6 Kasım 2019 Çarşamba

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ÜN DEVLET ADAMLIĞI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER, BÖLÜM 8

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ÜN DEVLET ADAMLIĞI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER,  BÖLÜM 8





ATATÜRK’ÜN BÜYÜK NUTUK’UNDA GEÇEN MİLLİ KİMLİKLE İLGİLİ KAVRAM, TERİM VE SÖZ ÖBEKLERİNİN ANALİZİ 

Dr. Hüseyin AĞCA, 

Bilindiği gibi Atatürk, Mustafa Kemal olarak, Gazi olarak, Gazi Mustafa Kemal Atatürk olarak hiçbir devlet başkanının ayağına gitmemiştir. 
Gazi Hazretleri’nin kendisini Trablusgarp cephesinden tanıyan ve kendisi gibi yine bir General olan Yugoslav Kralı Alexandre Ankara’da kendisini ziyaret edip, bir akşam sofrasından kalktığında, Gazi’yi yatak odasının kapısında durdurur ve “Gazi Hazretleri size iki şey söylemek istiyorum. Gazi “Buyur” der. Bugün sofranızda bulunanlar, sizin epeyce eskiden beri yanınızda bulunan insanlardır 
değil mi?” diye sorar. Gazinin cevabı, “Evet Alexandre” “Üzgünüm, sizi benim kadar tanımıyorlar. Sizi bu kadar uzun süre aranızda bulunmanıza rağmen, sizi benim kadar iyi tanımıyorlar.” 

İşte bu toplantıya vücut veren zannediyorum sayın başkanımızın engin tecrübelerinin bugünkü nesli Gazi Hazretlerini yeteri kadar tanımamalarıdır. 
İnşallah bu toplantı bir vesile olur veya bir vesilenin başlangıcı olur. Alexandre’ın ikinci sözü şudur. 

“Gazi Hazretleri Türkiye’yi bölmeye, parçalamaya (dolayısıyla bugün de geçerliliği başka bir maske altında önümüze konulan Şark Meselesi’ni gerçekleştirmeye) alışan devletler Anadolu’yu 1915’de Yunanistan’ın işgali görevini Yunan ordularından önce, bana yani Yugoslav ordularına teklif etmişlerdi. Ama ben sizi Trablusgarb’dan, Derne’den, Yanya’dan tanıdığım için bu görevi kabul etmedim.” 

Şimdi soruyorum bu söz karşısında Mustafa Kemal’in dehası dışında birisinin cevabı ne olur. Zannediyorum ki Kral Hazretleri sağ olun, teşekkür ederim. 

Ama, Gazi Gazice bir cevap veriyor, “Öyleyse Kral Hazretlerine geçmiş olsun.” Şaşkın bakışlarla “Neden” diye soran Alexandre’ya “Trikoposun kaderini siz paylaşacaktınız.” 

Gazi Hazretlerini önce gerçek kimliği ile doğru tanımak sonra da bu kimlikle tanıtmak için pek çok araştırıcı farklı yöntemler kullanmışlardır. 

Bunlardan pek çoğu Gazi Paşamızı ikinci elden yani hakkında yazılanlardan hareketle tanıtma yöntemidir. 

Bize göre de pek sağlıklı değildir. Bu sebeple birincil kaynakları doğru anlayarak kullanmanın diğerlerine kıyasla güvenirliliğinin daha yüksek olduğu noktasından yola çıkarak, 36, 5 saat dakika ayakta takdim edilmiş bir Nutku iyi anlamak, iyi tahlil etmek için ben de, bir deneme yapmak üzere, huzurunuza çıktım. 

Nutuk’ta hangi kavramlar nasıl ifade edilmiş ve bunların içi Gazi Hazretleri tarafından nasıl doldurulmuş? Benim şurada gösterdiğim 1960 Maarif Basımevi İstanbul Baskısı. Türk Devrim Tarihi Enstitüsü tarafından 2514 numara ile basılıp 350 kuruş fiyatla satılan, her biri ve Atatürk’ün kendi sesinden, kendi ağzından çıkmış kelimelerle oluşturulmuş Nutuk metnini esas aldım. Seçtiğim bu kavram ve terimlerin analizini de buna göre yaptım. 

Yaptığım tespite göre büyük Nutuk’ta kullanılan toplam kelime sayısı 176.906 dır. Bunlara ve, ile, vb kelimeler dahil edilmemiştir ki, bunları sayısı da 700 civarındadır. 
Böylece 898 sayfalık bu iki ciltlik eserde, her bir sayfanın ortalama kelime sayısı tarafımdan 197 olarak tespit edilmiştir. Bunu 898 rakamla çarptığımızda ortaya çıkan rakam 176.906’dır. 

Millî Kimlikle ilgili olarak kullanılmış kavram ve terimlerin sayısı da 1.367’dir. 
Bu miktarı toplam kelime sayısı ile oranlandığında %8’i oluşturur. Dolayısıyla Millî Mücadele’nin hareket noktasının; artık kaybolmaya yüz tutmuş, dört tarafından kuşatılmış tarihten silinmeye karar verilmiş olan bir milletin ancak millî kimliğini koruma, kollama ve geliştirme sonucu ayakta kalabileceğindeki kararın daha işin başındayken verildiğinin de bir göstergesi olarak neler olduğuna bir bakalım. Ama dediğim gibi ben burada bir deneme niteliğinde 
olmak üzere yaptığım tespiti; büyük hocalarımızın bu konudaki dikkatlerine, bunlara dayalı analizlerine bir başlangıç olarak değerlendirmeleri için arz ediyorum. Bu kavramlar tespitime göre ki, bu bir mantığa dayalı olarak sıralanmıştır; “Millî amaç” her işin başında bir amaç var. 
Büyük Nutuk’ta 60 kere kullanılmış. Bu “millî amacı” ne doğuruyor? “Millî irade” doğuruyor. 25 kere tekrarlanmış. 

Bu “millî irade” ancak bir teşkilat haline gelirse iş görebilir. 45 kere kullanılmış. Bunun dayandığı kuvvet nedir? Mustafa Kemal Hazretlerinin çok sevdiği “Kuvay-i Millîye”, millî kuvvet, millî güç 97 kere tekrarlanmış. Peki ne olacak. Fikir planında mı kalacak? Hayır. Bir harekata dönüşecek. Harekete değil. 48 kere tekrarlanmış. 

Bu yapılan mücadelenin adı nedir? “Millî Mücadele” 40 yerde geçiyor. Bunu kim yapacak? Birazdan Mustafa Kemal’in ne anladığını kendi sözlerinden ifadeye çalışacağım. Millî ordu 30 yerde tekrarlanmış. Niye yapacak bu mücadeleyi? Vatan kurtulsun diye yapacak. Elinden alınmaya çalışılan, büyük bir bölümü alınmış ve mevcut idare tarafından tescil edilmiş olan bu vatanın kurtarılması 
için yapılacak. 110 yerde tekrarlanıyor. 

Bu mücadeleyi kim yapacak? Biliyorsunuz “millî mücadele” “milletleşme” mücadelesidir. Bir toplumdan, birilerine göre de “ümmetten” hatta biraz daha eskilere giderseniz, sosyoloji ile meşgul olanlar bunu çok iyi bilirler. Topluluktan topluma, toplumdan millete geçiş. Millet kavramı 277 defa tekrarlanır. Bunun söylemek istediği şu: Mille olursanız yaşarsını. Millet olmanın da şartları vardır. 
Bunu hepimiz biliyoruz. Peki bu millete bu vatanın kurtarılması için kim öncülük edecek? Şeçilmişler. “Heyet-i Temsiliye” yani milleti temsil eden kişiler 98 yerde tekrarlanır. 

Heyet-i Temsiliye’den biraz daha zaman geçince bunun yerini, “Millî Meclis” alıyor ve 25 yerde kullanılıyor. Bu seçilmişlerin ortak karakterleri vardır. Başta Mustafa Kemal’in “Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir.” dediği gibi 74 yerde “istiklal” ifadesi kullanılır. 
Peki “İstiklâl-i Tamme” yani “Tam istiklal/Tam Bağımsızlık”. Bütün yönleriyle sahip olunan hür ve bağımsız bir millet ve bu milletin kurduğu bir devlet anlayışıdır benimsenen. Onun hangi unsurlardan oluştuğunu biraz sonra kendi ifadesi ile arz edeceğim. 

“Müdafa-i Hukuk” her şeyin meşru zeminlerde yürütülmesi ilkesi 18 yerde, bir adım daha atıyoruz “Türkiye Büyük Millet Meclisi”, “Meclis-i Ali” 185 defa tekrarlanıyor. 

Bu Türkiye Büyük Millet Meclisi yani milleti temsil eden, milleti kurtuluşa götürecek olan meclis, nasıl bir siyaset takip edecek? 

“Millî siyaset” 21 yerde tekrarlanmış. Millî siyasetten kastedilen, “millî menfaatlerin korunması” anlamında kullanılan bu kavram 12 yerde geçiyor. Bu sorumluluğu yerine getirecek teşkilatın adı da “Millî Devlet” yani “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” adıyla Dünya tarihinde geçmişine yakışır bir unvanla yerini alıyor.. Çok şükür adı böylesine sağlam temeller üzerine oturmuş ve adı konulmakla eş zamanlı olarak hür ve bağımsız devletler listesinde yerini almış olan bir devletin vatandaşı olmak, bunun hizmetinde bulunmak gururu 
bizim yaşama sebebimizdir. Şimdi çok kısa olarak millî kimlikle ilgili olarak titizlikle seçtiğimiz ve şüphesiz, belki eksikleri de olan bu kavramlardan, (Gazi Mustafa Kemal Hazretleri ne anlıyordu? 
Yine O’na ait bir özel idrakle ifade edilmiş olan söz konusu ana kaynaktan sayfa, sayfa size aktarayım. 

“Millî amaç”; Gazi hazretlerine göre “millî amaç” şudur. Tam istiklale sahip, hür demokratik, millî kültürü muasır medeniyet seviyesini kazanıp üstüne çıkarılmış konumda olan Türkiye Cumhuriyeti’nin; kurulması, geliştirilmesi, yaşatılması millî amaçtır.” 

“Millî irade”; Burada şahsen çok etkilendiğim iki kavram vardır. Her durumda, her seviyedeki güç karşısında DAYANIKLILIK, hangi seviyede olursa olsun görevde KUSURSUZLUK. “Millî irade” bu iki kavram etrafında oluşuyor. “Millî mücadele” ye vücut veren şuurun nihai hedefi; “kayıtsız, şartsız bağımsız yeni bir Türk devletinin kurulmasıdır.” “Kuvay-i Millîye”, “Teşkilat-ı Millîye” 
“Harekat-ı Millîye” kavramları, ortak olarak milletin bağımsızlığını, vatanın istiklalini, yine milletin azim ve kararının kurtaracağına olan inanca dayanıyor. Buradan besleniyor. Millî ordu 30 yerde kullanılıyor. Halktan ayrı, halktan kopuk, halkın üstünde, dışında değil. Gazi Mustafa Kemal’e göre “millî teşkilat” kadrosu içindedir. Onun ruh esasını teşkil eden ise Türk halkıdır. İstiklâli tam kavramından (Gazi Hazretlerinin anladığı ;vatanın ve milletin siyasi, malî, iktisadî, adlî, askerî, kültürel ve benzer konularda tam bağımsızlık ve serbestliğin millî hayatımıza, SÜREKLİ OLARAK HÂKİM OLMASIDIR 

Benim için bir tek hedef vardır. Cumhuriyet hedefi. Yani halkın kendisini hiç kimseden emir ve kumanda almadan denetlemesi. 

Vatan ne peki? Bu günlerde beni en az benim kadar hepinizi rahatsız eden bir harita ve 19 meselesinin koruyucularını, kullanıcılarını, 
fikir babalarını vazgeçmeye çağırıyorum. BU HAM HAYALLERDEN. 

Vatan hiçbir kayıt ve şart altında ayrılık kabul etmez bir kütledir. 
Vatanın tarifi budur. Gazi Mustafa Kemal’e göre. O’nun yolunda olduğunu her fırsatta tekrarlayan değişik konum, kuşak, makam ve mevkidekilere göre Türk Vatanının tanımı, konumu budur ve değişmeyecektir. 

Peki bütün bu hizmetleri “millî kimlikle” ilgili bu kavramları kim geliştirecek? Halk. MO’nun bir tavsiyesi bana göre değişmez bir emri var. 
Bu emir Nutuk’un ikinci cildinin 607 sayfasında yer alıyor. “Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetişerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamları, yöneticileri (her seviyedeki temsilcileri kastediyor) kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi incelemek dikkatinden biran vazgeçmesin”. Duvarlara yazılmış şapkamızı çıkarıp selamladığımız Atamızın sözleri arasına bir çok sözler de yazılsa iyi olur. 

Peki mirasa kim sahip oldu? Bu mirasın sahibi bu günde var mı? 

Elbette var. Büyük Ata’mızı Rahmet-i Rahmana uğurladığımız 1938’in 10 Kasımından sonra bu Millet az badirelerle karşılaşmadı. 

İkinci Dünya Savaşı’nın en çetin, en dayanılmaz zorluklarına katlanmak için en kutsal saydığı mekanları Camileri cephe değiştiren askerlerine verdi. Tekalüf-i millîyeye ihtiyaç kalmadan iki defa askerlik yaptı. Ekmeğini karneyle aldı, yarasını kocakarı ilaçlarıyla sardı. 
Ama dimdik durmayı başardı. 20. yüzyılın ikinci yarısında insanlık ideali. uğruna, öz vatanından kilometrelerce uzakta kan döktü. Tarihe yeniden kendi imzasını attı. Yeni destanlara konu oldu. Aynı asrın üçüncü çeyreğinde Yavru Vatan için şehitler verdi. GİZLİ, AÇIK sayısız düşmanlara, onların hainane tavırlarına karşı yılmaz tavırlar sergiledi. Bu da yetmezmiş gibi, şimdilerde de; tarihini, ekmeğini, emeğini paylaştıklarının içinden çıkan bir avuç kandırılmış sırtlan kümeleriyle yiğitçe boğuşuyor. Şehit oluyor, gazi oluyor. 

Bir Evladını Cennete Uğurlarken., 

UĞRUNA ŞEHİT VERİLEN ŞANLI BAYRAĞINA SARILIP, VATAN SAĞ OLSUN BİR EVLADIM DAHA VAR DİYE DEVLETİNE SAHİP ÇIKIYOR. 

Bu İnsanlar “Atatürk” adlı babanın özbe öz mirasçısıdırlar. Kimliklerinde bu kutsal mirası redde yönelen DNA’lardan eser de yoktur 

Atatürk’ün mirasına Türk milleti sahip çıkıyor. 
Birlikle, dirlikle, iz’an ve en mühimi irfanla... 
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder