31 Temmuz 2017 Pazartesi

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ DARBELERİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU ÖNERGE



TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ  DARBELERİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU ÖNERGE

Dönem: 24 
Türkiye Büyük Millet Meclisi  Demokrasiye Girişi 
Kasım 2012 
S. Sayısı: 37  





1- Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve 23 Milletvekilinin, darbeler ve muhtıraların demokratik sistemde, Siyasal ve Toplumsal yaşamda açtığı etkilerin araştırılarak 
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/236) 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 




12 Mart 1971 askeri muhtırası, 12 Eylül 1980 askeri darbesi ve 28 Şubat 1997 Postmodern Darbesinin, Demokratik sistemde, siyasal ve toplumsal yaşamda 
yol açtığı etkilerin bütün yönleriyle ve boyutlarıyla araştırılması, demokrasiyi kesintiye uğratan bu darbe süreçlerinin bir daha yaşanmaması için anayasal 
ve yasal düzeyde yapılacak değişikliklerin belirlenmesi ve Türkiye'nin darbelerle yüzleşmesi amacıyla Anayasa'nın 98. TBMM İç Tüzüğü'nün 104. ve 105. 
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ederiz. 

1) Sırrı Sakık (Muş) 
2) Pervin Buldan (Iğdır) 
3) Hasip Kaplan (Şırnak) 
4) Halil Aksoy (Ağrı) 
5) Murat Bozlak (Adana) 
6) İdris Baluken (Bingöl) 
7) Ayla Akat Ata (Batman) 
8) Emine Ayna (Diyarbakır) 
9) Hüsamettin Zenderlioğlu (Bitlis) 
10) Altan Tan (Diyarbakır) 
11) Adil Kurt (Hakkâri) 
12) Esat Canan (Hakkâri) 
13) Sırrı Süreyya Önder (İstanbul) 
14) Sebahat Tuncel (İstanbul) 
15) Mülkiye Birtane (Kars) 
16) Erol Dora (Mardin) 
17) Ertuğrul Kürkçü (Mersin) 
18) Demir Çelik (Muş) 
19) İbrahim Binici (Şanlıurfa) 
20) Nazmi Gür (Van) 
21) Özdal Üçer (Van) 
22) Leyla Zana (Diyarbakır) 
23) Ahmet Türk (Mardin) 
24) Nursel Aydoğan (Diyarbakır) 

Gerekçe: Türkiye siyasal tarihi ne yazık ki darbelerin ağır bedelini ödemiş travmalarla dolu siyasal ve toplumsal bir geçmişe sahiptir. Yaşanan her darbe 
Türkiye'yi daha da geriye götürmüş, kör topal demokrasi kesintiye uğramış, özgürlükler askıya alınmıştır. 12 Mart 1971'deki askeri muhtıra, dönemin sivil 
hükümetini yönetimden uzaklaştırarak, kör topal ilerlemeye çalışan demokrasi sürecine önemli bir darbe indirdi. Ne yazık ki; dönemin parlamentosu muhtıraya 
direnmemiş ve hatta muhtıra metni parlamento kürsüsünden okunmuştur. Temel hak ve özgürlüklerin rafa kaldırıldığı, binlerce kişinin 
işkencelerden geçirildiği ve üç devrimcinin idam sehpasına çıkartıldığı bu karanlık sürece ortak olunmuştur. 

Demokrasiye ağır darbe indiren bu süreç, 12 Eylül askeri darbesinin önünü açmış, bir anlamda yarım kalan iş tamamlanmıştır. 12 Eylül 1980 askeri darbesi, ülke tarihinde onarılması güç yaralar açmıştır. Her şeyden önce oluşturulan darbe Anayasasıyla getirilen yasakçı-ırkçı-tekçi zihniyet yurttaşlarımızın büyük bedeller ödemesine sebep olmuştur. Bu dönemde yüz binlerce yurttaşımız ağır işkencelerden geçirilmiş, binlercesi sakat bırakılmış, yüzlercesi öldürülmüş, yüz binlerce kişi cezaevlerine atılmış, binlercesi ülke dışına iltica etmek zorunda kalmış, siyasi partiler ve demokratik kitle örgütleri kapatılmış, siyaset yasağı getirilmiştir. 

12 Eylül darbesi ve o süreçte yaşanan insanlık dışı ağır işkenceler, yasaklar, yine 12 Eylül darbesinin ürünü olarak çıkartılan tekçi-otoriter 
12 Eylül Anayasası Kürt sorununda bugünlere uzanan ve ağır kayıplara yol açan çatışmalı süreci başlatmıştır. Türkiye 12 Eylül darbesi hukukuna göre dizayn 
edilmiş, devlet yapılanması ve kurumları, idari yapı cunta zihniyetine göre oluşturulmuş, darbeciler kendi vesayetini ve statükosunu kurmuştur. 

Milli Güvenlik Kurulu, Yüksek Öğretim Kurulu, sıkıyönetim ve sonrasında oluşan Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve Özel Yetkili Mahkemeler, askeri yargı, yüzde 
10'luk seçim barajı, örgütlenme-düşünce ve siyaset özgürlüğünün önünde engel olan Terörle Mücadele Kanunu gibi anti-demokratik yasalar bu darbe sürecinin 
birer kurumlaşmalarıdır. 
28 Şubat'ta farklı bir nitelik büründürülerek gerçekleştirilen post-modern darbede de görüldüğü üzere her darbe girişimi, yayınlanan her muhtıra, siyaset 
kurumuna yapılan her müdahale, ülkeyi geriye götürmüştür. Siyaset dışı güçlerin müdahalesi, siyaset kurumunun dirayetsizliği; toplumsal muhalefetin darbelerle, kanla bastırılması demokrasiyi zayıflatmış, ülkeyi demokratik reflekslerinden yoksun bırakmıştır. Bunun sonucu olarak demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel insan hak ve özgürlükleri çağdaş ülkeler düzeyine bir türlü çıkarılamamıştır. 

Darbeler süreci ne yazık ki, militarist, şovenist, milliyetçi eğilimleri güçlendirerek, toplumsal barışı tehdit eder noktaya getirmiştir. Farklı kimlik ve kültürlerin barış içerisinde bir arada yaşadığı ülkemizde bundan hoşnut olmayan, dinler, diller, kültürler arasında çatışma yaratmak isteyen güç odakları her dönem çeşitli provokasyonlara başvurmuştur. Andıçlar, fişlemeler, yargısız infazlar, köy yakıp yıkmalar, faili meçhul cinayetler, işkenceler, katliamlar, insanlık dışı uygulamalar, darbelerin bir sonucu olarak yaşanmış, yaşatılmıştır. 

Bugün halen düşünce, örgütlenme ve siyaset özgürlüğünü engellemeye dönük sürdürülen yasakçı uygulamalar, milletvekilinden belediye başkanına, 
gazetecisinden siyasetçisine, avukatından insan hakları savunucusuna, akademisyeninden öğrencisine kadar binlerce kişinin tutuklanması darbeci zihniyetin halen devrede olduğunu, darbelerin şekil ve nitelik değiştirse de varlığını sürdürdüğünü göstermektedir. 

Türkiye'nin yakın döneminin en acı olaylarının saklı olduğu bu dönemi açığa çıkarmak ve bu dönemle yüzleşmesi artık kaçınılmazdır. Türkiye'nin bir daha 
darbeler süreci yaşamaması için bu yüzleşmeyi gerçekleştirmesi, anayasal alanda düzenlemeleri bir an önce yapması, darbelerin çözümsüzlüğe mahkûm 
ettiği Kürt sorununun adil-demokratik-barışçıl bir çözüme kavuşturulması, Türkiye'deki darbe kurumlaşmalarının ve yasal-anayasal düzenlemelerin tasfiye 
edilmesi, topyekûn bir demokrasi seferberliğinin başlatılması Türkiye'nin en öncelikli gündemidir. Bu amaçla, darbe süreçlerinin bütün yönleriyle araştırılması ve yüzleşmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılması elzemdir. 

2- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur 
Bahçekapılı, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal ve 120 milletvekilinin, darbeler ve muhtıraların toplumsal, siyasal, 
ekonomik ve hukuki alanlardaki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/237) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Ülkemiz tarihinde darbeler ve muhtıralarla demokrasimize çok sayıda müdahale gerçekleşmiştir. 
Bu darbe ve muhtıraların ülkemize ve milletimize toplumsal, siyasal, ekonomik ve hukuki alanlarda yıkıcı etkileri olmuştur. Bu süreçlerde yaşanan gelişmeleri 
incelemek, bu gelişmelerin yıkıcı etkilerini belirlemek ve önlemler almak amacıyla Anayasanın 98, T.B.M.M. İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılması konusunda gereğini arz ederiz. 

1) Nurettin Canikli (Giresun) 
2) Ayşe Nur Bahçekapılı (İstanbul) 
3) Ahmet Aydın (Adıyaman) 
4) Mahir Ünal (Kahramanmaraş) 
5) Ramazan Can (Kırıkkale) 
6) Mustafa Elitaş (Kayseri) 
7) Nihat Zeybekci (Denizli) 
8) Mehmet Doğan Kubat (İstanbul) 
9) Salih Kapusuz (Ankara) 
10) Mehmet Domaç (İstanbul) 
11) Selçuk Özdağ (Manisa) 
12) Mehmet Naci Bostancı (Amasya) 
13) İbrahim Yiğit (İstanbul) 
14) Ali Ercoşkun (Bolu) 
15) Yılmaz Tunç (Bartın) 
16) Mine Lök Beyaz (Diyarbakır) 
17) Fatih Şahin (Ankara) 
18) Metin Külünk (İstanbul) 
19) Süreyya Sadi Bilgiç (Isparta) 
20) Abdullah Nejat Koçer (Gaziantep) 
21) Ziver Özdemir (Batman) 
22) Bünyamin Özbek (Bayburt) 
23) Mehmet Altay (Uşak) 
24) Özcan Ulupınar (Zonguldak) 
25) Şirin Ünal (İstanbul) 
26) Mustafa Öztürk (Bursa) 
27) Hüseyin Bürge (İstanbul) 
28) Zülfü Demirbağ (Elâzığ) 
29) Salih Koca (Eskişehir) 
30) Orhan Karasayar (Hatay) 
31) Osman Aşkın Bak (İstanbul) 
32) Oya Eronat (Diyarbakır) 
33) Alpaslan Kavaklıoğlu (Niğde) 
34) Ahmet Haldun Ertürk (İstanbul) 
35) Sevde Bayazıt Kaçar (Kahramanmaraş) 
36) Nurcan Dalbudak (Denizli) 
37) Akif Çağatay Kılıç (Samsun) 
38) Vedat Demiröz (Bitlis) 
39) İsmail Kaşdemir (Çanakkale) 
40) Enver Yılmaz (İstanbul) 
41) Fehmi Küpçü (Bolu) 
42) Yusuf Başer (Yozgat) 
43) Tülay Kaynarca (İstanbul) 
44) Tülay Selamoğlu (Ankara) 
45) İbrahim Korkmaz (Düzce) 
46) Muhammed Murtaza Yetiş (Adıyaman) 
47) İlhan Yerlikaya (Konya) 
48) İsmet Uçma (İstanbul) 
49) Mehmet Sarı (Gaziantep) 
50) Murat Göktürk (Nevşehir) 
51) İdris Güllüce (İstanbul) 
52) Mehmet Süleyman Hamzaoğulları (Diyarbakır) 
53) Özlem Yemişçi (Tekirdağ) 
54) Feramuz Üstün (Gümüşhane) 
55) Ahmet Berat Çonkar (İstanbul) 
56) Muzaffer Çakar (Muş) 
57) Hasan Karal (Rize) 
58) Mustafa Hamarat (Ordu) 
59) İdris Şahin (Çankırı) 
60) Mehmet Muş (İstanbul) 
61) Halide İncekara (İstanbul) 
62) Recep Özel (Isparta) 
63) Sıtkı Güvenç (Kahramanmaraş) 
64) Ahmet Baha Öğütken (İstanbul) 
65) Sevim Savaşer (İstanbul) 
66) Gülay Dalyan (İstanbul) 
67) Hilmi Bilgin (Sivas) 
68) Mihrimah Belma Satır (İstanbul) 
69) Mustafa Ataş (İstanbul) 
70) İsmail Aydın (Bursa) 
71) Harun Karaca (İstanbul) 
72) Hacı Bayram Türkoğlu (Hatay) 
73) Ömer Faruk Öz (Malatya) 
74) İsmet Su (Bursa) 
75) Mehmet Erdoğan (Adıyaman) 
76) Halil Ürün (Afyonkarahisar) 
77) Pelin Gündeş Bakır (Kayseri) 
78) Mehmet Yüksel (Denizli) 
79) Hüseyin Şahin (Bursa) 
80) İhsan Şener (Ordu) 
81) Hüseyin Üzülmez (Konya) 
82) Uğur Aydemir (Manisa) 
83) Ekrem Çelebi (Ağrı) 
84) Abdulkerim Gök (Şanlıurfa) 
85) Ertuğrul Soysal (Yozgat) 
86) Mahmut Kaçar (Şanlıurfa) 
87) Avni Erdemir (Amasya) 
88) Oğuz Kağan Köksal (Kırıkkale) 
89) Muammer Güler (Mardin) 
90) Mehmet Akyürek (Şanlıurfa) 
91) Afif Demirkıran (Siirt) 
92) Hüseyin Cemal Akın (Malatya) 
93) Cuma İçten (Diyarbakır) 
94) Tülay Bakır (Samsun) 
95) Tülin Erkal Kara (Bursa) 
96) Osman Kahveci (Karabük) 
97) Ahmet Arslan (Kars) 
98) Ali Rıza Alaboyun (Aksaray) 
99) Mehmet Şükrü Erdinç (Adana) 
100) Bülent Turan (İstanbul) 
101) Cahit Bağcı (Çorum) 
102) Ömer Selvi (Niğde) 
103) Salim Uslu (Çorum) 
104) Cem Zorlu (Konya) 
105) Ali Gültekin Kılınç (Aydın) 
106) Şuay Alpay (Elâzığ) 
107) Erdal Kalkan (İzmir) 
108) Sadık Yakut (Kayseri) 
109) Yaşar Karayel (Kayseri) 
110) Nevzat Pakdil (Kahramanmaraş) 
111) Ahmet Öksüzkaya (Kayseri) 
112) İsmail Tamer (Kayseri) 
113) Ali Aydınlıoğlu (Balıkesir) 
114) Zeyid Aslan (Tokat) 
115) Mustafa Akış (Konya) 
116) Önder Matlı (Bursa) 
117) Muhammet Bilal Macit (İstanbul) 
118) Osman Boyraz (İstanbul) 
119) Hamza Dağ (İzmir) 
120) Oktay Saral (İstanbul) 
121) Erol Kaya (İstanbul) 
122) Faruk Işık (Muş) 
123) Zeynep Karahan Uslu (Şanlıurfa) 
124) Ayşenur İslam (Sakarya) 
125) Ali İhsan Yavuz (Sakarya) 

Gerekçe: Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana ülkemizde demokratikleşme sürecini kesintiye uğratan birçok antidemokratik uygulama olmuştur. 
Baskı kurarak, zor kullanarak ya da başka hukuk dışı yollarla millet idesine dayalı hükümetleri devirmek isteyenler, çeşitli darbe girişimlerinde bulunmuş; 
bu darbeler demokrasimizin tarihine birer kara leke olarak geçmiştir. 

Siyasî hayatımızda 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 tarihlerinde demokrasiye hukuk dışı müdahaleler yapılmış; hükümetler 
cebir ve şiddet ya da baskı kullanılarak görevlerinden uzaklaştırılmış; millî iradenin tecelligâhı olan yüce parlamento lağvedilmiş, yüz binlerce vatandaşımız 
mağdur edilmiştir. Keza bu ülkede Başbakan ve Bakan konumundaki devlet adamları hukuksuz biçimde idam edilmiş, hafızalardan silinmeyen büyük acılar 
yaşanmıştır. 

En son 27 Nisan 2007 tarihinde e-muhtıra olarak adlandırılan bir bildiriyle milli iradenin işbaşına getirdiği hükümete karşı bir müdahale teşebbüsünde 
bulunulmuş ise de, hükümetin dirayetli ve kararlı duruşu sayesinde bu talihsiz girişim sonuçsuz kalmıştır. 

Özgürlükçü demokratik rejimlerde esas olan irade, milletin iradesidir. Bu rejimlerde iktidarlar milli iradenin tezahür ettiği hür ve serbest seçimler yoluyla 
göreve gelir; iktidarın görevde kalması veya görevden ayrılması da ancak demokrasinin kurum ve kuralları çerçevesinde mümkün olur. Bunun dışında bir yolu benimsemek demokratik sistemlerde asla kabul edilemez bir yaklaşımdır. Darbeler ve muhtıralar, sebebi ne olursa olsun demokrasiye, ülkeye ve millete çok ağır bedeller ödeten ve açıkça suç teşkil eden eylemlerdir. Darbelerin ve muhtıraların ülkemizde yol açtığı ekonomik, sosyal, hukuki ve siyasi tahribatın 
günümüze de sirayet eden görünür ve görünmez etkileriyle, toplum ve bireyler üzerinde meydana getirdiği maddi ve manevi zararların ve hak ihlallerinin 
kapsamlı biçimde araştırılarak alınması gerekli tedbirlerin tespiti bakımından bir meclis araştırma komisyonu kurulması amacıyla işbu önerge verilmiştir. 

3- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır'ın, Millî egemenlik ve 
demokrasiye müdahalelerin toplumsal, siyasal, ekonomik ve hukuki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/238) (Önerge Özeti

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 

Milli egemenliğe, millet iradesine ve demokrasiye müdahalelerin ve buna yönelik girişimlerin, darbe süreçlerinin siyasi, sosyal, ekonomik ve hukuki sebep 
ve sonuçlarının, hukuk ve insanlık dışı kötü muamelelerin tespit edilmesini ve demokrasinin kurum ve kurallarının tesis edilmesi için yapılması gerekenleri 
belirlemek amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını Milliyetçi Hareket Partisi grubu adına 
arz ederiz. 

1) Oktay Vural MHP Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili 
2) Mehmet Şandır MHP Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili 

Gerekçe Özeti: Cumhuriyetimiz millî egemenlik temelinde kurulmuştur. Millî egemenliğin millet iradesiyle tesisi demokratik hukuk devleti anlayışıyla mümkündür. 
Millet iradesini yok sayarak millî egemenliğe, demokrasiye hukuk dışı müdahaleler esasen cumhuriyetimizin yegane dayanağı olan milleti yok saymak anlamı taşır. Askerî darbelerden toplumun her kesimi zarar görmüştür; görev başındaki seçilmiş meşru yönetimler cebren, şiddet yoluyla ve baskıyla yönetimden uzaklaştırılmış, parlamento feshedilmiş, sendikalar, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, demokrasinin olmazsa olmazı sayılan siyasi partiler bu darbelerin ve müdahalelerin muhatabı olmuşlar, sonuçta demokrasi ve hukuk devleti anlayışı büyük yara almıştır. Bu müdahalelerin gerçekleşmesinden önce toplumsal yapının tahrik edilmesi, toplumsal farklılıkların kaşınması, yaşanan çatışmalar; darbe süreci sonrasında ise işkenceler, kötü muameleler, yargı sürecine müdahaleler, mağduriyetler sürecinin de araştırma konusu yapılması siyasi ve hukuki meşruiyetin bir gereğidir. 

Darbeler ve muhtıralar, Türkiye'de toplumsal olarak ortaya çıkan taleplerin meşruiyet içerisinde siyasileşerek devlet mekanizmasında yer bulmasını engelleyen, normal demokratik mekanizmanın işleyişinin temelini teşkil eden süreci sabote eden, özgürlükçü ortamı yok eden, milletin egemenliğini meşru temsilcileri yoluyla kullanmasını engelleyen bir geleneği oluşturmuştur. Bu durum toplumsal açıdan ülkenin kendi iç dinamiklerini harekete geçirerek sağlıklı bir demokratik sürecin tamamlanmasını mümkün kılacak gelişmelerin de önünü kesmiştir. 

Ülke yönetiminin demokrasi dışı unsurlarla ele geçirilmesi ve sivil iktidarın yerine ara rejimlerin bir darbe ya da muhtırayla hâkim kılınmaya çalışılması o ülke 
demokrasilerinin olgunlaşmasını ve kurumsallaşmasını her zaman sekteye uğratmıştır. Hangi nedenle ve kime karşı yapılmış olursa olsun, demokrasiye yönelik müdahaleleri reddetmek, demokratik kural ve işleyişi sonuçlarından bağımsız olarak savunmayı öngören bir ahlaki perspektifi yerleştirmek gerekir. Bunun için "iyi darbe-kötü darbe" ayrımına karşı çıkmak zorunludur. 27 Mayıs, 12 Eylül, 12 Mart, 28 Şubat ve 27 Nisan arasında tercih yapmak yerine topyekûn darbelerin karşısında durmak daha erdemli, daha tutarlı bir yoldur. 

Gücün millete egemenliği ve millet iradesi üzerindeki baskısının zaman içinde mahiyet değiştirdiği dikkate alındığında, demokratik hukuk devletine yönelik 
tehdit odaklarının ve uygulamalarının da aynı sonucu verebileceği de dikkate alınmalıdır. Nitekim askerî müdahalelerin yönteminin dahi zaman içinde doğrudan ve dolaylı şekilde farklı mahiyetler aldığı görülmüştür. Şüphesiz hem ordunun siyasete müdahalesi hem de ordu üzerinden siyaset yapmak TSK'nın milletimiz nezdinde güvenilirliğini de zedelemektedir. 

Demokrasiye ve millet egemenliğine müdahalelerin siyasal sonuçlar doğurduğu açıktır. Her bir müdahalenin, yapıldığı dönemde ve sonrasında siyasal bir sonuca yöneldiği ve bu siyasal amaçtan da ayrılamayacağı, ideolojik tercihleri doğurduğu açıktır. Bu süreçlerde güç odaklarının ve siyasal aktörlerin etkisi ele alınmalıdır. 

Demokratik süreç ve yönetim anlayışına yönelik müdahalelerin sadece ülke içinde güç paylaşımı arayışından kaynaklandığını ifade ederken, bu süreçlere dış 
unsurlarının etkisini göz ardı etmek süreçleri ve sonuçları tam manasıyla sorgulanma sonucu doğurmaz. 

Geçmişi değiştirmek, onun acılarını telafi etmek, darbe ve muhtıraların kurbanlarını veya kaybettiklerini geri getirmek mümkün değildir. Ancak önceki kuşakların yapamadığını yapmak, çocuklarımıza özgür, adil ve insanca yaşayabilecekleri bir hukuk devleti bırakmak mümkündür ve zorunludur. 

Darbelerden kurtulmak, insan haklarına dayalı demokratik bir rejim kurmak ve kurumsallaştırmak, her şeyden önce demokrasiye inanan bireylere, sivil toplum 
örgütlerine ve siyaset kurumuna ve çok boyutlu ve tutarlı bir mücadeleye bağlıdır. Bugüne kadar yaşanan darbeler, muhtıralar, demokrasi dışı müdahaleler ülkemize ve milletimize büyük acılar yaşatmış, toplumun her kesiminden insanlar bu müdahalelerin mağduru olmuşlardır. Bu süreçlerin toplum ve devlet hayatımız üzerinde meydana getirdiği tahribatın ortaya konulması, maddi ve manevi zararların ve hak ihlallerinin bütüncül bir şekilde araştırılması ve müdahalelerle karşı karşıya kalınmaması için gerekli tedbirlerin alınması için Meclis Araştırması yapılması amacıyla bu önergenin verilmesi uygun görülmüştür. 

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu Adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Millî Egemenlik ve Demokrasiye Müdahalelerin Toplumsal, Siyasal, Ekonomik ve Hukuki Etkilerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergesi (10/238) 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA 

Milli Egemenliğe, Millet iradesine ve demokrasiye müdahalelerin ve buna yönelik girişimlerin, darbe süreçlerinin siyasi, sosyal, ekonomik hukuki sebep ve 
sonuçlarının, hukuk ve insanlık dışı kötü muamelelerin tespit edilmesini ve demokrasinin kurum ve kurallarının tesis edilmesi için yapılması gerekenleri belirlemek amacıyla Anayasanın 98'inci, İç Tüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını Milliyetçi Hareket Partisi grubu adına arz ederiz. 

Oktay Vural 
Mehmet Şandır 
MHP Grup Başkanvekili MHP Grup Başkanvekili 
İzmir Mersin 

GEREKÇE 

Cumhuriyetimiz milli egemenlik temelinde kurulmuştur. Milli egemenliğin millet iradesiyle tesisi demokratik hukuk devleti anlayışıyla mümkündür. Türk Milletinin iradesini yok sayarak milli egemenliğe demokrasi ve hukuk dışı müdahaleler esasen cumhuriyetimizin yegane dayanağı olan milleti dışlamakta 
ve güvenini sarsmaktadır. 

Cumhuriyetimizi kuran Milli Kurtuluş savaşımızın amaç ve hedeflerini belirleyen Erzurum Kongresinde alınan kararlardan biri şudur: "Kuva-yi Milliye'yi etkili, 
milli iradeyi hakim kılmak esastır." 4 Eylül 1919'da Sivas kongresinde de şu karar alınmıştır: “Milli iradeyi temsil etmek üzere, Meclis-i Mebusan'ın derhal 
toplanması mecburidir." 

" Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir." Cumhuriyetimizin temel anlayışını ortaya koymaktadır. Bu ilke 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılması ile hayata geçmiştir ve 20 Ocak 1921'de kabul edilen Teşkilât-ı Esasîye Kanunu ile resmiyet kazanmıştır. 

Atatürk'ün 2 Şubat 1923 İzmir'de yaptığı konuşmada milli egemenliğe yaptığı vurgu bu anlayışı ortaya koymaktadır: 

"İnsanlar iradesine sahip olabilmek için behemehal egemenliğine malik olmak mecburiyetindedir. 
Eğer egemenliğini başkasına kaptırmış ise, iradesini uygulama vasıtası elinde değildir." "Ve yine yüz yüze çıkmıştır ki millet egemenliğe sahip olmadıkça kurtuluş yoktur.” 
"Efendiler, insanlık daima ve daima birtakım zor kullananların karşısında kalmıştır. İnsanlık bütün varlığını daima bu zor kullananların elinden kurtarmak için sarf etmiştir. Bu zor kullananlar bir milletin egemenliğini elinden zorla almış olmasıdır. İnsanlık bazen bu zorbalıkları yıkmış, parçalamış, asmış ve kesmiştir." 

"Arkadaşlar! Egemenlik kayıtsız, şartsız daima ve daima milletin uhdesinde kalacaktır. Milletin egemenliği yüzyıllarca devam eden felaketlerden, fecaatlerden, rezaletlerden sonra başı sonu gelmeyen yumruklar altında ezile ezile hurdahaş olduktan sonra idrak ettiği benliğini kullanarak, fakat çok güçlükle elde 
edilebilmiştir." 

"Ben korkusuz, çekinmeksizin kati olarak ifade ediyorum ki milli egemenliğin değiştirilmesi ve karıştırılması değil, fakat bir kelimesinin, bir noktasının bile, 
şöyle veya böyle olmasını isteyenler benim gözümde en koyu mürtecidir. Ve böyle adamlara karşı yapılacak şey, bunları parça parça etmektir." 

Kurtuluş savaşı yıllarında dahi mücadelenin lider kadrosu askerlerden oluşmasına rağmen karar alma inisiyatifi her zaman sivillerin oluşturduğu Büyük Millet Meclis’nde olmuştur. Öyle ki, Cumhuriyetin ilanı ve Mustafa Kemal Paşa'nın ilk cumhurbaşkanı olarak seçilmesinin hemen ardından 19 Aralık 1923'te çıkarılan bir kanunla Meclis üyesi bulunan subayların Meclis çalışmalarına katılması yasaklanmıştır. 

Atatürk'ün Minber isimli gazetedeki orduyla ilgili görüşü ise özellikle darbe gerekçesi olarak Atatürk'ü gösteren kesimler açısından ibret vericidir. 
Atatürk, "Benim düşünceme göre, kuvvetli bir ordu dendiği zaman anlaşılması gereken manâ, her ferdi, özellikle subayı ve kumandanı, fen ilmi ve medeni 
âlemin gereklerine göre yetişmiş ve bunlara göre düşünce ve hareketlerini uygulayan ordudur, ordu ise yüksek ahlâkta bir heyettir. Şüphesiz ki tek amacı, 
vazifesi, düşüncesi ve hazırlığı vatanı savunmak olan bu heyet, memleketin siyasetini idare edenlerin verecekleri karara göre faaliyete geçer." 
Özellikle son cümledeki "ordu, memleketin siyasetini idare edenlerin verecekleri karara göre faaliyete geçer" vurgusu silahlı bürokrasinin siyasi iradeye, yani 
seçilmişlere tabi olması gerektiğini açıkça vurguluyor. 

Atatürk'ün bu görüşleri ışığında şu çıkarımı yapmak mümkündür: Elbette Türk ordusu binlerce yıllık bir geleneğin devamı olarak varlığını sürdürmektedir, 
Türk milleti ordusuna saygı duyar, askeri sever, askerlik mesleğini yüceltir ve onu destekler. Ancak Türk milleti asla ordunun milli savunma dışındaki konularda müdahil olmasını, seçilmiş siyasetçinin askeri bürokrasi karşısında aciz duruma düşürülmesini hoş karşılamaz. Bu anlamda darbelerle muhtıralarla askeri vesayetin milletin iradesi, milletin seçtikleri üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanmasına da karşıdır. 

Ancak bütün bu gerçeklere ve tespitlere rağmen özellikle Türkiye'de çok partili hayata geçtikten sonra kimi zaman siyasetin çözüm üretememesiyle, 
kimi zaman bazı siyasi partilerin darbeci anlayışları desteklemesiyle, kışkırtmasıyla, kimi zaman basiretsiz tavırlarıyla kimi zamanda askerin mevcut siyasi ortamı bahane göstererek darbeler yapılmış ve bu şekilde demokrasi tarihimiz sık sık sekteye uğratılmış, milletin egemenlik hakkının kullanılması ara rejimlerle yönetilme yoluyla engellenmiştir. 

Demokrasi tanımı gereği, yönetim işlevinin halk tarafından yetkilendirilmiş meşru temsilciler tarafından yerine getirilmesidir. Halkın özgür iradesiyle seçtiği 
temsilciler, halka karşı sorumludurlar. Kendilerini seçenlere hesap verirler ve seçmenleri tarafından başarılı bulunmazlarsa yine demokratik yollarla işbaşından uzaklaştırırlar. Oysa ki, ülkemizde nerdeyse her on yılda bir karşı karşıya kalınan sorun, siyaset dışı unsurların siyasete müdahale etmesi ve bu müdahalelerin demokratik siyasetin doğal akışının mecrasını değiştirmesine sebep olmasıdır. Bu anlamda askerî darbeler, Türkiye'de toplumsal olarak ortaya çıkan taleplerin meşruiyet içerisinde siyasileşerek devlet mekanizmasında yer almasını engelleyen, normal demokratik mekanizmanın işleyişinin temelini teşkil eden süreci sabote eden, milletin egemenliğini meşru temsilcileri yoluyla kullanmasını engelleyen bir geleneği oluşturmuşlardır. Bu durum toplumsal açıdan ülkenin kendi iç dinamiklerini harekete geçirerek sağlıklı bir demokratik sürecini tamamlanmasını mümkün kılacak gelişmelerin de önüne geçmiştir. 

KAYNAK PDF FORMATLI

https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem24/yil01/ss376_Cilt1.pdf


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder