ATATÜRK’ÜN BAKIŞ AÇISIYLA AZINLIKLAR BÖLÜM 2
Mondros tan Lozan a Azınlıklar
Balkan ve Birinci Dünya Savaşları, uluslararası dengelere dayanarak ayakta durmaya çalışan Osmanlı Devleti’ni yeni bir parçalanmaya sürükledi.
Bu savaşlarda eskiden olduğu gibi sadece Osmanlı Devleti’nin Müslüman olmayan azınlıkları değil, aralarında Müslüman Arnavut ve Arapların da bulunduğu çeşitli azınlıklar isyan ederek yeni ulus devletler kurdular. İşte bu ortamda Osmanlı Devleti için savaşı bitiren Mondros Mütarekesi gayrimüslim ve Müslüman azınlıklara yeni ve uygun bir ortam hazırladı. Üstelik bu da yetmiyormuş gibi İtilaf Devletleri Osmanlı coğrafyasının kalan kısımlarında Rum, Ermeni gibi Hıristiyan ve bazı Müslüman topluluklar için Anadolu’da yeni yurtlar kurmaya karar verdiler. İtilaf Devletleri, İzmir’i Yunanlılara işgal ettirmekle kalmayarak Paris Barış Konferansı ve Sevr Antlaşması görüşmeleri sırasında himayesini üstlendikleri azınlıklara Karadeniz’de bir Pontus Rum devleti, Doğu’da bir Ermenistan ve Kürt devleti kurmak amacıyla harekete geçtiler.10
Bütün bu olumsuz koşullar altında Türk Milleti için Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasıyla yeni bir dönem başladı.
Mustafa Kemal Paşa, mütareke yıllarındaki azınlıkların zararlı faaliyetlerine Nutuk’ta şöyle değinmektedir: “Bundan başka memleketin her tarafında, anasır-ı Hristiyaniye hafi, celi, hususi emel ve maksatları temini istihsaline, devletin biran evvel çökmesine sarf-ı mesai ediyorlar. Bilahare elde edilen mevsuk malumat ve vesaik ile teeyüd etti ki İstanbul Rum Patrikhanesinde teşekkül eden Mavri Mira heyeti, vilayetler dâhilinde çeteler teşkil ve idare etmek, mitingler ve propagandalar yaptırmakla meşgul yunan Salib-i Ahmer’i, Rum Muhacirin Komisyonu, Mavri Mira heyetinin teshil-i mesaisine hadim. Mavri Mira heyeti tarafından idare olunan Rum mekteplerinin izci teşkilatları, yirmi yaşını mütevaciz gençler de dâhil olmak üzere her yerde ikmal olunuyor.”11
Gerçektende İstanbul’daki Rum ve Ermeniler Osmanlı Devleti aleyhinde faaliyette bulunmakla kalmayarak, Avrupa kamuoyunda hayati tehlike ve devamlı baskı altında bulunduklarını iddiasıyla yoğun bir şekilde propaganda yapmaktan geri kalmıyorlardı. Bazı Rumlar, İstanbul’un semtlerine ve boğazda sefer yapan vapurlara bombalı sabotajlar yapmaktaydılar. Ermeni ve Rum Patrikhaneleri millî bir siyasi merkez halinde Osmanlı Devleti aleyhindeki zararlı faaliyetleri destekliyorlardı. Patrikhanelerin teşvikleriyle Fransız ve İngiliz
polisliğine kabul edilen binlerce Rum ve Ermeni genç, İtilaf devletlerinin de himayesiyle İslam ve Türk halkını sebepsiz olarak tahkir, tazyif ve tevkife çalışıyorlardı. Bu yerli gayrimüslim gençlerin içinde birçok sabıkalı ve mahkûm kimseler de bulunuyordu.
Bu yöntemlerle İslam ve Türk halkını galeyana getirip; ecnebiler nezdinde memlekette anarşi olduğunu yaymaya çalışıyorlardı. Osmanlı Hükûmeti ise bu zararlı eylemlere tedbirler almaya çalışıyordu. Ancak bu tedbirlerde yeterli olmuyordu.12
Millî Mücadele’nin başlarında millî ve bağımsız bir Türk devletine geçiş mücadelesi verilirken Mustafa Kemal, daha Havza’da bulunduğu günlerde bağımsızlık ve azınlık politikasının olmazsa olmaz unsurlarını kısaca şöyle formüle etmiştir:
Birincisi kayıtsız ve şartsız devlet ve milletin tam bağımsızlığı, ikincisi de vatanın her hangi bir parçasında çoğunluğun azınlığa feda edilmemesidir. Mustafa Kemal, bu politikasıyla millî egemenliğin yalnız, bir zümrenin elinden alınıp millete devredilmesi olmadığını, aynı zamanda imtiyazlı bir sınıfın saltanatına son verilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Böylece çoğunluğun azınlığa feda edilmemesi gerektiğini vurgulamaktadır.13
Amasya genelgesiyle Sivas’ta millî bir kongrenin toplanmasını isteyen Mustafa Kemal Paşa, bundan önce Doğu Anadolu’da bir Ermeni ve Karadeniz’de bir Pontus Rum Devleti kurulması girişimlerine engel olmak amacıyla düzenlenmiş olan Erzurum Kongresi’ne katıldı. Burada yaptığı açış konuşmasında millî bir devletin kurulması gerektiğini ifade ederken Millî Mücadele’nin azınlıklara bakışını da belirliyordu:
“Osmanlı uyruğunda olan Rum ve Ermeni azınlıklar gördükleri kışkırtma ve desteklerle millî namusumuzu yaralayacak taşkınlıklardan başlayarak sonunda acı ve kanlı olaylara dönüşecek kadar küstahça saldırılara koyuldular” diyerek azınlıkların mütareke dönemindeki zararlı faaliyetleri ile Yunan ve Ermeni isteklerinin gerçekleştirilmeye çalışıldığına dikkati çekti.14 Mustafa Kemal Paşa’nın başkan seçildiği Erzurum Kongresi, 7 Ağustos 1919 tarihinde yayınladığı on maddelik beyannamesinin birinci, üçüncü, beşinci ve altıncı maddeleri Müslüman olmayan unsurlara ve büyük devletlere karşı şu uyarıları yapmakta dır. Trabzon, Canik (Samsun) Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Elazığ, Van, Bitlis vilayetleri ve bu bölgedeki şehirler hiçbir sebep ve bahane ile birbirlerinden ve Osmanlı toplumundan ayrılmaz bir bütündü. Her türlü işgal ve müdahale, Rumluk ve Ermenilik oluşturma amacına yönelik bir işlem olarak kabul edileceğinden, birlikte savunma ve direnmeye karar verildi.
Müslüman olmayan azınlıklara siyasi egemenlik ve sosyal dengeyi bozacak ayrıcalıklar verilmeyecekti. Müslüman olmayan unsurların eskiden kazanılmış haklarına bütünüyle saygılı olunacağı; bunların mal, can ve ırzlarının korunması zaten dinin, millî geleneklerin ve kanunî esasların gereği olduğu tekrarlandı. İtilaf devletlerince mütarekenin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırları mız içinde kalan ve her bölgesinde olduğu gibi Doğu illerinde de ezici çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu kültürel, iktisadi ve nüfus yoğunluğu Müslümanlara ait olan, birbirlerinden ayrılması imkanı olmayan öz kardeş dindaşlarımız ile soydaşlarımızın oturduğu ülkemizin bölüşülmesi görüşünden bütünüyle vazgeçilerek varlığımıza, tarihimize, ırkımıza, dinimize ve haklarımıza saygı gösterilmesi ile bunlara aykırı girişimlerin kabul edilmemesi kararının alınmasının bekleneceği duyurulmuştu.15 Mustafa Kemal Paşa’nın 4-11 Eylül
1919 tarihinde düzenlediği Sivas Kongresi’nin, 11 Eylül’de yayınladığı sonuç bildirisinin birinci, üçüncü, dördüncü, altıncı maddelerinde aynı Erzurum Kongresi’nde olduğu gibi Müslüman olmayanların statüsü ile millet kavramı içine kimlerin girdiği tekrarlanmıştır.16
Millîyetçilerin azınlıklara zulüm ve baskı yaptığını iddia edenlere karşı Mustafa Kemal, Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya Fevkalade Komiserleriyle, Flemenk, İspanya, İsveç, Danimarka elçiliklerine aşağıdaki telgrafı göndermiştir.17
1-Millet, bugünkü birlik ve teşkilatın meşru amacını ve gayrimüslim unsurlar hakkında beslemekte olduğu vatandaşlık duygularını Doğu Anadolu adına Erzurum ve bütün Osmanlı vatanı adına Sivas’ta düzenlediği kongrelerin 7 Ağustos 1919 ve 11 Eylül 1919 beyannameleriyle dünyaya ilan eylemiştir.
2-Bütün Osmanlı vatanında tam bir sükûn ve ayırmaksızın cins ve mezhep kişisel özgürlüklerin dokunulmazlığı geçerli olduğu halde bazı kötü kalplilerin millî vicdandan doğan cereyanı gayrimüslim unsurlar aleyhinde göstermek istedikleri haber alındığından; Bütün vilayetler ve müstakil livalara bütün Osmanlı tebaasının aynı hakka sahip ve memleketimizdeki yabancıların da vatan ve milletimiz aleyhinde bulunmamak şartıyla Osmanlı misafiri olarak kabul edilmeye devam edilmesi 16 Eylül 1919 tarihli genelge ile duyurulmuştu.
Bugünkü talebi de vatana hıyaneti sabit olan Ferit Paşa kabinesi yerine millî emellere uygun meşru ve güvenilir bir kabinenin iktidara geçmesidir.
3-Binaenaleyh memleketimiz dâhilinde mevcut olan asayişin devamı ve gayrimüslim vatandaşlarımızın her türlü dokunulmazlığının güvencede bulunduğunu tekrar bildirmekle övünç duyarız.
Gayrimüslim azınlıklar, Türk milletinin işgal olayları karşısında bir araya gelerek oluşturmaya başladıkları örgütlenme çabalarına karşı tedirginliğe kapıldılar. Millî Mücadele içinde yer almak yerine, tedirginlik duyarak kendilerine baskı ve zulüm yapıldığı şeklinde dış dünyaya karşı yalan haberler yaymaya başladılar. Mustafa Kemal Paşa, gayrimüslim azınlıklara karşı yapıldığı iddia edilen katliam, tehdit ve kötü muamelelerin, gayrimüslimler tarafından yapılan bir propaganda olduğunu ifade edilmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın gayrimüslim azınlıklara karşı, Türk Milleti tarafından kötü muamele edilmediğine ve her zaman haklarını korunacağına dair görüşlerine Yedigün Gazetesinin Sivas’ta bulunan özel muhabiri ile yaptığı mülakat örnek verilebilir. Bu mülakat esnasında muhabir, gayrimüslimler ile Müslüman halk kitlesi arasındaki ilişkilerin nasıl olduğunu sormuştur. Mustafa Kemal Paşa, gayrimüslimlerin kötü niyetli davranışlarına
rağmen halkımızın sağduyulu ve sorumlu davrandığını ifade etmiştir. “Her şeyden evvel şunu söylemek isterim ki; Millî teşkilatın gayrimüslim unsurlar aleyhinde hiçbir zararlı fikri yoktur.
Bu suretle bir takım gayrimüslim unsurların devlet ve milletimiz aleyhinde bazı tahrikler ve girişimlerde bulunacak kadar zararlı eğilimler besledikleri vaki ile sabit olmuşsa da meşru hakkına dayanan milletimizi sükûnet ve ciddiyeti karşısında hiçbir netice elde edemeyeceklerini hissetmeğe başladıklarını kabul ediyoruz. Bu takdirde arada hiçbir zıtlık sebebi kalmayacaktır. Biz onların her türlü vatandaşlık haklarını tamamıyla sağlayarak unsurlar arası bir denge ve ahenk ihyasını asıl amacımız sayacağız”.18
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliye üyeleri Mustafa Kemal Paşa, Rauf ve Bekir Sami Bey ile İstanbul Hükûmetinin temsilcisi Bahriye Nazırı Salih Paşa arasında 20-22 Ekim 1919 tarihinde yapılan görüşmelerde Sivas Kongresi beyannamesinde yer alan maddelerin görüşülmesi sırasında yapılan protokollerde Osmanlı Devleti için düşünülen ve kabul edilen sınır
Türk ve Kürtlerin oturdukları araziyi içine aldığı, Kürtlerin Osmanlı toplumunun ayrılmaz bir parçası olduğu, Kürtlerin sosyal ve geleneksel haklar yönünden gelişmelerinin destekleneceği, yabancılar tarafından Kürtlerin bağımsızlığı adı altında yayılmakta olan yalanların önüne geçmek gerektiğine karar verildi. Ayrıca Sivas Erzurum ve Sivas Kongresinde alınan Müslüman olmayan unsurlara siyasi ve sosyal dengeyi bozacak şekilde ayrıcalıklar verilemeyeceği konusu üzerinde önemle duruldu. Müslüman olmayanlar unsurlar hakkındaki bu kararın bağımsızlığın fiilen elde edilmesi için zorunlu olduğu vurgulandı ve bunda yapılacak en ufak bir fedakârlığın bağımsızlığımızı esaslı bir şekilde zarara uğratacağı konusunda görüş birliğine varıldı. Ancak Müslüman olmayan unsurların asırlardan beri sahip oldukları bazı ayrıcalıkların, devletin bugünkü âciz ve çaresiz durumunda kaldırılmasının zor olduğu göz önünde tutularak, Hıristiyan unsurlara fazla ayrıcalıklar verilmemesine yönelik olan gaye, elde edilmesi gerekli bir hedef olarak kabul edildi.19 Bununla beraber gerek Müslüman olmayanlar konusunda, gerek yaşama hakkımızın savunulması konusundaki diğer isteklerimize ait noktalar Millî Meclis’in oy ve kararına bağlı olacaktı. Görüldüğü üzere Amasya görüşmelerinde ele alınan Erzurum ve Sivas Kongresi kararları İstanbul’dan gönderilen heyet tarafından da kabul edildi.19.
Burada söz konusu olan Müslüman olmayanların ayrıcalıklarının şimdilik kaldırılmasının imkânı olmadığı belirtilerek, bu konu da Erzurum ve Sivas Kongresi kararlarından geri adım atıldığı anlaşılmaktadır.
27 Aralık 1919’de Millî Mücadele’nin hareket üssü niteliğinde olan Ankara’ya gelen Mustafa Kemal, ertesi gün şehir ileri gelenlerine yaptığı konuşmada; yirminci yüz yılın yeni dünya düzeni kurma düşüncesinde olan A.B.D başkam Wilson’un ilkelerini değerlendirirken “Efendiler! Cümlenizin malumudur ki..harbin son devrinde Amerika cumhurbaşkanı Wilson, on dört maddeden ibaret
bir programla ortaya çıktı. Bu program milletlerin kendi kaderlerine hâkimiyetini sağlıyordu. Programın on ikinci maddesi ise özellikle Türkiye’ye devletimize ve milletimize aittir. Wilson bu madde ile Türkiye’nin, milletimizin egemenliğine tamamen sahip olması gereğini belirttikten sonra buna bir iki kayıtta ilave etmiştir. O kayıt şunlardır: Aramızda yaşayan gayrimüslim unsurların emniyetlerini ve serbesti-i inkişaflarını temin etmek...bir de Boğazların açık bulundurulmasıdır. Bütün İtilâf Devletleri Wilson’un prensiplerini kendi
yararları için uygun gördükleri gibi bizim devletimiz de bu on ikinci maddeyi kabulde hiçbir sakınca görmedi ve kabul etti. Hakikaten kabul edilebilecek bir prensiptir. Çünkü Mister Wilson’un istediği gayrimüslim unsurların can ve mal güvenliği her türlü hukuk ve gelişme imkanları için gereken her şeye zaten öteden beri devletimiz ve milletimiz tarafından uyulmuş idi. Gerçekten gayrimüslim unsurların Osmanlı Devleti ve Milleti kucağında sahip oldukları ayrıcalıklar üç yüz yılı aşkın bir süredir, fazlasıyla mevcuttur. Binaenaleyh bu kayıt bizim için yeni bir şey değildir.20.
Mustafa Kemal, Amasya görüşmelerinden sonra yapılan mebus seçimleri ve Meclis-i Mebûsân’ın faaliyetleriyle ilgili olarak Ankara’ya gelen arkadaşlarıyla görüş alış verişinde bulundu. Mustafa Kemal, arkadaşlarına Tevfık Paşa kabinesi zamanında Müslüman olmayan unsurların seçimlere katılmayacaklarını ilan ettiklerini duyurdu.21. Ayrıca Rumların kendi aralarında İstanbul milletvekili
adıyla kırk kişi seçtikleri ve Atina’dan gelmiş Yunan lider ve komutanlarının yönetimi altında olmak üzere, gizli polis ve ihtilalci örgütler kurarak, devlete isyan edeceklerini hatırlattı. İtilaf Devletlerinin ateşkesi bozarak barış anlaşmasını beklemeden vatanın önemli bölgelerini işgal etmek ve seçimlere katılmayacaklarını açıklayan
3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder