SORULAR & CEVAPLAR ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU BÖLÜM 7
50. Tüketilmesi gereken başvuru yollarının özellikleri nelerdir?
Anayasa Mahkemesine göre başvurucunun tüketmekle yükümlü olduğu başvuru yolları olağan nitelikte olanlardır. Bu nedenle tek başına bir başvuru yolunun
varlığı bu başvuru yolunun tüketilmesini zorunlu kılmaz. Bu yolların ulaşılabilir olmaları yanında, temel hak ihlalini telafi kabiliyetini haiz ve başvuru cunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanımaları da aranmaktadır. Başka bir ifadeyle bir başvuru yolunun mevzuatta yer alması tek başına bu yolun etkili sayılması için yeterli olmayıp, uygulamada da etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış olması gerekir
(B. No: 2013/1158, 21/11/2013).
Mahkeme bir kararında bu kuralın mutlak nitelikte uygulanabilir olmadığını, kurala uygunluğun denetlenmesinde somut başvurunun koşullarının dikkate alınması gerektiğini ifade etmiştir. Bu nedenle tüketilmesi gereken bir başvuru yolunun mevcut olmasının yanı sıra uygulanma şartları ile başvurucunun kişisel koşullarını gerçekçi bir biçimde ele alması gerekir. O hâlde yapılacak değerlendirme; başvurucunun, bu kurala uymak için kendisinden beklenebilecekleri yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri de dikkate alınarak incelenmesidir (B. No: 2013/2355, 7/11/2013).
Bir başvuru yolunun etkinliği ve erişilebilirliği ileri sürülen ihlal iddiasının niteliğine göre değerlendirilir. Örneğin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesinin (1) Numaralı fıkrasının (d) bendinde, makul sürede hakkında hüküm verilmeyen bir tutuklu için tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Tutukluluk hâli devam eden başvurucunun tutukluluğunun kanuni olmadığı ya da haksız olduğunu ileri sürerek bu durumun tespitiyle
tahliyesine ve aynı zamanda tazminata karar verilmesini talep ettiği durumlarda bu yolun etkililiğinden söz edilemez. Zira anılan yol, yalnızca maddi ve manevi
zararların giderilmesini teminat altına almakta, fakat hukuka aykırı tutulduğu tespit edilse dahi kişiye serbest bırakılma konusunda bir imkân sunmamaktadır.
Bu durumda bireysel başvurunun esastan incelenmesinden önce tutukluluk hâli sona ermediği sürece, kişinin bu yola gitmesi somut talebi açısından etkili
sayılamaz, dolayısıyla tüketilmesi gerekmez.
Buna karşılık, başvurucunun tahliye edilmesi ya da mahkûmiyet hükmünün verilmesi nedeniyle tutuklu statüsü ortadan kalktığından 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde öngörülen bu yolun etkili ve tüketilmesi gerekli yol halini alabilmesi mümkündür. Bu noktada Anayasa Mahkemesi bu yolun etkili olup olmadığını uygulama örneklerini incelemek suretiyle belirlemiştir. Mahkeme, 5271 sayılı Kanun’un tazminat isteminin koşullarının düzenlendiği 142. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde” tazminat isteminde bulunulabileceği hükmünün Yargıtay tarafından nasıl anlaşıldığına bakmaktadır.
Bu çerçevede 5271 sayılı Kanun’un anılan maddelerinde öngörülen başvuru yolunun başvurucu hakkındaki mahkumiyet hükmünün kesinleşmeden önce etkili olduğuna yönelik uygulamada bir örnek bulunmadığını tespit etmiştir (B. No: 2012/1158, 21/11/2013).
Bu nedenle anılan CMK hükümlerinin temyiz aşamasında bulunan dosyalar açısından tutukluluk şikâyetlerinde etkili bir başvuru yolu sunmadığına karar vermiştir.
Ancak hükmün kesinleşmesinin ardından anılan başvuru yolu, bir yandan başvurucunun maruz kaldığı tutukluluk süresinin uzunluğunun tespiti, diğer yandan da uğradığı zararın tazmini imkânı sağladığından, başvurucunun şikâyetleri açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır. Etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yoluna başvurmaksızın yapılan bireysel başvuruların Mahkemece incelenmesi, bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir (B. No: 2012/338, 2/7/2013).
Öte yandan Anayasa Mahkemesi makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarını incelerken, ihlal olduğu iddia edilen dava henüz sonuçlanmadan kişilerin bireysel başvuru yoluna gidebileceğine hükmetmiştir. Ayrıca ülkemizde bu hakkın ihlali iddialarını inceleme konusunda etkili bir yargı yolu olmadığını da tespit etmiştir. Başka bir anlatımla Anayasa ve kanunlarımızda genel olarak devletin sorumluluğuna ilişkin hükümlerin bu hususta teori ve pratikte ulaşılabilir ve makul başarı şansı sunma nitelikleri taşımadığına ve doğrudan Anayasa Mahkemesine başvurulabileceğine karar vermiştir (B. No: 2012/13, 2/7/2013).
51. İdari ve yargısal yollara hiç başvurulmaması halinde Mahkeme nasıl bir karar vermektedir?
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılmadan önce kamu gücü işlemlerinden kaynaklanan hak ihlallerinin idari ve yargısal makamlarca giderilmesine fırsat tanınması ve bu yollar tüketildikten sonra Mahkemeye başvurulması gerekir. Bu prensibe uyulmaksızın Mahkemeye doğrudan yapılan başvurular, başvuru yolları tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez bulunmakta ve esası incelenmeksizin reddedilmektedir. Örneğin Mahkeme, bir üniversitenin ikinci öğretim programına dikey geçiş hakkı kazandığı hâlde kayıt talebinin Üniversite yönetimince reddedildiği iddiasıyla yapılan başvuruyu, başvurucunun idari işlem aleyhine kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarına gitmeyip doğrudan bireysel başvuruda bulunması nedeniyle kabul edilemez bulmuştur.Mahkemenin söz konusu kararında, bireysel başvurunun ikincil nitelikte bir hak arama yolu olduğu vurgulanmış, anılan idari işleme karşı idari makamlara başvurulmaması ve mahkemelere dava da açılmaması nedeniyle başvuru yollarının tüketilmemiş olduğu tespiti yapılmıştır (B. No: 2012/74, 5/3/2013).
Mahkeme bir diğer başvuruda ise başvurucunun kendi taşınmazının da bulunduğu bölgede uygulanan projeyle ilgili şikâyetlerini (ihale süreci, rant sağlama vb.) öncelikle yetkili ve görevli ilk derece mahkemeleri önünde dile getirmesi, ilk derece mahkemesi kararlarından tatmin olmaması durumunda ise süresinde ve usulüne uygun olarak temyiz yolunu kullanması gerektiğine işaret etmiştir. Başvurucunun söz konusu projeyle ilgili şikâyetlerini daha önce dava konusu yaptığına dair herhangi bir belge sunmamış olduğunu tespit eden Mahkeme, başvuruda bahsedilen şikayetler açısından başvuru yollarının tüketildiğinin söylenemeyeceğini ifade etmiştir (B. No: 2013/1205, 17/9/2013).
Öte yandan Mahkeme, hukuk sisteminde yeni ve etkili bir başvuru yolunun daha sonradan ortaya çıkması halinde kişilerin bireysel başvuru yapmadan önce
bu yolu da tüketmeleri gerektiğine karar vermiştir. Örneğin somut bir olayda başvurucunun maliki olduğu taşınmazların orman sınırları içinde olduğuna ilişkin
kadastro tespitine karşı açtığı itiraz davasının reddi üzerine tazminat talebiyle herhangi bir dava açmadığını belirleyen Mahkeme, bu alanda Yargıtay’ın yakın dönem içtihatlarıyla açılan tazminat yolunun tüketilmediği gerekçesiyle başvuruyu kabul edilemez bulmuştur.
Anayasa Mahkemesi bahse konu kararında ilk olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun içtihat değişikliğine giderek tapu kayıtlarının yanlış tutulmasından
kaynaklanan hak ihlallerinden dolayı Devletin sorumlu tutabileceğine, tapulu yerin orman arazisi olması nedeniyle tapu kaydı iptal edildiğinde kişilerin 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesi uyarınca tazminat talep edebileceklerine hükmettiği tespitini yapmıştır. Mahkeme ayrıca bu başvuru yolunun halen düzenli olarak kullanıldığını, başvurucunun tapu belgesinin iptali yönündeki kararın kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresi içinde
tazminat talebinde bulunabileceğini belirlemiştir. Bu yola müracaat edilmeksizin yapılan başvurunun, başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul
edilemez olduğuna hükmedilmiştir (B. No: 2012/1315, 16/4/2013).
52. Başvuru yollarının tüketilmesi bakımından yetkili ve görevli yargı mercileri neyi ifade eder?
Başvuru yollarının tüketilmiş sayılabilmesi için başvuru konusu edilen kamu işlemine yönelik davanın yetkili ve görevli yargı merciinde açılmış olması gerekir. Bu bağlamda yetkili ve görevli yargı mercileri kavramından neyin anlaşılması gerektiği ise Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında açıklanmıştır.
Örneğin kamulaştırılan bir taşınmaza ilişkin kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın tescili talebiyle ilgili belediyece başvurucu aleyhine açılan davada,
başvurucunun kamulaştırmasız el atma nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği konusundaki şikâyeti başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul
edilemez bulunmuştur. İlk derece mahkemesince başvurucunun bu konudaki talebinin reddinin, 16/5/1956 tarih ve 1/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı uyarınca, idarece kamulaştırma kararı alınmaksızın taşınmaza el atıldığı iddiası söz konusu ise idare aleyhine el koymanın önlenmesi davası açılabileceği
gibi, bu eylemli duruma razı olunduğu takdirde taşınmazın değerinin tahsili davasının da açılabileceği, söz konusu davanın ise bu nitelikte bir dava olmayıp
idarece açılmış bedel tespiti ve tescil davası olmasına dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi de bu durumu dikkate alarak başvurunun temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının yetkili derece mahkemeleri önünde tanınan başvuru yolları tüketilmeden yapıldığı gerekçesiyle bu başvuru hakkında kabul edilemezlik kararı vermiştir (B. No: 2012/946, 26/3/2013).
53. Birden fazla başvuru yolu var ise tamamının tüketilmesi gerekli midir?
Mahkemeye göre başvuru yollarının tüketilmesi kuralı, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansını içeren ve bir çözüm sunabilecek nitelikteki,
kullanılabilir ve etkili başvuru yollarının tüketilmesini ifade eder. Bu hususa ilişkin yapılacak incelemede somut olayın özellikleri dikkate alınması gerektiğinden yalnızca başvuru yollarının varlığı değil, aynı zamanda bunların işlediği bağlam ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde değerlendirilmesi zorunluluğu vardır. Başka bir ifadeyle başvurucunun, başvuru yollarının tüketilmesi noktasında kendinden beklenebilecekleri yapıp yapmadığı her somut olayınözellikleri dikkate alınarak incelenir (B. No: 2013/2355, 7/11/2013).
Devletin üçüncü kişilerin temel haklara yönelik müdahalelerine karşı etkili mekanizmalar kurma yönünde pozitif yükümlülüğü vardır. Ancak bu yükümlülük, mutlaka cezai soruşturma ve kovuşturma yapılmasını gerekli kılmaz. Üçüncü kişilerden gelebilecek haksız müdahalelerin niteliğine bağlı olarak bireyin korunması hukuk yargılaması yoluyla da mümkün olabilir. Başka bir anlatımla pozitif yükümlülük hukuk yargılaması vasıtasıyla da korunmuş olabilir. Nitekim ceza hukukunun suç olarak düzenlediği güveni kötüye kullanma veya dolandırıcılık eylemlerine karşı hem cezai hem de hukuki koruma öngörülmüştür. Bu eylemler ceza hukuku anlamında bir suç iken, özel hukuk anlamında ise haksız bir fiil olarak nitelendirilmekte ve tazminat davasına da konu olabilmektedir. Bu gibi durumlarda kural olarak bireyin üçüncü kişilerce bir hakkına müdahale edildiği iddiasıyla hukuk davası açması ve tazmin sağlaması mümkündür (B. No: 2013/2925, 10/12/2013).
Mahkeme bazı şikâyetler yönünden birden fazla başvurulabilecek etkili başvuru yolunun bulunması hâlinde olayın niteliğini de dikkate alarak, aynı amacı taşıyan bu yolların tamamının tüketilmesinin gerekmediğine hükmetmiştir (B. No: 2013/2355, 7/11/2013). Ancak Mahkeme ihlal iddiasını gidermeye yönelik birden fazla başvuru yolu var ise somut olay bağlamında bunları karşılaştırarak bir etkililik analizi yapmakta ve tüketilmesi gereken başvuru yolunu bu şekilde
belirlemektedir. Dolayısıyla başvurucudan bu yollardan etkili olanı tükettikten sonra bireysel başvuru yapması beklenmektedir.
8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder