılmıştır.
1976 yılına kadar Türkiye genelinde gençlik tamamen politize olduğu ve yine o zamanlar çok sayıdavar olan grup ve dernek mevcut olduğu için gençliğin büyük bir bölümü bu grup ve derneklerin etrafında toplanmıştı. Dolayısıyla adı geçen illerin gençliği de aynı durumdaydı. Hatta bu yörenin gençliği Türkiye geneline göre en fazla politize olmuş gençlikti denilebilir. Kürdistan Devrimcileri gittikleri yerlerde diğer örgütlerden taraftar kazanmak maksadıyla, ideolojik olarak diğer
örgütlerin düşüncelerinin baştan sona kadar yanlış olduğunu, onlarla hiçbir noktada uzlaşmanın mümkün olmadığını vurgulamakta idiler.
Bu şekilde saflara çekilen gençler de telkinler neticesinde diğer tüm örgüt ve grupları düşman gibi görmekte ve onlara karşı saldırgan bir tavır takınmakta idiler. 44 Mümkün olduğu kadar diğer örgütlerle karşı karşıya gelinip tartışılmamakta idi. Başlangıçta böyle idi ve daha çok diğer örgütlerin yokluğunda onlar çekiştiriliyor du. Fakat her şeye rağmenyapılan tartışmalar mutlaka kavga ile sonuçlanıyordu. KD üyeleri taktik gereği bir veya iki kişiile tartışmanın yapılacağı dernek, lokal, kahve ya da sendikaya gider, diğer örgüt ise buralarda bir yığın sempatizanı ile hazır bulunurdu. Karşı taraf ideolojik tezinin doğruluğunu kanıtlamak için okuduğu kitaplardan, bulduğu kaynaklardan alıntılar yaparak iddiasını kanıtlamaya çalışırdı. KD üyesi ise daha çok farazi konuşur, bu konuşmalarını sömürge teorisi ve ayrı örgütlenmede odaklaştırılır dı. Konuşurken de teorik yetmezlik ten ve sabit fikirlilikten dolayı hatta daha çok da ön yargılı olduğundan saldırgan bir dil kullanır, alaycı ve aynı zamanda tahrik edici bir üslupla karşı tarafı kavga ortamına çekerdi. Diğerleri taraftarlarının kalabalıklığından dolayı herhangi bir hadisenin çıkmasını pek istemezlerdi ancak, KD üyesi bu zaafı sezdiğinde daha çok saldırganlaşır ve sonunda silah çekerdi. Silah çekilmesi ya da ateş edilmesi karşı taraftaki kalabalığın paniğe kapılmasına sebep olurdu.Aslında bu durum bilinçli bir sindirme faaliyetiydi. KD üyesinin saldırgan ruhunun kamçılanmasını, silah ve eylem konusunda kendine güvenin gelişmesini, karşı kitlede bulunan macera heveslileri üzerinde etki yaratmasını, onların hayranlığını kazanmasını ve daha bir yığın hesaplı kazançları içeriyordu. Bu tavırlar aklı başında olanlar bir yana, diğer bir yığın başıboş ve maceracı genç üzerinde bir hayli etkili oluyordu.
Zaten özellikle bu tür hadiselerden sonra KD üyeleri kendi aralarında olayı anlatıp dalga geçiyorlardı. Boş zamanlarında "Silahı çektiğimde nasıl kaçıştılar ?
Hele bir de üst üste düşüşleri var ki görmeye değer! Birisinin dili tutuldu! Yolda birinin peşine takılsam hemen bir arabaya atlayıp izini kaybettiriyor!" gibi
konuşmalar eksik olmuyordu. Bu süreç içersin de yukarıda belirttiğimiz illerde daha çok macera heveslilerinin teşkil ettiği gruplar hızla oluşmaya başladı.
Bir yıl gibi kısa sürede yani 1977 başlarında Kürdistan Devrimcileri birçok fraksiyon gibi isimlerini duyurmaya başladılar.
Bu arada UKO (Ulusal Kurtuluş 45 Ordusu) ismini de benimsemişlerdi. Ancak diğer örgütler nezdinde KD, UKO, APOCULAR gibi isimler hiç de iyi isimler değildi.
Çünkü bölgenin kuzeyinde UKO, güneyinde APOCULAR olarak anılan bu grup diğer birçok örgüte göre kuşkulu bir gruptu. Mevcut ortamın doğal gruplarından farklılık arz ediyordu ve bu nedenle hep kuşkuyla bakıldı.Kısa bir süre sonra hemen hemen tüm sol örgütler Kürdistan Devrimcileri ile muhatap olmamaya başladılar.
Birçok örgüt çeşitli eylem birliklerine, ortak bildiri, ortak miting gibi faaliyetlerine bu grubu sokmadılar. Hareketleri, tartışma biçimleri, yaşantıları, birbirleriyle ilişkileri diğerlerinden çok farklı idi. Pek çok sol siyaset-grup- daha başından beri bunların Devlet tarafından oluşturulan bir provakatörler grubu olabileceğini düşünüyordu.
Kimisi de APOCU grubu, CIA tarafından oluşturulmuş ve Türkiye'deki sol hareketi bölecek bir grup olarak kabul ediyordu. V Dışa karşı saldırgan olan APOCU militanlar,
APO' nun yanında hatta bırakalım APO' yu grup içindeki sorumlunun yanında adeta kapı kulu gibiydiler. Özellikle eylemlerde ve dışa yönelik faaliyetlerde saldırgan ve son derece ukala olan bu militanlar; APO tarafından sürekli olarak horlanıp aşağılanıyorlar, eylemlerdeki acımasızlıklarıyla deşarj oluyorlardı.
Bu durum ile Mafyanın iç işleyişi arasında müthiş benzerlikler vardı. Mafyanın da insan azmanı, psikopat,haraç alan, cinayet işleyen elemanları "BABA" nın
huzuruna çıktıklarında süklüm püklümdüler. İşte böyle bir ortam ve böylesi bir işleyiş tarzı ile KD ( Kürdistan Devrimcileri) grubu kadro devşirme ve yetiştirme
faaliyetine hız verdiler. Öte yandan çeşitli tarihlerde APO'nun hazırlamış olduğu değişik merkezi bildirilerin dışında hiçbir yayın faaliyetinde bulunmadılar.
Propaganda sözlü olarak yapılıyordu. Eğitim çalışmalarında . Halbuki bu dönem "SOL" un ideolojik yayın furyası mevcuttu ve gerek Türk solu gerekse Kürt solu
örgütleri isimlerini önce bir periyodik yayın ile duyuruyor, bu dergi etrafında örgütlenmesini geliştiriyordu.46 Daha sonra da kitap ve broşürler ile düşüncelerini yaygınlaştırıyorlar dı. Bunun yanı sıra çeşitli forum, toplantı ve seminerler ile kitlelere ulaşıyorlardı.KD bu konuda çok gizemli idi, aslında yayın ve benzeri legal faaliyetlerinin olmayışından dolayı güvenlik kuvvetlerinin dikkatini pek çekmiyorlar, herhangi bir soruşturma ve takibe uğramıyorlar dı. Ancak ülkedeki bir takım gelişmeleri hep kendilerine mal ediyorlardı. Örnek olarak; "NATO toplantısında dün bizi konuşmuşlar, Milli Güvenlik Kurulu bizim için toplanmış,
İran-Irak ve Türkiye bizim için birtakım planlar geliştiriyorlarmış... "gibi konuşmalar ile grubun gizemli durumu daha da pekiştiriliyordu.
Bu dönemin sonuna doğru grup içine şu ya da bu sebeple girmiş ve biraz mantıklı düşünen; diğer sol gruplar gibi tavırlar geliştirmeye çalışanlar hemen tasfiye ediliyorlardı. Çünkü yetiştirilmeye çalışılan standart tipi bozuyorlardı. Tasfiyenin arkasından da bir yığın iftira ve karalama birbirini takip ediyordu.
Bu duruma kızan ve o güne kadar grubun bütün yükünü omuzlamış bazı insanlar ayrılmak isteyince A. ÖCALAN; bunların ayrılmaması için günlerce toplantılar yapıyor, onlara dramatik öyküler anlatıyor, ikna etmeye çalışıyordu. Sonuçta örgütü o güne kadar ayakta tutan bu tür kişiler bazı konularda prensiplerini APO'ya dayatınca da APO, "siz haklısınız, gereğini yapacağım " demesine rağmen alttan alta diğer elemanlar için; "Bunlar MİT ajanlarıymış. Önce beni sonrada örgütü tasfiye etmekle görevliymişler. Bunların en kısa zamanda mutlaka öldürülmeleri gerekiyor, komployu son anda ortaya çıkarmasaydım hepimizi öldüreceklerdi." biçiminde propaganda yapıyordu. Doğal olarak bu adamların tümü değişik yer ve zamanlarda teker teker öldürülüyorlardı.
Apo; böylece grubun gelişmesi, isim yapması için çaba sarf eden, Abdullah ÖCALAN'I APO yapan Mehmet UZUN, Ali YAYLACIK, Ahmet BALLI ve daha birçoklarını Mafya vari ama tamamen uyduruk senaryolarla öldürttü. Aslında bu tavır, daha o dönemde örgüt saflarına bir mesajdı, gerekçesi ne olursa olsun hiçbir eleştiriye prim verilmeyeceğinin işaretleriydi bunlar...47 Öldürülen adamlar örgüt içerisinde, bazı anormalliklerin farkına varmışlardı. Apo onları öldürtmekle hem onlara
açıklama yapmaktan kurtuldu hem de örgüt içinde " MİT-AJAN-KOMPLO FOBİSİ" nin temellerini attı. Benzer konulara ilerde sık sık tanık olacağız ve göreceğiz ki,
Abdullah ÖCALAN bu konularda giderek ustalaşacak, ustalaştığı oranda da pervasızlaşacaktır. Kısaca giderek Megaloman bir DİKTATÖR olacaktır.
5.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder