MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ÜN DEVLET ADAMLIĞI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER, BÖLÜM 13
ATATÜRK’ÜN LAİKLİK SİYASETİ VE KIRGIZİSTAN’A YAPTIĞI TESİR
Doç. Murat KOCABEKOV*
* Doç. Dr. Murat Kocabekov, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi.
Atatürk, islami değerleri güçlü olan bir devlette ve halkın da % 99’u müslüman olan Türkiye Cumhuriyeti’nde Laiklik siyasetini yerleştiren bir önderdir. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini düşünecek olursak, direk 100 yıl sonrasını görebilen bir devlet adamıdır.
Türkiye Cumhuriyeti XX. yüzyılın 20 ve 30 yıllarında eski değerler yerine Kemalist yeni reformlar uygulanmaya başlandı ve bu değişimin en önemlisi toplumun kültürel ve manevi zenginliklerine yenilik getiren Laiklik siyaseti olarak bilinmektedir.
Laiklik siyaseti şimdiye kadar Avrupa devletlerine kullanılıp gelmesiyle beraber onu Türkiye’de kullanılması durumu ve devletteki halkın dinle olan ilişkisini göz önünde bulunduracak olursak, buradaki Laiklik birkaç noktada farklılaşmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti eski Osmanlı devletinin mirası üzerine kurulması ve halk
o zamana kadar kendilerini nasıl müslüman kabul ederek gelmişse, laiklik reformundan sonra da islami değerlerden vazgeçmemiştir.
Bizim bildirimiz Atatürk’ün laiklik siyasetinin Kırgızistan’a ettiği tesirle ilgili olduğu için Türkiye’deki Laiklik reformu ile kendi dönemindeki Kırgızistan devletinde uygulanan ateistlik siyasetinin farklılığını ve şimdiki Kırgızistan Cumhuriyeti’nde dini durumu ana hatlarıyla anlayabiliriz.
Mustafa Kemal Atatürk yürüttüğü Laiklik siyaseti ile ateistlik siyaseti çok farklıdır. Eğer Sovyetler Birliği ve onun sınırları içindeki Kırgızistanda ateistlik siyasetini hatırlayacak olursak, adamın ruhani hayatının esası olan din işlerine iliştiği açıktır. Sovyetler Birliği’nin kanunlarında din işleri ile devlet işleri birbirinden ayrıdır. İnsanların hepsi kendi isteklerine göre çalışsınlar diye belirtilmiştir. Fakat böyle olmasına rağmen devlet kuruluşları din işlerine ilişip, onun çalışmalarını kontrol altına alması şimdide hiç kimse tarafından da
yenilik olarak kabul edilmemektedir.
Kemalistler ise dine ilişmeden ona karşı çıkmadan onlar herkesin kendi vicdani görevi olarak değerlendirmişlerdir. Devlette camiler kapanmamıştır.
Dinî bayramlar şimdiye kadar nasıl kutlanmışsa Laiklik reformundan sonra da devam etmiştir. O zamanda laiklik siyaseti dini tamamen yok etmemiştir. Türk halkı laiklik siyasetini kabul edip sosyal hayatta gelişmesi, ilim-bilim öğrenimine devam etmesiyle birlikte İslam dini de adamın sosyal hayatından farklı olarak
bakılmadığı ve ruhani taraftan da yoksulluk olarak görülmemekteydi.
Tam tersine Türkiye’de Mescid ve medreseler tahrip edilmeden İslam dinine baskı yapılmadan laiklik siyaseti ile dini inancın doğal olarak kaynaşması dikkatimizi çekmektedir. Atatürk’ün Laiklik siyasetinin önemli özelliklerinden biri Devlet ile din işlerinin bağımsız olarak gelişmesi insanların ruhani hayatında çatışmaya neden olmamıştır.
Aynı zamanda Sovyetler birliğinde tam tersine ataizm siyaseti yürürlükte olup, koministlerin teklif ettiği ideoloji ve dini taraftan yapılan siyaset birbirine uymadığından dine karşı tedbirler almıyordu.
Koministler din devletten ayrılacak ve devlet din işlerine karışmayacak demeleri ne rağmen gerçekte devlet dini kontrol ederek ona karşı savaşa başlamıştı. Sovyet döneminin erken dönemlerinden itibaren, “Din afyondur” sloganını alıp dinin toplum üzerindeki fonksiyonlarını sınırlamıştır. Her şeyden önce cami ve kiliseler bozularak dini eğitim kurumları kapatılmaya başlanılmıştır.
Bolşeviklerin bu hareketleri savaşçı ateizim olarak adlandırılıp, siyaset çevresin de din devletten ayrı tutulmaktansa gizli çalışan organizasyonlar haline dönüştürülmüştür.
Dindar adamlar resmi işlere alınmamıştır ve onların din hürriyeti kominist partisine olan üyeliği ile belirlenmekteydi. Bunun yanında ateist birimlerde derslere katılma yoluyla dini görüşü devamlı köreltilmeye çalışılmıştır. Ateizm mücadelesine örnek olarak gösterecek olursak, Kırgızistan’ın bir ilçesinde kominist partide çalışan bir görevli vefat eden babasına canaze namazı kıldırdığı için kominist parti üyeliğinden ve işinden olmuştur.
Kaynaklara göre Atatürk’ün Laiklik siyaseti Türk milletinin dini yönden bağımsızlığını sağlamıştır.
Devlet din işlerine ve onların faliyetlerine olumlu olarak bakıp, adamların manevi durumuna bakarak kısıtlama getirmemiştir.
Aynı zamanda Sovyetler Birliği’nde ise din ile beraber insanların dine olan görüşü aynı düzene sokularak ateizm düşüncesi en doğru yol olarak gösterilmiştir. Kırgızistan şartlarında ise ateizm siyaseti Kırgızların manevi zenginliklerine çok büyük zarar vermiştir. Yüzyıllar boyu süregelen dini görüşleri kılıçla kesercesine ateistlik görüş gereği dinden uzaklaştırılarak, dine karşı mücadeleye başlamışlardır.
Bundan dolayı da laiklik ile ateizmin farkı şöyle ortaya çıkmaktadır.
Laiklik dini yasaklamadan uzak tutulmuş ve dini faaliyetlere pek karışmamıştır. Ateizm ise tam tersine kominizmi kurma perdesi altında insan oğlunun en nazik olan maneviyatına ve dünyayı nizama sokma idealini baltalamıştır. Kominist ideolojisinin bu görüşü sosyal hayatın normal gelişimini bozmuş ve daha dün yarı göçebe hayat süren Kırgızları olumsuz olarak etkilemiştir. Yarı göçebe hayat süren ve müslüman olarak yaşayan Kırgızları zorla yerleşik hayata geçirdikten
sonra kominist ideolojiyle tanışmaya başlamışlardır. Sovyet dönemine kadar Kırgızistan’da cami ve medreseler işlevini sürdüre gelse de, 1917 yılından itibaren bu kurumların yerini devlet kurumları ve kültür faaliyeti yapan yerler almıştır. Tabiki böyle köklü bir değişim halkın örf-adetine olumsuz etki etmiştir. Kominist partisinin içinde olup ateist siyaseti yönlendiren yöneticiler kızıl kominist olmasına rağmen tamamen dinden de uzaklaşmamışlardır. Özellikle
onlar ateizmi kabullenen ilim adamları haline gelememişlerdir. Nihayetinde
kominist partisi üyeleri gizli olarak Kuran okuyorlarsa da kominist parti toplantılarında dine karşı konuşmalar yaparak, maneviyatıyla parti konuşmaları birbirine taban tabana ters düşmekteydi.
Bunun arka yüzünde yaptığı faaliyetle konuşması bir birini tutmayan, insanın maneviyatını eriten yalancılık ve iki yüzlülük gibi sosyal hayatı mahfeden şeyler alışkanlık haline gelmiştir. Özellikle Kırgızlara iki yüzlülük gibi şeyler çok büyük zarar verdi. İnsanın kutsi olarak gördüğü inancına hakaret edilip, cami ve medreseler ortadan kaldırıldıktan sonra bu durum insanlara, yöneticilere ve devlete olan güvene zarar verdi. Böylece geçmişten günümüze kadar süregelen
“büyüğe hürmet küçüğe izzet etme” denen etnik normlar bozularak onun yerini iki yüzlülük, yalancılık gibi ideolojiye bağlı olan insanlar meydana geldi.
Bu durum 1991 yılında Kırgızistan egemenliğini almasına kadar devam etmiştir. Ülke egemenliğini almasıyla birlikte din meselesini çözerek, dini faaliyetleri belirlemek gibi önemli işler ön plana çıkmaya başladı. 1991 yılında Kırgızistan bağımsızlığını aldıktan sonra toplumun manevi hayatıyla ilgili, bununla beraber din işlerini düzene sokma ve ateist siyasetten uzaklaşma konusunda önemli adımlar attı.
1993 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Kırgızistan’a yaptığı resmi ziyaret ve Kırgızistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Askar Akaev’in Türkiye’ye yaptığı ziyaretten sonra Kırgızistan sosyal ve ekonomi alanlarında gelişimini Türkiye’yi model olarak aldı. Bu dönemde Kırgızistan’da çok yönlü
reformlar yapılmıştır. Bu reformlardan birisi din işleriyle ilgili olmuştur.
Kırgızistan’da devlet idaresi ve ileride gelişmesi Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti stilinde sürdürülecektir ve laiklik siyaseti Kırgızistan için de model alınmıştır. 1991 yılından sonra Kırgızistan’ın dini açıdan gelişmesi Atatürk’ün uyguladığı laiklik siyasetine uygundur. Ama Sovyetler dönemindeki ateistik ideoloji ve dine engel teşkil eden siyasetin ortadan kalkması ile beraber din
hürriyeti ortaya çıkmıştır. Sovyet döneminde gelişen ateist sistem ortadan kaldırılarak onun yerini seküler değerler aldı.
Ülkede din işlerini yürüten devlet komisyonu oluşturulmuştur.
Bu komisyon dini faaliyetlere karışmadan sadece onun faaliyetlerini
kontrol altına almaya başlamıştır. Kırgızistan Cumhuriyetinde din özgürlüğü ile beraber cami, medrese faaliyetleri gelişip islamî değerler canlanmaya başladı. Dindarlar önceki gibi cezalandırılmadan devlet işleri ile din işlerine bir sınır konuldu. Günümüzdeki dini faaliyetlerle ilgili olan siyasete bakılırsa, laiklik siyasetine göre Kırgızistan, kendi zamanında Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçekleştirdiği laiklik siyasetini model olarak kabul ettiği anlaşılmaktadır.
14. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder