TÜRKİYE’DE ANAYASA MAHKEMESİ’NE BİREYSEL BAŞVURU HAKKI BÖLÜM 3
TÜRKİYE’DE ANAYASA MAHKEMESİ’NE BİREYSEL BAŞVURU HAKKININ
( ANAYASA ŞİKAYETİ ) 6216 SAYILI KANUN KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ
En önemlisi, Adalet Bakanlığı’na bildirim dışında, Bakanlıktan görüş
alınması erkler ayrılığına aykırılık teşkil etmektedir. Görüş bildirme
yetkisinin aynı fıkrada öngörülen bilgilendirmenin çok ötesine geçtiği
açıktır. Bu yolla yürütme organı bir anayasa şikâyeti başvurusunun tarafı
yapılmaktadır ki, ne anayasa şikâyetinin yapısı, ne de Anayasa’nın
egemenliğini kullanılmasına ve erklerin yetkilerini düzenleyen hükümleri
böyle bir yetki verilebilmesine olanak tanımamaktadır.
Tasarı metninin 49/III maddesinde yer alan bilirkişi ve keşif incelemesi
yapma yetkisi Alt Komisyon aşamasında kaldırılmıştır. Bu yerinde bir karardır, çünkü anayasa şikâyeti davalarında davanın esası hakkında karar verilmeyeceği nden, bu iki delil elde etme yönteminin Anayasa Mahkemesi’ne tanınması da yersiz ve gereksizdi.
Tasarının 49/VI maddesinde “Bölümler, bireysel başvuru incelemesi
sırasında temel hak ihlâlinin kanun veya kanun hükmünde kararname hükmünden kaynaklandığı kanaatine varırlarsa iptali istemiyle Genel Kurula
başvururlar” düzenlemesi yer almaktaydı. Bu hüküm Anayasa Alt Komisyonunda çıkarılmış, Genel Kurul’da da tekrar gündeme getirilmediğinden
yasada yer almamıştır. Alt Komisyon’da Anayasaya aykırı bir şekilde yeni bir iptal davası32 açma imkanı yaratıldığı ileri sürülmüştür. İtirazda bulunan komisyon üyelerine göre, Anayasa Mahkemesi hem hakim, hem savcı durumuna düşürülmemelidir. Komisyon üyesi Ayhan Sefer Üstün Bölümlerde görev yapan üyelerin Genel Kurula da katılacaklarını, bunun sakıncalı olacağını, yasama organının kanundan kaynaklanan ihlallerde hassasiyet göstererek yeni düzenlemeyi yapması gerektiğini söylemiştir. İtiraz yolu ile Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerce ileri sürülmesi durumunda vakıa ve delil
değerlendirme, hukuku somut olaya uygulama mahkemenin takdir
yetkisinde olmakta, itiraz halinde mahkeme aradan çıkmaktadır33.
1. Muhalefet partisi milletvekillerinin itirazlarını dört noktada toplamak mümkündür:
2. Anayasaya aykırı bir şekilde yeni bir itiraz yolu açma imkanı yaratılmıştır,
3. Bölümlerde görev yapan üyeler Genel Kurula da katılacaklarından, sakıncalı bir durum ortaya çıkacaktır.
4. Bu yolla Anayasa Mahkemesi hem hakim, hem savcı durumuna düşürülecek tir. İtiraz yolu ile Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerce ileri sürülmesi durumunda vakıa ve delil değerlendirme, hukuku somut olaya uygulama mahkemenin takdir yetkisinde olmakta, itiraz halinde mahkeme aradan çıkmaktadır.
5. Umut edilen durum, yasama organının kanundan kaynaklanan ihlaller de hassasiyet göstererek (abç) yeni düzenlemeyi yapmasıdır.
Bu argümanlara katılmak mümkün değildir. Anayasa şikâyetinin asli işlevi, yasal düzenlemelerin temel hak ve özgürlükleri en geniş biçimde güvence altına alacak biçimde, anayasa uygun olarak yorumlanıp yorumlanmadığını denetlemek olmakla birlikte, ikincil işlevi de, anayasaya uygun bir hukuk düzenini korumak ve tesis etmektir. Bu nedenle anayasaya aykırılığı konusunda ciddi kuşkuların olduğu ve anayasaya uygun yorumun sınırlarına gelindiği noktada, temel hak
ve özgürlüklerin anayasaya aykırı biçimde sınırlandırılmasının kaynağını
teşkil eden normların anayasaya uygunluk denetiminin yapılabilmesi büyük önem taşımaktadır. Kanunda bu olanağın tanınmamış olması, anayasaya uygun bir kamu düzeninin tesisi açısından büyük bir eksikliktir. Mevcut durumda Anayasa Mahkemesi’nin Bölümleri, bir kanun açıkça anayasaya aykırı olsa bile, bu normun iptali için bir girişimde bulunamayacaklar, sadece ilgili kanun hükmünün bu anayasaya aykırılığı yanında, anayasa şikâyeti konusu olan davada uygulanırken, temel hak ve özgürlüklere aykırı şekilde yorumlandığı nı tesbitle yetineceklerdir. Bu normun hukuk düzeninden kaldırılmasının tek yolu ise, yeniden yargılama yapan mahkemenin anayasaya aykırılık itirazı ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurmasıdır. Bu dolambaçlı yolun büyük bir zaman israfı oluşturacağı ise açıktır. Anayasa Mahkemesi’nin içtihat yoluyla, anayasaya aykırılık halinin tespiti halinde bunu bir bekletici sorun yapıp kanun ya da KHK ’nin iptali istemiyle Genel Kurula başvurması da elbette mümkündür. Ancak bu durumda kanunun tarihsel yorumunun tümden gözardı edilmesi gibi bir sorunla karşı karşıya kalınacaktır ki, bu sorunun nasıl aşılacağı ayrı bir tartışma konusudur.
Tasarının 49/V maddesinde tedbire karar verilmesi halinde esas hakkında ki kararın en geç altı ay içinde Resmi Gazete’de yayımlanmasının gerektiği belirtilirken, Alt Komisyonda bu hüküm, “kararın verilmesi”ni altı ayla sınırlandır mıştır. Gerekçe olarak da, bu hususun (yani gerekçeli kararın altı ayda yazılması) gerçekleştirilmesinin zorluğu gösterilmiştir. Anayasa Mahkemesi kararlarının gerekçesiz yayınlanamayacağı ve ancak Resmi Gazete’de yayımlan makla yürürlüğe gireceğine ilişkin anayasa hükmünün uygulamada sıklıkla ihlal edildiği, kamuoyunca yakından takip edilen davalara ilişkin kararın önce kamuoyuna duyurulup gerekçeli kararın daha sonra yazıldığı bilinmektedir.
Bu uygulamanın anayasaya aykırılığı ve sakıncaları literatürde sıkça dile getirilmiştir. Dolayısıyla bu pratiğin anayasa şikâyeti davalarına da aktarılması ve kararların bağlayıcılık kazanmasının ertelenmesi, kurumun işlevine zarar verici niteliktedir. Bu nedenle tasarıdaki ifadeden vazgeçilmiş olması yerinde değildir. Anayasa Mahkemesi’nin, kendisine sağlanan bu zaman esnekliğine rağmen kararlarını verdiği an ile, kararın gerekçesinin yazıldığı zaman arasındaki süreyi minimuma indirmesi ve bu yönde çaba göstermesi zorunludur.
e) Kararlar (madde 50)
Tasarının 50/III maddesinde “İhlâl, bir kamu gücünün kanunen yapması
gereken bir işlemi yapmamasından kaynaklanmışsa, Mahkeme, kararının
hangi makam tarafından yerine getirileceğini ve özel durumlarda kararın
yerine getiriliş şeklini belirleyebilir” denmekteydi. Ancak Alt Komisyon
raporunda çıkarılan bu hüküm, Genel Kurul aşamasında da tekrar tartışılmadan
metinden çıkarılmıştır. Kanunun mevcut halinde, ihmalden kaynaklanan hak ihlallerinin nasıl giderileceği hususunda bir boşluk meydana gelmiştir; özellikle makul sürede yargılanma hakkının ihlalinden (yani kamu gücünün bu makul sürece yargılama yükümlülüğünü ihmalden) doğacak anayasa şikâyeti davalarında Anayasa Mahkemesi’nin nasıl bir karar verebileceğine ilişkin bir hüküm yoktur.
Anayasa Mahkemesi’nin bu boşluğu içtihat yoluyla doldurması gerekmekte dir. Tasarıdaki hüküm doğrultusunda bir içtihat geliştirilmesi en doğru yol olarak görünmektedir.
AYM’nin kararının sonuçlarını düzenleyen 50. Madde Alt Komisyonda
kapsamlı biçimde değiştirilmiş, özellikle yüksek yargı organları arasında bir hiyerarşi yaratıldığı itirazlarını ortadan kaldırmak ve Anayasa Mahkemesi’nin yeni yetkileriyle bir süper temyiz mahkemesi yaratılmak istendiği iddialarına karşılık verebilmek için, deyim yerindeyse, tasarının dili yumuşatılmış tır. Öncelik yargılamanın yenilenmesine verilmiş, yeniden yargılamaya rağmen ihlal kalkmamışsa, ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırma yetkisi Anayasa Mahkemesi’ne bırakılmıştır. Alt Komisyon metni şöyledir: “Mahkemeler, Anayasa Mahkemesi nin ihlâl kararında açıkladığı görüşe uygun karar vermediği takdirde başvurucu yeniden Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilir. Bu durumda Anayasa Mahkemesi doğrudan, ihlâli ve sonuçlarını ortadan kaldıracak kararı verebilir”34. Anayasa Komisyonunun da benimsediği bu ifade, Genel Kurul aşamasında metinden çıkarılmıştır. Bu isabetlidir. Çünkü bu ifade, tam da itiraz edilen süper temyiz mercii yaratılması sonucunu doğururdu. Nitekim Almanya örneğinde de görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi birçok anayasaya aykırı yorumu tesbit ettiği kararının hüküm fıkrasında, “bu açıklamalar ışığında dosyanın gönderildiği mahkemenin başka bir sonuca varması mümkündür”35 ifadesiyle, maddi olguların yeniden değerlendirilip ilgili temel hakkın anayasaya uygun yorumu sonucunda da aynı sonuca ulaşma olasılığına işaret etmektedir.
Kanun düzenlemeleri dikkate alındığında üzerinde düşünülmesi gereken bir diğer husus ise, hak ihlali iddiasının hangi aşamalarda ileri sürülmüş olması gerektiği sorusudur. Bu konuda kanunda açık bir düzenleme yoktur. Alt Komisyon çalışmasında sorulan bu soru, Komisyon çalışmalarına katılan Anayasa Mahkemesi yetkililerince, başvurudan önceki aşamalarda başvuranın temel hak ihlalini ileri sürme şartının aranacağı yönünde yanıtlanmıştır. Ancak bu iddianın ilk dereceden başlayarak her başvuru kademesinde tekrarlanmış olmasının aranması, anayasa şikâyeti hakkını aşırı derecede kısıtlayacaktır. Ya da tam aksine temel hak ihlali, standart gerekçeli bir itiraz haline gelecektir.
Bunun da normların temel hakları genişletici şekilde yorumlanmasına
ve korunmasına maddi anlamda bir katkıda bulunmayacağı açıktır. Şartın, başvuru yollarından en az birinde yerinde getirilmesi ve itirazın bir başvuru kademesinde ileri sürüldükten sonra son kademeye kadar hep tekrarlanması gerektiği kabul edilmelidir.
IV. Anayasal ve Yasal Düzenlemenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Odaklanmasının Doğuracağı Muhtemel Sorunlar Nelerdir?
Anayasa şikâyetinin konusu Anayasada güvence altına alınmış olan bütün temel hak ve özgürlükler değil, sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu Protokoller kapsamındaki hak ve özgürlükler olabilecek tir. İlk bakışta sosyal hakların kapsam dışında bırakılmak istendiği düşünülebilir se de, Anayasa ile AİHS ve Protokollerin sistematik bir karşılaştırması daha vahim sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.
İlk olarak Yavuz Sabuncu ve Selin Esen’in yaptığı sistematik çalışmada 36,
Anayasa şikâyetinin kapsamı, AİHS ve Türkiye’nin taraf olduğu Protokol ler kapsamında yer alan ve aynı zamanda Anayasa tarafından tanınmış hak ve özgürlüklerle sınırlandırılmaktadır. Çıkarılan listede kapsama alınacak haklar şöyle belirlenmiştir 37:
I. AİHS / Türkiye’nin Taraf Olduğu Protokoller
RESİM ÜZERİNE MAUSLA GELEREK BÜYÜLTEBİLİRSİNİZ..
Görüldüğü üzere, Anayasa ve kanundaki düzenlemenin bir sonucu olarak bazı negatif statü hakları ile büyük ölçüde sosyal haklar, anayasa şikâyeti kapsamının dışında kalmaktadır. Ancak sorunlar bu kadarla bitmemektedir. AİHS’nin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağının uygulama alanı, Anayasa’nın 10. maddesindeki genel eşitlik ilkesine göre sınırlıdır. Çünkü yasak yalnızca “Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma”da ayrım gözetilmek sizin eşit muamele talep hakkını vermektedir. Dolayısıyla “bir hak ya da özgürlüğün kullanılmasına dayanmayan ayrımcılıklar da 14. maddenin kapsamında değildir” ve Mahkeme de bu maddeyi bağımsız bir madde olarak yorumlamamaktadır38.
Dolayısıyla Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen genel eşitlik ilkesinin ihlali halinde, taraf olunmayan 12. Protokolde yer alan genel ayrımcılık yasağının ve Anayasada yer aldığı halde anayasa şikâyeti kapsamında yer almayan bazı hakların bu yolla korunması zor olacaktır. Örneğin, eşler arasındaki eşitlik ilkesi anayasal güvence altında olmakla birlikte, bir yasal düzenlemenin bu eşitlik ilkesine aykırı olduğu/yorumlandığı gerekçesiyle anayasa şikâyeti yoluna başvurulamayacaktır. Bunun istenmeyen sınırlayıcı etkileri açıktır.
Bunun dışında AİHM 1970’lerin sonundan itibaren AİHS ve Protokollerdeki haklarla bu belgelerde yer almayan, ama Avrupa Konseyi ülkelerinin pekçoğunda yer alan sosyal haklar arasında bağlantı kurmuş, yaşam hakkı ve vücut bütünlüğü hakkı ile sağlıklı bir çevrede yaşam, sosyal güvenlik, sağlık hakkı vb. sosyal hakların bunların ayrılmaz parçası olduğuna hükmetmiştir39. Bu durumda anayasa şikâyetiyle ilgili anayasa ve kanun hükümleri nasıl yorumlanacaktır? Sadece AİHS ve Protokollerinin lafzının esas alınması, yaşayan bir hukuk sistemi olarak adlandırılan AİHM içtihadına aykırılık oluşturacaktır. Bu nedenle AİHM içtihadının genişletici etkisi esas alınmalıdır.
Kaldı ki Türk Anayasa Mahkemesi de 17. madde ile sosyal güvenlik hakkı arasında bağlantı kurmuş ve 65. Maddenin yorumunun sınırını iki örnek kararında daha 1990 ’larda göstermiştir40.
V. SONUÇ YERİNE
Türkiye’deki tartışmalarda gerek Danıştay, gerekse Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’nin bir süper temyiz mahkemesine dönüştürülmesinden
ve kendi kararlarının Anayasa Mahkemesi tarafından bozulmasından çekinmektedirler. Bu nedenle anayasa şikâyeti kurumu bu yüksek
mahkemeler tarafından kesin bir dille reddedilmektedir. İki yüksek yargı organının yıllardan beri süregiden anayasa şikâyeti kurumuna ilişkin bu reddedici tavırları karşısında, Türkiye’deki meselenin anayasa şikâyetinin maddi boyutunu tartışmaya başlamadan önce, buradaki düğümü çözmekte yattığını söylemek yanlış olmaz. Çünkü Anayasa Mahkemesi’ne anayasa ve yasayla verilen bu yetki, diğer yüksek mahkemeler temel hak ve özgürlüklerin uygulanmasında anayasal düzenlemenin kapsamını, temel hak ve özgürlükler ışığında yorumlanması zorunluluğunu dikkate almayı reddettikleri sürece, amacına ulaşamayacaktır.
Oysa bu çatışmanın, Federal Anayasa Mahkemesi’nin ilk yıllarında yoğun biçimde yaşandığı Almanya örneğinde Anayasa Mahkemesi, diğer yüksek mahkemelerin kararlarının hukuka uygunluğunu, yani kanunların uyuşmazlık konusuna doğru uygulanıp uygulanmadığını denetlemeyi reddetmektedir. Dolayısıyla yapılan denetim, mahkemelerin bir anayasa normunun kapsam ve sınırını yanlış yorumlamalarından kaynaklanan bir hak ihlali olup olmadığının, yani “özgül (spesifik) anayasa hukukunun” (spezifisches Verfassungsrecht) yanlış
uygulanıp uygulanmadığının denetimiyle sınırlıdır41. Bu nedenle anayasa şikâyeti bağlamında kurumların birbirine üstünlüğü gibi bir tartışmayı
yürütmek yerine, yerine getirilen yargı hizmetinin anayasayı hayata geçirmenin, bunun günlük hayata nüfuz etmesini sağlamanın bir aracı olduğuna odaklanmak en doğru yol olacaktır.
Bunun yanında yasakoyucunun, anayasa şikâyetinin işlevi ve amacıyla ilgili görüşünü gözden geçirmesi, kurumun başarı şansı açısından zorunlu görünmektedir. Salt Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi odaklı bir temel hak ve özgürlükleri koruma anlayışı, uzun vadede dahi iç hukuk sisteminde etkin bir temel hak ve özgürlük koruma sistemi kurmaya yetmeyecektir. Anayasa Mahkemesi’nin anayasa şikâyetini etkili bir başvuru aracı olarak kullanabilmesi içinse, her derecedeki yargı organlarının işbirliği kadar, üniversitelerin de desteğine ihtiyacı vardır. Karşılaştırmalı ülke örneklerinin incelendiği toplantılar ve üniversiteler ile yargı arasındaki yapıcı diyaloglar, önümüzdeki
sürecin kaçınılmaz unsurları olarak görünmektedir.
DİPNOTLAR;
1 * Doç. Dr., Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi.
1- Halk oylamasında Seçmenlerin %57,88’i “ Evet”, %42,12’si ise “Hayır” oyu
kullanmıştır. Resmi sonuçlar için bkz. 23 Eylül 2010 tarih ve 27708 sayılı Resmi Gazete.
2- Türk hukuk literatüründe genellikle “anayasa şikayeti” kavramı kullanılmaktadır.
3- 5 Nisan 2010 tarihli 2/656 numaralı kanun teklifi, s. 10 vd.
4- Anayasa Mahkemesi’nin kendi görev alanıyla ilgili olarak 2004 yılında hazırladığı anayasa değişikliği önerisinde ve Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) hazırladığı 2001 ve 2007 tarihli anayasa önerilerinde AİHS ile ilişkilendirilen anayasa şikâyeti hakkı, bu makalenin yazarının aksine organik bir bağ olarak anlaşılmamaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin önerisinde şu ifade yer almaktadır: “Anayasa şikayeti,
ilke olarak klasik haklarla sınırlı tutulmaktadır. Ancak, Anayasanın temel haklara ilişkin üçlü sınıflaması içinde bunları ayırmanın zorluğu karşısında Anayasa şikayeti yoluyla sağlanacak korumanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki anayasal hak ve özgürlüklerle sınırlı tutulması uygun görülmüştür. Böylece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi uygulamasıyla da bir paralellik kurulmuştur”. Aynı şekilde TBB’nin 2007 yılındaki Anayasa Önerisinde de AİHS ile ilişki organik değil, pratik-işlevsel bir zorunlulukla açıklanmıştır: “Gerek TOBB’nin ve gerekse TBB’nin 2001 yılında hazırladığı Anayasa taslaklarında Anayasa şikâyeti, AİHS’nin koruduğu hak ve özgürlüklere karşılık olarak Türk Anayasası ’nda yer alan temel hak ve özgürlüklerle sınırlı tutulmuş, Anayasa Mahkemesi de sunduğu taslakta aynı formülü benimsemiştir. Aslında bu formül, Türk Anayasası ’nın haklar katalogundaki uyumsuzlukların zorladığı pratik bir çözümdür. Çünkü sosyal ve ekonomik haklardan kullanılmaları devletin olumlu bir edimine bağlı olanlar, ilke olarak Anayasa şikâyeti kurumu ile korunmaya elverişli değildir. Ancak Anayasa’mızın sosyal ve iktisadi haklar bölümünde yer alan sendika, grev ve toplu sözleşme gibi hakların kullanımı ilke olarak devletin olumlu bir edimine bağlı olmayıp, bu tür haklar yapıları itibariyle klasik haklar dan farksızdır. Bu tür hakların ya tek tek sayılması ya da AİHS’deki haklarla paralellik kurularak açıklanması gerekiyordu. Yukarda anılan taslaklarda ikinci yol daha pratik ve esnek olduğu düşüncesiyle tercih edilmiştir. Bu formülle kastedilen AİHS’deki hakların ihlali değil, Türk Anayasası’nda bunlara tekabül eden hak ve özgürlük lerin ihlalidir”. Krş. Madde 166’nın gerekçesi, s. 292.
6 Venedik Komisyonu’nun 538/2009, CDL-AD (2010)039 sayılı (27.01.2011) “Study on Individiual Access to Constitutional Justice” çalışmasında, Avrupa dışında diğer ülkelerdeki başvuru yolları da ayrıntılı biçimde ele alınmıştır.
europäischen Raum”, Jahrbuch des öffentlichen Rechts 50 (2002), s. 191-247;
Fazıl Sağlam, “Anayasa Şikayeti Kurumunun Türk Hukukuna Kazandırılması ile İlgili Sorunlar ve Çözüm Olanakları”, Anayasa Yargısı İncelemeleri-1, Editörler: Mehmet Turhan/Hikmet Tülen, Anayasa Mahkemesi Yayınları: Ankara, 2006, s. 101 vd.
8- Krş. Venedik Komisyonu’nun 538/2009, CDL-AD (2010)039 sayılı (27.01.2011) “Study on Individiual Access to Constitutional Justice” çalışması.
9- Türk hukuk literatüründeki kapsamlı bir çalışma için bkz. Ece Göztepe, Anayasa Şikayeti, AÜHF Yayınları: Ankara, 1998.
10- Rudolf Mellinghof, “Federal Almanya Cumhuriyeti’nde Anayasa Şikayeti”, Anayasa Yargısı, Sayı: 26 (2009), s. 32.
11- Mellinghof (2009), a.g.m., s. 33.
12- Mellinghof (2009), a.g.m., s. 33. Anayasa şikayetinin sübjektif ve objektif
fonksiyonu için ayrıca bkz.
Rüdiger Zuck, Das Recht der Verfassungsbeschwerde, 3.
Auflage, C.H. Beck: München, 2006, s. 28 vd.
13- BVerfGE, 1 BvR 357/05 (15.2.2006).
Anayasa Mahkemesi’nin esastan incelemeyi reddedebilmesi için söz
konusu uyuşmazlığın Danıştay’ın görev sahası dışında bırakılmamış olması
gerekmesidir. Bunun anlamı, idari işlemlerin yargısal denetiminde Anayasa
Mahkemesi ile Danıştay’ın işlevsel bir işbirliği yapmalarıdır. Anayasa
Mahkemesi idari işlemi anayasadaki temel hak ve özgürlüklere uygun yorum
ve uygulama açısından denetlerken, Danıştay kanuna uygunluk denetimini
üstlenmektedir. Bu işlevsel işbirliği ve Anayasa Mahkemesi’nin iş yüküyle ilgili
açıklamalar için bkz. Holzinger (2009), s. 65.
15- Gerhart Holzinger (2009), a.g.m., s. 69. Ayrıca bkz. Ece Göztepe, Anayasa Şikayeti, AÜHF Yayınları: Ankara, 1998, s. 28 vd.
16- Genaro David Gongora Pimentel, “Amparo ne içindir?”, Anayasa Yargısı, Sayı: 26 (2009), s. 163 vd.; Rüdiger Zuck, Das Recht der Verfassungsbeschwerde, 3. Auflage, C.H. Beck: München, 2006, s. 73.
17- Madde 53: (2) Any citizen may assert a claim to protect the freedoms and rights recognized in section 14 and in division 1 of Chapter 2, by means of a preferential and summary procedure before the ordinary courts and, when appropriate, by lodging an individual appeal for protection (recurso de amparo) to the Constitutional Court. This latter procedure shall be applicable to conscientious objection as recognized in section 30.
18- Maria Emilia Casas Baamonde, “Amparo Başvurusu”, Anayasa Yargısı, Sayı: 26 (2009), s. 102.
19- Vatandaşlık haklarından yabancıların da yararlanması için Maastricht Antlaşması uyarınca yapılan değişiklik için bkz. Anayasa’nın 13/2 maddesi.
20- Maria Emilia Casas Baamonde, “Amparo Başvurusu”, Anayasa Yargısı, Sayı: 26 (2009), s. 104. Recurso de amparo kurumu için ayrıca bkz. Selin Esen, “İspanya’da Bireysel Başvuru Yolu”, AÜHF Dergisi, Cilt: 52, Sayı: 4, 2003, s. 249 vd.
21- Fazıl Sağlam’ın giriş ve takdim konuşması, Anayasa Yargısı, Sayı: 26 (2009), s. 27. Ayrıca bkz. Anayasa Şikâyeti Çalıştay Raporu (15.2.2011), İzmir Barosu Başkanlığı (Prof. Dr. Fazıl Sağlam, Doç. Dr. Ece Göztepe, Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak, Av. Serkan Cengiz ve Av. Zeynep Sedef Özdoğan İzmir Barosu Başkanlığı’nın daveti üzerine 4 Şubat 2011 tarihinde bir çalıştayda biraraya gelerek, Anayasa Mahkemesi Kanunu tasarısının anayasa şikayetiyle ilgili bölümlerini, kurumun temel işlevlerini ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarını dikkate alarak tartışmışlar ve çalıştayın sonuçlarını, 15 Şubat 2011 tarihinde bir rapor olarak İzmir Barosu Başkanlığı’na sunmuşlardır. Çalıştay raporu, İzmir Barosu Başkanlığı’ndan edinilebilir).
22- Anayasa Şikâyeti Çalıştay Raporu (15.2.2011), İzmir Barosu Başkanlığı. Kanun yollarında gözetilmesi gereken hususlarla ilgili saptama için bkz. Rapordaki “Genel Açıklamalar” bölümü, III. başlık.
23- Örneğin, Kanunun 2. maddesinde Komisyon “Bireysel başvuruların kabul
edilebilirlik incelemesini yapmak üzere oluşturulan kurullar” olarak tanımlanır ken, bu komisyonların üye sayıları, karar yetersayıları vb. hususlar düzenlen memiş ve İçtüzük düzenlemesine bırakılmıştır.
24- Sürmeli v. Germany [GC], no. 75529/01, §§ 105, ECHR 8.6.2006; Hartman v. Czech Republic, no. 53341/99, §§ 67-83, ECHR 3.12.2003.
25- İsmayilov v. Azerbaijan, no. 4439/04, ECHR 17.4.2008.
26- Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu, TBMM 23. Dönem, Yasama Yılı: 5, S.
Sayısı: 696, s. 19.
23- Örneğin, Kanunun 2. maddesinde Komisyon “Bireysel başvuruların kabul
edilebilirlik incelemesini yapmak üzere oluşturulan kurullar” olarak tanımlanır ken, bu komisyonların üye sayıları, karar yetersayıları vb. hususlar düzenlen memiş ve İçtüzük düzenlemesine bırakılmıştır.
24- Sürmeli v. Germany [GC], no. 75529/01, §§ 105, ECHR 8.6.2006; Hartman v. Czech Republic, no. 53341/99, §§ 67-83, ECHR 3.12.2003.
26- Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu, TBMM 23. Dönem, Yasama Yılı: 5, S.
Sayısı: 696, s. 19.
27- Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. baskı, Cilt: V, Demir: İstanbul, 2001, § 60, s. 4483; Nevzat Toroslu/Metin Feyzioğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Savaş Yayınevi: Ankara, 2009, s. 317 vd.; Nur Centel/Hamide Zafer, Ceza Muhakamesi Hukuku, 6. bası, Beta: İstanbul, 2008, s. 687 vd.; Şeref Gözübüyük/Turgut Tan, İdare Hukuku,Cilt: 2, İdari Yargılama Hukuku, 4. bası, Turhan: Ankara, 2010, s. 1114 vd.
Hukuku Esasları, 7. baskı, Beta: İstanbul, 2009, s. 445 vd.; Hakan Pekcanıtez/Oğuz Atalay/Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku, 10. bası, Yetkin: Ankara, 2011, s. 583 vd.; Nevzat Toroslu/Metin Feyzioğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Savaş Yayınevi: Ankara, 2009, s. 318.
29- Bkz. aşağıda d) Esas hakkındaki inceleme (madde 49)
30- Yüksek Seçim Kurulu’nun 12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde, 18 Nisan 2011
tarihinde açıkladığı Milletvekili Geçici Aday Listesi’nde Barış ve Demokrasi
Partisi’nin (BDP) desteklediği bağımsız adaylardan bazılarının adaylıklarını kabul
etmemesiyle ilgili olarak verdiği, ancak daha sonra düzelttiği kararı bu sorunu
çok güncel bir biçimde ortaya koymuştur. YSK’nın geri alma kararı, 21.04.2011
tarihli toplantısı sonrasında “Basın Açıklaması” başlığı altında kurumun internet
sitesinden duyurulmuştur.
31 “Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuruların Adalet Bakanlığına gönderilerek Bakanlığın bilgilendirilmesini; Adalet Bakanlığının ise her başvuru için değil, yalnızca gerekli gördüğü hâllerde görüşünü yazılı olarak Mahkemeye bildirmesini sağlamak amacıyla bu önerge verilmiştir”. TBMM Genel Kurul Tutanakları, 82. Birleşim, Dördüncü Oturum, 24 Mart 2011.
33- Bkz. Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu, TBMM 23. Dönem, Yasama Yılı: 5, S. Sayısı: 696, s. 20.
34- Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu, TBMM 23. Dönem, Yasama Yılı: 5, S. Sayısı: 696, s. 42.
35- Yakın tarihli bir karar örneği için bkz. BVerfGE, 1 BvR 1917/04 (23.08.2005), par. 26.
36 Yavuz Sabuncu/ Selin Esen Arnwine, “Türkiye İçin Anayasa Şikayeti Model.
Türkiye’de Bireysel Başvuru Yolu”, Anayasa Yargısı, Cilt: 21, 2004, s. 229-246.
37 Yazarlar çalışmalarını metin olarak yapmışlardır. Tabloid karşılaştırma, bu
makalenin yazarına aittir.
38- Yasemin Özdek (2004), Avrupa İnsan Hakları Hukuku ve Türkiye, TODAİE: Ankara, s. 288-289.
39- Bkz. Feldbrugge v. the Netherlands (Appl. 8562/79) (29.05.1986), par. 37; Airey v. Irland (Appl.6289/73) (9.10.1979), par. 24 and 26; Sidabras and
Dziautas v. Lithuania (Appl. 55480/00 and 59330/00) (24.10.2004 final), par. 47; Deumeland v. Germany (Appl. 9384/81) (29.05.1986); Salesi v. Italy
(Appl. 13023/87) (26.02.1993); Guerra and Others v. Italy (116/1996/735/932) (19.02.1998), par. 58.
40- AYMK E. 1990/27, K. 1991/2, k.t. 17.1.1991; E. 1996/17, K. 1996/38, k.t. 16.10.1996; E. 1998/38, K. 1998/70, k.t. 17.11.1998.
41- Krş .BVerfGE 108, 282 (294) (Fall Ludin). Ayrıca bkz. Volker Epping, Grundrechte, Springer: Berlin, 2005, s. 74.
KAYNAKLAR
Alangoya, Yavuz/Yıldırım, Kamil/Deren Yıldırım, Nevhis, Medeni Usul
Hukuku Esasları, 7. baskı, Beta: İstanbul, 2009.
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı
ile Anayasa Komisyonu Raporu, TBMM 23. Dönem, Yasama Yılı: 5, S. Sayısı: 696.
Anayasa Şikâyeti Çalıştay Raporu (15.2.2011), İzmir Barosu Başkanlığı.
Brunner, Georg, “Der Zugang des Einzelnen zur Verfassungsgerichtsbarkeit im
europäischen Raum”, Jahrbuch des öffentlichen Rechts 50 (2002), s. 191-247.
Casas Baamonde, Maria Emilia, “Amparo Başvurusu”, Anayasa Yargısı,
Sayı: 26 (2009), s. 101-110.
Centel, Nur/Zafer, Hamide, Ceza Muhakamesi Hukuku, 6. bası, Beta: İstanbul,
2008.
Epping, Volker, Grundrechte, Springer: Berlin, 2005.
Esen, Selin, “İspanya’da Bireysel Başvuru Yolu”, AÜHF Dergisi, Cilt: 52, Sayı:
4, 2003, s. 249-271.
Gongora Pimentel, Genaro David, “Amparo ne içindir?”, Anayasa Yargısı,
Sayı: 26 (2009), s. 163-220.
Göztepe, Ece, Anayasa Şikayeti, AÜHF Yayınları: Ankara, 1998.
Gözübüyük, Şeref/Tan, Turgut, İdare Hukuku,Cilt: 2, İdari Yargılama Hukuku
, 4. bası, Turhan: Ankara, 2010.
Holzinger, Gerhart, “Avusturya Anayasa Anayasa Şikayeti ve Bireysel Başvuru”,
Anayasa Yargısı, Sayı: 26 (2009), s. 61-79.
Kuru, Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. baskı, Cilt: V, Demir: İstanbul,
2001.
Mellinghof, Rudolf, “Federal Almanya Cumhuriyeti’nde Anayasa Şikayeti”,
Anayasa Yargısı, Sayı: 26 (2009), s. 31-44.
Özdek, Yasemin, Avrupa İnsan Hakları Hukuku ve Türkiye, TODAİE: Ankara,
2004.
Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet, Medeni Usul Hukuku
, 10. bası, Yetkin: Ankara, 2011.
Sabuncu, Yavuz/Esen Arnwine, Selin, “Türkiye İçin Anayasa Şikayeti Model.
Türkiye’de Bireysel Başvuru Yolu”, Anayasa Yargısı, Cilt: 21, 2004, s. 229-246.
Sağlam, Fazıl, “Anayasa Şikayeti Kurumunun Türk Hukukuna Kazandırılması
ile İlgili Sorunlar ve Çözüm Olanakları”, Anayasa Yargısı İncelemeleri-1,
Editörler: Mehmet Turhan/Hikmet Tülen, Anayasa Mahkemesi Yayınları:
Ankara, 2006, s. 71-111.
Sağlam, Fazıl, “Giriş ve takdim konuşması”, Anayasa Yargısı, Sayı: 26 (2009),
s. 27-29.
Toroslu, Nevzat/Feyzioğlu, Metin, Ceza Muhakemesi Hukuku, Savaş Yayınevi:
Ankara, 2009.
Venice Commission, “Opinion on the Draft Constitutional Amendments with
regard to the Constitutional Court of Turkey”, No. 296/2004, CDL-AD
(2004)024 (29.06.2004).
Venice Commission, “Study on Individiual Access to Constitutional Justice”,
No. 538/2009, CDL-AD (2010)039 (27.01.2011).
Zuck, Rüdiger, Das Recht der Verfassungsbeschwerde, 3. Auflage, C.H. Beck:
München, 2006.
Mahkeme Kararları
BVerfGE 108, 282 (294) (Fall Ludin).
BVerfGE, 1 BvR 357/05 (15.2.2006) (Luftsicherheitsgesetz).
AYMK E. 1990/27, K. 1991/2, k.t. 17.1.1991.
AYMK E. 1996/17, K. 1996/38, k.t. 16.10.1996.
AYMK E. 1998/38, K. 1998/70, k.t. 17.11.1998.
ECHR, Airey v. Irland (no. 6289/73) (9.10.1979).
ECHR, Deumeland v. Germany (no. 9384/81) (29.05.1986).
ECHR, Feldbrugge v. the Netherlands (no. 8562/79) (29.05.1986).
ECHR, Guerra and Others v. Italy (116/1996/735/932) (19.02.1998).
ECHR, Hartman v. Czech Republic (no. 53341/99) 3.12.2003.
ECHR, İsmayilov v. Azerbaijan (no. 4439/04) 17.4.2008.
ECHR, Salesi v. Italy (no. 13023/87) (26.02.1993).
ECHR, Sidabras and Dziautas v. Lithuania (no. 55480/00 and 59330/00)
(24.10.2004 final).
ECHR, Sürmeli v. Germany (no. 75529/01), ECHR 8.6.2006.
***