MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ÜN DEVLET ADAMLIĞI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER, BÖLÜM 10
CUMHURİYET OLGUSUNUN ATATÜRK’ÜN KİŞİLİĞİNDE ERZURUM’DA ŞEKİLLENMESİ.,
Yrd. Doç. Dr. Serpil SÜRMELİ*
* Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi, Erzurum
12 Mart 1918’de Ermeni işgali ve zulmünden kurtulan, Erzurum daha kurtuluşunun sene-i devriyesini dolduramadan Mondros Mütarekesi’nin 24. maddesi hükmüyle karşı karşıya kaldı. Bu hükümle ortaya çıkan durum, Ermenilere XIX.yy’ın sonlarından beri canlı tutulmaya çalışılan doğuda bir Ermeni Devleti kurma hayalini gerçekleştirme imkanı vermekteydi. Doğal olarak işgalin ağır tahribatını üzerinden atamamış bir şehir ve maddi manevi tüm değerleri acımasızca tüketilmiş bir halkın yaşadığı tecrübeler henüz hafızalarda tazeliğini korurken bu durum karşısında hissedilen endişe oldukça büyük ve sarsıcı olacaktı. Nitekim bir Erzurum aydını olan Süleyman Necati Bey’in mütareke metnini inceleyip 24. maddeye geldiğinde “Eyvah Vilayat-ı Şarkiye Ermenistan Oluyor”1 sözleriyle tepki vermesi duyulan endişenin bir ifadesiydi. Ancak, Erzurum ve doğu vilayetleri kadar acı tecrübeler yaşamamış Anadolu için de tehlike ve duyulması gereken endişeler söz konusuydu. 7. Madde hükmüyle beliren bu tehlike, mütarekeden sonra gerçekleşen işgallerle açıkça ortaya konmuştu.
Mütarekeyle birlikte devlet olma niteliğinden yoksun bırakılan ve siyasi bir güç olmaktan çıkan devlet ve idaresinin, teslimiyetçi bir politika izleyerek hayat hakkı elinden alınan millete sahip çıkmaması, tehlikenin boyutunu ve duyulan endişeyi giderek artırmış ve millet kendi başının çaresine bakma arayışında varlığını binlerce yıllık ata yurdunda kanıtlama gayretine düşmüştür. Fakat ne yazık ki, topraklarına göz diken ve onu parçalama ve paylaşma mesaisi ile meşgul, işgal kuvvetleri nezdinde yapılan bu girişimler beyhude çabalar olarak kalmıştır.
Bu durum karşısında öyleyse yapılması gereken “Türk ata yurduna ve Türk’ün bağımsızlığına saldıranlar kimler olursa olsun, onlara milletçe silahlı olarak karşı çıkmak ve savaşmaktı”2. Bu teşhisi ortaya koyan sözler, Türk milletinin kaderini değiştirecek ve millet olarak yeniden doğuşunu hazırlayacak gelişme ve değişimlerin mimarı Mustafa Kemal Paşa’ya aitti. O, “Türk milletinin onurlu ve
şerefli bir millet olarak yaşaması temel ilkesinden”, Millet egemenliğine dayanan tam bağımsız, yeni bir Türk Devleti kurmak”3 kararlılığıyla, Türk milletinin geleceğinde tarihi sorumluluk almaya hazır bir liderdi. Karakteri olarak tanımladı ğı hürriyet ve istiklal aşkını milletinin ve büyük ecdadının en kıymetli mirası olarak kabul eden ve yaşayabilmesinin kesinlikle bağımsız bir milletin evladı olarak kalmasına bağlı olduğunu4 söyleyen Mustafa Kemal Paşa mensubu olduğu milletin hislerine tercüman olurken, bu ortak paylaşımdaki ruhu millî bir karakter olarak şahsında yansıtmaktaydı.
19 Mayıs 1919’da Anadolu topraklarına adım atmasıyla bu millî ruh şahlanarak, zorlu ve onurlu bir millet mücadelesinden Cumhuriyet Türkiye’sine uzanan tarihi yolculukta bir şiar olacaktı.
Millet egemenliğine dayanan tam bağımsız bir Türk devleti kurmak düşüncesi ve kararıyla yola çıkan, ancak bu kararın uygulamasını olaylardan yararlanarak, milletin duygu ve düşüncelerini hazırlamayı sağlamak için birtakım safhalara ayırmayı ve böylece adım adım amaca ulaşmayı hedefleyen Mustafa Kemal Paşa, önce ülkeyi dış saldırılardan kurtarmak için bir savaş bu başarıya ulaştıkça millî
iradeye dayanan bir idare ve bu idarenin bütün ilke ve şekillerini safha safha gerçekleştirecek5 bir irade örneği göstererek, başarıya da tabii ve kaçınılmaz bir tarihi seyir içinde ulaşılmasını sağlayacaktı.
Yukarıda belirtildiği üzere tam bağımsız ve millet egemenliğine dayanan yeni bir Türk devleti kurmak yolunda alınan karar ve bu kararın uygulama safhaları fikri ve fiili olarak adından bahsetmeksizin Cumhuriyete doğru tarihi bir seyir gösterecektir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışıyla başlayan ve onun bir ay gibi kısa bir süre içinde ivedilikle bu yolda attığı ilk adımlar bütün ordu birlikleriyle temas ve irtibatın sağlanması, milletin mümkün olduğu kadar aydınlatılıp uyarılması, millî teşkilatlanmanın yayılmasının sağlanması olurken, Amasya’da bir genelge halinde ortaya konan hükümler, bu tarihi seyirde aşılacak yolun ilk ışıklandırması nı yapmaktaydı.
Buna göre yurdun bütünlüğü ve milletin istiklalinin tehlikede olduğu işareti verilerek başlangıç yapan genelge, tehlike unsurunu, İstanbul hükûmetinin üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememesi ve bu durumun milleti yokmuş gibi göstermesine bağlı olarak belirdiğine dikkat çekip çözümü kaynağına bıraktığını, milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır maddesiyle ortaya koymakta, bunu da milletin durumunu ve davranışını göz önünde tutarak, haklarını dile getirip, her türlü etki ve denetimden uzak millî bir heyetin varlığının çok gerekli olduğu hükmüne bağlamaktaydı.
Amasya Genelgesi’nde yer alan bu hükümlerin, her bir maddesi birbirini açan, tanımlayan ve çözümleyen ifadelerle, milleti saltanat idaresine karşı millî egemenlik ve vatan birliği yolunda birleşmeye davet eden bir ihtilal beyannamesiydi ve millî bir ihtilal hareketinde olması gereken esaslar bir program halinde millete sunulmaktaydı.
Bu arada Erzurum, mütarekenin 24. maddesiyle ortaya çıkan tehlike ve yakın geçmişinde yaşadığı acı tecrübeler üzerine 3 Mart 1919’da Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Erzurum şubesi kuruluşunu gerçekleştirmekte ve cemiyet, 9 Mart’ta ilk beyannamesini hazırlamış bulunmaktaydı.
Bu beyannamede savaşın sonunda mağlubiyet nedeniyle Türk Milleti’nin meşru haklarına siyaset sahnesinde tecavüz edilmek istendiği, bu haksızlığın en büyüğünün doğu vilayetleri üzerinde yapılarak Ermenilerin hâkimiyet hukuku iddialarına yol açtığını, oysa iddialarının aksine doğu vilayetlerinde nüfuslarının % 15’i geçmediğinin vurgulanarak, savaş esnasında Ermenilerin doğuda icra ettikleri faaliyet nedeniyle önceki hükûmetin tehcir uygulamasından Avrupa’nın Türk Milleti’ni sorumlu tuttuğunu, bunda milletin küçük bir mahcubiyet payı bile olmadığı ifadesiyle Vilayat-ı Şarkiye Cemiyeti’nin bu memleketteki tarihi ve millî hukuku koruyacağı ve memleketlerine dikilen ihtiras bakışlarının hükümsüz bırakılmasına çalışılacağı belirtilmekteydi.6.
Fakat bu sırada yaşanan gelişmeler, bir taraftan Paris Barış Konferansı’nda Ermeni taleplerinin benimsenmesi ve Damat Ferit hükûmetinin doğu vilayetlerinden bir kısmını gözden çıkarıp Ermenilerle anlaşmaya çalışması7 diğer taraftan tüm ülkede millî infiale yol açan İzmir’in işgali Erzurum ve Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerini Erzurum’da bir vilayet kongresi toplamak üzere harekete geçirmişti. 17-25 Haziran 1919 tarihleri arasında toplanan kongre Ermeni saldırısı durumunda memleketi son ferdin ölümüne kadar savunmayı ve Osmanlı camiasından ayrılmamak için her türlü fedakarlığı göze almayı karar altına alırken, yine Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile birlikte bir Doğu Vilayetleri Kongresi toplamak üzere anlaşmış ve çalışmalara girişmişti.
Mustafa Kemal Paşa’nın kongreye davet edilmesiyle de bundan sonra Erzurum, Amasya’da açıklanan Millî İhtilâl Programı’nın cumhuriyete giden yolda ivme kazandıran fikrî ve fiilî gelişimine sahne olmaya hazırlanacaktı.
Kongreye davet edilmesi üzerine 3 Temmuz 1919’da Erzurum’a gelen Mustafa Kemal Paşa vakit geçirmeden Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile temasa geçerek faaliyetleri hakkında bilgi almıştı. Bir iki gün sonra Erzurum Kalesi Muhafızlığı’na ait küçük bir binada 15.Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa, Hüseyin Rauf (Orbay) Bey, Erzurum Valisi Münir (Akaya) Bey, İzmit Mutasarrıfı Süreyya
(Yiğit) Bey, Ordu Müfettişliği Kurmay Başkanı Kâzım (Dirik) Bey, Kurmay Binbaşı Hüsrev (Gerede) Bey, Doktor Binbaşı Refik (Saydam) ve Mazhar Müfit (Kansu) Beylerin katıldığı ilk toplantıda ülkenin ve milletin içinde bulunduğu durum ve ortada dolaşan çeşitli fikirlerle ilgili görüşlerini belirtmiş ve o günlerde herkesin kendi kendine sorduğu “ne yapılmak lazımdır” sorusuna “hâkimiyet-i millîyeye dayanan kayıtsız şartsız bağımsız bir Türk Devleti kurmak ve bu hedefe vakit geçirmeden ulaşmak olarak cevap vermişti.8.
Mahzar Müfit Bey daha sonra bu bahsi Mustafa Kemal Paşa ile aralarında geçen bir konuşmada tekrar açmış ve aynı cevabı alınca her ne kadar padişah ve hilafetin istikbalinden ve rejimden bahsetmeksizin bu konuları kapalı geçse de kendi anlayış ve düşüncesine göre bunun cumhuriyetten başka bir şey olmadığını Paşanın niçin müstakil bir Türk Cumhuriyeti demediğini düşünürken onun bu durumu fark edip kendisine, bu konuyu tartışmanın henüz zamanının gelmediğini, geldiğinde görüşeceklerini söylediğini ifade etmişti. Ancak
Mazhar Müfit Bey, Mustafa Kemal Paşa ile 20 Temmuz 1919’da yaptığı bir sohbette fikri sabitinin harekete geçerek başarılı olunması halinde muhakkak ki, mevcut hükûmet şeklinin bu memleketin refah, saadet ve ilerlemesine yetmeyeceği başka bir hükûmet şeklinin aranıp bulunması gerekeceği kanısında olduğu sözleriyle bahsi yine aynı konuya getirmesi ve Paşa’nın devamlı aynı nokta üzerinde dolaşmasından usanmış olduğu hükmüyle kendisine gülerek: “Açıkça söyleyeyim: şekl-i hükûmet zamanı gelince Cumhuriyet olacaktır”. cevabını vermesinden memnun olan Mazhar Müfit Bey, bu sözleri Paşa’ya bütün katiyet ve ciddiyetiyle söyletmekten duyduğu sevinci notları arasına kaydetmiş ti.9. Bu arada Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’daki faaliyetlerinin anlaşılmasıyla İstanbul hükûmetinin ve işgal kuvvetlerinin duyduğu rahatsızlığın Erzurum’a gelişinin altıncı günü 8-9 Temmuz 1919 gecesi sarayla yaptığı bir telgraf başı görüşmesinde son raddine ulaştığı görülmüş ve Anadolu’ya gönderilişindeki resmî göreve son verilmişti. Anadolu’daki faaliyetlerinden duyulan rahatsızlığın,
8 Haziran’da İstanbul’a dön çağrısıyla başlayan ve resmî görevine son verilişinin yaşandığı 8-9 Temmuz gecesi “…birden bire perde kapandı. Ve 8 Haziran’dan 8 Temmuz’a kadar bir aydır süren oyun sona erdi” sözleriyle ifade eden Mustafa Kemal Paşa tarihi kararını da o gece vermiş göreviyle birlikte çok sevdiği askerlik mesleğinden çekildiğini bildirmişti.10
Bu kararın telgraf başında İstanbul’a iletilmesinden sonra yanında bulunan arkadaşlarına “bu andan itibaren hiçbir resmî sıfat ve memuriyetim yok, bir millet ferdi olarak ve milletten kuvvet ve kudret alarak vazifeye devam edeceğim”11 demişti.
Mustafa Kemal Paşa, askerlikten çekildikten sonra bütün Erzurum halkının ve Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Erzurum şubesinin, kendisine karşı çok açık olarak gösterdikleri güven ve yakınlığının kendisinde unutulmaz izler bıraktığını ifadeyle 10 Temmuz’da gönderdikleri bir yazıyla cemiyetin başına geçmesini ve çalışma kurulu başkanlığını kabul etmesini önerdiklerini, kongreye
Rauf Bey’le girmelerini kolaylaştırmak için Erzurum delegesi olarak seçilmiş bulunan Emekli Binbaşı Kazım (Yurdalan) Bey’le Dursunoğlu Cevat Bey’in delegelikten çekildiklerini belirtmişti.12.
Böylece cemiyetin çalışma kurulunun başına geçen ve Rauf Bey’le birlikte Erzurum delegeliği gerçekleşen Mustafa Kemal Paşa kongre hazırlıklarıyla yakından ilgilenerek, kongreye gelecek delegelerin yola çıkarılmaları ve seyahatlerinde kolaylık gösterilmesi için kumandan ve valilere gerekli bildirilerde bulunmuştu.
Bu gelişmeler olurken, 10 Temmuz’da kongre toplanacağını öğrenen İngiliz kontrol subayı Yarbay Alfred Rawlinson 9 Temmuz’da Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret etmiş ve aralarında şöyle bir konuşma geçmişti13:
-İşittiğime göre yarın bir kongre açacak mısınız?
-Evet milletçe açılması kararlaştırılmıştır.
-Açılmaması daha uygun olacaktır?
-Kongre muhakkak toplanacak ve gününde açılacaktır.
Millet buna karar vermiştir. Açılmamasını tavsiye eden düşüncelerinize
hâkim olan sebepleri bile sormayı lüzumlu görmüyorum.
-Fakat hükûmetim, bu kongrenin toplanmasına müsaade edemez.
-Ne hükûmetinizden ne de sizden müsaade istemedik ki, böyle bir müsaadenin verilip verilmeyeceği bahis konusu olsun.
-Kongreden vazgeçmezseniz kuvvet zoruyla toplantının dağıtılmasına mecburiyet hasıl olacak.
-O halde biz de mecburi ve zaruri olarak kuvvete kuvvetle karşı koyar ve herhalde milletin kararını yerine getiririz. Ne pahasına olursa olsun kongreyi açacağız dedikten sonra Mustafa Kemal Paşa ayağa kalkarak görüşmenin bittiğini belirtmişti. Ancak bundan sonradır ki, Erzurum’da toplanacak kongreye bir İngiliz müdahalesinin yapılabileceği düşünülerek kongreyi sivil giydirilmiş polis ve jandarmaların, korumaları tedbiri alınmıştı.
Delegelerin Erzurum’a gelişlerindeki gecikme yüzünden 23 Temmuz’a ertelenen kongre o gün mütevazi bir okul salonunda açılarak 7 Ağustos’a kadar sürmüştü. Onüç oturum olarak gerçekleşen kongrenin ilk günkü oturumunda Mustafa Kemal Paşa, 45 delegeden 38’inin oyunu alarak kongre başkanlığına seçilmiş.14 ve kongreyi açış konuşmasında mütareke hükümlerine aykırı olarak yapılan saldırı ve işgallerden bahisle söze başlayarak tarihin bir milletin varlığını ve hakkını hiçbir zaman inkâr edemeyeceğini, Türk vatanı ve milleti aleyhinde verilen hükümlerin muhakkak surette iflasa mahkum olduğunu belirtmiş, milletin kaderinde millî bir iradenin ancak Anadolu’dan doğabileceğini, millî iradeye dayanan millî bir şura kurulması ve kuvvetini millî iradeden alacak bir hükûmetin teşkilini çalışmada ilk hedef olarak gösterdiğini ifade etmişti.15.
Kongre ondört gün süren çalışmaları süresince bir nizamname ve bir de beyanname hazırlamış, Amasya genelgesinde yer alan her türlü etki ve denetimden uzak millî bir kurulun varlığının çok gerekli olduğu hükmü Erzurum Kongresi’nde bir Temsil Heyetinin seçilmesiyle gerçekleşerek, dokuz kişiden oluşan Temsil Heyeti başkanlığına Mustafa Kemal Paşa getirilmişti.
Kongre kararları, ilk alınan tarihi kararı bir aşama daha ileriye götürür nitelikte olup, millî sınırlar içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı, her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı Osmanlı hükûmetinin dağılması halinde milletin birlikte direneceği ve karşı koyacağı, millî kuvvetleri etkin ve millî iradeyi hâkim kılmanın esas olduğu, Hıristiyan unsurlara siyasi hâkimiyeti ve sosyal dengeyi bozacak ayrıcalıkların verilemeyeceği, manda ve himayenin kabul edilemeyeceği hükümlerini içermekteydi. Bölgesel amaçlı olarak toplanan Erzurum Kongresi almış olduğu bu kararlarla millî bir nitelik kazanırken, Mustafa Kemal Paşa’nın kongrenin kapanışında yaptığı konuşma da bu niteliği teyit eder şekildeydi. Mustafa Kemal Paşa, konuşmasında şöyle diyordu.
“Milletimizin kurtuluş ümidi ile çırpındığı en heyecanlı bir zamanda fedakâr Heyet-i Muhteremeniz her türlü zahmetlere katlanarak burada Erzurum’da toplandı. Hassas ve soylu bir ruh ve sağlam bir imanla vatan ve milletimizin kurtuluşuna ait esaslı kararlar aldı.
Bilhassa bütün dünyaya karşı milletimizin mevcudiyetini ve birliğini gösterdi. Tarih bu kongremizi şüphesiz ender ve büyük bir eser olarak kaydedecektir…”16
Kongre kararları, kongrenin sona erdiği 7 Ağustos 1919 gecesi bütün Türkiye’ye telgraflarla ilan edildiği gibi 10 Ağustos 1919’da Türk Matbaasında basılan kongre beyannamesi de binlerce nüsha halinde her yere gönderildi ve kararların duyulması üzerine Erzurum, Cumhuriyet sözcüğünün ilk kez sesli bir şekilde dile getirildiği yer olarak Yakın Tarihimize geçti.
Bununla ilgili olarak, Mütareke hükümlerinin yerine getirilmesini takip etmek üzere Erzurum’da bulunan İngiliz kontrol subayı Yarbay Alfred Rawlinson, Erzurum’da toplanan kongreyle ilgili etrafta şayiaların dolaştığını, Eski Osmanlı İmparatorluğu kalıntıları üzerinde bir Türk Cumhuriyeti’nin kurulması amacıyla ihtilal organize edildiğini belirtmekteydi17. Yine İstanbul’daki İngiliz Yüksek
Komiseri Amiral Sir John de Robeck Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a gönderdiği 17 Eylül 1919 tarihli telgrafta Anadolu’nun işgali üzerine Erzurum’da başlayan, Mustafa Kemal Paşa hareketinin gittikçe yayıldığı ve bunun bağımsız bir Anadolu Cumhuriyeti’ne doğru hızla geliştiğini ifade etmekteydi18. Görüldüğü üzere Mustafa Kemal Paşa’nın millet egemenliğine dayanan tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurma kararıyla çıktığı Anadolu yolculuğunun Erzurum’a uzanan ve kongre kararlarıyla ortaya çıkan durum, tarihi gidişatın Cumhuriyete doğru bir seyir izlediğini anlamada gecikilmediğini göstermekteydi. Kongrenin sona erdiği gece, millî irade prensibinin kavranması ve benimsenmesinin çok önemli ve millî iradeyi millet işlerinde hâkim kılmanın birinci gaye olduğunu belirten Mustafa
Kemal Paşa, “Bu şuur kongrede bütün hâkimiyetiyle kendini gösterdi”19. Demekteydi. Kongre sonucundan duyduğu memnuniyet ve sevinci gizlemeyen Mustafa Kemal Paşa yine o gece Mazhar Müfit ve İbrahim Süreyya Beylerle yaptığı bir sohbette Türk milletinin geleceğine yönelik kararlarının ne olduğu yönünde düşüncelerini açıklayarak bu paylaşımı ilk kez Erzurum’da kayda geçirtmişti.
Mazhar Müfit Bey’in not defterinde bu paylaşımın yer aldığı konuşma şöyle gelişmişti. Mustafa Kemal Paşa Mazhar Müfit Bey’e söyleyeceklerini yazdığı:
-Bu defterin, bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir Süreyya, bir de sen bileceksin. Şartım bu…sözleriyle başlamış Süreyya ve Mazhar Müfit Beyler:
-Buna emin olabilirsiniz Paşam dedikten sonra:
-Öyle ise önce tarih koy!
-Koydum 7-8 Ağustos 1919 sabaha karşı.
-Pekala…yaz!
-Zaferden sonra şekl-i hükûmet Cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce de bir sualiniz münasebetiyle söylemiştim. Bu bir.
-İki: Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icap eden muamele yapılacaktır.
-Üç, Tesettür kalkacaktır.
-Dört: Fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka giyilecektir.
Bu anda Mazhar Müfit’in elinden kalem gayri ihtiyari düşünce Mustafa Kemal Paşa’nın yüzüne bakmış o da:
-Neden durakladın.
-Darılma ama Paşam, sizin de hayalperest taraflarınız var. Bu sözler üzerine Mustafa Kemal Paşa, Mazhar Müfit Bey’e gülerek:
-Bunu zaman tayin eder. Sen yaz.
-Beş Latin harfleri kabul edilecek dedikten sonra Mazhar Müfit Bey
-Paşam kafi…kafi…
-Cumhuriyet ilanına muvaffak olalım da üst tarafı yeter:20 sözlerini söyleyerek not defterini almış ve Mustafa Kemal Paşa’nın yanından ayrılmıştı. Mazhar Müfit Bey, hatıratında daha sonra olayların kendisini nasıl yalanladığından bahisle, buna örnek olarak Mustafa Kemal Paşa’nın Çankaya’daki akşam yemeklerinde kendisine birkaç defa şu sözleri söylediğini ifade etmişti.
-Bu Mazhar Müfit yok mu, kendisine Erzurum’da tesettür kalkacak, şapka giyilecek, Latin harfleri kabul edilecek dediğim ve bunları not etmesini söylediğim zaman defterini koltuğunun altına almış ve bana hayalperest olduğumu söylemişti. Mazhar Müfit Bey Mustafa Kemal Paşa’nın bunları demekle kalmadığını, bir gün kendisine önemli bir ders verdiğini de notları arasına kaydetmişti.
Bu derse dair hatıratında, Mustafa Kemal Paşa’nın Şapka İnkılâbını ilan etmiş olarak Kastamonu’dan dönerken Ankara’ya geldiği sırada eski meclis binası önünden otomobille geçtiğinde kendisinin de kapı önünde bulunduğunu manzarayı görünce gözlerine inanamadığını ifade ile:
“Kendisinin ve yanında oturan Diyanet İşleri Başkanının başında birer şapka vardı. Kendisi neyse ne? Fakat, kendisini karşılamaya gelenler arasında bulunan Diyanet İşleri Başkanı’na da şapkayı giydirmişti. Ben hayretle bu manzarayı seyrederken otomobili durdurttu, beni yanına çağırdı ve birden:
-Azizim Mazhar Müfit Bey kaçıncı maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun? Dedi.
Mazhar Müfit Bey, Paşa’nın bu sözleri şaka olarak söylediğini fakat bunun kendisini mahcup ettiğini belirtirken, o gün hayal ve masal diye not ettiği her maddenin zamanla birer gerçek abidesi olarak karşısında bütün endamıyla boy gösterdiğini.21 ifade etmişti.
Cumhuriyet fikrinin Erzurum’da işlenişine dair Süleyman Necati Bey de şöyle bir olaya hatıratında yer vermişti.
“Sivas’a gitmeden önce Kemal Paşa, Köşk denilen mesirede hava almaya gitmişti. Benim Albayrak Mektebi talebesi de o civarda gezinmeye çıkmışlardı. Müştak Sıtkı, Hüseyin, Ömer Rahmi Beyler talebeyle beraberdiler. Çocuklar Paşa’yı görünce koşarak etrafını aldılar. Biz de ulaştık. Paşa çocuklarla sohbet ediyordu. Aldıkları fikirlerden dinleyenler riyaset-i Cumhur kavramının burada tecelli ettiğini görmüşlerdi. Birden bire bir ses yükseldi. “Yaşasın Cumhuriyet” talebenin avazı Mustafa Kemal’i memnun etmişti. Kendisi de sohbetlerinde ilk Cumhuriyet fikrini, Erzurum’da buldum” diyerek görüşlerinden bahsetmiş lerdi”.22.
Görüldüğü üzere Erzurum, gerek kongre kararlarıyla oluşan genel kanaat, gerekse millet egemenliğine dayanan tam bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak kararıyla zorlu ve onurlu bir mücadeleye hazır bir liderin; Mustafa Kemal’in, kendi kişiliğinde özdeşleştirdiği Türk milletinin vicdanında ve geleceğinde sezdiği büyük gelişme yeteneğini “egemenlik onun olduğu gibi yönetim hakkı da
onundur”.23. Düşüncesiyle Türk Milleti’nin layık olduğu yönetim biçiminin Cumhuriyet olacağı fikrini özel sohbetlerinde ilk paylaştığı yer olmuştur.
Erzurum’da millî iradeye dayanan bir Temsil Heyetinin teşkili ve kuvvetini millî iradeden alacak bir hükûmet kuruluşunun gerçekleşmesi Türk İstiklal Mücadelesi boyunca millî hâkimiyet esasları dairesinde Türk Anayasa’nın da temel prensibini teşkil etmiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın verdiği ilk tarihi kararla Erzurum’da millî irade, millî hâkimiyet ve millî egemenlik kavramlarıyla şekillenen ve hayat bulan Cumhuriyet olgusu ve işleyişi, onun bu yolda gösterdiği inanç, azim ve kararlılıkla yürüttüğü millet mücadelesinde başarıyı getirmiş “Millî egemenlik uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun”.24 sözünü 29 Ekim 1923’te yeni Türk devletinin idare şeklinin Cumhuriyet olduğunu ilan ederek yerine getirmiştir.
DİPNOTLAR;
1 Enver Konukçu, Selçuklulardan Cumhuriyete Erzurum, Ankara 1992, s.757;
Asuman Demircioğlu, 1919-1923’de Süleyman Necati (Güneri) Bey, Erzurum 1992 (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), s.12-13.
2 Gazi Mustafa Kemal(Atatürk), Nutuk-Söylev, I, 2.Baskı, TTKB, Ankara, 1986, s.21.
3 Gazi Mustafa Kemal, Nutuk-Söylev, I, s.19.
4 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, III, TTKB, Ankara, 1997, s.31.
5 Gazi Mustafa Kemal, Nutuk-Söylev, I, s.21.
6 TİTE Arşivi, K.29, G.74, B.74.
7 Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber I.Cilt, 3.Baskı, TTKB, Ankara, 1988, s.10. İstanbul Hükûmeti Türkiye Ermenilerine
Türkiye sınırları içinde muhtar bir idare kurmaları vaadinde bulunmuş, atta gerginliğin fazla olduğu bölgelerde nüfus mübadelesi önermişti.
1919 Şubat’ın da yapılan bu öneriyi Ermeniler, Türklerin daha önce doğu illerinde azınlık teşkil ettiği iddiasında bulunduğundan ve Türkiye sınırları içinde
kalmayı istemediklerinden reddetmişti. (Firuz Kazemzadeh, The Struggle for Transcaucasia, Newyork 1951, s.214).
8 Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, I, s.30-32.
9 Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, I, s.74.
10 Gazi Mustafa Kemal, Nutuk-Söylev, I, s.65.
11 Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, I, s.39.
12 Gazi Mustafa Kemal, Nutuk-Söylev, I, s.85-87.
13 Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, I, s.44-45.
14 M.Fahrettin Kırzıoğlu, Bütünüyle Erzurum Kongresi, II.Cilt, Ankara, 1993, s.14.
15 Gazi Mustafa Kemal, Nutuk-Söylev, I, s.87-89.
16 Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, I, s.113; Kırzıoğlu, Bütünüyle Erzurum Kongresi, s.236.
17 A.Rawlinson, Adventures in The Near East 1918-1922, Newyork 1924, s.216-217.
18 Bilal N.Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk (1919-1938), Cilt I, TTKB, Ankara, 1992, s.103-104.
19 Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, I, s.129.
20 Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, I, s.131; Nuyan Yiğit, Atatürk’le 30 Yıl, İbrahim Süreyya Yiğit’in Öyküsü, Remzi Kitabevi,
İstanbul, 2004, s.130.
21 Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, I, s.132.
22 Demircioğlu, 1919-1923’de Süleyman Necati (Güneri) Bey, s.118.
23 Arı İnan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk7ün 1923 Eskişehir-İzmit Konuşmaları, TTKB, Ankara, 1982, s.31.
24 Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 999, s.34.
11. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder