26 Kasım 2019 Salı

TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ POLİTİKASI 2009 BÖLÜM 1

TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ POLİTİKASI 2009  BÖLÜM 1



Ali Resul Usul*
* Doç. Dr., Bahçeşehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü.



TÜRK DIŞ POLİTİKASININ 2009 YILI GELİŞMELERİ

ÖNSÖZ

“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya” son verme konusunda üzerimize düşeni yapmak kaygısıyla serüvenine başlayan Türk Dış Politikası Yıllığı ülkemizde uluslararası ilişkiler literatüründe halen daha var olmaya devam eden büyük boşluğu doldurma konusunda katkı sunmayı amaçlamaktadır. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’de, özellikle Türkçe yazılmış uluslararası ilişkiler konulu eserlerin gerek sayı ve gerekse içerik olarak ciddi eksiklikleri olduğu ilgili alanın uzmanları tarafından sürekli olarak dile getirilmektedir. 
Mevcut eserlerin nicelik olarak yetersiz olmalarının yanında uluslararası ilişkiler alanında Türkiye’nin yaşadığı en temel problem, konunun uzmanları tarafından yazılmamış, bilgi üzerine inşa edilmeyen, dayanaksız analiz ve yorumlar ile komplo teorileri ve spekülatif varsayımlardan oluşan kitapların sayısının her geçen gün artmasıdır. 

Türk Dış Politikası Yıllığı, Türkiye’nin dış politikasının değişik alanlarına ilişkin verilerin, konunun uzmanları tarafından belirli bir sistematik içerisinde ve olayların anlaşılmasını kolaylaştırıcı bir biçimde okuyucuya aktarılmasını sağlamayı hedeflemektedir. Aktarılan bu verilerin analizi konusunda okuyucuya yol gösterilmekte, ancak aktarılan bilgilerden okuyucunun kendi analizini yapmasına da fırsat tanınmaktadır. Bunun yanında, yıllığın ikinci bölümünde yer alacak olan Türk dış politikasına ilişkin bağımsız makaleler daha çok analiz ağırlıklı olacaktır.

Türkiye gibi, giderek artan bir şekilde bölgesinde önemli roller üstlenen bir ülkenin dış politikasını inceleyen düzenli bir yıllık çalışmasının bugüne kadar yapılmamış olmasının ciddi bir eksiklik olduğu düşüncesiyle 2009 yıllığıyla başlayan bu projenin sürekli olacağını, her yılın ortasında, bir önceki yıla ilişkin Türk dış politikası gelişmelerinin inceleneceği yeni bir kitabın yayınlanmasının planlandığını ifade etmek istiyoruz. Bu şekilde, Türk dış politikasına ilgi duyan okuyucuların, öğrencilerin ve araştırmacıların faydalanacağı bir çalışmanın Türk uluslararası ilişkiler literatürüne kazandırılması temel amacımızdır.

Söz konusu olan bir yıllık olduğu için, atıflar ve kaynakça konularında farklı bir yöntem izlenmiştir. Okuyucuyu sıkmamak amacıyla, yararlanılan gazetelerin ve haber ajanslarının önemli bir kısmı internetten alınmasına rağmen, internet adresleri verilmemiş, sadece haberin ismi, hangi gazete ya da haber ajansından alındığı ve haberin yayınlandığı tarih bilgileri yazılmıştır. Söz konusu haberlerin asıllarına ulaşmak isteyen okuyucuların, ilgili gazete ya da haber ajanslarının internet sitelerinden, haber başlığı ve tarihini yazmak suretiyle arama yapmaları yeterli olacaktır.

Bu kitabın ve Türk Dış Politikası Yıllığı’nın bundan sonraki sayılarının okuyucuya faydalı olmasını diliyoruz.

Burhanettin Duran
Kemal İnat
Muhittin Ataman

Giriş

Türkiye’nin, o zamanki adı ile Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET), 31 Temmuz 1959 tarihinde ortaklık için yaptığı başvurudan bu yana Avrupa Birliği (AB) iç ve dış siyasetimizin gündeminde sürekli olarak var olmuştur. Bugün ise, sıkıntılı da olsa, devam eden tam üyelik sürecinin ortasındayız. Bu yazıda, Türkiye-AB ilişkilerini şümullü bir şekilde tartışmaktan ziyade 2009 yılında bu ilişkileri 
belirleyen önemli hususları temel hatları ile ele alınacaktır. 2009 yılı, genel anlamda, Türkiye-AB ilişkilerinin çok parlak olduğu bir yıl olmamıştır. 
Türkiye-AB ilişiklerini belirleyen ana faktörlerde değişiklikler ve bu ilişkilerin omurgasında yakın zamanda dönmüşümler olduğu görülmektedir. 
Bu dönüşümlerden biri de “siyasi kriterler” merkezli tartışmalardan “reel politik” eksenli tartışmalara geçiştir. 

Türkiye-AB ilişkilerini kabaca dört dönemde ele almak mümkündür. 
Buna göre, birinci safha Türkiye’nin 31 Temmuz 1959 tarihinde, Yunanistan’ı takip ederek AET’ye ortaklık anlaşması yapmak için başvurması ile başlar.1 Bu süreçte 12 Eylül 1963 Ankara Anlaşması ile Türkiye-AET ilişkilerinin temel çatısı kurulmuştur. 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğü giren bu Ortaklık Anlaşması’na ilaveten 23 Kasım 1970 tarihinde Türkiye ile AET arasındaki Gümrük Birliği’ne ilişkin düzenlemeler içeren “Katma Protokol” Brüksel’de imzalanmıştır.

Bu sürecin 1986 yılına kadar devam ettiği düşüncesindeyiz. 
Buna göre, bu birinci safhada, Türkiye-AB ilişkileri genel anlamda, ticari ve ekonomik dinamikler çerçevesinde sürdürülmüştür. 
Bu süreçte, tam üyelik tartışmaları ve bu tartışmalar çerçevesinde Türkiye’deki demokrasi ve insan hakları ihlalleri tartışmalarına, istisnalar hariç, pek yer yoktur. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra 22 Ocak 1982 tarihinde Avrupa Parlamentosu’nun baskıları sonucu ilişkilerin fiili olarak dondurulması bir yana bırakılırsa, bu safhanın karakterini belirleyen hususlar, ekonomik, mali ve ticari 
ilişkiler olmuştur. Ayrıca, Yunanistan’ın AB’ye girmesi ile birlikte, AB’yi Türkiye’ye karşı kullanmak için gösterdiği olağanüstü gayret, bu gayretin getirdiği olumsuz gelişmeler ve taraflar arasındaki gerginlikler de bu zaman dilimine damgasını vuran gelişmeler olarak ifade edilebilir.2

16 Eylül 1986 tarihi ile birlikte ikinci safhadan bahsetmek mümkündür. 
Bu tarihte Türkiye-AET Ortaklık Konseyi toplanmış ve ilişkilerde bir canlanma süreci başlamıştır. Daha da önemlisi artık bu dönemde ki bu döneme Turgut Özal her türlü şekilde damgasını vurmuştur 3, Türkiye’nin AB üyeliği tartışmaları başlamış ve sonuçta da Türkiye, Başbakan Turgut Özal’ın inisiyatifi ile 14 Nisan 1987 tarihinde “Roma Antlaşması’nın 237’nci, AKÇT Antlaşması’nın 98’inci 
ve EURATOM Antlaşması’nın 205’inci maddelerine istinaden” üyelik için AB’ye, o zamanki adı ile AT’ ye başvuru yapmıştır. Bu ikinci safhadaki gelişme, 18 Aralık 1989 tarihli AB Komisyonu “Görüş” ü ve 1989 sonunda Berlin Duvarı’nın yıkılması ile Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinin AB’ye üye olmak için sıraya girmeleri neticesinde Türkiye’nin arzuladığı istikamette olmamıştır. Yine bu safha içinde değerlendirdiğimiz Türkiye-AB arasında 6 Mart 1995 tarihinde alınan 
“Gümrük Birliği” kararı Türkiye-AB arasında var olan temel yapıyı değiştirmeye yeterli olmamıştır. Bu safhanın içinde, 12-13 Aralık 1997’de yapılan tarihi Lüksemburg zirvesi de bulunmaktadır. Bu zirve ile birlikte, Türkiye, fiili olarak genişlemenin dışında tutulmuş; ancak diğer bütün Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerine şöyle ya da böyle net üyelik perspektifi sunulmuştur.4 İnsan hakları ve demokrasi gibi kavramlar Türkiye-AB ilişkilerine bu dönemde kısıtlı olarak 
da olsa girmiştir. Bu durum hem Türkiye’nin AB’ye üyelik başvurusu yapması ile Türkiye’nin genel Avrupa siyasi standartlarına uyumu meselesinin ortaya çıkması hem de AB içinde insan hakları ve demokrasi konusunun daha fazla ön plana çıkması ile izah edilebilir.5

Aralık 1999 Helsinki Zirvesi ile birlikte, Türkiye-AB ilişkileri gerçek anlamda yeni bir safhaya girmiştir. Bazı sorunlar olmasına rağmen, Türkiye’yi yönetenler, Helsinki Zirvesi kararlarını çok önemsemişler ve ilk kez AB üyeliğinin kapılarının Türkiye için açıldığına inanmaya başlamışlardır. Bu amaçla, 2000-2004 arasında Türkiye’de demokrasinin kalitesini yükseltmek, hak ve özgürlükleri AB standartlarına getirmek maksadıyla birçok reform çalışmaları yapılmıştır. 
Bütün bu reform çalışmalarının Türkiye’de demokrasi sorununu tamamı ile çözdüğünü iddia etmek zor olsa da bu konuda belli bir mesafenin AB üyeliği perspektifi ile alındığı yadsınamaz bir gerçektir.6 

Bu sürecin 17 Aralık 2004 yılının sonunda belli bir kırılmaya uğradığı 
görülmektedir. Aralık 2004 Brüksel Zirvesi ile birlikte, Türkiye müzakerelere başlama sözü almıştır. Ancak bunun yanında, müzakere sürecinin ve hedefin bulanıklaştığı görülmektedir. Sürecin “ucunun açık olduğu”, “özümseme kapasitesinin” güçlü bir şekilde vurgulandığı ve “kalıcı deragasyonların” altının çizildiği bu sürecin belli ölçüde zarara uğradığı görülmektedir. 3 Ekim 2005 tarihinde müzakerelere başlama kararının alınmasının ve 12 Haziran 2006 tarihinde de müzakerelerin fiilen başlanmasının Türkiye’nin AB üyeliği 
bağlamında çok mühim olduğu bir gerçektir. Ancak bunun yanında, 23 Ocak 2006 tarihli “Türkiye ile Katılım Ortaklığı Belgesi” de yukarıda ifade ettiğimiz tam üyelik hedefinin bulanıklaşması açısından mutlaka dikkate alınması gereken bir belgedir. 

Ayrıca, AB içinde genişleme karşıtı görüşlerin ve “İslamo-fobi” ya da “Türko-fobi” şeklinde isimlendirilen bir çeşit yabancı düşmanlığının yükselmesi, hem AB içindeki hem Türkiye’deki havayı olumsuz etkilemiştir. Sarkozy ve Merkel gibi liderlerin Türkiye’nin üyeliğini hedef alan ifadeleri de bu olumsuz havanın oluşmasına katkı sağlamıştır. Hepsinden önemlisi, aşağıda ele alınacağı üzere, Kıbrıs sorununun 11 Aralık 2006’dan itibaren bütün bir üyelik sürecini esir alması yapısal anlamda ilişkilere büyük zarar vermiştir. Dışarıdaki bu 
gelişmeler iç siyaseti de etkilemiş ve içeride AB heyecanı görece azalmaya 
başlamıştır.7

İşte böyle bir ortamda, 2009 yılının başında, Türkiye-AB ilişkilerinde belli bir ivme kazanılması amacıyla, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve birçok bakanın 18-20 Ocak tarihleri arasında, dört yıl aradan sonra ilk kez, Brüksel’de birçok ziyaret gerçekleştirdikleri görülmektedir. Türk heyeti, bu amaçla, Avrupa Komisyonu başkanı J. M. Barroso, AB Komisyonu Genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, Enerji’den sorumlu üyesi Andris Piebalgs, Ortak Dış ve Güvenlik 
Politikası Yüksek Temsilcisi Javier Solana ve Avrupa Parlamentosu (AP) başkanı Hans Ger Pöttering ile önemli görüşmelerde bulunmuştur.8

Benzer şekilde, Türkiye-AB ilişkilerinde ivmeyi yükseltmek maksadına matuf olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de 26 Mart’ta Brüksel’de temaslarda bulunmuştur. Bu ziyaretten sadece 3 ay sonra, Başbakan Erdoğan’ın 24-27 Haziran tarihlerinde 2009 yılı içinde Brüksel’e ikinci ziyaretini yaptığı görülmektedir.9 2009 yılından önce dört yıl Brüksel ziyaretinde bulunmayan Başbakan Erdoğan’ın 2009 yılında iki kez Brüksel’e ziyarette bulunmasını Türkiye-AB ilişkilerinde var olan durgunluğun aşılması yönünde bir faaliyet olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Ancak bu çabaların arzu edilen neticeler 
doğurduğunu tam olarak iddia edemeyiz. 

Devam Eden Müzakereler ve Müzakere Sürecinde Durgunluk

2009 yılı itibarı ile Türkiye-AB ilişkilerine bakıldığında birkaç hususun ön plan çıktığı görülmektedir. Türkiye’nin AB üyeliği hususundaki müzakerelerin durumu, açılan veya açılamayan başlıklar ve bu başlıkların açılması sırasında Türkiye ve bazı AB ülkeleri arasında yapılan pazarlıklar ilk ele alacağımız husus olarak karşımızda durmaktadır. 

3 Ekim 2005 tarihinde resmen; 12 Eylül 2006 tarihinde de fiili olarak başlayan müzakere süreci bir süredir durgunluk içerisine girmiştir. 
31 Aralık 2009 itibarı ile Türkiye-AB arasındaki üyelik müzakere sürecinin özeti aşağıda tablolarda verilmiştir (bkz. Tablo 1ve 2).


Tablo-1 Müzakerenin (geçici olarak) tamamlandığı fasıl-2009 

Buna göre, 12 başlıkta müzakerelere başlanmış ve yalnızca bir 
başlık geçici olarak kapanmıştır. 11 Aralık 2006 tarihli AB Konseyi 
kararı ile Kıbrıs sorunu bahane gösterilerek Türkiye’nin AB süreci 
kısmen askıya alınmış ve sekiz fasılda Türkiye ile müzakerelerin 
yapılmayacağı kararı verilmişti (Tablo-3). Bu yetmezmiş gibi, alınan 
bu kararla, açılan herhangi bir fasılın Türkiye’nin Güney Kıbrıs Rum 
Yönetimi’nin (GKRY) Gümrük Birliği’ne girmesini onaylamadığı sürece 
geçici olsa dahi kapanmayacağı ilan edilmiştir.


Tablo-2 11 Aralık 2006 Kararı ile Askıya Alınan Sekiz Başlık

   Bütün bunlara ilaveten, Sarkozy yönetimindeki Fransa, hiçbir meşru neden göstermeden, tam üyeliğe giden yolda çok önemli başlıklar oldukları gerekçesi ile beş başlıkta Türkiye ile müzakereleri engelleyeceğini resmen ve defaatle ilan etmiştir. Fransa, “Kurumlar”, “Ekonomik ve Parasal Politikalar”, “Bölgesel Politika”, “Mali ve Bütçesel Hükümler”, “Tarım ve Kırsal Kalkınma” başlıklarında müzakerelerin başlamasını veto etmektedir. Böylece, 12 başlıkta fiili olarak 
müzakere etme imkânı ortadan kalkmaktadır. Ayrıca, son olarak, 7-8 Aralık 2009 tarihinde Brüksel’de yapılan AB dışişleri bakanları toplantısı sonrasında GKRY dışişleri bakanı Markos Kiprianu, yaptığı basın toplantısında, GKRY’nin altı müzakere başlığına “benchmark” (açılış kriterleri) getirdiğini duyurmuştur. Bunlar, “İşçilerin serbest dolaşımı”, “enerji”, “yargı ve temel haklar”, “adalet, özgürlük ve güvenlik”, “eğitim ve kültür”, ve “dış, güvenlik ve savunma 
politikası”dır.10 

2009 yılı ile birlikte, Çek Cumhuriyeti AB dönem başkanlığını görevini Fransa’dan devralmıştır. Fransa’nın genel olarak Türkiye’nin AB üyeliğine olan mesafeli duruşu göz önüne alındığında, Çek Cumhuriyeti’nin dönem başkanlığında müzakerelerde daha fazla ilerleme sağlanacağı ümidi genel olarak Türkiye’yi yönetenlerde mevcuttu. 

İlk başlarda, Çek Cumhuriyeti döneminde iki başlığın açılması beklenmekteydi. Bunlar “Sosyal Politika ve İstihdam” ile “Vergilendirme” idi. Hatta, AB Dönem başkanı Çek Cumhuriyeti’nin ev sahipliğinde 26 Mart 2009 tarihinde Hluboka nad Vltavou kasabasında başlayan AB Dışişleri Bakanları gayri resmi toplantısı neticesinde Türkiye’nin üyelik sürecine ilişkin bilgi veren Olli Rehn, Çek Cumhuriyeti dönem başkanlığı sırasında Türkiye ile AB arasında sosyal politika ve istihdam ile vergilendirme başlıklarının açılacağını ifade etmiştir. Avrupa Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu Genel Müdürü Michael Leigh’in, Haziran sonunda müzakereye açılması beklenen başlıkları Ankara’da ilgili bakanlar ve üst düzey bürokratlarla görüştüğü basına yansımıştır. Ancak, “Sosyal Politika ve İstihdam” başlığının açılma ihtimali, açılış kriterleri karşılanmadığı için düştü. Bu başlıkta istenen en önemli yasal değişiklikler sendikal haklarla ilgilidir. Sendikal hakların AB standartları ve ILO Konvansiyonları ile uyumlaştırılması bu başlıkta kilit önemi taşımaktadır. “Vergilendirme” başlığıyla ilgili teknik uzlaşının sağlandığı görülmektedir. Bu başlıkta, bilindiği gibi, alkollü ürünler, ithal ürün ve ithal sigaralara ilişkin “ayrımcı vergilendirmeyi” azaltacak önlemler alınılması istenmektedir. 

Bu arada, Türkiye ile Avrupa Komisyonu arasındaki temaslarda hem Türkiye, hem de Komisyon’un açılmasını çok arzuladığı “Enerji” başlığı da ele alınmıştır. Bilindiği gibi, AB Komisyonu Türkiye ile Enerji başlığının açılmasını özellikle Nabucco hattı nedeni ile arzularken, GKRY Akdeniz’de ilan ettiği “münhasır ekonomik bölge”deki petrol aramalarının Türkiye tarafından engellediği iddiasıyla başlığın açılmasını tek başına bloke etmeyi sürdürmektedir.11 

Sonuç itibarı ile 30 Haziran 2009 tarihinde gerçekleştirilen yedinci  Hükümetler arası Konferans ile birlikte “Vergilendirme” faslında müzakerelere başlanmıştır. Bu başlığın açılması için 18 Mayıs 2009 tarihinde bir eylem planı hazırlanmış ve bu doğrultuda Türkiye’nin “Tutum Belgesi” AB Komisyonu’na gönderilmiştir. 

2009 yılı itibarı ile açılacak olan müzakere başlıkları tartışmaları Aralık ayı içinde yeniden başlamıştır. Aşağıda Kıbrıs konusunda da ele alınacağı gibi, müzakerelerin geleceği bir ölçüde AB Konseyi’nin 10-11 Aralık 2009 tarihinde yaptıkları toplantıda Kıbrıs sorununa ilişkin olarak nedeni ile Türkiye ile ilişkilerin ne şekilde yürütüleceği hususunda nasıl karar vereceği ile yakından ilişkiliydi. 

Bu Konsey’de bazılarının beklediği “felaket senaryosu” gerçekleşmemiş ve AB Konseyi, 8 Aralıkta Türkiye’nin limanlarını GKRY’ye açması yönünde  yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği konusunun gelecek yıl ele alınacağını ilan etmiştir. Diğer bir deyişle, “kriz” ötelenmiştir. 

“Ek protokol” nedeni ile müzakerelerin tamamı ile askıya alınma ihtimali bu şekilde, en azından bir süre daha, bertaraf edilmiştir.12 

Böylece, 21 Aralık 2009 tarihinde gerçekleşen sekizinci Hükümetlerarası 
Konferans ile 27. müzakere başlığı olan “çevre” faslı müzakerelere açılmıştır. “Çevre” faslı, bilindiği gibi, en zorlu fasıllardan bir tanesidir.13 Bu faslın açılması için, yerel ve ulusal seviyede birçok planlar hazırlanmıştır. Bilhassa bu noktada müktesebata uyum için gereken mali kaynaklar hakkında detaylı çalışmaların yapıldığı anlaşılmaktadır. Hükümetin bu notada 1500 sayfalık bir strateji 
belgesini AB Komisyonu’na sunduğu bilgisi basında yer bulmuştur. 

Bu belgenin Komisyon tarafından değerlendirilmesinden sonra, Türkiye 13 Kasım 2009 tarihinde müzakere pozisyon belgesini AB Komisyonu’na sunmuş ve netice fasıl bu şekilde 21 Aralık’ta açılmıştır. 

Türkiye-AB İlişkileri Bağlamında Kıbrıs Sorunu

Kıbrıs meselesi Türkiye-AB ilişkilerini birkaç koldan belirlemeye 2009 yılında da devam etmiştir. Bilindiği gibi, AB Komisyonu 29 Kasım 2006 tarihinde çok önemli bir açıklamada bulunmuştu. Buna göre, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne limanlarını, havaalanlarını ve hava sahasını açmayan Türkiye ile Gümrük Birliğine ile ilişkin görülen sekiz fasılda müzakereye gidilmeyeceği kararına ilaveten, geri kalan 26 başlıkta ise müzakerelere başlanabileceği fakat Türkiye’nin ek protokolü tam olarak yerine getirmediği takdir de teknik olarak tamamlansa dahi fasılların kapanmayacağı kararı alınmıştır. 

Bu şekilde AB Komisyonu Türkiye’nin müzakere sürecinin tamamlanmasını ek protokolün uygulanmasına ve Kıbrıs meselesinin çözümüne bağlamış 
bulunmaktadır. Tavsiye niteliğindeki bu karar 11 Aralık 2006 tarihinde AB Konseyi tarafından onaylandı. Son olarak 15 Aralık tarihinde AB liderler zirvesinde AB Konseyi’nin almış olduğu bu karar bir kez daha teyit edilmiştir. 

AB bu kararı ile bir taraftan Türkiye’yi cezalandırırken, diğer taraftan da Türkiye’nin müzakere sürecinden ve AB limanından ayrılmasına engel olmaya gayret etmiştir. Bu nedenle, Komisyon 26 alanda fasılların açılmasını engellemeyerek sürecin devamını sağlamaya çalışmaktadır. Bununla birlikte, bu kararla 1999’da başlayan ve 2002’den sonra hız kazan AB tılsımı darbe yemiştir. 

Kıbrıs konusu ile ilgili olan bir diğer husus da Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün (DTT) bir an önce uygulamaya geçmesi ve KKTC’nin izolasyonlar konusunda nispeten rahatlaması konusudur. Bilindiği gibi DTT meselesi 22 Ocak 2007’de AB Konseyi’nin gündemine gelmiş ve bu konuda ileride bir düzenleme yapılması ihtiyacı muğlâk bir şekilde de olsa ifade edilmişti. Ancak bu konuda 2009 yılında kamuoyuna yansıyan somut bir ilerleme olmamıştır. Ayrıca, AB Komisyonu, 
2006-2011 yılları için Kuzey Kıbrıs’a 259 milyon Avro tutarında yardım yapma sözünü tam olarak yerine getirmemiştir. Bu konuda, 8 Temmuz 2009 tarihinde AB Komisyonu yardıma ilişkin 2008 yılı raporunu açıklamıştır. GKRY’nin yardımların etkin bir şekilde kullanılması noktasında, engelleyici bir tavırda olduğu görülmektedir.

Talat-Hristofyas Görüşmeleri

Kıbrıs sorununun çözümü noktasında KKTC lideri Mehmet Ali Talat ile GKRY lideri Dimitris Hristofyas’ın BM Genel Sekreteri Kıbrıs Özel Temsilcileri ile birlikte yaptıkları görüşmeler 2009 yılında umut verici olmuştur. 2009 yılı için, ilk görüşme 28 Ocak tarihinde yapılmıştır. 17. toplantı olarak kayıtlara geçen bu zirvede mülkiyet konusunun temelde ele alındığı basına yansımıştır. Aynı şekilde, 4, 12, 25 Şubat; 5, 11, 17, 24 Mart; 10, 21 Nisan; 5, 14, 21, 28 Mayıs; 
3, 15, 26 Haziran; 2, 17, 23, 30 Temmuz ve 6 Ağustos tarihlerinde liderler 
arasında ikili görüşmeler yapıldı. Kırkıncı zirve olan 6 Ağustos tarihli buluşma ile birlikte, müzakerelerin ilk turu tamamlanmış oldu. Basına yansıdığı kadarı ile liderler, “yönetim ve güç paylaşımı” başlığı altında “göç”, “vatandaşlık”, “yabancılar” ve “sığınma” konularında müzakerelerde bulundular. Ayrıca, bu toplantılarda “ekonomi” başlığı altındaki hususlarda da görüş alış verişinin olduğu da basında yer almıştır. 

Talat ile Hristofyas arasındaki görüşmelerin ikinci turu 10 Eylül 2009 tarihinde başlamıştır. İkinci turun ilk görüşmesinde “yönetim ve güç paylaşımı” ve “yürütme” başlıklarının ele alındığı bilgisi ilan edilmiştir. Bu görüşmelerin 57’incisi 9 Aralık tarihinde gerçekleşmiştir. Görüşmelerde “ekonomi”, “yönetim ve güç paylaşımı”, “federal yürütme” ve “dış ilişkiler” konularında kritik konuların ele alındığı basına yansımıştır. Ancak bu görüşmelerin mahiyeti hakkında 
kapsamlı bilgiler kamuoyu ile paylaşılmadığından, görüşmeler hakkında 
detaylı bilgilere sahip değiliz. Aynı şekilde, “çözüm” noktasında ne ölçüde “yol” alındığı da gene aynı nedenden dolayı kamuoyunun bilgisi dâhilinde değildir. 14 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder