TÜRKİYE’DE ANAYASA MAHKEMESİ’NE BİREYSEL BAŞVURU HAKKI BÖLÜM 1
TÜRKİYE’DE ANAYASA MAHKEMESİ’NE BİREYSEL BAŞVURU HAKKININ
( ANAYASA ŞİKAYETİ ) 6216 SAYILI KANUN KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
Ece GÖZTEPE*
1 * Doç. Dr., Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi.
Özet:
5982 sayılı ve 7 Mayıs 2010 tarihli Anayasa Değişikliği Hakkında Kanunla kabul edilen anayasa şikâyeti kurumu, yeni Anayasa Mahkemesi Kanunuyla somutlaştırılmıştır. Temel hak ve özgürlüklerin özgül bir koruma yöntemi olan bu kurum, Türk anayasa yargısı açısından yepyeni bir dönemin başlangıcını teşkil etmektedir. Makale, yeni kanundaki düzenlemeleri anayasa şikâyetinin özü bağlamında değerlendirmekte ve kurumun başarı şansını artırmak için öneriler getirmektedir.
Anahtar Sözcükler: Anayasa Şikâyeti, anayasa yargısı, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Hakemli Makaleler
Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Hakkının (Anayasa Şikayeti)...
Giriş
7 Mayıs 2010 tarihinde TBMM tarafından kabul edilip 13 Mayıs 2010 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan, ancak 12 Eylül 2010 tarihli halkoylaması sonucunda yürürlüğe giren 5982 sayılı Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun1, yargı alanında çok kapsamlı değişiklikler öngörmektedir. Bu değişiklikler arasında Anayasa Mahkemesi’nin kuruluşu, üyelerinin görev süresi, Mahkeme’nin görev ve yetkileri ile çalışma ve yargılama usulleri hakkındaki kökten yenilikler de yer almaktadır. Anayasa’nın 148. maddesine eklenen üç, dört ve beşinci fıkralar ile Anayasa Mahkemesi’ne “ Bireysel başvuruları ” inceleme yetkisi verilmiştir 2. Buna göre,
“ Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.
Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir”.
Anayasa değişikliği teklifinin madde gerekçesinde, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının tanınmasına gerekçe olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) Türkiye aleyhine her yıl binlerce başvuru yapılması gösterilmiştir. Bu yeni kurumla hedeflenen amaç, bu başvuruların iç hukuk yollarında çözüme bağlanmasıdır. Bu hak doğrultusunda yapılacak insan hakları ihlâl başvurularının incelenmesi ve karara bağlanması, Anayasa Mahkemesince gerçekleştirilecek, böylelikle AİHM’ye yapılacak başvurular azaltılacaktır.
Bireysel başvuruda bulunabilmek için, olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
Aşağıdaki ülke örneklerinde de görüldüğü gibi, bazı ülkelerde bireylere de somut herhangi bir dava olmaksızın Anayasa Mahkemesi’ne doğrudan doğruya anayasa aykırılık iddiasında bulunma hakkı tanınabilmektedir. Bu anlamda bireysel başvuru yolu, anaya şikayeti niteliği taşımamaktadır. Bu nedenle Türk anayasa yargı sistemi ve Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yolları dikkate alındığında, 148. maddede düzenlenen yeni hakkın, anayasa şikayeti olarak ifade edilmesi daha doğrudur.
TBB Dergisi 2011 (95) Ece GÖZTEPE
Her ne kadar gerekçenin devamında, bireysel başvuru yolunun kabul
edilmesinin, bireylerin sahip oldukları temel hak ve özgürlüklerin
daha iyi korunmasını sağlayacağı ve kamu organlarını, Anayasaya ve
kanunlara daha uygun davranma konusunda zorlayacağı belirtilmekteyse
de, asıl amaç, AİHM’ye başvuruda Anayasa Mahkemesi’ni bir iç
hukuk filtresi haline getirmektir 3. Bu asli hedef nedeniyle de, bireysel
başvuru konusu yapılabilecek temel hak ve özgürlükler, Anayasa’nın
İkinci Kısmının İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Bölümlerinde düzenlenen
temel hak ve özgürlükler değil, “Anayasada güvence altına alınmış temel
hak ve özgürlüklerden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) kapsamındaki
herhangi birisidir”. Dolayısıyla bireysel başvuru hakkının kapsamı,
AİHS mekanizmasıyla organik bir bağ içerisinde dir 4.
3 Nisan 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren
6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun ile Anayasa’nın 148/V doğrultusunda bireysel
başvuruya ilişkin usul ve esasları düzenlendi. Yasa koyucu, Anayasa şikâyetini ayrı bir kanunda düzenlemek yerine, 2949 sayılı eski kanunda olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi’nin yetki ve görevlerinin neredeyse tamamını tek bir kanunda düzenleme yolunu seçmiştir.
Bu çalışmanın amacı, Anayasadaki düzenlemeden başlayarak Anayasa
Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını düzenleyen kanun hükümlerini,
kurumun işlevi doğrultusunda analiz etmektir. Bu nedenle ilk önce, bazı ülkelerdeki Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru türlerine bakılarak, bu kurumun özü hakkında genel bir bilgi verilecektir.
Genel anlamda Anayasa Mahkemesi’ne başvuru, özelde de anayasa şikâyeti uygulaması, değişik ülkelerde farklı biçimlerde somutlaştırılmıştır. Kısaca örnek verilen ülkelerin özelliği, gerçek anayasa şikâyetinin en iyi örnekleri olmalarından kaynaklanmaktadır
(I). Daha sonra 6216 sayılı kanunun oluşum süreci, hükümet tasarısından
başlayarak yasama sürecinin bütün aşamaları incelenerek değerlendirilecektir
(II). Çalışmanın ana gövdesini, 6216 sayılı kanunun bireysel başvuruya ilişkin hükümlerinin ayrıntılı bir analizi oluşturmaktadır
(III). Sonuç kısmında ise, kurumun başarıya ulaşması için gerekli görülen
yasal düzenleme önerilerine yer verilmiştir.
I. Anayasa Şikâyeti: Kavram ve Farklı Ülke Uygulamaları Üzerine Kısa Bir Değerlendirme
Avrupa Konseyi bünyesinde görev yapan Venedik Komisyonu’nun 2004 tarihli anayasa değişikliği taslağının Anayasa Mahkemesi ile ilgili kısımlarına ilişkin görüşünde 5 de belirtildiği üzere, Almanya (Verfassungsbeschwerde) ve İspanya’da (recurso de amparó) en kapsamlı örnekleri görülen anayasa şikâyeti kurumu, Rusya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Makedonya, Hırvatistan, Macaristan, İsviçre ve Avusturya’da da değişik biçimlerde kabul edilmiştir 6.
Her ülke, anayasa şikâyeti kurumunun kapsamını kendi hukuk sisteminin
bütünlüğünü ve iç tutarlılığını gözeterek değişik işlemlere karşı kabul etmekte ve kurumun yapısı temel siyasal tercih doğrultusunda belirlenmektedir. Literatürde genellikle “gerçek anayasa şikâyeti” ve “gerçek olmayan anayasa şikâyeti”7 olmak üzere ikili bir ayrım yapılarak, teknik anlamda anayasa şikâyeti, anayasayla güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerin ihlalinin önlenmesi amacını taşıyan bireysel başvuru hakkı olarak tanımlanmaktadır.
Başka bir nedenle kişilere tanınan Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı ise genel anlamda bireysel başvuru olmakla birlikte, anayasa şikâyeti olarak kabul edilmemektedir 8.
Yukarıda anılan ülkelerden Almanya’da, anayasa şikâyetinin en kapsamlı biçimlerinden birisi uygulanmaktadır9. Yasama, yürütme ve yargı olmak üzere, bütün kamu gücü işlemleri anayasa şikâyeti konusu yapılabilmektedir. Anayasa şikâyeti bu ülkede 1949 Anayasası’yla değil, 1951 yılında federal bir yasayla ilk kez sisteme dahil edilmiş, kurumun başarısı üzerine 1969 yılında Anayasada düzenlenmiştir.
Anayasa şikâyeti kurumunun varlığı, Almanya’daki birçok kritik sosyal politika konusunun Mahkeme’nin kararıyla çözüme kavuşturulmasına olanak tanımıştır (kürtaj, vicdani red, ortam dinleme, eşcinsel evlilik vb.)10. Mahkeme’nin kritik konulardaki kararları, temel hak ve özgürlüklerin alanını genişletmesi nedeniyle
tatmin edici bulunmaktadır. Anayasa şikâyeti, kamu organlarından kaynaklan ması muhtemel her türlü ihlale karşı yurttaşlara temel hak ve özgürlüklerini yargı yoluyla koruma olanağı tanıdığından, hukuk devletinin ve “yurttaşların anayasayı korumalarının”11 gelişmiş bir aracı olarak görülmektedir. Diğer anayasal yargı yöntemleri son kertede temel hak ve özgürlüklerin korunmasına hizmet etmekle birlikte, onların temel işlevi anayasal düzeni bir bütün olarak korumaktır; temel haklar öncelikli mesele değildir. Buna karşılık anayasa şikâyeti anayasa hukukunun toplamda gelişmesine de katkıda bulunur; demokratik bilinci geliştirir ve devlet organları üzerinde eğitici ve önleyici
bir etkisi vardır 12. Almanya’da anayasa şikâyeti kamu gücünün bütün işlemlerine karşı, ama ancak bütün kanun yolları tüketildikten sonra mümkündür.
Ancak yasalara karşı tanınan anayasa şikâyeti yolunda, acil ve güncel bir hakkın ihlali ya da ihlal tehlikesi karşısında kanun yollarının tüketilmesi koşulu aranmamaktadır. Avrupa hukuk literatüründe büyük yankı uyandıran yakın tarihli bir karar, yasalara karşı anayasa şikâyeti hakkı tanınmasının ne denli önemli olduğunu ortaya koymuştur13.
11 Eylül 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ne iki uçakla, Pentagon’a ise bir uçakla gerçekleştirilen ve 3000 kişinin ölümüne neden olan saldırılar; bunun yanısıra 5 Ocak 2003’te Frankfurt’ta tek kişilik bir uçağın pilotunun Avrupa Merkez binasına çarpacağı yönündeki tehditler, sivil havacılığın şiddet eylemlerinin aracı olarak kullanılabileceğini açık bir biçimde göstermişti. Alman hükümeti de bu iki olay sonrasında sivil havacılıktaki olası tehlikelere karşı bir
yasal düzenleme yapmış ve Hava Güvenliği Yasasının 14. maddesiyle,
sivil uçakların insanların yaşamlarını tehdit edecek biçimde silah olarak kullanılması durumunda, Alman ordusuna Federal Savunma Bakanının ya da vekilinin emriyle bu uçağı düşürme yetkisi vermişti. Bu maddede, alınacak önlemler kademeli bir biçimde sıralanmış ve daha önceki tedbirler uçağın insanların yaşamını tehdit eden bir silah olarak kullanılmasını engelleyemediyse, hava kuvvetlerine uçağı düşürme yetkisi tanınmıştı.
Bu kanun yürürlüğe girdikten hemen sonra üç Alman vatandaşı doğrudan doğruya yasaya karşı anayasa şikâyeti başvurusunda bulunmuşlardır.
Başvuranların iddiaları bu yasayla, fail değil, bir suçun mağduru olan insanları kasıtlı biçimde öldürme konusunda devlete yetki verilmesiydi. Bu nedenle de Alman Anayasasında güvence altına alınan insan onurunun korunması ve devletin saygı yükümlülüğünün (madde 1/I), yaşam hakkı ve vücut bütünlüğünün (madde 2/II, birinci cümle), son olarak da temel hakların özüne dokunma yasağının (madde 19/II) ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
Mahkeme, dava konusu normun başvurucular açısından kişisel, güncel ve
dolaysız (yani araya herhangi bir icrai işlem girmeksizin) bir etkisi olduğunu kabul etmiş; başvuru konusu normun da bütünüyle anayasaya aykırı olduğuna karar vermiştir. Görüldüğü üzere, kamu gücünün temel hak ve özgürlüklere doğrudan müdahale ya da tehdit oluşturan her türden işlemi, Alman Anayasa Mahkemesi’nin denetimine sunulabilmektedir.
Avusturya’da ise Anayasa’nın 144. Maddesine göre anayasa şikâyeti (Bescheidbeschwerde) yoluna, temel haklarından birinin idari bir işlemle ihlal edildiğini ileri süren kişiler başvurabilir. Bu başvuruda hak ihlalinin yasaya aykırı bir kararnameden kaynaklandığı da ileri sürülebilir. Mahkeme’ye başvuru öncesinde idari başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir. Yani idari yargı denetimi olmaksızın şikâyet, doğrudan Anayasa Mahkemesi’ne getirilmektedir. Bunun sonucunda idari yargı denetimi yoluna başvurulmadan Mahkeme’ye
yapılan anayasaya aykırılık başvuruları, hem Mahkeme’nin iş yükünü artırmakta, hem de görece önemsiz konuların Mahkeme önüne gelmesine neden olarak onu asli işlevinden, yani kanunların anayasaya aykırılığını denetlemekten, alı koymaktadır 14.
Yasaların anayasaya uygunluk denetiminin doğrudan doğruya bireyler
tarafından Anayasa Mahkemesi’nin önüne getirilebilmesine ise
bireysel başvuru hakkı denmektedir. Anayasa’nın 140/I maddesine göre,
bir yasa tarafından anayasal haklarının ihlal edildiğini iddia eden kişiler,
bu yasa idarenin bir işlemiyle ya da bir yargı kararıyla bireye uygulanmadıysa, doğrudan doğruya anayasaya aykırılık iddiasıyla Mahkeme’ye başvurabilmektedir (ayrıca bkz. madde 89/III)15.
iddiasını bireyler ileri sürememekte, bu yetki sadece mahkemelerde bulunmakta dır ki, Avusturya anayasa yargısının eksikliklerinden birisinin de bu olduğu belirtilmektedir.
İspanya’ya da esin kaynağı olan ve 5 Şubat 1857 tarihli Federal
Anayasa ile kabul edilen Meksika’daki amparo kurumu, kamu gücünün
temel hak ve özgürlüklere riayet etmesini sağlayan bir araçtır.
Bu güvence toplamda, birbirinden son derece farklı birçok hukuki koruma aracını bünyesinde barındırmakta, bunlar arasında gerçek anlamda anayasa şikâyeti koruma mekanizmasının sadece küçük bir bölümünü teşkil etmektedir16. İspanya’daki recurso de amparo yoluna İspanya Anayasası’ndaki bütün temel hak ve özgürlükler için başvurulamamak tadır (bkz. Anayasa’nın 53/II maddesi17).
Bu nedenle amparonun objektif koruma alanı sınırlıdır18. Başvuru hakkı madde
162/1b fıkrasıyla “meşru bir menfaat bağlantısı olan bütün gerçek ya da
tüzelkişilere, Kamu Denetçisine ve Savcılık makamına” tanınmıştır. Dolayısıyla
madde 53/II’deki “vatandaş” kavramı, Anayasa’nın bir başka maddesi nde yabancıları da kapsayacak şekilde genişletilmiştir ve uygulamada da böyledir19. Başvurunun konusu, kamu güçlerinin işlemleri, eylemleri ya da ihmalleridir. Ama kanunlara karşı bireysel başvuru mümkün değildir. Temel hakların yatay etkisinin bir sonucu olarak, özel kişilerden kaynaklanan hak ihlalleri de başvuru konusu olabilir. Özel hayatın gizliliği, ifade özgürlüğü, bilgi edinme hakkı ve
çalışma hayatı bu alanlara örnektir20.
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder